A
Çevrimdışı
Cengiz Han’ın oğlu Hülagû, 200 bin kişilik bir orduyla Bağdat’ı işgale kalkıştıklarında, o dönem Bağdat âlimleri iki husus üzerinde yoğunlaşmıştı. Birinci husus “teşehhüt parmağının yüksekliği” olurken, diğer hususta “Rü’yetullah”tı…
Moğol istilasının her yeri kasıp kavurmasına ve Bağdat’ı gözlerine kestirdikleri bilinmesine rağmen, o dönem âlimlerinin büyük bir çoğunluğu, böyle yersiz bir konuyu tartışmaya açmaları felaketin habercisi oldu…
…Ve Hülagû dayandı Bağdat kalesine. Dönemin halifesi temsilen Hülagû’ya bir heyet göndermesine ve “Bizimle savaşmayın, diğer ülkeler gibi ülkemizi de dağıtmayın, buna karşılık bizler Bağdat’ı savaşsız size teslim edeceğiz” tekliflerine rağmen Hülagû, bunu kabul etmedi. Önce halifeyi yaktı/katletti, sonra başladı kıyama… Bahsi geçen âlimlerden tam yirmi dört bin kişiyi kılıçtan geçirdi. Tabi öldürülen bir milyon insanda çabası…
İslam tarihi için 600 yıllık, diğer semavi şeraitler için ise belki de binlerce yıllık tarih kitabı ve eserler talan edildi. Ülke yağmalandı ve namuslar kirletildi. Nehre atılan tarih kitapları ve öldürülen insanlardan dolayı Dicle, günlerce mürekkep ve kan renginde aktı…
Bugüne baktığımızda da ümmet, Moğol istilasını aratmayan bir “inanç/fikir” istilası ve “mukaddesat” istilasıyla, karşı karşıyadır. Bu istilalar karşısında, toplumda yer edinmiş, değer kazanmış kimi duyarlı/şuurlu insanların, bu denli suspus olmaları, Bağdat istilasından önce, yeri ve zamanı olmayan, ortada en önemli mesele (İslam’ı savunma davası) varken, başka meselelerle zaman kaybeden günün âlimlerini, şuur sahiplerini hatırlatır cinsten.
Toplumun fesat/nifak çukurunda olduğu, mukaddesata en ağır ifadeler kullanıldığı, Allah evlerine boykot uygulandığı, Kuran’ın yakıldığı, İslami vakıfların yıkıldığı, Hz. Peygamber’e ve onun kutlu mirasına alçakça saldırıldığı bu demde, kimi fikir sahiplerinin, öncü şahısların, tüm bu olup bitenlere seyirci kalmaları “Allah namına, her ne pahasına olursa olsun” birleşmemeleri ve düşmanlarına karşı birliği yakalayamamaları üzücü bir durumdur.
Allah ve Resulü için birleşme zamanı gelmedi mi? Yek vücut olup, küfrün lain yüzüne tükürme, “İslam ve Kur’an” için elini taşın altına koyma ve bedel ödeme zamanı gelmedi mi?
Kuran’a ve kutlu Resul’e (sav) yapılan saldırılardan dolayı, bir takım İslami çevrelerin, Mustazaflar’la birlikte yer almamaları, birlikte “La” tokmağının ellerine alıp, “İllallah” önündeki tüm engelleri yere sermemeleri, ne ile ifade edile bilir?
İslami camialar, “İslam adına” bu mukaddesatlara sahip çıkmalı ve toplumun hemen her kesimine indirgenen fikri yozlaşmayı ortadan kaldırmalıdır. Halkın istilalar kıskacında can verme noktasına geldiği bu zaman diliminde, İslami kanaat önderleri ve Camialar, yekvücut olup bir an önce elini taşın altına koymalı ve bu gidişata “dur” diyebilmelidirler.
Küfür ehli, mesele İslam’la mücadele olunca nasıl birleşiyor ise ve “tek millet” oluyorsa, iman ehli, Kuran ehli kesimler de, küfre karşı birleşmeli ve vahdeti, birlik ve beraberliği yakalama adına, hep birlikte İslam’ın izzeti için, Tevhid bayrağının dalgalanması için mücadele vermelidirler.
İnsanları etrafında cem eden İslami Cemaatlerin, “hep birlikte Allah’ın ipine sarılma”nın, Hz. Hüseyin (r.a.) gibi İzzetli bir ölümü tercih etmenin, O’nu anlamanın ve anlatmanın zamanı gelmedi mi?
Bu dönemin azgınlaşan Nemrud’larına karşı İbrahim olma ve putları bir bir yere serme zamanı gelmedi mi?
Kıtalar dolaşan Ebu Cehil’lere karşı, Hz. Muhammed (sav) olma ve Müslümanların derdiyle dertlenme, sıkıntılarıyla sıkıntı çekme ve hidayetleri için hayatının son anına kadar ceht etme zamanı gelmedi mi?
Kuran’ın izzet kokan ayetleriyle hayat bulmanın,“İslam’a tamamen girmenin” zamanı gelmedi mi?
(Hüseyin Ebuliz)
Moğol istilasının her yeri kasıp kavurmasına ve Bağdat’ı gözlerine kestirdikleri bilinmesine rağmen, o dönem âlimlerinin büyük bir çoğunluğu, böyle yersiz bir konuyu tartışmaya açmaları felaketin habercisi oldu…
…Ve Hülagû dayandı Bağdat kalesine. Dönemin halifesi temsilen Hülagû’ya bir heyet göndermesine ve “Bizimle savaşmayın, diğer ülkeler gibi ülkemizi de dağıtmayın, buna karşılık bizler Bağdat’ı savaşsız size teslim edeceğiz” tekliflerine rağmen Hülagû, bunu kabul etmedi. Önce halifeyi yaktı/katletti, sonra başladı kıyama… Bahsi geçen âlimlerden tam yirmi dört bin kişiyi kılıçtan geçirdi. Tabi öldürülen bir milyon insanda çabası…
İslam tarihi için 600 yıllık, diğer semavi şeraitler için ise belki de binlerce yıllık tarih kitabı ve eserler talan edildi. Ülke yağmalandı ve namuslar kirletildi. Nehre atılan tarih kitapları ve öldürülen insanlardan dolayı Dicle, günlerce mürekkep ve kan renginde aktı…
Bugüne baktığımızda da ümmet, Moğol istilasını aratmayan bir “inanç/fikir” istilası ve “mukaddesat” istilasıyla, karşı karşıyadır. Bu istilalar karşısında, toplumda yer edinmiş, değer kazanmış kimi duyarlı/şuurlu insanların, bu denli suspus olmaları, Bağdat istilasından önce, yeri ve zamanı olmayan, ortada en önemli mesele (İslam’ı savunma davası) varken, başka meselelerle zaman kaybeden günün âlimlerini, şuur sahiplerini hatırlatır cinsten.
Toplumun fesat/nifak çukurunda olduğu, mukaddesata en ağır ifadeler kullanıldığı, Allah evlerine boykot uygulandığı, Kuran’ın yakıldığı, İslami vakıfların yıkıldığı, Hz. Peygamber’e ve onun kutlu mirasına alçakça saldırıldığı bu demde, kimi fikir sahiplerinin, öncü şahısların, tüm bu olup bitenlere seyirci kalmaları “Allah namına, her ne pahasına olursa olsun” birleşmemeleri ve düşmanlarına karşı birliği yakalayamamaları üzücü bir durumdur.
Allah ve Resulü için birleşme zamanı gelmedi mi? Yek vücut olup, küfrün lain yüzüne tükürme, “İslam ve Kur’an” için elini taşın altına koyma ve bedel ödeme zamanı gelmedi mi?
Kuran’a ve kutlu Resul’e (sav) yapılan saldırılardan dolayı, bir takım İslami çevrelerin, Mustazaflar’la birlikte yer almamaları, birlikte “La” tokmağının ellerine alıp, “İllallah” önündeki tüm engelleri yere sermemeleri, ne ile ifade edile bilir?
İslami camialar, “İslam adına” bu mukaddesatlara sahip çıkmalı ve toplumun hemen her kesimine indirgenen fikri yozlaşmayı ortadan kaldırmalıdır. Halkın istilalar kıskacında can verme noktasına geldiği bu zaman diliminde, İslami kanaat önderleri ve Camialar, yekvücut olup bir an önce elini taşın altına koymalı ve bu gidişata “dur” diyebilmelidirler.
Küfür ehli, mesele İslam’la mücadele olunca nasıl birleşiyor ise ve “tek millet” oluyorsa, iman ehli, Kuran ehli kesimler de, küfre karşı birleşmeli ve vahdeti, birlik ve beraberliği yakalama adına, hep birlikte İslam’ın izzeti için, Tevhid bayrağının dalgalanması için mücadele vermelidirler.
İnsanları etrafında cem eden İslami Cemaatlerin, “hep birlikte Allah’ın ipine sarılma”nın, Hz. Hüseyin (r.a.) gibi İzzetli bir ölümü tercih etmenin, O’nu anlamanın ve anlatmanın zamanı gelmedi mi?
Bu dönemin azgınlaşan Nemrud’larına karşı İbrahim olma ve putları bir bir yere serme zamanı gelmedi mi?
Kıtalar dolaşan Ebu Cehil’lere karşı, Hz. Muhammed (sav) olma ve Müslümanların derdiyle dertlenme, sıkıntılarıyla sıkıntı çekme ve hidayetleri için hayatının son anına kadar ceht etme zamanı gelmedi mi?
Kuran’ın izzet kokan ayetleriyle hayat bulmanın,“İslam’a tamamen girmenin” zamanı gelmedi mi?
(Hüseyin Ebuliz)