Peygamberimiz (sav)’in Hz. İsa’nın ikinci kez yeryüzüne geleceğini ve Hz. Mehdi'nin çıkışını bildirdiği hadislerinden bazıları şöyledir: Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Meryem oğlu İsa’nın adalet sahibi olarak inmesi yakındır... (Ebu Hureyre r.a. / Buhari, Büyu 102, Mezalim 31, Enbiya 49; Müslim, İman 242 (155); Ebu Davud, Melahim 14 (4324); Tirmizi, Fiten 54 (2234))
Vallahi muhakkak ve muhakkak Meryem oğlu İsa inecek, hem adil bir hakem, adaletli bir hükümdar olarak inecek... (Sahih-i Müslim bi Şerhin-Nevevi, cilt 2, s.192. Kitab’ul-İman, Babu Nuzuli İsa İbn-i Meryem, Kenzul Ummal, 14/332)
Sizler on alameti görmedikçe hiçbir zaman kıyamet kopmaz... Biri de İsa (as)’ın inmesi... (Müslim, Kitabü-l Fiten: 39)
Dünyanın ömründen sadece bir gün kalsa bile, Allah (c.c.) benim Ehl-i Beytimden bir adam gönderecektir. O dünyayı, (daha önce) zulümle olduğu gibi, adaletle dolduracaktır. (Sünen-i Ebu Davud Terceme ve şerhi cilt. 14, Şamil yayıncılık, K. El-Mehdi (35), s. 402)
Dünyanın ancak bir günlük ömrü kalmış olsa, onun (Hz. Mehdi’nin) başa geçmesi için Cenab-ı Allah o günü behemehal (nasıl olursa olsun, mutlaka) uzatır. (Enes b. Malik, "Sünen-i İbn-i Mace", c. 2, s. 519.)
Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde yer alan bu müjdeler hakkında tüm Ehl-i Sünnet alimleri ittifak halindedirler. Peygamberimiz (sav)'in müjdelediği bu kutlu şahısların geleceği ve İslam ahlakını yeryüzüne hakim edeceği hakkında muteber İslam alimleri arasında hiçbir görüş ayrılığı yoktur. Dolayısıyla Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin gelişleri, örtbas ve tevil edilemeyecek kadar kesindir.
Buna rağmen, Hz. İsa'nın gelişinden ve Hz. Mehdi'nin ortaya çıkışından şüphe duyup tedirginliğe kapılanlar (ki bu çok büyük bir yanılgıdır) olabilmektedir. Ancak çok önemli bir gerçek vardır: “Bu bakış açısındaki insanların ortaya çıkışı da, aslında Hz. Mehdi'nin çıkış alametlerinden başka bir şey değildir.” Söz konusu kimselerin durumu, Hz. Mehdi'nin gelişinin ne kadar yaklaştığının açık bir göstergesidir. Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde bu müjde şöyle haber verilmiştir: “İNSANLARIN ÜMİTSİZ OLDUĞU VE "HİÇ HZ. MEHDİ FALAN YOKMUŞ" DEDİĞİ BİR SIRADA ALLAH HZ. MEHDİ'Yİ GÖNDERİR...” (Ali Bin Husameddin el-Muttaki, Kitab-ul Burhan fi-Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 55)
“HZ. MEHDİ, Resulullah'ın bayrağı ile, insanların başlarına bela üzerine bela yağdığı ve ÇIKIŞINDAN ÜMİT KESİLDİĞİ BİR SIRADA ÇIKAR...” (Ali Bin Husameddin el-Muttaki, Kitab-ul Burhan fi-Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 55)
Hz. Mehdi ümmetin şevkle beklediği müjdelenmiş bir şahıstır. O şahsın gelişini beklemek ve bunu müjdelemek her Müslümanın görevidir.
Kuran'da da, Allah'ın müminlere önderlik edecek bir elçi göndermesinden şüphe duyan kimseler olabileceği haber verilmiştir. Bir ayette "Hz. Yusuf'tan sonra peygamber gelmeyecek" diyen kimselerin örneği şöyle bildirilmektedir:Andolsun, daha önce Yusuf da size apaçık belgeler getirmişti. O ZAMAN SİZE GETİRDİKLERİ HAKKINDA KUŞKUYA KAPILIP DURMUŞTUNUZ. Sonunda o, vefat edince, demiştiniz ki; "ALLAH, ONDAN SONRA KESİN OLARAK BİR ELÇİ GÖNDERMEZ." İşte Allah, ölçüyü taşıran, şüpheci kimseyi böyle saptırır." (Mümin Suresi, 34)
Hz. Mehdi’nin gelişi, Peygamber Efendimiz (sav)’in tevatür (kuvvetli haber) derecesindeki hadisleri doğrultusunda İslam aleminde yüzyıllardır beklenen en önemli konulardan biridir.
Rabbimiz Kuran'da, "İslam ahlakını tüm dünyaya hakim kılacağını, inanan kullarını güç ve iktidar sahibi kılacağını" vadetmiş ve bu vaadinin kesin olduğunu bildirmiştir. Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde ve bütün büyük İslam alimlerinin sözlerinde de bu duruma "Hz. İsa ile Hz. Mehdi'nin vesile olacakları" belirtilmiştir. Rabbimiz'in bu vaadi doğrultusunda İslam ahlakı mutlaka hakim olacak ve bir kişinin Müslümanların önderliğini üstlenmesi gerekecektir. İslam dünyasının başında, tüm Müslümanları biraraya getirecek bir lider uzun süredir yoktur. Allah'ın izniyle, Müslümanların bu ilk lideri, 1400 senedir müjdelendiği gibi Hz. Mehdi olacaktır. Yeryüzünden zulmü ve karanlığı kaldıracak, İslam ahlakının güzelliğinin tüm insanlar tarafından yaşanmasına vesile olacaktır.
Bu dönem yaklaştıkça, yaşanan küçük büyük her olay, Allah'ın kaderde dilediği bu sonucun gerçekleşmesinde çok önemli bir rol oynayacaktır. Yapılan her faaliyet, bilerek ya da bilmeyerek, istenerek ya da istenmeyerek bu sonuca ulaşılmasına destek olacaktır. Lehte yapılan faaliyetler kadar aleyhte yapılan tüm çalışmalar ve propagandalar da yine, Hz. Mehdi'nin ortaya çıkışına, tanınmasına, hizmetlerine güç katacaktır. Hz. Mehdi aleyhindeki her girişim, Hz. Mehdi'nin faaliyetlerinin etkisinin giderek daha da artmasına ve tüm dünyada ses getirmesine katkıda bulunacaktır. Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin gelmeyeceklerini öne süren, “Ben Hz. İsa'nın ve Hz. Mehdi'nin geleceğine inanmıyorum” diyen her şahıs, yaptığı her çalışma, her konuşma ya da her vurguyla Hz. İsa'ya ve Hz. Mehdi'ye bir kez daha dikkat çekmiş, bu mübarek şahıslara hizmet etmiş, insanların bu önemli müjdeler üzerinde düşünmelerine bir kez daha vesile olmuş olacaktır. Dolayısıyla bu anlamda “Hz. İsa gelmeyecek” demek aslında “Hz. İsa gelecek” demektir. “Hz. Mehdi gelmeyecek” demek de aynı şekilde aslında “Hz. Mehdi gelecek” anlamına gelir. “Ben Hz. Mehdi'ye karşıyım” diyen, Hz. Mehdiliğin gündeme getirilmesini, araştırılmasını, öğrenilmesini sağlar. Dolayısıyla şu çok açık bir gerçektir ki, inkar edenler de, münafık ahlakı gösterenler de, Kuran ahlakı aleyhinde bir fikri benimseyenler de, Hz. İsa ve Hz. Mehdi'ye düşman olanlar da, her ne kadar istemeseler de, Allah'ın dilemesiyle bilerek ya da bilmeyerek bu müjdelerin duyurulmasına ve İslam ahlakının tüm dünyada yayılmasına büyük destek vermektedirler.
Kimi insanlar istemese de, Allah vaadini gerçekleştirecek; İslam ahlakını tüm dünyada hakim kılacak ve Müslümanlara önderlik edecek manevi bir liderle din ahlakını yerleşik kılacaktır.
Unutulmamalıdır ki Allah’ın vaadi haktır. Kimi insanlar istemese de, Allah vaadini gerçekleştirecek; İslam ahlakını tüm dünyada hakim kılacak ve Müslümanlara önderlik edecek manevi bir liderle din ahlakını yerleşik kılacaktır. Tüm bunlar, Allah'ın izniyle, engellenebilecek gelişmeler değildir; kaderde zaten gerçekleşmiştir. Ve sonsuz kudret sahibi Rabbimiz, Hz. İsa ve Hz. Mehdi aleyhinde yapılan tüm propaganda ve girişimleri de bu kutlu sonuca ulaşılmasında vesile kılmakta, söz konusu kimseleri de Hz. Mehdi'nin hizmetine vermektedir.
Allah Kuran'da bu durumu müminlere şöyle bildirmektedir:Müşrikler istemese de, O, dini (İslam'ı) bütün dinlere üstün kılmak için elçisini hidayetle ve hak dinle gönderen O'dur. (Tevbe Suresi, 33)
Onlar, Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, Kendi nurunu tamamlayıcıdır; kafirler hoş görmese bile.
Elçilerini hidayet ve hak din üzere gönderen O'dur. Öyle ki onu (hak din olan İslam'ı) bütün dinlere karşı üstün kılacaktır; müşrikler hoş görmese bile. (Saff Suresi, 8-9)
Müşrikler istemese de, O, dini (İslam'ı) bütün dinlere üstün kılmak için elçisini hidayetle ve hak dinle gönderen O'dur.
(Tevbe Suresi, 33)
Hz. Mehdi'nin İman Gücünün Dalga Dalga Yayılmasıyla, Tüm Dünyada Manevi Bir Uyanış Olacaktır
Hz. Mehdi'nin çevresinde ona yardım eden, destek olan kişilerin sayılarının çok az olduğundan bahsettik. Ancak Hz. Mehdiliğin gölgesi tüm dünyayı kaplamıştır. Tüm dünya farkında olmadan Hz. Mehdiliğin mantığına, bakış açısına, tebliğ yöntemine uyar, onun iman heyecanının etkisi altına girer. Imana olan eğilim ve imani heyecan, Hz. Mehdi'den talebelerine, talebelerinden çevrelerindeki insanlara, oradan da giderek tüm dünyaya dalga dalga yayılır. Bir kişi bir kitap okur, bir konuşmaya şahit olur ya da bir film seyreder; imanında bir heyecan artışı olur. Aldığı bu feyz ve imani heyecanla okuduklarını ya da dinlediklerini bir başkasına anlatır. O kişi de ondan aldığı imani feyzi bir başkasına aktarır. Bu şekilde, zincirleme bir etkileşim ile, iman heyecanı ve etkisi, sürekli artarak insanlar arasında hızla yayılır. Yahudilerden Hıristiyanlara kadar, dalga dalga dünyanın dört bir yanını kaplar. Bunun sonucunda ise tüm dünyada imani bir uyanış olur.
Dünya, bu imani heyecan ve feyzin kaynağını bilmez; imana karşı olan giderek artan bu eğilimin, Hz. Mehdiliğin feyzinden kaynaklandığının farkına varmaz. Oysa bu, Hz. Mehdiliğin ve Hz. Mehdi'nin en önemli alametlerinden biridir.
Hz. Mehdiliğin gölgesi tüm dünyayı kaplamıştır. Tüm dünya farkında olmadan Hz. Mehdiliğin mantığına, bakış açısına, tebliğ yöntemine uyar, onun iman heyecanının etkisi altına girer. Bu durum, Hz. Mehdiliğin ve Hz. Mehdi'nin en önemli alametlerinden biridir.
Hz. Mehdiliğin, dalga dalga tüm dünyaya yayılan bu iman feyzinin kaynağını İslam alimleri, Hz. Mehdi'nin “Kutb’ul İrşad” (alemin gafletten uyanmasına, hidayetine ve doğru yola ulaşmasına vesile kılınan kimse, Hz. Resulullah (A.S.) Efendimizin gerçek varisi; O’nun ilmine, edebine, ruhları nur ile temizleme işine, kalpleri Allah’a çevirme mesleğine, nefisleri terbiye etme ve hayata denge verme sanatına varis olan büyük zat) ve “Kutb’ul Aktab” (alemin nizamı ile alakalanan, insanların doğru yolu bulmasına vasıta kılınan, zamanın en büyük mürşidi olan büyük zat) vasıflarından kaynaklandığını açıklamışlardır:... Evet, (Kutb-i medâr) her zaman bulunur. Şimdi de vardır. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” zamanında da vardı. Bunlara, (Kutb-ül-aktâb) da denir. Fakat, bunlara inzivâ lâzımdır. Bunları kimse tanımaz. Hattâ, ba’zan, kendileri bile kendilerini bilmez. (Kutb-İ İrŞâd) ise, kayyûm-i âlemdir (Yani İslamiyet'i koruma vazifesi kutb-i irşad denilen veli zata verilir). Herkese rüşd (doğru yolda gidiş) ve îmân, bunun vâsıtası ile gelir. İslâmiyet’i korur. Dîn-i İslâm başı boş kalmaz. Din düşmanları pervâsızca, dîni yıkmaya, değiştirmeye saldıramaz.
İmâm-ı Rabbânî, (Me’ârif-i ledünniyye) kitâbında, otuzbeşinci ma’rifette buyuruyor ki: (Kutb-İ ebdâl (Derviş) [ya’nî Kutb-i medâr (vesile olan kişi)] âlemde, dünyâda herşeyin var olması ve varlıkda durabilmesi için feyz gelmesine vâsıta olur. Kutb-i irşâd ise, âlemin irşâdı ve hidâyeti için feyzlerin gelmesine vâsıta olur. Herşeyin yaratılması, rızkların gönderilmesi, dertlerin, belâların giderilmesi, hastaların iyi olması, bedenlerin âfiyette olması, Kutb-i ebdâlin feyzleri ile olur. Îmân sâhibi olmak, hidâyete kavuşmak, ibâdet yapabilmek, günâhlara tevbe etmek ise, Kutb-i irşâdın feyzleri ile olur. Her zamanda, her asırda Kutb-i ebdâlin bulunması lâzımdır. Hiçbir zaman, bunsuz olamaz. Çünkü, âlem bununla nizâm bulmaktadır.
... Kutb-i irşâd ile, bütün insanlara îmân ve hidâyet gelmektedir... (Tam İlmihal, Saadet-i Ebeddiyye, Hakikat Kitabevi, Doksan üçüncü baskı, Hazırlayan: Hüseyin Hilmi Işık, s. 909)