A
Çevrimdışı
DOKSANÜÇÜNCÜ BÖLÜM
...Hasan’ın köyüne giden yol ayrımına da gelmişlerdi.
Mir Hüseyin:--Burada ayrılalım Hasan. Sen bu hayvanları tek başına götürebilir misin?
Hasan:--Götürmesine, götürürüm de, köye gelirseniz, çok seviniriz. Sizi bir daha ağırlamaktan şeref duyarız. Hem, Ruslar gelip mağarayı kontrol etmişler mi etmemişler mi? Bunu da öğrenirdiniz.
Mir Hüseyin:--Ne diyorsun Ahmet?
Ahmet:--Gitmekte fayda var. Sanırım epeyce zamanımız da var.
Mir Hüseyin:--Zamanımız çok. Caharkale’ye yarın da gidebiliriz.
Ahmet:--O halde gidelim. Oradaki Müslümanları da tanıma isterim doğrusu.
Mir Hüseyin:--Peki o halde gidelim.
Hasan’ın sevincine diyecek yoktu. Mücahidlerin yanına gitmekten çok mutluydu. Kısmet olursa torunların anlatacak epeyce şeyi vardı.
Takriben yarım saatlik bir yolculuktan sonra, köye vardılar. Onları ilk gören Cemal oldu.
Cemal:--Hoş geldiniz! Sizi tekrar sağ salim gördüğüme çok sevindim.
Mir Hüseyin:--Hoş bulduk cemal, nasılsın?
Cemal:--Allah (cc) razı olsun. Sizler de iyisiniz inşallah?
Mir Hüseyin:--Elhamdulillah Cemal kardeşim. Allah (cc) razı olsun. Köyde ne var?
Cemal:--Olağan üstü bir şey yok.
Hasan:--Rus gördünüz mü buralarda?
Cemal:--Köye gelen olmadı ama, Reşat mağaranın orada dolaşan birkaç kişi görmüş sanırım.
Hasan:--Biz Mahmut Amca’nın evine gidiyoruz, sen de Reşat’ı bulup getir.
Cemal:--Tamam!
Hasan:--Mahmut Amca bizi gördüğüne çok sevinecek.
Mir Hüseyin:--Bence de!
Mahmut Amca’nın evine vardılar. Mahmut Amca onları görünce hemen boyunlarına sarıldı.
--Hoş geldiniz evlatlarım. Sizi sağ salim götürüp getiren Rabbime hamdolsun. Sizi iyi gördüğüme sevindim. Cephedekiler nasıllar?
Mir Hüseyin:--Cephedekiler çok iyi. Götürdüğümüz silahlar çok işe yaradı. Bu arada yeni mücahidler de geldi. Ahmet kardeşimiz de onlardan biri.
Mahmut Amca:--Yâ! Öyle mi? Çok sevindim. Allah (cc) sizlerden razı olsun. Bu kardeşlerimiz tâ dünyanın öbür ucundan buraya kadar geliyorlar, buradaki hainler ise Ruslarla işbirliği yapıyorlar, ne acı bir durum.
Mir Hüseyin:--Maalesef Mahmut amca! Neyse konumuz onlar değil, nasıl olsa belalarını bulacaklar bir gün.
Mahmut Amca:--Evet oğlum! Ne yapayım içim yanıyor, ondan söylüyorum.
Mir Hüseyin:--Mağaranın orada birkaç kişi görmüş köylülerden biri, sana haber verdiler mi?
Mahmut Amca:--Evet, Reşat görmüş. Bana haber verdiler. Ben de mağaradan haberleri yokmuş gibi davranmalarını söyledim. Ruslardan köye gelen olmadı.
Bu arada Reşat gelmişti.
Mahmut Amca:--Gel bakalım Reşat oğlum. Ne gördüğünü anlat Mir Hüseyin’e.
Reşat:--Hoş geldiniz, nasılsınız?
Mir Hüseyin:--Hoş bulduk Reşat kardeşim, Allah (cc) razı olsun, iyiyiz elhamdulillah. Bize gördüklerini anlatır mısın?
Reşat:--Elbette! Bostanı sulamaya gitmiştim. Birden sesler duymaya başladım. Çalılıkların arasından seslerin geldiği yöne baktığımda, birkaç Rus askerinin mağaraya doğru gelmekte olduğunu gördüm. Onlar mağaraya doğru tırmanışa geçince, ben de daha uzak bir yere gidip onları gözetlemeye başladım. Mağaraya girdikten kısa bir süre sonra, bağrışmalar duydum. Askerler mağaradan çıkıp etrafı aramaya başladılar. Kimseyi göremeyince de homurdanarak uzaklaştılar.
Mir Hüseyin:--Ne zaman gördün onları?
Reşat:--Dün öğleye doğru.
Mir Hüseyin:--Öyleyse, bunlar yine gelirler. Orada nöbet tutup onları etkisiz hale getirmemiz lazım. Aksi takdirde size zarar verebilirler.
Mahmut Amca:--Bu gün mü gideceksiniz?
Mir Hüseyin:--Evet! Her an gelebilirler.
Mahmut Amca:--Öğle vakti girmek üzere, yemeğinizi yiyin, namazınızı da kılın. Köyden birkaç kişi ile birlikte gidersiniz.
Mir Hüseyin:--Peki Mahmut Amca! Nasıl istersen.
Mahmut Amca, evdekilere yemek hazırlamaları yönünde talimat verdi. O esnada Seyfi de gelmişti, Mir Hüseyin’i görünce gözleri parıldadı.
--Oooooo! Mir Hüseyin! Hoş geldiniz!
Mir Hüseyin:--Hoş bulduk Seyfi! Nasılsın?
Seyfi:--Elhamdulillah! Sizler nasılsınız?
Mir Hüseyin:--Elhamdulillah, Allah (cc) razı olsun.
Seyfi:--Neler oldu, anlatın bakalım?
Mir Hüseyin:--Neler olduğunu anlatmaya vaktimi var Seyfi, acele etme:
Mahmut Amca:--Hadi sen içerdekilere yardımcı ol, yemeği bir an önce hazırlayın, yemek ve namazdan sonra da mağaranın orada pusuya yatacaksınız. Bu arada yanınıza alacağınız silahları da hazırla.
Seyfi:--Tamam baba, sen merak etme. Ben şimdi her şeyi hazırlarım.
Mahmut Amca:--Kaç kişi lazım oğlum?
Mir Hüseyin:--Fazla adama ihtiyacımız yok, Mahmut Amca. Üç dört kişi yeter.
Mahmut Amca:--Öyleyse, Hasan, Cemal, Reşat ve Seyfi’yi al yanına. Gerçi Hasan yorgun ama.
Hasan:--Yorgunluk ne demek Mahmut Amca? Turp gibiyim maşallah.
Mahmut Amca:--Mesele yok öyleyse.
Bu arada yemek hazırlanmıştı, önce yemeklerini yediler. Yemekten sonra, namaz vakti girdiğinden, namazlarını da kılıp yola çıkmaya hazır hale geldiler.
Mir Hüseyin:--Biz hazırız, Mahmut amca. Müsaadenle yola çıkalım.
Mahmut Amca:--Müsaade Allah’tan (cc). Yolunuz açık olsun. Çok dikkatli olun. Seyfi elinden geleni yap. Gerekirse kendini siper etmeyi unutma misafirlerimize ha. Yoksa sana hakkımı helal etmem ona göre.
Seyfi:--Sen merak teme babacığım. Rahat ol.
Mahmut Amca’nın elini öpüp hayır duasını alarak yola koyuldular. Hepsi çok heyecanlıydı. Özellikle Ahmet’in heyecanı görülmeye değerdi. İlk defa çarpışmaya girecekti. Kendi aralarında sohbet ederek mağaranın olduğu dağa yaklaşmışlardı.
Mir Hüseyin:--Bundan sonra çok dikkatli olmalıyız. Kesinlikle görünmememiz lazım. Şimdi saklanacağımız bir yer bulalım. Pusuya yatacağız. Kimse gelmemişse tabi.
Reşat:--Ben saklanacağımız yeri biliyorum. Mağaradan biraz uzak
ama mağarayı net bir
şekilde görebileceğimiz bir yer.
Mir Hüseyin:--Evet, evet öyle bir yer daha iyi olur.
Reşat:--Gelin benimle!
Hep beraber, Reşat’ın daha önce saklandığı yere gittiler. Burası gözetleme yapmak için çok
uygun bir yerdi.
Mir Hüseyin:--Burası gerçekten çok uygun bir yer. Mağara net olarak görünüyor buradan.
Ayrıca çalılıklar da saklanmamızı sağlıyor.
Seyfi:--Burada bekleyeceğimize göre, olanları anlatırsın artık bize.
Cemal:--Evet, doğrusu ben de sabırsızlıkla olanları dinlemek istiyorum.
Mir Hüseyin:--Sizi fazla merakta bırakmayalım öyleyse. Sizden ayrıldıktan sonra, Hasan’la
Birlikte yol almaya devam ettik. Dağın yanına vardık, ama dağın bu yanı çok sarptı
Hayvanlarla dağa tırmanmamız imkansızdı…diyerek başlarından geçeni olduğu gibi anlattı.
Tâ ki köye varıncaya kadar… İşte böyle oldu. Sanırım merakınızı giderebildim.
Seyfi:--Allah (cc) razı olsun. Keşke sizinle birlikte olsaydık.
Mir Hüseyin:--Merak etme Seyfi, şu an yapmakta olduğunun da orada savaşmaktan geri
kalır bir yanı yok. Bu yaptığınız da az şey değil.
Mir Hüseyin, tam sözlerini bitirmişti ki, birden…
DOKSANÜÇÜNCÜ BÖLÜMÜN SONU
...Hasan’ın köyüne giden yol ayrımına da gelmişlerdi.
Mir Hüseyin:--Burada ayrılalım Hasan. Sen bu hayvanları tek başına götürebilir misin?
Hasan:--Götürmesine, götürürüm de, köye gelirseniz, çok seviniriz. Sizi bir daha ağırlamaktan şeref duyarız. Hem, Ruslar gelip mağarayı kontrol etmişler mi etmemişler mi? Bunu da öğrenirdiniz.
Mir Hüseyin:--Ne diyorsun Ahmet?
Ahmet:--Gitmekte fayda var. Sanırım epeyce zamanımız da var.
Mir Hüseyin:--Zamanımız çok. Caharkale’ye yarın da gidebiliriz.
Ahmet:--O halde gidelim. Oradaki Müslümanları da tanıma isterim doğrusu.
Mir Hüseyin:--Peki o halde gidelim.
Hasan’ın sevincine diyecek yoktu. Mücahidlerin yanına gitmekten çok mutluydu. Kısmet olursa torunların anlatacak epeyce şeyi vardı.
Takriben yarım saatlik bir yolculuktan sonra, köye vardılar. Onları ilk gören Cemal oldu.
Cemal:--Hoş geldiniz! Sizi tekrar sağ salim gördüğüme çok sevindim.
Mir Hüseyin:--Hoş bulduk cemal, nasılsın?
Cemal:--Allah (cc) razı olsun. Sizler de iyisiniz inşallah?
Mir Hüseyin:--Elhamdulillah Cemal kardeşim. Allah (cc) razı olsun. Köyde ne var?
Cemal:--Olağan üstü bir şey yok.
Hasan:--Rus gördünüz mü buralarda?
Cemal:--Köye gelen olmadı ama, Reşat mağaranın orada dolaşan birkaç kişi görmüş sanırım.
Hasan:--Biz Mahmut Amca’nın evine gidiyoruz, sen de Reşat’ı bulup getir.
Cemal:--Tamam!
Hasan:--Mahmut Amca bizi gördüğüne çok sevinecek.
Mir Hüseyin:--Bence de!
Mahmut Amca’nın evine vardılar. Mahmut Amca onları görünce hemen boyunlarına sarıldı.
--Hoş geldiniz evlatlarım. Sizi sağ salim götürüp getiren Rabbime hamdolsun. Sizi iyi gördüğüme sevindim. Cephedekiler nasıllar?
Mir Hüseyin:--Cephedekiler çok iyi. Götürdüğümüz silahlar çok işe yaradı. Bu arada yeni mücahidler de geldi. Ahmet kardeşimiz de onlardan biri.
Mahmut Amca:--Yâ! Öyle mi? Çok sevindim. Allah (cc) sizlerden razı olsun. Bu kardeşlerimiz tâ dünyanın öbür ucundan buraya kadar geliyorlar, buradaki hainler ise Ruslarla işbirliği yapıyorlar, ne acı bir durum.
Mir Hüseyin:--Maalesef Mahmut amca! Neyse konumuz onlar değil, nasıl olsa belalarını bulacaklar bir gün.
Mahmut Amca:--Evet oğlum! Ne yapayım içim yanıyor, ondan söylüyorum.
Mir Hüseyin:--Mağaranın orada birkaç kişi görmüş köylülerden biri, sana haber verdiler mi?
Mahmut Amca:--Evet, Reşat görmüş. Bana haber verdiler. Ben de mağaradan haberleri yokmuş gibi davranmalarını söyledim. Ruslardan köye gelen olmadı.
Bu arada Reşat gelmişti.
Mahmut Amca:--Gel bakalım Reşat oğlum. Ne gördüğünü anlat Mir Hüseyin’e.
Reşat:--Hoş geldiniz, nasılsınız?
Mir Hüseyin:--Hoş bulduk Reşat kardeşim, Allah (cc) razı olsun, iyiyiz elhamdulillah. Bize gördüklerini anlatır mısın?
Reşat:--Elbette! Bostanı sulamaya gitmiştim. Birden sesler duymaya başladım. Çalılıkların arasından seslerin geldiği yöne baktığımda, birkaç Rus askerinin mağaraya doğru gelmekte olduğunu gördüm. Onlar mağaraya doğru tırmanışa geçince, ben de daha uzak bir yere gidip onları gözetlemeye başladım. Mağaraya girdikten kısa bir süre sonra, bağrışmalar duydum. Askerler mağaradan çıkıp etrafı aramaya başladılar. Kimseyi göremeyince de homurdanarak uzaklaştılar.
Mir Hüseyin:--Ne zaman gördün onları?
Reşat:--Dün öğleye doğru.
Mir Hüseyin:--Öyleyse, bunlar yine gelirler. Orada nöbet tutup onları etkisiz hale getirmemiz lazım. Aksi takdirde size zarar verebilirler.
Mahmut Amca:--Bu gün mü gideceksiniz?
Mir Hüseyin:--Evet! Her an gelebilirler.
Mahmut Amca:--Öğle vakti girmek üzere, yemeğinizi yiyin, namazınızı da kılın. Köyden birkaç kişi ile birlikte gidersiniz.
Mir Hüseyin:--Peki Mahmut Amca! Nasıl istersen.
Mahmut Amca, evdekilere yemek hazırlamaları yönünde talimat verdi. O esnada Seyfi de gelmişti, Mir Hüseyin’i görünce gözleri parıldadı.
--Oooooo! Mir Hüseyin! Hoş geldiniz!
Mir Hüseyin:--Hoş bulduk Seyfi! Nasılsın?
Seyfi:--Elhamdulillah! Sizler nasılsınız?
Mir Hüseyin:--Elhamdulillah, Allah (cc) razı olsun.
Seyfi:--Neler oldu, anlatın bakalım?
Mir Hüseyin:--Neler olduğunu anlatmaya vaktimi var Seyfi, acele etme:
Mahmut Amca:--Hadi sen içerdekilere yardımcı ol, yemeği bir an önce hazırlayın, yemek ve namazdan sonra da mağaranın orada pusuya yatacaksınız. Bu arada yanınıza alacağınız silahları da hazırla.
Seyfi:--Tamam baba, sen merak etme. Ben şimdi her şeyi hazırlarım.
Mahmut Amca:--Kaç kişi lazım oğlum?
Mir Hüseyin:--Fazla adama ihtiyacımız yok, Mahmut Amca. Üç dört kişi yeter.
Mahmut Amca:--Öyleyse, Hasan, Cemal, Reşat ve Seyfi’yi al yanına. Gerçi Hasan yorgun ama.
Hasan:--Yorgunluk ne demek Mahmut Amca? Turp gibiyim maşallah.
Mahmut Amca:--Mesele yok öyleyse.
Bu arada yemek hazırlanmıştı, önce yemeklerini yediler. Yemekten sonra, namaz vakti girdiğinden, namazlarını da kılıp yola çıkmaya hazır hale geldiler.
Mir Hüseyin:--Biz hazırız, Mahmut amca. Müsaadenle yola çıkalım.
Mahmut Amca:--Müsaade Allah’tan (cc). Yolunuz açık olsun. Çok dikkatli olun. Seyfi elinden geleni yap. Gerekirse kendini siper etmeyi unutma misafirlerimize ha. Yoksa sana hakkımı helal etmem ona göre.
Seyfi:--Sen merak teme babacığım. Rahat ol.
Mahmut Amca’nın elini öpüp hayır duasını alarak yola koyuldular. Hepsi çok heyecanlıydı. Özellikle Ahmet’in heyecanı görülmeye değerdi. İlk defa çarpışmaya girecekti. Kendi aralarında sohbet ederek mağaranın olduğu dağa yaklaşmışlardı.
Mir Hüseyin:--Bundan sonra çok dikkatli olmalıyız. Kesinlikle görünmememiz lazım. Şimdi saklanacağımız bir yer bulalım. Pusuya yatacağız. Kimse gelmemişse tabi.
Reşat:--Ben saklanacağımız yeri biliyorum. Mağaradan biraz uzak
ama mağarayı net bir
şekilde görebileceğimiz bir yer.
Mir Hüseyin:--Evet, evet öyle bir yer daha iyi olur.
Reşat:--Gelin benimle!
Hep beraber, Reşat’ın daha önce saklandığı yere gittiler. Burası gözetleme yapmak için çok
uygun bir yerdi.
Mir Hüseyin:--Burası gerçekten çok uygun bir yer. Mağara net olarak görünüyor buradan.
Ayrıca çalılıklar da saklanmamızı sağlıyor.
Seyfi:--Burada bekleyeceğimize göre, olanları anlatırsın artık bize.
Cemal:--Evet, doğrusu ben de sabırsızlıkla olanları dinlemek istiyorum.
Mir Hüseyin:--Sizi fazla merakta bırakmayalım öyleyse. Sizden ayrıldıktan sonra, Hasan’la
Birlikte yol almaya devam ettik. Dağın yanına vardık, ama dağın bu yanı çok sarptı
Hayvanlarla dağa tırmanmamız imkansızdı…diyerek başlarından geçeni olduğu gibi anlattı.
Tâ ki köye varıncaya kadar… İşte böyle oldu. Sanırım merakınızı giderebildim.
Seyfi:--Allah (cc) razı olsun. Keşke sizinle birlikte olsaydık.
Mir Hüseyin:--Merak etme Seyfi, şu an yapmakta olduğunun da orada savaşmaktan geri
kalır bir yanı yok. Bu yaptığınız da az şey değil.
Mir Hüseyin, tam sözlerini bitirmişti ki, birden…
DOKSANÜÇÜNCÜ BÖLÜMÜN SONU