Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Suriye Istiklal Savaşi, Ahlak Ve Edebimizi Bize Tefsir Ediyor

Muhammed Yusuf Çevrimdışı

Muhammed Yusuf

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi

Suriye’de kendini ilahlaştırmış bir rejim ve kimsenin adını bile telaffuz edemediği Batınî, Karmati ve Şirk mezhebi Nusayrilik, yeryüzünde görülmemiş bir vahşet sergilerken, Müslümanların hâlâ bu yok etme savaşı ve insan kıyımı karşısında suskunluğunu koruması, İslamî cemaatlerde ve Müslüman düşünürlerde nasıl bir yozlaşmanın olduğunu açık ve acı bir şekilde göstermektedir.

Suriye’de bir mezhep savaşı değil; bir Din savaşı verilmektedir. Ama kimse bunun adını koymamaktadır. Batı, ABD ve özellikle BM, bu savaşın bir Din savaşı olduğunu sürekli gizliyor ve meseleyi sadece “özgürlükler”i kısıtlayan “diktatör” bir rejimin halkının özgürlüklerini kısıtlayan ve demokratik haklara saygısı olmayan bir rejimi gözüyle bakmaktadır.
ABD ve Avrupa’daki birçok ülke; Ortadoğu’daki (Daru’l-İslam) gerginliklerin ana sebeplerini çok iyi bilmektedirler. Batı, daima bu farklılıkları, siyasi çıkarları için kullanmakta ve Müslümanlar arasındaki çatışmaları canlı tutmaktadır.

Suriye’deki kıyamı; sadece ve sadece ABD ve İsrail ekseninde okuyanların ne kadar çok olduğunu biliyorsunuz. Suriye’deki içler acısı durumu ve insanlıktan bütün nasiplerini yitirmiş olan vahşi bir rejimin; ülkesinin geleceğini yok eden ve bölgeyi tehlikeye atma pahasına da olsa, İran üzerinden kuvvet oyunu ve hakimiyet savaşı veren “Nusayri Devleti” daha doğrusu Fransızların deyimi ile “Alevî Devleti” bu ülkede Sünnetakidesi üzere olan Müslümanları hiç acımadan ve zerre kadar merhamet duygusu taşımadan katletmesine; evlerinde ve köylerindeki masum insanları kadınları ve çocukları dünyanın gözleri önünde top yekün bir imhadan geçirmesine acaba neden bütün ülkeler sessiz kalmakta?

Burada aklımıza şu soru gelmekte; acaba bu savaşın daha da sürmesi, İran’ın gücünü mü kıracak ya da İsrail’e karşı var olduğunu söyledikleri Direniş Hattını mı zayıflatacak mıdır, yoksa onu daha da güçlendircek midir?

Bu savaş, İran’ın daha da güçlenmesi ve İsrail’in de daha çok güvenliğe alınması için uzatılmaktadır. Fransızların İran Devrimi’ne verdikleri destekle, Suriye’nin işgalinde Alevilere bir devlet projesi sunmaları ve Suriye’de Esed’in askeri inkılabını desteklemeleri; mantık olarak bugün Nusayrilerin haklarını korumaya soyunmasıyla bire bir örtüşmektedir.

Batı Libya’da olduğu gibi, Suriye'de de Müslümanları Esed’in ölüm kusan silahlarına karşı savunmasız bırakmakta ve İran’ın bu savaştaki rolünü çok sinsi bir biçimde desteklemektedir. Bir diğer tabirle, Batı, düşmanı olan İslamî Cemaatların kanı üzerinden, Suriye’deki "müstakbel demokrasi"sini tesis etmek istiyor.

ABD, Almanya’ya İran’a silah ve diğer sanayi ürünlerini satmayı yasaklarken, acaba İran’da Coca Cola’yı ve Caterpillar’ın ağır makinelerini üreten fabrikalar kimindir?

Batı; İran'ın, Nusayrilerin ve Hizbullah'ın İsrail'e ve ABD’ne en büyük düşman (!) olarak figüranlık yapmalarını zaten anlayan ve buna anlayışla yaklaşan bir siyaset izlemektedir.

Müslümanlardaki yenilmişlik duygusu ve mazlumiyet felsefesi; bizleri büyük bir yanılgı sonucu, bir Din haline gelmiş İran-Safevî Şia’sının safına itmiştir. Aslında İran’ın ,Hizbullah’ın ve Suriye’de Esed rejiminin Direniş Ekseni ya da Cephesikavramından en çok memnun olan Batılılardır.

Bu eksenin varlığını, izlediği yayılmacı, takiyyeci,Batınî ve Karmatîi özelliklerini Batı bizden daha iyi bildiği için Suriye’deki savaşı Esed’in kazanması için uzatmaktadır.

ABD ve İsrail de bu projenin ortağıdır. İran,Nusayri rejimi ve Hizbullah ise, bu kanlı oyunda Batı’nın Hindistan’ın ve Irak’ın işgalinden bu yana Şiilerle yaptığı anlaşmaların gereği üzerine düşeni yapmaktadır.

Bizler Türkiye’de hep bu “üçlü savaş makinesi”nin İslamî bir Direniş Cephesi olarak tanınmasında aldatıldık.

Bu tabirimi ma’zur görün. Zira ne İran ve ne de Hizbullah Suriye ile işbirliklerinde İslami bir Direniş için ittifak etmiştir. Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’ten aldatılmış Müslüman gençliği ifsad ederek yanlış yönlendirmek ve onları kendi iradelerinin ve kararlarının dışındaki savaşlarda imha etmenin planlarını yapmaktadırlar.

Bu yazdıklarımın basit bir akılla kabul edilelebilecek bir tarafının olmadığı ortadadır. Fakat savaşın geleceği bunun haklılığını gösterecektir. Çünkü bu savaşı, her ne kadar İran kendi çıkarları açısından istemiyor görünüyorsa da, Suriye’deki bu savaşın en büyük kar ortağı İsrail ve İran’dır.

ABD ve Fransa, Rusya’dan sonra İran’ın en büyük müttefikleri olarak davranmaktalar. Fransa, Beşşar’ın gitmesini istiyor ama Müslümanların kanları ve onların hayatlarının zindana çevrilmesi ve varlıklarının ve şehirlerinin yok edilmesi pahasına..!?. Ama Nusayriler yine de Fransız’ların en büyük gözdesi ve Suriye’nin geleceğinde, demokrasinin önde gelen savunucuları olacaklardır.

Fransa Suriye’de Müslümanların Müslümanca yaşamaları için değil, Haçlı savaşlarında ordularının yanında yer alan ve Müslümanlara hiyanet edip Kudüs’ü onlara teslim edenlerin anlayışına sahip olan bu işbirlikçilerin yanında olacaktır.

Suriye’deki Müslümanlara düşen; çok acil bir şekilde “Özgür Ordu” üzerinden Mücahidlerin bütün kazanımlarını gaspetmek isteyen Batıcıların ve demokrasi havarilerinin isteklerini kursaklarında bırakacak olan spesifik ve asimetrikoperasyonları başlatmalarıdır. Yoksa gelecekte Suriye’de söz haklarını kaybedecekler ve dışlanacaklardır.
Suriye’deki savaş bir Din savaşıdır Batınîlik diniyle İslam arasındaki bu savaş, Allah’ın Rasulü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem ) ashabını tekfir eden ve dini Mecusilikle yoğurmuş bir akidenin karşısında verilen bir savaş olduğunu maalesef Türkiye’deki “İran dostları” da bildikleri halde alsa buna değinmemektedirler.

Türkiye’de İslami bilinç üzerine bir çok makalesi bulunan ak saçlı ve ak sakallı bir zat; “İslamcı lümpenler”den söz ediyor. Ona göre, İran’ın Batınî mezhebine teslim olmuş ve takiyyeyi akide edinmiş olan liderlerinin peşinden gitmek “lümpenlik" olmuyor..

Aslında bu ağabey yazar ve üstad çok bilmiş bir edayla bize kendisinin de bilmediği bir dini öğretmeye kalkışıyor. Onun felsefesine göre “Din” ancak “müteşeyyi’ bir te’vil” ile “Din” olabilirdi. Belki de bu zat; bu nedenle münafık yerine“lümpen” tabiri seçmeyi yeğliyor. Lümpen dediği yazarlarla kimi kasdettiğini, onu Kudüs gününde dinleyenlerin cümlesi çok iyi bilmektedir.

Böyle kalem sahipleri başkalarına akıl vermelerine rağmen, Türkiye’de akıl verdiklerinin Müslümanları nasıl dar bir boğaza soktuklarını ve çok tehlikeli kaoslara sürüklediklerini de iyi bilmektedir.

Türkiye’de, akıllarının ve felsefelerinin ürününü çok iyi bildiğimiz bu kalem sahipleri; bilgeliklerini, zulümden ve zalimlerden yana kullandıkları halde, ABD ve İsrail düşmanlığı ile ömürlerini uzatmışlar, cehaletlerini ve ifsadlarını böylece gençliğin gözünden saklayabilmişler ve Batıl bir akideye bey’atı Türkiye’de İslam adına savunabilmişlerdir.

İran konusundaki en büyük yanılgımız İhvan’ın ve Milli Selamet Partisi’nin ona “temyiz edici bir akıl”a sahip olmadan arka çıkması sebebiyleydi. Belki o aşamada hepsi kendince haklıydı. Ama “teşeyyü dini"nin, İslam ülkelerini nasıl tehdit ettiğini maalesef bütün olanlara rağmen gören henüz bir azınlık durumundadır.

Özellikle Suriye İhvanı’nın Humeyni ve İran Devrimi konusundaki yanılgıları, onlara çok pahalıya mal olmuş ve Suriye’yi büyük bir yıkıma sürüklemiştir.

Bugün de İhvan, aynı hatayı işlemekte ve İran’ın Suriye'desorunun bir parçası değil çözümün bir tarafı olduğunu ilan etmekle ABD’nin safında yer almış ve tarihi hatasına ve yanlışına bir yenisini eklemiştir.

Muhammed Mursi, İrana bakışıyla; aslına ABD’nin çizgisini sürdürmekte ve İran’la ABD arasında arabuluculuk yapmaktadır. Çünkü İran’ın Rusya’dan önce çözümün bir taraf olmasını isteyen Fransa ve ABD’dir.

Muhammed Mursi’nin bir çok şekilde te’vil edilebilecek sözleri ilk bakışta hangi amaca ma’tuf olduğu kesin bilinmemekle birlikte, ya Suriye’deki İhvanla aralarında bir ittifak sonucudur ya da ciddi bir ihtilaf sonucu.

Batı Suriye’deki savaşın küllerinin altında yatanın aslında Din esaslı bir çatışma olduğunu biliyor, fakat bunu elinden geldiğince gizleyerek; islamî Cihad bilincinin İsrail’e bu kadar yaklşamasına izin vermemek için Nusayri rejiminin yanında duruyor.

Zira Nusayri rejimi, onların düşman oldukları İslam’la savaşıyor. Şimdi böyle bir savaşı; Batı ve laiklik adına veren bir rejimin ve onun tiranlarının tamamen ortadan kaldırılması, gelecekte Suriye demokrasisini de (!) tehlikeye düşürecektir. Suriye demokrasisi demek, Yeni Haçlı savaşlarının bir kez daha kazanılması demektir.

Marx’ın terminolojisini kullanmayı marifet bilen akılcılarımız; acaba Suriye’de demokrasinin Nusayrilerin savaşı ve İran’ın desteğiyle geldiğini de biliyor mu?

Şimdi kim “lümpen” İslamcı? Suriye’deki rejimin Batınî akidesinden zerre kadar bile bilgisi olmayan yazarlarımız (güya lümpen olmayanlar) mı, yoksa İran’ın emperyalist duruşunu bir zamanlar öven genç yazarlarımız mı? Bu ağabeyler, gençlerin aldanış uykusundan uyandıklarını görmeye sinirleniyor ve onları niçin uyandınız ey “lümpen”ler diye azarlıyorlar.
Kur’anî ve Nebevî bir çözümleri bulunmayan ve kuru laf kalabalığı üretmekten başka bir sermayesi olmayan beyler, kendilerini uykularından eden genç dostlarımıza “lümpen”diyorlar; evet onlar İran yanılgısından uyanan “lümpenler”(!?) "Uyuyan lümpenler"e günaydın denilecek günleri onlar da göreceklerdir.

Esas olan; İslamî ahlakı koruyarak ve Kur’an’ın diline uygun bir yaklaşımla bu meseleye yaklaşmak yerine, sövmek anlamındaki bu sözleri sarfedenler, aslında sakladıklarının görünmesine vesile olana gazaplanmaktadırlar.

Suriye imtihanı; uyuyan bilincimizi gaflet uykusundan uyandırmıştır. Şimdi gafletle bilinç, nifakla iman ve ahlak ile zulüm, edeb ile yüzsüzlük yüz yüze gelmiştir.Suriye İsitiklal savaşı; birçoklarının iç yüzlerini; karınlarında ve batınlarında ne kadar kirli ve ne kadar iğrenç bir çöplüğü taşıdıklarını bizlere göstermiştir.

29.08.2012, Çarşamba; 22:13




Mehmet Emin Akın
 
Üst Ana Sayfa Alt