İSLAM'DA RECM SABİTTİR
بِسْمِ اللهِالرَّحْمنِالرَّحِيمِ
سُورَةٌ أَنزَلْنَاهَا وَفَرَضْنَاهَا وَأَنزَلْنَا فِيهَا آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لَّعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
{1} الزَّانِيَةُ وَالزَّانِي فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا مِئَةَ جَلْدَةٍ وَلَا تَأْخُذْكُم
بِهِمَا رَأْفَةٌ فِي دِينِ اللَّهِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَلْيَشْهَدْ
عَذَابَهُمَا طَائِفَةٌ مِّنَ الْمُؤْمِنِينَ {2
الزَّانِي لَا يَنكِحُ إلَّا زَانِيَةً أَوْ
مُشْرِكَةً وَالزَّانِيَةُ لَا يَنكِحُهَا إِلَّا زَانٍ أَوْ مُشْرِكٌ وَحُرِّمَ ذَلِكَ عَلَىالْمُؤْمِنِينَ {3
24-NUR:سُورَةٌ أَنزَلْنَاهَا وَفَرَضْنَاهَا وَأَنزَلْنَا فِيهَا آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لَّعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
{1} الزَّانِيَةُ وَالزَّانِي فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا مِئَةَ جَلْدَةٍ وَلَا تَأْخُذْكُم
بِهِمَا رَأْفَةٌ فِي دِينِ اللَّهِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَلْيَشْهَدْ
عَذَابَهُمَا طَائِفَةٌ مِّنَ الْمُؤْمِنِينَ {2
الزَّانِي لَا يَنكِحُ إلَّا زَانِيَةً أَوْ
مُشْرِكَةً وَالزَّانِيَةُ لَا يَنكِحُهَا إِلَّا زَانٍ أَوْ مُشْرِكٌ وَحُرِّمَ ذَلِكَ عَلَىالْمُؤْمِنِينَ {3
1- (İşte bu âyetler) bizim indirdiğimiz ve (hükümlerini üzerinize) farz kıldığımız bir sûredir. Belki düşünüp öğüt alırsınız diye onda açık açık âyetler indirdik.
2- Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah'a ve ahirat gününe inanıyorsanız, Allah dini(ni tatbik) hususunda sizi sakın acıma duygusu kaplamasın! Mûminlerden bir grub da onlara uygulanan cezaya şahid olsun.
3- Zina eden erkek, zina eden veya muşrik olan bir kadından başkası ile evlenemez; zina eden bir kadınla da ancak zina eden veya muşrik olan erkek evlenebilir. Bu, mûminlere haram kılınmıştır.
ZİNA İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
(Enzelnâhâ): Enzelnâ. inzal kökünden gelen bir fiildir.
Ayetlerin gelişine inzal veya nüzul denir. İnzal ve nüzul, yukarıdan aşağıya geliştir. Bu tabir Kur'an-ı kerimin Allah (cc) tarafından geldiğine de delalet eder. Buradaki manası ise. «Bizim sana vahyettiğimiz.» demektir.
(Ve fereznâhâ): Farz kökünden gelen bir fiildir.
Farz, katı bir nesneyi kesmeye denir. Âyetteki anlamı da herhangi birşeyi en kamil bir şekilde kabul ettirmek demektir.
(Ayâtin beyyinatin): Âyât. âyetin çoğuludur. Âyet, Kuranın surelerini meydana getiren, başı ve sonu bulunan, bir veya daha fazla cümleden mürekkeb kelamdır. Âyet. alamet anlamına geldiği gibi. gibi, Allah (cc)'ın kudretine delalet eden şeylere de denir.
(Tezekkerûne): Tezekkur kökünden gelen bir
fiildir. Tezekkur, insan hafızasından çıkan herhangi birşeyin tekrar hafızaya dönmesine denir. Buradaki manası ise ibret almaktır.
(Ezzâniyetu vezzânî): Bunlar zina kökünden gelen
sıfattırlar. Zina haram olan cinsî münasebete denir. Seri ıstılahta se bir erkeğin nikahsız olarak bir kadınla yapmış olduğu cinsi munasebettir.
(Feclidû): Celd kökünden gelen bir fiildir. Sopa veya kamçıyla vurmak manasına gelir.
(Re'fetun):Re'fet. sevgi ve şefkat demektir
(Tâifetun): Taife, tavaf kökünden gelen bir sıfattır Tavaf, birşeyin etrafında dönmeye denir. Âyetteki manası, suçlunun etrafında bir topluluğun dönmesidir. Bu toplumdan maksat, suçun sonucunu germek ve ibret almak için suçlunun cezalandırılmasına insanların şahid edilmesidir.
(Layenkihu):Nikah kökünden gelen bir fiildir. Nikah âyette akid manasındadır.
(Muşriketen): Şirk kökünden gelen bir sıfattır. Hiçbir semavî dine inanmayan manasına gelir.
(Ve hurrime zalike): Allahu taala müminlere zinayı haram kılmıştır.
Ayetlerin İcmali Manaları
Allahu taala bu surede inzal buyurduğu âyetlerde mu'min kullarına bazı hükümler, edebler, hikmetli dersler ve en güzel ahlaki esaslar vazetmekte ve bunlarla onların dünya ve ahiret saadetlerini tanzim ettiğini haber vermektedir. Allahu taala surenin başlangıcında şöyle buyurmaktadır:
Ey mûminler, inzal ettiğim bu sure, Kur'an-ı Kerimin en çok ahkam ihtiva eden süresidir. Bu hükümleri uygulamanız ve gösterdiği terbiye yolları ile terbiye edilmeniz için gönderiyoruz. Yoksa yalnızca okumanız için indirmedik. Bu sureyi ancak onun hükümleriyle amel etmeniz ve bu yolla diğer insan ve cemiyetlere ışık tutmanız, onun apaçık âyetlerinden, hikmetli delilleriyle Allah (cc)'ın büyüklüğüne delalet eden alametlerden ibret almanız için indirdik. Bu surenin ihtiva ettiği adil kanunları tatbik ederseniz cemiyetinizi saadete ve en insani hayata kavuşturursunuz.
Allahu taalanın vazettiği hükümlere uyarak zina edenleri yüzer sopa ile cezalandırdığınız ve bunu uyguladığınız zaman suçlulara en küçük bir acıma göstermeyerek azablarını hafifletmeyin. Zira zina, şefkat göstererek hafifletilebilecek, atfedilebilecek bir günah değildir.
Onun insanların şeref ve haysiyetlerini nasıl zedelediğini, nesli nasıl bozduğunu, insanlık şerefine nasıl saldırdığını, sokaklara anarşiyi nasıl saldığını bilenler elbette zinanın nasıl büyük bir günah olduğunu bilirler. Çünkü zina sokakları babasını, soyunu bilmeyen, tanımayan insanlarla doldurur. Bunları idrak eden mu'min, elbette Allahu tealanın zani için vazettiği cezayı uygularken şefkat göstererek hafifletmez. Cezanın uygulanmasına herkesin şahid olarak ibret almasını ister. Çünkü uygulanan cezanın görülmesi suçun işlenilmesi için en büyük engeldir.
Allahu taala daha sonra şöyle buyurmaktadır:
Zina eden bir erkek ancak kendi gibi zina eden bir kadınla evlenebilir. Zina eden bir erkeğin namuslu ve iffetli bir kadınla evlenmesi mümkün değildir. Zina eden bir kadin da ancak kendi gibi ahlaksız ve zina eden bir erkekle evlenebilir.
Allahu taala zinayı, cemiyete tamiri imkansız zararlar doğuracağı için kesin surette haram kılmıştır.
Ayetlerin Nuzul Sebebi:
Mûfessirler, bu âyetlerin nüzulü için birçok sebebten bahsederler. Biz bunların en sıhhatli olanlarını naklediyoruz.
1) Rivayete göre Mersed bin Ebi Mersed denilen bir adam vardı ve «Mekke'den Medine'ye esir taşırdı. Mersed'in Mekke'de Anâk adlı fahişe bir dostu vardı. Mersed, bir esiri taşımak için Mekke'ye gitmişti. Şöyle anlatır:
«Mehtablı bir gecede geldim ve bir duvarın gölgesinde durdum. Anak da geldi ve karaltımı gördü. Yanıma yaklaşınca beni tanıdı ve «Sen Mersed misin?» diye sordu. «Mersed'im» diye cevab verdim.
«Merhaba, hoş geldin.» dedi. «Bu geceyi bizim yanımızda geçir.»
Ben de «Ey Anâk. Allah (cc) zinayı haram 'kıldı.» dedim. Bunun üzerine Anâk, «Ey oba halkı! Bu adam esirlerinizi kaçırıyor.» diye bağırdı.
Sekiz kişi peşime düştü, Handeme yolunu tuttum. Bir kaya kovuğuna veya mağaraya girerek gizlendim. Onlar yanıma kadar geldiler, başıma dikildiler. Hatta bevlettiler ve suları başımın üzerine aktı. Fakat Allah (cc) onların gözlerini benden kör etti. Geri döncüler. Ben de kaçıracağım esin alarak Medine'ye döndûm.
Rasulullah (s.a.v.)'a gelerek, «Ya Rasulullah (s.a.v.), Anâk'la evlenebilir miyim?» diye sordum. Rasulullah (s.a.v.) sustu ve bir cevab vermedi.
Sonra, «Zina eden erkek, zina eden veya muşrik bir olan kadından başkasını nikahlamaz...» âyeti nazil oldu.
Rasulullah (s.a.v.), «Ey Mersed, Anâk'la evlenme.» buyurdu.»
(Hakim ve Tinnizi, Arar bin Şu'ayb'den nakletmişlerdir.)
2) Ummu Mehzul isminde bir kadın vardı. Bu kadın para karşılığı zina ederdi.
Sahabe-i kiramdan birisi bu kadınla evlenmek istedi. Bunun üzerine. «Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkasını nikahlamaz...» âyeti nazil oldu.
(Suyûti. Durru'l-Mansur. C. S, S. 19.)
3) Ashab-ı suffa denilen sahabilerin evleri olmadığı gibi yanında kalacakları kimseleri de yoktu.
Bunlar gündüzleri rızıklarını ararlar, gece de mescid-i saadetin avlusunda kalırlardı.
O tarihte Medine'de alenen ücretle zina eden kadınlar vardı. Suffa ashabından bazıları bir barınak sahibi olmak düşüncesiyle bu kadınlarla evlenmek istediler. Bunun üzerine bu âyetler nazil oldu.
(Kurtubi, tefsir, C. 12. S. 168.)
Âyetlerin Tefsirindeki İncelikler
Birinci incelik:
Fahreddin Razı şöyle der: «Allahu taala bu surenin başında birçok hüküm ve ceza beyan ederken sonunda da tevhid delillerini zikretmiştir. Surenin başındaki «fereznâhâ» (farz kıldığımız) ifadesi hükümlere işaret ederken «Onda açık acık âyetler indirdik.» ifadesi de tevhid delillerine işaret etmektedir. «...İbret alasınız...» ifadesi de bunu teyid eder. Zira henüz hükümler malum değil ki ibret alınabilsin. Öyleyse bu ifade «Açık açık âyetler» ifadesinin tamamlayıcısıdır.»
Alusî, «Fahreddin Razi'nin bu yorumu çok güzeldir.» der.
(Alusi. tefsir. C 18. S. 74.)
İkinci incelik:
Allahu taala surenin başında zinanın hükümlerini beyan ederken söze kadınlarla, hırsızlıkla ilgili hükümleri bildiren âyetlerde de erkeklerle başlamıştır. Bunun hikmeti şudur:
Kadının zinası daha çirkin ve sonuçları bakımından daha kötüdür. Zira kocasının iffetini kirlettiği gibi neslin bozulmasına da sebeb olmaktadır. Aile fertlerini lekelemektedir. Gebe kalması halinde de fişlediği suçu herkese alenen göstermiş olmaktadır. Bu bakımdan kadının zina etmesi erkeğin zinasından daha çirkindir. Hırsızlık ise umumiyetle erkekler tarafından işlenen bir günahtır. İşte bu sebeble zinada önce kadınlar, hırsızlıkta da önce erkekler zikredilmiştir.
Üçüncü incelik:
Âyette zina edenlerin cezasında doğrudan «vurmak» fiili değil, «cilde vurmak» fiili kullanılmıştır. Bundan maksat, suçu işleyenin acı çekmesini temin etmektir. Zani veya zaniye acı çekmeli ki bu ona bir ders olsun ve bir daha işlemesin. Başkaları da uygulanan cezadan ibret alsınlar. Alimler, zina eden bekar erkeğin yalnız donu kalana kadar soyulmasını, kadının ise vucut hatlarını belli etmeyen tek bir elbise ile bırakılmasının gerektiğini söylerler.
Bunun sebebi ceza olarak vurulan sopaların çıplak vücudu incitmesi, dolayısıyla hem suçlunun hem de seyredenlerin ibret alarak böyle kötü bir fitle teşebbüs etmemelerinin temin edilmesidir.
Dördüncü incelik:
Kurtubî şöyle der: «Yalnız «zani» kelimesi kafi gelirken «zina eden kadın» ve «zina eden erkek» tabirlerinin beraberce kullanılması, cezanın yalnız erkeğe veya yalnız kadına olduğunun sonılmaması içindir.»
(Kurtubi, tefsir. C. 12. S. 160.)
Beşinci incelik:
«Eğer Allaha ve ahiret gününe inanıyorsanız...» ifadesinden maksat, müminlerin hamiyet ve izzeti nefislerini tahrik ederek hükümlerin kamil bir şekilde infaz edilmesine çalışmalarını temin etmektir. Yoksa, zaten Kur'an-ı kerimin muhatabı muminlerdir.
AYETLERDEKİ ŞER'İ HUKUMLER
Birinci Hukum :
İslam'ın Başlangıcında zinanın cezası nasıldı ?
İslamın başlangıç devrinde zinanın cezası geçici ve çok hafifti. Zira halk o zaman İslama yeni yeni giriyorlardı ve cahili adetlerden tam olarak kurtulmuş değillerdi. Zaten Allahu Teala hükümleri , esaslı bir şekilde yerleşmesi için tedrici olarak vazetmiştir. Gerek bu hükümlerin uygulanmasında ve gerekse halkın şer'i kanunları kabul etmelerinde kolaylık sağlanmıştır bu şekilde. Bunun en bariz şekli içkinin ve faizin haram kılınmasında görülmektedir.
Allahu taala islâmın başlangıcında zinanın cezasını «Kadınlarınızdan fuhşu irtikab edenlere karşı oranızdan dört şahid getirin. Eğer şehadet ederlerse —onları ölüm alıp götürünceye, yahut Allah onlara bir yol açıncaya kadar— kendilerini evlerde alıkoyun (insanlarla ihtilattan men edin). Sizlerden fuhşu irtikab edenlerin her ikisini de eziyete koşun. Eğer tövbe edib (nefislerini) ıslah ederlerse artık onlar(a eziyet)den vazgeçin. Çünkü Allah tövbeleri en çok kabul eden, en çok esirgeyendir.» (Nisa: 15-16) âyetlerinde beyan buyurmuştur.
Görülüyor ki zina eden bir kadın, oturduğu evde hapsedilerek ölünceye kadar dışarı çıkmasına musade edilmiyor. Erkeğin cezası ise aşağılanmaktır. Ona iş verilmez, adam yerine konulmaz ve onunla alış veriş yapılmazdı.
Daha sonra bu âyet mevzumuz âyetle neshedilmiştir.
Görülüyor ki. islâmın başlangıcında zinanın cezası had değildi. Çünkü «Kadınlarınızdan fuhşu irtikab edenlere karşı oranızdan dört şahid getirin. Eğer şehadet ederlerse —onları ölüm alıp götürünceye, yahud Allah onlara bir yol açıncaya kadar— kendilerini evlerde alıkoyun...» âyetinin de işaret ettiği gibi fuhşun cezası tazirdi. Sonra bu tazir cezası en şedid bir ceza ile değiştirilerek bekarlara yüz değnek, evlilere ise recm (taşlanarak öldürülme) emredildi.
Ubâde bin Sâmid'den şöyle rivayet edilmiştir:
«Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: «Hükümleri benden alınız. Allah zina edenlere bir nizam vazetti: Zina eden bekarlara yüz sopa ve bir sene sürgün, zina eden evlilere ise yüz sopa ve recm.»
(Muslim. Ebu Davud. Tirmizi. 64)
İkinci Hukum:
Bekar Ve Evlilerin Zina Cezaları Nelerdir?
İslâm kanunları zina suçunda bekarlar ile evlilerin arasında bir ayrım yaparak zina yapan bekarlara yüz sopa vurulmasını, evlilere ise daha ağır bir ceza, ölünceye kadar taşlanılmalarını emretmiştir. Zira evlilikten sonra zina etmek islâm nazarında bekarların zinasına göre daha çirkin ve ağır bir suçtur. Çünkü evli beşerî arzusunu tatmin için meşru bir yola sahipken gayri meşru bir yola tevessul ederek başkasının nesebini bozduğu için cezası daha şiddetlidir.
Sopa cezası kesin bir Kur'ani nassla sabittir. Zira Allahu taala, «Zina eden kadınla zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun.» buyurmaktadır. Bu âyet zina edenlerin evli veya bekar olduklarını belirtmemektedir.
Fakat Ubâde bin Sâmid (r.anh) 'den de rivayet edilen hadis, evli ile bekarları birbirinden ayırarak cezalarını tayin etmiştir. Zaten Rasulullah sav)'ın başta gelen görevlerinden biri de Kur'andaki ahkâm âyetlerini ummetine layıkı üzere açıklamaktır. Nitekim Allahu taala. «(Habibim) biz sana da Kur'anı indirdik. Taki insanlara kendilerine ne indirildiğini açıkça anlatasın ve taki onlar da iyice fikirlerini kullansınlar.» (Nahl: 44) âyetiyle Rasulullah (s.a.v.)'ın bu vazifesini açıkça ifade etmiştir.
Recm ise, Rasulullah (s.a.v.)'ın mutevatir hadisleriyle sabittir. Çünkü gerek Rasulullah (s.a.v.)'in fiilî hadislerinde, gerekse kavli hadislerinde ve sahabe-i kiram ve tabiinin icması ile de sabittir. Bu tevatür öyle bir dereceye ulaşmıştır ki, hiçbir şubhe kalmamıştır.
Rasulullah (s.a.v.)'ın Muaz ve Gamidiye gibi kimselere recmi uyguladığı tevatüren tesbit edilmiştir. Ondan sonra da raşid halifeler recmi uygulamışlar ve evli zânilerin cezasının recm olduğunu ilan etmişlerdir. Daha sonra da bütün fakihler her zaman ve yerde recmin Allah (cc)'ın kesin bir kanunu olduğu gibi Rasulullah (s.a.v.)'ın da uyulması farz olan sünneti olduğunu delilleriyle tesbit etmişlerdir. Bu hükme günümüze kadar hiç kimse muhalefet etmemiştir.
Ancak İslâmdan sapan hariciler fırkası mustesna. Hariciler, recmin meşru olmadığını kendilerine göre deliller getirerek iddia ederler.
Haricilerin delilleri şunlardır:
1- Recm, şubhesiz cezaların en ağırıdır. Şayet meşru olsaydı Kur'an-ı kerimde zikredilmesi gerekirdi. Kur'anda zikredilmemesi onun gayri meşru bir ceza olduğuna delalet eder.
2- Cariyenin haddi hür kadının haddinin yarısıdır:
«Onlar evlendikten sonra bir fuhuş irtikab ettiler mi o vakit üzerlerine hür kadınlar üzerindeki cezanın yarısı.» (Nisa: 25).
Recm ise ikiye bölünemediğinden hür bir kadına uygulanması da sahih olamaz.
3- «Zina eden kadınla zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun.» âyetinin hükmü umumilik ifade eder.
Hiçbir delil olmaksızın bundan evlilere recm cezası ve başka bazı hükümler çıkarmak Kur'anın zahirine muhaliftir.
Haricilerin delilleri, yalnızca kendilerinin Rasulullah (s.a.v.)'ın en muhim görevinin açıklama olduğunu bilmediklerine, Kur'anın esrarına vakıf sınadıklarına ve son derece cahil olduklarına delalet eder.
Sünnet ve cemaat ehli haricilerin delillerini çok kesin delillerle red ederek İslama İftira atanları dilsiz hale getirmiştir.
Şimdi sünnet ehlinin delillerini özetleyerek nakledelim:
1- Recmin Kur'an-ı kerimde zikredilmeyişi onun gayri meşru olduğuna delalet etmez. Çünkü birçok şer'i hüküm Kur'an-ı kerimde zikredilmemiştir. Bunları kendisine uymamız farz olan Rasulullah (s.a.v.) açıklamıştır. Nitekim Allahu teala, «Peygamber size ne verdiyse onu alın, size neyi yasak ettiyse ondan da sakının.» (Hasr: 7) buyurmaktadır.
Bu âyetten biliniyor ki. Rasulullah (s.a.v.) bize Allah (cc)'ın emirlerini tebliğ edicidir. Onun her getirdiği de mutlaka herşeyi hakkıyla bilen, hüküm ve hikmet sahibi olan Allahu tealanın yüce vahyi iledir. Zira Allahu teaala. «Kendi hevasından söylemez O. O, kendisine (Allahtan) ilka edilegelen bir vahiydin başkası değildir.» (Necm: 3-4) buyurmaktadır, öyleyse Rasulullah (s.a.v.)'in uyguladığı recm cezası nasıl olurda gayri meşru olur?
Onun yaptıkları ve söyledikleri yukarıdaki âyetlerde de ifade edildiği gibi kendi hevasından değil, Allah (cc)'ın ilka ettiği vahiy iledir. Vahiy ile olan bir şeyse meşrûdur.
Hariciler, Rasulullah (s.a.v.)'ın en muhim vazifesinin beyan olduğunu bilmiyor olmalılar. Allahu taala, «(Habibim) biz sana da Kur'anı indirdik. Tâ ki insanlara kendilerine ne İndirildiğini açıkça anlatasın ve takı onlar da iyice fikirlerini kullansınlar.» (Nahl: 44) âyetinde Rasulullah(s.a.v.)'ın en muhim vazifelerinden birinin beyan (açıklama) olduğunu ifade etmiştir.
Ubâde bin Sâmid (r.anh)'den rivayet edilen «Hükümleri benden alınız. Allah zina edenlere bir nizam vâzetti: Zina eden bekarlara yüz sopa ve bir sene sürgün, zina eden evlilere ise yüz sopa ve recm.» hadisi âyetin de bildirdiği gibi Rasulullah (s.a.v.)'ın muhim görevi olan bir beyanı, açıklamasıdır, öyleyse bu hadis zina eden evlilerin recmedilmesi hükmüne kesin bir nastır.
Zaten Rasulullah (s.a.v.)da kendisinin her açıkladığının otururken emir ve yasaklarımız kendilerine bildirilince, «Biz onu bilmeyiz. Çünkü biz Kur'anda bulduğumuz hükmü alır, bulamadığımızı almayız.» diyecekdir.
Haberiniz olsun. Kur'anla birlikte bana Kur'anın ihtiva ettiği hükümler kadar hüküm verilmiştir.»
(Kutub-i Sitte)
Bu âyet ve hadisler açıkça gösteriyor ki, Rasulullah (s.a.v.)'ın yaptığı ve söylediği herşey yine Allah (cc)'ın vazettiği tesriindendir. Bu hükümlere uymak da kesin olarak farzdır.
2- «Onlar (cariyeler) evlendikten sonra bir fuhuş irtikab ettllermi o vakit üzerlerim kür kadınlar üzerindeki cezanın yarısı.» (Nisa: 25) âyeti, haricilerin «recm meşru değildir» iddialarına delil olamaz.
Âyet, buradaki cezanın recm değil sopa olduğuna delalet eder. Zira âyette bir yarılama vardır ve şubhesiz Allah (cc) recmin ikiye bölünmeyeceğini bilir. Bir insanı yarı öldürmek mümkün değildir. Öyleyse aklı selim sahibleri âyetteki cezanın recm değil, sopa olduğunu anlarlar.
Âyetteki «hür kadınlar» tabiri evli kadınları değil bekarları ifade etmektedir.
Hür ve bekar bir kadına zina ettiği takdirde yüz sopa cezası verilirken evli bir cariyeye zina cezası olarak elli sopa verilir. Cariyelere uygulanan lezonın hürlere nisbetle hafif oluşundaki hikmet, zinanın hür kadında daha çirkin olmasıdır. Hür kadın her zaman evinde olduğu için fuhşa yol açan fitneden daha uzak ve emniyettedir. Cariye ise her zaman dışarıda bulunduğu için, fuhşa sebeb olan kötülüklerden korunması çok güç ve hür olması» için fitneye mukavemet gücü daha zayıftır. Bundan dolayı Allahu teala cariyelere merhamet ederek cezalarını hafifletmiştir.
3- Haricilerin iddialarına göre âyetteki «Zina eden kadınla zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun.» hükmü umumu ifade eder.
Bu hükmü yalnız bekarlara tahsis ederek evlileri istisna etmek Kur'ana muhalefettir. Bu iddia cahilce bir iddiadır. Çünkü Kur'andaki birçok hüküm umumu ifade ettiği halde Rasulullah (s.a.v.)'ın sünneti bu hükümlerden bazılarını istisna etmiştir.
Mesela. «Erkek hırsızla kadın hırsızın —o irtikab «ettiklerine bir karşılık ve ceza ve Allahtan (insanlara) ibret verici bir ukubet olmak üzere— ellerini kesin.» (Maide: 38) âyetinin hükmü bütün hırsızfarı içine alan bir umumilik ifade eder.
Hatta çalınan şey çok küçük de asa hüküm değişmez. Haricilerin iddialarına göre çalınan şey bir iğne bile olsa hırsızın ellerinin kesilmesi lazım gelir. Halbuki Rasulullah (s.a.v.), umumilik ifade eden bu hükmü, çalınan malın en az bir altın liranın dörtte bir veya on dirhem gümüş veya karşılığı değerinde olması gerektiğini açıklamıştır. Bundan daha az değerdeki malın çalınması halini Rasulullah (s.a.v.) bu âyetin hükmünden istisna ederek bunun cezasını hakimin içtihadına bırakmıştır.
Yine, Allahu taala «...Sizi emziren (süt) analarınız, süt hemşirelerine ..(le evlenmeniz) size haram edildi.» (Nisa: 23) âyetinde yalnız süt anne ile süt kızkardeşln haram olduğunu beyan etmektedir. Rasulullah (s.a.v.) da neseb bakımından insana haram olan yakınların süt münasebeti ile meydana gelen benzerleriyle evlenmenin de haram olduğunu, yani süt haanın, süt teyzenin, süt kızının vb.nin de haram olduğunu bildirmiştir.
Eğer haricilerin iddiaları doğru olsaydı bunlarla evlenmenin haram kılınışı Kur'ana muhalif olurdu.
Kur'an iki kız kardeşin bir erkekle aynı anda evlenmelerini yasaklarken bir kızla halasının veya teyzesinin aynı zamanda bir erkekle evlenmesini de Rasulullah (s.a.v.) haram kılmıştır. Eğer haricilerin iddiaları doğru olsaydı bunların haram kılınışı da Kur'ana muhalif olurdu.
Görülüyor ki haricilerin bu iddiaları açık cehaletin ifadesidir. Akıllı bir müslümanın böyle bir iddiada bulunması mümkün değildir.
Alusî, Ruhu'l-Meanî isimli tefsirinde şöyle der:
«Sahabe, tabiin ve ümmetin alimleri evli bir zaninin cezasının recm olduğunda icma etmişlerdir. Haricilerin bunu inkar etmeleri batıldır. Haricilerin sahabelerin icmaının delil olduğunu inkar etmeleri de bir cehl-i murekkebtir. Eğer onlar Rasulullah (s.a.v.)'ın zani ve zaniyeleri recm ettiğini inkar ederlerse —ki onlar haber-i vahidi delil kabul etmezler— bu iddiaları mevzunun dışında kalır. Zira Rasulullah (s.a.v.)'ın recmi uyguladığı mana itibariyle mütevatir olan hadislerle tesbit edilmiştir.
Hariciler de diğer sünnet ehli müslümanlar gibi mana bakımından mutevatir olan hadislerle amel etmenin, lafız itibariyle mutevatir olan hadisler gibi vacib olduğunu kabul etmişlerdir. Sahabe ve müslümanlardan ayrılmaları onları cehalet karanlıklarına düşürmüştür.
Onun için hariciler Halife Ömer bin Abdulaziz (rh.)'e, recm uyguladığında, «Bunu neden yaptırıyorsun, çünkü Kur'anda recm yoktur.» dediler.
Ömer bin Abdulaziz (rh.) onlara, «Peki siz namazın rekat sayıları ile zekatın nisab ölçülerini nereden çıkarıyorsunuz?» diye sordu.
Hariciler. «Rasulullah (s.a.v.)'ın fiili hadislerinden öğreniyoruz.» dediler.
Bunun üzerine Halife, «Recm de Rasulullah (s.a.v.)'in fiili hadisleriyle sabittir.» diyerek onları susturdu.»
(Ebu Davud Alusi. age, C. 18, S. 70) (Ahkam Tefsiri)
Köle veya cariye zina ederse ve bu da -ikrar veya delille- sabit olursa, hadd tatbik edilir.
Köle ve cariyeye uygulanacak hadd cezası, elli değnek ve altı ay sürgündür. Köle ve cariyenin evli olub olmaması bu hükmü değiştirmez.
Bunun delili şu ayet-i kerimedir:
(Cariyeler) evlendikten sonra fuhuş (zina) yaparlarsa, o takdirde hür kadınlar (bu işi yaptıklarında) üzerlerine lazım olan azabın (cezanın) yarısı cariyelere lazım gelir. (Nisa/25)
Bu hususta erkek köle de cariyeye kıyas edilmiştir; zira her ikisinin de ortak noktası köleliktir.
Rasulullah (s.a.v.)'ın Recmetme Cezası Uygulamaları
1) Rasulullah'ın, Maiz el-Eslemi'yi recm etmesi:
Rasulullah'ın Maiz el-Eslemi'yi recmettiği, Ebu Hurayra , Cabir b. Abdullah, Cabir b. Semure, Ebu Said el-Hudri, Burayde el-Eslemı , Nuaym b. Hazzal, ve Ebu Bekir es-Sıddıkı gibi bir çok sahabeden hemen hemen tüm sahih hadis kitaplarında rivayet edilmiştir.
Ebu Hurayra diyor ki: "Rasulullah (s.a.v.) mescid'de bulunduğu bir zamanda ona bir kişi (Maiz) geldi ve ona seslenip şöyle dedi:
"Ey Allah'ın Rasulu! Ben zina ettim."
Rasulullah ondan yüz çevirdi. Öyle ki, Rasulullah onu dört defa reddetti. Maiz, kendi aleyhine dört kere şahidlik edince, Rasulullah, onu çağırdı ve dedi ki: "Sen deli misin?"
O, hayır dedi.
Rasulullah (s.a.v.): "Sen evlenmiş miydin?" buyurdu.
O, evet dedi.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.): "Bunu götürüp recmedin" dedi.
- Cabir b. Abdullah diyor ki: "Ben de onu recmedenlerdendim. Biz onu, namazgâhda recmettik. Taşlar onun canını yakınca kaçtı. Biz ona Harre'de ulaştık ve onu recmettik."
(Buhârî, Kit. Hudud, bab. 22, 29, Kit. Ahkam, bab. 19, Kit. Talak, bab. 11; Ebû Dâvûd, Kit. Hudud, bab. 24, hn. 4428; Tirmizi, Kit. Hudud, bab. 5, hn. 1428; îbn Mace, Kit. Hudud, bab. 9, hn. 2554)
Burayde el-Eslemi diyor ki: "Maiz b. Malik el-Eslemi, Rasulullah (s.a.v.)'a geldi ve ona: "Ey Allah'ın Rasulu! Beni temizle" dedi.
Rasulullah (s.a.v.) da ona: "Vay haline geri dön, Allah'tan af dile ve O'na tevbe et"dedi.
Maiz geri döndü. Çok uzağa gitmeden tekrar geldi ve: "Ey Allah'ın Rasulu! Beni temizle" dedi.
Rasulullah (s.a.v.) yine ona: "Vay haline geri dön. Allah'tan af dile ve O'na tevbe et" dedi.
Maiz çok uzağa gitmeden yine geri döndü ve: "Ey Allah'ın Rasulü Beni temizle" dedi.
Rasulullah (s.a.v.) aynı şeyleri söyledi. Nihayet dördüncü kez aynı şeyler olunca, Resulullah ona: "Seni neden temizleyeyim" dedi.
Maiz, "zinadan" dedi.
Rasulullah (s.a.v.): "Bu deli mi?" diye sordu.
Onun deli olmadığını söylediler.
Rasulullah (s.a.v.): "Bu içki içti mi?" dedi.
Bir adam kalkıp ağzını kokladı, onda içki kokusu bulamadı.
Rasulullah (s.a.v.): "Sen, zina ettin mi?" dedi.
Maiz de: "Evet" dedi.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) recmedilmesini emretti ve recmedildi... Rasulullah (s.a.v.): "Maiz için af dileyin" dedi.
Onlarda: "Allah Maizi, affetsin" dediler.
Rasulullah: "O öyle bir tevbe etti ki, onun tevbesi bir ümmete taksim edilse, onları mutlaka kuşatır" buyurdu."
(Muslim, Kit. Hudud, bab. 22, 23, Hadis no: 1696; Ebû Dâvûd, Kit. Hudud, bab. 24, Hadis no: 4433)
-Nuaym b. Hazzal'ın rivayetine göre Maiz, yetim olarak Hazzal'ın evinde büyümüş ve Fatime İsimli bir cariye ile zina etmiş, yukarıda anlatılan itiraflarından sonra recmedilmiştir. (Ebû Dâuûd, Kit. Hudu, bab. 24, Hadis no: 4419; Musned, İmam Ahmed, c. 5, sh. 212)
2) Rasulullah'ın Cuheyniye - Ganısd kabilesinden oian kadını recmetmesi:
Bu hadise, Burayde el-Eslemi ve İmran b. liusayn'den rivayet edilmektedir.
Bureyde diyor ki: Gamidiye kabilesinden bir kadın geldi ve "Ey Allah'ın Rasulu! zina ettim beni temizle" dedi.
Rasulullah (s.a.v.) onu geri çevirdi. Ertesi gün olunca kadın gelip, "Ey Allah'ın Rasulu! Niçin beni geri çevirdin? Belki de sen beni Maiz gibi geri çeviriyorsun. Allah'a yemin olsun ki, ben hamileyim" dedi.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.): "İlla da israr ediyorsan, git çocuğu doğuruncaya kadar bekle" buyurdu.
Kadın, çocuğu doğurunca onu bir beze sanlı olarak getirdi ve: 'İşte çocuk onu doğurdum" dedi.
Rasulullah (s.a.v.): "Git, onu emzir, sütten kesince gel" buyurdu.
Kadın, çocuğu sütten kesince, eline verdiği bir ekmek parçasıyla onu getirdi ve: "Ey Allah'ın Rasulü! İşte çocuk. Ben onu sütten kestim. Artık o yemek yiyiyor" dedi.
Rasulullah çocuğu müslümanlardan birine verdi. Kadının göğsüne kadar çukur kazılmasını emretti. İnsanlara emretti. Onlar da onu recmettiler. Halid b. Velid'in attığı bir taşdan dolayı fışkıran kan yüzüne geldi ve Halid ona hakaret etti.
Rasulullah da: "Yavaş ol Halid! Nefsim elinde olan Allah'a yemin olsun ki, öyle bir tevbe ile tevbe etti ki, haksız mal alan vergi memuru öyle bir tevbe etmiş olsaydı, mutlaka affedilirdi," buyurdu.
Sonra Rasulullah (s.a.v.) cenaze namazının kılınmasını emretti ve cenazesi kılındı."
(Muslim, Kit. Hudud, bab. 22, 23, Hadis no: 1695; Ebû Dâvûd, Kit. Hudud, bab. 25, Hadis no: 4442)
İmran b. Husayn'in rivayetinde Ömer (r.anh), Rasulullah'a: "Ey Allah'ın Rasulü! zina ettiği halde nasıl bunun cenaze namazını kılıyorsun" demiş,
Rasulullah (s.a.v.) da ona: "Öyle bir tevbe ile tevbe etti ki, Medine halkından yetmiş kişiye taksim edilecek olsa onları mutlaka kuşatır. Sen, Allah için canını feda etmesinden daha üstün bir tevbe bulabilir misin?" cevabını vermiştir."
(Muslim, Kit. Hudud, bab. 24, Hadis no: 1696; Ebû Dâvûd, Kit. Hudud, bab. 25, Hadis no: 4440; Tirmizi, Kit. Hudud, bab. 9, Hadis no: 1435; İbnMace Kit. Hudud, bab. 7, Hadis no: 2555)
3) Rasulullah'ın, kocasının işçisiyle zina eden kadını recmetmesi:
Ebu Hurayra ve Zeyd b. Halid dediler ki: "Biz, Rasulullah (s.a.v.)'ın yanında bulunuyorduk. Bir kişi ayağa kalktı ve: "Allah hakkı için sana söylüyorum. Aramızda mutlaka Allah'ın Kitabıyla hüküm vereceksin" dedi.
Bunun arkasından daha anlayışlı olan davalısı ayağa kalktı ve: "Bizim aramızda Allah'ın Kitabı ile hüküm ver ve musaade et, meseleyi anlatayım" dedi.
Rasulullah da: "Söyle" dedi.
O, şunları söyledi:
"Oğlum bu adamın işçisiydi, karısıyla zina etti. Ben ona fidye olarak yüz koyun bir de cariye verdim ve oğlumu kurtardım. Sonra, konuyu ilim sahibi İnsanlara sordum, onlar bana, oğluma yüz adet sopa vurulması, bir yıl da sürgün edilmesi, onun karısının ise, recmedilmesi gerektiğini söylediler." Rasulullah (s.a.v.) şu cevabı verdi: "Nefsim elinde olan Allah'a yemin olsun ki, ben aranızda mutlaka aziz ve eelil olan Allah'ın Kitabı ile hüküm vereceğim. Yüz koyun ve cariye sana geri verilecek, oğluna yüz sopa vurulacak ve o, bir yıl müddetince sürgün edilecektir. Ey Uneys! Sen şu adamın karasının yanına git. Eğer o itiraf ederse, sen onu recmet."
Uneys gitti. Kadın itiraf etti ve onu recmetti."
(Buhari, Kit. Hudud, bab. 30, 34, 38, 46, Kit. Ahkam, bab. 39, Kit. Sulh, bab. 5, Kit. Şurud, bab. 9, Kit. Eyınan, bab. 2; Muslim, Kit. Hudud bab. 25 Hadis no: 1696, 1697; Ebû Dâvûd, Kit. Hudud, bab. 25, Hadis no:. 4445; Tirmizi, Kit. Hudud, bab. 8, Hadis no: 1433; İbn Mace, Kit. Hudud, bab. 7, Hadis no: 2549; Musned, İmam Ahmed, c. 4, sh. 115; Nesei, Kit. Adab, bab. 22, Hadis no: 5412; Muvatta, Kit. Hudud, bab. 6;
Tirmizi sahibi Ebu İsa, konu ile ilgili hadisleri Ebu Bekre, Ubade b. es-Samit, Ebu Hurayra, Ebu Said el-Hudri, Abdullah b. Abbas, Cabir b. Senuıre, Hazzal, Burayde el-Eslemi, Selem b. ei-Muhabbik, Ebu Berze ve İmran b. Husayn'den de rivayet edilmiştir, demektedir.)
4) Rasulullah'ın, kadının taşıdığı çocuğun kendisine ait olduğunu itiraf eden genci recmetmesi:
Bu hususta Leclac (r.anh) diyor ki: "Çarşıda kendi işimi yaparken, kucağında çocuk bulunan bir kadın geçti. İnsanlar onun yanına koştular. Ben de koşanlardandım. Kadınla birlikte Rasulullah'a ulaştık.
Rasulullah: "Bu çocuğun babası kim?" diye sordu.
Kadın sustu. Fakat yanında bulunan bir genç, "Ey Allah'ın Rasulü! Onun babası benim" dedi.
Yine Resulullah, kadına yöneldi ve: "Bunun babası kim?" dedi.
O genç tekrar: "Ey Allah'ın Rasulu! Onun babası benim" dedi.
Rasulullah, gencin çevresinde bulunan bazı kişilere baktı ve genci onlardan sordu.
Onlar da: "Biz bunun iyiliğinden başka bir şeyini bilmiyoruz" dediler. Rasulullah (s.a.v.) gence: "Sen evlenmiş miydin?" dedi.
Genç "evet" dedi.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) emretti ve o recmedildi.
Leclac diyor ki onunla gittik. Ona çukur kazdık. Sağlamca oraya yerleştirdik. Sonra onu, canlanamayacak hale gelinceye (ölünceye) kadar taşladık. Bu esnada bir adam geldi. Recmedilen genci soruyordu. Biz onu Rasulullah'a götürdük ve "Bu adam, habisi soruyor" dedik.
Rasulullah (s.a.v.) da buyurdu ki: "O, Allah katında miskten daha güzel kokmaktadır."
Anladık ki, o kişi gencin babasıymış. Biz ona gencin yıkanmasında, kefenlenmesinde ve defnedilmesinde yardımcı olduk."
(Ebû Dâvûd, Kit. Hudud, bab. 24, Hadis no: 4435; Musned, İmam Ahmed, c. 3, sh. 479)
5) Rasulullah'ın, geceleyin namaza giden kadına tecavüz eden kişiyi recmetmesi:
Bu hususta Vail b. Hucr diyor ki: "Rasulullah'ın döneminde bir kadın, namaz kılmak için dışarı çıktı. Yolda ona bir kişi rastladı ve elbisesini kadının üzerine örtüp ona tecavüz etti. Bunun üzerine kadın bağırdı. Adam kaçtı. Kadının yanından başka bir adam geçti.
Kadın: "Bana bu işi yapan bu adamdır" dedi.
Ensar'dan bir topluluğun yanından geçti ve onlara: "Şu adam bana şöyle ve şöyle yaptı" dedi.
Onlar koşup kadının kendisine tecavüz ettiğini sandığı adamı yakaladılar ve kadının yanına getirdiler.
Kadın: "Evet bu adam" dedi.
Onu alıp Rasulullah'a getirdiler. Rasulullah, o kişinin recmedilmesini emredince, kadına tecavüz eden asıl kişi ayağa, kalktı ve: "Ey Allah'ın Rasulü! Kadının arkadaşı (ona tecavüz eden) benim" dedi.
Bunun üzerine Rasulullah, kadına: "Sen git. Allah seni affetti" dedi.
Getirilen kişiye güzel sözler söyledi. Kadına tecavüz edene ise, "bunu recmedin" dedi.
Sonra bunun için: "Öyle bir tevbe etti ki, Medine halkı böyle bir tevbe ile tevbe etseydi, onların tevbeleri mutlaka kabul edilirdi" buyurdu."
(Tirmizi, Kit. Hudud, bab. 22, Hadis no: 1454; Ebû Dâvûd, Kit. Hudud, bab. 7, Hadis no: 4379; Musned, İmanı Ahmed, c. 6, sn. 599)
6) Rasulullah'm yolculuğu esnasında bir kişiyi recmetmesi:
Ebu Zer diyor ki: "Bir yolculuk esnasında Rasulullahla beraberdik. Ona bir kişi geldi ve: "Şu seviyesiz insan, zina etti" dedi. Kişi, Rasulullah'ın yanında zina ettiğini itiraf etti. Rasulullah, onu dört defa geri çevirdi. Sonunda bineğinden indi ve bize bir çukur kazmamızı emretti. Biz, onun için derin olmayan bir çukur kazıdık ve o recmedildi.
Rasulullah üzgün bîr şekilde oradan ayrıldı. Yürüyüp gittik. Bîr yerde konakladık.
Rasulullah sıkıntısı geçdi ve şöyle buyurdu: "Ey Ebu Zerr! Biliyor musun? Arkadaşınız affedildi ve cennete konuldu.”
(Musned, İmam Ahmed, c. 5, sf: 179)
7) Rasulullah'ın zina eden bir kişiye yüz adet sopa vurması, evli olduğu ortaya çıkınca onu recmetmesi:
Cabir b. Abdullah diyor ki: "Bir adam bir kadınla zina etti. Rasulullah, ona sopa vurulmasını emretti. Ona sopa vuruldu. Sonra evlenmiş olduğu bildirildi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) emretti ve recmedildi."
(Ebû Dâvûd, Kil. Hudud, bab. 24, Hadis no: 4438)
8) Rasulullah'ın, birbirleriyle zina eden bir yahudi erkeği ve kadını recmetmesi:
Rasulullah (s.a.v.)'ın bu iki yahudiyi recmettiği, Abdullah b. Ömer, Bera
b. Azib, Cabir b. Abdullah Ebu Hurayra ve Cabir b. Semure gibi bir çok sahabeden, sahih hadis kitablarının hemen hemen tümünde rivayet edilmektedir.
(Buhari, Kit. Hudud, bab. 24, Kit. Tefsir, sure. 3, bab. 6, Kit. Menakib, bab. 26, Kit. frisam, bab. 16, Kit. Tevhid, bab. 51; Muslim, Kit. Hudud, bab. 26, hn. 1699; Ebû Dâvûd, Kit. Hudud, bab. 25, hn. 4446, 4449; Tirmizi, Kit. Hudud, bab. 10, hn. 1436; İbn Mace, Kit. Hudud, bab. II, hn. 2556; Darimi, Kit. Hudud, bab. 15, Muvatta,Kit. Hudud, bab. 1; Müsned, İmanı Ahmed, c. 2, slı. 57, 63, 76, c. 5, sf: 96;
Muslim, Kit. Hudud, bab. 28, hn. 1700; Ebû Dâvûd, Kit. Hudud, bab. 25, hn. 4447, 4448; İbn Mace, Kit. Hudud, bab. 10, hn. 2558;
Muslim, Kit. Hudud, bab. 28, hn. 1701; Ebû Dâvûd, Kit. Hudud, bab. 25, hn. 4452, 4455;
Ebû Dâvûd, Kit. Hudud, bab. 25, hn. 4450, 4451, Kit. Akdiye, bab. 27, hn. 3624;
Tirmizi, Kit. Hudud, bab. 10, hn, 1437; Musned, İmam Ahmed, c. 5, sh. 91, 94, 97, 104)
Görüldüğü gibi İslâmda recmetme cezasının olmadığını söylemek akıl dışı bir iddiadır.
Recm Ayeti Hakkında Aklı Karışıklara!
Kur’an-ı kerimin hiçbir kelimesi ya da harfi bile değişikliğe uğramadan bize kadar geldiği konusunda İslam alimleri arasında görüş birliği vardır.
Hatta Kur’an’ın, Sure ve ayetlerinin sayısı ve tertibi dahi, tıpkı elimizdeki Mushaflarda olduğu gibi vahiy ile tespit edilmiştir.
Alimlerin çoğu, değişik hadis rivayetlerini de göz önünde bulundurarak bu görüşü benimsemiş ve son çalışmalar da bunu desteklemiştir.
Ayetlerin Kur’an’daki mevcut tertibindeki sıralamanın, vahiy ile tesbit edildiğine dair alimler arasında her hangi bir görüş ayrılığının bulunmadığı da söylenmiştir. (Suyuti, İtkan, I/76-83)
Denilebilir ki, Kur’an ayetlerinin, elimizdeki Mushaflarda olduğu gibi, var olan tertibi/sıralanışı, vahiy ile tesbit edildiğine dair, bütün ummetin ittifakı vardır.
Bilindiği gibi, Peygamber (a.s.), her sene Ramadan ayında, o güne kadar inmiş olan Kur’an’ı, Cebrail ile karşılıklı olarak okurdu. Son Ramadan'da, bu karşılıklı okuma, iki defa gerçekleşmiştir. Bakıllani, İbn Enbari gibi bir kısım alimler, Peygamber (a.s.)’in bu okuması, şu anda elimizdeki mevcut tertibe göre olub, ona temel teşkil ettiğini söylemişlerdir. (İbn Hacer, Fethu’l-Bari, IX/42.)
“Şubhesiz ki, Kur’an’ı biz indirdik ve onu koruyana da biz olacağız” (Hicr, 9) mealindeki ayette ifade edildiği üzere, Kur’an’ın korunması doğrudan Allah’ın hıfz ve inayetiyle sağlanmıştır.
Bu gerçeğe rağmen, eski kaynaklarda, bazı ayetlerin Kur’an’a konulmadığını ima eden bir kısım garip rivayetler söz konusu edilmiştir. Bunlardan biri sözde Recim ayetiyle ilgili olanıdır.
Bu konuda iki rivayet şekli vardır.
“İçinizden kimse, Kur'an'ın tümünü elinde tutuğunu söylemesin. Bunu diyen bilir mi Kur'an'ın tümü ne kadardı, nasıldı? Kesin olan o ki, Kur'an'ın çoğu yok olup gitmişti (doğrusu: Kur'an'dan hayli kısmı gitmiştir) şeklindeki ifade hakkında şunları söylemek mümkündür:
- Rivayete göre, Aişe (r.anha) anlatıyor:
“Recim ayeti ve büyüklerin on defa süt emmeleri konusunda ayet inmişti. Bu ayet, karyolamın altında bir sahifede yazılıydı. Rasulullah (s.a.v.) vefat edince biz onunla meşgul olduk, o sıralarda bir hayvan(keçi) gelip onu yedi”
(İbn Mace, Nikah, 36).
Bu rivayeti inceleyelim :
Evvela, Aişe (r.anha)’nin ve İbn Ömer (r.anhuma)'nın bunu söyleyip söylemediğini kesin olarak bilemiyoruz.
İkincisi, Bu konu, nesih meselesinde söz konusudur. Dolayısıyla, Aişe ve İbn Ömer' -şayet söylemişler ise- bununla Kur'an'dan bazı ayetlerin nesh olduğuna işaret etmek istemişlerdir. Yoksa, Kur’an’ın toplanması halinde bunların alınmadığını söylemek, onların akıllarından bile geçmemiştir. Çünkü, herkesin, bildiği, ezberine aldığı, sayfasına yazdığı ayetleri getirmeleri istenmiştir. Bu görevi yerine getirmek, İslam inancına göre, hem Allah’a, hem Rasulune hem de halifeye karşı bir sorumluluğun gereğidir. Durum böyle olunca, Aişe ve İbn Ömer veya herhangi bir sahabi böyle bir olayı bildiği halde, ezberinde bazı ayetler bulunduğu halde bunu ibraz etmemeleri düşünülemez.
Kaldı ki, Kur’an’ı bir araya getirenler, birer hafızdırlar. Özellikle heyet başkanı Zeyd, Peygamber (s.a.v.)’in vahiy katibi, Kur’an hafızı, Ebubekir ve Ömer’in güvenini kazanmış büyük bir insandır. Böyle bir olay olsaydı, en az birkaç kişinin daha bilmesi ve bunu heyete bildirmesi kaçınılmazdı. Zeyd b. Sabit de herkesten önce bunu bilmesi gerekirdi.
Bütün sahabi hafızların ve yazılı mushaf sahiblerinin de içinde bulunduğu bütün sahabe cemaati tarafından ittifakla kabul edilen Mushaf’ın eksik veya fazla olmasını düşünmek elbette makul değildir.
“Muhakkak ki Kur’anı biz indirdik ve hiç şubhesiz onun koruyucusu da biziz” (Hicr, 9) mealindeki ayete iman eden bir kimsenin başka düşünme şansı da yoktur.
Sahih olan hadis kaynaklarında yer almayan, kutubu sitteden –yalnızca-en zayıf ve hataları en çok olan İbn Mace’de bulunması ayrıca manidardır!
Peygamber(s.a.v.)’e inen bütün ayetler vahiy katibleri tarafından yazıyla kaydedildiği gerçeği tartışılmazdır. Buna rağmen, Aişe’den başka kimsenin bilmediği bir ayetin varlığından söz edilebilir mi? Hem Aişe vahiy katibleri arasında yer almamıştır.
Aişe, Kur’an’ın Peygamber (s.a.v.)’e indiği gibi sağlam bir şekilde korunduğunu anlatmak için şunları söylemiştir:
“Eğer Peygamber (s.a.v.), Kur’an’dan bir şey gizleseydi ‘Ey Muhammed! Hani bir zaman Allah’ın nimetlendirdiği ve senin de kendisine nimet verdiğin (hürriyete kavuşturduğun) kimseye: “Eşini yanında tut, Allah’tan kork” diyordun. Fakat Allah’ın açığa vuracağı şeyi, insanlardan da çekinerek içinde saklıyordun’(Ahzab, 37) ayetini gizlerdi”
(Ahmed b. Hanbel, VI / 266).
Şimdi Aişe, bu konuda açıkça düşüncesini ortaya koyduğu halde, kalkıp tam tersini gösteren bir ifade kullanması düşünülemez.
Kur’an’ın üç dönemde yapılan cemi esnasında Aişe’den bu konularda bir ses çıkmamıştır. Herkesin bildiği kadarıyla, Kur’an ayetlerini getirip ilgili jüriye teslim ettiği halde, Aişe gibi herkesin saygı gösterdiği, Kur’an’ın senasına mahzar alan pervasız bir insanın kaybolduğu söylenen ayetler hakkında bilgi vermemesi düşünülebilir mi? Halbuki onun bu konuda bir şey dediğine dair hiçbir tarihi kayıt yoktur.
Abdurrahman el-Cezeri’nin de ifade ettiği gibi, bütün ummetin ittifakıyla, mutevatir/en sağlam bir yolla bize kadar gelen Kur’an’ın ayetleri, böyle ahad/mutevatir olmayan rivayetlerle ispat edilemez, Kur’an olarak kabul edilemez. (Cezeri, el-Fıkhu ala’l-Mezahibi’l-Arbaa, IV/257).
Hem vahiy kâtibleri hem de hafız olanların içinde bulunduğu Kur’an’ı toplama heyetinde hiç kimsenin böyle bir noksanlığı fark etmemesi mümkün değildir. Böyle bir şey aklın alamayacağı husustur.
Dediklerine Göre Kur'an'ın Ve Aklın Delillerinin (Huccetu'l-Akl) Reddettiği Bir Hadis...
İDDİA: Muhammed b.İshak'dan, o da Abdullah b. Ebibekr'den, o da Amra (b. Kays) dan, o da Âişe'den (r.anha) onun şöyle dediğini rivayet ettiniz: "Recm ve "Yetişkin kimsenin emmesinin sayısı on'dur" [Süt kardeşliğinin tahakkuk etmesi için] âyeti nazil olmuştu, ve bu âyet Rasûlullahın vefatı esnasında benim sedirimin altındaki bir sahifede idi. Rasûlullah Allah'ın rahmetine kavuşunca, biz onunla meşgul iken, mahallenin hayvanlarından birisi (eve) girmiş ve bu sahifeyi yemiş. [Hadis no: 5 / 13l,132,183;6 / 269]
Bu, Allah'ın (c.c.) : "Muhakkak ki o (Kur'an) çok şerefli bir kitaptır. Ona ne önünden, nede ardından (hiçbir suretle) batıl yaklaşamaz." (41. Fussılet: 41, 42) âyetine aykındır.
Bir koyunun yediği, bir farzını ibtal ettiği ve huccetini ıskat ettiği birşey nasıl aziz ve şerefli olabilir?
Koyun bile onu ibtal ettikten sonra, onu ipbtal etmekten kim aciz kalabilir?
Kur'an âyetini yemek üzere bir hayvan gönderdiği halde Allah (c.c.) nasıl olur da, "Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim." (Mâide: 3) der? Ve nasıl olur vahyi, koyunun yemesine maruz bırakır da onun saklanmasını ve muhafaza edilmesini emretmez? Eğer onunla amel edilmesini istemiyorsa, bu âyetleri niçin indirdi?
CEVAB: Biz deriz ki : Gerçekte, onların acaib karşıladıkları bu hususların hiç birisinde, ne şaşılacak bir taraf, ne de onların son derece çirkin gördükleri şeylerden herhangi birisi mevcud değildir.
Eğer sahifeye şaşıyorlarsa, sahifeler Rasûlullahın devrende, üzerine Kur'an'ın yazıldığı malzemelerin en kıymetlisi idi. Çünkü onlar Kur'an'ı, hurma dallarına, taşlara, tuğla ve kiremitlere ve buna benzer şeylere yazıyorlardı.
Nitekim Zeyd b. Sabit şöyle demiştir: "Ebûbekr (r.anh) bana, Kur'an'ı toplamamı emretti. Ben de onu (yazılı olduğu) deri parçalarından, ağaç dallarından, ve düz taşlardan dikkatle toplamağa başladım. [Buhari: 65, sûre: 9, Hadis no: 20; HAN: 5/185] el-usub, el-asîb'in cem'idir; hurma dalı demektir, elihâf da düz taşlara denir, mufredi ellahfe'dir.
ez-Zuhri (50-124) [Krş,BUH: 79 / l.HAN: 2 / 244,251.] de şöyle demiştir: "Rasûlullahın ruhu kabzolunduğunda, Kur'an hurma dalları, parşömenler (el-kudum) ve hurma ağacının budaklan (el-kerânif) üzerinde idi."[Kr. Lisân: 11/207]
el-kudum, elkadîm'in cem'idir, parşömenler' (= deriler) demektir, el-kerânif de hurma dallarının kalın. köklerine (budaklarına) denir, müfredi "el-kurnâfe"dir.
Kur'an müslümanların ellerinde dağınık bir halde idi. Onlar da ne bir kitab ne de yazı aletleri vardı. Rasûlullahın yeryüzündeki hükümdarlara gönderdiği mektupları deri üzerine yaz(dır)ması da bunu gösterir.
Eğer sahifeyi sedir'in altına koymasına şaşılıyorsa; (o zaman) insanlar birer hükümdar değillerdi ki onların kasaları, kilitleri, abanoz veya sâc ağacından yapılma sandıkları bulunsun! Onlar birşeyi muhafaza etmek, korumak istedikleri zaman, ayak altında çiğnenmekten, çoluk çocuğun veya hayvanların zarar vermesinden emin olmak için, onu sedir'in altına koyarlardı. Evinde ne bir sandık, ne bir kilit, ne de bir dolabı olan kimse-mahrumiyet, yokluk ve sıkıntı yüzünden ancak imkan dahilinde ve bulabildiği kadarıyla (kıymetli şeylerini) koruyabilir.
Rasûllah elbisesini yamar, ayakkabısını diker, mestlerim tamir eder, (ev işlerinde) ailesine yardım eder, yemeği yerde yer ve, "Ben ancak bir kul'um ve bir kulun yediği gibi yerim." [Krş, Buhari; 60/48] derdi. Diğer peygamberler de böyle yaparlardı.
Suleyman (a.s.) ki, Allah ona , ne kendisinden önce.ne de kendisinden sonra kimseye nasib olmayan bir mülk vermişti, yün elbise giyer, insanlara çeşit çeşit yemekler yedirdiği halde kendisi arpa ekmeği yerdi.
Mûsâ (a.s.), Allah (c.c.) ile konuştuğu vakit üzerinde laldan veya yünden bir elbise,ayaklarında da ölmüş bir eşeğin derisinden yapılmış ayakkabılar vardı. Bu yüzde kendisine .-"Hemen ayakkabılarını çıkart, çünkü sen mukaddes vâdî olan Tuva'dasın" (Tâ-Hâ: 12)
Yahya (a.s.) da lifden ip örerdi.
Bunlar bizim sayamayacağımız kadar çok ve (bunları anlatarak) kitabı uzatmamıza hacet bırakmayacak kadar meşhur ve yaygındır.
Eğer koyuna şaşılıyorsa: Şubhesiz ki, koyun hayvanların en makbul olanıdır.
"Uzeyr'in Rabbine munâcaatında okudum. O şöyle demiştir: "Ey Allahım. Sen, (dört ayaklı) hayvanlardan koyunu; kuşlardan güvercini; nebatlardan üzümü ve evlerden de Mekke'yi ve İliya'yı ,ve İliya'da da Beytu'l-Makdis'i seçtin"
Veki, el-Esved b. Âbdirrahman'dan, o da babasından, o da dedesinden rivayet etti ki (dedesi) şöyle demiştir: "Rasûlullah (s.a.v.) "Allah koyundan daha kıymetli bir hayvan yaratmamıştır" buyurdu."
Koyunun o sahifeyi yemesine niçin şaşılıyor?
İşte yeryüzünün zararlı hayvanlarının en zararlısı olan fare!... Mushafları yer onların üzerine pisler. İşte güve! o da mushaflan yer..
Eğer ateş sahifeyi yakmış olsaydı veya munafıklar onu imha etmiş olsalardı, onların hayretleri ve şaşkınlıkları daha az olurdu.
Allahu taâlâ bir şeyi yok etmek isteği zaman onu zayıfla da ibtal eder, kuvvetli ile de. Yine bir kavmi karıncalarla helak ettiği gibi, bazı kavimleri de tûfân ile helak etmiştir
Bir kavme taşlarla azab ettiği gibi diğer bir kavme de kurbağalarla azab etmiştir. Nemrûd'u sivrisinek ile helak etmiş ; Yemen'i de bir fare vasıtasıyla sulara gark etmiştir.
* Onlann (kelâmcıların ve akılcıların): "(Sahifede yazılı olan) âyeti ibtal edecek olanı (koyunu) gönderdiği halde, (Allah) dini nasıl kemale erdirmiş olabilir?" demelerine gelince: Bu âyet (Mâide, 3) Rasûlullaha Veda haccında, Allah'ın İslâm'ı aziz kıldığı şirki zelil ettiği ve muşrikleri Mekke'den çıkardığı zaman nazil olmuştur. Bu senede sadece müslümanlar haccetmiştir. (Buhari: 25 / 67; HAN: 1/3, 79) İşte bununla Allah (bu ) dini kemale erdirmiş ve müslümanlara olan nimetini tamamlamış olmaktadır.
Böylece dinin kemâle ermesi -burada - onun izzeti ve ortaya çıkışı ,şirkin zelil oluşu ve yok olup gidişi (demek) olur.Yoksa farzların ve sünnetlerin tamamlanıp kemâle ermesi kasdedilmemiştir. Çünkü onlar Rasûlullahın ruhu kabzoluncaya kadar nazil olmağa devam etmiştir. Bu âyet hakkında eş-Şabî'nin (17-104) görüşü de bu şekildedir.
Dinin ikmal edilmesinin.bu andan sonra nesh'in kaldırılması ile tahakkuk etmiş olması da caizdir.
Allah'ın sahifedeki âyeti ibtal etmesine gelin Tıpkı Ömer'in (r.anh) recm âyeti hakkında söylediği (Buhari: 86 / 3O. HAN: 1 / 23) başkalannın da -iki kapak arasında toplanmadan önce- Kur'an'dan olup, sonra kaybolan şeyler hakkında dedikleri gibi; Allah'ın bir âyet inzal etmiş olması , sonra da onun tilâvetini (okunmasını) ibtal edib de onunla amel edilmesini olduğu gibi bırakmış olması da caizdir.
Okunuşunun ibtal edilmeyip amel edilmesinin ibtali caiz olunca ; onun tilâvetinin (okunmasının) ibtal edilib, amel edilmesinin olduğu gibi bırakılması da caiz olur.
Halanın, erkek kardeşinin kızı üzerine; teyzenin onun kızkardeşinin kızı üzerine nikâh (Buhari, H: 86 / 13], babanın ve efendinin kısas edilmemesi [HAN : 1 / 6 ,22,49] kâtilin mirasçı olmaması gibi [HAN : 1 / 46] kendisine (s.a.v.) din ile alâkalı pekçok şey inzal ettiği gibi; bunu da vahiy olarak inzal etmesi, fakat bunun Kur'an olmaması da mümkündür.
Yine Rasûlullahın:"Allahu taâlâ : "Ben kullarımın hepsini Hanifler olarak yarattım." buyurmuştur." ve "Allahu taâlâ : "Kim bana bir karış yaklaşır-sa ben ona bir arşın yaklaşırım" buyurmuştur. [Buhari: 97 / 50. HAN: 2 / 251, 316, 413; 3 / 40,127] demesi ve buna benzer hadisler de böyledir (Yeni Allah'tan vahiy olarak geldiği halde, Kur'an'dan değildir.)
Rasûlullah (s.a.v.) : "Bana Kitab (Kur'an) verildi, bir de onun benzeri (misli) Dârimi: 1 / 45] buyurmuştur ki, bununla Cebrâilin sünnet olarak getirdiklerini kasdetmiştir.
Rasûlullah recm cezasını tatbik etmiş, ondan sonra müslümanlar da recm cezasını tatbik etmiş, fukahâ da bu tatbikatı (bir hüküm olarak) kabul etmişlerdir.
Yetişkin bir kimsenin on kere emzirilmesine gelince, biz bunun Muhammed b.İshak'ın (-150) bir hatası olduğunu zannediyoruz. (Muhammed b. İshak. Ebû Abdullah . Kısaca İbnu İshak diye meşhurdur. İslâmın ilk tarihçisidir. Eseri bize kadar henüz tam olarak intikal etmemiştir. İbnu îshak'ın iki cildlik eserinin yarısına kadar olan bölümü Prof . Dr. Muhammed Ha-midullah tarafından 1396 / 1976' da Rabat (Fas) da neşredilmiştir. "Kitâbu'l-Magâzî" adlı bu eseri bize üzerinde işlenmek suretiyle İbnu Hişâm tarafından da nakledilmiştir. İbnu Ishak'ın "Kitâbu'l-Mubtedâ" veya "Mubtedâ el-halk" veyahutta "Kitâbul-mebde' ve kısas el-Enbiyâ" adlı bir eseri daha olduğu zikredilmektedir. Enes b.Mâlik ve Saîd b. el-Museyyible görüşmüştür. (İslâm Ansiklopedisi : 5 / 2-s : 757; Tehzib: 9 / 38-46)
Biz, bu sahifede olduğu zikredilen recm (âyetinin) bâtıl (asılsız) olmasından da emin olamayız. Çünkü Rasûlullah, bu vakitten önce Mâiz b. Mâlik'i (r.anh) ve başkalarını recmetmiştir. O halde kendisine (bu âyet) tekrar nasıl nazil olabilir?
Çünkü Mâlik b. Enes bu hadisin aynısını Abdullah b. Ebî Bekr'den. o da Amra (b. Kays)'dan. o da Âişe'den (r.anha) onun şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Bilinen on emme (süt kardeşliği) haramlığına sebeb olur." âyeti Kur'an'da nazil olanlar arasında idi. Sonra "Bilinen (malûm) beş emme, haramlığa sebeb olur." âyetiyle neshedilmişti. Rasûlullah (s.a.v.) .vefat ettiği sırada bunlar Kur'an olarak okunmaktaydı..
Fakihlerden bir kısmı, eş-Şâfiî ve İshak (b. Rahûye) bunlardandır- bu hadisi kabul etmiş ve "beş emme"yi , haram kılan emme ile haram kılmayanı arasında sınır olarak kabul etmişlerdir. Tıpkı "el-kulleteyn'i [büyük iki küp] necis olan su ile necis olmayan şu arasında sınır olarak kabul ettiikleri gibi...
Mâlik'in hadisinin ifadesi, Muhammed b. İshak'ın hadisinin ifade şeklinden farklıdır. Mâlik (b. Enes) ise hadisçiler (Ashâbûl-Hadis) nazarında Muhammed b. İshak'dan daha sağlam bir kimsedir.
EBÛ MUHAMMED : Bize Ebû Hatim rivayet etti (ve) dedi: Bize el-Asmaî haber verdi (ve) dedi: Bize Ma'mer (b. Râşid) haber verdi (ve) dedi:
Babam bana: "Muhammed b. İshak'dan birşey almayın. Çünkü o çok yalancıdır." dedi.
Muhammed b.îshak. Fâtıma binti el-Munzir b. ez-Zubeyr'den - ki o Hişârn b.Urve'nin hanımı idi- rivayette bulunurdu. Bu , Hişâm'ın kulağına gitti. Bunun üzerine (Hişâm) bu hususu inkâr etti ve: "Benim hanımımın yanına o mu girîyordu, yoksa ben mi?" dedi. [Burada Hişam'ın itirazı yerinde değildir. Zira Ibnu Ishak'ın Fâtıma b.el-Munzir'den , perde arkasından veya yazışma (kitabet) sureti ile rivayette bulunmuş olması mümkündür. Tehzîbu't-Tehz-îb: 9 / 40-41-42- 43-45-46]
Allahu taâlânın: "Onun ne önünden, ne ardından (hiçbir suretle) batıl yaklaşamaz."(Fussilet: 42) âyetine gelince: Elbette Cenâb-ı Hak batıl ile mallara ve kıymetli şeylere isabet eden şeylerin (zarar, imhâ) mushaflara da isabet etmeceğini kasdetmemiştir. Sadece şeytanın Kur'an'a -gerek vahiyden önce, gerekse vahiyden sonra- Kur'an'dan olmayan bir şeyi sokuşturamayacağını kasdetmiştir. [İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 461-469]
Ömer (r.anh)'in Okunması Nesh olunan Recm ayeti hakkındaki sözü
İkinci misal: Muslim’in İbn Abbas’tan yaptığı rivayete göre; İbnu Abbâs (r.anhuma) anlatıyor:
"Ömer (r.anh)'i hutbe verirken dinledim. Şöyle demişti:
"Allah Teâla hazretleri Muhammed (s.a.v.)'i hak (din ile) gönderdi ve O'na Kitab'ı indirdi. Bu indirilenler arasında recm âyeti de vardı! Biz bu âyeti okuduk ve ezberledik. Ayrıca, Rasûlullah (s.a.v.) zinâ yapana recm cezasını tatbik etti, ondan sonra da biz tatbik ettik. Ben şu endişeyi taşıyorum: Aradan uzun zaman geçince, bazıları çıkıp: "Biz Kitabullah'da recm cezasını görmüyoruz (deyip inkâra sapabilecek ve) Allah'ın kitabında indirdiği bir farzı terkederek dalâlete düşebilecektir.
Bilesiniz, recm, kadın ve erkekten muhsan olanların zinâları, -delil veya hamilelik veya itiraf yoluyla- subût bulduğu takdirde, onlara tatbik edilmesi gereken Kitabullah'da mevcut bir haktır. Allah'a kasemle söylüyorum, eğer insanlar: "Ömer Allah Teâla' nın kitabına ilâvede bulundu" demeyecek olsalar, recm âyetini (Kitabullah'a) yazardım."
(Buhârî, Hudud 31, 30, Mezâlim 19, Menâkibu'l-Ensar 46, Megâzi 21, İ'tisâm 16; Muslim, Hudud 15, (1691); Muvatta, Hudud 8, 10, (, 823, 824); Tirmizî, Hudud 7, (1431); Ebu Dâvud, Hudud 23, (4418)
İzahı
1- Bu hadis, hadis kaynaklarında farklı vecihlerle rivayet edilmiştir. Muvatta'nın bir rivayeti daha açıktır:
"Ömer (r.anh) haccdan çıkınca Medine'ye geldi. Orada halka hitaben şunları söyledi: "Ey insanlar! Sizlere bir kısım sünnetler ve farzlar teşrî edildi. Size çok açık bir din bırakıldı. Recm âyeti hususunda kendinizi sakın tehlikeye atmayın. İçinizden biri: "Biz Allah'ın kitabında iki haddi (1) bulamıyoruz" diyebilir. Şurası muhakkak ki Rasûlullah da, biz de (zinâ edenlere) recm uyguladık. Nefsimi elinde tutan Zât-ı Zulcelâl'e yemin ederim, insanlar "Ömer Kitabullah'a (onda olmayan şeyi) ilavede bulundu"demiyecek olsalar, (Kur'ân'ın sonuna, kenarına şerh olarak nesh olan) şu âyeti elimle yazardım:
اَلشَّيخُوَالشَّيْخَةُإِذَازَنَيَافَارْجُمُوهُمَااَلْبَتَّةَ
"Yaşlı bir erkek ve yaşlı bir kadın zinâ edecek olurlarsa onları mutlaka recmedin."
İmam Mâlik, burada geçen yaşlı erkek ve yaşlı kadın tâbirlerini "dul erkek", "dul kadın" diye açıklar.
Parantez içindeki ziyadeler başka rivayetlerden alınarak dercedilmiştir.
Nesâî'de Ubey İbnu Ka'b'dan kaydedilen rivayette recm âyetinin Ahzâb sûresinde gelmiş olduğu belirtilir.
2- Neshle ilgili konulardan biri de, tilâveti mensuh, hükmü bâki âyetlerin varlığıdır. İşte Recm ayeti bunlardandır.
3- İbnu Hacer: "Ömer (r.anh)'in korktuğu husus vukua gelmiştir. Zîra Haricîlerin büyük çoğunluğu ile bir kısım Mu'tezile, recmi inkar ettiler" der.
4- Recm cezası Peygamber tarafından erkek olan Maiz b. Malik el-Eslemî (r.anh), Peygamber'e gelerek "Beni temizle" dedi.
Peygamber "Yazık sana, çık git, Allah'a tevbe ve istiğfar et" buyurdu.
Maiz, pek uzaklaşmadan geri döndü ve "Ey Allah'ın Rasulu! Beni temizle" dedi.
Peygamber aynı sözlerle üç defa daha geri gönderdi. Dördüncü ikrarında "Seni hangi konuda temizleyeyim?" diye sordu.
Mâiz; "Zinadan" dedi.
Peygamber "Bunda akıl hastalığı var mıdır?" diye sordu.
Böyle bir rahatsızlığı olmadığını söylediler. "Şarap içmiş olabilir mi?" diye sordu.
Bir adam kalkıp içki kontrolü yaptı. Onda şarap kokusu tesbit edemedi. Peygamber tekrar "sen zina ettin mi?" diye sordu. Mâiz "Evet" cevabını verdi. Artık emir buyurdular ve Mâiz recmedildi.
Recimden sonra onun hakkında sahabiler iki kısma ayrıldılar. Bir bölümü Mâiz'in helâk olduğunu, başka bir grub ise onun en faziletli tövbeyi yaptığını söylediler. Bu farklı yaklaşım üç gün sürdü.
Daha sonra yanlarına gelen Rasulullah (s.a.v.) "Mâiz b. Mâlik için dua edin" buyurdu. "Allah Mâiz'e mağfiret eylesin" dediler.
Peygamber şöyle buyurdu: "Mâiz öyle bir tövbe etti ki, bu tövbe bir ummet arasında paylaştırılırsa onlara yeterdi"
(Muslim, Hudud, 22; eş-Şevkânî, Neylul-Evtâr, VII, 95,109; ez-Zeylaî, Nasbu'r-Râye, III, 314 vd.).
Kadın olarak da Mâiz'in recmedilmesinden kısa bir süre sonra Ezd kabilesinin Gâmid kolundan bir kadın geldi ve "Ey Allah'ın elçisi! Beni temizle" dedi.
Peygamber "Yazıklar olsun sana. Çık git, Allah'a tövbe ve istiğfar et" buyurdu.
Kadın dedi: "Beni, Mâiz'i çevirdiğin gibi geri çevirmek istiyorsun"
Peygamber, "Sana ne oldu?" diye sordu.
Kadın kendisinin zinadan gebe olduğunu söyledi.
Bunun üzerine "Sen mi?" buyurdu.
Kadın "Evet" dedi.
Peygamber "Doğuruncaya kadar git" buyurdu.
Kadının bu arada geçimini Ensar'dan bir adam üstlendi. Daha sonra Peygamber'e gelerek; "Gâmidli kadın doğurdu" dedi.
Çocuğun bakımını da Ensar'dan birisi üzerine aldı ve kadın recmedildi"
(Muslim, Hudud, 22, 23, 24; Ibn Mâc'e, Diyât, 36; Mâlik, Muvatta', Hudud, II)
Başka bir rivâyette, çocuk sütten kesilinceye kadar emzirmesine izin verildiği, recm sırasında Hâlid b. Velîd (r.anh)'ın üzerine kan sıçraması üzerine kadın hakkında kötü sözler söylediğini işiten Peygamber'in şöyle buyurduğu nakledilir:
"Ey Halid! yavaş ol. Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim. Bu kadın öyle bir tövbe etti ki, onu bir baççı (vergi memuru) yapsaydı, şubhesiz mağfiret olunurdu" Sonra kadının hazırlanmasını emrederek cenazesini kılmış ve kadın defnedilmiştir (Muslim, Hudud, 23).
Keza, Yahudilerin murâcaatı üzerine, Peygamber (s.a.v.) zinâ yapan bir Yahudi çiftine de recm tatbik eder.
5- Şarihler, "Ömer (r.anh)'in: "İnsanlar: "Ömer Allah'ın Kitabına ilavede bulundu" demeyecek olsalar, recm âyetini Kur'ân' ın sonuna (kenarına şerh olarak) yazardım" demesini, mubalağaya ve recmi tatbik etmeye teşvike hamlederler.
"Zîra, derler, âyetin lafzı neshedilse de mânası bakidir. Ömer gibi, fıkhı, ilmi yüce bir şahsiyetin lafzı neshedilen bir âyeti, Kur'ân-ı Kerim'e yazmaya kalkması düşünülemez."
Bu Kur’an’ın eksik olduğunu değil, Bu ayetin lafzen nesh olunduğunu ortaya koyar, O dönemde hafızlar vardı. Onlara ne olmuştu ki keçi yeyince onların da hafızlarından bu ayet silinmiş oluyor?
Peki, bu durumda Aişe niye bu ayetin mutlaka Kur’an’a yazılması gerekir diye bir mucadele vermemiş? Kur’an yazılırken ve tek kitab haline getirildikten sonra da Aişe hayattaydı. Sakat anlayış ve maraz adamların beynini kemiriyor.
Kur'ân-ı Kerim, Ashab'ın huzurunda, bugünkü haliyle ihtilafsız olarak cem'edilmiştir. Recm âyetinin Kur'ân-ı Kerim'e lafzen girmeyeceği hususunda icma vardır. Rasûlullah'a gelen vahiylerden bir kısmının lafzen, bir kısmının hükmen, bir kısmının hem lafzen ve hem de hükmen neshedildiği Ashab'ca bilinen bir husustur. Bu durumu açıklayan rivayetler gelmiş, ulema bunların değerlendirmesini yapmıştır. Daha önceki bahislerde, Rasûlullah'ın her Ramadan ayında, o zamana kadar inmiş olan âyetleri önce Cebrâil (aleyhisselam)'e, sonra da halka okuyarak "arza" yaptığını, Cebrâil'e okuyarak hatası, yanlışı varsa tashih ettirdiğini, halka okumakla da onların hatalarını düzelttiğini, işte bu arzalarda, lafzı neshedilen vahiylerin de Kur'ân-ı Kerim'den çıkarıldığını belirtmiştik. Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ömrünün son Ramadan'ında arzayı iki sefer yapmıştır. Buna arza-i âhira denir.
6- Zinâ eden kadın ve erkek muhsan olduğu takdirde recm edilirler. Zinâ, itiraf veya beyyine ile sâbit olur.
İtiraf : Kişinin zinâ yaptığını kadıya gelip beyan etmesidir.
Beyyine: Şehâdeti makbul dört erkeğin veya sekiz kadının zinâya şahidlik yapmasıdır. Şahidlerin sayısı bu rakamdan aşağı düşerse zinâ suçu sübût bulmaz. Âlimler bu hususlarda ittifak ederler. Ancak itirafın sayısı ve şahidlerin sıfatları gibi bazı teferruatta ihtilâf vaki olmuştur. Sözgelimi Hanefîlerle Hanbelîler itirafın dört ayrı mecliste vaki olmasını şart koşarlar. İmam Mâlik ve Şâfiî'ye göre, kişinin zinâ yaptığını bir kere ikrar etmesi kâfidir, suç sübût bulur.
7- Gebelik zinâya delil olur mu?
Bu husus ihtilaflıdır.
Ömer (r.anh)'e göre, gebelik zinâya delildir, recme sebep olur. İmam Mâlik ve ashâbı da aynı kanaattedirler:
"Kocası veya efendisi bilinmeyen bir kadın gebe olur ve zinâya icbar edildiği de bilinmezse, recmi gerekir. Ancak yabancı ise ve çocuğun kocasından veya efendisinden olduğunu söylerse beyanına itibar edilir" demişlerdir.
İmam Âzam, Şâfiî ve ulemânın cumhuruna göre, gebelik mutlak surette zinâya delil olmaz. Bu hususta, kadının kocası veya efendisi olmuş olmamış, kadın yerli veya yabancı olmuş, zinâya mecbur edildiğini söylemiş, söylememiş hüküm aynıdır. Beyyine olmadıkça veya itirafta bulunmadıkça recmedilemez. Zîra şer'î hadler şubhe ile ortadan kalkar ve sâkıd olur.
NESH MESELESİ
Kur'an’da nesh üç kısma ayrılır.
1- Âyetin hükmünün ve okunmasının birlikte neshi.
2- Âyetin yalnız okunmasının neshi, hükmünün kalması.
3- Âyetin sadece hükmünün neshi, okunmasının kalması.
1- Âyetin hükmünün ve okunmasının neshi:
Böyle bir âyetin, hem okunması hem de hükmüyle amel edilmesi caiz değildir. Çünkü, âyet tamamıyla neshedilmiştir. İslâm'ın ilk devirlerinde, süt emzirme hakkında gelen âyette, bir kadın kendi çocuğu olmayan yabancı bir çocuğu doya doya on defa emzirmeyle, o çocuğun süt annesi sayılırdı. O kadının kendi çocukları da annelerini on defa emen çocuğun süt kardeşleri olurdu.
Süt emzirmeyle ilgili âyet, Aişe (r.anha)'den şu şekilde rivayet edilmiştir: "Kur'an-ı Kerimde «on defa emzirme vâki olursa, süt emzirmeyle ilgili hüküm meydana gelir» âyeti vardı. Daha sonra bu âyetin hükmü ve okunması beş defa malum emme ile neshedildi."
Fahreddin er-Râzi; "Aişe (R.anha)'den yapılan rivayette, âyetin birinci bölümü -on defa emzirmenin bilinmesi- hem okunma, hem de hükmü bakımından nesh edilmiştir. İkinci bölümü - beş defa. emzirmenin bilinmesi ise okunması bakımından nesh olunmuşsa da İmam Şafii (rh.)'ye göre hükmü devam etmektedir." der.
(Fahreddin er-Razi age. C. 1 S. 230. İmam Şafii (rh)nin okunması nesholunan ayetin hükmünün devam edeceğini kabul etmesi ile. ondan sonra gelen Şafi sunnilerinin tümü aynı görüşü kabul etmişlerdir. Şafi mezhebinin fıkıh kitaplarında bu konu mevcuttur.)
2- Âyetin yalnız okunmasının neshi, hükmünün kalması:
Zerkeşi'nin «Burhan» kitabında dediği gibi eğer alimler, okunması nesh olunan âyetin hükmünün muteber olduğunu kabul ederlerse onunla amel olunur. Nitekim Nur suresinde okunması nesh olunan «Yaşlı bir erkekle yaşlı bir kadının (ikisi de evli) birbirleriyle veya ayrı ayrı başkalarıyla zina yapması ile Allah'ın azabı için elbette onları taşlayacaksınız, şüphesiz Allah (c.c.) yegâne gâlib ve hikmet sahibidir!» âyetinin hükmü baki ve geçerlidir.
Hatta Ömer (r.anh): «Eğer halkın "Ömer Allah (c.c.)'ın kitabına bir âyet ekledi." demeyeceklerini bilsem bu ayeti. Nur suresine elimle yazardım.» demektedir. (Sahih-i Buhari)
Ebu Hayyan, Sahih kitabında Ubey bin Ka'b (r.anh)'dan naklen şöyle diyor: «Ahzab suresi uzunluk bakımından Nur suresi kadardı. Sonra Ahzab suresinden bazı ayetler neshedilince kısaldı.» Ubey bin Ka'b (r.anh)'ın «Ahzab suresinden bazı âyetler neshedilince sure kısaldı.» ifadesi neshin olduğuna işaret eder.
Âyetin gerek hükmünün ve okunmasının neshi, gerekse hükmünün kal-mast okunmasının neshi şekilleri Kur'an-ı Kerimde azdır ve bulunması nadirdir. Cenab-ı Allah (c.c.) mukaddes kitabını, ihtiva ettiği hükümlerin İcra edilmesi ve okunarak sevab kazanılması için göndermiştir.
3- Âyetin sadece hükmünün neshi, okunmasının kalması:
Bu şekildeki nesh Kur'an-ı Kerim'de çoktur. Zerkeşi'nin dediği gibi 63 surede mevcuttur. Bu tür neshlere vasiyyet âyeti, iddet müddetiyle ilgili âyeti ve müşriklerle savaşmayı yasaklayan âyetleri gösterebiliriz.
Şeyh Hibbetullah bin Selâmet, neshedilen ve nesheden âyet ve hadisleri mevzu edinen kitabında özetle: «Şeriatta ilk neshedilen, namazın İki rekat olarak kılınmasını emreden ayetin hükmüdür. Daha sonra namazın dört rekat olarak kılınmasını emreden âyet nazil olunca, namazın iki rekat olarak kılınmasını emreden hüküm neshedildi. Bilahere önce Mescid-i Aksa'ya yönelerek namaz kılınmasını emreden âyetin gelişi. Aşure orucunun neshedilmesi ile onun yerine Ramazan ayında oruç tutulmasını emreden âyetin gelişi, müşriklerden yüz çevrilmesini emreden hükmün neshi ile onlarla cihad edilmesini emreden âyetin gelişi, ehl-i kitapla cizye verinceye kadar savaşın emredilmesi. Veraset hukukundaki bazı hükümlerin neshi ile bunların yerine yeni hükümlerin gelişi ve cahiliyet devri adetlerini belirten bütün işaretlerin neshi ki Hac'ta müslümanlar ile cahiliyet adeti üzere hac yapan muşrik ve kitab ehlinin yapacakları ibadetlerin birbirinden ayrılmasını emreden âyetin gelişini görürüz.» der.
Ayetin Hükmü Neshedildiği Halde, Lafızlarının Okunmasının Hikmeti Nedir?
Zerkeşi: «Yukarıdaki soruya iki açıdan cevab verilebilir.
Birincisi: Kur'an-ı Kerim, ihtiva ettiği hükümlerin bilinib tatbik edilmesi için okunduğu gibi yalnız ibadet niyetiyle de okunur. Allah (c.c) kelâmı olduğundan hükmü neshedilse de, lafızları ibâdet maksadıyla okunduğu için baki kalmıştır.
İkincisi: Nesh âyetleri, çoğu kez bir önceki âyette bulunan ağır bir hükmü hafifletmek için gönderilmiştir. Âyetin okunmasının kalışı, daha önceki hükmün ağırlığını ve Allah (c.c.)'ın kullarına vermiş olduğu nimetini hatırlatmak içindir.» [Zerkeşi - El Burhan fi Ulumil Kur an 80.] demektedir.
Kur'an, Sünnet (Hadis)'le Nesh Olunur mu?
Alimler Kur’an’ın Kur'an’la sünnetin sünnette ve mutevatir bir haberin yalnız mutevatir bir haberle neshedilebileceği üzerinde ittifak etmişlerdir.
Diğer taraftan Kuran'ın sünnet (hadis) ile, mütevatir bir haberin ahâdi bir haberle neshedilmesi konusunda alimler, ihtilaf etmişlerdir. İmam Şafi (rh.)'ye göre âyeti, yalnız âyet nesheder. Âyetin hadiste neshedilmesi (caiz) değildir. Alimlerin cumhuruna göre bir âyet diğer bir âyetle neshedildiği gibi sahih bir hadisle de neshedilir. Çünkü âyet ve hadisin ihtiva ettiği hükümler yine Allah (c.c.)'ındır..
Ayetin hadisle neshedilemeyeceği hususunda Şafii'nin delilleri:
İmam Şafii (r.h) «Biz neshettiğimiz (hükmünü diğer bir âyetle değiştirdiğimiz) veya unutturduğumuz (geri bıraktırdığımız) bir ayetin (yerine) ya ondan daha hayırlısını yahut onun benzerini getiririz.» ayetine dayanarak, ayetin hadisle neshedilmeyeceği görüşünü savunur. Bu görüşünü şu delillerle isbat eder.
Birincisi: Ayetteki «getiririz» ifadesini Allah (c.c.) kendisine isnat etmiştir. Bu da âyetin ancak ayetle neshedileceğini gösterir.
İkincisi: Âyetteki "ondan daha hayırlısını" ifadesinden anlaşılan, ayet veya hükmünün neshi ancak âyetle mümkündür. Çünkü sünnet (hadis), katiyyen âyetten hayırlı olamaz.
Üçüncüsü: Allah (c.c.)'ın «Allah'ın her şeye kemaliyle kadir olduğunu bilmedin mi?» ayeti, daha hayırlı bir hükmü getirmenin O'na mahsus oduğuna işaret eder. Bu buyruk, âyet veya hükmünün neshinin ancak O'na mahsus olduğunu gösterir.
Dördüncüsü: «Biz bir âyeti diğer bir âyetin yerine getirdiğimiz zaman.. (Nahl: 101) âyetindeki «bir âyeti diğer bir âyetin yerine» ifadesi, ayet veya hükmünün neshibinin yalnız âyetle olacağını açıkça gösterir. Çünkü «getiririz» tabirinde getirme işini kendisine isnat etmiştir. Bu delil İmam Şafii'nin (rh.) en kuvvetli delilidir.
Cumhur'un Delilleri:
Âlimlerin cumhurunun Kur'an'ın sünnetle neshedilebileceği hususunda bir çok delilleri vardır. Bunları özetle beyan ediyoruz.
A- Vasiyyet âyetinin neshi: "Birinize ölüm geldiği vakit, bir mal bırakacaksa, babası, annesi ve en yakın akrabası için meşru bir biçimde vasiyette bulunması, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar üzerine yapılması gerekli bir hak olaral üzerinize yazıldı." (Bakara, 180) âyetindeki anaya, babaya ve yakın akrabaya, ölümden sonra bırakılacak maldan vasiyyet etme hükmünü Peygamber: «Ölen mal bırakmışsa ebeveyn ve akrabalarına vasiyette bulunsun. Bu sebeble varislerden biri lehine vasiyet yoktur.» meşhur hadisi ile neshetmiştir.
Bu da âyetin hükmünün sadece âyetle değil hadisle de neshedildiğini gösterir.
(Buhari , Muslim)
B- «Evli bir kadınla evli bir erkek zina yaptıkları zaman yüzer değnek vurun.» hükmü: «Zina eden kadınla zina eden erkeğin herbirine yüzer değnek vurun..» (Nur: 2) âyetiyle sabit iken Rasulullah (s.av.), kadın ve erkeğin ölünceye kadar taşlanmalarını emrederek ayetin hükmünü neshetmiştir. Burda hükmü nesheden Râsulullah (s.av.)'ın fiili hadisidir.
C. Alimlere göre Kur'an ve sünnetin ihtiva ettiği hükümlerin tümü isimleri değişik de olsa Allah (c.c.)'ındır. Zira Cenabı Hak, Rasulullah'ın hadisleri hakkında: «Kendi rey ve hevesinden söylemez O. O, kendisine (Allah'tan) gelen bir vahiyden başkası değildir.» (Necm: 3-4) buyurmaktadır.
D. Alimlerin cumhuru, Şafiî'nin delilleri hakkında «O'nun delilleri vazıh değildir. Zira âyetteki «daha hayırlısı» tabirinden maksat, bir nesheden hükmün, neshedilen hükümden daha hayırlı olmasıdır. Bu Allah (c.c.)'ın kullarının maslahatlarına göre zaman zaman hükümlerini değiştirmesi, O'nun ilminin kapsamı içindedir. Yoksa bir âyetin lafzı diğer bir ayetin lafzından daha hayırlıdır anlamına gelmez» demektedirler.
Hal böyle olunca nesheden hüküm ister âyet, ister hadis olsun neshedilen hükümden daha hayırlıdır. Zira onların hepsi alîm ve hakîm olan Allah (c.c.)'ın kullarına teşriîdir.
Cumhur'un görüşü, diğer görüşlere tercih edilir. Zira nesheden hükümlerin, nesh olunan hükümlerden daha hayırlı ve daha faziletli oluşu, gelecekteki sevabı ve kullara qetirdiği kolaylıklardan dolayıdır. Bu konunun daha geniş izahı Usulu Fıkıh kitaplarında bulunur.
(Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/80-82)
"Haberiniz olsun, rahat koltuğunda otururken kendisine benim bir hadisim ulaştığı zaman kişinin: "Bizimle sizin aranızda Allah'ın kitabı vardır. Onda nelere helâl denmişse onları helâl biliriz. Nelere de haram denmişse onları haram addederiz." diyeceği zaman yakındır. Bilin ki, Rasûlullah (s.a.v.)'ın haram kıldıkları da tıpkı Allah'ın haram ettikleri gibidir."
(Ebu Dâvud, Sünne, 6, (4604); Tirmizî, İlm 60, (2666); İbnu Mace, Mukaddime 2, (12)
'Benden sonra nebi gelmeyecek, alimler gelecek, halifeler gelecek, onlara tabi olan bana tabi olur, onlara asi olan bana asi olur.''
(Sahih Buhari 9.c. 1409., Sahih Buhari 11.c. s:181)
“Ben sizi serbest bıraktığım müddetçe siz de beni bırakınız. Zira, sizden öncekileri, suallerinin çokluğu ve peygamberleri üzerindeki ihtilâfları helâk etmiştir. Öyle ise sizi, bir şeyden nehy mi ettim ondan kaçının ; bir şey emrettiğim zaman da, onu elinizden geldiğince yapmaya çalışın. Soru sormayın.”
(Muslim, Hacc, 73, 1337)
"O kendi arzusu ile söylemez. O(nun söylediği) kendisine vahyedilenden başka birşey değildir."
(53. Necm Sûresi, 3-4)
İşte bütün bu hükümler, Allah'ın çizdiği sınırlardır. Her kim Allah'a ve O'nun peygamberine itaat ederse, Allah onu içlerinde sonsuza dek oturmak üzere, altından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Bu ise büyük kurtuluştur!
(4. Nisa Sûresi, 31)
Ey iman edenler, Allah'a itaat edin, peygambere de itaat edin, sizden olan yetkililere de. Sonra bir şeyde anlaşmazlığa düştünüz mü, hemen Allah'a ve Peygamberine arz edin onu, eğer Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanan muminler iseniz. Bu hem hayırlı hem de netice itibariyle daha güzeldir.
(4.Nisa Sûresi, 59)
Yok, yok! Rabbine yemin ederim ki onlar aralarında çıkan çapraşık işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükümden nefislerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.
(4.Nisa Sûresi, 65)
Kim peygambere itaat ederse, Allah'a itaat etmiş olur, kim de yan çizerse, kendilerine seni gözcü de göndermedik!
(4.Nisa Sûresi, 80)
"Eğer siz Allah-u Teâlâ'yı seviyorsanız Bana uyun ki Allah-u Teâlâ'da sizi sevsin."
Muhammed (s.a.v.)
Çözüldü - Recm Ceza Yarısı Nedir? Recm Hakkında Çeşitli Sorulara Cevap?
Selamün aleyküm Hadislerle recm konusu sabittir demişsiniz. 1- Recm in yarısı nasıl oluyor ? 2- Erkekte recm ediliyormu ? 3- Recm bir ayet miydi ? 4- Recm ayetinin bir hayvan tarafından yenmesi hadisi ne kadar doğru/sahihtir ? 5- var sayıyorum recm bir ayetti ve diğer ayeti nesih etti peki neden...
islam-tr.org