E
Çevrimdışı
TAKLİT HASTALIĞI
Taklid, Arapca k-l-d harflerinden tureyen bir kelimedir. Sozlukte “kılıc kusanmak, suyu havuzda ya da bir kapta toplamak, bir seyi baska bir seyin uzerine bukmek, hayvanın boynuna yular takmak veya kadının boynuna kolye takmak” gibi anlamları vardır. İsfehani, el-Mufredat, “kalede” mad., s. 682; Zemahseri, Esasu'l-Belaga, s. 678; İbn Manzur Lisanu’l-Arab, “kalede” mad., c. XII, s.172-173; Sevkani, el-Kavlu’l-Mufid fi Edilleti’l-İctihad ve’t-Taklid, (tah. Ebu Musab Muhammed Said el-Bedri), Kahire 1991, s. 101.
Hayvanın boynuna takılan gerdanlık, ozelde onun kurbanlık olduğuna alamet olarak kabul edilmistir muhtelif manalarının ortak noktası; aklın hapsedilmesi ve durgunlastırılması, baskalarına ait inanc ve dusuncelerin bir zihne akıtılıp toplanması ve sorgulanmadan pesinden gidilmesidir. Sevkani, İrsadu'l-Fuhul, Beyrut, trs; s. 265;
Taklid kelimesinin kavramsal anlamı, “baskalarına ait soz ve fiillerin doğruluk ya da gercekliklerini dusunup sorgulamadan ve herhangi bir dayanak aramadan -hayvanın boynuna yular takılıp da pesinden goturulduğu gibipesinden gitmek ve onları olduğu gibi kabul etmektir.
Dini anlamda ise, Allah’ın ve Hz. Peygamber’in dısında birisine tabi olmaktır. Bu ister sahabe, ister tabiun isterse herhangi bir mezhep olsun fark etmez. Maverdi, el-Havi'l-Kebir huve Serhu Muhtasari'l-Muzeni, (tah. Ali Muhammed Muavvez- Adil Ahmed Abdulmevcud), Beyrut 1994, c. I, s. 15; Sevkani, İrsadu'l-fuhul, s. 265.
Bir baska tarife gore taklid “bir gorusu, neye dayandığını bilmeksizin kabul etmektir. Cuveyni, Ebu’l-Meali, Kitabu’l-İctihad, (tah. Abdulhamid Ali Ebu Zuneyd), Beyrut 1987, s. 95.
Taklid, ilim adamlarının uzerinde ihtilaf ettiği cesitli konularda onların goruslerinden birisine iman etmektir. İbn Hazm, el-İhkam, c. II, s. 793; En-Nubzetu’l-Kafiye fi Usuli Ahkami’d-Din, (Tah. Ebu Mus’ab Muhammed Said el-Bedri), Kahire 1991, s. 86.
Ebu Muhammed İzzeddin b. Abdisselam (v. 660/1262), taklidin toplumda taassuba neden oluşunu şöyle ifade etmektedir: “Öteden beri müslumanlar, meselelerini bir mezhep kaydı ve kaygısı olmaksızın, alimlere sorarlardı. Ve bu sekilde davranan hic kimse kınanmazdı. Mezhepler ve mukallidler ortaya cıkıncaya kadar bu böyle devam etti. Dinde taklid ortaya cıkınca ardından taassup da olustu. Bu mutaassıp mukallidler, görüşleri Kitap ve Sünnet’e uzak olsa bile, mezhep imamına tabi olmakta ve sanki bir peygambermiş gibi onu taklid etmektedirler. Oysa bu durum, haktan ayrılmanın ve doğruluktan uzaklığın bir göstergesidir. İzzeddin, Ebu Muhammed, Kavaidu'l-Ahkam fi Masalihi'l-Enam (I-II), Beyrut trs., c. II, s. 135-136.
Debusi şöyle der: “Sayet taklid ehliysen beni taklid et. Ben de akılcıyım. Eğer beni taklid edersen taklidi reddetmis, aklı yuceltmis olursun. Eğer beni taklid etmeyi reddedersen taklidin kendisini de reddetmis olursun. Ayrıca sen, imamını taklid ederken, ya onun hak yolda olduğundan ya da batıl olduğundan dolayı taklid ediyorsun. Üçüncü ihtimal ise onun hakkında bilgi sahibi değilsin. Eğer ikinci ve ücüncü sebepten dolayı taklid ediyorsan seninle munazara edilmez. Cunku taklid ettiği sey hakkında bilgi edinemeyecek durumda olan ya da batıl olduğunu bile bile bir yola giren insanın aklı yok demektir. Aklı olmayanın da dini yoktur. Sayet hak olduğu icin taklid ediyorum dersen, taklid ettiğin seyin tutarlı olusunu delillendirecek bir kanıtın olmadan bunu da ispatlayamazsın. Zaten ispatlama gucun varsa mukallid sayılmazsın. Debusi, Ebu Zeyd, Takvimu’l-Edille, (tah. Halil Muhyiddin Meys), Beyrut 2001, s.389-390.
Butun bunlardan dolayı mukallid tembellikten dolayı baskasının yoluna köru körüne girdiği icin tedaviye ihtiyacı vardır. Onunla tartısmak dahi gereksizdir. Esasen yetkinlik vasfı olan akletme ve tefekkuru terk eden kimse, adeta hayvanlaşmıştır. Debusi. s. 390.
Allah azze ve Celle şöyle buyuruyor:Yeryüzünde insanların coğunluğuna uyarsan seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Çünku onlar sadece inandıkları şeye tabi oluyorlar. En’am, 6/116. O halde hak, sayısal çoklukla tespit edilebilecek bir olgu değildir.
Sahabeden Adiyy b. Hatim’in (v. 68/687) naklettiğine göre; o bir gün Hz. Peygamber’in yanına geldi.Resulullah, “Allah'ı bırakıp bilginlerini, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i rabler edindiler. Halbuki onlara ancak tek ilaha kulluk etmeleri emrolundu ayetini okudu. O da ‘biz onlara ibadet etmiyorduk’ dediğinde onlar size helalı haram, haramı helal kılmıyorlar mıydı? diye sordu. O da, evet, dedi. Hz. Peygamber, “iste bu onlara kulluktur”, dedi. Satıbi, el-İ’tisam, c. I, s. 542;
İbn Hazm, bu ayetten hareketle şunu söyler: “Peygamber, Allah ve peygamberleri haricinde hüküm koyanlara olduğu gibi uymayı “onlara kulluk” olarak adlandırdı. Bu bağlamda, yanılabilir olan fetva makamını taklid eden, haramı helal, helalı haram olarak kabul etmiş olabilir. Bu durumdaki kimse ayette bahsedilen kimselerin durumuna düşmus olmaktadır. Bu anlamda da mukallid, büyük bir sorumluluk altındadır. İbn Hazm, el-İhkam, c. II, s. 848.
Allah’ın mucizeyle desteklemediği, hakkında ayet indirmediği ve hatadan masum kılmadığı insanları taklid etmek ve bu konuda ısrarcı olmak dalalettir. Taklid edilen kim olursa olsun sonuc değismeyecektir.
İmam Safi’nin talebesi Muzeninin (v. 264/877) “el-Muhtasar” adlı eserinin baslangıcında şöyle demektedir:“Bu kitabı İmam Safii’nin ilminden suzdum. Boylece onun ilmini isteyenlerin istifadesine verdim. Bununla beraber, İmam Safii gerek kendisinin gerekse baska fakihlerin taklid edilmelerini yasaklamıstır ki; herkes kendi dinini kendisi düşünsün ve ihtiyatlı yasamayı öğrensin. Muzeni, Muhtasaru’l-Muzeni, (haz. Muhammed Abdulkadir Sahin), Beyrut 1998, s. 7.
İbn Hazm rahımullah şöyle der: “Allah, sizi -mukellef olma sebebiniz olan- akıldan mı men etti?” Halbuki Allah şöyle buyurur: “Onlar Kur’an’ı dusünmuyorlar mı? Yoksa kalpleri mi kilitli?” Muhammed, 47/24. “ey iman edenler! Siz kendinize bakın Maide, 5/105. “herkesin kazanacağı yalnızca kendisine aittir En’am, 6/164 “Allah her sahsı ancak gucunun yettiği olcude mukellef kılar. Bakara, 2/286.
Eğer gucunuz yetmeseydi Allah sizi Kur’an’ın ayetlerini anlamak ve onları dusunmekle sorumlu tutar mıydı? Eğer idrakiniz Peygamberi anlamaya yeterli olmasaydı; ne ona anlatmayı emrederdi ne de size itaati emrederdi. Ayrıca, nasıl oluyor da Allahın kelamını anlamada yetersiz kalan aklınız, Ebu Hanife’nin, Safiİ’nin ve Malik’in sozlerini anlayabiliyor Dinde aklı yetmediği icin taklid ile memur olan ummet taklid icin hangi muftuyu hangi sebepten tercih edecek ve bu konuda akıl yurutmeden bunu nasıl yapacaktır. İbn Hazm, el-İhkam, c. II, s. 848. s. 823.
“Avamın taklidine cevaz verenlere ayrıca su soruyu sormak gerekir: Avam kimi taklid etmelidir? “Memleketin en bilgili alimini” derlerse, söyle deriz: Eğer ülkede iki farklı görüşe sahip alim varsa –ki coğu zaman bu böyledir- ne yaparız? Onlardan dilediğimizin görüşünü mu alırız? Suphesiz bu yeni bir din edinme gibi olur. Birinin helal dediği bir meseleye diğerinin haram demesi, iki ayrı din anlayısının varlığı değil midir? Endulus’tekilerin Malik’i, Yemenlilerin Safii’yi, Horasanlıların Ebu Hanife’yi taklid ettiklerini dikkate alırsak, -soz konusu imamların farklı anlayıslarından hareketle- her memleketin ayrı dini olmus olur. Bu, dinde tutarsızlık anlamına gelir. Halbuki bu Allah’ın muradına aykırıdır. O bunu soyle ifade etmistir: “Hala Kur’an hakkında gereği gibi dusunmeyecekler mi? Eğer o, Allah’tan baskası tarafından gelmis olsaydı onda tutarsızlıklar olurdu.” Nisa, 4/82.
İbn Hazm şöyle der: “Sizin taklid ettiğiniz imamla baskalarının taklid ettiği imam arasındaki fark nedir? İbn Hazm, el-Muhalla, c.I, s. 18, 65.
Ya da “sizinle taklid ettiğiniz kimse arasındaki fark nedir?İbn Hazm, el-İhkam, c. II, s. 838.
Eğer, aradaki farkın bilgi ve fazilet olduğu soylerseniz; her iki konuda da Hz. Peygamberden daha ustun olan kimse yoktur, deriz. Ote yandan, imanda ve amelde, kimin daha faziletli olduğuna dair bir kestirmede bulunmak mumkun değilken, mukallid, taklid ettiği kimsenin en faziletli kimse olduğunu nereden bilecektir? Ayrıca, Kuranın nuzulune ve Peygamberin hukumlerine bizzat sahid olmus olan Ebu Bekir, Aise, Ali, Omer, Muaz ve İbn Mesud’un; Sufyan-ı Sevri, Evzai, Malik, Ebu Hanife, Ebu Yusuf, Safi, vd. sahabeden daha alim ve daha faziletli olduğu her mumin tarafından tereddutsuz bilinen bir husustur. Oyleyse onlar varken neden mezhep imamlarını taklid ettin? “Onlardan sonra bunlar geldiği icin”, derse, “bunlardan sonrakileri nicin taklid etmiyorsun? Eğer “onlardan sonra olma” bir faziletse taklid ettiklerinden sonra gelenlerin de faziletli olması gerekir. Onları neden taklid etmiyorsun?” İbn Hazm, el-İhkam, c. II, s. 839.
“Ey Rabbimiz! Biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi yolda saptırdılar, derler. Ahzab, 33/67.
Taklid, kendi basına kötü bir tutum olduğu icin, Müslüman, Hıristiyan ve Yahudiler icin farklılık arz etmez Her ne kadar onların inancı batıl, Muslumanlarınki hak da olsa, delile dayanmayan ve Allah ve Peygamber’in haricinde baska birisini taklid eden kimse aynı konumdadır. “Onlara: Allah'ın indirdiğine uyun, denildiği zaman onlar, "Hayır! Biz atalarımızın yolundan gideriz" dediler. Ya ataları bir sey anlamamıs, doğruyu da bulamamıs idiyseler. Bakara, 2/270. Bu anlamda diğer ayetler bkz. Maide, 5/104; Araf, 7/28, 170, 173; Yunus, 10/78; Enbiya, 21/53; Lokman, 31/21; Zuhruf, 43/22-23; Suara, 26/74.
İbn Teymiyye şöyle der: “Coğu sadece kendi imamının ekolunu bilir. O, en iyi ihtimalle kendisine miras kalan bilgiye sahiptir. Dolayısıyla nass ve icma tarafından acıkca kesinlestirilmis olan meselelerle, o ekolun kendine has ozellikleri ve ictihad usulleri arasında ayrım yapmaz. Boyle bir alim, sadece eski kitapları (anlamaksızın) tasıyan bir merkep gibidir. İbn Teymiye, el-İstikame, (tah. Muhammed Resad Salim), Riyad 1983, c. I, s. 50.
Nitekim Allah,Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır:“bilmediğin bir seyin ardına dusme. İsra, 17/36. Oyleyse taklid bilgiye dayalı bir tutum ya da bilgi olarak kabul edilebilecek bir sey değildir. Buna karsın vahye tabi olmak, ilahi bilgiye talip olmak ve onun ardından gitmektir. “De ki, Rabbim acık ya da gizli tum kotulukleri, yasaklanmıs seyleri ve haksızca saldırıları; hakkında hicbir delil indirmediği bir seyi Allah’a ortak kosmayı ve O’nun hakkında bilmediğiniz seyler soylemenizi kesinlikle haram kılmıstır. A’raf, 7/33. O halde, bir adamı dusunceyi, mezhebi vs. otoriteyi taklid etmek, sahih olmayan yoldan edinilen bilgiye guvenmek demektir ki, bu da zikredilen ayetlere muhalefettir.
İbn Kayyım rahımullah Taklitçiler hakkında şöyle der: “Siz yarın Allah’ın huzurunda kulların cinayetleri, nikahları, malları ve cezalarıyla ilgili mesellerde taklide dayanarak verdiğiniz hukumlerden ve Allah’ın dininde bu helaldir, bu haramdır diye verdiğiniz fetvalardan dolayı sorguya cekileceğinizi biliyorsunuz. Allah “bu fetvaları neye gore verdiniz” diye sorarsa, nasıl cevap vereceksiniz? Kiminiz, “İmam Muhammed, “Kitabu’l- Asl” adlı eserinde İmam Ebu Hanife ve İmam Ebu Yusuf’un goruslerini rivayet etmistir. Biz de o kitaptaki goruslere gore fetva verdik” diyecek, kiminiz de pesinden gittiği diğer imamların eserlerine zikredecek. Boylece Allah ve Resulunden tabaka tabaka asağı indiğinizi itiraf edeceksiniz. Ne var ki dinin kaynakları bellidir. Allah’ın huzurunda bunlardan baskası delil olarak kabul edilmeyecektir. İbn Kayyım, İ’lamu’l-Muvakkiin, s. 188
Taklidden men eden biz değiliz. Allah’ın mukallidleri zemmetmesi,Kitap ve Sunnet’in hakim kılınmasını emretmesi,hükmün yalnız kendisine ait olduğunu haber vermesi,dinde Allah ve Resulu’nden baskasına ittibayı yasaklamasıKitab’a sımsıkı sarılmayı emretmesi, baska bir varlığın helal ve haram kılacak sekilde Rabb edinilmesini yasaklaması,Resulune gonderdiklerini tanımayanları hayvandan asağı bir dereceye indirmesi,anlasmazlık cıkınca yalnız elcisini hakem kılıp, onun verdiği hukme, gonul hosluğu ile kabullenmedikce mumin olamayacağımıza yemin etmesi ve hukmune mutlak bağlılık istemesi,Kitap ve Sunnet’e davet edilen kimsenin ne sebeple olursa olsun bu davetten yuz cevirmesi durumunda bir musibete duseceğini bildirmesive Resulu’nun lisanıyla bir hukum verilince, buna herkesin uymasının zorunlu olduğunu beyan etmesiAllah’ın taklidi men ettiğine delalet etmektedir.
Her biriniz kendi mesruiyetinizi savunursunuz O halde sizin taklid ettiğiniz kisiyi diğer kimselerin taklid ettiği kimselerden buna daha layık yapan sey nedir? Hangi ayet ve hadistir? Ummet, bu taklid ve taassuptan dolayı şu ayete muhatap olmadı mı? “… İşlerini aralarında parca parca edip cesitli kitaplara ayrıldılar. Her grup, kendi yanında bulunanla mutlu olmaktadır Herkes taklid ettiğine davet ediyor ve kendisi gibi olmayanları otekilestiriyor. Ummetin arasını acan ve gruplaşmaların ortaya cıkmasına sebep olan, işte bu taklid ruhu ve asabiyetidir.
Taklid, Arapca k-l-d harflerinden tureyen bir kelimedir. Sozlukte “kılıc kusanmak, suyu havuzda ya da bir kapta toplamak, bir seyi baska bir seyin uzerine bukmek, hayvanın boynuna yular takmak veya kadının boynuna kolye takmak” gibi anlamları vardır. İsfehani, el-Mufredat, “kalede” mad., s. 682; Zemahseri, Esasu'l-Belaga, s. 678; İbn Manzur Lisanu’l-Arab, “kalede” mad., c. XII, s.172-173; Sevkani, el-Kavlu’l-Mufid fi Edilleti’l-İctihad ve’t-Taklid, (tah. Ebu Musab Muhammed Said el-Bedri), Kahire 1991, s. 101.
Hayvanın boynuna takılan gerdanlık, ozelde onun kurbanlık olduğuna alamet olarak kabul edilmistir muhtelif manalarının ortak noktası; aklın hapsedilmesi ve durgunlastırılması, baskalarına ait inanc ve dusuncelerin bir zihne akıtılıp toplanması ve sorgulanmadan pesinden gidilmesidir. Sevkani, İrsadu'l-Fuhul, Beyrut, trs; s. 265;
Taklid kelimesinin kavramsal anlamı, “baskalarına ait soz ve fiillerin doğruluk ya da gercekliklerini dusunup sorgulamadan ve herhangi bir dayanak aramadan -hayvanın boynuna yular takılıp da pesinden goturulduğu gibipesinden gitmek ve onları olduğu gibi kabul etmektir.
Dini anlamda ise, Allah’ın ve Hz. Peygamber’in dısında birisine tabi olmaktır. Bu ister sahabe, ister tabiun isterse herhangi bir mezhep olsun fark etmez. Maverdi, el-Havi'l-Kebir huve Serhu Muhtasari'l-Muzeni, (tah. Ali Muhammed Muavvez- Adil Ahmed Abdulmevcud), Beyrut 1994, c. I, s. 15; Sevkani, İrsadu'l-fuhul, s. 265.
Bir baska tarife gore taklid “bir gorusu, neye dayandığını bilmeksizin kabul etmektir. Cuveyni, Ebu’l-Meali, Kitabu’l-İctihad, (tah. Abdulhamid Ali Ebu Zuneyd), Beyrut 1987, s. 95.
Taklid, ilim adamlarının uzerinde ihtilaf ettiği cesitli konularda onların goruslerinden birisine iman etmektir. İbn Hazm, el-İhkam, c. II, s. 793; En-Nubzetu’l-Kafiye fi Usuli Ahkami’d-Din, (Tah. Ebu Mus’ab Muhammed Said el-Bedri), Kahire 1991, s. 86.
Ebu Muhammed İzzeddin b. Abdisselam (v. 660/1262), taklidin toplumda taassuba neden oluşunu şöyle ifade etmektedir: “Öteden beri müslumanlar, meselelerini bir mezhep kaydı ve kaygısı olmaksızın, alimlere sorarlardı. Ve bu sekilde davranan hic kimse kınanmazdı. Mezhepler ve mukallidler ortaya cıkıncaya kadar bu böyle devam etti. Dinde taklid ortaya cıkınca ardından taassup da olustu. Bu mutaassıp mukallidler, görüşleri Kitap ve Sünnet’e uzak olsa bile, mezhep imamına tabi olmakta ve sanki bir peygambermiş gibi onu taklid etmektedirler. Oysa bu durum, haktan ayrılmanın ve doğruluktan uzaklığın bir göstergesidir. İzzeddin, Ebu Muhammed, Kavaidu'l-Ahkam fi Masalihi'l-Enam (I-II), Beyrut trs., c. II, s. 135-136.
Debusi şöyle der: “Sayet taklid ehliysen beni taklid et. Ben de akılcıyım. Eğer beni taklid edersen taklidi reddetmis, aklı yuceltmis olursun. Eğer beni taklid etmeyi reddedersen taklidin kendisini de reddetmis olursun. Ayrıca sen, imamını taklid ederken, ya onun hak yolda olduğundan ya da batıl olduğundan dolayı taklid ediyorsun. Üçüncü ihtimal ise onun hakkında bilgi sahibi değilsin. Eğer ikinci ve ücüncü sebepten dolayı taklid ediyorsan seninle munazara edilmez. Cunku taklid ettiği sey hakkında bilgi edinemeyecek durumda olan ya da batıl olduğunu bile bile bir yola giren insanın aklı yok demektir. Aklı olmayanın da dini yoktur. Sayet hak olduğu icin taklid ediyorum dersen, taklid ettiğin seyin tutarlı olusunu delillendirecek bir kanıtın olmadan bunu da ispatlayamazsın. Zaten ispatlama gucun varsa mukallid sayılmazsın. Debusi, Ebu Zeyd, Takvimu’l-Edille, (tah. Halil Muhyiddin Meys), Beyrut 2001, s.389-390.
Butun bunlardan dolayı mukallid tembellikten dolayı baskasının yoluna köru körüne girdiği icin tedaviye ihtiyacı vardır. Onunla tartısmak dahi gereksizdir. Esasen yetkinlik vasfı olan akletme ve tefekkuru terk eden kimse, adeta hayvanlaşmıştır. Debusi. s. 390.
Allah azze ve Celle şöyle buyuruyor:Yeryüzünde insanların coğunluğuna uyarsan seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Çünku onlar sadece inandıkları şeye tabi oluyorlar. En’am, 6/116. O halde hak, sayısal çoklukla tespit edilebilecek bir olgu değildir.
Sahabeden Adiyy b. Hatim’in (v. 68/687) naklettiğine göre; o bir gün Hz. Peygamber’in yanına geldi.Resulullah, “Allah'ı bırakıp bilginlerini, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i rabler edindiler. Halbuki onlara ancak tek ilaha kulluk etmeleri emrolundu ayetini okudu. O da ‘biz onlara ibadet etmiyorduk’ dediğinde onlar size helalı haram, haramı helal kılmıyorlar mıydı? diye sordu. O da, evet, dedi. Hz. Peygamber, “iste bu onlara kulluktur”, dedi. Satıbi, el-İ’tisam, c. I, s. 542;
İbn Hazm, bu ayetten hareketle şunu söyler: “Peygamber, Allah ve peygamberleri haricinde hüküm koyanlara olduğu gibi uymayı “onlara kulluk” olarak adlandırdı. Bu bağlamda, yanılabilir olan fetva makamını taklid eden, haramı helal, helalı haram olarak kabul etmiş olabilir. Bu durumdaki kimse ayette bahsedilen kimselerin durumuna düşmus olmaktadır. Bu anlamda da mukallid, büyük bir sorumluluk altındadır. İbn Hazm, el-İhkam, c. II, s. 848.
Allah’ın mucizeyle desteklemediği, hakkında ayet indirmediği ve hatadan masum kılmadığı insanları taklid etmek ve bu konuda ısrarcı olmak dalalettir. Taklid edilen kim olursa olsun sonuc değismeyecektir.
İmam Safi’nin talebesi Muzeninin (v. 264/877) “el-Muhtasar” adlı eserinin baslangıcında şöyle demektedir:“Bu kitabı İmam Safii’nin ilminden suzdum. Boylece onun ilmini isteyenlerin istifadesine verdim. Bununla beraber, İmam Safii gerek kendisinin gerekse baska fakihlerin taklid edilmelerini yasaklamıstır ki; herkes kendi dinini kendisi düşünsün ve ihtiyatlı yasamayı öğrensin. Muzeni, Muhtasaru’l-Muzeni, (haz. Muhammed Abdulkadir Sahin), Beyrut 1998, s. 7.
İbn Hazm rahımullah şöyle der: “Allah, sizi -mukellef olma sebebiniz olan- akıldan mı men etti?” Halbuki Allah şöyle buyurur: “Onlar Kur’an’ı dusünmuyorlar mı? Yoksa kalpleri mi kilitli?” Muhammed, 47/24. “ey iman edenler! Siz kendinize bakın Maide, 5/105. “herkesin kazanacağı yalnızca kendisine aittir En’am, 6/164 “Allah her sahsı ancak gucunun yettiği olcude mukellef kılar. Bakara, 2/286.
Eğer gucunuz yetmeseydi Allah sizi Kur’an’ın ayetlerini anlamak ve onları dusunmekle sorumlu tutar mıydı? Eğer idrakiniz Peygamberi anlamaya yeterli olmasaydı; ne ona anlatmayı emrederdi ne de size itaati emrederdi. Ayrıca, nasıl oluyor da Allahın kelamını anlamada yetersiz kalan aklınız, Ebu Hanife’nin, Safiİ’nin ve Malik’in sozlerini anlayabiliyor Dinde aklı yetmediği icin taklid ile memur olan ummet taklid icin hangi muftuyu hangi sebepten tercih edecek ve bu konuda akıl yurutmeden bunu nasıl yapacaktır. İbn Hazm, el-İhkam, c. II, s. 848. s. 823.
“Avamın taklidine cevaz verenlere ayrıca su soruyu sormak gerekir: Avam kimi taklid etmelidir? “Memleketin en bilgili alimini” derlerse, söyle deriz: Eğer ülkede iki farklı görüşe sahip alim varsa –ki coğu zaman bu böyledir- ne yaparız? Onlardan dilediğimizin görüşünü mu alırız? Suphesiz bu yeni bir din edinme gibi olur. Birinin helal dediği bir meseleye diğerinin haram demesi, iki ayrı din anlayısının varlığı değil midir? Endulus’tekilerin Malik’i, Yemenlilerin Safii’yi, Horasanlıların Ebu Hanife’yi taklid ettiklerini dikkate alırsak, -soz konusu imamların farklı anlayıslarından hareketle- her memleketin ayrı dini olmus olur. Bu, dinde tutarsızlık anlamına gelir. Halbuki bu Allah’ın muradına aykırıdır. O bunu soyle ifade etmistir: “Hala Kur’an hakkında gereği gibi dusunmeyecekler mi? Eğer o, Allah’tan baskası tarafından gelmis olsaydı onda tutarsızlıklar olurdu.” Nisa, 4/82.
İbn Hazm şöyle der: “Sizin taklid ettiğiniz imamla baskalarının taklid ettiği imam arasındaki fark nedir? İbn Hazm, el-Muhalla, c.I, s. 18, 65.
Ya da “sizinle taklid ettiğiniz kimse arasındaki fark nedir?İbn Hazm, el-İhkam, c. II, s. 838.
Eğer, aradaki farkın bilgi ve fazilet olduğu soylerseniz; her iki konuda da Hz. Peygamberden daha ustun olan kimse yoktur, deriz. Ote yandan, imanda ve amelde, kimin daha faziletli olduğuna dair bir kestirmede bulunmak mumkun değilken, mukallid, taklid ettiği kimsenin en faziletli kimse olduğunu nereden bilecektir? Ayrıca, Kuranın nuzulune ve Peygamberin hukumlerine bizzat sahid olmus olan Ebu Bekir, Aise, Ali, Omer, Muaz ve İbn Mesud’un; Sufyan-ı Sevri, Evzai, Malik, Ebu Hanife, Ebu Yusuf, Safi, vd. sahabeden daha alim ve daha faziletli olduğu her mumin tarafından tereddutsuz bilinen bir husustur. Oyleyse onlar varken neden mezhep imamlarını taklid ettin? “Onlardan sonra bunlar geldiği icin”, derse, “bunlardan sonrakileri nicin taklid etmiyorsun? Eğer “onlardan sonra olma” bir faziletse taklid ettiklerinden sonra gelenlerin de faziletli olması gerekir. Onları neden taklid etmiyorsun?” İbn Hazm, el-İhkam, c. II, s. 839.
“Ey Rabbimiz! Biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi yolda saptırdılar, derler. Ahzab, 33/67.
Taklid, kendi basına kötü bir tutum olduğu icin, Müslüman, Hıristiyan ve Yahudiler icin farklılık arz etmez Her ne kadar onların inancı batıl, Muslumanlarınki hak da olsa, delile dayanmayan ve Allah ve Peygamber’in haricinde baska birisini taklid eden kimse aynı konumdadır. “Onlara: Allah'ın indirdiğine uyun, denildiği zaman onlar, "Hayır! Biz atalarımızın yolundan gideriz" dediler. Ya ataları bir sey anlamamıs, doğruyu da bulamamıs idiyseler. Bakara, 2/270. Bu anlamda diğer ayetler bkz. Maide, 5/104; Araf, 7/28, 170, 173; Yunus, 10/78; Enbiya, 21/53; Lokman, 31/21; Zuhruf, 43/22-23; Suara, 26/74.
İbn Teymiyye şöyle der: “Coğu sadece kendi imamının ekolunu bilir. O, en iyi ihtimalle kendisine miras kalan bilgiye sahiptir. Dolayısıyla nass ve icma tarafından acıkca kesinlestirilmis olan meselelerle, o ekolun kendine has ozellikleri ve ictihad usulleri arasında ayrım yapmaz. Boyle bir alim, sadece eski kitapları (anlamaksızın) tasıyan bir merkep gibidir. İbn Teymiye, el-İstikame, (tah. Muhammed Resad Salim), Riyad 1983, c. I, s. 50.
Nitekim Allah,Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır:“bilmediğin bir seyin ardına dusme. İsra, 17/36. Oyleyse taklid bilgiye dayalı bir tutum ya da bilgi olarak kabul edilebilecek bir sey değildir. Buna karsın vahye tabi olmak, ilahi bilgiye talip olmak ve onun ardından gitmektir. “De ki, Rabbim acık ya da gizli tum kotulukleri, yasaklanmıs seyleri ve haksızca saldırıları; hakkında hicbir delil indirmediği bir seyi Allah’a ortak kosmayı ve O’nun hakkında bilmediğiniz seyler soylemenizi kesinlikle haram kılmıstır. A’raf, 7/33. O halde, bir adamı dusunceyi, mezhebi vs. otoriteyi taklid etmek, sahih olmayan yoldan edinilen bilgiye guvenmek demektir ki, bu da zikredilen ayetlere muhalefettir.
İbn Kayyım rahımullah Taklitçiler hakkında şöyle der: “Siz yarın Allah’ın huzurunda kulların cinayetleri, nikahları, malları ve cezalarıyla ilgili mesellerde taklide dayanarak verdiğiniz hukumlerden ve Allah’ın dininde bu helaldir, bu haramdır diye verdiğiniz fetvalardan dolayı sorguya cekileceğinizi biliyorsunuz. Allah “bu fetvaları neye gore verdiniz” diye sorarsa, nasıl cevap vereceksiniz? Kiminiz, “İmam Muhammed, “Kitabu’l- Asl” adlı eserinde İmam Ebu Hanife ve İmam Ebu Yusuf’un goruslerini rivayet etmistir. Biz de o kitaptaki goruslere gore fetva verdik” diyecek, kiminiz de pesinden gittiği diğer imamların eserlerine zikredecek. Boylece Allah ve Resulunden tabaka tabaka asağı indiğinizi itiraf edeceksiniz. Ne var ki dinin kaynakları bellidir. Allah’ın huzurunda bunlardan baskası delil olarak kabul edilmeyecektir. İbn Kayyım, İ’lamu’l-Muvakkiin, s. 188
Taklidden men eden biz değiliz. Allah’ın mukallidleri zemmetmesi,Kitap ve Sunnet’in hakim kılınmasını emretmesi,hükmün yalnız kendisine ait olduğunu haber vermesi,dinde Allah ve Resulu’nden baskasına ittibayı yasaklamasıKitab’a sımsıkı sarılmayı emretmesi, baska bir varlığın helal ve haram kılacak sekilde Rabb edinilmesini yasaklaması,Resulune gonderdiklerini tanımayanları hayvandan asağı bir dereceye indirmesi,anlasmazlık cıkınca yalnız elcisini hakem kılıp, onun verdiği hukme, gonul hosluğu ile kabullenmedikce mumin olamayacağımıza yemin etmesi ve hukmune mutlak bağlılık istemesi,Kitap ve Sunnet’e davet edilen kimsenin ne sebeple olursa olsun bu davetten yuz cevirmesi durumunda bir musibete duseceğini bildirmesive Resulu’nun lisanıyla bir hukum verilince, buna herkesin uymasının zorunlu olduğunu beyan etmesiAllah’ın taklidi men ettiğine delalet etmektedir.
Her biriniz kendi mesruiyetinizi savunursunuz O halde sizin taklid ettiğiniz kisiyi diğer kimselerin taklid ettiği kimselerden buna daha layık yapan sey nedir? Hangi ayet ve hadistir? Ummet, bu taklid ve taassuptan dolayı şu ayete muhatap olmadı mı? “… İşlerini aralarında parca parca edip cesitli kitaplara ayrıldılar. Her grup, kendi yanında bulunanla mutlu olmaktadır Herkes taklid ettiğine davet ediyor ve kendisi gibi olmayanları otekilestiriyor. Ummetin arasını acan ve gruplaşmaların ortaya cıkmasına sebep olan, işte bu taklid ruhu ve asabiyetidir.