Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Bediüzzaman Sadi Nursinin Tavsiyesi

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
yusuf Çevrimdışı

yusuf

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Aleyküm selam kardeşim. İlmi konuş demişsin, haklısın.Ama bir de bunu kendin için düşünürsen sorun çözülmüş olur.

selam aleykum
inanin arkadasim samimi degilsiniz samimi olsaydiniz denmek isteneni anlardiniz . cok basit yaninda cocuk varsa okut biz diyiyoruzki risalei nur .. her yerde bulunuyor hatta internette savunuculug yapilan sitelerde de var biz bu kitabi hic degistirmeden sizden aldigimiz gibi kuran ve sunnet isiginda tartisiyoruz ve bir deli yazmasi diyiyoruz iste sizde .. kuran ve sunnet isiginda, hayir dersiniz konuyu konusuruz .. ama o sahis hakkindaki gorusleriniz yada o sahsin gorusleri sizin iman etikleriniz sizin dininiz bizi baglamaz .. aslinda siz bu din islam degildir derseniz sorunda biter sorun islam adi altinda yapilan ve inanilan yanlislar .. sia ne ise nurculukta islama gore odur ..


Bir yığın alakasız bigi elde etmişsin,

senin alaksasiz dedigin kisim hangisi ALLAH swt a atilan iftirami? yoksa ALI ra a atilan iftirami? siz islami sindirememis olmanizdan neyin alakali oldugunu neyin olmadigini anlayamiyorsunuz ..


Allah razı olsun ama bir de konuyu okuyarak cevap yazmaya çalışırsan daha güzel olur.Yazdıklarına söylenecek çok şey vardır. Ama ne yazdık ki, doğru söylenen banlanıyor... Sen her düşüncene zıt geleni dışlayıp, banlarsan sorun çözlümez sadece dinlememek olur.

ornek nerede dogru soyleyen banlanmis !!! .. siz dogruyla, yanlisi ayirt edemiyorsunuz nasil karar verdiniz


Görüyorum ki, "nurnurcu" kardeşim banlanmış. Sebebi ne bilmiyorum, ama aslında biliyorum.

evet din kardesin banlanmis cunku genel olarak bu cemeatin uyelerinde oldugu gibi islami deliler ile konuyu aciklamak yerine .. kendi dini onderinin yazilarini buraya yapistirmayi tercih etmistir ..

Daha evvel, burada tartışmıştık, hemde çok!. Ama ne oldu, hiç. Halen, aynı adâvetler ve aynı düşünceler.

kendine soracaksin .. once allah icin sevip allah icin bugz etmeyi ogrenin bu imanin en alt seviyesidir .. siz allah a ve resulune ve sahabeye iftira atan munkerleri bas taci yaptikca biz sizden beriyiz ELHAMDULILLAH

Bizce, "görmüyorsunuz" değil, "göremiyorsunuz" dersek olay anlaşılmış olur.Bakarsınız ama görmek istemezsiniz... Size okumakdılarınız üzerine atılan iftiralara iftira attıklarınız ile cevap yazıyoruz. Siz doğru olanı almak yerine, doğruya yanlış damgasını vurup redediyorsunuz.

kendinizi tarif etmissiniz

Ha birde muratdemir kardeş, o kadar yüksektesin ki, herkesi cahil zannediyorsun. Ama zıddına inkılap eder, haberin olsun. Yazdıklarından bariz anlaşılıyor kimin ne olduğu..

anlasiliyor elhamdulillah

Maasselam..

Said-i Nursi'nin Kıyamet tarihini belirtmesi ( suphanallah)

Allah; "Kıyamet vakti yaklaştı. Allah'tan başka onun vaktini bilen de yok." (53/57-58)

buyurduğu halde



Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, Birinci Şuada;

".. Ve'l-ilmu indallahi lâ ya'lemu'l-gaybe illallâhu Hattâ ye'tiyallahu bu emrihi (şedde sayılır) fıkrası dahi, makam-ı cifrîsi bin beşyüz kırkbeş (1545) olup kâfirlerin başında kıyamet kopmasına îmâ eder... Bu îmalar gerçi yalnız bir tevafuk olduğundan delil olmaz ve kuvvetli değil, fakat birden ihtar edilmesi bana kanaat verdi. Hem kıyametin vaktini kat'î tarzda kimse bilmez; fakat, böyle îmalar ile bir nevi kanaat bir gâlip ihtimal gelebilir. (...)" denilerek Allaha şirk koşulmaktadır.



Said Nursî'nin, hesap aralarına "Allah'tan başka, hiç kimse gaybı bilmez" anlamına gelen "lâ ya'lemu'l-gaybe illallâhu" cümlesini koyması, adeta fasıkların büyük günahları bile bile işlerlerken "tövbe, tövbe" demelerini andırmaktadır.

suphanallah .......... !!!!!!
 
K Çevrimdışı

KırıkGitar

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Aleyküm selam kardeşim.

Bakın, ben sizinle samimice sorunu çözmeye çalışırken siz sert bir üslup ile cevap verdiğinizi zannediyorsunuz. Çözmeye çalışırken, siz söyledikleriniz ile daha da zorlaştırıyor, çözümü kayıp ettiriyorsunuz...Ben sizin yeriniz de, sizinle tartışmayı pek duğru görmüyorum. Hakslızlık vardır. Olayı kendinize göre yorumlayıp, banlıyorsunuz.. Eğer kabul görürseniz, ne sizin ne de benim modrator veya yönetici olmadığımız bir kısıma gidelim. Orada adil bir tartışma yapalım. O zaman güzel ve samimi konuşan değil küfür eden banlanır.İşinize gelecekse tabi.

Endişe edecek hiç bir durum yok kardeşim,artık bir şey yazmıyacağım!.Söz anlamayan ve ön yargılı insanlara çokda vaktimizi harcayacak değiliz.

Maasselam..
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Kardeş banlamayacağız size ben kefilim ancak herşeyi kuran ve sünnet nazarında yazacağız hem siz hem biz.

Buyrun yazmak istediklerinizi yazabilirsiniz vallahi daha sizin hiç bir yazınızda kuran ve sünnet adına hiç birşey göremedim. Hala ben doğruyum gibi kendinizi su üstüne çıkarmaya çalışıyorsunuz ..

siz bize ayet ve hadislerle yazdınız da biz red mi ettik.

SubhanAllah..

Buyur sorduğumuz sorulara kuran ve hadislerle yanıt ver...
 
laylay Çevrimdışı

laylay

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
bende bir isteğim ver said nursiye karşı çıkanlar sert ve tenkit edici hatta bana göre küfre giren lafızlarını bırakırsa daha güzel tartışma ortamı oluırşur....ayrıca bu konu diğer konulara taşınıp büyümesin burada başladı bitsin...daha artmasın...herkes diyeceğini desin ancak üsluba dikkat.....

bende banlanmayam çok marjinal duruyorum burada :)
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
dediğim gibi hak olan kaynakları yazdığınız sürece tepki almazsınız ancak ne yazdığınıza dikkat edin sorularda yanıtı biz kuran sünnetten istiyoruz siz ise tutup hala risale ve mesnevi gibi kitaplardan delillerle geliyorsunuz kuranı kerimde anlaşmazlığa düştüğümüzde onu risale yada mesnevi degilde Allah ve resulune yani kuran ve sünnete gitmemiz gerektiğini bize Allah bildiriyor..
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
karşı taraf evvela savunmasını Kuran ve sünnete dayandırmadığı sürece itibar etmeyeceğiz.
Ayrı bir akaidin (din) mensubuymuş gibi Kuran sünnet yerine kendi cemaatındaki huzursuzlukları bastırmak için ilimden bihabercesine yorum ve nefsi düşüncelerle sapkın itikadlerini savunmaya çalışmaları ehli sünnet için bir kıymeti harbiyesi yoktur.
İlham şüphesiz Vahyden farklıdır fakat kitaplarda reddediğimiz ve sizin ilham diye aklamaya çalıştığınız sapkın itikatlerin vahyden farkı nedir?
Adını değiştirince caiz mi oluyor ? İçerik aynı ?
İlham ya rahmanidir ya şeytani.
İlham ehli sünnetin zıttına itikatler içeriyorsa bu şeytandan olduğu anlaşılmaz mıdır?
Birde size göre ilham dediğiniz bu sapkın ifadelerin hata veya yanlış olma ihtimali var mıdır ?

Böyle sapkın itikatler Kuran ve sünnete bağlıyım diyen muminler için bir şey ifade eder mi ?
 
laylay Çevrimdışı

laylay

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
ilham ya rahmanidir...ya şeytanı... diyorsunuz pekiii bunu neye dayandırıyorsunuz....islama uyarsa rahmani uymazsa şeytani...olur diyorsunuz...neye dayanarak hangi delillere..dayanarak
 
laylay Çevrimdışı

laylay

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
selamun aleykum, hakkım olmayarak bir konuya el atacağım...kardeş sizin delil sormanız çok güzeldir fakat delili sorma şekliniz güzel değildir..abdulhak kardeş maşaallah barekellah okuyan bir kadeştir ve ilham hakkındaki sözleri de allahu a'lem bildiğim kadarı ile doğrudur.fakat siz delil isterken bunu kardeşimizin özeline yazın..burda herkes bir şey sorar farklı mecralara çekilirse konu, artık mecrasından çıkmış ve herkesin farklı ses çıkarması anlaşılmayan bir konu ortaya çıkarır....

hakkınızı helal edin...selamun aleykum


abdulhak konuları analtırken hep delil istiyor delilsiz konulara ititbar edilmez diyor...bende onun için sordum...
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
D(H)iyanet İşleri Başkanlığı Yayınları - RİSALE-İ NUR DEĞERLENDİRMESİ


NUR RİSALELERİ HAKKINDA MÜŞAVERE KURULU KARARLARINDA BİLDİRİLENLER (S.7-9)


Nur Risaleleri, Said Nursî talebelerinin ilâveleri ve tekrarları ile meydana getirilmiş takriben 130 küsur eserden ibarettir. Bu risaleler hakkında daha önce Başkanlığımız Müşavere Kurulu üyeleri tarafından bilir kişi sıfatiyle ve yahut Kurulun mütalaası olarak bazı görüşler açıklanmıştır. Bu raporların hususiyle dinî yönden üzerinde durdukları meseleler şöyle hülâsa edilebilir:

1 — Ebcet hesabiyle ve tevafuklarla manalar verildiği, bunların Müslümanlık esaslarına göre dinî ve ilmî kıymeti olmadığı... (1948/323)

2 — Risâle-i .Nûr'un ve müellifinin manevî işaretle müjdelendiği ve buna binaen vazife sahasında bulunduğu, muhalefetin doğru olmadığı muhabbetin ise Cenâb-ı Hakk'ın rızasını kazandıracak bir yol olduğu iddiası (1960/156)

3 — Nur Risalelerini toplu olarak okumak bir nevi hizipçilik olduğu (1960/203 no: )

4 — Risâle-i Nur'un dini mukaddesat okumak bir nevi mukaddesat arasına katılmak istendiği; yalnız Nurcular için dua yapılarak, Müslümanlar arasında bir zümre meydana getirildiği ve tefrikaya yol açıldığı (1962/5)

5 -Nurculuk propagandası yaptığı (1962/28)

6 — Said Nursî ve eserlerinin harikuladeliğinden ve kerametlerinden bahsolunduğu. indî teviller ve mübâlâğalı ifadeler kullanıldığı (1962/526)

7 — Said Nursî'nin ve eserlerinin harikuladeliği ve kerametleri hakkında indî teviller ve mübalâğalı ifadeler kullanıldığı (1962/538)

8 — Mübalâğalar, indî tevil ve mütalâalar (1962/547)

9 -- Mübalâğalı indî tevil ve mütalâalar (1962/548)

10-- Birtakım indî tevillerle hizipçiliğe müeddî oluşu (1963/506)

11 — Kur'ân-ı Kerîm'in harflerinden birtakım manalar istihracına kalkışmak gibi ulemanın ekserisince benimsenmiyen bir yol tutulduğu, Asa-yi Musa adlı eserinde bazı âyet ve kelâm-ı kibarı indî olarak tevil ederek bunların Risale-i Nûr'u tebşir ve teyid ettiği iddiası (1963/520)

12 - - Nur Risalelerini Kur'ân-ı Kerîm'in manevî mucizesi olarak göstermesi iddiası (1963/572)

13 — Nur Risalelerinde Said Nursî'nin tasavvufla karışık şahsî görüşleri, mübalâğalı fikirler, indî teviller ve hurufilik (1963/669)

Hülâsa, Müşavere Kurulu'nün bazı kararlarında ana hararını verdiğimiz mes'elelerde mübalâğalı fikirler, indî teviller, hurûfîlik, nur risalelerini manevî mucize olarak gösterme, hizipçilik. Millet arasında tefrikaya sebep olma kerametler, selef ulemasının benimsemediği harflerden manalar çıkarma, Said Nursî'nin manevî işaretle müjdelendiği ve benzeri aşırı, sınırsız iddialar gerçektekten üzerinde durulması gerekli bir meseledir.
Kararların müttefikan üzerinde durdukları noktalar ve Nur Risalelerindeki bu tutumun mahzurları Müslümanı tehlikeli sonuçlara götürür. Selefin itikât ve ilim görüşüne muhalif o lan, yukarıda işaret edilen "aşırı beyanlar Nur Risalelerinde sayısızdır.
Şimdi bu hususta, tesbit ettiğimiz örnekler üzerinde duracağız.
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
NUR RİSALELERİNİN İLÂHÎ BİR İLHAMA DAYANDIĞI İDDİASI (S.11-12)


Nur risalelerinin baştanbaşa ilâhî bir ilhama dayandığı intibaı kısmen Said Nursî, bilhassa naşiri olan talebelerince halka telkin edilmek istenmiştir. Meselâ (îşaratu'1-icaz) kitabında (Arap harfleriyle teksir s. 281) nur talebelerinden Mehmed Kayalar :

«Risale-i Nur, Kuran'm bu asırda en yüksek ve en kudsî bir tefsiridir. Hakikatleri semavîdir, Kur'ânîdir. O halde Kur'an okundukça o da okunacaktır.» der. Halbuki İşaratu'1-icaz kitabı Kur'ân-ı Kerîm'in tamamına şamil bir tefsir olmadığı gibi bu kitabın içindekilere Kur'ân-ı Kerîm derecesinde bir kudsiyet izafe olunması doğru değildir. Bu asırda en yüksek tefsir, denen bu kitap, Bakara sûresinin 31 âyetinin, tefsir ilmi usulüne uymayan indî bir görüşle yapılan bir açıklamasıdır. Diğer risalelerde de âyet-i kerîmelerden rastgele bazıları her hangi bir va'z risalesi halinde ele alınmıştır. Bu durumda nur risaleleri iddia edildiği gibi Kur'ân-ı Kerimin tefsiri değildir.

Meyve Risalesindeki Felâk sûresinin tefsiri, hurûfîlik usuliyle bir tevilden ibarettir. Bu da ötedenberi bilindiği gibi Fıkıh usulündeki tefsir kaide ve şartlarına ve bunca müfessirin (icma) mahiyetindeki görüş ve izahlarina uymaz. Meselâ, bu risalede (Felâk) sûresinin büyücülüğe temas eden 5 inci âyetinde: «Bu ayetin 1328 senesine tevafuk ettiği..» denilerek radyo ile yapılan siyasî telkine hamledilmesi aynı uygunsuz tevillerin bir örneğidir.

Zülfikar risalesinin hatimesinde, (Arap harfleriyle teksir, S. 4) «Risale-i Nur'un mescid ve mabedlerde, minber ve kürsilerde okunacağı» yazılmak suretiyle hiç bir dinî esere 14 asırdır verilmemiş olan imtiyaz bu esere kazandırılmak istenir. Bu şekilde hareket yani nur risalelerinin mescid ve mabedlerde cemaata okunmasının gerekliliği hakkındaki tavsiyeler, islâm dininin ibadet uygulamalarına ve formüllerine uymaz. Çünkü bu gibi yerlerde, okunacak ve manası anlatılacak kitap yalnız Kur'ân-ı Kerîm ve Hadîs-i şerifler olup, bunların nasıl okunacağı ve manasının açıklanacağı da sarih usûllere bağlanmış bulunmaktadır. Cenâb-ı Hakk'm emrinde Hz. Peygamber'in fiilinde olmayan bir işi ibâdet haline getirmek din yolunda gitmek isteyene yakışır mı?
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
NUR RİSALELERİNİN İSİMLERİNİ KOYMADA GARİP İDDİALAR : (S.12 -13)


Nur risalelerine Hz. Ali'nin, İmam Rabbanî'nin, Abdülkadir Geylânî'nin ad verdikleri iddiası ileri sürülmektedir. Meselâ: Hz. Ali'ye Nisbet edilen Celcelutiye risalesinde (Asayı Musa) tabiri kullanılmış olmasından dolayı, bunu okuyan Said Nursî, bu tabiri bir kitabına advermiş ve onun mukaddimesinde Hz. Ali'nin bu kitabı o sözle haber vermiş olduğunu yazmıştır ki, bu, ciddiyetle ve ilimle telif edilemez. Bu telâkkiler tasavvufi - batıni bir görüş tarzıdır, îlim erbabınca doğru görülemez. Çünkü, gaybı, Allah'tan başka kimse bilemez. Her mü'mine ilham vaki olması mümkündür. Yalnız ilhama mazhar olan kimsenin bunun kendisine mahsus kalması ve başkaları için hiç bir surette itikada ve ibadete delil olmaması üzerine ötedenberi ulemanın ittifakı bulunmaktadır. İlham ve kanaatler şahsîdir.

(Sikkeyi tasdik-i gaybî) adlı kitabında (Arap harfleriyle teksir S. 91-92) de nur talebelerinden Ahmed Nazif, Hz. Ali'nin (Keramet-i gaybiye) sinde Risale-i Nur'a (Sıracü-n-nur) adının verildiğini iddia eder ki, aynı garabettedir. Kur'ân-ı Kerîm'de (Sırâcen münîrâ) yâni: «Aydınlatıcı çerağ» deyimi, Peygamberimiz (S.A.S.) hakkında varid olmuş bir vasıftır. Bunun risale-i nura atfedilmesi yersiz ve indî bir tevcih olur. Bu eserde umumiyetle ifade edilen görüşler bâzı tasavvufî-batınî te'ville. re dayanmaktadır. Bu gibi teviller, âlimîerince hoş karşılanmamış ve âyetlerin böyle usûl dışında tevillere uğratılması da hiç bir zaman doğru görülmemiştir.

Onuncu hicrî asırda gelen ve o asrın müceddidi sayılan İmam Rabbânî'nin (Mektubat) adlı kitabında (Bediûzzaman) deyimi bulunduğu ve bunu Said Nursî'nin benimsediği aynı lâkap dolayısiyle tefe'ül ettiğine istinaden talebeleri bunu bir tefahur vesilesi yapmışlardır ki, gülünç bir iddiadır.
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
NUR RİSALELERİNİN ARŞ-I A'ZAM'DAN İNDİĞİ İDDİASINDAKİ CÜR'ET VE KİTAB'A, SÜNNET'E DAYANMAYAN AKIL DIŞI TEVİLLERİ : (S.14-15)


Risale-i Nûr'un yüceliği hakkında propaganda o dereceye vardırılmış ki, (Zülfikar) risalesinde: «Bu hüccetler ve talimatın, bu kelimat ve teşbihatın Arş-ı A'zam'dan indiği muhakkak...» gibi ;son derece sınırsız iddialarla semavî kitaplar arasına sokulmak istenmiştir. Bu kitapta, kelimat ve tebligatın Arş-ı A'zam'dan indiği hakkındaki izah, ifadenin ilhama dayandığını açığa vurmak gayesini gütmektedir. Vahyin Kur'ân-ı Kerîme mahsus bulunduğu ve Hz. Peygamber'den başkasına ait ilhamın delil olmayacağı için böylece bir tutum din ilmince doğru görülemez. Bu gibi uygunsuz ifadeler ötedenberi Batınîlerce benimsenmişti.

Böyle aşırı tevillerin bulunduğu (Sikke-i tasdik-i gaybî) eserinin baş tarafında, birinci sayfadan evvel, bizzat kendisi tarafından «Eski medreslerde 5-10 seneye mukabil, inşallah Nur medreseleri 5-10 haftada aynı neticeyi temin edecek ve 20 senedir ediyor.» denilmektedir. Böyle bir şeye imkân var mıdır? Bu zihniyet, Peygamberimiz'in «Beşikten mezara kadar ilim öğrenin» sözüne uymadığı gibi, İslâmî tahsile de bir suikast olmaz mı? Yine aynı eserde «Bu kitabın neşrine çalışılması, dehşetli günahlara kefaret ve gelecek müthiş belâlara ve anarşistliğe bir set olacağı...» yazılmakta, 41. sayfada:

«Kalp, istiyor ki şu defineleri, gizli olan lem'alan göstereyim. Fakat ne yapayını ki makam kaldırmıyor...» gibi megalomaniye kaçan sözlere rastlanmaktadır. Bu temsiller gerçekle ilgisi olmayan bir takım garip iddialardır.
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
NUR TALEBELERİNİ İSLÂMÎ ESASLARA UYMAYAN TE'VİLLERİ : (S.16-17)


İslâmî esaslara uygun düşmeyen sınırsız, aşırı üslûp, hususiyle Nur talebelerinin seçtikleri ifade tarzıdır. Bu yolla Said Nursî'yi en büyük müceddit tanıyan Nur talebeleri (Fihrist) mecmuasının sonundaki takrizde şöyle derler:

«Ehl-i kalbin lâtîf keşiflerinden birisi de: beklenilen zât bir kitap yazacak, geçmişte hiç kimse ona benzer bir kitap yazmıyacaktır. Elhak, Risale-i Nur, bunun güneş gibi delilidir. Evet onun şakirtleri kat'iyyen îman ediyorlar ki, şimdiye kadar böyle eser görülmemiştir ve kıyamete kadar yazılmıyacaktır. Ehl-i keşif o nur'un tercümanı olan zatı nuranî (mescûnün-nisa) yâni müteehhil bulunmayacak, ihtiyar yaşta olacak... diye bahsediyorlar. Bu tevafukun her halde başka şekilde izah ve tefsirine ihtiyaç yoktur. Maziden, yâni bulundukları zamandan istikbale nazar eden ve bu zamanın halini tarassud eden ehl-i keşfin, keşfe müstenit daha çok beyanları vardır. Kısa keserek sizi onlara bırakıyoruz, îşte Risale-i Nûr'u yalnız ben medh etmiyorum, onu Hz. Kur'an medhediyor, Hz. Ali methediyor. Gavs-i a'zam methediyor, Hz. Murtaza Celcelutiyesinde Risale-i Nur'a (bedî) diyor.

Şu halde elbette ki o (Bedîuzzaman) dır, (Fahrü'd-devran'dır).»

Görüldüğü gibi (Nur şakirtleri kat'iyyen îman ediyorlar ki) sözü ile Said Nursî ve onun eserlerini Kur'-ân'ın, Hz. Ali'nin ve diğer büyüklerin methine mazhar kılarak yapılan tevcihler, daha da ileri gidilerek, Kur'ân-ı Kerim'deki 100 e yakın âyetin ebcet hesabiyle Said Nur-sî'ye, lâkabına, risalelerine tarih düşürülmesi suretiyle isbat edilmeye çalışılmaktadır. Tılsımlar kitabında 189-190, Sikke-i Tasdik-i Gaybî'de 41-95. Ahmed Fevzi'nin Maidetü'l-Kur'ân'ında 173-191 inci sayfalar, böyle yersiz, sınırsız tevafuklarla doludur. Bunlar Kur'ân-ı Kerîm'in gerçeklerini Said Nursî'ye yönelten zorlamalardır. Hakikatle hiç bir ilgisi olmadığı gibi Kur'ân-ı Kerîm'e ve onun tefsir usulüne bir tecavüzdür ve daha önce de belirtildiği gibi Batınîlerin maksatlarına ulaşmak için yürüdükleri yoldur. Yukarıda gösterilen mecmuada Bedîuzzaman kelimesinin çıkışına ve Said Nursî'nin şahsına dair yazılar, aşırı bir sevgi sonucunda müritlerin şeyhlerine, bazı talebelerin hocalarına gösterdikleri sınırsız ifratçı tazimleri ifade ediyorsa, da, Hurufîlik yoluyla âyetlerden mana çıkarılması da Kur'ân'ı anlamadaki kaide ve usul lere taban tabana aykırıdır. Bilinmiş olmalı ki, âyet-i kerîmeler böyle keyfî tasarruf mevzuu olmak için nazil olmuş değildir. Mahzâ hidayet olan Kitâb-ı Mübîn'i, hakikatlerini böyle bir yolla açıklamak yüce dinin usulüne aykırıdır.
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
NETİCE (22-24)


Netice olarak: Nur Risaleleri Kur'ân-ı Kerîm'in tefsirinden bazı itikat ve îman meselelerini ele almış, yalnız bunlarda tefsir usulüne uymayan indî hatta keyfî bazı tevilllere geçmekle zihinlerde teşevvüşler meydana getirmiştir.
Said Nursî imam Rabbanî, Abdulkadir Geylânî ve diğerleriyle kıyaslanarak hepsinin üstünde sayılmış ve bu bazı garip ifadelerle' belirtilmiştir.

Nurcuların inanış ve telâkkileri, İslâm Dini'nin Kur-ân-ı Kerîm ve Sünnet-i Seniyyedeki kaide ve formüllerine uymayan bir akide tarzı olmuştur. Nurculuk dinî meselelerde işi çığırından çıkaran bir istismara ilâveten millî ve içtimaî konularda da birlik fikrini baltalayan bir zihniyeti temsil etmiştir. Risalelerde gösterilen sırf dinî ifadeler bile yapılan aşın teviller ve keyfî görüşlerle, yukarıda örnekleriyle gösterildiği gibi manevî, millî bütünlüğümüzü bozan, gerçek ittikayı gölgeleyen bir hal almıştır. Bu Risaleleri okuyanlar, kendilerini bütün müslümanlardan üstün görmüşler, yalnız ve yalnız Nurcu olanları cennete ehil, Nur Risalelerini günahlara keffaret saymışlar ve netice olarak da Nur Risalelerini okumayı bir ibadet haline getirmişlerdir.

Ey müslüman kardeş! Dine yararlı telif ve irşatta bulunanlar Peygamberimiz'in hizmetkârları durumunda 'oldukları için, Kur'ân-ı Kerim'de Peygamber Efendimiz'e hitap edilmiş âyetleri onların şahsına atfetmek yakışık almaz. Böyle bir telâkkimi benimsemek de Müslüman tevazuuna sığmaz.

Said Nursî'ye uyanlar Nurcu ise, diğer müslümanlar zulmetçi midir?
Esasen Nur, Kur'ân'ın dır. Kur'ân ise bütün Müslümanlarındır. Hatta Kur'ân bütün âleme gelmiştir. Bir Batılı da, bir uzak Doğulu da ondan feyz alacaktır. Nasıl ki vaktiyle Endülüs, Kur'ân sayesinde bütün Avrupaya ilim menbaı olmuştu, îbn-i Rüşd'ün eserlerini okuyan Hıristiyan din adamları Katolikliğe karşı isyan ederek Protestanlığı ihdas etmişlerdi. Bugün bütün dünyada önem verilen içtimaî munâvenetin teşkilâtlandırılması hususunda vaktiyle Batı memleketlerinde yapılmış ilk teklif, Endülüs'teki zekât tatbikatını gören bir İspanyol âlimi tarafından olmuştu.

Hülâsa: Kur'âni-ı |Kerîm bütün insanlığın hidayet rehberidir. Asırlar boyunca îslâm âlimlerinin yazdığı eserlerin toplamı dahi Kur'ân'ın hakkiyle tefsirini başarmış değildir. Her biri kendi istidat ve ihtisası olan cihette bir özellik gösterebilmiştir, diğer taraflarda basit kalmıştır. Hal böyle iken, Nur Risalelerini Kur'ân'ın en mükemmel bir tefsiri addetmek Allah kelâmının kıyamete kadar, ondan sonra olacak şeylere ve bütün ilimlere şümulünü bilememek demektir.

Nurcuların bu gerçeği bilmemelerine imkân yoktur. Onların bizden ayrı kalmasını değil Peygamberimizin (Livâülhamd) adı verilen maneviyât sancağı altındaki birlik ve beraberlik içinde olmalarını dileriz. Livâülhamd = Hamd sancağı, kâinatta mevcut her şeyde Allah'ın yaratıcı sıfat, kudret ve bilgisini görüp takdir edebilen olgun zihniyeti temsil eder. Kur'ân'ın dünyaya hidayet feyzini yaymak için yegâne başarı imkânı, din ve ilmin müstakilen zihinde birbirine refakat edebilmesindedir ki, bu yol Livaülhamd'inj altına giden yoldur. Göklerde ve Arz'da her ne varsa, hepsinin insana müsahhar kılındığı Kur'an'da bize bildirilmiştir. Bu muazzam: nimeti kavrıyacak ilmî olgunluğa ancak bu suretle ulaşılabilir. O halde metodumuz bir insanın mahdut idrakini ve mahdut görgüsünü kabullenip onunla yetinmek değil, günden güne zenginleşen ve yükselen ilmî idrak ile Allah Kelâmının manasını değerlendirmek ve böylece dünya münevverlerinin îmanına imkânlar hazırlamaktır. Asıl faydalı olan bu yoldaki hizmettir. Kendi birliğimizi ve dirliğimizi bozan ayırıcılık ve mahdut bir fikre saplanıp kalmak, zararlı bir zihniyettir.
D(H)iyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 1964, Resimli Posta Matbaası


Bu konuda diyanet bile böyle söyleyebiliyorsa , onlar bile bu sapıklığın farkında ise perdelerinizin yırtılma zamanı gelmedi mi?
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
Gelelim İlhama , tarifine ve çeşitlerine :
Ben söyledim delil istedin. Şimdi sana Şamil İslam ansiklopedisinden ve diğer kaynaklardan bu konuyla ilgili açıklamaya :

İSLAM ANSİKLOPEDİSİ
İLHAM

Feyiz yoluyla kalbe ilka olunan mana. Akıl yürütme ve düşünmeye dayanmadan kalpte doğan bilgi. ilhamın çeşitli tarifleri yapılmakla beraber ortak noktaları dikkate alındığında şöyle tarif edilebilir; herhangi bir istidlal yoluna başvurmadan insanın ruhî melekeleri vasıtasıyla bir konu hakkında ilim sahibi olması.

Kur'an-ı Kerim'de Allahu Teâlâ'nın arıya vahyettiği anlatılmaktadır (en-Nahl, 16/68). Bu vahiyle kastedilen ilhamdır. Yine Kur'an'da peygamber olmadığı bilinen şahıslara geldiği bildirilen vahiy ilham ile tefsir edilmiştir. Allah Hz. Musa'nın annesine "çocuğu emzir, başına gelecekten korktuğun zaman, onu suya bırak, korkma, üzülme biz şüphesiz onu sana döndüreceğiz ve peygamber yapacağız" (el-Kasas, 28/7).
Bu ayet-i kerimedeki vahyin ilham olduğu kabul edilirse, ilhamın uykuda ve uyanık iken geldiği söylenebilir. Nitekim Allahu Teâlâ'nın Hz. İbrahim'e oğlunu kurban etmesini söylemesi uyku halindeki ilhama misaldir.
(Ramazan Efendi, Haşiye ala Şerhi'l-Akâid, s. 63).

İslâm akâidinde, ilim elde etme yolları arasında ilham kabul edilmemiştir. Kelâm âlimlerinin çoğu bu görüştedir. Ancak bu meseleyi Taftazanî (ö. 797/1395) şöyle yorumlamıştır:
İlham herkes için bilgi vasıtası değildir. Başkasına karşı delil olarak kullanılmaya elverişli de değildir. Kişinin kendisi için ilham delil olabilir. Çünkü ilhamla ilim hasıl olduğu konusunda şüphe yoktur. Bu hususla ilgili hadisler mevcuttur. Bir çok seleften bununla ilgili haberler nakledilmiştir.
(Taftazani, Şerhu'l-Akâid, terc. Süleyman Uludağ. s. 121).

Gazzalî, Razî ve Âmidî gibi bazı kelâmcılar nazar ve istidlal söz konusu olmaksızın ilhamla yakînî ve kat'î bilgilerin elde edileceğini kabul ederler. Ancak ilham zannedilen şey vehim olabilir. Şeytan'ın vesvesesi olabilir. Bunun için ilhamı vehim ve vesveseden ayırabilmek için onun dine uygunluğunu âyetlerle ve hadislerle kontrol etmek gereklidir. Bu şekilde kabul edilen ilham bile dinler ve mezhepler konusundaki tartışmalarda ölçü değildir ( İsmail Hakkı İzmirli, Yeni İlm-i Kelâm, I, 59).

Vahiy ile ilham arasındaki farklı yanlar şunlardır:

1. Vahiy yalnızca peygamberlere gelir.
2. İlhamda melek gözükmez.
3. Kendisine ilham gelen kişi bunu gizleyebilir. Hatta gizlemesi daha güzeldir. Peygamber vahyi gizleyemez,
4. Vahiyde kesinlik vardır. Peygamber vahyin, Allah'tan geldiğini kesin olarak bilir. İlham zannîdir.
(Zurkânî, Menâhilu'l-İrfân, Kahire 1954, I, 64).

İham, Batı dünyasında mistisizm; Doğu dünyasında ve özellikle İslâm aleminde tasavvufun gerçeğe ulaşma yollarından biri ve en önemlisi olan sezgi (hads-instuition) ile eş anlamlı kullanılmıştır. Sûfiler ilham'ı bir bilgi edinme yolu olarak kabul etmiştir
(Curcânî, Ta'rifât, s. 35)
Şâmil İA



Son cümlede gördüğümüz gibi , ehli sünnet müslümanlar değil , sofiyye bunu kendine kullanarak istediğini dizme imkanı bulmuş ve böyle ilim elde edilir itikadındadırlar. Fakat üst tarafta gördüğümüz gibi İslam akaidinde buna itibar eidlmez.


İlk defa Şia'nın aşırı gruplarına mensup Mugire b. Saîd el-İclî'nin "ism-i a'zam" sayesinde ilâhî bilgilerin kalbe akacağını iddia etmesinden sonra Ca'fer es-Sâdık'a nisbet edilen çeşitli rivayetlerin de etkisiyle ilham, bazı Şiî fırkaların kendi imamlarına gelen kesin bilginin kaynağı olarak görülmüştür.
[Hayyât, s. 110-111; Eş'arî, s. 50-51]

İlk devir sûfîleri, Kur'an ve Sünnete başvurarak değerlendirmeye tâbi tutmayı gerekli gördükleri ilhamı sadece itikadî konularda dikkate alırken daha sonra yetişen sûfîlerce ilham, bütün dinî konularda kullanılan müstakil bir bilgi kaynağı haline getirilmiştir. Diğer taraftan Mu'tezile kelâmcılan içinde "as-hâbu'l-ilhâm" (ashâbu'l-maârif) adı verilen bir grup, aklî bilginin tefekkür sonunda ilâhî ilham yoluyla meydana geldiğini savunmuştur.
[Kâdî Abdulcebbâr, et-Muğnî, XII, 96]


Bilindiği kadarıyla ilhamın dinî konularda bilgi kaynağı olamayacağını söyleyen ilk Sünnî kelâmcı Ebû Mansûr el-Mâturidî'dir. Mâturîdî, insana ait bilginin eksikliğini öne sürerek doğrudan doğruya Allah'tan gelen ilhamı bilgiye başvurmak gerektiğini iddia eden çeşitli grupların bulunduğuna dikkat çekmiş ve görüşlerini eleştirmiştir.
[Kitâbû't-Tevhîd, s. 6]


İnsan kalbine bazı bilgilerin ilham edilmesi mümkün olmakla birlikte bunlar genel geçerliliği bulunan kesin bilgi kaynağı teşkil etmez ve dinî alanda delil olarak kullanılamaz.
Sûfiyye ile onlara tâbi olanların dışında kalan İslâm âlimlerinin çoğunluğu bu görüştedir. Delilleri ise şöylece özetlenebilir:


a) Kur'an'da insanın doğru bilgiye ulaşmak için başvurması gereken kaynaklar duyular, akıl yürütme ve vahiy olmak üzere üç noktada toplanır.
Yine Kur'an'da canlı cansız bütün varlıkları gözlem altına alıp incelemeyi ve akıl yürüterek onların menşei hakkında bilgi üretmeyi emreden, daha sonra da üretilen bilgilerin vahyi teyit ettiğini açıklayan 700'den fazla âyetin mevcudiyetine karşılık ilhamî bilgilerin elde edilmesiyle ilgili açık anlamlı beyanların bulunmayışı bu yöntemin kesin bilgi kaynağı olmadığını gösterir.
[Kâdî Abdulcebbâr, el-Muğnî, XII, 3 İ 3; Zerkeşî, VI, 16]

b) Hz. Peygamber'in Allah'tan ruşdunü ilham etmesini istemesi özel anlamda değil genel anlamda bir ilham niteliği taşır,

c) İlham kesin bilgi kaynağı olsaydı bu yöntemle elde edilen bilgiler arasında çelişki bulunmaz, farklı din ve mezhepler teşekkül etmezdi.
[Mâturî-dî.Kitâbu't-Tevhîd, s. 61; İbn Fûrek, vr. 10b. 6ia]

d) İlhamî bilgiler kontrolü mümkün olmayan sübjektif bir nitelik taşır. Bu sebeple ilhamın bilgi kaynağı olduğunu iddia etmek kadar olamayacağını söylemek de mümkündür.
[İbn Hazm, II, 272; IV, 171; Nesefî, 1,22-23]

İlhamın dinî alanda kullanılabilecek kesin bilgi kaynağı olmadığını ve uyulması Zorunlu bir hükmün delilini teşkil edemeyeceğini savunan görüş nasların yanı sıra akıl ilkelerine daha uygun görünmektedir. İlham taraftarlarının dayandığı âyetlerde, muttaki ve sâlih kullara dinî hükümlere kaynak teşkil edebilecek bilgi verildiğine dair açık bir beyan mevcut değildir. Bu âyetlerde ilâhî emirlere uyanların Allah yolunda başarılı kılınacakları, nefislerine karşı verdikleri mücadelede yardıma mazhar olacakları ve izledikleri yolun isabetli olduğuna dair müjdelerin işaretlerini bu dünyada alacakları anlatılır.
İmâm-ı Rabbânî ile Abdulvehhâb eş-Şa'rânî ilhamın hiçbir şekilde helâl, haram, farz, vacip gibi dinî bir hükme mesnet teşkil edemeyeceğini belirtmişlerdir [Âlû-sî, XVI. 17-18]

İlhama dair hadislere gelince bunların bir kısmının uydurma olduğu tesbit edilmiştir; "Bildiğiyle amel eden kimseye Allah yeni bilgiler verir" anlamına gelen rivayet bunlardan biridir.
[Haris el-Muhâsibî, s. 100]

Konuya dair bazı hadisler de İsabetsiz şekilde yorumlanmıştır. Nitekim Hz. Ömer'in özel olarak ilâhî ilhamlara mazhar kılınmış (muhaddes) bir kimse olduğunu belirten rivayet bunlardan biridir.
İbn Kuteybe, bu hadiste geçen "muhaddes" kelimesinin "sanki kendisine önceden bildirilmiş gibi, bir şeyi söylediği zaman sezgisinde ve zannında isabet eden kimse" anlamına geldiğini belirtir.
[Ğaribu'l-hadiş, 1, 97-98]

Nubuvvet müessesesi sona erdiğinden sâlih kullarda ortaya çıktığı kabul edilen ilhamî bilgiyi onların başkasına tebliğ etmekle yükümlü olmadıkları dikkate alınırsa bu tür bilgilerin ferdî dinî tecrübenin ötesinde bir anlam taşımadığı anlaşılır.
Şu halde başkasına aktarılamayan, duyu verileri ve rasyonel bilgilerle de kontrol edilemeyen bu tür tecrübelerin genel geçerliliğinin bulunmaması gerekir. Ayrıca ilhamî bilgiyi öne çıkarıp bütün gayretini buna ulaşmak için harcamak, akıl ilkelerinin yanı sıra duyu verilerine dayanan bilgileri İhmal etmek gibi bir sonuç doğurur.
Gerçeğe ilhamî bilgiyle ulaşılabileceğini savunanların akıl ve duyu verilerine güvenmedikleri, hatta böyle bir çabayı terketmeyi tavsiye ettikleri bilinmektedir. Kur'an ise insanı objektif bilgi kriterleri olan duyu verilerine ve rasyonel bilgilere yöneltmektedir. Allah'ın her insana iyiliği ve kötülüğü tanımasını sağlayıcı duygular ilham ettiği ise tartışmasız kabul edilmesi gereken bir husustur.


Nurcuların ruh sağlığı ve pisikolojileri yerinde değildir.
Çünkü metod olarak İslami usullere , metod ve ilkelere değil aksine tamamen İslam'ın reddettiği ebced, cifir , gayb, vehim-ilham, batıni hezeyanlara dayanan mistik usullere dayanılmıştır.
Ehli sunnet islam alemi ile nurcu - sofiyyenin İslam akaidleri ve metod anlayışları farklı olduğundan , bir taraf Kuran ve sünneti kaynak edinip bu yolda islam alimlerinin geliştirmiş olduğu usuller neticesinde meselelere yaklaşırken,
diğer kesim (sofiyye-nur) ise batını ve keşf ile bilgi alınadığına itibar edilerek islama aykırı bile olsa kendi alimleri öyle demişse sorgusuz sualsiz kabullenilecektir.

 
laylay Çevrimdışı

laylay

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
yanii ilham allah tarafından verilir...ama kişi bunu dini anlamda bana ilham geldi benim dediğim doğrudur diyemez...ve ilham ı saklaması daha iyi olur...
kısaca..ilham ile elde edilen yada verilen bilgiler dinin anlamda kullanılamaz...çünkü zanni dir kesin doğruları göstermez...
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
Kuranın talebesiyiz diyorsunuz Kurana muhalif metodlarla akaid belirliyorsunuz.
Hacda dahi Kuran yerine Risale okuyorsunuz!


İtikat olarak hangi kitabı okudunuz bir yazar mısın ?
 
yusuf Çevrimdışı

yusuf

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Kuranın talebesiyiz diyorsunuz Kurana muhalif metodlarla akaid belirliyorsunuz.
Hacda dahi Kuran yerine Risale okuyorsunuz!


İtikat olarak hangi kitabı okudunuz bir yazar mısın ?

SUPHANALLAH
 
laylay Çevrimdışı

laylay

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
Kuranın talebesiyiz diyorsunuz Kurana muhalif metodlarla akaid belirliyorsunuz.
Hacda dahi Kuran yerine Risale okuyorsunuz!


İtikat olarak hangi kitabı okudunuz bir yazar mısın ?


ahhh bu söz insanları nerelere götürür...şimdi bütün risale okuyanlara zan altında bıraktın kardeşim...eğer risale okuyanlar hacda kuran okuyorlarsa...sen onlara iftira atmış olacaksın...bu vebalin altında nasıl girdin...allahu alem
 
K Çevrimdışı

KırıkGitar

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Hacda dahi Kuran yerine Risale okuyorsunuz!
Abdulhak, öbürlerine cevap verme tahammülüm yok!.Cevap yazmıyınca ! Ama buna cevap vermek zorundayım:

Hatta bunu cevap verilen bir soru değil, bunu iftira olarak alıgılıyorum. Ve hakkımı helal etmiyorum. Eminim, bu iftirayı gören öbür kardeşlerimde hakkını helal etmiyecektir. Çünkü büyük bir ithamdır.Buna herkes şahittir. İftira olduğunu herkeste biliyor!
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt