F
Çevrimdışı
Meselâ 1.incisi, Mâlikü’d-Dâr Hadîsi:Hz. Ömer’in radııyellâhu anh halîfeliği zamanında insanlara kıtlık isabet etti de, bir adam Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in kabrine geldi ve şöyle dedi: Ya Resûlullah!.. sallallâhu aleyhi ve selem. Ümmet'in için (Allah celle celâlühû’dan) yağmur iste, zîrâ onlar (neredeyse) helak oldular. Sonra, Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem o adama rü'yâsında göründü
“Ömer’e git, ona selam götür, halkın suya kavuşacağını haber ver ve ona şunu söyle; “Senin vazifen, iyi muamelede bulunmak, ölçülü ve güzel hareket etmektir” Adam derhal giderek durumu Ömer radıyallahu anh’e bildirdi. Bunun üzerine Ömer radıyallahu anh ağladı ve; “Rabbim! Üstesinden gelemediğim şeyler hariç, çaba sarfetmekten geri durmuyor ve elimden geleni yapıyorum!” dedi.(İbni Ebi Şeybe(6/356) Fethul Bari(2/397,495) El İsabe(3/484) İbni Abdilberr İstiab(3/1149) Kastalani Mevahib(2/365) Kenz(4/289) Halili İrşad(1/313-314) Şerhu Süneni İbni Mace(Suyuti-Abdulgani-FahrulHasen Dehlevi şerhi s.99) İbni Kesir Bidaye(7/149-151) Tarihut Taberi(3/192) Münziri Tergib(2/41) Şevahidul Hak(s.137) Hayatus Sahabe(4/470) Futuhatur Rabbaniye(5/35) Mecma(3/125) Zürkani Şerhul Mevahib(8/80) Beyhaki Delail(7/47) İbni Asakir(53/294)
Bu haberi, Beyhekî, Beyhekî tarikiyle es-Sübkî, Ayrıca, Buhârî, Târih’inde Ebû Sâlih Zekvân’dan kısaltılmış olarak, İbnü Ebî Hayseme, bu vecihden uzun olarak rivâyet etti.. Bu zât, Hâfız, Hüccet, sıka/sağlam biridir. Bunu yine İbnü Ebi Şeybe, el Musannef.’de rivâyet etmiş, İbn-i Hacer, el-Feth ’de bu rivâyetin isnâdının Sahîh olduğunu söylemiş ve “rü'yâyı gören, Sahâbe rıdvanullâhi teâlâ aleyhim'den biri olan Bilal İbnü Hâris el- Muzenî’dir; nitekim Seyf, El-Futûh’da böyle rivâyet etti,” demişdir. Bu rivâyet, Sahâbe rıdvanullâhi teâlâ aleyhim'in, ölümünden sonra Resûlüllah sallâhu aleyhi ve sellem ile istiska etmekteki (ondan bir şey istemelerine dâir) amelleri husûsunda bir nassdır. İçlerinden hiç biri şu haber kendilerine ulaşmasına rağmen onu inkâr etmedi. Mü’minlerin Emîri’ne götürülen haber yayılır. İşte bu yüzden şu rivâyet birilerine yalan söz isnâd edenlerin dilini koparır.) Kevserî, Mahku’t-Tekavvul’den kısaltarak, Makâlât: 388-389]İbni Kesir''Bu olayın isnadı sahihtir'' c.7 s.92
Sözde Selefi Abdülazîz İbnü Abdillâh İbni Bâz'ın Fethu’l-Bârî Tahkîk(!)inde, dipnotta söylediği , -Şârih(ibnü Hacer)in dediği gibi sahîh farzedilse bile- diye devam eden sözlerindeki bu ifade de bahsettteğimiz gerçeğe işaret etmektedir.Öyle ki sözde Selefiyelerin hocası İbn Teymiyye İktizâu's-Sirati'l-Müstakim s.493 de derki''Adamın biri Peygamberimizin mezarı başına gelerek .O'na -KülYılı-diye tarihe geçen o yılki şiddetli kuraklıktan yakındı.Bunu üzerine gözleri önünde beliren Peygamberimiz bu kişi aracılığıyla Hz. Ömere halkı yanına alıp yağmur duasına çıkmasını emretmiştir. (Dip notta ;İbni Kesir''Bu olayın isnadı sahihtir'' c.7 s.92) hadisini zikrettikten sonra ''bu tür tezahürler,Peygamberimizden daha alt düzeyde olan salih şahsiyetler tarafında da ortaya konabilmektedir.Ben şahsen bu türde bir çok olay biliyorum.Peygamber efendimizin veya ümmetine mensup salih bir şahsiyetten bir şey dilemeleri ve bu dileklerinin yerine getirilmesidir.Bu da çok görülen bir olaydır.'' der(.İbni Teymiyye,Pınar yay.İktizâu's-Sirati'l-Müstakim s.493 )
Bu Haberin Mühim Noktalarından Bazısı
Bir: Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem kabrindeyken kendisinden bir Sahâbî tarafından yağmur düâsı istenmesi.
İki: Ondan isteyenin isteğini Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem’in bilmesi.
Üç: Bu maksadla Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem’in düâ etmesi.
Dört: Bu işe, Sahâbe radıyallahu anhüm’un karşı çıkmaması, yani bu husûsta bir çeşit sükûtî icmâ’ın hâsıl olması.
Beş: Zamanımızdaki âlimlik pozlarındaki kimi câhillerin yaptığı gibi Selef/Sahâbe rıdvanullâhi teâlâ aleyhim ve Tâbiîn tarafından bu işin Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem’e ibâdet edilmesi, ve Allah celle celâlühû’ya şirk koşulması ma'nâsında kabûl edilmeyip açık ve kapalı âyetlere ters görülmemesi.Hz. Ömer'in bir şirk çeşidine sessiz kalması düşünebilir mi?
Altı: Bazı câhillerin bu rivâyetleri zayıf kabûl etmeleri rivâyetin zayıflığını değil, kendilerinin hiçliğini gösterir. Hâfız İmâm Sübkî’nin rivâyet edib hüccet kabûl ettiği,İbn-i Kesîr Sahih (el-Bidâye:1/91), ve benzeri hadîs (İbni Hacer) hâfızları buna sahîhtir dedikten sonra onlara susmaktan başka ne düşer ki?!.
Başka bir rivayet Ebul Cevza Evs Bin Abdullah radıyallahu anh’den;
“Medine halkı şiddetli bir kıtlığa maruz kalmıştı. Onlar Aişe radıyallahu anha’ya gelerek durumdan yakındılar. Bunun üzerine Aişe radıyallahu anha;
“Peygamber (s.a.v.)’in kabrine bakın, ondan semaya doğru bir delik açın. Onunla sema arasında bir engel bulunmasın!” dedi.
Onlar da hemen dediğini yaptılar. Bunun üzerine bize öyle bol yağmur yağdı ki, otlar yeşerdi, develer yağdan çatlarcasına semizleşti. Bundan dolayı o yıla; “çatlama yılı” denildi.”
(İbni Cevzi elVefa(1534) Darimi Sünen (1/56) Suyuti Hasais(2/280) Nebhani Huccetullah(s.1090) Zürkani Şerhul Mevahib(8/801) Zübeydi Tacul Arus(13/388) İbni Esir Nihaye(3/409) Behcetül Mehafil(2/129) Aliyyul Kari Mirkat(10/290) Mişkatul Mesabih(5950) Mevahibul Leduniye(2/365) Cem’ül Fevaid(2086) Şevahidul Hak(s.160) İbni Teymiye Ziyaretil Kubur(s.32) İbni Merzuk Beraatul Eşari(s.357) Gımari İrgam(s.24) İsmail Bin Mahfuz Mesaf(s.187) Elbani Tevessul(s.178)
Suud'da okuyan gençler diyorki; Hz.Aişe'nin Peygamberimizin kabriyle Tevessül etmesine (yukarıdaki rivayete) Albani Zayıf der....
Albani şu rivayetin zayıf olmasına üç gerekçe getirir,bakalım getirdiği gerekçeler ne kadar tutarlı ! ! ! (İsraf etmemek adına sadece bu hadisin tahricine gireceğiz ki nasıl da hadisleri zayi ettikleri görülsün)
Albani'nin “1.gerekçesi- Ravilerden Said Bin Zeyd’de zayıflık vardır. İbni Hacer Takrib’de onun hakkında; “Saduktur, vehimleri vardır” derken, Zehebi Mizan’da; “Yahya Bin Said onun hakkında zayıf dedi, Sa’di; “huccet değildir, hadisini zayıf sayarlar”, Nesai; “O kavi değildir”, Ahmed; “onda beis yok” dediler. Yahya Bin Said Onu makbul görmezdi” der
Alban'ni Said b.Zeyd'i zayıf bir ravi olduğu fikrinde olanları söz konusu ederken onun Sika olduğunu ifade eden hadisçileri adeta -bu hadiste- görmezden gelmiştir. Biz biliyoruz ki Albani başka bir yerde senedinde Said Bin Zeyd’in de bulunduğu başka bir hadis hakkında şunları söylemesidir;
“Hadisin isnadı hasendir. Ravilerinden hepsi de güvenilirdir. Said Bin Zeyd hakkında söz söylenmiştir ama bu, onun hadisini hasen derecesinden aşağı düşürmez. İbnul Kayyım da hadisin isnadının ceyyid olduğunu söylemiştir.” (Elbani İrvaul Galil(5/338)
Şimdi gelelim Said b.Zeyd'i İbni Hacerin tespitine göre onu “güvenilir”, “saduk”, “hafız” gören İmamlara , Buhari (et-Tarihu'l-Kebir III.472),İmam İcli (Tarihu's-Sikat s;184), Ebu Cafer ed Darimi, Ahmed Bin Hanbel, Ebu Züra, İbni Hibban,İbni Sad ve başkaları;kim o başkaları mesela bazı sözde selefilerin sandığı gibi İbni Main onu zayıf değil bizzat kendi eserinde Said b. Zeyd'i sika görmüştür.(İbni Main Tari II.199-Zehebi ,Kaif I.361) Bu açık beyan karşısında Ukayli'nin (v.323/934) İbni Main onun hakkında ''zayıftır'' dediğine dair naklettiği bilgi (bkz,Duafa,II,105,106) doğru olmasa gerekir .Eseri tahkik ederek neşreden Kal'aci da dip notta ,Said b. Zeyd'in sika olduğunu Nesai dışındaki Kütübi Sitte müelliflerinin onun hadisleri tahric ettiklerini söyler.
Hal böyleyken bu tespitlerimizde gösteriyor ki Elbânî’nin râvîlere ilişkin verdiği bilgi ve yaptığı değerlendirme, bir yerde bahis konusu râvînin rivâyetinin muhtevasıyla alâkalıdır. O, kendi meşrebine, zihin ve fikir dünyasına aykırı bulduğu rivâyetleri özellikle sened bakımından bir şekilde çürütmeye çalışırken, sahip olduğu zihniyetle mutabakat arz eden rivâyetleri ise bazen -senedinde bir başka yerde zayıf olduğunu söyleyerek tenkit ettiği râvî olsa bile- kabul edebilmektedir. Böylelikle Elbânî, bilerek veya bilmeyerek kendisiyle çelişmektedir. Şüphesiz bu, ilmî zihniyet ve akademik nezaketle bağdaşmayan bir tutumdur.
Dediğiniz gibi ;Saduk tabiri, İbnu Salah’a göre 2. mertebede, İbni Hacer’in tasnifine göre 4.mertebede, “Vehimleri vardır” tabiri ise; İbnu Salah’a göre 3. mertebede, İbnu Hacer’e göre 5. mertebede ta’dil lafızlarındandır! Bu ifade raviyi güvenilir’likten düşürmez.(bkz.; İbnu Salah Ulumil Hadis(s.110) Tedribur Ravi(s.332) Talat Koçyiğit Hadis Terimleri Sözlüğü(s.408) Abdullah Aydınlı Hadis Istılahları(s.88, 132) Mucteba Uğur Hadis Terimleri Sözlüğü(s.199, 333)“Beis yoktur” terimi; ta’dil lafızlarındandır. İbni Ebi Hatem’in tertibine göre 2.mertebe, Zehebi’ye göre 3. mertebe, İbni Hacer’e göre 4. mertebeye delalet eder. (Tedribur Ravi(s.234) Talat Koçyiğit A.g.e.(s.244) Yahya Bin Main, bu terimi; “süka= güvenilir” manasında kullanır. Nitekim kendisi der ki; “Benim, hakkında “beis yoktur” dediğim kimse güvenilirdir.” (İbni Main Tarih(1/112, 4/376) İbni Sad Tabakat(2/10, 5/148) - .Senetteki diğerisimlerden Ebu'l Cevza 'nın asıl adı Evs b.Abdullah er-Ribi olup Buhari ve Müslim'in güvenilir ravilerindendir. Bu ''la be'se bih' (zararsız,güvenilir) bir seneddir.Hatta bize göre ''ceyyid'' bir rivayettir.Ulema bunlardan daha düşük seviyede bir çok ravi'nin rivayetini bile farklı meselelerde delil olarak kullanmıştır.
Albani'nin 2. gerekçesi -Bu mevkuf bir haberdir. Aişe radıyallahu anha’nın sözüdür. Şayet sahih olsaydı bile huccet olamazdı. Zira onun bazı sahabilerin – hata ve isabetin imkân dâhilinde olduğu – ictihadi görüşlerinden olması muhtemeldir. O görüşler bizi bağlamaz, biz onlarla amel etmek mecburiyetinde değiliz.
Şayet mevkuf kabul edilse bile Hz. Aişe bize uygulayarak göstermiştir ki Peygamberimiz (sav) vefat etmiş olmasına rağmen ümmetine acıyarak onlara şefaat etmekte ,kabrini ziyaret edip ondan şefaat edene şefaat etmektedir. Evet Hz. Aişe Alim ,Fakih sahabelerden biri olmasına rağmen ,bu olay diğer büyük Sahabelerin önüne gerçekleşmesine rağmen Aişe validemizin hata etmesi imkan dahilindedir.Ama bir şey iyi bilinmesi gerekir ki onlar Tevhidi sizden daha iyi biliyorlardı.Milleti küfür ve sapkınlıkla itham edenlere bakacak olsak ,Hz.Aişe'nin bu hareketinin şirk olarak kabul etmek garekecektirki; bu asla mükün değildir.Ne Hz. Aişe ,ne de bu hadiseye şahit olan Sahabeler,ne de bu rivayeti -haşa- duvara çalmayıp ,eserlerine alıp kabul eden alimler şirki bilmiyen insanlar değildiler.Bu kıssa şirk iddiasında bulunaları susturmakta vefat etmiş olmasına rağmen Peygamberimiz'in ümmetine ihtimam gösterdiğini ispatlamaktadır.Hz.Aişe bu hareketini boşa yapmıyordu O gayet iyi bilmekteydi ki,Allah Resülü (sav) de yanındaki iki arkadaşıda ,kabirlerinin yanına gelenin kim olduğunu bilmekteydiler.Hz.Aişe derki ''Ben Allah Resülünün ve babamın meftun olduğu evime ne zaman girecek olsam örtümü rahaça çıkarırdım Zira biri benim eşim diğeride babamdı .Ama Ömer oraya defnedilince Allah'a yemin olsun ki ondan utancımdan evime girince örtümü açamaz oldum.(Mecmeu'z-Zevaid 7/26,Hakim Müstedrek 4/7 rivayet etmiş Buhari ve Müslim'in şartlarına göre sahihtir demiştir.)
Albani'nin 3. gerekçesi -Arim diye bilinen Ebun Nu’man Muhammed Bin el Fadl, güvenilir bir ravi olsa da, ömrünün sonunda ihtilata uğramıştır. Bu haberi Darimi’nin ihtilat öncesi mi, sonrası mı Arîmden dinlediği bilinmemektedir.” (Elbani Tevessul(s.140-141, Tercemesi s.178-179)
İbnus-Salah ;Buhari ve Zühli gibi Muhaddislerin ,Arim'den aldıkları rivayetlerin ihtilattan öncesine aid olması gerektiğini laydetmektedir.(İbnu's-Salah,Ulümü'l -Hadis s.356)
Hafız Iraki'de;Müslim'in ,Darimi vasıtasıyla Arim'den aldığı rivayetlerin ihtlattan önce gerçekleştiğini ifade etmektedir.Bu da bilindikten sonra arimi'yi en sert eleştiren İbni Hibban'dır.
Zehebi, İbni Hibban’ın; “Arim, ömrünün sonunda ihtilata uğradı ve ne rivayet ettiğini bilmeyecek kadar tegayyüre maruz kaldı. Bundan dolayı da rivayetleri içinde çok sayıda münker hadis vardır…” şeklindeki sözlerini şöyle reddeder; “İbni Hibban, ravi Arim için hiçbir münker hadis gösterememiştir. Peki nerede kaldı onun iddiası?” (Zehebi Mizan(6/298) Leknevi erRa’fu vetTekmil(s.279)
Zehebi Ruvvatüs Sükatil Mutekellim’de der ki; “Arim güvenilirdir, hüccettir. Sonradan ihtilata uğradı ise de bunda zarar yoktur. Zira ihtilattan sonra söyledikleri bilinmiştir.” (Zehebi Ruvvatus Sukatil Mutekellim(1/162)
Darakutni ise; “Arim’in ihtilatından sonra münker bir hadisi ortaya çıkmamıştır, o güvenilir bir ravidir” şeklinde yaptığı değerlendirme de onun hemen tenkid edilecek bir muhaddis olmadığıdır.. (Zehebi Mizan(6/298) Tehzibut Tehzib(9/358) Kitabul Muhtelitin(1/117) Zehebi Tezkiratul Huffaz(1/301) Ebu Abdullah esSalihi Tabakat(2/35)
El A’lai de, İbni Hibban’ın, Arim hakkındaki sözlerine şöyle itiraz eder; “…bu haddi aşmak ve aşırı gitmektir! Buhari, Ahmed Bin Hanbel, Abd Bin Humeyd ve bir çok insan Arim’den hadis rivayet etmiş, Muslim onunla huccet getirmiştir. Darekutni’nin; “İhtilatından sonra Arim’in münker hadisi çıkmamıştır. O güvenilirdir” demesi, ibni Hibban’ın sözünü reddetmektedir.” (elAlai Kitabul Muhtelitin(1/117) Kaldı ki Albani ,hakkında ihtilaf edilen (muhtelifun fih) bir ravinin bulunduğu bir hadis için ''Hasen olması muhtemeldir' diyebilmektedir.(bkz.Silsiletü'l -ehHadis es-Sahiha,IV,354 senedi hakkında ihtilaf edilen İsa b.Cariye'nin bulunduğu hadis için aynı ifadeyi kulanır.)
Sonuç olarak bu rivayete itiraz eden Albani'nin gerekçelerinin yetersizliği anlaşılmakla beraber bu hadisle amel etmeye engel olacak bir sonuç çıkarmak pekte ilmi olmasa gerekir.Ciddi hadis çalışmaları olan Albani'nin hadislerden yola çıkarak Kadına altını haram etmesi ,itikafı üç mescidle sınırlandırması gibi onlarca konuda vardığı sonuçta nasıl yanıldıysa! bu da onlardan olmalıdır.Allah'u alem.
Burada da bir kaç tenbîh yapacağız:
Birinci Tenbîh: Mü'minler yağmuru Mevlâ’dan beklerlerken bu işi, yağmurun yağmasına bir sebeb yaptılar; bununla tevessül ettiler; bunu Allah celle celâlühû’nun rahmetine vâsıta yaptılar; öyle değil mi?
İkinci Tenbîh: Kimi, sıkıntıya düştüklerinde, Allah celle celâlühû'ya değil de, Kabr-i Şerîf'e yönelmekle suçlayacaksınız? Hz. Aişe radıyallâhu anha’yi mi, yahud Medînelileri mi şirkle suçlayacaksınız, behey ilim adamı pozlarındaki çapulcular, kimi?..
Üçüncü Tenbîh: Bu rivâyeti yapan İmâm Dârimî acaba sizin kadar bilemedi mi? Ya şu rivâyeti -hâşâ- duvara çalmayan diğer İslâm âlimlerine ne diyeceksiniz?!.. Yoksa Kabirperest mi diyeceksiniz?
2'incisi Osman İbn-i Huneyf radııyellâhu anh Hadîsieygamberimiz (sav) vefat etmiş Hz. Osman'ın Halîfeliği zamanında bir adam, Hz. Osman radııyellâhu anhu'ya bir ihtiyacı için gidip geliyordu. Hz. Osman radııyellâhu anhu O'na iltifât etmiyor hâcetine bakmıyordu. Adam bunu Osman İbn-i Huneyf’e şikâyet etti. Osman İbn-i Huneyf radııyellâhu anh da O’na, “Abdest yerine git; abdest al ve namaz kıl; sonra da ‘Ey Allah’ım!.. Ben rahmet Nebîsi olan Nebîn Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem ile sana yöneliyorum ve senden istiyorum. Ey Muhammed!... Ben, ihtiyacımın görülmesi için seninle Rabbime yöneliyorum diyerek düâ et: ve hâcetini söyle” dedi.. Adam gitti ve bunu yaptı. Sonra da Hz. Osman radıyallahu anhu'ya geldi. Kapıcı O'na gitti, elinden tuttu; O'nu Hz. Osman radııyellâhu anhu'nun yanına soktu. Onunla oturttu ve O'na Hâcetini söyle dedi. O da, hacetini söyledi. Hz. Osman radııyellâhu anhu da hâcetini yerine getirdi.
[Bunu, Taberâni, el-Kebîr’de (9/30-31) ve es-Sağir’de (Er-Ravdu’d-Dânî:1/306-307) rivâyet edip (es- Sağîr’de) sahîh olduğunu söylemiştir. Yine Beyhekî, Delâilü'n-Nübüvve'sinde sahîh olan iki isnâd ile.(6/116-118) rivâyet etmişdir.El-Heysemi, (Mecmauz-Zevâid’de(2/279), Taberânî’den İsnâdının sahîh olduğunu nakletmiştir El-Münzirî de (et-Terğîb ve’t-Terhîb’de Sh:129 H:1008) Taberânî’den naklen ve susmakla ikrâr ederek Sahîholduğu hükmüne iştirâk etmiştir:, (Dâru’l-Kitâbu’l-‘Arabî.) Kezâ el-Makdisî de bu haberin Sahîh olduğunu söyleyenlerdendir. (Kevserî, Makâlât: 391 Bazı tasarruflarla.) ]
Bu hakîkati, İbn-i Teymiyye de i'tirâf etmektedir. (Kâidetün Celîle: 96-99) Lâkin zavallı, burada Sahâbî radıyellahu anhu'nun fehmini ve anlayışını hatâlı buluyor. Bu toslamanın zararı elbette sadece kendinedir, Sahâbî’ye değil. Bu rivâyetin isnâdı üzerinde şübheler uyandırmaya kalkan zamâne câhillerinin cehâletlerini İnşâellah ileriki makâlelrde ortaya koyacağız.(Bkz. Darusselam .com H.Avni hoca))Bu hadisi bu kadar ulema Sahih dedikten sonra tahricine gerek duymadık,Sözde selefi asılda Vehhabi kişilerin , ilmi olmayan itirazları burda da tekrarlanmaktadır.Ama isteyen yukarıdaki adresten ulaşabilir.
Haberdeki Mühim Noktalardan Bazısı
Bir: Osman İbn-i Huneyf radııyellâhu anhu'nun hâcet düâsını (geçen şekliyle) Resûlüllah sallâhu aleyhi ve sellem’in yaşadığı zamana hâs görmemiştir.
İki:Bü düâyı sahabede ,ulemada açık âyetlere zıt ve şirk görmemiştir.
Üç:Bunu, zemâne hâricîleri gibi hâşa Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem’e ibâdet etmek olarak kabûl etmemiştir.
Medîne civarındaki Harre mevkinde h. 63 yı*lında meydana gelen ve binlerce müslümanın ölümüne sebeb olan kanlı olay şöyle olmuştu: Yezîd b. Muâviye halife olunca Medine'den Abdullah b. Hanzala ile bir grup heyet halinde onun yanına gitmiş ve onda gayr-ı meşru işler görmüş*ler. Bu hey'et Medine'ye dönünce Yezîd'e bîattan vazgeçip Abdullah İbnu'z-Zübeyr'e biat etmişler. Bunun üzerine Yezîd Medine'ye, Müs*rif b. Ukbe denilen Müslim b. Ukbe komutasında bir ordu göndermiş*ti. Bu ordu Medine'de büyük bir katliâm yapmış, ileri gelenlerden 1700 kişi, sair halktan da kadın ve çocukların dışında onbinlerce kişi öldürmüştü. Üstelik, süvarileri hayvanlarını Hz. Peygamber'in Mescidi'ne bağlamak gibi bir çok alçaklıklar da yapmışlardir Mervân b. Muhammed, Sa'îd b. Abdilazîz'den ha*ber verdi (ki) o şöyle demiş“Harre günleri çattığı zaman, Hz. Peygamber'in -sallallahu aleyhi ve sellem- Mescidi'nde üç (gün) ezan okunmadı, kamet getirilip (namaz kılınmadı) Saîd İbnu'1-Musıvyeb Mescid'den ayrılmamıştı. O namazın vaktini, başka bir şeyle değil sadece Hz. Peygamber'in -sallallahu aleyhi ve sellem- kabrin*den duyduğu bir fısıltı ile anlıyordu... (Bu haberin şahidleri için bkz. el-HaBâ'is, 2/280-281.Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi, (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 1/198-199)
3'üncüsü ;İmâm Ebû Abdillâh Muhammed İbn-i Mûsâ İbn-i Nu’mân el- Mezâlî el Merrâküşî, yine kendi isnâdıyla, Muhammed İbn-i Nu’mân İbn-i Şibl el-Bâhilî’den şöyle dediğini rivâyet etti: Medîneye girdim ve Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in kabrine vardım. Bir de gördüm ki, bir bedevî devesini hızlıca sürüyor. Hemen devesini çöktürdü ve bağladı. Sonra kabr-i şerîfe girdi ve güzelce bir selâm verip hoş bir düâ yaptı. Sonra da şöyle dedi: Anam babam hakkı içün yâ Resûlelleh sallallâhu naleyhi ve sellem! Kesinlikle Allah celle celâlühû seni vahyine hâs kıldı ve sana içinde evvelkilerin ve sonrakilerin ilmini topladığı bir kitâb indirdi ve kitâbında, şâyet onlar kendilerine zulmettikler vakit sana gelseler ve hemen Allahtan af isteselerdi, onlar için Resûl de af isteseydi, elbette Allah celle celâlühû’yu tevvâb ve rahîm olarak bulacaklardı (Nisa 64) buyurdu. Dediği de haktır. Ben sana günahları i’tirâf ederek, seni Rabbine şefaatçı yaparak geldim. O da (şu âyetinde) va’dettiğidir. Sonra kabre döndü ve şöyle dedi:
Ey en hayırlısı, düzlükte kemikleri gömülenlerin!/ Ve güzel koktuğu onların güzel kokusundan düzlüğün ve yüksek tepelerin.
Sensin o Nebî ki, umulur şefâati/ Sıratta, kaydığı zamanda ayaklar.
Canımdır fedâ o kabre ki, sensin sâkini/ Ondadır afâf, ondadır cömertlik, ondadır kerem.
Sonra da bineğine binip gitti. Ancak mağfiretle gittiğinde hiç şübhe etmiyorum İnşâellah.Muhammed İbnü Abdillâh el-Utbî de bu haberi anlattı ve sonuna şu ilâveyi yaptı: “Derken uyuya kaldım ve hemen Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’i rüyâda gördüm, bana şöyle dedi: Ey Utbî! Bedevî’ye yetiş ve ona Allah celle celâlühû’nün onu bağışladığını müjdele.”
Merhûm Seyyîd Muhammed Alevî Mâlikî şöyle diyor: Bu haberi, İmâm Nevevî, (el-Îzâh:498) İbn-i Kesîr, (“şâyet onlar nefislerine zulmettiklerinde…Nisa 64” âyetini tefsîrinde) Ebû Muhammed İbnü Kudâme, (el-Muğnî:3/556) Ebû’l-Ferec İbnü Kudâme, (eş-Şerhu’l-Kebîr:3/495) Mensur İbn-i Yûnus, (Keşşâfu’l-Kınâ’:5/30) İmâm Kurtubî (Tefsîr:5/265) gibi büyük müfessirler ve muhaddisler nakletmişttir. Hattâ, (büyük fakîh koca muhaddis) İmâm Nevevi, Utbî’nin bedeviden naklettiği bu beytleri, Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in kabrini ziyâret esnasında söylemenin müstehab olduğunu söylemiştir. (Mâlikî’den hulâsa nakil son buldu. Mefâhîm:157-158)
Haberdeki Mühim Noktalardan Bazısı
Bir: Bunca büyük muhaddisler ve müfessirlerce şu rivâyet'in kabûl görmesi ve Kur'an’ın açık âyetlerine ters bulunmaması ve şirk kabûl edilmeyip, güzel bulunarak kitâblarına alınmasıdır. Hattâ, mustehab kabûl edilmesidir.
İki: Bin seneyi aşkındır, hiçbir müctehid, muhaddis, müfessir ve fakîh tarafından şirk olarak görülmemesi, kimsenin Nevevî’ye müşrik damgası vurmaması… İbn-i Kesîr’in meşhûr dediği bu hikâyeye kendisi ve hiçbir âlim tarafından karşı çıkılmaması… Bâtıl olmadığında bir çeşit sükûtî bir icmâın gerçekleşmesi gibi yanlarıdır.
Üç: Bu rivâyetin sıhhat derecesi ise daha sonra gelecek olan başka bir husûstur…
Dört: Bir de bilenler bilir ki, sahîh bir isnâdı yoksa da (müctehid ve muhaddis) insanların kabûl ettiği hadîsin sahîh olduğuna hükmedilir.
([İbn-i Abdi’l-Berr, el-İstizkâr:1/203, Süyûtî, Tedrîbu’r-Râvî: 25, İbn-i Hümâm, Fethu’l-Kadîr:1/217,3/143, Dârekutnî (Mâlik’den):4/40, Süyûtî, Teakkubât: 12,13], Tânevî, İ’lâ Mukaddimesi, Kavâid Fî Ulûmi’l-Hadîs:39-40)
Hattâ, Ümmet’in kabûl ettiği hadîs, bize göre Mütevâtir ma’nâsındadır. Çünki, büyük imâmlarımızdan Cessâs, Ahkâmu’l-Kurân’inda başka bir münâsebetle şöyle dedi: Ümmet bu iki hadîsi her ne kadar gelişi âhâd olan/Mütevâtir ve Meşhûr olmayan yolla olsa da kabûl ile karşılamıştır. Bu yüzden Mütevâtir kapsamında olmuştur. Çünki, insanların kabûl ile karşıladığı Haber-i Vâhidler bizce bir çok yerde açıkladığımız sebeble Mütevâtir ma’nâsındadır. ([Cessâs, Ahkâmu’l-Kur’ân: 1/386], Tânevî, İ’lâ Mukaddimesi, Kavâid Fî Ulûmi’l-Hadîs: 40)
Beş: Utbî kıssası, yukarıdaki nakillerde de görüldüğü gibi âlimlerimizce kabûl gören ve muhtevâsıyla amel etmek müstehab kabûl edilen bir haberdir. O hâlde, bir görüşe göre -senedi zayıf bile olsa- sahîh, hattâ, mütevâtir ma’nâsındadır.
Hâsılı, Utbî’nin haber verdiği bedevi’nin bu işi bir tevessülden ibârettir. Hakîkî fail Allah celle celâlühû’dur.Ve siz ey câhil yobazlar!... Hangi İslâm, hangi ilim, hangi irfan ve hangi hayâ ile bu ameli şirk, ve onu kabûl eden ve bununla amel eden bunca büyükleri müşrik ve kula ibâdet eden kimseler olarak kabûl edebilirsiniz?!...
4'üncüsü.İmam et-Tebarânî ile –kendisi gibi birer Hadis imamı olan– Ebû Bekr b. Mukrî ve Ebu'ş-Şeyh, Medine'de bulundukları zamanlardan birinde yiyecekleri tükenmiş, aç kalmışlardı. Açlık dayanılmaz bir hal alınca Ebû Bekr b. Mukrî, "kabr-i saadet"e giderek, "Ey Ellah'ın Resulü! Açlık bizi perişan etti!" diye serzenişte bulunur. Medine'de oturanlardan birisi aynı günün akşamı kapılarını çalar ve "Bizi Hz. Peygamber (s.a.v)'e şikâyet etmişsiniz. Rüyama geldi ve size yardım etmemi emir buyurdu" diyerek elindeki yiyecek dolu sepeti kendilerine verir[(Mısbâhu’z-Zalâm: 61) Mısbâhu’z-Zalâm Muhakkıkı, bu rivâyeti İmâm Zehebî’nin, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâda (16/400), Tâcüddîn es-Sübkî’nin de, Tabakâtü’ş-Şâfiiyyeti’l-Kübrâ’da (2/251) zikrettiğini söylemiştir. (Aynı yer)]Ayrica İbni Cevzi elVefa)
İbni Teymiyye'nin de yukarida fark ettiği gibi Peygamberimizin kabrinde gerçekleşen olağan üstü tazahürler Salih insanların mezarlarındada gözlemlenir,Teberrük vb Allahtan bereketlenmek için vesile kılınan Peygamberimizde olduğu gibi Salih zatlarla da olmaktadır
Hanbeli Alim Muhaddis Ebu'l Ferec İbnu'l Cevzi derki;''Nefsimi terbiye edemedim bazı salih kişilerin kabrine gidip onları aracı yapıp düzelmem için dua ettim'' (Saydu-Hatır müminlere öğüt ,Ebu'l Ferec El-Cevzi Tevhid yayınları ,s.99-100,Baskı 1998)
Şafii mezhebindeki büyük âlimlerden Ibni Hacer-i Mekki imam-ı azamı tanıtmak için ayrı bir kitap yazmıştır. Kitabının ismi (Hayrat-ül-hisan fi-menakıb-in-Nu'man)dır.25. Bِlümünde diyorki;İmam Şafi Baًğdatta bulunduًğu sıralarda ,Ebu Hanifenin mezar başına gelir ve ihtiyaçlarn Cenab ALLAH'n gidermesi için onunla tevessülde bulunurdu.(el-Heytemi ,el-Hayratü'l-Hisan sh.64 Kevseri Sahih isnadla olduğunu söylemiştir.) Hatibu'l-Bağdağdi,Tarih-i Bağdat)
İmam Malik ise İbni Humeyd'in bildirdiğine göre Abbasi halifesi Ebu Cafer hacca gitttiği zaman Hz.Peygamberi'in Mezarını ziyarete vardığında orada bulunan İmam Malik'e ''Ya Eba Abdullah !Yönümü kıbleye dönüğte mi dua edeyim? dediğinde ,İmam Malik ''Niçin yönünü çevireceksin ?Halbuki o senin baban Adem as. vesilesidir.Bilakis Resulullah'a yönünü dön .Onun şefaatini iste,seni affeder'' dedikten sonra şâyet onlar kendilerine zulmettikler vakit sana gelseler ve hemen Allahtan af isteselerdi, onlar için Resûl de af isteseydi, elbette Allah celle celâlühû’yu tevvâb ve rahîm olarak bulacaklardı (Nisa 64) ayetini okudu .(İmam Malik'in bu olayını Kâdî İyâd, bu haberi, Şifâ-i Şerîf’de,Subki Şifaü's-Sikam'da ,Es,Seyyid Semhudi Vefa'ul Vefa'sında ,El-Kastalani El-Mevahibü'l-ledünniye'sinde zikretmişkerdir.Hâfız Muhaddis Hafâcî ;Allah Kâdî İyâd’ın hayrını bol etsin, bu hikâyeyi Sahîh bir senedle rivâyet etmiştir ve bunu hocalarının sikalarının (sağlam ve güvenilirlerinin) bir çoğundan aldığını söylemiştir.Hafâcî, Nesîmu’r-Riyâd:3/398)
İbni Hacer el Askalani'nin El-İsabe fi Temyizi's-Sahabe adlı kitabında Abdurrahman b.Rabiatü'l -Bahali adlı zinnur lakaplı (r.anhu) zatın hal tercümesinde deniliyor ki;Kendisi Türk toprağını Belencer ülkesinin Rabü'l-Ebvab nahiyesinde şehid olup orada yatmaktadır.Şimdiye kadar oranın ahalisi (Müslüman)onu şefaatçi edinerek Allah'tan yağmur talep etmektedirler.(Beraatü'l-Eşariyye 313)
Konstantiyye sefer sırasında Ebû Eyyub el-Ensârî Kostantiniyye yakınlarında vefat edince surlara yakm bir yerde defnedilmişti. Hâ*lâ o yerin halkı (Rumlar)yağmur duasına çıktıklarında onun kabrini ziya*ret ederler. Ebû Eyyûb Bedir ve Uhud gazvelerinin yanı sıra Ra-sûlullah (s.)'m katıldığı bütün gazvelere katılmış ve Hz. Ali ile bir*likte başta Sıffin olmak üzere diğer seferlere de iştirak etmişti. [İbnü’l-Esir, El Kamil Fi’t-Tarih Tercümesi, Bahar Yayınları: 3/465-466. Müsnedi Ahmed 5/419,İbni Sad 3/484,SiyerulA'lem 2/404,Mücemüs Sahabe 2/222,Üsdül Gabe 1/571,el-Mearif 278,el-İkdul Ferit 4,368)
Allah Kafirlerin bile Ebu Eyyub hürmetine yaptıkları duaları kabul ettiğine göre Onu çok seven müminlerin Onun hürmetine istedikler şeyi verir,dualarını kabul eder. Bundan daha da mühimi ölünün, yakınlarının, dostlarının da yaptıkla*rını bilmesidir. Abdullah b. Mübarek der ki: Süfyan b. Yezîd İbrahim'den, o da Ebû Eyyûb'dan şöyle dediğini nakleder: "Dünyadakiîerin fiilleri ölülere gösterilir. Ölüler, dostlarının davranışlarının iyi olduğunu görünce rahat*larlar, sevinirler. Kötü fiilleri görünce de: "Ey Allahım, onu terbiye et" der*ler." (İbni Kayyım KitaburRuh)
Dirinin ölüden faydalanmasına ge-lince; bunun da sübûtunu bir çok hadîs-i şerîften anlamaktayız ki, bunun en açık delili, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in:
“Benim hayatım sizin için hayırlıdır, (benim sağlığımda bir takım işler) yaparsınız, size (onlarla ilgili hükümler) bildirilir Ben öldüğümde ise vefâtım sizin için hayırlı olur, çünkü amelleriniz bana (kabrimde) arz edilir, hayır görürsem Allâh’a hamdederim, şer görürsem Allâh’tan sizin için af dilerim” hadîs-i şerîfidir/Bu hadîs-i şerîfi Bezzâr gibi bir hadîs hâfızı Müsned’inde zikretmiştir. Hâfız Irâkî'nin oğlu “Bu hadîsin isnâdı çok iyidir”demiştir.Heysemî “Bu hadîsi Bezzâr rivâyet etti, ricâli sahihte geçen zevâttır” demiştir. İmam Süyûtî “Bu hadîs sahihtir” demiştir. Kastalânî “Buhârî Şerhi”nde Sahih, Ali el-Kârî “Şifâ Şerhi”nde Sahih, Zerkanî de “Mevâhib Şerhi”nde bu hadîs-i şerîfin sahih olduğunu söylemişlerdir.Abdullâh ibn-i Sıddîk el-Gumarî (Rahi-mehullâh) “Nihâyetü’l-âmâl fî şerhi ve tashîh-i hadîs-i arzi’l-e’mâl” isimli müstakil bir risâleyi sadece bu hadîsin sıhhatini beyâna tahsis etmiştir. Bu hadîsin sahîh olduğuna ve dört mezhep imamı dâhil bir çok imama göre huccet kabul edilen sahîh ve mürsel yollarla rivâyet edildiğine dâir, müstakil kitaplar yazılacak kadar ilim mevcutken, inançlarını hadîslere göre ayarlamak yerine, hadîsleri inançlarına göre tahlîle tâbi tutma yolunu seçen Elbânî gibilerin bu hadîsi zayıf kabul etmeleri, hilekâr tilkilerin, ars-lanların silsilesini koparma teşebbüsü gibi gülünç ve tehlikelidir. Ama elden ne gelir? Hadîs-i şerîfte vârid olduğu üzere: “Dini iyi anlamak ancak Allâh’ın, kendileri hakkında hayır dilediği kimselere nasiptir.” Artık “Ben vefatından sonra Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in istiğfârından bir şey ummuyorum” diyene, “İnkârcının nasibi ancak mahrûmiyettir” demekten başka ne denebilir? Oysa Görüldüğü üzere; biz, vefâtından sonra da sağlığındaki gibi Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in dua ve istiğfarından faydalanmaya devam etmekteyiz. Yine böylece herkesin bildiği ve kimsenin itiraza yeltenmediği sahih hadîs-i şerîfte “Mi’râc gecesi Mûsâ (Aleyhisselâm) ın şefâatiyle farz namazın elli vakitten beş vakite indirildiği(Buhârî, no: 3207) anlatılmıştır. Binlerce sene evvel vefât etmiş olan (Kabir ehlinde) Mûsâ (Aleyhisselâm) ın, bu ümmete ne büyük iyiliği olduğu nasıl göz ardı edilebilir.Sakın birileri kalkıp ,ölülerin dirilere bu türlü yardımının Peygamberlere Mahsus olduğunu iddiaya kalkışmasın ,çünkü bu,delilsiz dava olur ,Hatta yukarıda geçtiği üzere aksine delil kaimdir.Bu itiraz sahipleri yazdıklarımı okurken önyargılarından biraz olsun sıyrılabilseler ve kendilerine, meseleye "insafla" bakma şansı tanıyabilseler, gerçeği açıkça görecekler. Zikrettiğim kaynaklar arasında günümüz Ehl-i Tasavvuf'a ait tek bir eser dahi mevcut değil.Nitekim İbn-i Ömer (Radıyallâhu anhumâ) şöyle anlatmıştır: Bir kere ben Bedir"in kenarlarında dolaşırken boynunda zincirleri olan bir adam bir anda bir çukurdan fırlayarak bana: "Ey Allâh"ın kulu! Bana su ver" diye iki kere seslendi. Sonra elinde kamçı olan siyah bir adam aynı çukurdan çıkarak "Ey Allâh"ın kulu! Ona su verme. Çünkü o kâfirdir" diye bana seslendi. Daha sonra ona bir kamçı vurarak çukuruna geri döndürdü. Bunun üzerine ben koşarak Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)"e gidip bu durumu bildirdiğimde O bana: "Sen onu gördün ha!" diye sordu. Ben: "Evet" deyince: "O, Allâh"ın düşmanı Ebû Cehil ibn-i Hişâm"dır. İşte onun kıyâmete kadar azabı böylecedir" buyurdu.(Taberâni, el-Mu"cemu"l-evsat, no:2556, 7/287; İbni Ebi"d-Dünyâ, Kitâbu"l-kubûr, sh:74; Heysemî, Mecma"u"z-zevâid, 3/57; Süyûtî, Şerhu"s-sudûr, sh:164; İbn-i Receb, Ehvâlü"l-kubûr, sh:142; Kastalânî, el-Mevâhib, 1/191; Şerhu"z-Zerkânî ale"l-Mevâhib, 2/316; Muhammed Âbid es-Sindî, et-Tevessül, sh:60-61)
Bu rivayetten anlaşıldığı üzere Ebû Cehil bile dirilip alenen gözükerek yardım istiyebiliyorken,Az biraz hocanız İbni Kayyım'ın Kitaburruhu'nu okusaydınız ya!!!!!!Peygamberlerin ,Şehidlerin Evliyaların yardım etmesine karşı çıkmak ancak İbni Kayyım'ın Kitaburruhda başka bir münasebetle dediği gibi“ Bu konuda gerçekten daha birçok misaller sayılabilir.Rüyasında tavsiye edilen ilaçları kullanarak şifâ bulanların sayısı da gerçekten çoktur. Birçok insanın bana anlattığına göre Ibni Teymiyye karşı*tı birçok kişi ölümünden sonra onu rüyasında görüp ferâiz ve başka konular* sorular sormuşlar; İbni Teymiyye de onların doğru cevaplarını vermiş tir. Velhasıl bu gerçeği, sadece, ruhları, hükümlerini ve durumlarını bilme*yen insanlar kabul etmezler. Başarı Allah'tandır. ” (İbni Kayyım Kitabu'r-Ruh) İbni Teymiyye bile öldükten sonra sorulara cevap verebiliyorsa? Gerçekten sizler ruhların hükümlerini, durumlarını bilmeyişnizden dolayı itiraz ediyorsunuz İbni Kayyım aynı eserinde Rûhların, bedenlerindeyken ben-zerlerine güç yetiremeyecekleri şeyleri ölümlerinden sonra yaptıklarına dâir insanoğlunun çeşitli sınıflarında görülen rü'yâlar tevatür ede gelmiştir. Bir, iki, az bir sayı ve benzeri ile çok sayıda askerleri bozguna uğratmak gibi... Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem, Ebûbekir ve Ömer radı-yellahu anhumâ, nice kez rü'yâda görülmüştür ki, rûhları küfr ve zulüm ordularını hezîmete uğratmışlardır. Bir de bakılmıştır ki, küfür orduları -sayılarının çokluğuna ve mü'minlerin zayıflığına ve azlığına rağmen- mağlup olmuşlar ve kırılmışlardır. (İbn-i Kayyim’in sözü bitti.).Fahruddîn-i Râzî Tefsîr-i Kebîrinde bu husûsta şöyle diyor:Cismânî alâkalarından (bağlantılarından) kurtulan, cesedlerin karanlıklarından çıkmalarından sonra, ulvî (yüce) âleme kavuşmağa şiddetli arzulu olan beşeri rûhlar, melekler âlemine ve mukaddes yerlere giderler ve onlardan bu âlemde eserler/izler ortaya çıkar. O yüzden, işte onlardır “işleri tedbîr edenler.”İnsan, rü'yâda üstadını görür de, O’na içinden zor çıkılabilecek bir şeyi sorar, o da kendisine halli/çözülmesi zor olan o mes'elenin nasıl çözüleceğini gösterir; öyle değil mi? İnsân bazen üstâdını rüyâda görür de, O’na, içinden çıkılması zor bir mes’ele sorar da üstadı kendisine o mes’eleden çıkışın yolunu gösterir; öyle değil mi? Oğul, bazen babasını rüyada görür de, babası ona gömülen bir defînenin yolunu gösterir; öyle değil mi? Câlinos (İsimli eski bir hekîm/doktor) “ben hastaydım; kendimi tedâvî etmekten âciz kaldım da, rüyâda tedâvînin nasıl olacağını bana öğreten birini gördüm,” dedi; öyle değil mi?...(Fahruddîn-i Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr:11/31 (Nâziât:5. âyetin tefsîri).)"Ölüden ve Kabirlerin Ziyâretlerinden Nasıl Faydalanılacağının Açıklaması ve Îzâhı" Hakkında On Sekizinci Fasıl:...Bu husûsta konuşmak için bir takım mukaddimeler(e ihtiyâc) vardır:Biz, insan nefislerinin bedenlerin ölümünden sonra bâkî olduğunu ve bedenlerinden ayrılan o nefislerin, bedenlerine bağlı olan nefislerden bazı yönleri ile daha güçlü olduğunu göstermiştik. (Fahr-i Râzî el-Metâlibu’l-Âliyye) Biliyoruzki Beyhaki'de geçen Sahih hadiste“Peygamberler kabirlerinde diridirler, canlıdırlar, namaz kılarlar”Ölülerin rûhlarının yok olmadığını onlara bazı tasarrufların verildiğini, onların dirilerin bazı söz ve fiillerinden haberdâr olduğunu her Ehl-i Sünnet mü'min kabûl ve teslîm eder. Bu mevzû'lar kitâbların çeşitli yerlerinde bulunduğu gibi bazı kitâb-larda etraflıca olarak uzun uzadıya anlatılmıştır. İbnu'l-Kayyım’ın er-Rûh’u, Sübkî’nin Şifâu's-Sıkam’ı, Suyuti’nin Şerhu's-Sudûr’u, İbnu Receb’in Ehvalu'l-Kubur’u, Leknevi’nin Tezkiretü'r-Râşid’i hemen hemen bu mevzû lara munhasırdır. Emîr San’a-ni’nin el-Buşrâ el-Keîb’i, Hamdullah ed-Dacvî’nin el-Besâir’i, Neb-hanî’nin Şevahidü’l-Hakk’ı ve daha niceleri de bu mevzû'ları uzun uzadıya anlatır.
“Ömer’e git, ona selam götür, halkın suya kavuşacağını haber ver ve ona şunu söyle; “Senin vazifen, iyi muamelede bulunmak, ölçülü ve güzel hareket etmektir” Adam derhal giderek durumu Ömer radıyallahu anh’e bildirdi. Bunun üzerine Ömer radıyallahu anh ağladı ve; “Rabbim! Üstesinden gelemediğim şeyler hariç, çaba sarfetmekten geri durmuyor ve elimden geleni yapıyorum!” dedi.(İbni Ebi Şeybe(6/356) Fethul Bari(2/397,495) El İsabe(3/484) İbni Abdilberr İstiab(3/1149) Kastalani Mevahib(2/365) Kenz(4/289) Halili İrşad(1/313-314) Şerhu Süneni İbni Mace(Suyuti-Abdulgani-FahrulHasen Dehlevi şerhi s.99) İbni Kesir Bidaye(7/149-151) Tarihut Taberi(3/192) Münziri Tergib(2/41) Şevahidul Hak(s.137) Hayatus Sahabe(4/470) Futuhatur Rabbaniye(5/35) Mecma(3/125) Zürkani Şerhul Mevahib(8/80) Beyhaki Delail(7/47) İbni Asakir(53/294)
Bu haberi, Beyhekî, Beyhekî tarikiyle es-Sübkî, Ayrıca, Buhârî, Târih’inde Ebû Sâlih Zekvân’dan kısaltılmış olarak, İbnü Ebî Hayseme, bu vecihden uzun olarak rivâyet etti.. Bu zât, Hâfız, Hüccet, sıka/sağlam biridir. Bunu yine İbnü Ebi Şeybe, el Musannef.’de rivâyet etmiş, İbn-i Hacer, el-Feth ’de bu rivâyetin isnâdının Sahîh olduğunu söylemiş ve “rü'yâyı gören, Sahâbe rıdvanullâhi teâlâ aleyhim'den biri olan Bilal İbnü Hâris el- Muzenî’dir; nitekim Seyf, El-Futûh’da böyle rivâyet etti,” demişdir. Bu rivâyet, Sahâbe rıdvanullâhi teâlâ aleyhim'in, ölümünden sonra Resûlüllah sallâhu aleyhi ve sellem ile istiska etmekteki (ondan bir şey istemelerine dâir) amelleri husûsunda bir nassdır. İçlerinden hiç biri şu haber kendilerine ulaşmasına rağmen onu inkâr etmedi. Mü’minlerin Emîri’ne götürülen haber yayılır. İşte bu yüzden şu rivâyet birilerine yalan söz isnâd edenlerin dilini koparır.) Kevserî, Mahku’t-Tekavvul’den kısaltarak, Makâlât: 388-389]İbni Kesir''Bu olayın isnadı sahihtir'' c.7 s.92
Sözde Selefi Abdülazîz İbnü Abdillâh İbni Bâz'ın Fethu’l-Bârî Tahkîk(!)inde, dipnotta söylediği , -Şârih(ibnü Hacer)in dediği gibi sahîh farzedilse bile- diye devam eden sözlerindeki bu ifade de bahsettteğimiz gerçeğe işaret etmektedir.Öyle ki sözde Selefiyelerin hocası İbn Teymiyye İktizâu's-Sirati'l-Müstakim s.493 de derki''Adamın biri Peygamberimizin mezarı başına gelerek .O'na -KülYılı-diye tarihe geçen o yılki şiddetli kuraklıktan yakındı.Bunu üzerine gözleri önünde beliren Peygamberimiz bu kişi aracılığıyla Hz. Ömere halkı yanına alıp yağmur duasına çıkmasını emretmiştir. (Dip notta ;İbni Kesir''Bu olayın isnadı sahihtir'' c.7 s.92) hadisini zikrettikten sonra ''bu tür tezahürler,Peygamberimizden daha alt düzeyde olan salih şahsiyetler tarafında da ortaya konabilmektedir.Ben şahsen bu türde bir çok olay biliyorum.Peygamber efendimizin veya ümmetine mensup salih bir şahsiyetten bir şey dilemeleri ve bu dileklerinin yerine getirilmesidir.Bu da çok görülen bir olaydır.'' der(.İbni Teymiyye,Pınar yay.İktizâu's-Sirati'l-Müstakim s.493 )
Bu Haberin Mühim Noktalarından Bazısı
Bir: Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem kabrindeyken kendisinden bir Sahâbî tarafından yağmur düâsı istenmesi.
İki: Ondan isteyenin isteğini Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem’in bilmesi.
Üç: Bu maksadla Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem’in düâ etmesi.
Dört: Bu işe, Sahâbe radıyallahu anhüm’un karşı çıkmaması, yani bu husûsta bir çeşit sükûtî icmâ’ın hâsıl olması.
Beş: Zamanımızdaki âlimlik pozlarındaki kimi câhillerin yaptığı gibi Selef/Sahâbe rıdvanullâhi teâlâ aleyhim ve Tâbiîn tarafından bu işin Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem’e ibâdet edilmesi, ve Allah celle celâlühû’ya şirk koşulması ma'nâsında kabûl edilmeyip açık ve kapalı âyetlere ters görülmemesi.Hz. Ömer'in bir şirk çeşidine sessiz kalması düşünebilir mi?
Altı: Bazı câhillerin bu rivâyetleri zayıf kabûl etmeleri rivâyetin zayıflığını değil, kendilerinin hiçliğini gösterir. Hâfız İmâm Sübkî’nin rivâyet edib hüccet kabûl ettiği,İbn-i Kesîr Sahih (el-Bidâye:1/91), ve benzeri hadîs (İbni Hacer) hâfızları buna sahîhtir dedikten sonra onlara susmaktan başka ne düşer ki?!.
Başka bir rivayet Ebul Cevza Evs Bin Abdullah radıyallahu anh’den;
“Medine halkı şiddetli bir kıtlığa maruz kalmıştı. Onlar Aişe radıyallahu anha’ya gelerek durumdan yakındılar. Bunun üzerine Aişe radıyallahu anha;
“Peygamber (s.a.v.)’in kabrine bakın, ondan semaya doğru bir delik açın. Onunla sema arasında bir engel bulunmasın!” dedi.
Onlar da hemen dediğini yaptılar. Bunun üzerine bize öyle bol yağmur yağdı ki, otlar yeşerdi, develer yağdan çatlarcasına semizleşti. Bundan dolayı o yıla; “çatlama yılı” denildi.”
(İbni Cevzi elVefa(1534) Darimi Sünen (1/56) Suyuti Hasais(2/280) Nebhani Huccetullah(s.1090) Zürkani Şerhul Mevahib(8/801) Zübeydi Tacul Arus(13/388) İbni Esir Nihaye(3/409) Behcetül Mehafil(2/129) Aliyyul Kari Mirkat(10/290) Mişkatul Mesabih(5950) Mevahibul Leduniye(2/365) Cem’ül Fevaid(2086) Şevahidul Hak(s.160) İbni Teymiye Ziyaretil Kubur(s.32) İbni Merzuk Beraatul Eşari(s.357) Gımari İrgam(s.24) İsmail Bin Mahfuz Mesaf(s.187) Elbani Tevessul(s.178)
Suud'da okuyan gençler diyorki; Hz.Aişe'nin Peygamberimizin kabriyle Tevessül etmesine (yukarıdaki rivayete) Albani Zayıf der....
Albani şu rivayetin zayıf olmasına üç gerekçe getirir,bakalım getirdiği gerekçeler ne kadar tutarlı ! ! ! (İsraf etmemek adına sadece bu hadisin tahricine gireceğiz ki nasıl da hadisleri zayi ettikleri görülsün)
Albani'nin “1.gerekçesi- Ravilerden Said Bin Zeyd’de zayıflık vardır. İbni Hacer Takrib’de onun hakkında; “Saduktur, vehimleri vardır” derken, Zehebi Mizan’da; “Yahya Bin Said onun hakkında zayıf dedi, Sa’di; “huccet değildir, hadisini zayıf sayarlar”, Nesai; “O kavi değildir”, Ahmed; “onda beis yok” dediler. Yahya Bin Said Onu makbul görmezdi” der
Alban'ni Said b.Zeyd'i zayıf bir ravi olduğu fikrinde olanları söz konusu ederken onun Sika olduğunu ifade eden hadisçileri adeta -bu hadiste- görmezden gelmiştir. Biz biliyoruz ki Albani başka bir yerde senedinde Said Bin Zeyd’in de bulunduğu başka bir hadis hakkında şunları söylemesidir;
“Hadisin isnadı hasendir. Ravilerinden hepsi de güvenilirdir. Said Bin Zeyd hakkında söz söylenmiştir ama bu, onun hadisini hasen derecesinden aşağı düşürmez. İbnul Kayyım da hadisin isnadının ceyyid olduğunu söylemiştir.” (Elbani İrvaul Galil(5/338)
Şimdi gelelim Said b.Zeyd'i İbni Hacerin tespitine göre onu “güvenilir”, “saduk”, “hafız” gören İmamlara , Buhari (et-Tarihu'l-Kebir III.472),İmam İcli (Tarihu's-Sikat s;184), Ebu Cafer ed Darimi, Ahmed Bin Hanbel, Ebu Züra, İbni Hibban,İbni Sad ve başkaları;kim o başkaları mesela bazı sözde selefilerin sandığı gibi İbni Main onu zayıf değil bizzat kendi eserinde Said b. Zeyd'i sika görmüştür.(İbni Main Tari II.199-Zehebi ,Kaif I.361) Bu açık beyan karşısında Ukayli'nin (v.323/934) İbni Main onun hakkında ''zayıftır'' dediğine dair naklettiği bilgi (bkz,Duafa,II,105,106) doğru olmasa gerekir .Eseri tahkik ederek neşreden Kal'aci da dip notta ,Said b. Zeyd'in sika olduğunu Nesai dışındaki Kütübi Sitte müelliflerinin onun hadisleri tahric ettiklerini söyler.
Hal böyleyken bu tespitlerimizde gösteriyor ki Elbânî’nin râvîlere ilişkin verdiği bilgi ve yaptığı değerlendirme, bir yerde bahis konusu râvînin rivâyetinin muhtevasıyla alâkalıdır. O, kendi meşrebine, zihin ve fikir dünyasına aykırı bulduğu rivâyetleri özellikle sened bakımından bir şekilde çürütmeye çalışırken, sahip olduğu zihniyetle mutabakat arz eden rivâyetleri ise bazen -senedinde bir başka yerde zayıf olduğunu söyleyerek tenkit ettiği râvî olsa bile- kabul edebilmektedir. Böylelikle Elbânî, bilerek veya bilmeyerek kendisiyle çelişmektedir. Şüphesiz bu, ilmî zihniyet ve akademik nezaketle bağdaşmayan bir tutumdur.
Dediğiniz gibi ;Saduk tabiri, İbnu Salah’a göre 2. mertebede, İbni Hacer’in tasnifine göre 4.mertebede, “Vehimleri vardır” tabiri ise; İbnu Salah’a göre 3. mertebede, İbnu Hacer’e göre 5. mertebede ta’dil lafızlarındandır! Bu ifade raviyi güvenilir’likten düşürmez.(bkz.; İbnu Salah Ulumil Hadis(s.110) Tedribur Ravi(s.332) Talat Koçyiğit Hadis Terimleri Sözlüğü(s.408) Abdullah Aydınlı Hadis Istılahları(s.88, 132) Mucteba Uğur Hadis Terimleri Sözlüğü(s.199, 333)“Beis yoktur” terimi; ta’dil lafızlarındandır. İbni Ebi Hatem’in tertibine göre 2.mertebe, Zehebi’ye göre 3. mertebe, İbni Hacer’e göre 4. mertebeye delalet eder. (Tedribur Ravi(s.234) Talat Koçyiğit A.g.e.(s.244) Yahya Bin Main, bu terimi; “süka= güvenilir” manasında kullanır. Nitekim kendisi der ki; “Benim, hakkında “beis yoktur” dediğim kimse güvenilirdir.” (İbni Main Tarih(1/112, 4/376) İbni Sad Tabakat(2/10, 5/148) - .Senetteki diğerisimlerden Ebu'l Cevza 'nın asıl adı Evs b.Abdullah er-Ribi olup Buhari ve Müslim'in güvenilir ravilerindendir. Bu ''la be'se bih' (zararsız,güvenilir) bir seneddir.Hatta bize göre ''ceyyid'' bir rivayettir.Ulema bunlardan daha düşük seviyede bir çok ravi'nin rivayetini bile farklı meselelerde delil olarak kullanmıştır.
Albani'nin 2. gerekçesi -Bu mevkuf bir haberdir. Aişe radıyallahu anha’nın sözüdür. Şayet sahih olsaydı bile huccet olamazdı. Zira onun bazı sahabilerin – hata ve isabetin imkân dâhilinde olduğu – ictihadi görüşlerinden olması muhtemeldir. O görüşler bizi bağlamaz, biz onlarla amel etmek mecburiyetinde değiliz.
Şayet mevkuf kabul edilse bile Hz. Aişe bize uygulayarak göstermiştir ki Peygamberimiz (sav) vefat etmiş olmasına rağmen ümmetine acıyarak onlara şefaat etmekte ,kabrini ziyaret edip ondan şefaat edene şefaat etmektedir. Evet Hz. Aişe Alim ,Fakih sahabelerden biri olmasına rağmen ,bu olay diğer büyük Sahabelerin önüne gerçekleşmesine rağmen Aişe validemizin hata etmesi imkan dahilindedir.Ama bir şey iyi bilinmesi gerekir ki onlar Tevhidi sizden daha iyi biliyorlardı.Milleti küfür ve sapkınlıkla itham edenlere bakacak olsak ,Hz.Aişe'nin bu hareketinin şirk olarak kabul etmek garekecektirki; bu asla mükün değildir.Ne Hz. Aişe ,ne de bu hadiseye şahit olan Sahabeler,ne de bu rivayeti -haşa- duvara çalmayıp ,eserlerine alıp kabul eden alimler şirki bilmiyen insanlar değildiler.Bu kıssa şirk iddiasında bulunaları susturmakta vefat etmiş olmasına rağmen Peygamberimiz'in ümmetine ihtimam gösterdiğini ispatlamaktadır.Hz.Aişe bu hareketini boşa yapmıyordu O gayet iyi bilmekteydi ki,Allah Resülü (sav) de yanındaki iki arkadaşıda ,kabirlerinin yanına gelenin kim olduğunu bilmekteydiler.Hz.Aişe derki ''Ben Allah Resülünün ve babamın meftun olduğu evime ne zaman girecek olsam örtümü rahaça çıkarırdım Zira biri benim eşim diğeride babamdı .Ama Ömer oraya defnedilince Allah'a yemin olsun ki ondan utancımdan evime girince örtümü açamaz oldum.(Mecmeu'z-Zevaid 7/26,Hakim Müstedrek 4/7 rivayet etmiş Buhari ve Müslim'in şartlarına göre sahihtir demiştir.)
Albani'nin 3. gerekçesi -Arim diye bilinen Ebun Nu’man Muhammed Bin el Fadl, güvenilir bir ravi olsa da, ömrünün sonunda ihtilata uğramıştır. Bu haberi Darimi’nin ihtilat öncesi mi, sonrası mı Arîmden dinlediği bilinmemektedir.” (Elbani Tevessul(s.140-141, Tercemesi s.178-179)
İbnus-Salah ;Buhari ve Zühli gibi Muhaddislerin ,Arim'den aldıkları rivayetlerin ihtilattan öncesine aid olması gerektiğini laydetmektedir.(İbnu's-Salah,Ulümü'l -Hadis s.356)
Hafız Iraki'de;Müslim'in ,Darimi vasıtasıyla Arim'den aldığı rivayetlerin ihtlattan önce gerçekleştiğini ifade etmektedir.Bu da bilindikten sonra arimi'yi en sert eleştiren İbni Hibban'dır.
Zehebi, İbni Hibban’ın; “Arim, ömrünün sonunda ihtilata uğradı ve ne rivayet ettiğini bilmeyecek kadar tegayyüre maruz kaldı. Bundan dolayı da rivayetleri içinde çok sayıda münker hadis vardır…” şeklindeki sözlerini şöyle reddeder; “İbni Hibban, ravi Arim için hiçbir münker hadis gösterememiştir. Peki nerede kaldı onun iddiası?” (Zehebi Mizan(6/298) Leknevi erRa’fu vetTekmil(s.279)
Zehebi Ruvvatüs Sükatil Mutekellim’de der ki; “Arim güvenilirdir, hüccettir. Sonradan ihtilata uğradı ise de bunda zarar yoktur. Zira ihtilattan sonra söyledikleri bilinmiştir.” (Zehebi Ruvvatus Sukatil Mutekellim(1/162)
Darakutni ise; “Arim’in ihtilatından sonra münker bir hadisi ortaya çıkmamıştır, o güvenilir bir ravidir” şeklinde yaptığı değerlendirme de onun hemen tenkid edilecek bir muhaddis olmadığıdır.. (Zehebi Mizan(6/298) Tehzibut Tehzib(9/358) Kitabul Muhtelitin(1/117) Zehebi Tezkiratul Huffaz(1/301) Ebu Abdullah esSalihi Tabakat(2/35)
El A’lai de, İbni Hibban’ın, Arim hakkındaki sözlerine şöyle itiraz eder; “…bu haddi aşmak ve aşırı gitmektir! Buhari, Ahmed Bin Hanbel, Abd Bin Humeyd ve bir çok insan Arim’den hadis rivayet etmiş, Muslim onunla huccet getirmiştir. Darekutni’nin; “İhtilatından sonra Arim’in münker hadisi çıkmamıştır. O güvenilirdir” demesi, ibni Hibban’ın sözünü reddetmektedir.” (elAlai Kitabul Muhtelitin(1/117) Kaldı ki Albani ,hakkında ihtilaf edilen (muhtelifun fih) bir ravinin bulunduğu bir hadis için ''Hasen olması muhtemeldir' diyebilmektedir.(bkz.Silsiletü'l -ehHadis es-Sahiha,IV,354 senedi hakkında ihtilaf edilen İsa b.Cariye'nin bulunduğu hadis için aynı ifadeyi kulanır.)
Sonuç olarak bu rivayete itiraz eden Albani'nin gerekçelerinin yetersizliği anlaşılmakla beraber bu hadisle amel etmeye engel olacak bir sonuç çıkarmak pekte ilmi olmasa gerekir.Ciddi hadis çalışmaları olan Albani'nin hadislerden yola çıkarak Kadına altını haram etmesi ,itikafı üç mescidle sınırlandırması gibi onlarca konuda vardığı sonuçta nasıl yanıldıysa! bu da onlardan olmalıdır.Allah'u alem.
Burada da bir kaç tenbîh yapacağız:
Birinci Tenbîh: Mü'minler yağmuru Mevlâ’dan beklerlerken bu işi, yağmurun yağmasına bir sebeb yaptılar; bununla tevessül ettiler; bunu Allah celle celâlühû’nun rahmetine vâsıta yaptılar; öyle değil mi?
İkinci Tenbîh: Kimi, sıkıntıya düştüklerinde, Allah celle celâlühû'ya değil de, Kabr-i Şerîf'e yönelmekle suçlayacaksınız? Hz. Aişe radıyallâhu anha’yi mi, yahud Medînelileri mi şirkle suçlayacaksınız, behey ilim adamı pozlarındaki çapulcular, kimi?..
Üçüncü Tenbîh: Bu rivâyeti yapan İmâm Dârimî acaba sizin kadar bilemedi mi? Ya şu rivâyeti -hâşâ- duvara çalmayan diğer İslâm âlimlerine ne diyeceksiniz?!.. Yoksa Kabirperest mi diyeceksiniz?
2'incisi Osman İbn-i Huneyf radııyellâhu anh Hadîsieygamberimiz (sav) vefat etmiş Hz. Osman'ın Halîfeliği zamanında bir adam, Hz. Osman radııyellâhu anhu'ya bir ihtiyacı için gidip geliyordu. Hz. Osman radııyellâhu anhu O'na iltifât etmiyor hâcetine bakmıyordu. Adam bunu Osman İbn-i Huneyf’e şikâyet etti. Osman İbn-i Huneyf radııyellâhu anh da O’na, “Abdest yerine git; abdest al ve namaz kıl; sonra da ‘Ey Allah’ım!.. Ben rahmet Nebîsi olan Nebîn Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem ile sana yöneliyorum ve senden istiyorum. Ey Muhammed!... Ben, ihtiyacımın görülmesi için seninle Rabbime yöneliyorum diyerek düâ et: ve hâcetini söyle” dedi.. Adam gitti ve bunu yaptı. Sonra da Hz. Osman radıyallahu anhu'ya geldi. Kapıcı O'na gitti, elinden tuttu; O'nu Hz. Osman radııyellâhu anhu'nun yanına soktu. Onunla oturttu ve O'na Hâcetini söyle dedi. O da, hacetini söyledi. Hz. Osman radııyellâhu anhu da hâcetini yerine getirdi.
[Bunu, Taberâni, el-Kebîr’de (9/30-31) ve es-Sağir’de (Er-Ravdu’d-Dânî:1/306-307) rivâyet edip (es- Sağîr’de) sahîh olduğunu söylemiştir. Yine Beyhekî, Delâilü'n-Nübüvve'sinde sahîh olan iki isnâd ile.(6/116-118) rivâyet etmişdir.El-Heysemi, (Mecmauz-Zevâid’de(2/279), Taberânî’den İsnâdının sahîh olduğunu nakletmiştir El-Münzirî de (et-Terğîb ve’t-Terhîb’de Sh:129 H:1008) Taberânî’den naklen ve susmakla ikrâr ederek Sahîholduğu hükmüne iştirâk etmiştir:, (Dâru’l-Kitâbu’l-‘Arabî.) Kezâ el-Makdisî de bu haberin Sahîh olduğunu söyleyenlerdendir. (Kevserî, Makâlât: 391 Bazı tasarruflarla.) ]
Bu hakîkati, İbn-i Teymiyye de i'tirâf etmektedir. (Kâidetün Celîle: 96-99) Lâkin zavallı, burada Sahâbî radıyellahu anhu'nun fehmini ve anlayışını hatâlı buluyor. Bu toslamanın zararı elbette sadece kendinedir, Sahâbî’ye değil. Bu rivâyetin isnâdı üzerinde şübheler uyandırmaya kalkan zamâne câhillerinin cehâletlerini İnşâellah ileriki makâlelrde ortaya koyacağız.(Bkz. Darusselam .com H.Avni hoca))Bu hadisi bu kadar ulema Sahih dedikten sonra tahricine gerek duymadık,Sözde selefi asılda Vehhabi kişilerin , ilmi olmayan itirazları burda da tekrarlanmaktadır.Ama isteyen yukarıdaki adresten ulaşabilir.
Haberdeki Mühim Noktalardan Bazısı
Bir: Osman İbn-i Huneyf radııyellâhu anhu'nun hâcet düâsını (geçen şekliyle) Resûlüllah sallâhu aleyhi ve sellem’in yaşadığı zamana hâs görmemiştir.
İki:Bü düâyı sahabede ,ulemada açık âyetlere zıt ve şirk görmemiştir.
Üç:Bunu, zemâne hâricîleri gibi hâşa Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem’e ibâdet etmek olarak kabûl etmemiştir.
Medîne civarındaki Harre mevkinde h. 63 yı*lında meydana gelen ve binlerce müslümanın ölümüne sebeb olan kanlı olay şöyle olmuştu: Yezîd b. Muâviye halife olunca Medine'den Abdullah b. Hanzala ile bir grup heyet halinde onun yanına gitmiş ve onda gayr-ı meşru işler görmüş*ler. Bu hey'et Medine'ye dönünce Yezîd'e bîattan vazgeçip Abdullah İbnu'z-Zübeyr'e biat etmişler. Bunun üzerine Yezîd Medine'ye, Müs*rif b. Ukbe denilen Müslim b. Ukbe komutasında bir ordu göndermiş*ti. Bu ordu Medine'de büyük bir katliâm yapmış, ileri gelenlerden 1700 kişi, sair halktan da kadın ve çocukların dışında onbinlerce kişi öldürmüştü. Üstelik, süvarileri hayvanlarını Hz. Peygamber'in Mescidi'ne bağlamak gibi bir çok alçaklıklar da yapmışlardir Mervân b. Muhammed, Sa'îd b. Abdilazîz'den ha*ber verdi (ki) o şöyle demiş“Harre günleri çattığı zaman, Hz. Peygamber'in -sallallahu aleyhi ve sellem- Mescidi'nde üç (gün) ezan okunmadı, kamet getirilip (namaz kılınmadı) Saîd İbnu'1-Musıvyeb Mescid'den ayrılmamıştı. O namazın vaktini, başka bir şeyle değil sadece Hz. Peygamber'in -sallallahu aleyhi ve sellem- kabrin*den duyduğu bir fısıltı ile anlıyordu... (Bu haberin şahidleri için bkz. el-HaBâ'is, 2/280-281.Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi, (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 1/198-199)
3'üncüsü ;İmâm Ebû Abdillâh Muhammed İbn-i Mûsâ İbn-i Nu’mân el- Mezâlî el Merrâküşî, yine kendi isnâdıyla, Muhammed İbn-i Nu’mân İbn-i Şibl el-Bâhilî’den şöyle dediğini rivâyet etti: Medîneye girdim ve Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in kabrine vardım. Bir de gördüm ki, bir bedevî devesini hızlıca sürüyor. Hemen devesini çöktürdü ve bağladı. Sonra kabr-i şerîfe girdi ve güzelce bir selâm verip hoş bir düâ yaptı. Sonra da şöyle dedi: Anam babam hakkı içün yâ Resûlelleh sallallâhu naleyhi ve sellem! Kesinlikle Allah celle celâlühû seni vahyine hâs kıldı ve sana içinde evvelkilerin ve sonrakilerin ilmini topladığı bir kitâb indirdi ve kitâbında, şâyet onlar kendilerine zulmettikler vakit sana gelseler ve hemen Allahtan af isteselerdi, onlar için Resûl de af isteseydi, elbette Allah celle celâlühû’yu tevvâb ve rahîm olarak bulacaklardı (Nisa 64) buyurdu. Dediği de haktır. Ben sana günahları i’tirâf ederek, seni Rabbine şefaatçı yaparak geldim. O da (şu âyetinde) va’dettiğidir. Sonra kabre döndü ve şöyle dedi:
Ey en hayırlısı, düzlükte kemikleri gömülenlerin!/ Ve güzel koktuğu onların güzel kokusundan düzlüğün ve yüksek tepelerin.
Sensin o Nebî ki, umulur şefâati/ Sıratta, kaydığı zamanda ayaklar.
Canımdır fedâ o kabre ki, sensin sâkini/ Ondadır afâf, ondadır cömertlik, ondadır kerem.
Sonra da bineğine binip gitti. Ancak mağfiretle gittiğinde hiç şübhe etmiyorum İnşâellah.Muhammed İbnü Abdillâh el-Utbî de bu haberi anlattı ve sonuna şu ilâveyi yaptı: “Derken uyuya kaldım ve hemen Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’i rüyâda gördüm, bana şöyle dedi: Ey Utbî! Bedevî’ye yetiş ve ona Allah celle celâlühû’nün onu bağışladığını müjdele.”
Merhûm Seyyîd Muhammed Alevî Mâlikî şöyle diyor: Bu haberi, İmâm Nevevî, (el-Îzâh:498) İbn-i Kesîr, (“şâyet onlar nefislerine zulmettiklerinde…Nisa 64” âyetini tefsîrinde) Ebû Muhammed İbnü Kudâme, (el-Muğnî:3/556) Ebû’l-Ferec İbnü Kudâme, (eş-Şerhu’l-Kebîr:3/495) Mensur İbn-i Yûnus, (Keşşâfu’l-Kınâ’:5/30) İmâm Kurtubî (Tefsîr:5/265) gibi büyük müfessirler ve muhaddisler nakletmişttir. Hattâ, (büyük fakîh koca muhaddis) İmâm Nevevi, Utbî’nin bedeviden naklettiği bu beytleri, Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in kabrini ziyâret esnasında söylemenin müstehab olduğunu söylemiştir. (Mâlikî’den hulâsa nakil son buldu. Mefâhîm:157-158)
Haberdeki Mühim Noktalardan Bazısı
Bir: Bunca büyük muhaddisler ve müfessirlerce şu rivâyet'in kabûl görmesi ve Kur'an’ın açık âyetlerine ters bulunmaması ve şirk kabûl edilmeyip, güzel bulunarak kitâblarına alınmasıdır. Hattâ, mustehab kabûl edilmesidir.
İki: Bin seneyi aşkındır, hiçbir müctehid, muhaddis, müfessir ve fakîh tarafından şirk olarak görülmemesi, kimsenin Nevevî’ye müşrik damgası vurmaması… İbn-i Kesîr’in meşhûr dediği bu hikâyeye kendisi ve hiçbir âlim tarafından karşı çıkılmaması… Bâtıl olmadığında bir çeşit sükûtî bir icmâın gerçekleşmesi gibi yanlarıdır.
Üç: Bu rivâyetin sıhhat derecesi ise daha sonra gelecek olan başka bir husûstur…
Dört: Bir de bilenler bilir ki, sahîh bir isnâdı yoksa da (müctehid ve muhaddis) insanların kabûl ettiği hadîsin sahîh olduğuna hükmedilir.
([İbn-i Abdi’l-Berr, el-İstizkâr:1/203, Süyûtî, Tedrîbu’r-Râvî: 25, İbn-i Hümâm, Fethu’l-Kadîr:1/217,3/143, Dârekutnî (Mâlik’den):4/40, Süyûtî, Teakkubât: 12,13], Tânevî, İ’lâ Mukaddimesi, Kavâid Fî Ulûmi’l-Hadîs:39-40)
Hattâ, Ümmet’in kabûl ettiği hadîs, bize göre Mütevâtir ma’nâsındadır. Çünki, büyük imâmlarımızdan Cessâs, Ahkâmu’l-Kurân’inda başka bir münâsebetle şöyle dedi: Ümmet bu iki hadîsi her ne kadar gelişi âhâd olan/Mütevâtir ve Meşhûr olmayan yolla olsa da kabûl ile karşılamıştır. Bu yüzden Mütevâtir kapsamında olmuştur. Çünki, insanların kabûl ile karşıladığı Haber-i Vâhidler bizce bir çok yerde açıkladığımız sebeble Mütevâtir ma’nâsındadır. ([Cessâs, Ahkâmu’l-Kur’ân: 1/386], Tânevî, İ’lâ Mukaddimesi, Kavâid Fî Ulûmi’l-Hadîs: 40)
Beş: Utbî kıssası, yukarıdaki nakillerde de görüldüğü gibi âlimlerimizce kabûl gören ve muhtevâsıyla amel etmek müstehab kabûl edilen bir haberdir. O hâlde, bir görüşe göre -senedi zayıf bile olsa- sahîh, hattâ, mütevâtir ma’nâsındadır.
Hâsılı, Utbî’nin haber verdiği bedevi’nin bu işi bir tevessülden ibârettir. Hakîkî fail Allah celle celâlühû’dur.Ve siz ey câhil yobazlar!... Hangi İslâm, hangi ilim, hangi irfan ve hangi hayâ ile bu ameli şirk, ve onu kabûl eden ve bununla amel eden bunca büyükleri müşrik ve kula ibâdet eden kimseler olarak kabûl edebilirsiniz?!...
4'üncüsü.İmam et-Tebarânî ile –kendisi gibi birer Hadis imamı olan– Ebû Bekr b. Mukrî ve Ebu'ş-Şeyh, Medine'de bulundukları zamanlardan birinde yiyecekleri tükenmiş, aç kalmışlardı. Açlık dayanılmaz bir hal alınca Ebû Bekr b. Mukrî, "kabr-i saadet"e giderek, "Ey Ellah'ın Resulü! Açlık bizi perişan etti!" diye serzenişte bulunur. Medine'de oturanlardan birisi aynı günün akşamı kapılarını çalar ve "Bizi Hz. Peygamber (s.a.v)'e şikâyet etmişsiniz. Rüyama geldi ve size yardım etmemi emir buyurdu" diyerek elindeki yiyecek dolu sepeti kendilerine verir[(Mısbâhu’z-Zalâm: 61) Mısbâhu’z-Zalâm Muhakkıkı, bu rivâyeti İmâm Zehebî’nin, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâda (16/400), Tâcüddîn es-Sübkî’nin de, Tabakâtü’ş-Şâfiiyyeti’l-Kübrâ’da (2/251) zikrettiğini söylemiştir. (Aynı yer)]Ayrica İbni Cevzi elVefa)
İbni Teymiyye'nin de yukarida fark ettiği gibi Peygamberimizin kabrinde gerçekleşen olağan üstü tazahürler Salih insanların mezarlarındada gözlemlenir,Teberrük vb Allahtan bereketlenmek için vesile kılınan Peygamberimizde olduğu gibi Salih zatlarla da olmaktadır
Hanbeli Alim Muhaddis Ebu'l Ferec İbnu'l Cevzi derki;''Nefsimi terbiye edemedim bazı salih kişilerin kabrine gidip onları aracı yapıp düzelmem için dua ettim'' (Saydu-Hatır müminlere öğüt ,Ebu'l Ferec El-Cevzi Tevhid yayınları ,s.99-100,Baskı 1998)
Şafii mezhebindeki büyük âlimlerden Ibni Hacer-i Mekki imam-ı azamı tanıtmak için ayrı bir kitap yazmıştır. Kitabının ismi (Hayrat-ül-hisan fi-menakıb-in-Nu'man)dır.25. Bِlümünde diyorki;İmam Şafi Baًğdatta bulunduًğu sıralarda ,Ebu Hanifenin mezar başına gelir ve ihtiyaçlarn Cenab ALLAH'n gidermesi için onunla tevessülde bulunurdu.(el-Heytemi ,el-Hayratü'l-Hisan sh.64 Kevseri Sahih isnadla olduğunu söylemiştir.) Hatibu'l-Bağdağdi,Tarih-i Bağdat)
İmam Malik ise İbni Humeyd'in bildirdiğine göre Abbasi halifesi Ebu Cafer hacca gitttiği zaman Hz.Peygamberi'in Mezarını ziyarete vardığında orada bulunan İmam Malik'e ''Ya Eba Abdullah !Yönümü kıbleye dönüğte mi dua edeyim? dediğinde ,İmam Malik ''Niçin yönünü çevireceksin ?Halbuki o senin baban Adem as. vesilesidir.Bilakis Resulullah'a yönünü dön .Onun şefaatini iste,seni affeder'' dedikten sonra şâyet onlar kendilerine zulmettikler vakit sana gelseler ve hemen Allahtan af isteselerdi, onlar için Resûl de af isteseydi, elbette Allah celle celâlühû’yu tevvâb ve rahîm olarak bulacaklardı (Nisa 64) ayetini okudu .(İmam Malik'in bu olayını Kâdî İyâd, bu haberi, Şifâ-i Şerîf’de,Subki Şifaü's-Sikam'da ,Es,Seyyid Semhudi Vefa'ul Vefa'sında ,El-Kastalani El-Mevahibü'l-ledünniye'sinde zikretmişkerdir.Hâfız Muhaddis Hafâcî ;Allah Kâdî İyâd’ın hayrını bol etsin, bu hikâyeyi Sahîh bir senedle rivâyet etmiştir ve bunu hocalarının sikalarının (sağlam ve güvenilirlerinin) bir çoğundan aldığını söylemiştir.Hafâcî, Nesîmu’r-Riyâd:3/398)
İbni Hacer el Askalani'nin El-İsabe fi Temyizi's-Sahabe adlı kitabında Abdurrahman b.Rabiatü'l -Bahali adlı zinnur lakaplı (r.anhu) zatın hal tercümesinde deniliyor ki;Kendisi Türk toprağını Belencer ülkesinin Rabü'l-Ebvab nahiyesinde şehid olup orada yatmaktadır.Şimdiye kadar oranın ahalisi (Müslüman)onu şefaatçi edinerek Allah'tan yağmur talep etmektedirler.(Beraatü'l-Eşariyye 313)
Konstantiyye sefer sırasında Ebû Eyyub el-Ensârî Kostantiniyye yakınlarında vefat edince surlara yakm bir yerde defnedilmişti. Hâ*lâ o yerin halkı (Rumlar)yağmur duasına çıktıklarında onun kabrini ziya*ret ederler. Ebû Eyyûb Bedir ve Uhud gazvelerinin yanı sıra Ra-sûlullah (s.)'m katıldığı bütün gazvelere katılmış ve Hz. Ali ile bir*likte başta Sıffin olmak üzere diğer seferlere de iştirak etmişti. [İbnü’l-Esir, El Kamil Fi’t-Tarih Tercümesi, Bahar Yayınları: 3/465-466. Müsnedi Ahmed 5/419,İbni Sad 3/484,SiyerulA'lem 2/404,Mücemüs Sahabe 2/222,Üsdül Gabe 1/571,el-Mearif 278,el-İkdul Ferit 4,368)
Allah Kafirlerin bile Ebu Eyyub hürmetine yaptıkları duaları kabul ettiğine göre Onu çok seven müminlerin Onun hürmetine istedikler şeyi verir,dualarını kabul eder. Bundan daha da mühimi ölünün, yakınlarının, dostlarının da yaptıkla*rını bilmesidir. Abdullah b. Mübarek der ki: Süfyan b. Yezîd İbrahim'den, o da Ebû Eyyûb'dan şöyle dediğini nakleder: "Dünyadakiîerin fiilleri ölülere gösterilir. Ölüler, dostlarının davranışlarının iyi olduğunu görünce rahat*larlar, sevinirler. Kötü fiilleri görünce de: "Ey Allahım, onu terbiye et" der*ler." (İbni Kayyım KitaburRuh)
Dirinin ölüden faydalanmasına ge-lince; bunun da sübûtunu bir çok hadîs-i şerîften anlamaktayız ki, bunun en açık delili, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in:
“Benim hayatım sizin için hayırlıdır, (benim sağlığımda bir takım işler) yaparsınız, size (onlarla ilgili hükümler) bildirilir Ben öldüğümde ise vefâtım sizin için hayırlı olur, çünkü amelleriniz bana (kabrimde) arz edilir, hayır görürsem Allâh’a hamdederim, şer görürsem Allâh’tan sizin için af dilerim” hadîs-i şerîfidir/Bu hadîs-i şerîfi Bezzâr gibi bir hadîs hâfızı Müsned’inde zikretmiştir. Hâfız Irâkî'nin oğlu “Bu hadîsin isnâdı çok iyidir”demiştir.Heysemî “Bu hadîsi Bezzâr rivâyet etti, ricâli sahihte geçen zevâttır” demiştir. İmam Süyûtî “Bu hadîs sahihtir” demiştir. Kastalânî “Buhârî Şerhi”nde Sahih, Ali el-Kârî “Şifâ Şerhi”nde Sahih, Zerkanî de “Mevâhib Şerhi”nde bu hadîs-i şerîfin sahih olduğunu söylemişlerdir.Abdullâh ibn-i Sıddîk el-Gumarî (Rahi-mehullâh) “Nihâyetü’l-âmâl fî şerhi ve tashîh-i hadîs-i arzi’l-e’mâl” isimli müstakil bir risâleyi sadece bu hadîsin sıhhatini beyâna tahsis etmiştir. Bu hadîsin sahîh olduğuna ve dört mezhep imamı dâhil bir çok imama göre huccet kabul edilen sahîh ve mürsel yollarla rivâyet edildiğine dâir, müstakil kitaplar yazılacak kadar ilim mevcutken, inançlarını hadîslere göre ayarlamak yerine, hadîsleri inançlarına göre tahlîle tâbi tutma yolunu seçen Elbânî gibilerin bu hadîsi zayıf kabul etmeleri, hilekâr tilkilerin, ars-lanların silsilesini koparma teşebbüsü gibi gülünç ve tehlikelidir. Ama elden ne gelir? Hadîs-i şerîfte vârid olduğu üzere: “Dini iyi anlamak ancak Allâh’ın, kendileri hakkında hayır dilediği kimselere nasiptir.” Artık “Ben vefatından sonra Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in istiğfârından bir şey ummuyorum” diyene, “İnkârcının nasibi ancak mahrûmiyettir” demekten başka ne denebilir? Oysa Görüldüğü üzere; biz, vefâtından sonra da sağlığındaki gibi Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in dua ve istiğfarından faydalanmaya devam etmekteyiz. Yine böylece herkesin bildiği ve kimsenin itiraza yeltenmediği sahih hadîs-i şerîfte “Mi’râc gecesi Mûsâ (Aleyhisselâm) ın şefâatiyle farz namazın elli vakitten beş vakite indirildiği(Buhârî, no: 3207) anlatılmıştır. Binlerce sene evvel vefât etmiş olan (Kabir ehlinde) Mûsâ (Aleyhisselâm) ın, bu ümmete ne büyük iyiliği olduğu nasıl göz ardı edilebilir.Sakın birileri kalkıp ,ölülerin dirilere bu türlü yardımının Peygamberlere Mahsus olduğunu iddiaya kalkışmasın ,çünkü bu,delilsiz dava olur ,Hatta yukarıda geçtiği üzere aksine delil kaimdir.Bu itiraz sahipleri yazdıklarımı okurken önyargılarından biraz olsun sıyrılabilseler ve kendilerine, meseleye "insafla" bakma şansı tanıyabilseler, gerçeği açıkça görecekler. Zikrettiğim kaynaklar arasında günümüz Ehl-i Tasavvuf'a ait tek bir eser dahi mevcut değil.Nitekim İbn-i Ömer (Radıyallâhu anhumâ) şöyle anlatmıştır: Bir kere ben Bedir"in kenarlarında dolaşırken boynunda zincirleri olan bir adam bir anda bir çukurdan fırlayarak bana: "Ey Allâh"ın kulu! Bana su ver" diye iki kere seslendi. Sonra elinde kamçı olan siyah bir adam aynı çukurdan çıkarak "Ey Allâh"ın kulu! Ona su verme. Çünkü o kâfirdir" diye bana seslendi. Daha sonra ona bir kamçı vurarak çukuruna geri döndürdü. Bunun üzerine ben koşarak Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)"e gidip bu durumu bildirdiğimde O bana: "Sen onu gördün ha!" diye sordu. Ben: "Evet" deyince: "O, Allâh"ın düşmanı Ebû Cehil ibn-i Hişâm"dır. İşte onun kıyâmete kadar azabı böylecedir" buyurdu.(Taberâni, el-Mu"cemu"l-evsat, no:2556, 7/287; İbni Ebi"d-Dünyâ, Kitâbu"l-kubûr, sh:74; Heysemî, Mecma"u"z-zevâid, 3/57; Süyûtî, Şerhu"s-sudûr, sh:164; İbn-i Receb, Ehvâlü"l-kubûr, sh:142; Kastalânî, el-Mevâhib, 1/191; Şerhu"z-Zerkânî ale"l-Mevâhib, 2/316; Muhammed Âbid es-Sindî, et-Tevessül, sh:60-61)
Bu rivayetten anlaşıldığı üzere Ebû Cehil bile dirilip alenen gözükerek yardım istiyebiliyorken,Az biraz hocanız İbni Kayyım'ın Kitaburruhu'nu okusaydınız ya!!!!!!Peygamberlerin ,Şehidlerin Evliyaların yardım etmesine karşı çıkmak ancak İbni Kayyım'ın Kitaburruhda başka bir münasebetle dediği gibi“ Bu konuda gerçekten daha birçok misaller sayılabilir.Rüyasında tavsiye edilen ilaçları kullanarak şifâ bulanların sayısı da gerçekten çoktur. Birçok insanın bana anlattığına göre Ibni Teymiyye karşı*tı birçok kişi ölümünden sonra onu rüyasında görüp ferâiz ve başka konular* sorular sormuşlar; İbni Teymiyye de onların doğru cevaplarını vermiş tir. Velhasıl bu gerçeği, sadece, ruhları, hükümlerini ve durumlarını bilme*yen insanlar kabul etmezler. Başarı Allah'tandır. ” (İbni Kayyım Kitabu'r-Ruh) İbni Teymiyye bile öldükten sonra sorulara cevap verebiliyorsa? Gerçekten sizler ruhların hükümlerini, durumlarını bilmeyişnizden dolayı itiraz ediyorsunuz İbni Kayyım aynı eserinde Rûhların, bedenlerindeyken ben-zerlerine güç yetiremeyecekleri şeyleri ölümlerinden sonra yaptıklarına dâir insanoğlunun çeşitli sınıflarında görülen rü'yâlar tevatür ede gelmiştir. Bir, iki, az bir sayı ve benzeri ile çok sayıda askerleri bozguna uğratmak gibi... Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem, Ebûbekir ve Ömer radı-yellahu anhumâ, nice kez rü'yâda görülmüştür ki, rûhları küfr ve zulüm ordularını hezîmete uğratmışlardır. Bir de bakılmıştır ki, küfür orduları -sayılarının çokluğuna ve mü'minlerin zayıflığına ve azlığına rağmen- mağlup olmuşlar ve kırılmışlardır. (İbn-i Kayyim’in sözü bitti.).Fahruddîn-i Râzî Tefsîr-i Kebîrinde bu husûsta şöyle diyor:Cismânî alâkalarından (bağlantılarından) kurtulan, cesedlerin karanlıklarından çıkmalarından sonra, ulvî (yüce) âleme kavuşmağa şiddetli arzulu olan beşeri rûhlar, melekler âlemine ve mukaddes yerlere giderler ve onlardan bu âlemde eserler/izler ortaya çıkar. O yüzden, işte onlardır “işleri tedbîr edenler.”İnsan, rü'yâda üstadını görür de, O’na içinden zor çıkılabilecek bir şeyi sorar, o da kendisine halli/çözülmesi zor olan o mes'elenin nasıl çözüleceğini gösterir; öyle değil mi? İnsân bazen üstâdını rüyâda görür de, O’na, içinden çıkılması zor bir mes’ele sorar da üstadı kendisine o mes’eleden çıkışın yolunu gösterir; öyle değil mi? Oğul, bazen babasını rüyada görür de, babası ona gömülen bir defînenin yolunu gösterir; öyle değil mi? Câlinos (İsimli eski bir hekîm/doktor) “ben hastaydım; kendimi tedâvî etmekten âciz kaldım da, rüyâda tedâvînin nasıl olacağını bana öğreten birini gördüm,” dedi; öyle değil mi?...(Fahruddîn-i Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr:11/31 (Nâziât:5. âyetin tefsîri).)"Ölüden ve Kabirlerin Ziyâretlerinden Nasıl Faydalanılacağının Açıklaması ve Îzâhı" Hakkında On Sekizinci Fasıl:...Bu husûsta konuşmak için bir takım mukaddimeler(e ihtiyâc) vardır:Biz, insan nefislerinin bedenlerin ölümünden sonra bâkî olduğunu ve bedenlerinden ayrılan o nefislerin, bedenlerine bağlı olan nefislerden bazı yönleri ile daha güçlü olduğunu göstermiştik. (Fahr-i Râzî el-Metâlibu’l-Âliyye) Biliyoruzki Beyhaki'de geçen Sahih hadiste“Peygamberler kabirlerinde diridirler, canlıdırlar, namaz kılarlar”Ölülerin rûhlarının yok olmadığını onlara bazı tasarrufların verildiğini, onların dirilerin bazı söz ve fiillerinden haberdâr olduğunu her Ehl-i Sünnet mü'min kabûl ve teslîm eder. Bu mevzû'lar kitâbların çeşitli yerlerinde bulunduğu gibi bazı kitâb-larda etraflıca olarak uzun uzadıya anlatılmıştır. İbnu'l-Kayyım’ın er-Rûh’u, Sübkî’nin Şifâu's-Sıkam’ı, Suyuti’nin Şerhu's-Sudûr’u, İbnu Receb’in Ehvalu'l-Kubur’u, Leknevi’nin Tezkiretü'r-Râşid’i hemen hemen bu mevzû lara munhasırdır. Emîr San’a-ni’nin el-Buşrâ el-Keîb’i, Hamdullah ed-Dacvî’nin el-Besâir’i, Neb-hanî’nin Şevahidü’l-Hakk’ı ve daha niceleri de bu mevzû'ları uzun uzadıya anlatır.