Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Soru Arapları Bir Türlü Sevememenin Sebebi Nedir ve Bundan Nasıl Kurtulunur?

f471h Çevrimdışı

f471h

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Selamun aleyküm.

Bunun günah olup olmadığını merak etmekteyim. Çin’den tutun da afrika yerlilerine kadar her ırka mensup insanı seviyorum ama elimde olmayan bir şekilde arapların ayıpları gözümde büyüyor. Onlar için dua etmiyorum. Suikast ile öldürülen bir çeçen Müslüman mültecinin ölüm görüntüleri yıllardır gözümden gitmez ve beni üzer. Bangladeş’te ki Müslüman kardeşlerimizin durumu içimi parçalar ama diğer yanda ölen sayısız arap Müslüman aklıma bile gelmiyor. Bu benim özellikle yaptığım bir şey değil ve ben bu huydan kurtulamıyorum. Bunun neden nasıl olduğunu da çözümleyemedim. Bunun hayırlı olmadığının ve Allah’ın sevimsiz bulduğunun farkındayım. Bu tür sorunlar yaşayıp atlatan var mıdır?
 
F Çevrimdışı

Ferhatttt

Üye
İslam-TR Üyesi
S.a bu soru biraz psikolojik bir konu.Simdi insan beyni bilinçaltının etkisiyle bazı fikirlere aşırı bir şekilde bağlanır.Bilincalti da insanların kötü duyguları attığı yerdir.Sizin bilincaltinizda Araplara ait kötü yargılar kökleşmiş durumda.Bu sorundan şu şekilde kurtulabilirsiniz insaAllah:Siz Araplara ait olan güzel şeyleri görmeye bakın.Kalbinizi oraya meyletmeye calistirin.Yaptiklari iyilikleri güzellikleri hep görmeye çalışın kusurlarıyla fazla uğraşmayın.Ne kadar iyi yönlerini görmeye çalışırsanız kalbiniz Allah'ın izniyle onları sevmeye ve onlara merhamet etmeye başlayacaktır.Tarihten araştırın belgesellerini izleyin.Yani iyi yönlerini bakın.Mesela bir örnek vereyim:Şimdi biz eskiden İslami bilmezden Şeriat sözcüğünü duyduğumuzda odumuz kopardi.Neden çünkü kâfirler bize şeriatı korkutucu olarak ve olumsuz olarak empoze etmeye çaliştilar.Ee şimdi biz kendimiz İslami araştırarak İslam'ın güzelliklerini görerek şeriat aşığı olduk elhamdülillah.Bu örnek belki açıklayıcı ve tatmin edici olmuştur insaAllah.Selam ve dua ile.
 
Ömer2 Çevrimdışı

Ömer2

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Aleykum selam

Her milletin cirkefi oldugu gibi guzellikleride vardir olaylara islam penceresinden bakilmazsa eger yanindaki kardesinden esine kadar ayni durum soz konusu olabilir.
Hareketlere dikkat etmek lazim
Mahkeme kuruldugu vakit gordugunden konustuguna aldigin nefese kadar sorumlu olacagiz.

Olaylari irklara yuklemek te yanlis bir durum
Tarihte cok seyler oldu
Daha kendi ailesi ile 1metre kare topragi bile paylasamayan insanlariz.

Islam diyorum ALLAH diyorum baska birsey yok.
 
Ebu Abdullahh Çevrimdışı

Ebu Abdullahh

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
ARAPLARI SEVMEK İMANDANDIR

Arapları sevmek için bir çok sebebimiz vardır. Kur’an Arapça inmiştir. Peygamberimiz sallallahualeyhi ve sellem Arapların arasından çıkarak onları şereflendirmiştir. Sahabelerin büyük çoğunluğu Araptır. Bizlerin hidayetine vesile olan ve İslam’ı bizlere ulaştıranlar Araplardır. Araplara karşı kalbinde buğz olduğunu hissediyorsan bu durumu hafife alma ve bu kalb halinden kurtulmak için Allah’a sürekli dua et. Araplara buğzetmenin kişiyi günaha düşürüp düşürmeyeceğini sormuşsun. Bir ırk olarak Araplara buğzetmek kişinin münafıklığına bile alamet olabilir. Ülkemiz insanlarında var olan Arap düşmanlığın cehaletten kaynaklanma ihtimali olsada çoğu zaman nifaktan kaynaklanır.
 
E Çevrimdışı

Ebu SILA

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ARAPLARI SEVMEK İMANDANDIR

Arapları sevmek için bir çok sebebimiz vardır. Kur’an Arapça inmiştir. Peygamberimiz sallallahualeyhi ve sellem Arapların arasından çıkarak onları şereflendirmiştir. Sahabelerin büyük çoğunluğu Araptır. Bizlerin hidayetine vesile olan ve İslam’ı bizlere ulaştıranlar Araplardır. Araplara karşı kalbinde buğz olduğunu hissediyorsan bu durumu hafife alma ve bu kalb halinden kurtulmak için Allah’a sürekli dua et. Araplara buğzetmenin kişiyi günaha düşürüp düşürmeyeceğini sormuşsun. Bir ırk olarak Araplara buğzetmek kişinin münafıklığına bile alamet olabilir. Ülkemiz insanlarında var olan Arap düşmanlığın cehaletten kaynaklanma ihtimali olsada çoğu zaman nifaktan kaynaklanır.
...Ebu abdullah bu yazdığın hadis mevzu (uydurmadır.) ama müslümanı severiz hangi ırktan olursa olsun.
 
E Çevrimdışı

Ebu SILA

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
46. Üç şeyden dolayı Arabları sevin ; Çünkü ben arabım, Kur’ân arabçadır, Cennet ehlinin dili de arabçadır.
( أحبو العرب لثلاث ؛ لأني عربي ، والقرآن عربي ، وآلام أهل الجنة عربي )
(Hâkim, el-Mustedrak, C. 4, Hadis no: 87; Ma’rifetu Ulûm el-Hadis, s.161-162; el-Ukaylî Duafâ, s.327; et- Taberânî el-Kebir, 3/122/1, el-Evsat ; el-Beyhakî, Şuabu’l-İmân, C. 3, S : 34; Feyzu'l-Kadîr, 1:178 Hadis no: 225)

Hadis uydurmadır.
Bu senedin üç tane illeti vardır:
1-: Ravilerinden olan el-Alâ b. Amr hakkında ez-Zehebî metrûk olduğunu söyler, İbn Hibbân ise, mutlak olarak kendisiyle ihticac etmenin câiz olmadığını söyler.
2-: Diğer bir râvi olan Yahyâ b. Yezîd, muhaddislerce zayıf addedilmiştir.
3-: İbn Cureyc hadisi anana sigasıyla rivâyet etmiştir. Kendisi mudellistir. Hadisi İbnu’l-Cevzî [el-Mevdûât, 2/41]
el-Ukaylî’nin yoluyla zikrederek, el-Ukaylî’den hadisin munker olduğunu ve aslının olmadığını aktarır.
Ahmed b. Hanbel’in bu rivayeti “zayıf” gördüğü, Ukaylî’nin “munker” ve “aslı yoktur” ve Zehebî’nin ise “uydurma” dediği kaydedilmiştir.
 
Ebu Abdullahh Çevrimdışı

Ebu Abdullahh

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Ben herhangi bir hadis nakletmedim. arapların üstünlüğü ve onlara buğz etmenin tehlikesine işaret ettim.
 
f471h Çevrimdışı

f471h

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Ama bahsedilen durum imtihana aykırı değil mi? O zaman ben arap doğmadım, benim alacağım var deme hakkım doğuyor.

Ben haksızlığa uğradım ya da dünya da şundan mahrum kaldım der gibi “arap doğmadım” deme hakkı doğması lazım.

Bu hadis arap doğmayan herkesi isyana sürükler.
 
f471h Çevrimdışı

f471h

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Ben, hakkımı vermeyen sermayeci ve ayrımcı “beşeri” düzeni sorgulayarak merhametiyle yarattıklarını kuşatan ve adaleti kusursuz olan tüm noksanlıklardan uzak Allah’a secde eder vaziyette buldum kendimi. Canınızın istediği şeyi hadis diye önüme atıp kafamı kurcalamayın benim. Çok kafam karıştı.
 
Ebu Abdullahh Çevrimdışı

Ebu Abdullahh

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Ama bahsedilen durum imtihana aykırı değil mi? O zaman ben arap doğmadım, benim alacağım var deme hakkım doğuyor.

Ben haksızlığa uğradım ya da dünya da şundan mahrum kaldım der gibi “arap doğmadım” deme hakkı doğması lazım.

Bu hadis arap doğmayan herkesi isyana sürükler.

yazdıklarından anladığım kadarıyla senin araplara buğzetmenin haricinde başka problemlerinde var. biz sana konu hakkında Ehli sünnetin görüşlerini nakledelim sende Allah'a dua et bu nakledilen ilimle halini ıslah etsin.
 
Ebu Abdullahh Çevrimdışı

Ebu Abdullahh

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi

İbn Teymiyye dedi ki:


Ehli Sünnet ve’l-Cemaat ve mezhebinin inancına göre genel olarak Araplar, Rumu, Süryanisi, ve Farslısı ile genel olarak Arap olmayanlardan (üstündür) Kureyş kabilesi geriye kalan tüm Araplardan ve Haşimi kolu bütün Kureyş kabilesinden üstün olduğu gibi Peygamberimiz de (salat ve selam üzerine olsun)bütün Hâşimoğullarının en üstün kişisidir.


İmam Ahmed b. Hanbel’in arkadaşı Ebu Muhammed Kirmani ehl-i Sünnet mezhebini tanıtırken şöyle diyor:


“Biz Arapların hakkını, üstünlüğünü ve parlak geçmişlerini tanıyor, onları seviyoruz. Çünkü Peygamberimiz –bu konuda- Arapları sevmek iman ve onlardan nefret etmek münafıklık âlametidir.” (Tirmizi) Buyurmuştur. Biz bu konuda Arapları sevmeyen, onların üstünlüklerini tanımayan yabancı milletlerin ve baldırıçıplak kölelerin düşündüğü gibi düşünmüyoruz. Çünkü onların bu konuda ki görüşleri bid’at ve sapmadır.”


Şeyhulislam İbn Teymiyye, Ebu Muhammed el-Kirmani’den nakledilen bu sözler hakkında şöyle dedi:



Bu sözleri Ahmed b. Hanbel’in bizzat kendisinin söylediğini ileri sürenlerde vardır. Bu kaynaklardan biri Ahmed b. Saad tarafından kaleme alınan bir risaledir. Eğer bu rivayet doğru ise bu sözler hem İmam Ahmed hem de çok sayıda başka alim tarafından söylenmiş demektir.



Bazı bilginler de genel olarak Arapların acem geneline karşı hiçbir üstünlük taşımadığı görüşündedir.


Bazı bilginlerde bir kısım acemlerin Araplardan daha üstün olduklarını ileri sürmüşlerdir. Böyle bir iddia çoğu zaman bir tür münafıklıktan kaynaklanır. Bu münafıklık ya doğrudan itikalda veya bazı şüpheler tarafından körüklenen ihtirasların yol açtığı davranışlarla ilgilidir. Bu yüzden peygamber efendimiz (salat ve selam üzerine olsun) “Arapları sevmek imanın ve onlardan nefret etmek münafıklığın alametidir.” Şunuda ekleyelim ki, böyle konularda söylenen her çeşit sözlerin ihtiraslardan arınmış olması zayıf bir ihtimaldir. Bu tip tartışmaların her iki tarafında da şeytanın payı vardır. Ve bu bakımdan –ne vesile ile olursa olsun- haram kılınmış bir tartışmadır.


Oysa Allahu Teala müminlere “hep birlikte Allah’ın ipine sarılmayı” emrederek kendilerine ayrılığa ve çatışmaya düşmeyi yasakladı yine onlara barış ve dirlik halinde olmalarını buyurdu. Nitekim sahih hadiste Resulullah sallallahualeyhivesellem şöyle buyurdu:


Müminler karşılıklı sevgi, birbirlerini kayırma ve dayanışma bakımından bir tek vücut gibidirler. Vücudun her hangi bir organı rahatsızlanınca geride kalan organlar ateşlenerek ve uykusuz kalarak hasta organın rahatsızlığını paylaşırlar. (Buhari)

(Sıratı Mustakim sh:200 ve devamı, Pınar yayınları)
 
f471h Çevrimdışı

f471h

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Neyse. Karşı kıyıda garibanlar açlıktan ölürken Roll’s Royce arabasından inip kamera karşısına geçerek “hamdolsun amerikayla dünyayı yönetiyoruz” diyen adamı seveyimde konu kapansın.
 
f471h Çevrimdışı

f471h

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Ben üstünlük konusuna girmedim. Araplar benden üstündür. Kürtler benden üstündür. Çeçenler benden üstündür. Ben hiç kimseden daha iyi yada daha üstün değilim. Bana göre herkes benden üstün zaten. Vallahi 99 yaşına kadar İslam’la savaşmış bir ingiliz 100 yaşına girdiğinde La İlahe İllallah dese ondan aşağı görürüm kendimi. Bu başka şey.

Ben dinimi yeni yeni öğreniyorum, burada bir sıkıntım hakkında yardım istedim. Şimdi münafık mıyım acaba diye şüpheye düştüm. Neyse daha rahatsız etmem, kompleçıkıyorum siteden.
 
Ebu Emir Çevrimdışı

Ebu Emir

Fe terabbasû innâ meakum muterabbisûn
İslam-TR Üyesi
Araplar hakkındaki hükmü Arap ülkelerini yöneten hainlere bakarak vermiyorsun değil mi? Eğer öyle yapıyorsan hata edersin. Onlar Arap halkını yansıtmıyor. Suud Ailesi gibi hanedanlar ABD'nin sadık köpekleridir.
 
Ebu Abdullahh Çevrimdışı

Ebu Abdullahh

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi

Şeyhulislam (rahimehullah)sözlerine şöyle devam ediyor:

Yukarda sözünü ettiğimiz önce genel anlamda arapların, arkasından Kureyş kabilesinin ve onun arkasından da bu kabilenin bir kolu olan Haşimioğullarının üstün olduğunu belirten delil Tirmizî'de yer alan şu hadistir. Sahabilerden Abbas b. Abdülmuttalib -Allah ondan razı olsun- diyorki:


“Bir defasında Peygamberimize dedim ki:


“Ya Rasûlüllah, Kureyşliler aralarında toplanarak soylarını müzakere etmişler ve senin çöplükte yetişen bir hurma ağacı olduğun sonucuna varmışlar” dedim.


Bana şu cevabı verdi:


“Cenab-ı Allah varlıkları yaratırken beni onların hayırlı kesiminden yaptı. Arkasından kabileleri yaratırken beni en hayırlı kabileye bağladı. Daha sonra aile kollarını yaratırken beni kabilemin en hayırlı kolundan türetti. Ben hem fert olarak ve hem de aile kolu olarak insanların en hayırlısıyım.” (Tirmizî, Sünen,)


Abbas b. Abdülmuttalib “çöplükte yetişen hurma ağacı” benzetmesi ile Peygamberimizin kötü bir insan çevresinde yetişen seçkin bir şahsiyet olduğunu ifade etmek istemiştir. Peygamberimiz de ona verdiği cevapta hem şahıs olarak ve hem de soyca insanların en hayırlısı olduğunu belirtmiştir.

Yine bu konu ile ilgili olan ve Ahmed b. Hanbel'in, Tirmizî'nin ve Müslim'in, Vasıl b. Aska'a dayanarak kaydettikleri şu hadisi birlikte okuyalım:


“Allah İsmail'in oğullarından Kenane'yi, Kenane soyundan Kureyş kabilesini, Kureyş kabilesinden Haşimoğullarını ve Haşimoğullarından da beni seçti.”


Bu hadis, Hz. İsmail ile onun soyundan gelenlerin Hz. İbrahim'in en seçkin evlâtları olmasını ve Hz. İshak'ın soyundan daha üstün olmasını gerektirir. Bilindiği gibi İshak oğulları -ki bunlar israiloğullarıdır- aralarında bir çok peygamber çıktığı ve kendilerine hak Kitab (Tevrat) geldiği için acemlerin (arap olmayanların) en üstün kesimini oluştururlar. Arapların bunlara karşı üstün olduğu sabit olunca acemlerin diğer kesimlerinden haydi haydi üstün oldukları meydana çıkar...


Sözün kısası, bilmek gerekir ki, önce Kureyş kabilesinin ve arkasından da bu kabilenin Haşimoğulları kolunun üstünlüğü ile ilgili çok sayıda hadis vardır. Hepsini sıralamanın yeri burası değildir. Yukarıdaki hadis bunun delillerinden biridir. Çünkü Kureyş kabilesi ile araplar arasındaki ilişki araplar ile insanlığın tümü arasındaki ilişki gibidir. İlerde tekrar değineceğimiz gibi şeriatın bu konudaki hükmü budur...


Bu konu ile ilgili olarak sahabilerden Abdullah b. Ömer şöyle bir olay anlatıyor:


“Bir defasında bazı arkadaşlarla birlikte Rasûlüllah'ın avlusunda oturuyorduk. Bir ara önümüzden bir kadın geçti. Arkadaşlardan biri:


“Rasûlüllah'ın kızı geçiyor” dedi. Bunun üzerine Ebu Süfyan:


“Muhammed, Haşimoğulları arasında tıpkı pislik içinde yetişen bir reyhan çiçeği gibidir.” diye konuştu.


Önümüzden geçen kızı, bu sözlerin varıp Peygamberimize anlatınca hemen öfkeli bir şekilde yanımıza geldi. Kızgınlığı yüzünden belli oluyordu, bize dönerek şunları söyledi:


“Kulağıma ne biçim sözler geliyor? Bilesiniz ki, Allah yedi kat gökleri yarattı ve en üst katını seçerek dilediği kullarını oraya yerleştirdi. Sonra varlıkları yarattı ve içlerinden Ademoğullarını (insanları), insanlar arasından da arapları, arapların içinden Mudar kolunu, Mudarlardan Kureyş kabilesini, Kureyş kabilesi içinden Haşimoğullarını ve Haşimoğullarından da beni seçti. Demek ki, ben seçkinlerin seçkinlerinin seçkiniyim. Kim arapları severse beni sevdiği için onları sevmiş olur. Buna karşılık kim araplardan nefret ederse benden nefret ettiği için onlardan nefret etmiş olur.” (Hakim, El-Müstedrek,)


Yine Tirmizî'nin Kabus b. E Zıbyanın babasına dayanarak bildirdiğine göre bir defasında Peygamber Efendimiz (salât ve selâm üzerine olsun) sahabilerden Selman-ı Farisî'ye:


“Ya Selman, bana nefret besleme, yoksa benim dinimden ayrılmış olursun” dedi.


Selman-ı Farisî'nin:


“Ya Rasûlüllah, senden nasıl nefret edebilirim ki, Allah beni senin sayende hidayete ulaştırdı?” şeklindeki karşılığı üzerine Rasûlüllah kendisine:


“Araplardan nefret edersin ve dolayısıyle bana nefret beslemiş olursun” buyurdu.

Görüldüğü gibi Peygamberimiz araplardan nefret etmeyi dinden ayrılma sebebi ve kendisine nefret besleme tezahürü sayıyor. Öyle anlaşılıyor ki, Peygamberimizin fars asıllı ve faziletleri her keşçe bilinen Selman-ı Farisî gibi ünlü bir sahabiye bu şekilde hitap ederken aslında diğer fars asıllı müslümanları önceden uyarmak, şeytanın bu yoldaki kışkırtmalarına peşinen set çekmek istemiştir. Tıpkı aşağıdaki hadis gibi:


“Ey Muhammed'in kızı Fatıma, ben Allah'ın sana vereceği hiç bir cezayı önleyemem. Ey Allah Rasûlü'nün amcası Abbas, Ben Allah'ın sana vereceği hiç bir cezayı önleyemem. Ey Allah Rasûlü'nün halası Safiyye, ben Allah'ın sana vereceği hiç bir cezayı önleyemem. Ama malımdan dilediğinizi isteyiniz.” (S. Müslim, Kitap El-İman,)


Peygamberimiz bu sözleri ile bu üç yakınının akrabalarını kendisi ile aralarından bulunan soy ortaklığına güvenerek doğruluğu ve iyi amel işleme görevini ihmal etmemeleri konusunda uyarmak istemiştir.


Tekrar konumuza dönersek açıkça görürüz ki bu hadislere göre genel olarak araplardan nefret etmek, onlara düşmanı olmak ya doğrudan doğruya küfür veya küfür sebebidir.


Bu da onların diğer milletlerden üstün olmasını ve onları sevmenin imanın güçlenme sebeplerinden biri olmasını gerektirir. Çünkü araplardan nefret etme ile ilgili yasak, eğer diğer milletlerden nefret etme yasağı gibi olsaydı bu yasak dinden ayrılma ve Peygamberimize karşı dolaylı şekilde nefret besleme sebebi olmaz, sadece bir çeşit haksızlık ve sınırı aşma sayılırdı.


Fakat madem ki, Peygamberimiz bu nefreti dinden ayrı düşme ve Rasûlüllah'a karşı dolaylı biçimde nefret besleme sebebi saymıştır, bu durum araplardan nefret etmenin diğer milletlere karşı nefret beslemekten daha ağır bir günah olduğunu gösterir ve bu da arapların diğer milletlerden üstün olduğuna delildir. Çünkü sevgi ve nefretin önem derecesi sevilenin veya nefret edilenin üstünlük derecesine bağlıdır. Yani kim ki, kendisine karşı nefret beslemek daha ağır günah sayılırsa bu durum onun diğerlerinden üstün olduğunu gösterir. Aynı zamanda bu durum böyle bir kimseyi sevmenin, dinin gereği olduğunun delilidir.


Sebebine gelince bu sevgi nefretin karşıtıdır ve fazilet kazandırıcıdır. Başka bir deyimle özellikleri sebebi ile kendisine karşı nefret beslenmesi azab sebebi olan kimseyi sevmek sevab gerekçesidir aynı zamanda bu durum onun üstünlüğünü gösteren bir delildir.


Nitekim bu gerçek Cabir b. Abdullah -Allah ondan razı olsun- tarafından rivayet edilen şu hadiste açıkça belirtiliyor. Peygamber Efendimiz (salât ve selâm üzerine olsun) buyuruyor ki:


“Ebu Bekir ile Ömer'i sevmek imanın, ve onlardan nefret etmek kâfirliğin belirtilerindendir. Tıpkı bunun gibi Arapları sevmek imanın ve onlardan nefret etmek kâfirliğin belirtilerindendir.” (Sûyûtî Camî El-Sağîr, c, 1, s. 67, H. No: 3668.)


Harb-ı Kirmanî, bu hadisi:


“Arapları sevmek iman, onlardan nefret etmek ise münafıklık ve küfürdür.” şeklinde naklederek bunu delil olarak kullandı. (Hakim, El-Müstedrek, c. 4, s. 82.)


Bu isnadın doğru olup olmadığı tartışılabilir. Belki de hadis bu şekli ile başka bir kanaldan rivayet edilmiştir. Bu rivayete buraya alışımın sebebi, Selman-ı Farisî'nin rivayet etmiş olduğu ve yukarda ele aldığımız hadisle anlam bakımından uyuşmasıdır. Bilindiği gibi Selman-ı Farisî'ye dayandırılarak rivayet edilen söz konusu hadiste araplardan nefret etmenin bir çeşit küfür olduğu belirtilmişti. Bu da onları sevmenin bir iman belirtisi olmasını gerektirir. Görülüyor ki, bu iki hadis arasında anlam birliği vardır.


Yine Tirmizî'nin, halife Hz. Osman'a -Allah ondan razı olsun- dayanarak naklettiği şu hadisde bu kategoriye girer:


“Kim araplara kem gözle bakar, onları aldatırsa benim şefaatimin kapsamına giremez, benim sevgimi elde edemez.” (Tirmizi)


Sayfalarında bu hadise yer vermiş olan Tirmizî onunla ilgili olarak:


“Bu hadis, sadece Husayn b. Ömer tarafından nakledilmiş olan (garib) bir hadistir. Husayn b. Ömer de pek güvenilir bir hadis nakledicisi değildir” diyor.


Bu konu ile ilgili enteresan bir belge de şudur. Rebi b. Fadla diyor ki:


“Bir defasında on iki atlı sefere çıkmıştık. Yol arkadaşlarımın hepsi Peygamberimizin sahabilerindendi ve Selman-ı Farisî de aralarında idi. Yolda namaz vakti gelince önce aramızda kim imam olacak? diye konuşuldu, sonunda kafiledekilerden biri imam oldu ve bize farzı dört rekât olarak kıldırdı. Namaz sona erince Selman-ı Farisî bir kaç kere üst üste -Nedir bu nedir bu?- dedikten sonra namazın niçin yolculuk (seferilik) şartları uyarınca iki rekât olarak kıldırılmadığını, oysa namazı kısa tutmaya çok ihtiyacımız olduğunu belirtti. Bunun üzerine kafiledekiler kendisine -Ya Selman, sen bize namaz kıldır, aramızda bu göreve en lâyık kimse sensin- deyince Selman-ı Farisî onlara şu cevabı verdi -Hayır, ey İsmailoğulları (araplar) imamlık sizin hakkınızdır, bizler sizin vezirleriniz (yardımcılarınız) iz.”


Bu konuda burada dile getirdiklerimin dışında daha başka belgeler de vardır. Fakat bunların kimi tartışmalı ve kimi de asılsızdır.


Bu konudaki diğer bir delil de şudur; Halife Ömer -Allah ondan razı olsun- zamanında bağış listesi düzenlerken listeye aldığı kimseleri neseplerini göz önünde tutarak sıraladı. Bu prensip uyarınca öne Peygamberimize soyca en yakın olanların adlarını yazdı, böylece araplar bittikten sonra arap olmayanları kütüğe aldı. Bu usul gerek geride kalan halifeler, gerek Emeviler ve gerekse Abbasîler devrinde hep böyle devam etti. Fakat daha sonra değiştirildi. (Sıratı mustakim sh,200 ve devamından özetledim)









 
f471h Çevrimdışı

f471h

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Araplar hakkındaki hükmü Arap ülkelerini yöneten hainlere bakarak vermiyorsun değil mi? Eğer öyle yapıyorsan hata edersin. Onlar Arap halkını yansıtmıyor. Suud Ailesi gibi hanedanlar ABD'nin sadık köpekleridir.
Açlık ve sefalet içerisinde yaşayan Müslüman halkarı umursamadıkları için onlardan dolayı soğukluk oluyor. Bazı kişiler olayı peygamber efendimize dayandırmışlar. Ben Peygamber efendimize, eşleri olan annelerimize, ehlibeytine, ona yaşamında yardım etmiş olanlara, sonrasnda onu anıp dua edenlere kadar dua ediyorum. Konu nereden buraya geldi anlamadım.
 
f471h Çevrimdışı

f471h

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Şeyhulislam (rahimehullah)sözlerine şöyle devam ediyor:

Yukarda sözünü ettiğimiz önce genel anlamda arapların, arkasından Kureyş kabilesinin ve onun arkasından da bu kabilenin bir kolu olan Haşimioğullarının üstün olduğunu belirten delil Tirmizî'de yer alan şu hadistir. Sahabilerden Abbas b. Abdülmuttalib -Allah ondan razı olsun- diyorki:


“Bir defasında Peygamberimize dedim ki:


“Ya Rasûlüllah, Kureyşliler aralarında toplanarak soylarını müzakere etmişler ve senin çöplükte yetişen bir hurma ağacı olduğun sonucuna varmışlar” dedim.


Bana şu cevabı verdi:


“Cenab-ı Allah varlıkları yaratırken beni onların hayırlı kesiminden yaptı. Arkasından kabileleri yaratırken beni en hayırlı kabileye bağladı. Daha sonra aile kollarını yaratırken beni kabilemin en hayırlı kolundan türetti. Ben hem fert olarak ve hem de aile kolu olarak insanların en hayırlısıyım.” (Tirmizî, Sünen,)


Abbas b. Abdülmuttalib “çöplükte yetişen hurma ağacı” benzetmesi ile Peygamberimizin kötü bir insan çevresinde yetişen seçkin bir şahsiyet olduğunu ifade etmek istemiştir. Peygamberimiz de ona verdiği cevapta hem şahıs olarak ve hem de soyca insanların en hayırlısı olduğunu belirtmiştir.

Yine bu konu ile ilgili olan ve Ahmed b. Hanbel'in, Tirmizî'nin ve Müslim'in, Vasıl b. Aska'a dayanarak kaydettikleri şu hadisi birlikte okuyalım:


“Allah İsmail'in oğullarından Kenane'yi, Kenane soyundan Kureyş kabilesini, Kureyş kabilesinden Haşimoğullarını ve Haşimoğullarından da beni seçti.”


Bu hadis, Hz. İsmail ile onun soyundan gelenlerin Hz. İbrahim'in en seçkin evlâtları olmasını ve Hz. İshak'ın soyundan daha üstün olmasını gerektirir. Bilindiği gibi İshak oğulları -ki bunlar israiloğullarıdır- aralarında bir çok peygamber çıktığı ve kendilerine hak Kitab (Tevrat) geldiği için acemlerin (arap olmayanların) en üstün kesimini oluştururlar. Arapların bunlara karşı üstün olduğu sabit olunca acemlerin diğer kesimlerinden haydi haydi üstün oldukları meydana çıkar...


Sözün kısası, bilmek gerekir ki, önce Kureyş kabilesinin ve arkasından da bu kabilenin Haşimoğulları kolunun üstünlüğü ile ilgili çok sayıda hadis vardır. Hepsini sıralamanın yeri burası değildir. Yukarıdaki hadis bunun delillerinden biridir. Çünkü Kureyş kabilesi ile araplar arasındaki ilişki araplar ile insanlığın tümü arasındaki ilişki gibidir. İlerde tekrar değineceğimiz gibi şeriatın bu konudaki hükmü budur...


Bu konu ile ilgili olarak sahabilerden Abdullah b. Ömer şöyle bir olay anlatıyor:


“Bir defasında bazı arkadaşlarla birlikte Rasûlüllah'ın avlusunda oturuyorduk. Bir ara önümüzden bir kadın geçti. Arkadaşlardan biri:


“Rasûlüllah'ın kızı geçiyor” dedi. Bunun üzerine Ebu Süfyan:


“Muhammed, Haşimoğulları arasında tıpkı pislik içinde yetişen bir reyhan çiçeği gibidir.” diye konuştu.


Önümüzden geçen kızı, bu sözlerin varıp Peygamberimize anlatınca hemen öfkeli bir şekilde yanımıza geldi. Kızgınlığı yüzünden belli oluyordu, bize dönerek şunları söyledi:


“Kulağıma ne biçim sözler geliyor? Bilesiniz ki, Allah yedi kat gökleri yarattı ve en üst katını seçerek dilediği kullarını oraya yerleştirdi. Sonra varlıkları yarattı ve içlerinden Ademoğullarını (insanları), insanlar arasından da arapları, arapların içinden Mudar kolunu, Mudarlardan Kureyş kabilesini, Kureyş kabilesi içinden Haşimoğullarını ve Haşimoğullarından da beni seçti. Demek ki, ben seçkinlerin seçkinlerinin seçkiniyim. Kim arapları severse beni sevdiği için onları sevmiş olur. Buna karşılık kim araplardan nefret ederse benden nefret ettiği için onlardan nefret etmiş olur.” (Hakim, El-Müstedrek,)


Yine Tirmizî'nin Kabus b. E Zıbyanın babasına dayanarak bildirdiğine göre bir defasında Peygamber Efendimiz (salât ve selâm üzerine olsun) sahabilerden Selman-ı Farisî'ye:


“Ya Selman, bana nefret besleme, yoksa benim dinimden ayrılmış olursun” dedi.


Selman-ı Farisî'nin:


“Ya Rasûlüllah, senden nasıl nefret edebilirim ki, Allah beni senin sayende hidayete ulaştırdı?” şeklindeki karşılığı üzerine Rasûlüllah kendisine:


“Araplardan nefret edersin ve dolayısıyle bana nefret beslemiş olursun” buyurdu.

Görüldüğü gibi Peygamberimiz araplardan nefret etmeyi dinden ayrılma sebebi ve kendisine nefret besleme tezahürü sayıyor. Öyle anlaşılıyor ki, Peygamberimizin fars asıllı ve faziletleri her keşçe bilinen Selman-ı Farisî gibi ünlü bir sahabiye bu şekilde hitap ederken aslında diğer fars asıllı müslümanları önceden uyarmak, şeytanın bu yoldaki kışkırtmalarına peşinen set çekmek istemiştir. Tıpkı aşağıdaki hadis gibi:


“Ey Muhammed'in kızı Fatıma, ben Allah'ın sana vereceği hiç bir cezayı önleyemem. Ey Allah Rasûlü'nün amcası Abbas, Ben Allah'ın sana vereceği hiç bir cezayı önleyemem. Ey Allah Rasûlü'nün halası Safiyye, ben Allah'ın sana vereceği hiç bir cezayı önleyemem. Ama malımdan dilediğinizi isteyiniz.” (S. Müslim, Kitap El-İman,)


Peygamberimiz bu sözleri ile bu üç yakınının akrabalarını kendisi ile aralarından bulunan soy ortaklığına güvenerek doğruluğu ve iyi amel işleme görevini ihmal etmemeleri konusunda uyarmak istemiştir.


Tekrar konumuza dönersek açıkça görürüz ki bu hadislere göre genel olarak araplardan nefret etmek, onlara düşmanı olmak ya doğrudan doğruya küfür veya küfür sebebidir.


Bu da onların diğer milletlerden üstün olmasını ve onları sevmenin imanın güçlenme sebeplerinden biri olmasını gerektirir. Çünkü araplardan nefret etme ile ilgili yasak, eğer diğer milletlerden nefret etme yasağı gibi olsaydı bu yasak dinden ayrılma ve Peygamberimize karşı dolaylı şekilde nefret besleme sebebi olmaz, sadece bir çeşit haksızlık ve sınırı aşma sayılırdı.


Fakat madem ki, Peygamberimiz bu nefreti dinden ayrı düşme ve Rasûlüllah'a karşı dolaylı biçimde nefret besleme sebebi saymıştır, bu durum araplardan nefret etmenin diğer milletlere karşı nefret beslemekten daha ağır bir günah olduğunu gösterir ve bu da arapların diğer milletlerden üstün olduğuna delildir. Çünkü sevgi ve nefretin önem derecesi sevilenin veya nefret edilenin üstünlük derecesine bağlıdır. Yani kim ki, kendisine karşı nefret beslemek daha ağır günah sayılırsa bu durum onun diğerlerinden üstün olduğunu gösterir. Aynı zamanda bu durum böyle bir kimseyi sevmenin, dinin gereği olduğunun delilidir.


Sebebine gelince bu sevgi nefretin karşıtıdır ve fazilet kazandırıcıdır. Başka bir deyimle özellikleri sebebi ile kendisine karşı nefret beslenmesi azab sebebi olan kimseyi sevmek sevab gerekçesidir aynı zamanda bu durum onun üstünlüğünü gösteren bir delildir.


Nitekim bu gerçek Cabir b. Abdullah -Allah ondan razı olsun- tarafından rivayet edilen şu hadiste açıkça belirtiliyor. Peygamber Efendimiz (salât ve selâm üzerine olsun) buyuruyor ki:


“Ebu Bekir ile Ömer'i sevmek imanın, ve onlardan nefret etmek kâfirliğin belirtilerindendir. Tıpkı bunun gibi Arapları sevmek imanın ve onlardan nefret etmek kâfirliğin belirtilerindendir.” (Sûyûtî Camî El-Sağîr, c, 1, s. 67, H. No: 3668.)


Harb-ı Kirmanî, bu hadisi:


“Arapları sevmek iman, onlardan nefret etmek ise münafıklık ve küfürdür.” şeklinde naklederek bunu delil olarak kullandı. (Hakim, El-Müstedrek, c. 4, s. 82.)


Bu isnadın doğru olup olmadığı tartışılabilir. Belki de hadis bu şekli ile başka bir kanaldan rivayet edilmiştir. Bu rivayete buraya alışımın sebebi, Selman-ı Farisî'nin rivayet etmiş olduğu ve yukarda ele aldığımız hadisle anlam bakımından uyuşmasıdır. Bilindiği gibi Selman-ı Farisî'ye dayandırılarak rivayet edilen söz konusu hadiste araplardan nefret etmenin bir çeşit küfür olduğu belirtilmişti. Bu da onları sevmenin bir iman belirtisi olmasını gerektirir. Görülüyor ki, bu iki hadis arasında anlam birliği vardır.


Yine Tirmizî'nin, halife Hz. Osman'a -Allah ondan razı olsun- dayanarak naklettiği şu hadisde bu kategoriye girer:


“Kim araplara kem gözle bakar, onları aldatırsa benim şefaatimin kapsamına giremez, benim sevgimi elde edemez.” (Tirmizi)


Sayfalarında bu hadise yer vermiş olan Tirmizî onunla ilgili olarak:


“Bu hadis, sadece Husayn b. Ömer tarafından nakledilmiş olan (garib) bir hadistir. Husayn b. Ömer de pek güvenilir bir hadis nakledicisi değildir” diyor.


Bu konu ile ilgili enteresan bir belge de şudur. Rebi b. Fadla diyor ki:


“Bir defasında on iki atlı sefere çıkmıştık. Yol arkadaşlarımın hepsi Peygamberimizin sahabilerindendi ve Selman-ı Farisî de aralarında idi. Yolda namaz vakti gelince önce aramızda kim imam olacak? diye konuşuldu, sonunda kafiledekilerden biri imam oldu ve bize farzı dört rekât olarak kıldırdı. Namaz sona erince Selman-ı Farisî bir kaç kere üst üste -Nedir bu nedir bu?- dedikten sonra namazın niçin yolculuk (seferilik) şartları uyarınca iki rekât olarak kıldırılmadığını, oysa namazı kısa tutmaya çok ihtiyacımız olduğunu belirtti. Bunun üzerine kafiledekiler kendisine -Ya Selman, sen bize namaz kıldır, aramızda bu göreve en lâyık kimse sensin- deyince Selman-ı Farisî onlara şu cevabı verdi -Hayır, ey İsmailoğulları (araplar) imamlık sizin hakkınızdır, bizler sizin vezirleriniz (yardımcılarınız) iz.”


Bu konuda burada dile getirdiklerimin dışında daha başka belgeler de vardır. Fakat bunların kimi tartışmalı ve kimi de asılsızdır.


Bu konudaki diğer bir delil de şudur; Halife Ömer -Allah ondan razı olsun- zamanında bağış listesi düzenlerken listeye aldığı kimseleri neseplerini göz önünde tutarak sıraladı. Bu prensip uyarınca öne Peygamberimize soyca en yakın olanların adlarını yazdı, böylece araplar bittikten sonra arap olmayanları kütüğe aldı. Bu usul gerek geride kalan halifeler, gerek Emeviler ve gerekse Abbasîler devrinde hep böyle devam etti. Fakat daha sonra değiştirildi. (Sıratı mustakim sh,200 ve devamından özetledim)









Allah’ın adaleti kusursuzdur.

Peki benim “Allah’ım ben hayırlı olan filan soydan bir babanın oğlu olsaydım eğitilirdim ve korunurdum da filan günahlara düşmezdim. Sapkın bir babanın soyundan sapkın bir topluluğa doğduğum için filan günahlarımdan beni affet ve hesaba çekme” deme hakkına sahip olacak mıyım? Bu sorununcevabı HAYIR ise burada açığa kavuşması gereken bir çelişki var demektir.
 
Ebu Abdullahh Çevrimdışı

Ebu Abdullahh

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Şahıs olarak bir arab'a buğzetmek farklıdır. Irk olarak araplara buğzetmek farklıdır. Ebu Leheb Araptı ve arabın en şerefli koluna mensuptu. İçimizde Ebu Leheb'i, yada Ebu Cehili seven var mıdır? Arapları sevmek ve onların üstünlüğünü kabul etmek ehli sünnetin belirgin bir sıfatıdır.

Açlık ve sefalet içerisinde yaşayan Müslüman halkarı umursamadıkları için onlardan dolayı soğukluk oluyor. Bazı kişiler olayı peygamber efendimize dayandırmışlar. Ben Peygamber efendimize, eşleri olan annelerimize, ehlibeytine, ona yaşamında yardım etmiş olanlara, sonrasnda onu anıp dua edenlere kadar dua ediyorum. Konu nereden buraya geldi anlamadım.

Açlık içinde yaşayan müslümanları umursamayan araplar varsa, onları umursayan ve onlar için canını veren, kanını akıtan araplarda vardır. Sen öfkeni, buğzunu, düşmanlığını arap kardeşlerine değil, şeytanın kardeşleri olan mecusilere, maymunlara ve domuzlara yönlendir.
 
f471h Çevrimdışı

f471h

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Herkes benden üstündür. Kimseyle üstünlük yarışında değilim. Ben sapmış bir babanın oğluyum, bu gerçekle hayatımda çok defa karşılaştım zaten. Benim mevzum üstünlük davası değil.
 
Üst Ana Sayfa Alt