Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Taksim Gezi Parki Protestolari

E Çevrimdışı

Ebu & Dücane

Guest
Ak Parti'den 'Taksim'i ezelim' sloganına eleştiri
Başbakan Erdoğan'ın Kuzey Afrika gezisinden dönüşünde karşılanması sırasında atılan "Yol ver gidelim, Taksim'i ezelim" sloganı Ak Parti Grup Başkan Vekili Elitaş tarafından eleştirildi

Dünya Bülteni / Haber MerkeziAk Parti Grup Başkan Vekili Mustafa Elitaş, Başbakan Tayyip Erdoğan'ı havalimanında karşılayan kitlenin attığı "Yol ver gidelim, Taksim'i ezelim" sloganını doğru bulmadığını söyledi. AKP'li Elitaş, Başbakan Erdoğan'ı hava alanında karşılayan grubun kendiliğinden oluşan bir kitle olduğunu ifade etti.
TBMM'de gazetecilerin gündeme dair sorularını cevaplayan Mustafa Elitaş, Gezi Parkı olaylarının 12. gününde "İnsanlar dileklerini başkalarını rahatsız etmeden dile getirmeli. Ancak yapılan eylemler çığırından çıktı, başka bir mecraya doğru gitmeye başladı. İyi niyetli olan eylem demokrasinin önünü tıkamaya doğru gitmeye başladı." diye konuştu.
"Marjinal grupların değirmenine su taşınmamalı. 50 ilde birden aniden bu olayların olması organize bir iş olduğunu gösteriyor" diyen Elitaş, Türkiye'nin gelişme gösterdiği dönemde birilerinin rahatsız olup ülkenin itibarını zedelemeye çalıştığını vurguladı.
"Organize olmamasına rağmen orada çok büyük bir kalabalığın toplanabilmesi önemli bir mesele. Başbakan'a gösterilen sevginin tezahürü olarak görüyorum" ifadesini kullanan Elitaş, insanların tepkilerini sandıkta göstermesi gerektiğinin altını çizdi. Karşılamada atılan sloganları doğru bulmadığını söyleyen Elitaş, "Öyle sloganlar yanlış. Örgütlü bir organizasyon değil. Kendiliğinden oluşan bir topluluk" şeklinde konuştu.
AK PARTİLİ BAŞKAN GÖZALTINDA

Kastamonu İnebolu'da AKP İlçe Gençlik Kolları Başkanı Ferhat Küpoğlu'nun, "Taksim Gezi Parkı'ndan sonra Anıtkabir'i de yıkarız" şeklindeki tweetinin hatırlatılması üzerine Elitaş, "Kastamonu ile ilgili istifa işlemi gerçekleşti. Polis bu tahrikler konusunda onu da gözaltına aldı diye biliyorum" cevabını verdi.
 
Kozsoy Çevrimdışı

Kozsoy

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Aslında artık bitti , bundan sonrası klasik chp - akp didişmesi . Tayyip'in yerle bir olan egosunu tamir için biriken gazını Ankara'da karşılayarak alırlar .. Bence bu gaz alımı için stratejik olarak Etimesgut havalanı daha uygundur ..

Topçu Kışlası'nın mimarı: Kışlada AVM de rezidans da yok'
spacer.gif

hurriyet.com.tr/EKONOMİ
spacer.gif

8 Haziran 2013
spacer.gif


spacer.gif


spacer.gif





spacer.gif


spacer.gif
20417279.jpg

Gezi Parkı’na yapılması planlanan Topçu Kışlası projesinin mimarı Halil Onur, Kültür Varlıkları Koruma Yüksek Kurulu’nun onayında geçen projede AVM ve rezidans olmadığını söyledi. Mimar Onur, “Son günlerde yaşanan olaylar beni de endişelendiriyor” dedi. Halil Onur, projeye yönelik mahkemenin verdiği yürütmeyi durdurma kararı için de ‘Hukuki sürecin sonuçlanmasını saygı ile beklemekteyiz” şeklinde konuştu.


Tartışmaların odağındaki Topçu Kışlası’nın mimarı Halil Onur, hurriyet.com.tr’nin soruları üzerine konu ile ilgili açıklama yaptı. Onur, hazırladıkları ve Kültür Varlıkları Koruma Yüksek Kurulu tarafından onaylanan projede rezidans ve alışveriş merkezi yer almadığını ifade etti. Onur, proje kapsamında ana fonksiyonun Şehir Tarihi Müzesi’ olduğunu söyledi. Anılan müzenin 13.500 metrekarelik alanı kapsadığı yönünde bilgi veren Onur, toprak üzerindeki diğer alanların ise sanat galerileri, sergi salonları, kafe- kitapevleri ve satış birimlerine ayrıldığını ifade etti.
 
farkındayız Çevrimdışı

farkındayız

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ddssislamtrd.jpg

İşte Gezi parkı göstericilerinin pankartları. Şu anki durumun görüntüsü

Sosyalizm çığıtkanları

BMQXC9-CQAAo-fz.jpg:large


ddssislamtrd.jpg
 
HAMAS Çevrimdışı

HAMAS

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
Vay be optik te baskan olduysa carsinin isi bitmisir
 
farkındayız Çevrimdışı

farkındayız

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İran’lı Gazeteci İstifa: Türk Baharı Demeyeceğim! Gezi Suriye İşi!
84133766238-300x157.jpg

İran’lı Gazeteci İstifa: Türk Baharı Demeyeceğim! Gezi Suriye İşi! İran’ın Al Alam TV kanalında 8 yıldır çalışan 36 yıllık gazeteci Muhammed Alabasy, yayınlarda “Türk Baharı” demesi için baskı yapıldığından istifa... 8 Haziran 2013 14:30


İran’lı Gazeteci İstifa: Türk Baharı Demeyeceğim! Gezi Suriye İşi!
İran’ın Al Alam TV kanalında 8 yıldır çalışan 36 yıllık gazeteci Muhammed Alabasy, yayınlarda “Türk Baharı” demesi için baskı yapıldığından istifa etti.
İran’ın Al Alam TV kanalında 8 yıldır çalışan 36 yıllık gazeteci Muhammed Alabasy, yayınlarda “Türk Baharı” demesi için baskı yapıldığından istifa etti.
2005′te göreve başladığında İran’da Başbakan Erdoğan’ın yere göğe sığdırılamadığını belirten Alabasy, “Gezi Parkı protestoları bardağı taşıran son damla oldu. Yayınlarda inatla ‘Türk Baharı’ ifadesini kullanmamı istiyorlardı. Onlara olayların böyle olmadığını aktarmaya çalıştım. Canlı yayında istemedikleri şeyler anlattığım için bağlantıyı kestiler. Suriye olaylarından sonra Erdoğan aleyhine yazmamı istediler. Bu işlerin ardında Suriye istihbaratı var“ dedi.





Kaynak
İran’lı Gazeteci İstifa: Türk Baharı Demeyeceğim! Gezi Suriye İşi! | Islah haber islahhaber.net, islami haber, islami gündem, islam medya, ortadoğu haber, islami haberler, filistin haber, haber ve analiz,
 
farkındayız Çevrimdışı

farkındayız

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
08 Haziran 2013 Cumartesi 12:18
Taksim'de Soros ve Faiz Lobisi Parmağı


Gezi Parkı'nda meydana gelen eylemlerin arkasındaki uluslararası güçler ve faiz lobileri belirginleşmeye başladı.

İstanbul Taksim'de başlangıçta bir çevre faaliyeti olarak ortaya çıkan eylemler bugün siyasi alana kaymış durumda. Eylemin perde arkasındaki uluslararası güç merkezi ve lobiler giderek belirginleşiyor.
Gezi eylemlerinde aktif rol alan Türkiye'deki büyük bazı holding, tanınmış büyük üniversiteler ve internet medyasının aynı zamanda Kadife ve Turuncu Devrimlerin arkasındaki isim olan George Soros'un fonladığı kurumlar olması dikkat çekiyor. Örneğin Soros'un kurduğu Açık Toplum Enstitüsü'ün danışma kurulu üyeleri arasında yer alan Eyüp Can'ın başında bulunduğu Radikal Gazetesinin bu süreçteki rolü dikkat çekici. Yine Gezi eylemlerini sosyal medya üzerinden destekleyen ve yönlendiren Çiğdem Mater'in Soros tarafından fonlanan Bianet'in kurucusu Nadire Mater'in kızı olması gibi ilginç bağlantılardan bahsedilebilir.
Taksim eylemlerinin “ağaç” meselesi üzerinden başlatılması da tesadüf değil. Daha önceki eylemler hep “Gül, Lale” ve benzeri simgeler üzerinden isimlendirildi. Soros ve ekibi tarafından geçekleştirilen devirme hareketlerini konu alan “The Shadow Parti” adlı kitapta anlatılanlarla Türkiye'nin son günlerde yaşadıkları arasında çok şaşırtıcı benzerlikler bulunuyor.
Soros, hedef seçtiği hükümetleri güç kullanarak düşürmekten sakınmayan biri. Uygulanabilir her aracı manipüle etmesi ile tanınıyor. Borsa manipülasyonları ile tüm dünyaya nam salmış bir isim. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın önceki gece Atatürk Havalimanında yaptığı açıklamada borsa üzerinden yapılan manipülasyonlara vurgu yapması ve faiz lobisini işaret etmesi tesadüf değildi.
Soros, “Amerikan Üstünlüğü Balonu” adlı kitabında “Düşman ülkelerde özgürlük ateşini canlı tutmak için sivil toplumu desteklemek önemlidir. Hükümet etkisine direniş göstererek, kitleler hükümetin otoritesini kötüye kullandığı şeklinde teyakkuza geçirilebilir” ifadelerini kullanıyor.
Başbakan Erdoğan için bir anda bir “diktatör” furyasının servis edilmesi bu açıdan önemli anlamlar taşıyor. 1984 yılında Macaristan'a kaçak Xerox makinaları sokan Soros, bir yandan da para fonlayarak on binlerce aktivisti sokağa dökmüştü. 1989'da rejim muhalifi bir oyun yazarı olan Vaclav Havel'i Çek Cumhuriyeti başkanlığı koltuğuna oturtan “kadife devrim”in finansörü de yine ondan başkası değildi. 1980'lerde Polonya'daki Dayanışma hareketinden Mart 2006'daki Belarus devlet başkanı Alexander Lukaşenko'nun yıkılmasına yönelik başarısız girişime kadar eski Sovyet bloğundaki çok sayıda gösteride Soros başroldeydi.
Türkiye Gazetesi'nde yer alan habere göre; George Soros komünizmin çöküşünden sonra da devirme programlarını sonlandırmadı. Amerikan Üstünlüğü Balonu adlı kitabında şöyle yazmaktadır: “Kurumlarım 1998 yılında Slovakya'da, 1999 yılında Hırvatistan'da ve 2000 yılında Yugoslavya'da Vladimir Meciar, Franjo Tudjman ve Slobodan Milosevic'in devrilmesi için sivil toplumu mobilize ederek demokratik rejim değişikliğine katkı sağlamıştır.”
DERİN DARBELERİN STRATEJİSİ
George Soros'un tüm dünyada uyguladığı bu yöntemler Harvard Üniversitesi'nde eski siyaset bilimci Gene Sharp'ın doktrinine dayanıyor. Kendisini savaş karşıtı olarak tanımlayan Sharp, hükümetleri silaha başvurmadan devirmek için geliştirdiği metotlarla biliniyor. “Şiddet İçermeyen Eylem Politikası ve Şiddet İçermeyen Mücadele Yöntemi” adlı kitaplarında bunun yöntemlerini detaylıca anlatıyor. Bugün dünyada olup biten pek çok toplumsal hareketin ana kaynağı da bu kitaplarda anlatılanlar. Sharp'a göre düşman bir hükümetin devrilmesinde kilit unsur, karşıtlarıyla savaşma yeteneğinin ortaya konulmasıdır. Bu, hedefteki hükümetin polis, asker ve istihbarat gibi stratejik birimlerine yayılan sabır gerektiren yavaş bir süreçtir. Sharp'ın iki öğrencisi Peter Ackerman ve Christopher Kruegler, “Şiddet İçermeyen Stratejik Çatışma: 21. Yüzyılda Halk Gücünün Dinamikleri” adlı kitaplarında, bu araçlar yoluyla hedefteki rejimin “insanlarını, silahlarını ve kaynaklarını artık iktidarda kalmak için yeterince iyi kullanamadığı şeklinde baskı altına alındığını” belirtiyor.
TAKTİK AYNI, ÜLKELER FARKLI: POLİSE ÇİÇEK VERİP MECLİ'İ BASTILAR
George Soros'un kullandığı yöntemler her zaman yumuşak olmayabiliyor. Gezi eylemlerinde en çok eleştirilen konulardan biri kullanılan şiddet ve vandalizm oldu. Soros'un 2000 yılında organize ettiği devrim hareketi tam da böyle bir görünüme sahipti. Soros'a bağlı Otpor aktivistleri, 5 Ekim 2000 tarihinde gerçekleştirdikleri darbe girişiminde yumruklar, silahlar ve molotof kokteyllerine başvurdu. Devrimci isyancılar Belgrad'da ayaklandı, Federal Parlamento binasını ve devlet televizyonu RTS binasını ateşe verdi. Janes Sentinel'in raporuna göre Otpor birimleri AK-47 silahlarıyla donanmış, kalkanlar ve anti-tank birimleriyle Belgrad sokaklarını ele geçirmişti. Diğer taraftan Sırp polisini yatıştırmak ve sempatilerini kazanmak için de başka bir görüntü veriyorlardı.
Gezi eylemlerinde, protestocuların polise çiçek verip, sempatik tavırlar göstermesi tesadüf değildi. Bakın Yugoslavya'daki darbeyi destekleyen Yeni Cumhuriyet gazetesi o dönemde darbeyi nasıl anlatmış: “Nihayetinde Otpor, kansız bir devrim gerçekleştirdi; Sırp polisiyle zekice bir uzlaşma ve pazarlık dahilinde. Oldukça planlı bir şekilde aktivistleri Belgrad ve Novi Sad gibi metropollerin dışına aktarıp, taşraya yönlendirdiler. Bu sayede rejim, aktivistleri tamamen ortadan kaldıracak gücü toparlayamamış oldu. Otpor, bu sırada askerlere çiçekler gönderdi; Sharp'ın esas öğretisi ışığında polis ve askerleri de kendi safına çekmiş oldular. Her eylem, polise yönelik fiziksel bir şiddet olmayacağı yönünde mizahi ve içten davranışlarla örülüydü.”
BELGRAD'DAN TAKSİM'E
Gezi Parkı eylemcileri, İstanbul, Ankara, İzmir ve Adana'da polise çiçek vererek sempati kazandı. Ancak, bu Soros'un taktiklerinin bir parçası. Daha önce de Yugoslavya'da eylemciler polise ve askere çiçek vererek, devrimi gerçekleştirmişti.
TÜRKİYE BU KİTAPTA OLMAYACAK
Gene Sharp ve George Soros ekibinin kullandığı ve başarılı olduğu yöntemler bu kitapta detaylarıyla anlatılıyor.
DEVLET İÇİNDE DEVLET: EYLEMLERDE ÖĞRENCİLERİ KULLANIYORLAR
Soros, hedef ülkelere sızarken Sharp'ın bu öğretilerini birebir uyguluyor. Hırvatistan Devlet Başkanı Franjo Tudjman 1996 yılındaki bir konuşmada bu sürecin kendi ülkesinde nasıl uygulandığını şöyle anlatıyordu: “Soros ve ortakları kollarını toplumumuzun tüm alanlarına yaymıştır. Soros, insani yardım toplama ve dağıtma yetkisine sahiptir. Bununla birlikte biz ona neredeyse ne isterse yapma izni verdik. Lise öğrencilerinden gazetecilere, akademisyenlere kadar her yaştan ve sınıftan insanlar Soros ağlarına dahil oldu ve finansal yardım yoluyla onları kazandı. Bu insanlar kültürel, ekonomik, bilimsel ve yasal, yani tüm kesimlerden oluşmaktadır. Amaçları toplumun tüm katmanlarını kontrol etmek. Devlet içinde devlet oluşturmaktır.”
Tudjman, Soros operasyonlarını kökten bitirmeye kararlıydı, kısa süre sonra mide kanserinden hayatını kaybetti. Soros'un desteklediği Stipe Mesic başkanlığındaki kadife hükümet Ocak 2000'de yönetime geçti. Gezi parkındaki eylemlerden sonra gözaltına alınan 7 yabancı uyruklunun Erasmus'la gelen öğrenci olması eleştirilmişti. Oysa Soros'un eylemlerinde kullandığı aktivistlerin başında öğrenciler geliyor.
DEVRİME HAZIRLIYORLAR: EYLEMCİLERİ BELGESELLE EĞİTİYORLAR
Gezi Parkı eylemlerinden önce Türkiye'deki iki kanalda diktatörleri anlatan belgeseller yayınlanmaya başladı. Soros bu yöntemi diğer ülkelerde de başarıyla uyguladı.
George Soros'un Gürcistan'da organize ettiği darbeyle Taksim eylemleri arasında da şaşırtıcı benzerlikler bulunuyor. Gürcistan Cumhurbaşkanı Eduard Shevardnadze 2002 yılında Soros'u iç politikaya karışmakla suçladı. Soros ise Moskova'da düzenlediği basın toplantısında uyarıda bulundu ve Shevardnadze'nin 2003 senesinde gerçekleşecek olan Gürcistan genel seçimlerine hile karıştırmaya yönelik planlar yaptığını öne sürdü. Seçimlere herhangi bir müdahale ihtimaline karşı sivil toplumu destekleyeceğini ifade etti. Soros, “Seçimlerin adilce yaşanması için sivil toplumun mobilize edilmesi gerekir” diyordu. Soros tehditler öne sürmeye devam ederken, İngiliz gazetesi Globe and Mail, yaşananları şöyle anlatıyordu:
“Geçtiğimiz Şubat ayından itibaren milyarder Soros, Gürcistan cumhurbaşkanı Shevardnadze'yi devirmek için çalışmalara başladı. Bu aydan itibaren Açık Toplum Vakfı'ndan fonlar aktarıldı ve 31 yaşındaki Tblisi'li aktivist Giga Bokeria, Sırbistan'a hareket ederek Otpor direniş hareketiyle buluşarak, sokak aktivizmi için gerekli taktikleri almaya başladı.”
RASTLANTIYA BAKIN
Soros, Otpor aktivistleri aynı yılın yaz aylarında Gürcistan'a getirerek 1000 öğrenci aktivist yetiştirmeye başladı. Bu esnada, Soros tarafından desteklenen TV kanalı Rustavi-2, Amerika yapımı “Diktatorü Devirmek” isimli bir belgesel yayınlamaya başladı. Aktivistlerin yetişitirilmesinde çok önemli bir rol oynayan belgesel, adım adım Slobodan Milosevic'in iktidardan devrilişini anlatmaktaydı. New Republic gazetesinin aktardığı üzere, “aylar boyunca her Cumartesi, bağımsız TV kanalı Rustavi-2 'Diktatörü Devirmek' belgeselini yayınladı. Belgeselin hemen ardından Gürcistan'daki durumun tartışıldığı bir programla devam ediliyordu. Devrimci bir lider, Washington Post'a şu sözleri aktarmıştı: “En önemlisi belgeseldi. Bütün göstericiler, Belgrad'daki devrimin taktiklerini biliyorlardı çünkü belgesel onlara hepsini göstermişti. Herkes ne yapması gerektiğini biliyordu.”
Tesadüf mü bilinmez ama Gezi olaylarından önce Türkiye'deki haber kanallarından birinde “Amerika Derin Devleti” diğerinde “Hitler” belgeseli bölümler halinde haftalardır gösteriliyordu. Seçim zamanı gelmeye yakın, komplocular iş başındaydı. Shevardnadze tam olarak seçim zaferini ilan etmek üzereyken, Rustavi-2 seçime hile karıştığı intibasını veren görüntüler yayınlamaya başladı. Bunun üzerine Sırp aktivist liderler tarafından yönetilen protestocular sokağa döküldü. Otobüsler kent dışından aktivistleri şehir merkezine taşırken, zamanla parlemento binasının etrafı sarıldı. Shevardnadze'nin çok az şansı vardı. Ülkesini iç savaşa sürüklemektense, 23 Kasım tarihinde geri adım atarak, başkanlıktan çekildi. Soros, Los Angeles Times'a verdiği mülaktta, “Gürcistan'da olanlar için için büyük sevinç duyuyorum, sürece olan katkımdan ötürü de ayrıca onurluyum” ifadesini kullanmıştı.
Türkiye Gazetesi


Bence de.
Benim analizlerim de bu doğrultudaydı.
Nitekim forumda soros ismini de yazmıştım.

Ahkiler sanırım bu gazeteler islam-tr yi takip ediyorlar.
Çünki burda konuşulan konular bikaçgün içinde basında da konuşuluyor.

Bu güzel bişey :)

Bir de kötü birşey var
Bu Soros yahudisi, el attığı her ülkeye istediğini yaptırmıştır.
Ve anlaşılıyor ki tayibi ve türkiyeyi mahfetmek için düşmeye basmıştır.

Bu toprakların islam bayrağının altına girmekten başka kurtuluşu da kalmamıştır.

 
farkındayız Çevrimdışı

farkındayız

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
KOMEDİ tayip :DDD

BMUChfrCcAA9FM-.png:large
 
farkındayız Çevrimdışı

farkındayız

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
taksim-deki-musluman-mezarligini-kim-yok-etti.jpg

Taksim’deki Müslüman mezarlığını kim yok etti?

Taksim Gezi Parkı eylemi 13.gününe girerken meydanın tarihsel durumuyla ilgili yeni bilgiler ortaya çıkıyor. Bunlardan birini de Zaman gazetesinden Mustafa Armağan yazdı. Armağan Taksim'de eski bir mezarlık bulunduğunu, bu mezarlığın Müslüman mezarlığı olduğunu ve bu mezarlığın İnönü tarafından yıkıldığını aktardı.

09 Haziran 2013 Pazar - 09:58


Mustafa Armağan'ın Zaman gazetesindeki "Taksim’deki Müslüman mezarlığını kim yok etti?" başlıklı yazısı şöyle:

1 Mayıs’tan beri gündemden inmeyen Taksim Meydanı’nın tarihe mal olması şurada 150 yıldır. Hatta bugünkü halinden söz edeceksek hikâyemizi 87 yıl ile de sınırlandırabiliriz.

Peki ondan önce ne durumdaydı Taksim? Semte adını veren Sultan I. Mahmud’un eseri olan maksemi 18. yüzyıldan beri oradaydı ama kırlık bir bölgede yer alıyordu ve en önemlisi, Taksim, şehrin en geniş mezarlık bölgelerinden birine ev sahipliği yapmaktaydı.

‘Nasıl? Taksim Meydanı eskiden mezarlık mıymış yani?’ dediğinizi duyar gibi oluyorum. Evet, yanlış duymadınız, burası çok geniş bir mezarlık bölgesiymiş ve büyüklüğüyle Eyüp Sultan’ın rakiplerindenmiş.

Bu mezarlıklar o kadar geniş bir alanı kapsamaktadır ki, yalnız Gezi Parkı’nı değil, Taksim Anıtı’nın bulunduğu mahalden başlıyor, AKM binasından sahile doğru iniyor, Pangaltı’ya kadar göz alabildiğine uzanıyordu. İçinde geniş bir Müslüman mezarlığı olduğu gibi “Frank”, Rum ve Ermeni mezarlıkları da vardı. Zaten burası Bizans devrinden beri mezarlık olarak biliniyordu. İşte bugünlerde tartışılan Topçu Kışlası, mezarlıkların bulunduğu yeşil alana yapılacaktı.

taksim(12).jpg

Gümüşsuyu’ndaki Alman Konsolosluğu’nun karşısında görülen selvi ağacı kaybolan mezarlığın tanığı gibi...


taksim1(4).jpg

Taksim’deki mezarlıkların, Pervitich haritası üzerindeki görünüşü. En altta ‘Büyük Türk mezarlığı’ (Great Turkish Cemetery) yazısı okunuyor.

taksim2(3).jpg

Yok edilen Taksim’deki Ayaspaşa mezarlığından bir görüntü. Yan yatmış mezar taşları, selvi ağaçları ve arkada Gümüşsuyu Askeri Hastanesi. (Burak Çetintaş Arşivi)

Önemli bir ayrıntı da şudur: AKM tarafındaki Müslüman mezarlığı ile meydanı Harbiye’ye doğru kat eden Fransız, Rum ve Ermeni mezarlıkları yan yanaydı. Osmanlı İstanbul’unda semtleri bile ayrılan farklı din mensuplarının son uykularını birbirine yakın mezarlıklarda uyuması ilginçtir ve Osmanlı’nın engin hoşgörüsünü gösterir.

Ancak dikkat çekici bir başka nokta var: Ayaspaşa’daki Müslüman mezarlığı 1926 yılına kadar ayaktadır ve mezar taşları ve selviler Taksim’i ‘laikleştirme’ uygulamasının kurbanı olurken korkunç bir rant transferine de kurban gidecektir.

Nasıl mı? Görelim beraberce…


BİR MEZARLIK NASIL PAYLAŞILIR?

1930’lu yıllarda Gümüşsuyu’ndan Mete Caddesi’ne uzanan bölgede pıtrak gibi bitiveren apartmanlar akılları karıştırmıştır. Zira burada apartman yaptıranlar nedense hep Tek Parti devrinin kodamanlarıdır, hatta tapuda Başbakan’ın eşi Mevhibe İnönü’ye ait bir parsel dahi çıkmıştır.

Mezarlığın parsellenip satılma hikâyesini cesur gazeteci Arif Oruç anlatır. “Yarın” gazetesiyle Serbest Fırka’yı cansiparane bir şekilde savunmuştu. Partinin kapatılmasının ardından gazetesi de yasaklılar arasına girmiş olan Arif Oruç, Başbakan İnönü’nün yolsuzluklarını yazmak ister; ancak bu, kaçtığı Bulgaristan’da çıkaracağı “Yarın” broşürlerinde mümkün olur.

Arif Oruç’un 5 No’lu “Yarın” broşüründeki (Haz: Mete Tunçay, İletişim: 1991) iddiaları yenilir yutulur gibi değildir ve eğer Demokrat Parti 13 Temmuz 1950’de af kanunu çıkartmasa İnönü ailesi ve CHP’nin başını fena halde ağrıtacak mahiyettedir. Aynı iddiaları Bedii Faik 1970 yılında “Dünya” gazetesinde tekrarlayacak ve deliller Ahmet Gürkan tarafından “İsmet Paşa’nın Beytülmali” adlı kitapta toplanacaktır.

Arif Oruç’un iddiaları özetle şöyle:

Başbakan yetkisini kullanarak mezarlığın tapusunu, Ayas Paşa’nın torunlarından birine verdirmiş, adam da alır almaz “servileri kestirip mezar taşlarını söktür”müş, boşalan arsayı yüzbinlerce liraya hükümetin önde gelenlerine satmış, sonra da Mısır’a savuşmuştur. Bundan sonrasını Arif Oruç’un iğneli kaleminden okumaya değer:


MEVHİBE İNÖNÜ’NÜN ARSASI

“Kabristanın senedini eline alır almaz dahi İsmet Paşa’nın hanımefendilerine bir apartmanlık “yerceğiz” hediye etmişti. Hanımefendinin apartmanı “beleşten gelen” arsa üzerine kurulmuştu ki, arsanın kıymeti 50 bin lira tahmin ediliyor. Apartman, Başvekil Paşa’nın mahdumları küçük Ömer beyefendinin cep harçlıklarından tasarruf edilen 200 küsur bin lira ile vücuda getirilmiştir. Halk Fırkası erkânı, her gün pederleri tarafından verilen 5-10 kuruşu çabuk 200 bin lira halinde arttırmağa muvaffak olan küçük Ömer Bey’in; mahalle mekteplerinde peynir ekmek bulamayıp da Hilal-i Ahmer (Kızılay) tarafından kendilerine haftada iki defa birer dilim ekmek peynir tevzi edilen Türk çocuklarına “tasarruf nümune-i imtisali (örneği)” olacağı söyleniyor.”

Aynı olayı gazeteci Bedii Faik 1970 yılında şöyle anlatmıştır:

“Ayaspaşa vaktiyle mezarlıktı ve evkafa (vakıflara) aitti. İnönü’nün müsteşarı olan zat, evkaf işlerine bakmaktaydı. Günün birinde işte bu müsteşar, mezarlığı vakıf olmaktan çıkarmış, parsellemiş ve bahis konusu arsayı da şefine münasip görmüştür. O tarihte görevde bulunan İstanbul Belediye Meclisi bu olup bitti karşısında isyan etmedi değil. Ama olup bittiyi yapan müsteşar beyin “Paşam! İstanbul Valisi, Belediye Meclisi’ni aleyhinize kışkırtıyor” demesi üzerine İnönü, devrin valisine son derece haşin davranmış ve rahmetli de bu muamele üzerine derhal istifa etmiştir.”

Burak Çetintaş’ın değerli araştırması Taksim sırtlarındaki Ayaspaşa mezarlığının nasıl parsellenip satıldığını bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor:

“Önce gömüye kapalı mezarlık sahasını kaplayan selviler birer ikişer kesilmeye başladı. Daha sonra da kimisi çarpılmış, kimisi toprağa iyiden iyiye gömülmüş kavuklu, destarlı, serpuşlu mezar taşları kaldırıldı” (Toplumsal Tarih, Aralık 2004).

Bir kurnazlık daha yapılmış ve vakıfların gazetelere verdiği ilanlarda satılacak arazinin mezarlık olduğundan hiç bahsedilmemiştir. Böylece satılan arazi rahatça parsellenip imara açılacak ve dönemin önde gelen ailelerine apartman olarak hizmet verecektir.

Peki bazı resimlerde gördüğümüz güzelim mezar taşlarına ne oldu dersiniz? Onlar da hoyratlıktan nasibini aldı. Yok edildi. Öyle ki, bu mezar taşlarının içinde modern edebiyatımızın kurucusu kabul edilen Şinasi’ninki de vardı. (“Şair Evlenmesi” yazarı hakikaten tuhaf bir adamdı; cenazesine yalnız 15 kişinin katılmasını vasiyet etmiş ve vasiyetine riayet edilmişti. Ancak seçimin nasıl yapıldığını bilmiyoruz.)

Böylece bazılarınca “Cumhuriyetin altın çağı” olarak kabul edilen 1930’lu yıllarda üstelik Taksim’in Müslümanlığını simgeleyen koca bir mezarlık göz göre göre satılmış, yok edilmiş, imara açılmış ve ustaca gerçekleştirilen bir rant transferine sahne olmuştu.

Bu bir şey değil. Daha Sultan Abdülaziz’in yapımını başlattığı Aziziye Camii’nin arsasına İnönü ve çevresindekiler tarafından nasıl el konulduğunu da yazacağız.

Ta ki insanlar Taksim’de “yeşil alanı” mezar taşlarıyla birlikte asıl kimlerin temizlediğini öğrenene kadar…

Timeturk
 
farkındayız Çevrimdışı

farkındayız

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Hahaha. Bu gece barda mevzuu.

Bu zavallilari cok fena kullaniyorlar. 2 gundur chatlesiyorum bi grupla. Cok cahiller. Sosyalist marksist bunlarin cogu. Ateistler. Birini az kalsin musluman ediyodum :)

Meydanlarda herkes bi kafadan ogrendigime gore. Ve cozulmeler de baslamis bikacgundur. Bu konu yakinda gundemden duser gibi gorunuyor. Cogu bu eylemlerin kisa sure icinde biteceginin
Korkusunu taşıyor

Benim konustugum grup esedi destekliyor. Bu olayalara dahil olanlarin Genel agirligi, ortak noktasi cogunlugunun ateist, sosyalist ve alevi olmaları. Ve islam dusmani olmalari da en belirgin tavirlari. Ayrica Tayip gitsin de ne olursa olsun havasindalar.

Hicbirseyin farkinda olmayan zavallilar.

Akp nin yetistirdigi dini olmayan nesil ona baskaldirdi.
 
Kozsoy Çevrimdışı

Kozsoy

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
E Çevrimdışı

Ebu & Dücane

Guest
Sokakta kazanılan itibar ve Devletin iki yüzü
10 Haziran 2013 Pazartesi 00:13
farukkose
Öyle onbinler değil, birkaç yüz sakallı-sarıklı, başörtülü-çarşaflı çıkıp, “devletin dayattığı Kemalizm’den, Laiklik’ten, insan kafasının ürünü olup, Kur’an ve Sünnet’e aykırı yasalardan şikayetçiyiz; bunlar hak ve özgürlüklerimizi kısıtlıyor” gerekçesiyle eylem yapsalar ne olur?...
Bunlar, müslüman toplumun “dini duyarlılıklar”ının devletçe gözetilmesini talep etseler... “İslami hassasiyetler”e uygun bir şehir ve çevre isteseler... “Kur’ani hükümlere göre yaşama”yı dile getirseler... Siyasi, sosyal, hukuki, iktisadi vb. alanlarda “İslamca yaşama” dileklerini iletseler... Bunları sokak eylemleriyle, pankartlar ve sloganlar eşliğinde kamuoyu ile paylaşsalar...
Bunun için polisle çatışmasalar, etrafı yakıp yıkmasalar, kırıp dağıtmasalar, sokak çatışmalarına girmeseler... Eylemi sükûnet içinde, sadece görsel ve sözel davranış ve talep olarak yapsalar bile, başlarına gelecek en iyimser sonuç şu olur:
Derhal, mesela “el-Kaideci”, “Hizbullahçı”, “Hizbu’t-Tahrirci” gibi yaftalarla derdest edilir, tutuklanır ve öyle cezalar alırlar ki, bir daha gün ışığını göremezler!
Niçin? Çünkü itibarları yoktur! Ne siyasi-idari rejim nezdinde, ne hukuki-adli sistem ölçeğinde, ne de sosyal-kültürel yapı içinde hiçbir itibarları yoktur, adam yerine koyulmuyorlardır. Çünkü üzerlerine gidilince tırsacaklarına, bastırınca ezileceklerine, “höt” denildiğinde kabuğuna çekileceklerine, hak davalarını sürdürecek eylem kararlılığına ve kendini davasına adamış yürekliliğe sahip olmadıklarına, önderlikten yoksun olduklarına, organize halde bulunmadıklarına dair kesinleşmiş ve tecrübe edilmiş kanaat vardır.
Peki, dinsiz-imansızların, ateistlerin, solak örgütlerin, Laiklerin, Kemalistlerin ve bilumum İslam düşmanlarının, “derin güçler”ce ve gerçeği göremeyen “bazı iyi niyetli kişiler”ce de desteklenerek “kitlesel kalkışma”ya yeltenip eylemlerini açıkça “sokak savaşı”na döndürmeleri, ne buldularsa tahrip etmeleri, müslümanın hakları karşısında sürekli öne çıkarılan o “kamu düzeni”ni ayaklar altına almaları karşısında ne yapılıyor? Hiçbir şey!...
Üstelik polis meydanları eylemcilere terketti, Hükümet projeden vazgeçti; ama hâlâ durmuyorlar. İstediklerini yapıyorlar da müdahale edilmiyor, “el bebek, gül bebek” muamelesi görüyorlar. Neredeyse ağızlarına bal-kaymak çalınacak, ayakları billur kaplar içinde, altın ibriklerden gül suyu dökülerek yıkanacak!...
Başbakan Yardımcısı özür diledi. Başbakan özür diledi. Belediye Başkanı özür diledi. Cumhurbaşkanı Başbakanla ters düşme pahasına gönül aldı. Ama nafile... Adamlar âdetâ diyorlar ki: “Bize kelle lazım, istediğimizi asacağız! Seni sen yapan bütün yatırımları durduracaksın! Ne zaman istersek meydanlara çıkıp dilediğimizi yapacağız, buna ses etmeyeceksin! Koltukta sen otursan da, ülkeyi sokaktan biz yöneteceğiz!”
Buna karşı Devlet hiçbir şey yapmıyorsa bu, Devletin iki yüzünün olduğunu göstermez mi: müslümana karşı şedid ve müdahil, gayrisine karşı müşfik ve müsamahakâr?!...
Bu durumda, bütün hakları çiğnenen müslümanlar, “hak aramanın ve itibar sahibi olmanın yolu sokağa çıkıp etrafa saldırmak, yıkıp tahrip ederek ateşe vermekmiş” gibi bir fikre kapılırsa, bunun sonuçlarına kim katlanacak? Peki, böyle bir “tecrübi kanaat”in fitilini yakıp organize olur da eylem yaparlarsa, acaba bugün Taksim merkezli hareketlere katılanlar kadar devlet tarafından itibar ve müsamaha görürler mi, mülayemetle karşılanır ve kendi hallerine bırakılırlar mı?
Sanmıyorum. Dedim ya, devletin iki yüzü var: müslümana karşı şedid ve müdahil, gayrisine karşı müşfik ve müsamahakâr?!...
İtibarını “sokak savaşı”yla elde etme üzerine yeni bir akım başlamak üzere. Zamanla bağlıları oluşacak, “ölümüne müridler”i türeyecek bu akım, toplumsal yapının orta yerinde, dokunulamaz varlığıyla yerini alacak. Bunlar gittikçe organize olan bir yapıyla kitleselleşip, kazanılmış meşru eylem haklarına süreklilik kazandıracaklar. Bir nevi “Post-Modern Laik-Kemalist Tarikat” türeyecek. Bir süre sonra bunlar, Devlet içinde en etkin ve yetkin konumu elde edecek. Bu olursa, inanın, “Ergenekon”u bile mumla ararsınız.
Bu arada AKP’ye de bir çift sözüm var:
Gördünüz ki, size “geleneksel inançlı kesim”in dışında kimse sahip çıkmıyor. Çıkarları gereği peşinizden ayrılmayanlar, başınız darda kaldığında karşınızda saf tutuyor. Ne yaparsanız yapın, “öteki kesim”e yaranamıyor, “düşman” olarak görülüyorsunuz.
O halde, karşıtlarınızı ve muhaliflerinizi onore ettiğiniz, kalkındırdığınız, yollarını açtığınız, yaptıklarına göz yumduğunuz kadar, sizi destekleyenleri de onore etmeniz, hiç değilse “vesayet rejimlerinden kalma baskılar”ı kaldırıp, “meşru haklar”ını olsun iade etmeniz gerekmez mi?
Artık bu ülkede itibar ve hak, maalesef sokakta kazanılır oldu. Müslümanlar ise hâlâ aralarındaki basit ihtilaflara takılıyor, vahdeti sağlamıyorlar... Atı alan Üsküdar’ı geçmek üzere; biz uyumaya devam ediyoruz!
“Hayat”ın “rüya”, “rüya”nın da “hayat” olmadığını öğrenemedik!
 
farkındayız Çevrimdışı

farkındayız

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Enteresan ve komik bir yazı. Tesbitler yerinde olmuş.
Güldüm bayağı








Hurriyet
Erdoğan'ın cevap verme algoritması çıkarıldı

i





Başbakan Erdoğan'ın Gezi Parkı direnişi ve ardından gelen ülke çapındaki protestolar hakkındaki tutumunu eleştiren Blog yazarı Ozan Tüzün, "Tayyip Erdoğan'ın yıllar geçtikçe mükemmelleştirdiği ve her sorulan soruya cevap verirken kullandığı bir algoritma var" diyerek, Erdoğan'ın kullandığı yöntemleri formüle etti.

Başbakan Erdoğan'ın Gezi Parkı direnişiyle başlayan ve hızla tüm ülkede hükümet karşıtı gösterilere dönüşen tepkiler karşısında takındığı saldırgan tutum ve başvurduğu yalanlar hakkında, blog yazarı Ozan Tüzün tarafından yazılan yazı, Erdoğan'ın kendisine dönül soru ve eleştirilere cevap verme yollarını açığa çıkarıyor. Tüzün'ün, Erdoğan'ın tutarsız ve gerçeklerden uzak açıklamalarının bir algoritmasını çıkardığı yazısını okurlarımızla paylaşıyoruz:

"Tayyip Erdoğan’ın yıllar geçtikçe mükemmelleştirdiği ve her sorulan soruya cevap verirken kullandığı bir algoritma var. İletişim okumuş bir insansı olarak irdelemeye çalıştım.

Bu algoritma bir kaç adımdan oluşuyor ve eğer zamanı varsa tüm adımları (1'den 8'e hepsini), zamanı daha kısıtlıysa bazılarını (genellikle 1 & 3 & 6'yi) kullanıyor.

Daha iyi anlatabilmek için bir örnekle açıklayacağım. Erdoğan’ın küçüklüğüne dönüp, evdeki vazoyu kırdığını varsayacağım.

Tayyip evde yalnızdır ve annesi eve gelince vazoyu kırılmış olarak bulur.

Annesi: Tayyip! Vazoyu mu kırdın!

Adım 1: Yapılan yanlışın ifade edilme şeklini değiştir, onu yanlış olmaktan çıkar ve iyi bir şey gibi göster.
- Vazoyu kırmadım, parçalarına ayrıştırdım ve yeniden şekillendirilebilmesi için bir düzenleme yaptım.

Bu tekniğin gerçek hayattaki örnekleri şöyle:

"Ağaçlara zarar vermiyoruz, yerlerinden sokup taşıyoruz."
"Değişmedim, geliştim."
"Alkolü yasaklamıyoruz, kullanımını düzenliyoruz."

Adım 2: O suçu işleyecek / hatayı yapacak dünyadaki son insan olduğuna ikna et.

- Ben vazoya neden zarar vermek isteyeyim ki? Ben de vazoyum. Vazonun daniskasıyım. O vazo alındığında, onu omzunda 4 kat, bak rakam veriyorum tam 98 merdiven, yukarı taşıyan benim. Vazonun güneşten rengi solmasın diye onu depoya koyalım diyen, kimse kıskanmasın, nazar gelmesin diye arkadaşlarım gelince üstünü örten yine benim. O vazonun bir numaralı destekçisi benim, niye zarar vermek isteyeyim?

Bu tekniğin gerçek hayattaki örnekleri şöyle:

"Biz niye ağaç kesmek isteyelim, tam 3 katrilyon ağaç diktik."

"Biz niye yargıya baskı yapalım, Türkiye’deki en büyük adalet saraylarını yapan, onlara cumhuriyet tarihindeki en büyük olanakları sağlayan biziz."

Adım 3: Söz konusu olayın önemini indirge, olayı normalleştir, hatta yaptığının az bile olduğunu örneklerle açıkla.

- Ayrıca ben vazonun yeniden düzenlenmesine neden bu kadar tepki gösterdiğini anlamıyorum. Vazo, daha çok eski komünist ülkelerde kullanılan, artık miadını doldurmuş bir süs eşyası. Bak Amerika'ya, bak İngiltere’ye var mı evlerde vazo? Hiç filmlerde görüyor musun? Modern evlerde görüyor musun? Anca Çavuşesku dönemindeki Romanya'da, sosyalizm illetinden kurtulamamış Ukrayna’nın oblastlarında kullanılan, barok bir şey vazo. Var mı modern dünyada vazonun yeri? Yok. Bu tepkiyi anlamak mümkün değil. Bence vazonun yeniden düzenlenmesinde geç bile kalındı.

Bu tekniğin gerçek hayattaki örnekleri şöyle:

"Alkol düzenlemesi sadece bizde yok ki. Bunu biz mi uydurduk? Bakın İskandinav ülkelerine, Fransa'ya, İngiltere’ye, hepsinde kat be kat daha fazla kısıtlama var. Bizdeki düzenlemeler daha başlangıç seviyesinde."

Adım 4: Şefkatinle, erdeminle karşıdakini ez. İstesem yapardım ama yapmadım de.

- Şimdi bana böyle suçlamalarla geliyorsun ama ben istesem o vazoyu 20 kere kırardım. Her gün evdeyim, vazoyla baş başayım. Madem böyle hasmane bir tavrım var neden kırmadım? İstesem kırardım hatta yok ederdim. Ama yapmadım. Şahsi olarak vazoyla her konuda ayni fikirde olmasam da yapmadım, çünkü ben senin düşüncelerine saygı duyuyorum. İnsanların vazoyu sevme hakki benim için kutsal. Vazoyu vazo olduğu için değil yaradandan dolayı seviyorum. Ben bu evde vazoların teminatıyım.

Bu tekniğin gerçek hayattaki örnekleri şöyle:

Bunu sadece Erdoğan değil, tüm parti kullanıyor aslında. Güncel örnekleri "Gezi olaylarında, istesek interneti keserdik, kesmedik." veya Melih Gökçek’in dediği "Sizi bir kaşık suda boğardık ama kahretsin ki demokratız."

Adım 5: Soruyu asla cevapsız bırakma. Soruya "varsayalım dediğiniz doğru" şeklinde cevap ver. Bunun olasılığını kabul et ve bu olasılığa karşı da sorumlu bir şekilde davrandığını göster.

- Varsayalım dediğin doğru. Vazonun başına söylediğin şeyler geldi. Bu her şeyin benim yüzümden olduğunu mu gösterir? Pencereler ceyran yapmış, kedi koşarken vurup kırmış olabilir. Ben bunların araştırılması için komşunun oğlu Mustafa'ya gerekli talimatları verdim. Dünkü rüzgârın hızını araştıracak, kedinin davranışlarını inceleyip bana rapor verecek. Eğer bir yanlış tespit edersem o kediyi önce ben cezalandırırım. O pencereleri önce ben tamir ederim. Her şeyi takip ediyorum, her şeyi evimiz için, evimizin güzelliği, ferahı için yapıyorum.

Bu tekniğin gerçek hayattaki örnekleri şöyle:

"Polisin Gezi Parkı olaylarında aşırı gaz kullanmasıyla ilgili şikâyetler var, doğru. Bunların incelenmesi için gerekli yerlere talimat verdim. Eğer böyle bir şey varsa, incelecek, gereği yapılacak. Böyle bir şeye izin vermeyiz, veremeyiz."

Adım 6: Soruyu soranın bu konudaki samimiyetini sorgula.

- Şimdi bir de şöyle bir nokta var. Salondaki vazo, dünyada ilk defa yeniden düzenlenen vazo değil. Madem vazolar konusunda böyle bir hassasiyetin var, alt komşunun vazoları, hem de 1 değil tam 2 vazosu, oğlu tarafından kırıldığında neden tepki göstermedin? O zaman neredeydin? Ya da taşınırken seramikleri kırılan Ayşe teyzeyle birlikte neden gözyaşı dökmedin? Bu vazonun farkı yalnızca benimle ilgili olması mı? Burada amaç üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek. Vazo bahane.

Bu tekniğin gerçek hayattaki örnekleri şöyle:

"Madem ağaçları bu kadar seviyorsunuz, ben orman arazisinin içine üniversite yapılmasın diye yırtınırken neredeydiniz? Neredeydi bu kalabalıklar?"

"Madem basın özgürlüğü diye bu kadar yırtınıyorsunuz, 28 Şubat döneminde neredeydiniz?"

Adım 7: Olaydan yırttın, kendini iyi gösterdin. Şimdi bu avantajı rakibini kötü göstermek için kullan.

- Bu vazo kırmak falan hep Ali'nin (kardeşimin) yapacağı şeyler. O yapar bunları. Geçen sene cam dolabın penceresini kıran, küçükken babamın pikabına top atan kim? Ali. Ali'nin zihniyeti kırar ancak vazoyu. Bunun arkasında da o var; ben sana söyleyeyim. Şimdi babamın harçlıklara karar vereceği dönem yaklaşıyor ya, beni okul konusunda yenemiyor, aklınca böyle bir çamur atma yolu buldu. Bunları babam hep görüyor. Babam doğru kararı verir, benim içim rahat. Ben hep konuşuyorum babamla."

Bu tekniğin gerçek hayattaki örnekleri şöyle:

"Bu gösteriler, kargaşalar hep CHP zihniyetinin bir urunu. Bunların arkasında onlar var, seçim yaklaşıyor ya aklınca oradan vuracak. Marjinal gurupları örgütleyip, üç beş çapulcuyla kargaşa çıkartmaya çalışıyorlar. Ama biz halkımızı biliyoruz, halkımız bunlara itibar etmiyor. Halk her şeyi görüyor."

Adım 8: Konu kapandı, cevap verildi. Konuşmanı kendini ve yaptıklarını överek zirvede bırak. - Ben bunlara bakmıyorum anne. Ben işime bakıyorum. Bak 2 senelik ortaokul hayatımda, sınıfın en çalışkanı olmuşum. Herkes beni parmakla gösterir hale gelmiş, diğer çocukların annesi de oğullarına Tayyip gibi ol evladım der duruma gelmiş. Bu durumdayız. Din 5, beden 5, matematik 5. Bu durumdayız. Ben işime bakıyorum, dersime bakıyorum. Ailemiz için hayırlı bir evlat olmaya, ailemizi, babamın da dediği gibi evelallah apartmandaki örnek aile konumuna taşımaya çalışıyorum, çalışacağım.

Bu tekniğin gerçek hayattaki örnekleri şöyle:

"Ekonomi şöyle güzel, IMF borçları şöyle az, milli gelir şöyle yükseldi vs vs."

------------------------------------------------

Bu 8 adım dışında bir de içerilere serpilmiş ufak detaylar oluyor. Talimat verdim, arkadaşlar çözdü:

İyi şeylerde "biz" de, ilişkilendirilmeyi istemediğin şeylerde ise "devlet, polis vs" gibi kurum adları ver.

İyi şeylerde:

"Galatasaray’ın stadını biz yaptık ve Galatasaray'a verdik."

"Kayseri'ye galaksinin en büyük su fıskiyesini yaptık."

İlişkilendirilmek istemediği konularda:

"Polis gaz kullanımında aşırıya kaçmış olabilir."

"Devlet, İmralı’yla da konuşur, herkesle de konuşur."

Soruya / suçlamaya kendi değerlerini değil suçlayanın değerlerini, silahlarını kullanarak cevap ver.

Örneğin, "Anayasada, devlet halkını alkolden, uyuşturucudan korur yazıyor. Bu görev bana verilmiş; bu maddeyi biz eklemedik ki."

Adını telaffuz etmek istemediği insanların / kurumların ismini farklı söyle, farklı söylenemiyorsa ad tak.

Örneğin Atatürk deme, Gazi Mustafa Kemal de. Öcalan deme, İmralı de. CHP deme CeHaPe zihniyeti de.

Cevaplanması uzun sürecek soruları sanki cevap evet/hayır kadar kısaymış gibi laf arasında sor, karşındaki cevap veremesin, haklı görün.

Mesela onlarca gazeteciyle konuşurken birine "sizce gösterilerden ne mesaj almalıyım, siz söyleyin" de.

X sizi şöyle eleştirdi seklinde bir soru gelince cevabına direkt ad hominem yaparak başla.

"X madem o kadar demokrattı, neden şöyle böyle haksızlıklar olurken sustu? Y'nin Japonya'ya ne hayrı dokunmuş? Bunların amacı bağcıyı dövmek."

Hep yaptıklarını öv ama hiç kendini övme, aksine kendini önemsizleştir.

Örneğin "bu hükûmet cumhuriyet tarihinin en büyük atılımını yaptı" veya "Türkiye’nin en büyük x'ini yine biz yaptık" vs deyip yaptıklarını yüceltirken diğer yandan da "Ben hükümdarınız değil, hizmetkârınızım" gibi cümlelerle kendini önemsizleştir. Mesela Van hakkında konuşurken ikisini tek seferde yapmıştı: "Yaptığımız yatırımlarla adeta yeni bir Van inşa ettik. Bütün bu adımları niçin atıyoruz? Biz emanetçiyiz, hizmetkârız, efendi değiliz."

Her yaptığının ucuna, geniş perspektifli, büyük bir amaç koy.

Örneğin alkol yasası çıkartıp "Biz çocuklarımıza ufuk vermek, hedefler göstermek, Fatihler, Mimar Sinan'lar yetiştirmek zorundayız" de ya da kavşak açma töreninde "Hedefimiz 2023" de.

Her yapılan şeyi daha da sivriltmek için eskiden yapılmış kendine göre bir yanlışla birlikte sun.

Her ikisini de abartarak zıtlık yarat. Örneğin "Eskiden kahvaltıda çocuklara bira içiriliyormuş, bu tavsiye ediliyormuş. Şimdi ise gençleri alkolün zararlarından koruyoruz."

Her şeye hâkimsin, her şeyi biliyorsun havası oluştur; böylece insanlara otokontrol aşıla, izlendiklerinin bilinciyle hareket etsinler.

"X'i kimin organize ettiğini çok iyi biliyoruz." veya "NY Times'da Gezi Parkı ilanını kimlerin fonladığını biliyoruz." (zaten indiegogo'da para veren herkesin adı kabak gibi yazıyor.) Konuşmalarda küsuratsız, tam rakamlar vererek her şeyi detayına kadar biliyor havası vermek de bunun bir örneği.

Ne dersen de hep reasoning (sebep göstermecilik) yap. Mutlaka "çünkü" de. Gösterdiğin sebep çok mühim değil, insanların "sebep?" diye düşünmesine mahal verme.

"Haydarpaşa’yı otel yapmak istiyoruz çünkü İstanbul’da çok büyük bir otel açığı var." Burada önemli olan yapmak istediğini önce söylemen, bu önemli. Yoksa mantıksız bir şey dediğin anlaşılıyor; mesela cümleyi ters çevirip "İstanbul’da çok büyük otel açığı var, o yüzden Haydarpaşa’yı otel yapmaya karar verdik" dersen ikna edici olmaz.

Reasoning yaparken, kolay gösterilebilir bir sebebin yoksa "çünkü" ile başlayan herhangi bir şey de söyleyebilirsin: "Biz Taksim'i yayalaştırmak istiyoruz, çünkü millet bizden bunu istiyor."

------------------------------------------------

Bu zavallı hizmetkârınızın tespitleri şimdilik bu kadar. Başka inanılmaz tespitlerim olursa yazıyı güncelleyeceğim."
 
farkındayız Çevrimdışı

farkındayız

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
bu olaylar devam ediyor hala bu ne azgınlıktır ya
 
E Çevrimdışı

Ebu & Dücane

Guest
Güncelleme: 20:37, 11 Haziran 2013 Salı
geziparki.jpg



Mahkeme: Gezi Parkı eylemleri suç değilAnkara'da mahkeme Gezi Parkı protestoları ile ilgili önemli bir içtihad oluşturdu: 'Protestoların suç olması mümkün değil...'

Şu ana kadar tutuklama kararı vermeyen mahkeme, 'protestoların demokratik hak olduğunu ve göstericilerle ilgili suç isnadının mümkün olmadığını belirtti.

Ankara’da 12. gününe giren Gezi Parkı protestosuna destek eylemlerinin bilançosu netleşti. Ağırlıkla Kızılay ve Tunalı Hilmi Caddesi’nde gerçekleşen protestolarda 812 kişi gözaltına alındı.

Göstericiler, toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet, kamu malına zarar vermek, polise mukavemetle suçlandı.

719 kişi emniyette verdiği ifadenin ardından, 19 kişiden 6'sı savcılık sorgusunun ardından, 13 kişi ise özgürlük hakimi tarafından serbest bırakıldı.

Ankara 3. Sulh Ceza Mahkemesi, serbest bırakma kararını verirken önemli bir içtihad da oluşturdu.

Mahkeme, "Vatandaslik haklarını kullanarak demokratik tepkilerini ortaya koymak için protesto gösterisi yapanlara herhangi bir suç isnadı mümkün değildir" dedi.

Halen emniyette 13 eylemci gözaltında tutuluyor.

Dış bağlantı iddiasıyla gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılanlar arasında iki de İranlı var.
Kaynak: Ajanslar


 
Kuteybe Çevrimdışı

Kuteybe

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Gezi parkı olayları karşısında tevhidi tavır
2013610215709-b.jpg
İman ettiğimiz Kitab, Hak-batıl Savaşı'ndan başka hiçbir çatışmayı gündem yapmamıştır. Batıl cephesinin iki çirkin yüzü olan ABD ortağı Natoculardan veya çapulculardan taraf değiliz. İkisininde batıl demokrasi anlayışlarını değil, Hakkın hakimiyetini savunuyoruz.Sizler, Ey kulu olduğu heva ve heveslerini, Rahman'ın ağaçlarının hakkını perde edinerek tatmin etmeye çalışanlar. Eğer siz ağaçların hakkını istiyorsanız, ağaçların Rabb'inin hakkını verin ki sizin hak ehli olduğunuzu bilelim. Ey Allah'ın dininin izzetini taşıyamayıp demokrasi dinine sığınan gafil ey "paranın dini olmaz" diyen dindar! Bankalar seninle savaşmadığı müddetçe onların " ALLAH ve resulu ile savaşıyor "olması seni niçin rahatsız etmiyordu?
2013-06-10
İman ettiğimiz kitap, müminleri birebir ilgilendiren Hak - Batıl Savaşı'ndan başka hiçbir çatışmayı gündem yapmamıştır. Allah Resulü’nün (s), nübüvvetten sonra tevhit mücadelesinin dışında peşinden sürüklendiği, ikinci bir davası veya ikincil gündemi de olmamıştır.

Bu gün ise biz Müslümanlar, hiçbir etkimizin ve yetkimizin olmadığıgündemlere dahi bir yerinden dâhil olup peşinden sürüklenmekteyiz. On yıllardırbir müzmin hastalık gibi üzerimize yapışan şerrin ehvenini tesbit, tasdik ve ardından tarafgirlik hastalığı, neredeyse inanç DNA’larımızın yapısını değiştirecek kadar derinlere nüfuz etmiş ve hala iliklerimizde ilmik ilmik sanatını icra etmektedir. İslami kimliğimize necaset bulaştıran sağcılık-solculuk savaşından daha dün kurtulduk derken, kimilerinin hassas damarı olankavimcilik depreşmiştir. Türkçü Müslüman, Kürtçü Müslüman, Arapçı Müslüman, Farsçı Müslüman ismi altında kavimci duygular tatmin edilmiş, kimi zaman da İslam şemsiyesiyle nefisler rahatlatılmıştır.

Şimdilerde ise modernizmin de etkisiyle sosyalist, liberal, laik, kapitalist Müslümanlar(!), sahnede boy göstermeye başlamış, tevhid davasına şirk koşarak, hak davanın sekülerleşmesi için adeta, tüm güçleriyle savaşmaktadırlar. Her ne hikmetse, İslam’ın mukaddesatına karşı saldırıları görmezden gelen bu zevatın: özgürlük, eşitlik, demokrasi gibi AB mukaddesatına karşı çok duyarlı oldukları görülmektedir.

Son günlerde içinde yaşadığımız coğrafyada, yine bizim hiçbir etkimizin olmadığı olaylar yaşanmakta ve herkesten önce yine bizler, bir şekilde taraftar olmaya zorlanmaktayız. Fakat artık bıçak kemiğe dayanmıştır. Sözü dolandırmadan bütün çıplaklığıyla söyleyip, alet olmaya, maşa olmaya karşıdirenmenin zamanı gelmiştir. Evet biz kendi önüne ve arkasına hiçbir ek eklemeyen ve sadece İslam kimliğiyle anılmaktan izzet duyan Müslümanlar, Batıl cephesinin iki çirkin yüzü olan ABD ortağı Nato’culardan veya kendi kabulleriyle müsemma olan çapulculardan taraf değiliz. İkisinin de batıl demokrasi anlayışlarını değil, Hakkın hâkimiyetini savunuyoruz. Bu bağlamda Taksim çapulcuları ve gönüldaşlarına inzar ederek sesleniyoruz. Mademki hak hukuk diyorsunuz ve mademki hakkı bütün çıplaklığıyla duymakistiyorsunuz; o vakit size açıkça inzar etmek gerekiyor.

Sizler, Ey kulu olduğu heva ve heveslerini, Rahman’ın ağaçlarının hakkını perde edinerek tatmin etmeye çalışanlar. Eğer siz ağaçların hakkını istiyorsanız, ağaçların Rabb'inin hakkını verin ki sizin hak ehli olduğunuzu bilelim. Ey hem Allah’ın arzında 'içki, zina, faiz ve fuhuş serbest olsun' diyen, hem de 'Müslümanlığı' kimseye kaptırmayanlar. "Allah’la kul arasına girilmez", "ibadette gizli kabahatte", "benim kalbim temiz" v.s gibiuydurduğunuz inancınızı, size hangi din, hangi kitap, hangi ayet tebliğ ediyor! Hiç akletmiyor musunuz? Uydurduğunuz heva dininin kaynaklarını sorgulamaktan dahi acizken, ne de çok konuşuyorsunuz. "Bana kimse karışamaz, bu benim hayatım, ben özgürüm, istediğimi yaparım" derken, Allah'ın kitabında belirttiği heva ve hevesine kul olanların sözlerini söylediğinizi nasıl görmüyorsunuz? Niçin sizi yaradana itaat etmeyip hevanızı ilah ediniyorsunuz? Allah’tan size vahy iniyorda bizim haberimiz mi yok? Allah’ın kitabında 'namazı kılınız, zekatı veriniz' derken; içkiyi, zinayı, faizi, kumarı haram kılarken, siz hangi akılla hem 'müslümanım' diyor hem de Allah’ın yanlış dediği bu fiillere yaklaşmakta bir sorun görmüyorsunuz? Kendinize karşı ve Rabbinize karşı dürüst olun ki, hakka karşı da dürüst olduğunuzu bilelim. Allah’ın kitabındaşeytanın okları olarak bahsettiği şeytani icraatları işlemekle kalmayıp,sınırlanmasına bile tahammül edemeyeceksiniz, ardından 'Müslümanım' diyeceksiniz. İşte bu takiyeciliğin (içi başka dışı başka olmanın) alasıdır veyacehaletin ve körlüğün son aşamasıdır. Unutulmamalıdır ki kendi hakikatine dahi vakıf olamayanların, cüzi hakikatlerde hak arayışı bazen hakikati bulmaya vesile olsada, çoğu zaman basit bir oyalanma ve aparatif tatminlerden öteye gitmez. Kendi hakikatini bulamayanların, kendini sorgulayamayanların, kainatın dengesini tek bir hakikate bağlayamayanların, fanatik futbolcu edasıyla sokakları doldurması, aldatmacadan başka bir şey değildir. Eğer yiğitseniz ölümünüzü ve sonrasını sorgulayın ve kendi hakikatinizi görün. Yoksatıngırdattığınız tencere ve tavalar sizi hakka değil azaba yaklaştırır!

VE SEN Ey Allah'ın dininin izzetini taşıyamayıp, 'demokrasi dininin zilletine' sığınan gafil… Ey "paranın dini olmaz" diyen dindar! Bankalar seninle savaşmadığı müddetçe onların " ALLAH ve Resulu ile savaşıyor" olması seni hiç rahatsız etmiyordu. Hakikati idrak edip,Allah için dönüp kendini sorgulamaz mısın? Şimdi sen ABD ortağı iktidarın için mi, yoksa hak için mi faiz lobisiyle savaşacaksın? Dindar tabanının dini duygularını sömürdüğün yetmedi mi ? Yetmedi mi Müslüman halkın imanı üzerinden iktidar devşirdiğin? Yetmedi mi Müslüman halkları Allah düşmanlarının projelerine peşkeş çektiğin? Yetmedi mi ehveni şerri hayır gösterip, batılı meşrulaştırdığın? Sen hala ateşeçağırıyorsun! Sen hala ABD’ye, hala batının zehirli örtüsü demokrasiye çağırıyorsun. Sen Allah’ın dinini değil, seküler demokrasiyi kutsuyorsun. Mahşer gününde stratejik ortaklarınla, Obama’yla, demokratlarla, laiklerle, birliktehaşredilmekten zerre kadar korkmuyor musun? Halkın yüzde kaçını arkana alırsan al, gün geçtikçe haktan daha da mahrum kaldığını görmüyor musun? Şeytanın safında görünüp, şeytanı kandıracağını umandan daha ahmak kim olabilir? Mümin kimseyi kandırmak için değil, kul olmak için gönderilmiştir hatırlamıyor musun? Biz Müslümanlar ise Çapulcusuna da Obama dostu Nato’cusunu da değil, tek hakiki davaya yani yaratanın üzerimize yüklediği kulluk davasına çağırıyoruz. ALLAH'ı bırakıp; hangi hakkı, hangi hakla savunuyorsunuz? Size bu hakkı kim veriyor? Ey nefislerine zulmeden gafiller! Sizin davanızın referansı kimdir.

Muhakkak ki Bizim referansımız, sizi de bizi de yaratan ve yaşatan Allah’tır. Biz hevasına kulluğu marifet bilen bir 'özgür' değil, sadece inzar ve ikaz eden kullarız. Ve biz ancak kul olduğumuz rabbimizin emriyle, onun dininin iktidarı için mücadele veririz. Hak davamıza batıl karıştırmaz, ehveni şer bataklığında çırpınarak izzeti duruşumuzu sulandırmayız. Biz batılın bizi sürüklediği sahte gündemlerde yol alan, su üzerinde yüzen saman çöpü olmayı reddediyor; sizin heva eseri sapık davalarınıza asla taraf olmuyoruz. Bir başımıza bile kalsak, bir olandan başkasının siyasi hesapları için kılımızı dahi kıpırdatmayız. Biz davamızın safiyetini bozan bütün seküler ekleri reddediyor, kimsenin tenceresine, kimsenin davuluna ve kimsenin batıl davasına eklemlenmeyeceğimizi ilan ediyoruz. Rabbimiz ayaklarımızı sabit kılsın. Çatlasanız da patlasanız da batılın hiçbir kulvarlarında yer almayacağız. Sizin dininiz, sizin davanız, sizin öfkeniz size; bizim dinimiz bizedir. Ulusal ve küresel batıl cephelerinin hepsinden beriyiz. Yalnız Sana ibadet eder yalnız Senden yardım dileriz. Ve bütün zerrelerimize kadar iman etmişiz ki, Senin her şeye gücün yeter…

ALLAH'U EKBER!
 
Üst Ana Sayfa Alt