Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Allah'ın Şefaat Etme Ve Şefaat Edilme Hakkı

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
halit bin velit Çevrimdışı

halit bin velit

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Cabir b. Abdullah el-Ensari (r.a) Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

«Benden evvel hiç kimseye verilmedik beş şey hep birden bana verilmiştir: «Bir aylık yola kadar düşmanlarımın kalbine korku salmakla muzaffer oldum. Yeryüzü bana mescid ve temiz kılındı. Onun için ümmetimden namaz vakti gelip çatmış her kim olursa namazını kılıversin. Ganimetler bana helal edildi. Halbuki benden evvel hiçkimseye helal edilmemiştir. Bana şefaat verildi. Bir de benden evvel her nebi özel olarak kendi kavmine, ben ise gönderilirken bütün insanlara gönderildim.» (Buhari-Müslim)


HADİSTEN NE İSTİFADE EDERİZ

1 - Allah (c.c) insanların «La ilahe illallah» inancını unutup kendisinden başkalarına ibadet etmeye başladıkları her dönemde; onları sadece Allah'a davet eden, tağutlar' dan ve sahte ilahlardan sakınmalarını emreden rasuller göndermiştir. Risaletle görevlendirilen bu seçkin şahsiyelerin getirdiği din tek idi. Yani; «La ilahe illallah» inancı idi. Bununla beraber, her rasule verilen şeriat, yani hayatı düzenleyici emir ve yasaklar, değişik olabiliyordu. Bir rasule haram kılınan şey, diğerinin şeriatinde helal sayılabiliyordu. Fakat şeriatler nasıl olursa olsun, her rasulün getirdiği temel inanç; yegane teşri (kanun koyma) makamı olarak Allah'ı tanımak, ibadetleri yalnız O'na yapmaktı.

Her rasule olduğu gibi Allah katından Rasulullah'a da bir şeriat verilmişti. Bu şeriat Allah'tan gelen tüm diğer şeriatleri kapsadığından rasullere verilenlerin en mükem-melidir. Rasulullah'ın, kıyamete kadar her devir ve her yerde geçerli olacak bu risaletinden sonra ne yeni bir nebi ne de yeni bir şeriat gelecektir. Bu nedenle Muhammed (s.a.s)'e gönderilen ve insan hayatını düzenleyen emir ve yasaklar, her çağ ve her yerdeki insanların ihtiyaçlarına cevab verecek şekilde mükemmelleştirilmiştir. Yukarıdaki hadiste belirtilen: Rasulullah'ın bir aylık mesafeden düşmanlarının kalbine korku salması, yeryüzünün bu ümmet için temiz hükmünde olması, savaşta ele geçen ganimetlerin bu ümmete helal kılınması, Rasulullah'a şefaat hakkının verilmesi ve onun risaletinin kıyamete kadar her çağ ve her yerde geçerli olması, bu mükemmelleştirme çerçevesinde diğer şeriatlerde olmadığı halde Rasulullah (s.a.s)' ın şeriatinde bulunan beş üstünlüktür.

2 - Şefaat; yüksek rütbe ve saygın bir makama sahib kimsenin bu konularda kendisinden daha aşağıda olanın yanında yer alıp yardımıyla onu desteklemesi manasına gelmekle birlikte günümüzde halk arasında kıyamet günü Rasulullah (s.a.s) ve salih kulların diğer mü'minler hakkında cehennemden kurtarılmaları ya da işledikleri haramlarının bağışlanması için aracı olmaları manasında kullanılan bir terimdir.

Nitekim Allah (c.c)'nun, haram sahibi mü'minlerin bağışlanmak için yalvarmaları üzerine seçkin kullarına -katından bir ikram olarak- şefaat izni vereceği birçok ayet ve sahih hadislerde sabittir.

Fakat şunu da belirtmek gerekir ki; Allah'ın izni olmadan kimse kimseye şefaat edemez. Rasulullah ve onun gösterdiği nurlu yolda yürüyen salih kimseler de ancak Allah izin verirse şefaat edebilirler. Bu sebeple «şefaat ya filan hazretleri!», «şefaat ya şeyhim» gibi sözler şefaati Allah'ın izni olmadan doğrudan doğruya yaratılmışlardan istemek ve Allah'tan başka fayda veya zarar vermeye kudreti olmayan birisini yardıma çağırmak manasına geleceğinden apaçık bir şirktir. Şefaat, doğrudan doğruya ancak Allah'tan istenebilir. «Ya Rabbi! Sen şu salih kulunu hakkımda şefaatçi kıl» şeklinde Allah'ın Rasulullah'a veya salih bir kula hakkımızda şefaat izni vermesini istemekte de bir sakınca yoktur.

Bu dinin reddettiği şefaattirt; şirkin karıştığı şefaat. Gerek Kur'an'da gerekse hadislerde, Allah'ın şefaat etme ve şefaat edilme hakkını ancak gerçek tevhid ehlinden olanlara vereceğinin belirtilmesi şu veya bu şekilde şirkin karıştığı şefaatin asla geçerli olmadığını desteklemektedir. Buna rağmen, melekleri, nebi ve rasulleri veya salih kimseleri yardımlarına çağırmak veya zor durumlarda onlara sığınmak suretiyle şirke düşen müşrikler, bu yaptıklarının şirk olmadığını iddia ederek şöyle diyorlar: «Biz bunları Allah'ın yarattığını biliyoruz. Fakat bunlar yaratılmışlar içinde seçkin ve Allah katında değerli olan kimselerdir. biz onları, bizi Allah'a yaklaştırmaları ve Allah katında bize şefaat etmeleri için yardımımıza çağırıyoruz ve onlara sığınıyoruz: Nasıl ki bir hükümdara işini yaptırmak isteyen kimse hükümdarın sevdiği kimselerden birisini araya koyar ve işini daha kolay yaptırırsa bizim de Allah'a yaklaşmak için O'nun sevdiği kimselerin rızasını kazanmaya ihtiyacımız vardır. Ancak bu şekilde Allah'a yaklaşabiliriz.»

Bu düşünce sapıklığın, dalaletin, cahilliğin ta kendisidir. Yeri ve gökleri emrine boyun eğdirerek yaratan, yarattıklan üzerinde yegane tasarruf sahibi, kullarına karşı son derece adaletli Allah (c.c)'yu; mülkünü ve emrindekileri idare edebilmek için vezirlere ve yardımcılara ihtiyacı olan aciz hükümdarlara benzetmek ne büyük şirktir! Allah'a karşı ne büyük bir cürettir! Rabbimizi, müşriklerin bu iftiralarından tenzih ederiz.

Burada Rasulullah (s.a.s)'e ait olan şefaat çeşitlerinden de bahsetmemiz faydalı olacaktır. Sahih rivayetler doğrultusunda Rasulullah (s.a.s)'in şefaatini altı kısma ayırabiliriz:

a) Şefaat-i Uzma (Büyük Şefaat): Sadece Rasulullah'a ait olan bu şefaat şekli; insanlan mahşer sıkıntısından kurtarmayı içerir.

b) Cennete girecek olanların bir an önce cennete girmelerine dair şefaat.

c) İşledikleri haramlar sebebiyle cehennemi hakeden mü'minlerin cehenneme girmemelerini sağlayan şefaat.

d) Tevhid üzere öldükleri halde işledikleri haramlarından dolayı cehenneme giren mü'minlerin cezalarını çektikten sonra çıkarılmalarını sağlayan şefaat.

e) Cennete giren mü'minlerin makamlarının yükseltilmesini sağlayan şefaat.

f) Sadece Ebu Talib için geçerli olan ve onun azabının hafifletilmesini sağlayan şefat
 
H Çevrimdışı

hizhizmetci_tr

Üye
İslam-TR Üyesi
selamun aleykum kardeslerim

şefaatle ilgili yukardaki yazılaın çoğu doğru olmakla birlikte bazı eksiklikler olduğunu düşünüyom

1..Resulullah hayattayken sahabe ondan şefaat istemiştir


2...yukarıdaki yazıda şu olayda yazılıp bir acıklama getirilse iyi olurdu



İmam-ı Kurtubi'nin tefsirindeki şu rivayet de konuyla alakalıdır:

Ebû Sadık, Hz. Ali'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Rasûlullah'u (sallallahü aleyhi ve sellem) defnettiğimizden üç gün sonra bir bedevi Arap yanımıza çıkıp geldi.
Kendisini Rasûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) kabri üzerine attı. Toprağından başının üzerine saçmaya koyuldu. Şöyle dedi:

Ey Allah'ın Rasûlü, sen söyledin biz de senin söylediğini dinledik. Sen Allah'tan belledin biz de senden belledik. Allah'ın sana indirdiği buyruklar arasında da: ''Şayet kendilerine zulmettiklerinde..." âyeti de vardır. Ben kendime zulmettim. İşte sana, bana mağfiret dilemen için gelmiş bulunuyorum.

Kabirden ona: Sana mağfiret olundu, diye seslenildi.

Kaynak: Kurtubi Tefsiri, Nisa/64


İbni Kesir'in yazdığı rivayeti aynı zamanda

İmam-ı Nevevi el-İzah adlı eserinin 498. sayfasında,

Şeyh Muhammed İbni Kudame Mugni isimli meşhur eserinde (el-Mugni, 3/556), Şeyh Ebu'l Ferec Şerhü'l-Kebir adlı eserinde (Şerhü'l-Kebir, 3/495), Şeyh Mansur bin
Yunus el-Buhuti de Hanbeli mezhebinin en meşhur kitaplarından biri olan Keşşafu'l-Kına adlı eserinde (Keşşafu'l-Kına, 5/30) nakletmişlerdir...

Bize göre, bu büyük alimlerin naklettiği bu kıssanın zayıf ya da sahih kabul edilip edilmemesi kadar

Zira önemli olan şudur ki, bu alimlerin hiç birisi bu kıssayı şirk, sapkınlık, kabirlere tapmak ve putperestlik olarak görmemişlerdir.

Rivayette geçenleri onayladıkları içindir ki kıssayı aynen nakletmişlerdir.


Buna rağmen onların sözlerine güvenmeyecek ve delil kabul etmeyeceklerde olabilir



3......yukarıda şöyle dendi

Buna rağmen, melekleri, nebi ve rasulleri veya salih kimseleri yardımlarına çağırmak veya zor durumlarda onlara sığınmak suretiyle şirke düşen müşrikler, bu yaptıklarının şirk olmadığını iddia ederek şöyle diyorlar: «Biz bunları Allah'ın yarattığını biliyoruz.

Fakat bunlar yaratılmışlar içinde seçkin ve Allah katında değerli olan kimselerdir. biz onları, bizi Allah'a yaklaştırmaları ve Allah katında bize şefaat etmeleri için yardımımıza çağırıyoruz ve onlara sığınıyoruz:


SORUM............


İbn Teymiyye, El-Kelimu’t Tayyib adlı eserinde s. 109’da bize nerelerde sünnete uygun, nasıl duâ edeceğimizi göstermek için yazdığı eserde Abdullâh b. Mes’ud’dan rivâyet edilen şu hadis-i şerifi zikretmektedir:

“Sizden birinizin hayvanı çölde ipinden boşalıp, kaybolursa, Ey Allâh’ın kulları hapsedin. Ey Allâh’ın kulları hapsedin, diye iki defa seslensin. Zira Allâh’ın yeryüzünde onu hapsedecek olan hâzır kulu vardır.”
…… İbn Teymiyye bu hadisteki gibi duâ edilmesini sünnete uygun görmüş ki, el-Kelimu’t Tayyib “Sünnete Uygun Duâ” adlı eserine almıştır. İtiraz da etmemiştir.

Burada hem zayıf hadisle amel var, hem de Allâh’tan değilde bir başkasından yardım isteme var. İbn Teymiyye insanlardan yardım istemeyi (istigâse) kabul etmezken bu hadisteki gibi “Ey Allâh’ın kulları!” diye seslenerek yardım istemeyi sünnete uygun görmüştür.
Utbe İbn Gazvân (Radiyallahu Anh)’dan rivâyet edilen bir hadis-i şerifte Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
عن عتبة بن غزوان رضى الله عنه عن النبى صلى الله عليه وسلم قال: "اذا اضل احدكم شيئا او اراد احدكم عونا وهو بارض ليس بها انيس فليقل: يا عباد الله اغيثونى، يا عباد الله اغيثونى فان لله عبادا لا نراهم.
“Sizin biriniz bir şey kaybederse, yahut yanında arkadaşı bulunmadığı bir yerde yardım dilerse “Ey Allah’ın kulları bana yardım edin! Ey Allah’ın kulları bana imdat edin!” desin. Çünkü, Allah’ın bizim görmediğimiz kulları vardır.” 1


[1] Taberânî, Mu’cem-i Kebîr, No: 290, 17/117, Mecmau’z-Zevâid, No: 17103, 10/188.

Bunu Taberânî rivâyet eder. Ve râvîleri güvenilir kabul edilmiştir. Ancak bazılarında bir zayıflık vardır. Şu kadar vardır ki Yezid Utbeye yetişmemiştir. (Yani râvîler sîka kabul edilmekle beraber içlerindeki birinde biraz zayıflık görülmüş, dolayısıyla bu râvî Hasen-ül hadisdir. Diğer yandan munkatıdır. Bu Hanefî usulcülerine göre zarar vermez.
Ancak benzer hadisi sahih kabul etmişlerdir ki o da şu hadistir:
عن ابن عباس رضى الله عنهما ان النبى صلى الله عليه وسلم قال: ان لله ملائكة فى الارض سوى الحفظة، يكتبون ما يسقط من ورق الشجر، فاذا اصاب احدكم عرجة بارض فلاة فليناد: يا عباد الله! اغيثوا"
İbn Abbas (Radiyallahu Anh)’dan rivâyet edilen bir hadis-i şerifte Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz ki Allah(-u Teâlâ)nın, hafaza meleklerinin dışında yeryüzünde melekleri vardır ki, ağaç yaprakla-rından düşenleri yazarlar. Sizin birinize çöl arazisinde bir aksaklık isabet ederse, “Ey Allah’ın kulları! (Bana) yardım edin” diye seslensin.” 1

[1] İbn Hacer el-Askalânî, Muhtasar-u Zevâidi’l-Bezzâr, No: 2128, 2/420

İmâm Nevevî şöyle demiştir. Benim de aralarında bulunduğum bir cematte hayvan kaçmaya başladı. Yardım isteme lafzını söyledim. Benim bu sözümden sonra hayvanlar, o anda durdu..3

3..İbn Allan, el-Fütuhâtü’r-Rabbâniyye s/150-151


BU DURUM NASIL AÇIKLAMA GETİRİLİR BU LAFZI BU HADİSE GÖRE

İSTEYENLER ŞİRK İŞLEYİP MÜŞRİKMİ OLURLAR


…......YEMAME SAVAŞINDA SAHABE ÖLMÜŞ RESULULLAHTAN .....

YA MUHAMMET ... DİYEREK YARDIM İSTEDİ ……….

İbn Kesir El-Bidâye ve’n-Nihâye, 6/329 Darul Kütübil İlmiye 1409 beyrut

..YETİŞ YA MUHAMMET DİYEN SAHABENİN HEPSİ SİZE GÖRE

........ŞİRK Mİ İŞLEMİŞ OLDU



Abdullah İbn Sa’d şöyle anlatıyor: “Bir kere Abdullah İbn Ömer (Radiyallahu Anh)’ın ayağı uyuştu O zaman bir adam ona en sevdiğin insanı an, dedi

O da “Ya Muhammed!” deyince bağlarından kurtulmuş gibi rahatladı

Edebü’l Müfred, 448, No: 993 sh: 262



BU TUR BİR NİDA EDEN Abdullah İbn Ömer (Radiyallahu Anh) ŞİRK Mİ İŞLEMİŞ OLDU..?

BR BİRİMİZİN GETİRDİĞİ DELİLLERİ ZAN YORUM LARLA ZAYIFLATACAĞIMIZA

BU KONULARDA DAHA YAPICI BİRLEŞTİRİCİ OLUMLU ORTA BİR ÇÖZÜM OLAMAZMI

BİZİM PARCA PARCA OLMAMIZ HAKLIDA OLSAK İSLAMIN ZAFERE ULASMASINA ENGEL OLUCAKSA BU DÜŞMANLIK HAKLI OLSAK NE OLACAK

SONUNDA BİR BİRİMİZİ ÖLDÜRÜP KAFİRLERİN OYNADIĞI BİR PİYON OLMAK İSLAMA NE KAZANDIRACAK

YOKSA ESKİ ALİMLERE İTTATTE TESLİMİYETTE FARKINDA OLMADAN

AŞIRILIĞA GİDİYOMUYUZ GİTMEYİP BİZ BİZE KALSAK VE BU KONULARDA

YAPICI OLUMLU ALİMLER OTAK BİR YOL BULSALAR DAHA İYİ OLMAZMI

HER CEMAAT KENDİ GÖRÜŞÜNÜ YAZARKEN KARŞI GÖRÜŞÜ NÜ DELİLİNİ YAZIP OLUMLU DÜŞÜNEMEZMİ

MESALA SİZ BİR ÇOK HADİSE ZAYIF DEYİP KENDİ GÖRÜŞÜNÜZE GÖRE KABUL ETMEZKEN BİR ÇOK ZAYIF HADİSİ BASKA KONULARDA DELİL OLARAK

KABUL EDİYOMUSUNUZ MESHEB İMAMLARI ZAYIF HADİSLERİ KULLAMIŞLARMI


HERKESE SAYGILAR


 
M Çevrimdışı

Mutedeyyin

Guest
ben sizin yazdığınız hadislerin zayıf yada sahih mi olduğunu bilmiyorum ama bir savaştasınız komutanınız resulullah ve vahi de hala devam ediyor biri çıkıpta yetiş ya muhammed sav demiş bu neden şirk olsun. onun sav ölümünden sonra bu türlü isteme olsa bu şirktir yanlış söylüyorsam Allah tan cc beni bağışlamasını ve düzeltmesini umarım.
meleklerden yardım isteme konusuna gelince de bende bazen Allahım meleklerinle bana yardım et diye dua ederim ve hemen acaba yanlış bir duamı diye bu tip duadan dilimi uzak tutmaya çalışırım.
 
Y Çevrimdışı

Yavuz_Selim

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
aleyküm selam hizmetçi-1 öncelikle bazı alimler zayıf veya uydurma rivayetleri aktarmış olabilirler her insan hata yapabilir

ama sen ümmet içinde gerçekten birliğin sağlanmasını istiyorsan o zaman zayıf ve uydurma rivayetleri yazmaman gerekir peygamberize isnad edilen milyonlarca hadis var. kuran ı kerimin ise tek bir harfinin dahi değiştirilmediğine iman etmekteyiz.

herkes kuranı kerimi ve sahih hadisleri dinin kaynağı kabul ederse ihtilaflar ve bölünmeler azalır. eğer uzlaşma isteğinde samimiysen kuranı kerimin şirk dediğine şirk demen lazım. ALLAH ın kuran da rasulullah ın sahih hadislerde karşı çıktığına karşı çıkmalısın.

enam suresi 114.ayet: De ki: "Allah size o kitabı, içinde hak ile batıl birbirinden ayırt edilmiş tarzda açıklanmış olarak indirmişken,sizinle aramızdaki davâyı hükme bağlamak için Allah'tan başka bir hakem mi arayacak mışım?Kendilerine daha önce kitap verdiğimiz kimseler de bilirler kibu kitap gerçekten Rabbin tarafından indirilmiştir. Sakın bundan şüphen olmasın!


ayrıca kalabalık olmak da haklı olmayı gerektirmez.

enam suresi 116.ayet: Eğer dünyada bulunan insanların çoğuna uyarsan, seni Allah'ın yolundan saptırırlar.Onlar sırf zanna uyarlar ve kafadan atarlar.


ALLAH a ortak koşulanın salih veya azgın bir kul olmasında bir fark yoktur ikisi de şirktir.

senin yazdığın mantıkla bakarsak o zaman mekke müşrikleri de şirk işlemediler dememiz gerekir. Çünkü onlar ALLAH ın varlığına inanıyorlardı ve ALLAH ın tek yaratıcı olduğunu da söylüyorlardu. ayrıca ALLAH ın kainatı tek başına yönettiğini de kabul ediyorlardı. .bütün bunlar onların müslüman olmasına yetmemişti çünkü mekke müşrikleri rububiyyet tevhidini kabul etmelerine rağmen uluhiyyet tevhidini(her türlü dua(dua ibadettir) ve ibadetin yalnız ALLAH a yapılmasını) kabul etmiyorlardı. ALLAH ın bazı salih kullarına özel yetkiler verdiğini iddia ediyorlardı. Meleklerlerin ve daha önce ölmüş olan salih insanların putlarını yapıyorlardı ve bunların aracılığıyla ALLAH a yakınlaşacaklarını iddia ediyorlardı ve putlarını yaptığı meleklerin ve salih kulların ALLAH katında kendilerine şefaat edeceklerine inanıyorlardı. ALLAH a dua etmelerine rağmen bu putlara da dua ediyorlardı. Ama gerçekten zor durumda kalınca yalnız ALLAH a yalvarıyorlardı çünkü ne kadar müşrik de olsalar o durumdan onları yalnız ALLAH ın kurtarabileceğini biliyorlardı. rasulullah ın hayatı şefaat ya menat medet ya lat diyenlerle savaşmakla geçti. latın daha önce ölmüş salih bir zat olarak bilinen ve hacılara un çorbası yapan bir insan olduğunu ibn abbas buhari de söylemektedir.


müminun suresi 84.ayet: De ki: "Bütün dünya ve içinde yaşayanlar kimindir söyleyin bakalım, biliyorsanız."

Müminun 85: Elbette: "Allah'ındır" diyeceklerdir. Öyleyse, sen de ki: "Neden aklınızı başınıza almıyorsunuz?"

Müminun 86: "Peki, yedi kat göğün ve yüce arşın Rabbi kimdir?" diye sor.

Müminun 87: Elbette, "Allah'tır", diyeceklerdir. Öyleyse, sen de ki: "İnandığınız Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?"

Müminun 88: De ki: "Peki her şeyin gerçek yönetimini elinde tutan, Kendisi her şeyi koruyup gözeten, ama Kendisi himaye altında olmayan kimdir? Biliyorsanız söyleyin bakalım

Müminun 89: Elbette, "Allah'tır" diyecekler. Sen de ki: Öyleyse nasıl oluyor da büyülenip gerçekten uzaklaşıyorsunuz?"

Müminun 90: Hayır, Biz onlara gerçeği getirdik; fakat buna rağmen onlar yalanı tercih ediyorlar. İşte gerçek:

Müminun 91: "Allah asla evlat edinmedi. O'nun yanı sıra hiçbir tanrı da yoktur. Öyle olsaydı her tanrı kendi yarattıklarını yanına alır ve onlardan biri diğerine üstün gelmeye çalışırdı. Allah o müşriklerin isnat ve nitelendirmelerinden münezzehtir."

ayetler çok açık mekke müşrikleri günümüzdeki bir çok müşrikten daha düzgün bir şekilde rububiyyet tevhidi inancına sahipti.

Ankebut suresi 61.ayet: Eğer onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı? Güneş'i ve Ay'ı kim hizmetinize âmade kıldı?" diye sorarsanız elbette "Allah!" diyeceklerdir.Öyleyse nasıl oluyor da bu gerçekten uzaklaştırılıyorlar?

Ankebut 62: Allah kullarından dilediğine bol rızık verir, dilediğinin nasibini de kısar.Muhakkak ki Allah her şeyi bilir.

Ankebut 63: Eğer onlara: "Gökten su indirip ölümünden sonra yeri canlandıran kimdir?" diye sorsan elbette: "Allah'tır!" diyeceklerdir.De ki: "Hamd olsun Allah'a ki, (kâfirler bile onun bu vasıflarını inkâr edemiyorlar.)Bütün hamdler, güzel övgüler aslında Allah'a mahsustur, fakat onların ekserisi bunu düşünüp anlamıyorlar."

Ankebut 64: Düşünseler şunu da anlarlardı ki: bu dünya hayatı geçici bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir ve ebedî âhiret diyarı ise, hayatın ta kendisidir.Keşke bunu bir bilselerdi!

Ankebut 65: Gemide yolculuk yaparken boğulma tehlikesine düşünce bütün kalpleriyle yalnız Allah'a yalvarırlar.O da onları kurtarıp karaya çıkarınca bir de bakarsanız ki yine müşrik oluvermişler!

Ankebut 66: Neticede kendilerine verdiğimiz nimetlere nankörlük edip, güya geçici bir zevk alırlar.Alsınlar bakalım, yakında öğrenirler!

Zümer suresi 38.ayet: Eğer onlara: "gökleri ve yeri yaratan kimdir?" diye sorarsan "Allah!" derler.De ki: "Peki öyleyse, şimdi baksanıza Allahtan başka ibadet ettiğiniz şu nesnelere: Şayet Allah bana bir musîbet verirse bunlar o musîbeti giderebilirler mi? Yahut bana rahmet ve nimet vermek isterse o rahmeti engelleyebilirler mi? Şu halde sen şöyle de: "Allah bana kâfidir. Güvenecek yer arayanlar da, yalnız O'na dayanıp güvensinler.

Nahl suresi 19 20 21 ayetleri de Mekke müşriklerinin saha önce ölmüş insanları ALLAH a ortak koştuklarının delilidir: çünkü melekler ölü değil diridir taştan putlar zaten cansız oldukları için yeniden dirilmeleri de söz konusu değildir.

Nah suresi 19.ayet: Allah, gizlediklerinizi de açıkladıklarınızı da bilir.
Nahl 20: Allah'tan başka yalvardıkları ise, hiçbir şey yaratamazlar, zaten kendileri yaratılıp duruyorlar.
Nahl 21: Hep ölüdürler, diri değil. Ne zaman diriltileceklerinin de bilincinde değildirler.

Ahkaf suresi 4.ayet: De ki: "Şimdi baksanıza, şu sizin Allah'ın berisinden (Allah'tan başka) yalvarıp durduklannıza, gösterin bana, onlar yeryüzünün hangi parçasını yaratmışlar? Yoksa onların göklerde mi bir ortakları var? Haydi bana bundan önce (indirilmiş) bir kitap veya bir ilim kalıntısı getirin, eğer doğru söylüyorsanız!"

Ahkaf suresi 5.ayet: Allah'ı bırakıp da kendisine kıyamete kadar cevap veremeyecek kimselere dua edenden daha sapık kim olabilir? Oysa onlar, onların dualarından habersizdirler.

Ahkaf suresi 6.ayet: İnsanlar mahşerde bir araya toplandığında da onlara düşman olurlar ve ibadetlerini inkar ederler.

Rad suresi 14.ayet: Geçerli dua O'na yapılan duadır. Müşriklerin O'ndan başka yöneldikleri putlar ise, kendilerine hiçbir surette icabet edemezler.Onların durumu tıpkı, ağzına su ulaşsın diye iki elini önündeki kuyuya doğru uzatan adamın durumuna benzer.Oysa bu durumda su, hiçbir zaman ona ulaşamaz. İşte kâfirlerin duası öyle boşa gider.

Cin suresi 18.ayet: Şüphesiz ki mescidler Allah'ındır (secdeler O'na mahsustur).Öyleyse sakın Allah'tan başka hiçbir tanrıya dua ve ibadet etmeyin!"

Mümin suresi 14.ayet: O halde kâfirler hoşlanmasalar da siz, ibadeti gönülden ve yalnız Allah'a yaparak O'na dua edin.


enam suresi 71.ayet: De ki: "Allah'tan başka, bize, yalvarıp ibadet ettiğimiz takdirde fayda, terkettiğimiz takdirde zarar veremeyen şeylere mi yalvaralım?Allah bizi doğru yola koyduktan sonra şeytanların kandırıp şaşkın bir halde çöle düşürdükleri, arkadaşlarının ise "Bize gel!" diye doğru yola çağırıp durdukları ahmak gibi, gerisin geriye İslâm'dan şirke mi dönelim?De ki: "Allah'ın gösterdiği yol, tek doğru yoldur ve bize âlemlerin Rabbine teslim olmamız emrolundu."

rasulullah sav buyurdu ki: ALLAH tan başkasına ALLAH a ortak koşarak dua eden ve (bunun üzere) ölen kimse cehenneme girer. (sahihi buhari)

Maide suresi 75.ayet: Meryem oğlu Îsâ Mesih sadece bir Resuldür. Nitekim ondan önce de bir çok elçi gelip geçmiştir. Onun annesi de çok dürüst, son derece iffetli bir hanımdı. Her ikisi de diğer insanlar gibi yemek yerlerdi. Dikkat et: Biz onlara delilleri nasıl açıklıyoruz. Sonra bak nasıl oluyor da akılları çelinip bu hakikatlerden vazgeçiyorlar!

Maide suresi 76.ayet: De ki: Siz Allah'tan başka, size ne zarar, ne de fayda vermeye gücü yetmeyen âciz mahluklara mı ibadet ediyorsunuz? Halbuki hakkıyla işiten ve bilen yalnız Allah'tır.

Maide suresi 77.ayet: De ki: "Ey Ehl-i kitap! Dininize ait konularda haksız yere haddi aşmayın. Daha önce gelip geçenlerden hem kendisi sapmış, hem bir çok insanları da saptırmış olan atalarınızın ve şimdiki durumda da doğru yoldan sapan birtakım kimselerin heva ve hevesine uymayın.

Bu ayetlerde de Hristiyanların isa as ı ALLAH a ortak koşmalarından bahsediliyor.

Maide suresi 116 117 118.ayet: Hem Allah Teâlâ: "Ey Meryem oğlu İsa!" Sen mi insanlara "Beni ve annemi Allah'tan başka iki tanrı edinin" dedin? sorguladığı vakit o şöyle diyecek:"Hâşa! Sen şerikden ve her noksandan münezzehsin Ya Rabbî! Hakkım olmayan bir şeyi söylemem doğru olmaz, bana yakışmaz." "Hem söylediysem malûmundur elbet. Benim varlığımda olan her şeyi Sen bilirsin, ama ben Sen'in Zatında olanı bilemem. Bütün gaybleri hakkıyla bilen ancak Sen'sin.""Sen ne emrettinse ben onlara, bundan başka bir şey söylemedim. Dediğim hep şu idi: "Rabbim ve Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin.""Ya Rabbî! Ben aralarında olduğum müddetçe onları kolladım. Fakat vakta ki Sen beni aralarından tutup aldın, onları görüp denetleyen yalnız Sen kaldın. Sen gerçekten her zaman, her şeye hakkıyla şahitsin.Eğer onları cezalandırırsan, şüphe yok ki onlar Sen'in kullarındır. Onları affedersen, aziz-u hakîm (üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibi) ancak Sen'sin."

Mekke müşrikleri putlarının vesilesiyle ALLAH a yaklaşabileceklerine inanıyorlardı.

Meryem suresi 81.ayet: Kendilerine kalsa izzet ve kuvvet vesilesi olsun diye, Allah'tan başka birtakım tanrılar edindiler.

Meryem 82: Hayır, hayır! Taptıkları o nesneler onların ibadetlerini reddedecekler ve kendilerine düşman olacaklardır.

Ahkaf suresi 28.ayet: Kendilerine Allah'ın nezlinde yakınlık sağlasınlar diye Allah'tan başka edindikleri tanrılar, o müşrikleri kurtarsalardı ya! Bilakis onlar ortalıktan kaybolup kendilerini terk ettiler. İşte onların sapıtmalarının ve uydurup durdukları iftiralarının neticesi bundan ibarettir.

Zümer suresi 3.ayet: İyi bilin ki halis din, yani bütün gönlüyle candan itaat, yalnız Allah'a yapılır. Allah'tan başka birtakım hâmiler edinerek: "Biz onlara sırf bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz." diyenlere gelince, elbette Allah, onların hakkında ihtilaf ettikleri hususlarda aralarında hükmünü verecektir. Allah yalancılığı, nankörlük ve kâfirliği huy edinenleri hidâyet etmez, emellerine kavuşturmaz.

Yunus suresi 18.ayet: Onlar, Allah'tan başka kendilerine ne zarar ne de fayda veremeyen birtakım nesnelere ibadet ediyor ve "Onlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir." diyorlar.De ki: Böyle bir şey olacak da Allah bilmeyecek ha!Ne o, yoksa siz Allah'a göklerde ve yerde olup da bilmediği şeylerin varlığını mı haber vereceğinizi iddia ediyorsunuz?Hâşâ! O, onların iddia ettikleri her türlü ortaktan münezzehtir, yücedir.


Yasin suresi 74.ayet: bir de Allah'tan başka bir takım ilahlar edindiler. Güya yardım olunacaklar.

Yasin suresi 75.ayet: Onların onlara yardıma güçleri yetmez; onlar ise onlar (putlar) için celbolunan askerlerdir.





Ali imran suresi 144.ayet: Muhammed, sadece resuldür, elçidir. Nitekim ondan önce de nice resuller gelip geçmiştir. Şayet o ölür veya öldürülürse, Siz hemen gerisin geriye dinden mi döneceksiniz? Kim geri döner, dinden çıkarsa, bilsin ki Allah'a asla zarar veremez. Ama Allah hidâyetin kadrini bilip şükredenleri bol bol mükâfatlandıracaktır.

Kehf suresi 110.ayet: De ki: "Ben sadece sizin gibi bir insanım.Ancak şu farkla ki bana "sizin ilahınız tek İlahtır" diye vahyediliyor. Artık kim Rabbine âhirette kavuşacağını umuyorsa, makbul ve güzel işler işlesin ve sakın Rabbine ibadetinde hiç bir şeyi O'na ortak koşmasın.

Enam suresi 94.ayet: Kıyamet günü de Hak Teâlâ şöyle buyuracaktır:" İşte siz ilk yarattığımızda olduğunuz gibi çırıl çıplak, teker teker huzurumuza geldiniz! Size verdiğimiz mallarınızı da çok gerilerde bıraktınız.Hani, siz dünyada iken Allah'a şerik olduğunu iddia ettiğiniz şefaatçilerinizi de yanınızda görmüyoruz? Gördünüz ya, aranızdaki bağlar bir bir koptu ve ortak olduklarını iddia edip güvendiklerinizin hepsi sizden uzaklaştı."

Enam suresi 51.ayet: Allah'ın huzurunda toplandıklarında, Allah'tan başka birtakım tanrıların, kendilerini kurtaracaklarına inanan o kimseleri sen Kur'ân'la uyar ki, O'nun huzurunda kendilerini savunacak ne bir hamileri, ne de bir şefaatçileri olmayacaktır. Böylece umulur ki bu şirkten sakınırlar.

Zümer suresi 43.ayet: Bilakis onlar kalkmış, Allah'tan başka birtakım sözüm ona şefaatçiler bulmuşlar!De ki: "Onların hiçbir yetkileri olmasa, akıl ve şuurdan mahrum olsalar da mı onlara ibadet edeceksiniz?"

Zümer suresi 44.ayet: De ki: "Şefaatin tamamı Allah'a aittir. Çünkü göklerin ve yerin mülk ve hâkimiyeti de O'nundur. Sonunda da O'nun huzuruna götürülecek, O'na hesap vereceksiniz."

Bakara suresi 254.ayet: Ey iman edenler! Ne alışverişin, ne bir dosttan yardım beklemenin, ne de bir kimseden şefaat ummanın mümkün olmadığı bir gün gelmeden önce, size nasip ettiğimiz şeylerden harcayın! Kâfirler, zalimlerin ta kendileridir.

Bakara suresi 255.ayet: Allah o İlâhtır ki Kendisinden başka ilâh yoktur. Haydır, kayyûmdur kendisini ne bir uyuklama, ne uyku tutamaz. Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. İzni olmadan huzurunda şefaat etmek kimin haddine? Yarattığı mahlûkların önünde ardında ne var, hepsini bilir. Mahlûklar ise O'nun dilediğinden başka, ilminden hiçbir şey kavrayamazlar. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri kaplamıştır. Gökleri ve yeri koruyup gözetmek O'na ağır gelmez, O öyle ulu, öyle büyüktür.

Enbiya suresi 28.ayet: O onların yaptıklarını da yapacaklarını da, açıkladıklarını da gizlediklerini de bilir. Onlar, sadece O'nun razı olduğu kimse hakkında şefaat ederler. O'na duydukları tazimden ötürü çekinir, titrerler.

Ebu Hureyre (r.a.) diyor ki:
"Allah Teala "En yakın akrabanı uyar" âyetini indirince Rasulullah ayağa kalktı ve:

"Ey Kureyş topluluğu (veya buna benzer bir sözle) kendinizi kurtarın. Benim, Allah'a karşı size hiçbir faydam olmayacaktır. Ey Abd-i Menaf oğulları, Allah'a karşı benim size hiçbir faydam olmayacaktır. Ey Abdul Muttalib'in oğlu Abbas, Allah'a karşı benim sana hiçbir faydam dokunmayacaktır. Ey Rasulullah 'ın halası Safiyye, Allah'a karşı benim sana hiçbir faydam olamayacaktır. Ey Muhammed'in kızı Fatıma, malımdan dilediğini iste, ancak Allah'a karşı sana hiçbir faydam dokunmayacaktır." (sahihi buhari tırmızi)

Rasulullahın sav biricik kızı fatıma r.a. için söylediğine bakın bir de insanların kalplerine bir bakın tevhid ve dinin ne kadar garip kaldığı apaçık ortadır.

Nisa suresi 48.ayet: Şu muhakkak ki Allah Kendisine şirk koşulmasını affetmez, ama bunun altındaki diğer günahları dilediği kimse hakkında affeder.Kim Allah'a ortak icad ederse müthiş bir iftira etmiş, çok büyük bir günah işlemiştir.

şefaat inancı iki türlüdür birincisi sapık şefaat inancı: gerisinde bir kuvvet ve nüfuz bulunan şefaat. bu tür şefaatte şefaat edenin kabul edilmesi zorunludur. bu anlamda bir kimseyi Allah katında şefaatçi kabul eden bir kişi , hiç şüphesiz şefaatçiyi ilah edinmiş ve onu Allah a ortak koşmuş olur.bu müşriklerin şefaat inancıdır ve kuranı kerim bunu kesin bir şekilde reddeder.

ikincisi hak şefaat inancı: isteklerin içtenlikle ve alçak gönüllülükle arzolunduğu ancak şefaatin kabulünü zorunlu kılan hiç bir gücün bulunmadığı şefaat. bu Allah katında ve Allah ın izin vermesiyle peygamberlerin meleklerin ve salih kulların başkaları için yapabilecekleri şefaattir. Allah böyle bir şefaat talebini dilerse kabul eder dilemezse kabul etmez. enbiya suresi 28. ayetinden anlaşıldığı gibi onlar yalnız Allah ın razı olduğu kimselere şefaat edebilirler.


sonuç olarak önemli olan Allah ın rızası ve Allah ın şefaatidir. Rahman ın razı olmadığına hiç kimse şefaat edemez ve Allah şirk üzere öleni hiç bir şekilde affetmeyeceğini kuran da bildiriyor. Allah c.c. ın rızası da Kuranı kerime ve rasulullah sav in sahih sünnetine uymakla kazanılır. inşAllah ALLAH bizden razı olur.
 
L Çevrimdışı

lacivert6

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
allah sizlere dua etsin en hayırlı ve endoğru duayı allah bilir en sıkıntılı zamanlarınızda allahın duasıyla feraha çıkımanız dileyi ile
 
Y Çevrimdışı

Yavuz_Selim

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
selefi salihin rasulullahın kabri başında rasulullah a dua etmek bir yana rasulullahın sav kabri başında ALLAH a dua edenleri bile sert bir şekilde uyarmışlarlardır bu konuda rivayetler var.

imam ebu hanife bırakın salih bir zata seslenmeyi salih zatların yüzü suyu hürmetine ALLAH tan istemeye bile mekruh demiştir:

ebu Hanife:1- "Bir kimsenin Allah'ın isimleri dışında başka bir isimle Allah'a dua etmesi caiz değildir. Caiz olup emredilen dua Allah Teala'nın şu ayetiyle sabit olmuştur:
"En güzel isimler Allah'ındır. Allah'a bu isimlerle dua edin. Allah'ın isimlerinde aşırı gidenler işlediklerinin cezasını göreceklerdir." (el-A'raf: 180) (4)

2- "Dua edenin "falancanın hakkı için" veya "peygamberinin ve nebilerinin hakkı için" ya da "Kabe'nin ve Meş'arı Haramın hakkı için", gibi sözlerle Allah'a yalvarması mekruhtur." (5)


(4) ed-Durru'l-Muhtar c: 6, sh: 396-397.
(5) el-Akidetu't Tahaviye şerhi sh: 234. İthafu es-saadeti'l-Muttekîn c:2, sh: 288.
Fıkhı ekber Şerhi sh:198.

 
halit bin velit Çevrimdışı

halit bin velit

Üyeliği İptal Edildi
Banned
selamun aleykum kardeslerim

şefaatle ilgili yukardaki yazılaın çoğu doğru olmakla birlikte bazı eksiklikler olduğunu düşünüyom

1..Resulullah hayattayken sahabe ondan şefaat istemiştir


2...yukarıdaki yazıda şu olayda yazılıp bir acıklama getirilse iyi olurdu



İmam-ı Kurtubi'nin tefsirindeki şu rivayet de konuyla alakalıdır:

Ebû Sadık, Hz. Ali'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Rasûlullah'u (sallallahü aleyhi ve sellem) defnettiğimizden üç gün sonra bir bedevi Arap yanımıza çıkıp geldi.
Kendisini Rasûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) kabri üzerine attı. Toprağından başının üzerine saçmaya koyuldu. Şöyle dedi:

Ey Allah'ın Rasûlü, sen söyledin biz de senin söylediğini dinledik. Sen Allah'tan belledin biz de senden belledik. Allah'ın sana indirdiği buyruklar arasında da: ''Şayet kendilerine zulmettiklerinde..." âyeti de vardır. Ben kendime zulmettim. İşte sana, bana mağfiret dilemen için gelmiş bulunuyorum.

Kabirden ona: Sana mağfiret olundu, diye seslenildi.


daha ünceden genisce uydurma olan bazi hadisleri abdulhak kardesimiz Allah razi olsun kendisinden ,dedayli aciklamalarda bulunmustu. linkten insAllah sizde faydalanirsiniz. link asagida;
https://www.islam-tr.org/tevhid/10768-caiz-ve-sirk-olan-tevessul-istigase-ve-sefaat.html
 
H Çevrimdışı

hizhizmetci_tr

Üye
İslam-TR Üyesi
SELAMUN ALEYKUM KARDESLERİM


KİM OLURSA OLSUN SAVUNDUĞU BİR GÖRÜŞTE MUCADELESİNİ VERDİKTEN SONRA KARŞI TARAFA CEVAB VEREMİYOSA TESLİM OLUP O GÖRÜŞÜ KABUL ETMESİ LAZIM

TABİ OLDUĞU ALİMLERE HİÇ HATA ETMİCEĞİNİ DÜŞÜNÜP İTAATE TESLİMİYETTE ŞİRK OLACAK SEVİYDE TAASSUP SEVİSENİNDE TESLİM OLMAMALI BU HER İKİ TARAF İÇİNDE GECERLİ



MALİSEF SİZDE ZAMANLA ŞAHİT OLUCAKSINIZ MUNAZARADA YENİLİNCE BAZI İNSANLAR TESLİM OLMAYAYIP HER TURLÜ HATALARI İŞLİYO

İTTATE TESLİMİYETTE FARKINDA OLMADAN AŞIRIYA GİDİYO NEFSİNİN VE GURURUNUN ESİRİ OLUYO


NEDEN KARŞISINDA SEYRETTİĞİ BİR ÇOK VİDEO VEYA SİTESİNDEKİ YAZILARDAN GÖRDÜĞÜ KADAR ÇOK ZAVALLI ŞİRK İŞLEMEK İÇİN YARIŞAN OLARAK DÜŞÜNDÜĞÜ

BİR İNSAN TARAFINDAN HAKSIZ DURUMA HATALI OLDUĞUNU KABUL ETMEK NANDIĞI ALİMİN HATASINI GÖRMEK ZORUNDA KALDIĞINI BİR TURLÜ KENDİNE YEDİREMEYİP HATALI OLDUĞU HALDE KONU DIŞINA VEYA DALDAN DALA VEYA KONUYLA ALAKASI OLMIYAN TAMAMEN YORUMA DAYALI SAVUNMA MUCADELESİ VERİYO

KARŞI TARAFIN YAZILARI MUHAKKA OKUNMALI AMA ÇOĞU OKUMUYO EZBERE PLAK GİBİ CEVAB VERİYO


SONUÇ MÜSLÜMANLAR EN BASİT BİR KONUDA BİLE ORTAK BİR YOL BULAMIYO

BU BİR HASTALIK BUNLARLA ÇOK KARSILASTIM ÇOK AZI KABUL ETTİ


ŞİMDİ YUKARDA YAZDIĞIM YAZDIĞIMA VERİLEN CEVABLARA BAKALIM


BENİM AMACIM SİZİNDE HATA EDEBİLECEĞİNİZİ İSBATLAYIP KARŞI TARAFI ANLAMAYA ÇALIŞMANIZI SAĞLAMAK İÇİN YORUM YAPARKEN KAFİRLER İÇİN İNEN

AYETLERİ KAFANIZA GÖRE YORUMLAMAYIP ANLAYIŞLI OLMANIZ İÇİN MUCADELE VERİCEM




1….. ..Resulullah hayattayken sahabe ondan şefaat istemiştir

BU SORUMA CEVAB ALAMADIM



2… BİR ARKADAS YEMAME SAVASINDA RESULULLAH HAYATDA DEDİ HAYATDA DEYİL Dİ



3…İBN TEYMİYYENİN KİTABINA ALDIĞI ZAYIF FAKAT ALTAKİ HADİS SAHİH ONUN

HAKINDA CEVAP ALAMADIM



.. İbn Teymiyye, El-Kelimu’t Tayyib adlı eserinde s. 109’da bize nerelerde sünnete uygun, nasıl duâ edeceğimizi göstermek için yazdığı eserde Abdullâh b. Mes’ud’dan rivâyet edilen şu hadis-i şerifi zikretmektedir:

“Sizden birinizin hayvanı çölde ipinden boşalıp, kaybolursa, Ey Allâh’ın kulları hapsedin. Ey Allâh’ın kulları hapsedin, diye iki defa seslensin. Zira Allâh’ın yeryüzünde onu hapsedecek olan hâzır kulu vardır.”
…… İbn Teymiyye bu hadisteki gibi duâ edilmesini sünnete uygun görmüş ki, el-Kelimu’t Tayyib “Sünnete Uygun Duâ” adlı eserine almıştır. İtiraz da etmemiştir.

Burada hem zayıf hadisle amel var, hem de Allâh’tan değilde bir başkasından yardım isteme var. İbn Teymiyye insanlardan yardım istemeyi (istigâse) kabul etmezken bu hadisteki gibi “Ey Allâh’ın kulları!” diye seslenerek yardım istemeyi sünnete uygun görmüştür.
Utbe İbn Gazvân (Radiyallahu Anh)’dan rivâyet edilen bir hadis-i şerifte Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
عن عتبة بن غزوان رضى الله عنه عن النبى صلى الله عليه وسلم قال: "اذا اضل احدكم شيئا او اراد احدكم عونا وهو بارض ليس بها انيس فليقل: يا عباد الله اغيثونى، يا عباد الله اغيثونى فان لله عبادا لا نراهم.
“Sizin biriniz bir şey kaybederse, yahut yanında arkadaşı bulunmadığı bir yerde yardım dilerse “Ey Allah’ın kulları bana yardım edin! Ey Allah’ın kulları bana imdat edin!” desin. Çünkü, Allah’ın bizim görmediğimiz kulları vardır.” 1


[1] Taberânî, Mu’cem-i Kebîr, No: 290, 17/117, Mecmau’z-Zevâid, No: 17103, 10/188.

Bunu Taberânî rivâyet eder. Ve râvîleri güvenilir kabul edilmiştir. Ancak bazılarında bir zayıflık vardır. Şu kadar vardır ki Yezid Utbeye yetişmemiştir. (Yani râvîler sîka kabul edilmekle beraber içlerindeki birinde biraz zayıflık görülmüş, dolayısıyla bu râvî Hasen-ül hadisdir. Diğer yandan munkatıdır. Bu Hanefî usulcülerine göre zarar vermez.
Ancak benzer hadisi sahih kabul etmişlerdir ki o da şu hadistir:
عن ابن عباس رضى الله عنهما ان النبى صلى الله عليه وسلم قال: ان لله ملائكة فى الارض سوى الحفظة، يكتبون ما يسقط من ورق الشجر، فاذا اصاب احدكم عرجة بارض فلاة فليناد: يا عباد الله! اغيثوا"
İbn Abbas (Radiyallahu Anh)’dan rivâyet edilen bir hadis-i şerifte Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz ki Allah(-u Teâlâ)nın, hafaza meleklerinin dışında yeryüzünde melekleri vardır ki, ağaç yaprakla-rından düşenleri yazarlar. Sizin birinize çöl arazisinde bir aksaklık isabet ederse, “Ey Allah’ın kulları! (Bana) yardım edin” diye seslensin.” 1

[1] İbn Hacer el-Askalânî, Muhtasar-u Zevâidi’l-Bezzâr, No: 2128, 2/420

İmâm Nevevî şöyle demiştir. Benim de aralarında bulunduğum bir cematte hayvan kaçmaya başladı. Yardım isteme lafzını söyledim. Benim bu sözümden sonra hayvanlar, o anda durdu..3

3..İbn Allan, el-Fütuhâtü’r-Rabbâniyye s/150-151


BU DURUM NASIL AÇIKLAMA GETİRİLİR BU LAFZI BU HADİSE GÖRE

İSTEYENLER ŞİRK İŞLEYİP MÜŞRİKMİ OLURLAR


…......YEMAME SAVAŞINDA SAHABE ÖLMÜŞ RESULULLAHTAN .....

YA MUHAMMET ... DİYEREK YARDIM İSTEDİ ……….

İbn Kesir El-Bidâye ve’n-Nihâye, 6/329 Darul Kütübil İlmiye 1409 beyrut

..YETİŞ YA MUHAMMET DİYEN SAHABENİN HEPSİ SİZE GÖRE

........ŞİRK Mİ İŞLEMİŞ OLDU



Abdullah İbn Sa’d şöyle anlatıyor: “Bir kere Abdullah İbn Ömer (Radiyallahu Anh)’ın ayağı uyuştu O zaman bir adam ona en sevdiğin insanı an, dedi

O da “Ya Muhammed!” deyince bağlarından kurtulmuş gibi rahatladı

Edebü’l Müfred, 448, No: 993 sh: 262





SELEFİYYENİN TANIMLARINDA SAHİH HADİSE TESLİM OLAN SAHABEYE UYAN DİYE GECİYO


ŞİMDİ SAHİH OLAN BİR HADİS ÜZERİNDE DURALIM SİZ SAVUNMANIZI YAPIN

SONRA KİM SAVUNMASINDA YENİLİRSE O ZAMAN DOĞRU OLANA TESLİM

OLALIM DOĞRUSUDA SAMİMİ MÜSLÜMANIN YAPMASI GEREKEN BU

DEYİLMİ BU HADİS HAKKINDA KONU ACICAM ORDAN DELİLLERİMİZİ SUNALIM



5…. Kabirdeki Peygamberimizden veya bir ALLAH dostunun ruhundan bizim için ALLAH’a duâ etmesini istemektir.



Mâlik ed-Dâr anlatıyor: “Hz. Ömer (Radıyallahu Anh) devrinde halk şiddetli bir kıtlığa maruz kalmıştı. Derken bir adam Peygamber’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kabrine gelerek:


-Ya Rasulallah! Ümmetin için yağmur yağmasını iste.

Zira onlar helak oldular! dedi.

Bunun üzerine rüyasında adama şöyle denildi:

Ömer’e git, ona selâm götür, halkın suya kavuşacağını haber ver ve ona şunu söyle: “Senin vazifen, iyi muamelede bulunmak, dengeli ve güzel hareket etmektir”.

Adam derhal giderek durumu Ömer’e bildirdi. Bunun üzerine Ömer ağladı ve sonra da:

Rabbim! Üstesinden gelemediğim şeyler hariç, çaba sarfetmekten geri durmuyor ve elimden geleni yapıyorum!” dedi.

İbn Hacer (ö.852/1448), ibn Ebî Şeybe’nin (ö.235/849) ri¬vâyet ettiği bu hadisin isnadının sahih olduğunu zikretmektedir. Hadis, aynı isnadla Beyhakî (ö.458/1065) ve İbn Asâkir (ö.571/1175) tarafından da rivâyet edilmektedir.
KAFİRLERİN GERCEKTEN ALLAHA İNANÇ ŞEKİLLERİ İLE ALLAHA İNANMIŞ

OLUYORLARMI BU KONUDA DA YENİ KONU ACIYOM



6…İMAM AZZAM EBU HANİFE HATRINA HÜRMETİNE ŞEKLİNDE YAPILAN

DUAYI MEKRUH GÖRMÜYO




Ebû Hanîfe (ö.150/767):

Tevessülü kabul etmeyenler Ebû Hanîfe’nin tevessülü kabul etmediğini söylüyorlar. Doğru olan ise El Feteva’yı Hindiye c:5, s: 318 Ebû Hanîfe

“Hakkı için” yapılan duâyı kerih görür. Doğrudur.

Ebû Hanîfe bu sözünü kişinin yaptığı iyi bir işten dolayı Allah (celle celâluhu) o kişiye sevap vermeye mecburdur, düşüncesinde olan Mutezile’nin önünü kesmek için sedd-i zerîa kabilinden söylemiştir.
Ama “hürmetine veya hatırına” şeklindeki tevessülü inkar ettiğine dair, mezhebinden hiçbir kimse İmâm Azam’dan böyle bir haber nakletmemiştir.

Hanefî âlimlerinden ve muhaddislerinden İmam Aliyyü’l Kârî, bu mekruhluğun hakk sözüne vaciplik (mecbûriyet) mânâsı yüklendiği takdirde olacağını, zira vaciplik veya mecburiyet mânâsında kimsenin, Allah (celle celâluhu) üzerinde hakkı olmadığını,

ancak hürmet ve tazîm mânâsında kullanıldığı zaman bunun tevessül babından olacağını, Allah’ın (c.c.) “O’na varmaya vesile arayın” buyurduğunu ve bunu el-Hısnu’l-Hasîn’de de yazdığına göre duânın âdaplarından kabul edildiğini ve bu hususta yukarıdaki hadisin geldiğini söylüyor. .1


[1] Aliyyü’l-Kârî, Fethu Bâbi’l-İnâye, 3/30.

Bazı alimler, Peygamber hakkı için veya ölü veya diri bir Velî hakkı için dua etmek tahrimen mekruhdur şeklinde ictihad etmişlerdir.

Çünkü, kimsenin Allahü teâlâ üzerinde hakkı yokdur.

Burada yazılı olandan anlaşılıyor ki, böyle dua etmek,

(Yâ Rabbî, onlara vermiş olduğun hak için) niyyeti ile câiz olur. Çünkü,

(Üzerimize hak oldu ki, mü’minlere yardım ederiz)dir. Rum sûresinin 47.


merhamet ve ihsân ederek, sevdiklerine haklar verdiğini göstermekdedir. ……..


Yine Hanefî âlimlerinden İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr’ında bunu ondan kabullenerek naklediyor. .2
2….İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, 5/540

Bunlardan da önce, “Falancanın hakkı için” ifâdesinin hürmetine demek olduğunu, vâciplik demek olmadığını ve bunun hadislerle sâbit olduğunu, bu ifâdeyi câiz görmeyenlerin vâcibliğe mecbûriyet mânâsı yüklediğini,

ama burada mânânın bu olmadığını daha önceleri İmâm Sübkî de söylemiştir. 3

3..İmâm Sübkî, Şifâu’s-Sikâm, 138.


Ebû Yûsuf (ö.183/798):

“Falan kişinin enbiyânın veya Kâbe’nin hakkı için” denilerek yapılan duâyı Ebû Yûsuf câiz görmüştür…4

4…Reşid Rıza Tefsirul-Menai XI 372-373
 
Y Çevrimdışı

Yavuz_Selim

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
s.a.

ben ibn teymiyye nin de ebu hanifenin de avukatı değilim

ama ebu hanifenin sözünü tevil etmişsin o kadar kitap yazan imam ebu hanife sizin yaptığınız 3 satırlık tevili neden kendisi kendi kitabında yapmadı. eğer ebu hanife sizin iddia ettiğiniz şekli kastetseydi elbet ona göre açıklama yapardı ama bak bakalım ebu hanife ne diyor:

3- "Bir kimsenin Allah'tan gayrısıyla Allah'a dua etmesi doğru değildir. Duada "senin arşının izzetle tutunduğu yerlerin hürmetine" veya "yarattıklarından birinin hakkı için" gibi sözler kullanılmasından nefret ederim." (6)

(6) imam Ebu Hanife ve Muhammed îbnu'l Hasan kişinin duasında "Allahım! Senin arşının izzet düğümü hatırına" diye dua etmesini hakkında bir nas olmadığı için kerih görmüşlerdir. Ebu Yusuf un sözünü ettiği "nas"da (hadiste) Allah Rasulû (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle dua etmiştir: "Allahım ! Ben senden arşının izzet düğümlerinden, kitabındaki sonsuz rahmetle Sen'den isterim."
Bu hadisi el-Beyhakî "et-Deavat el-Kebire" adlı kitabındaki tahric etmiştir. el-Binaye'de de (2/282) zikri geçer. Nasbu'r-Raye (4/272)
Fakat bu hadisin isnadında üç mesele vardır:
1- Davud b. Ebi Asım, İbni Abbas'tan hadis duymamıştır.
2- Abdülmelik b. Cureye müdellistir. Hadisleri irsalle rivayet eder.
3- Amr b. Haruz yalancılıkla suçlanmıştır. Bunun için îbnu'l Cevzi -el-Binayede'de (9/382) de belirtildiği gibi- bu hadise: "Süphesiz. ki mevzuudur" der.

dua sadece ALLAH a yapılıyorsa ve ALLAH tan başkasından medet umulmuyorsa peygamberin hakkı için veya kabenin hakkı için diye ALLAH a dua etmek şirk olmaz. ama hoş değil imam azam mekruh diyor kuran da ALLAH kendi esmaül hüsnasıyla tevessül yapmamızı emrediyor. yaratılmışların ismiyle tevessül yapılabileceğine dair hiç bir sahih hadis de yok.







ayrıca neyi savunuyorsan açıkça söyle kabirdekilerden yardım istemeyi mi savunuyorsun?
neyi meşru göstermeye çalışıyorsun?


savunduğun şeye kuranı kerim den bir tane ayet getirebiliyorsan getir


ayet bulamazsan bir tane sahih hadis de olur.



isra suresi 56.ayet: De ki: "İbadetlerde Allah'ın ortakları olduklarını yalan yere iddia ettiğiniz tanrılarınızı çağırın çağırabildiğiniz kadar!Onlar ne sizin sıkıntınızı giderebilir, ne de onu başka yere çevirebilirler!"


isra suresi 57.ayet: Onların tanrılaştırıp yalvardıkları kimseler, "Ne yaparsam O'na daha yakın olabilirim?" diye Rab'lerine vesile ararlar.O'nun rahmetini arar, azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı gerçekten korkunçtur.



furkan suresi 17.ayet: Gün gelir, Allah müşriklerle, onların Allah'tan başka ibadet ettikleri putlarını diriltip bir araya toplar ve şöyle buyurur:"Siz mi saptırdınız bu kullarımı, yoksa kendileri mi yoldan çıktılar?"


furkan 18.ayet: Onlar şöyle cevap verirler: "Sübhansın! Yüceler Yücesisin! Senden başka dost edinmeyi düşünmek bize yaraşan şey değildir. Ne var ki Sen onları ve babalarını, nimetlerine mazhar edip ömür vererek yaşatınca onlar Sen'i anmayı unuttular ve helâke müstahak bir güruh haline geldiler."


furkan 19.ayet: "İşte gördünüz a!" denir o müşriklere, "Taptığınız nesneler söylediklerinizde sizi yalancı çıkardılar. Artık ne azabı savmaya, ne yardım temin etmeye çare bulamazsınız."(İşte ey bütün insanlar! Bilin ki) İçinizden kim bu şirk koşma zulmünü işlerse, ona büyük bir azap tattıracağız.


senden ricam neyi savunuyorsan onu söyle savunduğun fiili söyle kişileri tartışmayalım kuranı ve sahih sünneti aramızda hakem yapalım.
 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
vefat etmis insanlarin yaptiklarini tartismak gercekten bos bir istir sefaat edilecek kislerdeki vasiflar uzerine calisip onlar gibi nasil olunur onlar gibi nasil amel edilir onlar gibi nasil cihad edilir velhasili kelam bunlardan nasibini alamayan kisilerin konusmalari sizce ne kadar dogrudur ayrica kabirlerden isteme konusunda ki hareketlerini hadislere dayandiran kislerin gosterdikleri tavirlar malum !!!! turbelerde bolca goruyoruz dinlerini nasil yasadiklarini !!!!!bu konudayazi yazan kardeslerimizin evvela resmi dairelerde mudure cikmak yerine tanidik mustahdem aramalari bu toplumun geleneginde olan bir davranis bicimidir ve akli sira ibetlerini yapmadan vazifelerini yapmadan araya vesile aramasi gercekten cokta acinasi bir durumdur ..bu durumu yasayan kardeslerimizden ayeti kerimeyi delil getirmeleri vesile arayin ayetini buna yorumlamalari gercekten delaletin ornegidir...ALLAH CELLE CELALUHU ISLAH EYLESIN....
 
halit bin velit Çevrimdışı

halit bin velit

Üyeliği İptal Edildi
Banned
soru hizmetci-1 Resulullah hayattayken sahabe ondan şefaat istemiştir

cevap

Rasulullah (s.a.s) hayatta iken sahabeler ondan dua (şefaat) etmesini istemişlerdir. Bu hiçbir kimsenin inkar edemeyeceği sabit ve meşru bir gerçektir.

Rasulullah (s.a.s) öldükten sonra ondan şefaat istemenin caiz olmadığı konusunda ilk üç yüz yıl içerisinde bütün alimler icma etmişlerdir. Ancak bu üç yüzyılın bitiminden sonra sapık batıni fırkaların (İsmailiyye, Fatımiyye gibi) yayılmasıyla bazı insanlar bu konuda şüpheye düşmeye başlamıştır.


Sahabelerin hayatlarına bakıldığında bunun tam aksi görülür. Onlar, bir sıkıntıya düştüklerinde ne rasul, ne şehid ve ne de salih zannettikleri hiç bir ölüden yardım istememişlerdir. Onlar, kim olursa olsun bu dünya dan göçenlerin dünyadakiler üzerine hiç bir fayda ve zararları olmadığını çok iyi biliyor ve buna inanıyorlardı.

kibirli hareket etmen nefsine yenik düştüğüne işaretir bu konu incelemeye alınmış ve detaylı bi şekilde acıklanmistir. Sana link verdim sorularina cevap hepsi icinde mevcut ama sen konuyu okumus degilsin. kibrini kendine sakla müslümanlara bulaştırma
nice kendini prof zaneden cahiler vardır arabca bildikleri ve kuran´ı ezbere bildikleri halde boğazlarından aşağı geçmiyordur hayatları küfür ve şirk doludur.


Allah müslümanlarin onların şerlerinden korusun
 
H Çevrimdışı

hizhizmetci_tr

Üye
İslam-TR Üyesi
selamun aleykum kardeslerim


1...hala yıkardaki sorularıma ve yazdıklarımın buyuk kısmına cevab alamadım

1….. ..Resulullah hayattayken sahabe ondan şefaat istemiştir

...........BU SORUMA CEVAB ALAMADIM

2.…İBN TEYMİYYENİN KİTABINA ALDIĞI ZAYIF FAKAT ALTAKİ HADİS SAHİH ONUN

HAKINDA CEVAP ALAMADIM

3...Ebu Hanife hiçbir yerde şu sözü kullanmamıştır falancanın hatırına diye duayı mekruh görüyorum hatırına HÜRMETİNE DİYE BİR SÖZÜ YOK

hakkı denirse mekruh göruyo onuda yukarda ALLAH mecbur dayı kabul etmek durumunda mecburiyet manası yuklendiği zaman diyo yukarda kaynağı ile acıklandı


kaldıkı mekruh nerde bide sizden olanların bu şekilde yapanlara kairler için inen ayetleri kafalarına göre yorumlayıp

bu şekilde dua edenlere müşrik şirk işlemekle suclamasının ilmi delili ne


siz ya bilmiyosunuz ya da yanlış bilgilendiniz iddia ediyosanız orjınalini buraya yazın o kıtabtaki iddia ettiğiniz hatırına sözunu

4... Velevki sizin dediğinizi kabul etsek var saysak o zaman size bir sorum olucak

siz hanefi meshebinin bütün görüşlerini kabul edip tek hanefi meshebine bağlımısınız yooook diyeceksiniz biz her meshebten faydalınırız diyeceksiniz bazılarınız zaten meseblerde kabul etmiyo

o zaman bizde sizin gibi bu konu da hanbeli meshebine uyuyoruz ahmet b hanbel zat ile tevessülü kabul ediyo

sizin yaptığınız ne kadar doğruysa bizim yapacağımızda o kadar doğru


5....hanefi meshebi şura meshebidir yani bir konuda imam ebu yusufa uyulurken başka konuda imam ebu hanifeye uyulmuştur meshebte

bizde bu konuda imam ebu yusufa uyuyouz delili zayıf olsada o neye göre dayanarak kabul etmişse bizde ona uyarak kabul ediyoz sizin ve ibn teymiyyenin savunduğu fikirlerin hadislerin bakıldığında bir çok zayıf hadisler ile savunma yapıldığı görülecektir


6....muvahhid kardeşim

bir kaynak göstermişsiniz orda sana cevab verildi diye iddia ediyom verilen cevablar bizim verdiğimiz cevabların yanında cok zayıf ve eksik

yanlışsam konular yukarda siz o dediğiniz yerden bu konularla ilgili olan kısımlar hakkında cevab ları alın buraya yazın insanlar görsun ben yanlışmı söylüyom


kafirler için inen ayetleri müslümanlara göre yorumlayıp kafir damgasını vurma metotunuz yanlışlığını ayrı bir konuda acıklıcam

her kese saygıllar


 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
selamun aleykum kardeslerim


1...hala yıkardaki sorularıma ve yazdıklarımın buyuk kısmına cevab alamadım

1….. ..Resulullah hayattayken sahabe ondan şefaat istemiştir

...........BU SORUMA CEVAB ALAMADIM

2.…İBN TEYMİYYENİN KİTABINA ALDIĞI ZAYIF FAKAT ALTAKİ HADİS SAHİH ONUN

HAKINDA CEVAP ALAMADIM

3...Ebu Hanife hiçbir yerde şu sözü kullanmamıştır falancanın hatırına diye duayı mekruh görüyorum hatırına HÜRMETİNE DİYE BİR SÖZÜ YOK

hakkı denirse mekruh göruyo onuda yukarda ALLAH mecbur dayı kabul etmek durumunda mecburiyet manası yuklendiği zaman diyo yukarda kaynağı ile acıklandı


kaldıkı mekruh nerde bide sizden olanların bu şekilde yapanlara kairler için inen ayetleri kafalarına göre yorumlayıp

bu şekilde dua edenlere müşrik şirk işlemekle suclamasının ilmi delili ne


siz ya bilmiyosunuz ya da yanlış bilgilendiniz iddia ediyosanız orjınalini buraya yazın o kıtabtaki iddia ettiğiniz hatırına sözunu

4... Velevki sizin dediğinizi kabul etsek var saysak o zaman size bir sorum olucak

siz hanefi meshebinin bütün görüşlerini kabul edip tek hanefi meshebine bağlımısınız yooook diyeceksiniz biz her meshebten faydalınırız diyeceksiniz bazılarınız zaten meseblerde kabul etmiyo

o zaman bizde sizin gibi bu konu da hanbeli meshebine uyuyoruz ahmet b hanbel zat ile tevessülü kabul ediyo

sizin yaptığınız ne kadar doğruysa bizim yapacağımızda o kadar doğru


5....hanefi meshebi şura meshebidir yani bir konuda imam ebu yusufa uyulurken başka konuda imam ebu hanifeye uyulmuştur meshebte

bizde bu konuda imam ebu yusufa uyuyouz delili zayıf olsada o neye göre dayanarak kabul etmişse bizde ona uyarak kabul ediyoz sizin ve ibn teymiyyenin savunduğu fikirlerin hadislerin bakıldığında bir çok zayıf hadisler ile savunma yapıldığı görülecektir


6....muvahhid kardeşim

bir kaynak göstermişsiniz orda sana cevab verildi diye iddia ediyom verilen cevablar bizim verdiğimiz cevabların yanında cok zayıf ve eksik

yanlışsam konular yukarda siz o dediğiniz yerden bu konularla ilgili olan kısımlar hakkında cevab ları alın buraya yazın insanlar görsun ben yanlışmı söylüyom


kafirler için inen ayetleri müslümanlara göre yorumlayıp kafir damgasını vurma metotunuz yanlışlığını ayrı bir konuda acıklıcam

her kese saygıllar


https://www.islam-tr.org/tevhid/10768-caiz-ve-sirk-olan-tevessul-istigase-ve-sefaat.html



iyice oku kardesim



https://www.islam-tr.org/islami-soh...rine-bir-sohbet-tacuddin-hoca.html#post179072



ve iyice seyret...
 
Usud-ul Harb Çevrimdışı

Usud-ul Harb

Üye
İslam-TR Üyesi
Hala tasavvuf hala tasavvuf.
Bu ne menem bir zilletdir ki adam burada hala sapikligi hak gostermek icin 40 dereden su getiriyor..
Birakalim artik sufizmi, bizi uyusturdu da uyusturdu.
Deve kuslari kafalarini topraga sokar, bu tasavvuf denilen zillet bizlerinkini pisligi soktu.
Artik bu tasavvuf masallarindan da, akla hayale gelmez sapikliklarindan da, kendilerinden de !
 
H Çevrimdışı

hizhizmetci_tr

Üye
İslam-TR Üyesi
SELAMUN ALEYKUM KARDESLERİM

habibullah

sizden çok zor bişeymi istedim yukardaki soru ve yazılarıma cevam istemekle hala cevab vermeden buyuk ihtimalle yukardaki yazılarımıda okumadan aynı şeyi söylüyosunuz

KARDESİM VERDİĞİNİZLİNLERİ OKUDUM O LİNKLERDE YUKARDA YAZDIKLARIMA ZAYIF VE EKSİK BİLGİ VERİLMİŞ DİYOM

O LİNKTEKİLERİ MADEM BİLİYOSUNUZ ORDAN BURDAKİ KONULARA AİD OLAN BİLGİYİ KOPYALAYIN BAKALIM DOĞRUMU SÖYLUYOM YANLIŞMI





ŞU AŞAĞIDAYA ŞİMDİ ZACAKLARIMIN CEVABI YOOOK VAR DİYOSAN KOPYALA GÖSTERİN

HER YAZAN CEVAB OLARAK AYNI ŞEYİ SÖYLÜYO DİYORUNKİ ŞİMDİ YAZACAKLARIM O GÖSTERDİĞİNİZ LİNK TE YAZIDA YOK

BUNLARA CEVAB VERİN KOPYALAYIN VARSA BURAYA ZOR ŞEYMİ İSTİYOM KOPYALA BENİM YALANCI OLDUĞUMU ŞİRK İŞLEYEN ZAVALLI BİRİ OLDUĞUMU İSBATLA



ŞİMDİ O LİNKTE CEVABI OLMIYAN YAZILAR


SON ZAMANIN DA RESULULLAH İLE TEVESSÜLÜ KABUL EDEN .

İBN TEYMİYYE ŞİRKLE İTHAM ETMİŞ OLDUNUZ

, İbn Teymiyye nin Talebesi İbn Kesîr . İbn Teymiyye nin devlet ve ulemânın huzurunda

, Tevessül ile ilgili görüşünden kendi isteğiyle vazgeçip,

Bir insanın duasında Resulullahtan faydalanma şeklini kabul ettiğini

.. fakat istigâse’nin ..haram olduğu görüşü üzere devam ettiği sözünü bizlere” nakletmiştir.[1]

[1] el-Bidâye ve’n-Nihaye c: 14/47, 707 inci sene geçti başlığının altında

Daru’l-kütübi’l-ilmiyye. 3 baskı Beyrut/1987

..شكي الصوفية با القاهرة علي الشيخ تقي الدين ...
لاكنه قال لايستغاث الا با الله, لايستغاث با النبي استغاثة بمعني الابارة ولكن يتوسل به ويتشفع به الي الله /

Yukarıda ki kaynakta

1-Devlet erkânına yapılan şikâyette bulunulduğu, devlet erkânın da işi Şâfiî kadıya havale ettiği,

2-Bir meclis kurulduğu,

3-Hakkın da bazı iddialarda bulunulduğu fakat bunların hiç birisinin sabit olmadığı, lâkin “ancak Allah ile istiğâse edilir.

Nebi sallellâhu aleyhi ve sellem ile (başka bir manada değil de) ibâre manası ile bir istiğâse ile istiğâse edilmez,

Ancak O’nunla, Allah’a tevessül ve teşeffü’ edilir” dediği anlatılmaktadır.

Burada ki “ و يتشفع به ” ne demekti?. Mesela Müncid isimli luğata baktığınızda “تشفع بفلان علي فلان استعان به عليه ”/ “falancı ile falancıya karşı teşeffü’ etti” demek, “falancıya karşı falancı ile, falancıdan yardım istedi” demektir, şeklinde bir mana verildiği görülecektir.

Sizin yaptığınız ve aktarmaya çalıştığınız manadaki bir tercüme bilerek bir saptırma ise, iş daha da vahimdir

-Basit bir Arabça bilenin bile anlamakta zorluk çekmeyeceği bir ibareyi şuraya buraya sündürmek ancak hakikatlerden gocunmak ve onları birilerinden gizlemek maksadına matuf olabilir

Nitekim kitabın muhakk’ı yukarıda aldığımız ibareye düştüğü bir dipnotta, “İbnü Teymiyye’nin kitablarında,

İbnü Abdil-Hâdî’nin de O’nun tercemesinde söylediği ifadelerde bilinen, O’nun bunu/tevessül ve teşeffü’u caiz bulmadığıdır” demektedir

Bu da mananın bizim dediğimiz gibi anlaşılacağını göstermektedir Çünki sizin dediğiniz gibi bu söz eski görüşü manasında olsaydı ortada zaten bir münakaşa ve anlaşmazlık yoktu ve

İbnü Kesîr’in “lâkin O, … dedi” şeklinde bir ifade kullanmasının da bir manası olmazdı

....Muhammed bin Abdulvahhâb’ın tevessüle dair görüşleri:

Muhammed bin Abdulvahhâb’ın YA ABDLKADİR DİYEREK

İSTEMEYİ KABUL ETMEDİĞİNİ SÖYLEDİKTEN SONRA ŞÖYLE DİYOR

Ama birisi çıkar duâ ederken

“Allah’ım! Ben senden Peygamberlerin ya da Salih kullarının vesilesi ile şunu şunu istiyorum” diye duâ etse,

sadece Allah’a duâ ettikten sonra, herhangi bir kabrin yanında duâ ediyor olsa bile, bu bizim reddettiğimiz bir şey değildir.1

DİYOR Muhammed bin Abdulvahhâb’ın bu sözleri, tevessülün ona göre red edileyemiyeceğini göstermektedir

1.. Muhammed bin Abdulvahhab tüm eserleri 3.kısım, s:68 Muhammed bin Suud İslâm fakültesinde Muhammed bin Abdulvahhab haftasında neşrolunmuştur.

YUKARIDA SÖZÜNÜN TAMAMI VAR OKURSANIZ GÖRÜRSUNUZ

Muhammed bin Abdulvahhâb’ın BAŞKA YERDE BÖYLE DEMİYO

DERSENİZ O ONUN SORUNU DERİZ BİR ALİME YAKIŞIR MI

BIR YERDE ÖYLE BİR YERDE BÖYLE KONUŞMAK



Ebu’l Ferec İbnu’l Cevzî’nin Tevessülü Kabulü

Ebu’l Ferec İbnu’l Cevzî: Nefsimi terbiye edemedim bazı salih kişilerin
...
kabrine gidip onları aracı yapıp düzelmem için duâ ettim.

“Saydul-Hatır müminlere öğüt, Ebul Ferec El-Cevzî (İbn Cevzî), Tevhid yayınları, s.99-100, Baskı, 1998.

BUNA ..CEVAB VEREMİYOSUNUZ YOSUNUZ

Şevkânî: (ö.1250/1834) ZAT İLE TEVESSÜLÜ KABUL EDİYO

Şevkanî, ed-Dürru’n-Nedide, s. 5-6, Ducvi Makâlât fit-Tevessül Kitabu

Buğye Aliyyü’l-Kârî, Fethu Bâbi’l-İnâye, 3/30.

.......BUNA CEVAB VERİNİZ

İbn Teymiyye,

İzzuddîn b. Abdusselâm’ın (ö.660/1262) sadece Peygamber ile

tevessülü kabul ettiğini söylüyor.

İbn Teymiyye Külliyatı, c.1 s.179, Tevhid Yayınları ,1998.

....Âlûsî: (ö.1270/1853)... Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve

Sellem) zatı ve makamı ile tevessülü kabul ediyor. Diğer insanlarla olanı kabul etmiyor

Âlûsi Ruhul-Meani VI-128

2.....MESHEM İMAMLARININ ZAT İLE TEVESSÜLÜ KABUL ETTİKLERİ

Ebû Hanîfe (ö.150/767):

Tevessülü kabul etmeyenler Ebû Hanîfe’nin teves¬sülü kabul etmediğini söylüyorlar.

Doğru olan ise El Feteva’yı Hindiye c:5, s: 318 Ebû Hanîfe “Hakkı için” yapı¬lan duâyı kerih görür. Doğrudur.

Ebû Hanîfe bu sözünü kişinin yaptığı iyi bir işten dolayı Allah (celle celâluhu) o ki¬şiye sevap vermeye mecburdur, düşüncesinde olan

Mutezile’nin önünü kesmek için sedd-i zerîa kabilinden söylemiş¬tir.
Ama “hürmetine veya hatırına” şeklindeki tevessülü inkar ettiğine dair, mezhebinden hiçbir kimse İmâm Azam’dan böyle bir haber nakletmemiştir.

..
Ama “hürmetine veya hatırına” şeklindeki teves¬sülü inkar ettiğine dair, mezhebinden hiçbir kimse İmâm Azam’dan böyle bir haber

nakletmemiştir.

Hanefî âlimlerinden ve muhaddislerinden İmam Aliyyü’l Kârî,

bu mekruhluğun hakk sözüne vaciplik (mecbûriyet) mânâsı yüklendiği

takdirde olacağını, zira vaciplik veya mecburi¬yet mânâsında kimsenin,

Allah (celle celâluhu) üzerinde hakkı olmadığını, ancak hürmek ve tazîm

mânâsında kullanıl¬dığı zaman bunun tevessül babından olacağını,

Allah’ın (c.c.) “O’na varmaya vesile arayın” buyurdu¬ğunu ve

bunu el-Hısnu’l-Hasîn’de de yazdığına göre duânın âdaplarından kabul

edildiğini ve bu hususta yukarı¬daki hadisin geldiğini söylüyor.

Aliyyü’l-Kârî, Fethu Bâbi’l-İnâye, 3/30.

Bazı alimler, Peygamber hakkı için veya ölü veya diri bir

Velî hakkı için dua etmek tahrimen mekruhdur şeklinde ictihad

etmişlerdir. Çünkü, kimsenin Allahü teâlâ üzerinde hakkı yokdur.

Burada yazılı olandan anlaşılıyor ki, böyle dua etmek,

(Yâ Rabbî, onlara vermiş olduğun hak için) niyyeti ile câiz olur. Çünkü,

(Üzerimize hak oldu ki, mü’minlere yardım ederiz)dir. Rum sûresinin 47.

merhamet ve ihsân ederek, sevdiklerine haklar verdiğini

göstermekdedir. ……..

Yine Hanefî âlimlerinden İbn Âbidîn, Reddü’l-Muh¬târ’ında bunu ondan

kabullenerek naklediyor.

Bunlardan da önce, “Falancanın hakkı için” ifâdesi¬nin hürmetine

demek olduğunu,

vâciplik demek olmadığını ve bunun hadislerle sâbit olduğunu,

bu ifâdeyi câiz görmeyenlerin vâcibliğe mecbûriyet mânâsı

yükledi¬ğini, ama burada mânânın bu olmadığını daha önceleri İmâm

Sübkî de söylemiştir.

İmâm Sübkî, Şifâu’s-Sikâm, 138.



Ebu Hanife hiçbir yerde şu sözü kullanmamıştır falancanın hatırına diye duayı mekruh görüyorum hatırına HÜRMETİNE DİYE BİR SÖZÜ YOK

hakkı denirse mekruh göruyo onuda yukarda ALLAH mecbur dayı kabul etmek durumunda mecburiyet manası yuklendiği zaman diyo yukarda kaynağı ile acıklandı


kaldıkı mekruh nerde bide sizden olanların bu şekilde yapanlara kairler için inen ayetleri kafalarına göre yorumlayıp

bu şekilde dua edenlere müşrik şirk işlemekle suclamasının ilmi delili ne


siz ya bilmiyosunuz ya da yanlış bilgilendiniz iddia ediyosanız orjınalini buraya yazın o kıtabtaki iddia ettiğiniz hatırına sözunu

4... Velevki sizin dediğinizi kabul etsek var saysak o zaman size bir sorum olucak

siz hanefi meshebinin bütün görüşlerini kabul edip tek hanefi meshebine bağlımısınız yooook diyeceksiniz biz her meshebten faydalınırız diyeceksiniz bazılarınız zaten meseblerde kabul etmiyo

o zaman bizde sizin gibi bu konu da hanbeli meshebine uyuyoruz ahmet b hanbel zat ile tevessülü kabul ediyo

sizin yaptığınız ne kadar doğruysa bizim yapacağımızda o kadar doğru


5....hanefi meshebi şura meshebidir yani bir konuda imam ebu yusufa uyulurken başka konuda imam ebu hanifeye uyulmuştur meshebte

bizde bu konuda imam ebu yusufa uyuyouz delili zayıf olsada o neye göre dayanarak kabul etmişse bizde ona uyarak kabul ediyoz sizin ve ibn teymiyyenin savunduğu fikirlerin hadislerin bakıldığında bir çok zayıf hadisler ile savunma yapıldığı görülecektir






..........Ebû Yûsuf (ö.183/798):

“Falan kişinin enbiyânın veya Kâbe’nin hakkı için” de¬nilerek yapılan duâyı Ebû Yûsuf câiz görmüştür.
...
..........Hanbelî:

Tevessülü kabul etmeyen müslümanlardan bazıları Hanbelî, bazıları da tüm mezheblerden faydalandıklarını söylüyorlar.

Mezheb imâmlarından Ahmed b. Hanbelî (ö.241/855) tevessülü kabul ediyor; mezhebinin görüşü de bu yönde¬dir.

......Ayrıca

Elbânî’nin Tevesseül adlı eserinin 62. sayfasında

Ahmet b. Hanbel’in tevessülü kabul ettiğini yazıyor.

İmam Ahmed'in oğlu Abdullah, babasının, Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'in saçıyla tevessülde bulunduğunu; onu öptüğünü ve içine daldırdığı kaptaki suyu şifa niyetiyle içtiğini söylemiştir.

ez-Zehebî, Siyeru A'lâmi'n-Nübelâ, XI, 212. (Ebubekir Sifil'in sitesinden)

Vehhabî fırkasının en büyük dayanağı olan İbni Teymiyye bu hususta doğru bir nakil yaparak,

"İmam-ı Ahmed ibni Hanbel’in, Resulullah’ın (Sallallahü aleyhi ve sellem) minberine el sürmeye ruhsat verdiğini,

İbni Ömer, Said ibni Müseyyeb ve Yahya ibni Said (Radıyallahü anhüm) gibi Medine-i Münevvere'nin en büyük fakîhlerinin bunu yaptıklarını" zikretmiştir.

(İbni Teymiyye, İktizâu's-Sirati'l-Müstakim, s.367)

....

.....İmâm Şâfî’: (ö.204/819)

İbn Hacer Savâiku’l-Muhrika li Ehli’d-Dalâli ve’z-Zendeka adlı eserinde İmâm Şafî, ehl-i beyt ile tevessülde bulunurdu der.
...
İmâm Şâfî’ şöyle anlatıyor: Bir ihtiyacım oldu¬ğunda iki rekat namaz kılar, Ebû Hanîfe’nin mezarına gi¬der ve orada duâ ederdim.

O’nun bereketiyle ihtiyacım derhal karşılanırdı.

İbn Hacer, (ö.852/1448) el-Hayrâtül-Hisân fî Menâkibi’l-İmâm Hanîfeti’n-Numân adlı kitabın 25. faslında İmâm Şafî, Bağdat’ta Ebû

Hanîfe’nin kabrine gelip onun ile Allah’a (Celle Celalühü) tevessülde bulunurdu diyor.

Bu rivayet Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi'nde şöyle yazılı:

"Hatib-i Bağdâdî Tarih'inde İmam-ı Şâfiî'ye vâsıl olan bir sened ile Şâfiî hazretlerinin şöyle dediğini rivayet ediyor:

Ben Ebu Hanîfe'nin kabrini ziyarette yümn ü bereket buldum. Ve hergün onun kabrini ziyaret etmek îtiyâdındayım.

Kendime bir ihtiyaç ârız olunca hemen menzilimde iki rekat namaz kılıp Ebu Hanîfe'nin kabrine giderim.

Onun merkadi yanında hâcetimi Allahü teâlâdan dilerim. Aradan çok bir zaman geçmeden hâcetim kazâ olunur."

Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi ve Şerhi, 4. cilt, s.197. Ayrıca bkz.

İbni Abidin, Reddü'l-Muhtar Ale'd-Dürrü'l-Muhtar, Tercüme: Ahmed Davudoğlu, Şamil Yayınevi, İstanbul, 1982; c.1, s.63. Nişancızâde Muhammed bin Ahmed, Mir’ât-ı Kâinât, Berekat Yayınevi, İstanbul, 1987; c.2, s.51.

İMAM ŞAFİNİN EBU HANİFİNİN KABRİNİ ZİYARET KAYNAKLARI

Bunu yazan kaynaklardan/alimlerden birkaç tanesi:

1. Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi ve Şerhi, 4. cilt, s.197.

2. İbni Abidin, Reddü'l-Muhtar Ale'd-Dürrü'l-Muhtar, Tercüme: Ahmed Davudoğlu, Şamil Yayınevi, İstanbul, 1982; c.1, s.63.

3. Nişancızâde Muhammed bin Ahmed, Mir’ât-ı Kâinât, Berekat Yayınevi, İstanbul, 1987; c.2, s.51.

4. Yûsuf b. Nebhânî, Şevâhidü’l-Hakk, s.167.

5. Allame İbn Hacer el-Heytemî , bi’l-Hayrâti’l-Hısân fî Menâkıbi’l-İmâm Ebî Hanîfeti’n-Nu‘mân, 25. bâb.

Liste daha çok büyütülebilir. Ancak aklı ve insafı olana bu kadarı yeter. Bütün bu alimler bu ve benzeri rivayetleri yazmışlar, hiçbiri bu tür rivayetleri tenkid etmemiş, karşı çıkmamıştır.

Muhakkik alimlerin hakkında "ilmi aklından çoktur" dediği İbni Teymiyye ve takipçilerinden başka karşı çıkan olmamıştır.

İmam-ı Gazali diyor ki:

"Ölümü hatırlamak ve ibret almak için umumi mezarlıkları ziyaret müstehabdır. İbret almakla beraber yümn ü bereket ummak için de salihlerin mezarlarını ziyaret yine müstehabdır."

İhya, Bedir Yay., c.4, s.873.

İmam-ı Fahrüddîn-i Râzî diyor ki:

"Rûhu olgun, nefsi pâk ve tesîri kuvvetli bir Velînin kabri yanına gidip, bir zaman durulur ve o toprakdaki Velî düşünülür ise, rûhu o toprağa bağlanır.

Meyyitin rûhu da, bu toprağa bağlı olduğu için gelen insanın rûhu ile Velînin rûhu buluşmuş olurlar.

Bu iki rûh, karşılıklı iki ayna gibi olur. Herbirinde olan me’ârif, kemâlât, ötekine aks eder, yansır. İkisi de çok faydalanır."

el-Matâlibu'l-Âliye, VII, 275 vd.

İmâm Kevserî (ö.1371/1952) sahih bir isnadla olduğunu söylemiştir.

Kaldı ki; İmâm Şâfî’ tevessül ile ilgili değişik haberleri mevcuttur. Ayrıca İmâm Şâfî’ ileride gelecek olan

Teberrük bahsinde açıklandığı gibi Ahmed b. Hanbel’in gömleğiyle tevessülde bulunmuştur.[14]

….İMAM ŞAFİNİN SÖZÜNDE DEYİŞİKLİK YAPTILAR

Bu Firka bütün Ulemalarda oldugu gibi Imam Safii Rahimullah hazretlerinin sözündede degisiklik yapmislardir.

Neo Selefiyye ve Vehabiyye Firkasi Imam Safii Rahimullah hazretlerinin söyle dedigini iddia ederler :

''Sabah Tasavvuf'a giren, Ögleye Deli olmadan cikmaz.''

Bu itham cok agir bir ithamdir. Hem Imam Safii hazretlerine hem bütün Ehli Sünnet Cel Cemaat'e.

Simdi gelelim bu Sözün aslina. Imam Safii söyle der :

حدثنا محمد بن عبد الرحمن حدثني أبو الحسن بن القتات, حدثنا محمد بن أبي يحيى, حدثنا يونس بن عبد الأعلى, قال: سمعت الشافعي يقول: لولا أن رجلا عاقلا تصوف لم يأت الظهر حتى يصير أح

Ebu Nu'aym ''Hilyat al Avliya'' isimli Risalesinde

Imam Safii Rahimullah hazretlerinin söyle dedigini nakleder :

''Kim ki Sabahleyn Tasavvuf'a GIRMEZ ise, Ögleye ancak DELI olarak cikar''

Abu Nu'aym bunu Muhammad ibn Abd al-Rahmân ibn al-Fadl,oda bunu

Abu al-Hasan [Ahmad ibn Muhammad ibn al-Harith] ibn al-Qattât [al-

Misrî], oda bunu Muhammad ibn Abi Yahyâ, oda bunu Imam Yunus ibn `Abdal-Ala'dan rivayet etmislerdir. Rivayet Silsilesi budur.

Imam Acluni Rahimullah Imam Safii Rahimullah hazretlerinin söyle dedigini nakleder :

حبب إلي من دنياكم ثلاث: ترك التكلف, وعشرة الخلق بالتلطف, والاقتداء بطريق أهل التص

Dünyada bana üc şeyi sevdirdiler. Degiştirmeyi terk, Insanlara güler yüzlü ve iyi muamele ve Tasavvuf Yolunda ilerleme.

[Kaşful Hafa va Mzil al albas / Cild 1 / Sayfa 341 / No: 1089]

Imam Safii hazretlerinin ''Hem Fakih Hem Sufi ol, sadece birisini yapma....'' sözünün arapcasinin tamami :

فقيها وصوفيا فكن ليس واحدا فإني وحق الله إياك أنصح

فذلك قاس لم يذق قلبه تقى وهذا جهول كيف ذو الجهل يصلح

İmâm Kevserî (ö.1371/1952) sahih bir isnadla oldu¬ğunu söylemiştir. Kaldı ki; İmâm Şâfî’ tevessül ile ilgili deği¬şik haberleri mevcut¬tur.

Ayrıca İmâm Şâfî’ ileride gelecek olan Teber¬rük bahsinde açıklandığı gibi Ahmed b. Hanbel’in gömle¬ğiyle tevessülde bulunmuştur.

İmâm Subkî:
...
Tevessülün müstehab olduğuna dair dört mezhebin nasslarını Şıfâü’s-Sikam fî Ziyâreti Hayrıl-Enâm adlı kitabında geniş olarak açıklayıp, câiz görmüş¬tür.

Zat ile tevessülü kabul etmeyen Vahhâbî ve Selefîler, tevessülü kabul eden¬leri, Allah’a (Celle Celalühü) ortak koşmakla suçluyorlar.

Biz de deriz ki: İtibar ettiğiniz Şevkânî, hem Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile hem de salihler ile tevessülü kabul ediyor.

İtibar ettiğiniz diğer bir âlim olan İbn Cevzî kabirlere gidip, ölmüş salih insan¬larla Allah (Celle Celalühü)’a tevessül ettiğini söylüyor.

İbn Teymiyye Peygamberimizle (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) teves¬sül ile ilgili görüşünü değiştirip, mübah görüyor.

Mezhep imâmı Ahmed b. Hanbel ve İzzuddîn b. Abdüsselâm Peygamberi¬mizle (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) tevessülü ka¬bul ediyor.

Muhammed b. Abdulvehhâb’ın şu sözü: “Fakat bi¬risi çıkar duâ ederken “Allah’ım! Ben senden Peygamberlerin ya da Salih kullarının vesilesi ile şunu şunu istiyorum” diye duâ etse,

sadece Allah’a duâ ettikten sonra, herhangi bir kabrin yanında duâ ediyor olsa bile, bu bizim reddettiğimiz bir şey değildir.”

demesi de ayriyeten aleyhinize olan bir delildir.

Hal böyle olunca savunduğunuz birçok fikirlerin kaynağı olarak gösterdiğiniz yukarıda adı geçen âlimleriniz,

sizin şirk olarak kabul edip bunu yapana kâfir dediği¬niz bir ameli

yapıyorlar.Ne diyeceksiniz?

Onlar da bir insandı, hata yaptılar, derseniz!


Biz de deriz ki “Sen kabirdekilerine işittirici değil¬sin” (Rûm, 52) ve (Fâtır, 22.) âyetlerinin zâhirlerine göre ölünün işitmediğini söylüyorsunuz.
...
Demek ki; size göre okuma yazma bilen bu zâhir manayı anlaması gerekir. Fakat görüşlerinizin kaynağı olan

İbn Teymiyye ve tale¬besi İbn Kayyim ölülerin işittiğini iddia etmekte devam etmişlerdir.

Ayrıca itibar ettiğiniz diğer âlimler, size göre okuma yazma bilen bir insanın anlayacağı

“İyyâke na’büdü ve iyyâke nesteîn” âyet-i kerimesinin manasını anlayamadıkları için mi zatlarla tevessülü kabul ettiler?

Anlaşıl¬ması bu kadar âşikâr ve basit olan mevzularda bu âlimlerinizin hata ettikle¬rini söylerseniz, birçok konuda da hata edebilecekle¬rini imâ etmiş olursunuz.

Böylece onların görüşlerini savunduğunuz için siz de hata içinde olduğunuzu başka konularda da hata edebileceğinizi

istemeden de olsa itiraf etmiş olursunuz.

TASAVVUF EHLİ MUNAZARDAN MUNAZARA İLMİYLE UĞRAŞMAKTAN

NE KADAR ÇEKİNİP UZAK DURDUYSA SİZ BAZILARI BUNDAN İSTİFA

EDİP BİR KARIŞ SUDA BALIK AVLAMIŞ BİR ÇOK İNSAN GÜÇLÜ

SAVUNMALARI GERCEKLERİ DUYMADIĞI İÇİN HAKSIZ OLDUĞUNUZ

HALDE SİZE İNANMIŞ

AMA SİZ HAKSIZSINIZ ER GEC SİZE İNANLAR HATA ETTİĞİNİ ZAMAN

LA ANLICAK ANLIYLARDA

KENDİNİZE O KADAR ÇOK GÜVENİYOSUNUZ Kİ HATA

EDEBİLECEĞİNİZİ BİLE DÜŞÜNEMİYOSUNUZ
 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
T E V E S S Ü L V E V E S İ L E

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ

Değerli Müslümanlar ! Unutmayalım ki hangi konu veya hangi mevzu olursa olsun, o konu sağlıklı değerler ölçüsünde ele alınıp doğru düzgün anlaşılmadığı sürece, her insanın o mes’elede hataya düşmesi kaçınılmazdır. Bunu, kaleme aldığımız veya dile getirdiğimiz bir çok sohbetlerimizde anlatmışızdır.

Bu tip mes’elelerden bir tanesi de, kısa bir zaman önce işlediğimiz şefaat konusu idi… O konuda da gördüğünüz gibi, inananlar sağlıklı değerler çerçevesinde meseleyi ele alamadıklarından dolayı çok çirkin sonuçlarla karşılaşmışlardır… Hatta şirk ve küfür diyebileceğimiz tehlikeli noktalara gelmişlerdir.

Ne yazık ki, bu gün üzerinde durmaya çalışacağımız tevessül ve vesile konusu da aynı şekilde inananların bir çoğunun içerisinde bulunduğu problemli konulardan birisidir. Çünkü bu meselede de sağlıklı ölçüler çerçevesinde hareket edilmemiş ve batıl bir takım kıyaslamalarla yola çıkılmıştır. Neticede,diğer konularda olduğu gibi bu konuda da çok vahim tablolar ortaya çıkmıştır.

İşte bundan dolayıdır ki bu sohbetimizde, din’de önemli bir yeri olan tevessül konusunu ele alıp onun meşru ve gayri meşru kısımlarını izah etmeye çalışacağız.

Her şeyden önce – mevzunun daha güzel anlaşılmasına vesile olacak tevessül ve vesile kelimelerinin lugavi ve ıstılahi tariflerinin yapılması gerekir.

TEVESSÜL : İstenene yaklaşmak ve ona bir arzu ile ulaşmak, manasınadır.

VESİLE : Vesile sözcüğü,arap dilinde yakınlık,yakınlaşma aracı ve bir şeye ulaşmak ve yakınlaşmak için kendisinden yararlanılan şey demektir…. Bu kelimelerin ıstılahi manaları ise şöyledir :

TEVESSÜL : Allah’a yaklaşmak için O’na bir vesile ile yönelmek demektir.

VESİLE : Kendisi ile Allah’a yaklaşılan şey demektir.

Şimdi, lugavi ve ıstılahi manalarını öğrendiğimiz tevessül ve vesile hususunda İslam’ın inananlardan neler istediğini, onlardan bu konuda nasıl hareket etmeleri gerektiğini anlatan konunun izah bölümüne geçebiliriz.


ALLAH’A YAKINLAŞMAK İÇİN VESİLE ARAMA

Allah’u Azze ve Celle bu hususta kullarına, kendisine yakınlık kaza-nabilmeleri için vesileler aramalarını emretmiştir .

Rabbimiz kerim kitabında şöyle buyurmaktadır :

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَابْتَغُواْ إِلَيهِ الْوَسِيلَةَ ………………

“ Ey iman edenler ! Allah’tan sakının ve O’na - yakınlaşmak için - vesile arayın……. “

MAİDE . 35.AY.

Bu Ayet’i kerime Allah’a yaklaşmak, O’nu razı etmek ve O’nun cennetine ve cemalullahına nail olmak için vesileler aranmasının İslam dininde meşru olduğunu açıkça isbat etmektedir.

Ki, zaten konunun bu kısmı ile alakalı inananlar arasında bir ayrılık söz konusu değildir. Yani, istisnasız her inanan, Allah’a yaklaşmak için mutlaka vesileler aranması gerektiğine inanmaktadır.

İşin problemli kısmı ise ; nelerin Allah’a yaklaşmak için vesile kılınacağı kısmıdır. İşte bunun sağlıklı bir şekilde bilinmemesinden dolayıdır ki, bugün Müslümanlar bu konuda İslam’ın ruhuna ve Resulullah s.a.v in yoluna ters düşen bir takım gayrı islami itikat ve ameller içerisine girmişlerdir.

Bu insanlardan – bu konuda - o kadar haddi aşanlar olmuşturki, bunlar, haklarında hiçbir delilin bulunmadığı, adına veli veya evliya dedikleri bir takım insanları….. onların kabir ve türbelerini …… o kimselere ait olan giyecekleri ….. kılları tüyleri … veya …. Onlara ait olan kab ve kacakları Allah’a yakınlaşmak için vesile edinmişlerdir.

Bununla beraber, yine bu batıl inançları yüzündendir ki,bir çok inananın ağızlarında bu konuda garip garip ifadeler dolaşmaktadır.

Bu gün, güya Allah’a meşru bir şekilde dua ettiğini zanneden binlerce inananın ağzında ;

Allah’ım ! Peygamberinin yüzü suyu hurmetine senden şunu istiyorum.

Allah’ım ! Meleklerinin hatırı için senden şunu bekliyorum.

Allah’ım ! Abdul kadir geylaninin hatırı için sana yalvarıyorum. veya

Allah’ım ! Falan kabirde filan türbede yatan zatın hakkı için senden şunu,şunu istiyorum.

şeklindeki şirk ve küfür ifadeler dolaşmaktadır.

Bu cahiller, Allah’a yaklaşmak için veya O’ndan bir şeyler istemek için bu kimselerin vesile edinilmesinin meşru olduğunu zannetmektedirler.

Halbu ki, Kur’an’ın ve Sünnet’in mesajlarına az da olsa vukufiyeti olanlar şunu çok iyi bilirlerki,İslam, bu türden batıl inançların yok edilmesi için indirilmiştir. Ve yine Resulullah s.a.v’in senelerce mücadelesi de aynı şekilde bunların ortadan kalkması için olmuştur.

Öyleyse, Allah’ı razı etmek isteyen veya O’na yakınlaşmayı arzu eden herkes,O’nun meşru kıldığı vesileleri arama mecburiyetindedir.

Yani, Allah Allah’u Azze ve Celle nelerden hoşlanıyor, nelerin yapıl-masını istiyor veya nelerle kendisine yakınlaşılacağını zikrertmiştir, bir Müslümanın bunları mutlaka arayıp bulması ve bunlara uygun hareket etmesi gerekir.

Unutmayalım ki, Allah’a yakınlaşma ve O’nu razı etme yolunda atılması gereken ilk adım, şüphesiz ki Allah’u Azze ve Celle’nin isim ve sıfatlarıyla yapılan tevessüldür.


ALLAH’IN İSİM VE SIFATLARI İLE TEVESSÜL

Değerli kardeşlerim ! şüphesiz ki en güzel tevessül çeşitlerinden birisi de, Allah’u Azze ve Celle’nin isim ve sıfatları ile tevessüldür. Rabbimiz bu konuda kerim kitabında şöyle buyurmaktadır :

وَلِلّهِ الأَسْمَاء الْحُسْنَى فَادْعُوهُ بِهَا

{ Allah’ın güzel isimleri vardır ; O’na bu isimlerle dua edin ………}

A’RAF : 180.AY

Bundan dolayıdır ki, gerek Allah Resulü s.a.v ve gerekse onun sahabesi, Allah’ın isim ve sıfatları ile bol bol tevessülde bulunmuşlardır… İşte bu delillerden bazıları :

{ … Allah Resulü s.a.v bir duasında şöyle buyurmaktadır : “ Allah’ım ! senden başka ilah yoktur. Senin izzetinle, sana sığınarak, beni şaşırtmamanı senden istiyorum “ }

MÜSLİM : 8.C.2717.N

{ … Enes İbni Malik r.a’dan.O şöyle dedi :Her hangi bir iş Resulullah s.a.v’e sıkıntı verdi mi,şöyle dua ederdi : Ey Hayy,ey Kayyum ! senin rahmetinle senden yardım diliyorum. }

TİRMİZİ : 6.C.3755.N

{ … Abdullah İbni Mes’ud r.a’dan gelen bir başka hadislerinde ise Allah Resulü s.a.v şöyle buyurmaktadır : Kimin sıkıntısı artarda ;

“ Ey Allah’ım! Ben ancak senin kulun ve kulların olan ana ve babanın evladıyım. Her şeyim senin elindedir. Benim için geçerli olan ancak senin hükmündür. Şüphesiz hükmün de adalettir. Bütün isimlerini vesile kılarak senden isterim. Talebimi sana arz ederim. Evet kendini isimlendirdiğin, Kitabında bildirdiğin, yaratıklarından herhangi bir kimseye öğrettiğin veya gayb aleminde kalmasını tercih ettiğin isimlerinle Kur'an’ı gönlümün baharı, göğsümün nuru, hüzün ve kederimin kalkmasına vesile kılmanı dilerim ” derse, Allah onun kederini ve hüzününü giderir. }

AHMED : 1.391.3704.N - HAKİM : 1. 509.S - S.SAHİHA : 119.

{ …… Bureyde r.a dan.Resulullah s.a.v bir adamın : “ Allah’ım ! ben senin zatında, sıfatlarında ve fiillerinde tek olup benzeri ve ortağı olmayan, her şeyden müstağni olup tüm varlıkların kendisine muhtaç olduğu, doğurmayan, doğurumlayan ve hiçbir şey kendisine denk olmayan Allah olduğunu itiraf ederek senden istiyorum “ diye, dua ettiğini işitti…. Bunun üzerine Resulullah s.a.v şöyle buyurdu : “ Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, bu adam Allah’tan İsmi Azam’ı ile istedi. O ismi Azam ki, onunla Allah’tan istenince verir ve onunla dua edildiği zaman duaya icabet eder. }

İBNİ MACE : 10.C.3857.N - TİRMİZİ : 6.C.3704.N

İşte bu ve emsali deliller, kulun ihtiyaç anında Allah’ın isim ve sıfatlarını vesile edinerek kendisinden bir şeyler isteyeceğinin açık kanıtlarıdır.

PEYGAMBER YOLUYLA TEVESSÜL

Bu konuda Allah’a yönelme - yani tevessül - Resulullah s.a.v’e iman etmekle, onu sevmekle, ona itaat etmekle ve ona salat ve selam getirmekle mümkündür.
Çünkü bunlar, Allah’u Taala’nın bizzat emrettiği ve Müslümanlarında bu vesileleri kullanarak cenneti kazandığı şeylerdir.

Rabbimiz kerim kitabında,kendisini sevmenin ve O’na yakın olmanın isbatını, Resulüne itaat etme vesilesiyle ortaya koymalarını kullarından istemektedir.

قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ

{ De ki : eğer Allah’ı seviyorsanız,bana tabi olunuz.Ki,Allah’ta sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.Allah,Gafur’dur Rahim’dir. }

ALİ İMRAN . 31.AY.


وَمَا أَرْسَلْنَا مِن رَّسُولٍ إِلاَّ لِيُطَاعَ بِإِذْنِ اللّهِ ……………………

{ Biz hiçbir resulü, Allah’ın izniyle itaat edilmekten başka bir amaçla göndermedik ……………… }

NİSA . 64.AY.

مَّنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللّهَ ……………………..

{ Kim resule itaat ederse,muhakkak ki o Allah’a itaat etmiştir …… }

NİSA.80.AY.


لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيراً

{ Andolsun ki Allah’ın resulünde sizin için,Allah’ı ve ahiret gününü umar olanlar ve Allah’ı çok zikredenler için pek güzel bir örnek vardır. }

AHZAB . 21.AY.

{ … Allah’ın davetçisine icabet edin ve ona iman edin ki Allah, sizin için günahlarınızdan bir kısmını bağışlasın ve sizi o acı azabtan korusun. }

AHKAF . 31.AY.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَآمِنُوا بِرَسُولِهِ يُؤْتِكُمْ كِفْلَيْنِ مِن رَّحْمَتِهِ وَيَجْعَل لَّكُمْ نُوراً تَمْشُونَ بِهِ وَيَغْفِرْ لَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ

{ Ey iman edenler ! Allah’tan korkun ve peygamberine iman edin ki,size rahmetinden iki kat versin ; sizin için ışığında yürüyeceğiniz bir nur yaratsın ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. }

HADİD . 28.AY.

Bu Ayet’i kerimelerde de anlatıldığı gibi,kim Allah’ı razı etmeği ve O’na yakınlaşmayı arzu ediyor ise, Resulullah s.a.v e itaat etmesi gerekir.

Diğer bir ifadeyle ; kulun Allah’a yakınlaşmak için kullanacağı en güzel vesilesi, Resulullah s.a.v e itaat etmesidir.

Allah’u Azze ve Celle yine kerim kitabında şöyle buyurmaktadır :

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيماً
{ Muhakkak ki Allah ve Melekleri Peygambere salat ederler.Ey iman edenler ! siz de ona salat edin. }

AHZAB . 56.AY.

{ .......... Resulullah s.a.v de bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadırlar : “ Müezzinin ezan okuduğunu işittiğiniz vakit onun söylediklerini tekrar edin,sonra da bana salavat getirin. Muhakkakki bana bir kez salavat getirene Cenabu Hak on kez salavat getirir …….. }

MÜSLİM : 2.C.384.N


İZAH : Allah’ın salatı,meleklerinin yanında onu medhu sena etmesidir. Meleklerin ve insanların salatı ise,ona dua etmesidir.

BUHARİ : 10.C.4681.S

Bu deliller de gösteriyor ki, bir müslümanın Resulullah s.a.v’e salavat getirmesi, Allah’a yakınlaşması için bir vesiledir.

PEYGAMBER S.A.V’İN DUASI İLE TEVESSÜL

Allah’a yakınlaşma veya O’ndan bir şeyler isteme konusunda peygam-ber yolu ile tevessül çeşitlerinden birisi de, onun duasıdır. Allah’u Taala kitabında buyuruyor ki :

{ …….. Onlar kendi nefislerine zulmettiklerinde şayet sana gelip Allah’tan bağışlanma dileseler ve elçi de onlar için bağışlanma dileseydi, elbetteki Allah’ı tevbeleri kabul eden ve esirgeyen olarak bulurlardı. }

NİSA . 64.AY.

İşte bundan dolayıdır ki Sahabe, Resulullah s.a.v den ihtiyaçlarının giderilmesi için Allah’a yalvarmasını istemişler ve Resulullah s.a.v de onlar için dua etmiştir. Allah’u Azze ve Celle’de nebisinin bir çok duasını kabul ederek kullarına merhamet etmiştir.

{ … Osman bin Huneyf r.a dan. O şöyle dedi : Gözü görmeyen bir adam Peygamber s.a.v’e geldi ve :
- Beni iyileştirmesi için Allah’a dua et,dedi. Resulullah s.a.v de :
- İstersen sana dua edeyim,istersen sen buna sabret çünkü bu senin için daha hayırlı olur,buyurdu. Adam :
- Allah’a dua et, dedi. Bunun üzerine resulullah s.a.v o kimseye güzelce abdest almasını ve şu şekilde dua etmesini emretti :
- Allah’ım ! rahmet peygamberin Muhammed ile sana yöneliyor ve şu ihtiyacımın görülmesi için onunla beraber senden istiyorum. Allah’ım ! onu bana şefaatçi kıl. }

TİRMİZİ : 6.C.3811.N

Ahmed İbn Hanbel’in Müsned’inde rivayet edilen hadisin ziyadeli şeklinde ise şöyle buyrulmaktadır :

{ … Osman bin Huneyf dedi ki : A’ma bir adam Peygamber s.a.v’in yanına gelerek şöyle dedi :
- Ey Allah’ın peygamberi ! bana şifa vermesi için Allah’a dua et. Resulullah s.a.v ise şöyle buyurdular :
- İstiyorsan bunu tehir edeyim,çünkü bu ahiret için daha hayırlıdır. Ama illa da istiyorsan sana dua edeyim. Adam :
- Sen bana dua et ey Allah’ın resulü, deyince, Peygamber s.a.v ona, Abdest alıp iki rekat namaz kılmasını ve şöyle dua etmesini emretti :
“Allah’ım ! senden istiyor ve rahmet peygamberi olan Muhammed’le sana yöneliyorum. - yani tevessül ediyorum - Allah’ım ! beni onun hakkında,onu da benim hakkımda şefaatçi kıl “ Adam böyle yaptı ve şifa buldu. }

AHMED : 4.138.16790.N

{ … Enes İbni Malik r.a dan. Bir Cuma günü resulullah s.a.v ayakta hutbe irad ederken Daru’l Kaza tarafında vaktiyle mevcut olan kapıdan bir kimse mescide girdi ve Resulullah’ın karşısına dikildi. Sonra :
- Ya Rasulallah ! Mallar helak oldu,yollar kapandı.Allah’u Taala’ya dua et de imdadımıza yetişsin, dedi. Resulullah s.a.v hemen ellerini kaldırdı, sonra şöyle dua etti :
- Ya Allah bize yağmur ver,ya Allah bize yağmur ver,ya Allah bize yağmur ver.
Enes der ki : Vallahi o sırada biz gökyüzünde ne kalın ne de ince hiçbir bulut görmüyorduk.Bizim ile Seli dağı arasında o zaman ev,bina hiçbir şey yoktu. Derken Resulullah’ın ardından kalkan şeklinde bir bulut parçası çıkageldi. Semanın ortasına varınca yayıldı, sonra yağmur yağmaya başladı.Güneşin yüzünü vallahi bir hafta göremedik.
Sonra yine bir Cuma günü Resulullah s.a.v ayakta hutbe verirken aynı kapıdan birisi girip Peygamberin karşısında dikildi ve :
- Ya Rasulallah ! mallar helak oldu,yollar kesildi.Allah’a dua et de artık bu yağmurları bizden dindirsin,dedi.
Enes der ki : Bunun üzerine Resulullah s.a.v ellerini kaldırdı ve :
- Ya Allah ! etrafımıza,üzerimize değil.Ya Allah ! tepelere, bayırlara, dere içlerine ve otlaklara yağdır , diye dua etti. Bunun üzerine hemen yağmur kesildi. Biz namazdan çıktığımızda güneşte yürüdük. }

MÜSLİM : 3.C.897.N

Müslümanlar,Resulullah s.a.v’in vefatından sonra da, onun şefaatına mahzar olacak amellerde bulunarak bunu, Allah’a yakınlaşmak için vesile kılmışlardır.

{ … Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : Kim ezanı işittiği zaman şöyle dua ederse kıyamet günü şefaatim ona vacip olur : Ey şu mükemmel nidanın ve kaim namazın sahibi Allah’ım ! Muhammed’e vesileyi, fazileti ve üstün dereceyi ver. Ve onu va’d ettiğin - Makam’ı Mahmud’a - kavuştur. }

BUHARİ : 2.C.665.S.

عَن عَبْد الرَّحْمَن بْن عَبْد اللّه، عَن أبِيه أَن الْنَّبِيّ صَلى اللّه عَلَيْهِ وَسَلَّمْ قَالَ: نضر اللّه امرأ سمع منا حديثا فبلغه..........

{ … Abdullah İbn Mes’ud r.a dan. Resulullah s.a.v buyurdularki : Bizden bir hadis işitipte onu başkalarına aktaranın Allah yüzünü ak etsin ……. }

İBNİ MACE : 1.C. 232.N - EBU DAVUD : 4.C.3660.N

İşte bu ve benzeri deliller, Resulullah s.a.v’in vefatından sonra dahi kendisinin duasına mahzar olunacağının bir isbatıdır.

Yani, kim Allah Resulü s.a.v’in tarif ettiği bu şeylerle meşkul olursa,onun duasını almaya ve dolayısiyle de Allah’ın rızasına ve yakınlığına mahzar olmuş olur.

SALİH KİMSELERİN DUASIYLA TEVESSÜL

Meşru tevessül çeşitlerinden birisi de,İslam’ını güzel yaşadığına inandığımız Salih kimselere başvurarak, onların bizim için dua etmelerini istememizdir. Çünkü Salihlerin duası, hacetimizin yerine gelmesi için meşru bir vesiledir.

Yalnız burada dikkat edilmesi gereken husus,onların zatları ile değilde, duaları ile tevessül edilmelidir. Çünkü bu konuda bir çok insan meseleyi karıştırmakta ve onların makam ve mevkileri ile Allah’tan istemektedirler.

Halbuki onların makam ve mevkileri - Bu Allah’ın resulü dahi olsa – dualarımızın kabul edilmesini gerektiren bir sebeb değildir.

Bundan dolayıdır ki böyle bir uygulama,ne peygamber s.a.v’in sağlı-ğında yapılmıştır ve ne de selefi salihinden bu şekilde bir uygulama sahih olarak nakledilmiştir.

Bunun meşru uygulama şeklini biraz önceki delillerde açıkça gördük. Yani, Mülümanlar Allah resulü s.a.v’in zatıyla değilde, onun dualarına başvurarak onunla tevessülde bulunmuşlardır.

İbni Teymiye r.h’ın da ifade ettiği gibi ; Eğer Salih insanların makam ve mevkileri ile tevessül caiz olmuş olsaydı,Sahabeler Resulullah s.a.v’in yanına gelerek kendileri için dua etmesini istemezler,bulundukları yer de onun zatıyla tevessül ederek ;

“ Ey Allah’ım ! Peygamberinin hatırı için bize şunu ver, veya ; Ey Allah’ım ! peygamberinin hürmeti için bizden şunu kaldır “ derlerdi. Ama böyle yapmamışlardır.

Salih kimselerin makam ve mevkileri ile tevessülde bulunulması gerektiğini iddia edenlerin yanlış anladıkları delillerden bir tanesi de şu rivayettir :

{ … Enes İbni Malik r.a dan.Dedi ki : Halk yağmursuz kalıp kıtlığa uğradığı zaman, Ömer İbnu’l Hattab - peygamberin amucası - Abbas İbnu Abdulmuttalib’i vesile edinerek yağmur duası yapar ve duasında şöyle derdi : Ey Allah’ım ! biz peygamberimizle tevessülde bulunurduk da sen bize yağmur ihsan ederdin. Şimdi ise Peygamberimizin amucası ile tevessülde bulunuyoruz, bize yağmur ihsan eyle. Enes der ki : Bu duanın ardından kendilerine yağmur ihsan olunurdu. }

BUHARİ : 2.C.964.S


Bu rivayetten, – biraz önce de ifade ettiğimiz gibi – Salih kimselerin makam ve mevkileri ile tevessülde bulunulacağını iddia etmişlerdir.

Halbu ki bu,bir çok yönden yanlış ve batıl bir istidlaldir. Çünkü mesele ile alakalı sair deliller, bunun böyle olmadığını ve Ömer r.a nun bu duasının mahiyetinin şöyle olduğunu bize anlatmaktadır :

“ Ey Allah’ım ! bir zamanlar peygamberimizle beraber dua ederek senden yağmur isterdik de sen bize yağmur ihsan ederdin. Şimdi ise o aramızda yok, onun amucası Abbas’la sana dua ediyoruz, bize yağmur ihsan eyle “

Zikredilen rivayetin bu manada anlaşılmasının birinci sebebi, Resu-lullah s.a.v’in sağlığında yapılan yağmur isteme şeklidir.

Hatta biraz önceki zikretmiş olduğumuz Arabi’ hadisi, Peygamber yolu ile Allah’tan nasıl yağmur istendiğini isbat etmektedir. O hadis de anlatıldığı gibi :

{ … Bir Cuma günü resulullah s.a.v ayakta hutbe irad ederken Daru’l Kaza tarafında vaktiyle mevcut olan kapıdan bir kimse mescide girdi ve Resulullah’ın karşısına dikilerek :
- Ya Rasulallah ! Mallar helak oldu,yollar kapandı.Allah’u Taala’ya dua et de imda-dımıza yetişsin,dedi.
Resulullah s.a.v hemen ellerini kaldırdı,sonra şöyle dua etti : “ Ya Allah bize yağmur ver, ya Allah bize yağmur ver, ya Allah bize yağmur ver… }

şeklindedir. Ve yine başka bir hadisi şerif de :

{ … Aişe r.a’dan.O şöyle dedi : Halk Allah resulü s.a.v’e yağmurun yağmayışından şikayette bulundular. Resulullah s.a.v bir minber hazırlan-masını emretti. Onun için musallaya minber kondu. İnsanlara çıkacakları günü de tayin etti.

Aişe r.a devamla şöyle dedi : Resulullah s.a.v tayin ettiği gün sabah güneşinin ucu göründüğü anda musallaya çıktı ve minber üzerine oturarak Aziz ve Celil olan Allah’a hamd edip tekbir getirdi. Sonra şöyle buyurdu :

“ Siz beldenizin kuraklığından ve yağmurun yağma vaktinin gecik-mesinden şikayet ettiniz. Halbuki Aziz ve Celil olan Allah, size ken-disinden istemenizi emretti. Bunu yaptığınızda da isteklerinizi kabul edeceğine söz verdi. Sonra da :

Alemlerin rabbi olan Allah’a hamdolsun,O Rahman’dır, Rahim’dir. Din gününün sahibidir. Ey Allah’ım ! sen Allah’sın, senden başka ilah yoktur.Sen zenginsin biz muhtacız, üzerimize rahmetini saç. İndireceyin rahmetini bize kuvvet, bir zamana kadar da yetişir kıl, dedi.

Sonra ellerini kaldırdı.O kadar kaldırdı ki koltuklarının beyazı bile görünür oldu. Sonra sırtını halka çevirip,elleri kalkık olarak cübbesini ters çevirdi.Daha sonra da yüzünü cemaate çevirip minberden inerek iki rekat namaz kıldı. Allah bir bulut meydana getirdi ve gök gürleyip şimşek çaktı.Arkasından Allah’ın izni ile yağmur yağdı.Resulullah s.a.v daha mescidine gelmeden seller aktı.Bu arada halkın yağmurdan saklanmak için koşuştuklarını gören Resulullah, azı dişleri görününceye kadar gülmeye başladı ve : Allah’ın her şeye muktedir olduğuna ve benim de Allah’ın kulu ve resulü olduğuma şahitlik ederim, dedi. }

EBU DAVUD : 2.C.1173.N


Konunun daha güzel netleşmesi hususunda ikinci dikkat edilmesi gereken nokta ise,Ömer r.a nun Peygamberimizin amucası ile olan tevessülünde, Abbas r.a’nun duasıdır….Çünkü burada, onun makam ve mevkisiyle değil de,duasıyla tevessülde bulundukları anlaşılmaktadır. Bunu,onun yapmış olduğu şu duasından açıkça anlamaktayız.

Haceru’l Askalani Fethu’l Bari de şunu zikreder : Ez-Zübeyr b.Bekkar, “el-Ensab “ adlı eserinde şöyle der : Ömer r.a Abbas’a tevessül edince, Abbas r.a şöyle dua etti :

“ Allah’ım hiçbir bela olmasın ki,günahtan dolayı gelmesin. Bu belalar da ancak tevbeyle kaldırılır.Bu insanlar,senin Peygamberine yakınlığımdan dolayı bana tevessülde bulunup sana yöneldiler. Günahkar ellerimizi sana uzatıyor ve alınlarımızı senin için secdeye koyuyoruz. Bize yağmur gönder ! ……… “

FETHU’L BARİ : 3.150

Bu delillerde de açıkça görüldüğü gibi, - bir takım cahil kimselerin zannettikleri şekilde - Sahabe, Resulullah’ın olmadığı bir yerde tek başlarına veye toplu olarak yan yana gelip ;

“ Allah’ım ! Peygamberin Muhammed hakkı için bize yağmur ver.Veya, onun amucasının senin katındaki makamı hurmetine bizi bağışla, bize şunu ver “ demiyorlardı… Aksine onlar, tevessülde bulunacağı kimseye veya Salih insana gelerek,ona durumlarını arzeder ve ihtiyaçları için kendilerine dua etmesini isterlerdi. O kimselerde onlara dua ederdi.

İşte bu konudaki kural budur. “ Kişi,tevessülde bulunacağı kimseye veya Salih bir insana gelir,ona durumunu arzeder ve kendisine dua etmesini ister. O kimse de,dua isteyen kişi için dua eder “ Çünkü bundan başka hiçbir şeye gücü yetmez o kimsenin. Onun yapacağı tek şey dua etmektir. Sonra da Allah’u Azze ve Celle isterse o kulunun duasını kabul eder,isterse etmez.

Hulasa, konunun bu yönü tartışma kabul etmeyecek derecede açık ve nettir. Öyleyse sözü daha fazla uzatmadan şunu açıkça ifade edebiliriz ki ; makamı ve mevkisi ne olursa olsun,hiç kimsenin şahsı ile tevessülde bulunulmaz.

SALİH AMELLE TEVESSÜL

Değerli kardeşlerim ! Gerek Allah’u Azze ve Celle’ye yakınlaşma hususunda olsun ve gerekse günahların bağışlanması konusunda olsun, meşru vesilelerden birisi de, Salih ameldir.

Dolayısiyle, bir kimsenin Salih amellerini vesile edinerek, Allah’tan bağışlanma dilemesi, ihtiyacının giderilmesi için O’ndan istekte bulun-ması, meşru olan tevessül çeşitlerindendir.

Bunun, Kur’an ve Sünnet’te bir çok delilini bulabilirsiniz. Allah’u Azze ve Celle kerim kitabında şöyle buyurmaktadır :

فَمَن كَانَ يَرْجُو لِقَاء رَبِّهِ فَلْيَعْمَلْ عَمَلاً صَالِحاً وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهِ أَحَداً

“ …Kim Rabb’iyle – O’nun razı olacağı şekilde – karşılaşmayı arzu ediyor ise, Salih amel işlesin. Ve ibadetlerinde de Rabb’ine hiçbir şeyi ortak koşmasın.”

KEHF.110.AY.

İşte bu Ayet’i kerimede, Allah’a yakınlaşma vesilesi olarak Salih amel-den bahsedilmektedir.

Ayet’i celileye eğer dikkat ettiyseniz, Allah’u Azze ve Celle burada amel işlemekten değil,Salih amel işlemekten bahsetmektedir. Çünkü insanı Allah’a yakınlaştıracak olan sadece salih ameldir. Salih amel ise ; kendisiyle sadece ve sadece Allah’ın rızası düşünülen ve sünnete uygun olarak yapılan ameldir.

Dolayısiyle, insanın bu kıvamdaki amelleri, kendisini Allah’a yakınlaş-tıran ameller olduğu gibi, ihtiyaçlarının karşılanması için de kendisiyle tevessülde bulunulacak amellerdir.

Rabbimiz yine kerim kitabında şöyle buyurmaktadır :

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَابْتَغُواْ إِلَيهِ الْوَسِيلَةَ وَجَاهِدُواْ فِي سَبِيلِهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

{ Ey iman edenler ! Allah’tan korkun, O’na – yakınlaşmaya - vesile arayın ve O’nun yolunda cihad edin ki, kurtuluşa eresiniz }

MAİDE : 35.AY.

Bu Ayet’i kerimede Allah’a yakınlaşma vesilesi olarak, O’nun yolunda cihad edilmesinden bahsedilmektedir…


وَمَا أَمْوَالُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُم بِالَّتِي تُقَرِّبُكُمْ عِندَنَا زُلْفَى إِلَّا مَنْ آمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاً فَأُوْلَئِكَ لَهُمْ جَزَاء الضِّعْفِ بِمَا عَمِلُوا وَهُمْ فِي الْغُرُفَاتِ آمِنُونَ

{ - Ey insanlar ! – Sizi bize yaklaştıracak olan ne mallarınız ve ne de evlat-larınızdır. Ancak iman eden ve Salih amel işleyen kimseler için durum böyle değildir. Onlar için, yaptıklarına karşılık kat kat mukafat vardır. Onlar cennet odalarında güven içindedirler. }

SEBE . 37.AY.

Burada da görüldüğü gibi, Allah’a yakınlaşma vesilesi olarak iman’dan ve Salih amellerden bahsedilmektedir.

وَمِنَ الأَعْرَابِ مَن يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَيَتَّخِذُ مَا يُنفِقُ قُرُبَاتٍ عِندَ اللّهِ وَصَلَوَاتِ الرَّسُولِ أَلا إِنَّهَا قُرْبَةٌ لَّهُمْ سَيُدْخِلُهُمُ اللّهُ فِي رَحْمَتِهِ إِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ

{ Bedevilerden öyleleri de vardır ki,Allah’a ve Ahiret gününe inanır, harcayacağını Allah katında yakınlığa ve peygamberin duasını almaya vesile edinir. Bilesiniz ki o – harcadıkları mallar, Allah katında – onlar için bir vesiledir. Allah onları rahmetine sokacaktır.Çünkü Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir. }

TEVBE . 99.AY.

Bu Ayet’i kerimede de anlatıldığı gibi,Allah’a yakınlaşma vesilelerinden birisi de O’nun yolunda yapılan harcamalardır.Yani Allah yolunda infaktır.

Kulun Salih amellerini vesile edinerek Allah’tan istekte bulunmasına gelince, buda Kur’an’ın ve Sünnet’in ortaya koyduğu meşru bir tevessül çeşididir. Bu konudaki delillerden bazıları Kur’an’ı kerimin şu Ayet’i kerimeleridir :

الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا إِنَّنَا آمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ

{ Onlar ; “ Rabbimiz ! şüphesiz biz iman ettik. Artık günahlarımızı bağışla ve bizi cehennem azabından koru “ diyenlerdir. }

ALİ İMRAN . 16.AY.

إِنَّهُ كَانَ فَرِيقٌ مِّنْ عِبَادِي يَقُولُونَ رَبَّنَا آمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَأَنتَ خَيْرُ الرَّاحِمِينَ

{ Kullarımdan bazıları diyorlardı ki : Rabbimiz biz iman ettik, onun için bizi bağışla, bize acı. Şüphesiz ki sen acıyanların en hayırlısısın. }

MU’MİNUN . 109.AY.

Konuyla ilgili sünnet’i seniyede zikredilen delillere gelince, onlardan birisi ve en meşhur olanı şudur.

{ … İbni Ömer r.a’dan. Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : Üç kişi yürüyüp giderlerken kendilerini yağmur yakaladı.Bunlar hemen dağdaki bir mağaraya sığındılar.Bunlar mağaraya girince mağaranın ağzı üzerine dağdan büyük bir taş düşüp kendileri içeride iken mağaranın kapısını kapattı. Bunun üzerine birbirlerine : Hayatınızda sadece Allah rızası için işlediğiniz bir takım Salih amelleri düşünüp bakınızda onları zikrederek Allah’a dua edelim. Umulur ki Allah’u Azze ve Celle – bu Salih amellerimiz vesilesi ile - üzerimizdeki o kayayı kaldırır,dediler. Bunlardan birisi :
- Ey Allah’ım ! bilirsin ki benim yaşlı ihtiyar annemle babam,bir karım ve birkaç küçük çocuğum vardı.Ben her gün onlar için koyunları otlatırdım. Koyunları onların yanına sürüp getirdiğim zaman da sütlerini sağar,evvela annem ve babamdan başlayarak çoluk çocuğumdan önce onlara süt içirirdim. Şu da muhakkak ki,günlerden bir gün ağaçlar beni uzağa götürmüştü de akşama kadar gelememiştim. Geldiğimde de annem ile babamı uyumuş halde bulmuş-tum. Her gün sağmakta olduğum gibi sütleri sağdım ve süt bakracını getirdim. Onları uykularından uyandırmayı istemiyerek baş uclarında durdum.Annem ve babamdan önce çoluk çocuğuma içirmeği de istemiyordum.Halbuki çocuklarım ayağımın dibinde açlıktan ağlaşıyorlardı.Taa fecir doğuncaya kadar benim halim böyle süt bakracı ile dikilmek,çocukların hali de ağlamak olmuştu. Ey Allah’ım ! Hiç şüphesiz sen bilmektesin ki benim anneme ve babama yaptığım bu derin hizmet, yalnız senin rızan içindi.Eğer bu böyle ise lütfen şu kayayı birazcık arala da oradan gökyüzünü görelim, diye dua etti. Bunun üzerine Allah c.c taştan bir delik açtı ve kendileri o delikten gökyüzünü gördüler. Onlardan bir diğeri ise :

- Ey Allah’ım ! Şu muhakkak ki benim bir amucamın kızı vardı.Ben onu, erkeklerin kadınları sevmekte oldukları sevginin en şiddetlisi ile sevmiştim.Bir gün ondan nefsini taleb ettim. O,ben kendisine yüz dinar getirinceye kadar benim bu muhabbetimi kabul etmedi.Ben bu parayı kazanmak için yoruldum. Nihayet yüz dinarı toplayıp amucamın kızına getirdim. İki bacağının arasına oturduğum zaman kız bana : “ Ey Allah’ın kulu ! Allah’tan kork. Allah’ın koyduğu bekaret mührünü yalnız haklı yol olan nikah yolu ile olmadan sakın açma ! “ dedi. Bunun üzerine ben kızın üstünden kalkıp geriye çekildim. Ey Allah’ım ! sen çok iyi bilmektesin ki,benim o haram işi terk edip yapma-yışım sadece ve sadece senin rızanı ve muhabbetini kazanmak içindi. Eğer benim bu amelim senin katında geçerli ise, lutfet de bizim için kayayı üzerimizden aç, dedi. Bunun üzerine Allah,onlar için kayayı biraz daha açtı. Bunlardan üçüncüsü de :

- Ey Allah’ım ! ben bir ölçek pirinç mukabilinde bir işçi tutmuştum. İşçi işini bitirdi ve : “ bana hakkımı ver dedi “ Ben de ona üç sa’ olan ölçeğini takdim ettim.Fakat o adam bunu istemeyip bırakıp gitti. Ben o ücretpirincini ekip ziraat etmekte devam ettim.Nihayet ondan bir çok sığırlar ve çobanını satın alıp topladım. Bir müddet sonra o işçi çıka geldi ve : “ Allah’tan kork,benim hakkım hususunda bana zulmetme “ dedi. Ben : “ şu sığırların ve çobanların yanına git ve onları al “ dedim.Bunun üzerine işçi : “ Allah’tan kork, benimle alay etme “ dedi. Ben : “ Hayır ! seninle alay etmiyorum,şu sığırlarını ve çobanlarını al, çünkü bunlar senindir “ dedim.Bunun üzerine onları alıp götürdü. Ey Allah’ım ! Şüphesiz sen biliyorsun ki ben bu malı işçiye ancak senin rızan için verdim.Eğer benim bu amelim senin rızana muvafık ise,lutfet de kayanın tamamını üzerimizden aç, diye dua etti. Allah c.c onların üzerinden kayanın tamamını açtı. }

BUHARİ : 13.C.5977.S - MÜSLİM : 8.C.2743.N

İşte Kur’an’ın ve Sünnet’in bu açık delilleri gösteriyor ki, kul salih amel-lerini vesile edinerek Rabbisine yönelip,O’ndan bir şeyler taleb edebilir.


Hulasa … Kitap’tan ve Sünnet’ten derleyerek sunduğumuz bu kadar açık ve net deliller, gerek Allah’a yakınlaşma hususunda ve gerekse O’ndan ihtiyaçların taleb edilmesi hususunda nelerin vesile kılınacağını açıkça anlatmıştır. Öyleyse bu konuda basiretli bir Müslümana düşen şey, bu meşru tevessül çeşitleriyle Allah’a yönelmesi ve diğer batıl tevessül çeşitlerinden de uzak durmasıdır.

Ey Müslüman ! sana son nasihatim Rabbimin şu sözleri olsun :

“ Onların yalvardıkları varya, Rablerine - hangisi daha yakın olacak diye - vesile ararlar ; O’nun rahmetini umarlar ve azabından korkarlar.Çünkü rabbinin azabı,sakınılacak bir azabtır. “

İSRA .57.AY.

İşte bu hak sözler bize şunu anlatmaktadır : Allah’a yaklaşmak için vesile arayan bir kimse, diğer biri için nasıl vesile olabilir ki ?


İLAHİ YARDIMA MAZHAR OLANA, AZIN FAYDASI ÇOKTUR.

ONDAN MAHRUM KALANA DA, ÇOKUN FAYDASI YOKTUR



 
H Çevrimdışı

hizhizmetci_tr

Üye
İslam-TR Üyesi
selamun aleykum kardesim

ALLAH AŞKINA Bİ BENİN YUKARDA O DEDİĞİN LİNK TE YOK DEKİKLERİMİ OKU BİDE OLİNKTECEVABLARI VAR DEDİĞİN ŞİMDİKİ YAZINI OKU

ŞU SENİN YAZDIKLARINDA BENİM Bİ USTE YAZDIKLARIMIN HANGİSİNİN CEVABI VAR


ALİMLERİN İAMLARIN KABUL EDİYO SEN BUNLARA CEVAB VER VARMI OLİNKE İBN TEYMİYYE VE DİĞER YAZDIKLARIMA CEVAB

KENDİNİ KANDIRABİLİRSİN

ADALETLİ VE SAMİMİ OLANLARI VE BİZİ İZLEYEN ALLAH CC KANDIRAMASIN

LÜTFEN TEKRAR EDİYOM YAZDIĞIM YUKARDAKİ ALİMLER HAKINDA O LİNK TE OLAN VARSA YAZ BİRE BİR BASKA KONUYA GECMEDEN


SAYGILAR
 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
sana tevessulun nasil olacagini yaziyoruz be kardesim sapitma diye anlatabildimmi anla oku ister uygula ister uygulama keyfin bilir ne bana ne sana alimleri sorucaklar dedigin cacmaliklar denizinde kulac atmaktan baska bir sey degil malayani isleri birak ve kendine gel sia sapiklarini bir incele kendi kendine sonra sor ben acaba sia miyim diye okadar benzesiyorsunki.......konu bitmistir.....
 
H Çevrimdışı

hizhizmetci_tr

Üye
İslam-TR Üyesi
SELAMUN ALEYKUM KARDESLERİM

habibullah kardes bana neden kızdın haksızmıyım benim yazım yukarda bak orda ibn teymiyye alimlerin zat ile tevessülü kabul ettikleri kaynaklar var

senin yazında bunlardan hiç bahsettinmi yok senin yazdıklarınbaska ve bir çoğu baslığı doğru fakat sonra kafirler için inen ayetleri o doğru başlığın içine sokup uorup yapım müslümanları şikle putlara benzetme yanlış yoksa ana baslıklar haklısın

VE ŞU SÖZÜN LE DE KENDİNİN NE OLDUĞUNU ORTAYA KOYDUN


ŞU SÖZÜ SÖYLEDİN

bana ne sana alimleri sorucaklar dedigin cacmaliklar denizinde kulac atmaktan baska bir sey degil malayani isleri birak ve kendine gel sia sapiklarini bir incele kendi kendine sonra sor ben acaba sia miyim diye okadar benzesiyorsunki

MÜŞRİK DENİLDİ BİDE EN KIZDIĞIM ŞİİA YA BENZETİLDİM

alimlerin ibn teymiyye diğer alimlerin tevessülü kabul ettiği kaynaklara sacmalıklar dedin malayani iş dedin


nerde resululah ahlakı nerde selefi taklıt ettiğini söyliyen onların yolundan gidenler selef böylemi konuşur

böyle birileri konuştuğunda uyarmayıp susarlarmı

SORULARIM YAZILARIM SİTEDE BAKTIĞINIZDA İLMİ KAYNAKLAR VERİLMİŞ BUNLARA CEVAB VERİLMEDİĞİ HALDE


hakyolu kardes hiç yazdıklarıma cevab vermeden direk konuya girip bana beyinsiz diyo konuyla hiç yazı yazmıyo

habibullah kardes bu yazılara kaynaklara sacmalık malayani diyip bide benim itikadimi bilmeden en kötü insanlarabenzetip şia ya benziyosun diyor

rabbim sen göruyosun bazıları bunları görmezden gelsede sen göruyosun hasbunallah ve niğmel vekil

herkese saygılar



 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Ana Sayfa Alt