Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Cehalete Mazeret Olduğuna Dair Delillerden - Hz Aişe R.a'ın Durumu

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
T Çevrimdışı

tewh1d

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Allah Allah, Şeyh İbn Teymiyye, Şeyh Makdisi Ve Hoca Hasan Karakaya bunu delil getiriyor ama hanzala bu delil olmaz diyor. Arapçamız yok ancak hamdolsun gözümüz açık. Bu hadisi böyle diyen de sadece hanzala olsa gerek.


OKUMAKTAN ACİZMİSİNİZ ????


Ebu Hanzala Hocanın(Allah ondan razı olsun) kişisel görüşüne kendimizi yaslayıp buraya asacak kadar cahil değiliz.Alimleri hüccet olarakta kabul etmedik akidemizde elhamdülillah...

Size Müslim Şarihlerinden ve İbn Teymiye'nin öğrencisinden nakil yaptık hala anlamamakta ısrar ediyorsunuz .

Bir kere Makdisi'yi bu zincire sokmanız çok demogojik , aynen sofilerin bak bu uydurma hadis acluni de geçiyor deyipte , uydurma hadisler kitabında kendi hadislerinin geçmesine sevinmeleri gibi...Makdisi'yi iyi tanırız ve kitaplarınıda çok iyi okuduk elhamdülillah ,bu kıssayı ibn teymiye'nin görüşü olarak aktarıp derki ,bunun cehaletin mazeret olduguna delil olmasi mümkün değildir...


Bu yüzden elinizde Hüccet kabul edermisiniz bilmiyorum ama sadece İbn Teymiyye (rahimeullah) var.


a) Şeyhul İslamın “evet” sözünün Aişe (r.a)’a ait olduğunu

söylemesi, tüm şarihlere muhaliftir. Bundan dolayı kendi öğrencisi İbni Muflih bu anlayışını red etmiştir. (Elfuru 6/164)Kitabında, İbni Teymiyenin bu görüşünü aktardıktan s0nra “Müslim’in usullerinde “evet” sözü Aişe (r.a)’a aittir demiştir.





“Usulde böyledirden” kastettikleri Müslim nüshalarının aslında
rivayetin bu şekilde olmasıdır.





Buyrun Muslim Şarihleri




Müslim şerhinde İmam Nevevi: “Usullerde olup ayrıca


sahih olan, Aişe(r.a) annemizin sözü söyleyip kendi nefsini



tasdik ettiğidir.”





Müslim şarihlerinden, Kadı İyaz “Aişe annemizin nefsini

tasdik ettiği rivayeti seçer...” (Mukmil-3/103-104)








Müslim şarihlerinden Ebû Abdullah Muhammed binYusuf el-Huseyni: “Usulde olan budur Manası: “Allah bilir demiş, sonra evet diyerek ,sözünü tasdik etmiştir”(Mükmilikmalul İkmel 3/103)








Müslim şarihlerinden Ali bin Süleyman el-Mağribi:

“Evet, Aişe (ra) sözünün devamıdır. Kendi sözünü “evet”lafzıyla tasdik eder” (Veşyu ed-diyba 1/103)




Dikkat edilirse Müslim şarihleri, yani hadisin, yollarını,mesakını, inceleyen muhaddisler, Aişe annemizin evet sözünün sahibi olduğunu tercih etmişlerdir. “Usulde böyledirden” kastettikleri Müslim nüshalarının aslında rivayetin bu şekil de olmasıdır.



Ebu Hanzala Şeyhul İslamın “evet” sözünün Aişe (r.a)’a ait olduğunu söylemesi, tüm şarihlere muhaliftir.






Şayet İbni Teymiye (r.h) görüşünü alıp, cehalet özürdür


desek… Önceki konuda geçtiği' gibi, İbni Teymiye (r.h)



şirk, kabirlere dua, ölülerden şefaat ile sıfatta cahil olmayı
birbirinden ayırmıştır. Birinci de tafsilata gitmeden onlara
mürted derken, ikinci de ikametul hucceyi şart koşmuştur.
Yani bu şaz anlayışa göre dahi, bu kıssa zamanın müşriklerine









delil olmaz…








GÜNCEL İTİKAT MESELELERİ
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Bakıyorum da bu şarihler hep size denk gelmiş. Ne imam ibn teymiyye ne imam abdullah azzam ne de imam makdisiye denk gelmemiş!...

İmam Makdisi'nin Tekfirdin sakındırma adlı eserinden ben alıntı yaptım yani demogoji yapılacak durumu nedir.

Gel gelelim görüşlerde hanzalaya yaslanmama konusu, herkes bunu iddia ediyor ancak herhangibi anlaşmazlıkda hep hanzalanın ağzından çıkacakları bekleyenler lafa gelince biz sadece hanzalanın ehli sünnete uyan delillerini alıyoruz diyorlar.

Merak ediyorum ibn teymiyye, şeyh makdisi ve hasan hoca hangi şarihleri takip ettiler bu konuda ? Onlar böylesine önemli bir meselede size göre nasıl olur da böyle hata ettiler. Kardeşim bana göre siz demogoji yapıyorsunuz. Mesele o kadar basit değil, mesele o kadar basit açık mesele olsaydı ne Şeyh İbn Teymiyye ne de Şeyh Makdisi bu konuyu ele almazlardı. Şeyh Makdisinin tekfirden sakındırma adlı eserini okuyun. Hoş bunada okudum diyeceksiniz.

Cehalet mazeret olmaz diyorsunuz o zaman imam teymiyye ve şeyh makdisinin durumu ne olacak. Zira onların görüşleride bizimkiyle aynı.

Not: Dediğiniz şarihleri inceleyeceğiz.
 
İ Çevrimdışı

İlim Uğruna

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Selamun Aleykum

Merak ediyorum ibn teymiyye, şeyh makdisi ve hasan hoca hangi şarihleri takip ettiler bu konuda
Bu alimlerin Hangi şarihleri takip etiklerine dair bir bilgiye ulaşırsanız bizide bilgilendirin inşallah
Şeyh Makdisinin tekfirden sakındırma adlı eserini okuyun.

Şeyhin boyle bir eseri mi vardı. Nasıl ulaşabilirim?
 
kskaya Çevrimdışı

kskaya

Üye
İslam-TR Üyesi
...

Tekfir yok olmaya mahkumdur.

.
kardeş amacım fitne yada kargaşa değil kardeş bu laf cok büyük bir laf

yanlış anlamalara sebeb vermemek icin bunu ne manada dedin acarmısın kardeş...

yok olmak derken kastın hic tekfir olmamalımı herkes ne yapsada bizler ona kelime-i tevhidi diyor diye müslüman muamelesimi yapmalıyız?

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Aleykum es selam; Önce kskaya kardeşe yanıt vereyim. Ahky uzun süredir bu forumdasın ve benim yazılarımla az çok muhattab oluyorsun. Benim bu sözle ne kastettiğimi bilmen gerekirdi. Yanlış anlaşılmaması için sözümdeki kasıtı yazayım.

Müslüman'ı tekfir yok olmaya mahkumdur. Müslümanı tekfir etmek batıldır. Ve batıl da yok olmaya mahkum olacağından müslümanı tekfir de yok olmaya mahkumdur. Umarım açıklamam yeterlidir.

İlim uğruna kardeşe gelince;

Şeyh Makdisiye atfettiğim eserin tam adı :

TEKFİRDE AŞIRILIKTAN SAKINDIRMA KONUSUNDA 30 RİSALE

İlgili konu olan cehaletin mazeret olduğuna dair eserden alınan bölüm ise sitemizde mevcuttur:

İlgili link: https://www.islam-tr.org/ilmi-munazaralar/14139-seyh-makdisi-cehaletin-mazeret-oldugu-durumlar.html

Şeyh İmam Teymiyye ait olan eseri zaten biliyorsunuz! Hasan Karakaya Hocanın ki ise sohbetlerinde mevcuttur. İlgili link medya sitemizde mevcut idi ancak sitemiz cpu kasmasından dolayı kapandığından linki veremiyorum.
 
A Çevrimdışı

ANTİ HARİCİ

Üye
İslam-TR Üyesi
Allah c.c. razı olsun islam4ever kardeşim.. aynen dediğiniz gibidir. altınada imzamı atıyorum.. bu tekfir illeti müslümanların arasına bir çok nifaklar sokmuştur.. bunun neticesi olarak malum harici gruplar gençlerin beyinlerini yıkama pozisyonuna girişmiş.. bundada kısmen başarılı olmuşlardır.. onun içindirki bize düşen yol nebevi metodu izlemektir.. eğer tekfir edilicekse bunun şartlarının oluşmasına azami gayret edilmelidir.. kimse nefsinden dolayı karşısındakine kafir diyemez.. bu alçaklıktır.. bu müslümanlık değildir.. buna kılıf aramak içinde işin içine ayet hadis yazarak güya kendi sapkın yolunu hak yol gibi göstermek ise başka bir alçaklıktır..


onun içindirki müslüman gençlere ve özellikle selefiliğe yeni intisab eden gençlere tavsiyem.. aşırı uçlara kaymasınlar... abdulhakem izzetli kardeşimizin dediği gibi.. bizim için kişinin islamın şartlarını dili ile ikrar etmesi ona müslüman hükmü vermemiz için yeterlidir.. iç yüzünü allah c.c. havale ederiz..


tekfir illeti ile ilgili bilgi almak isteyen gençler bence ebu said hocanın tekfir ile ilgili videolarını izlesinler...
 
T Çevrimdışı

tewh1d

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Bakıyorum da bu şarihler hep size denk gelmiş. Ne imam ibn teymiyye ne imam abdullah azzam ne de imam makdisiye denk gelmemiş!...

İmam Makdisi'nin Tekfirdin sakındırma adlı eserinden ben alıntı yaptım yani demogoji yapılacak durumu nedir.

Gel gelelim görüşlerde hanzalaya yaslanmama konusu, herkes bunu iddia ediyor ancak herhangibi anlaşmazlıkda hep hanzalanın ağzından çıkacakları bekleyenler lafa gelince biz sadece hanzalanın ehli sünnete uyan delillerini alıyoruz diyorlar.

Merak ediyorum ibn teymiyye, şeyh makdisi ve hasan hoca hangi şarihleri takip ettiler bu konuda ? Onlar böylesine önemli bir meselede size göre nasıl olur da böyle hata ettiler. Kardeşim bana göre siz demogoji yapıyorsunuz. Mesele o kadar basit değil, mesele o kadar basit açık mesele olsaydı ne Şeyh İbn Teymiyye ne de Şeyh Makdisi bu konuyu ele almazlardı. Şeyh Makdisinin tekfirden sakındırma adlı eserini okuyun. Hoş bunada okudum diyeceksiniz.

Cehalet mazeret olmaz diyorsunuz o zaman imam teymiyye ve şeyh makdisinin durumu ne olacak. Zira onların görüşleride bizimkiyle aynı.

Not: Dediğiniz şarihleri inceleyeceğiz.


Sübhanallah Sübhanallah Sübhanallah


Dudak altından bahsettiğin ,isimlerini zikretmeye cesaret edemediğin şarihlerin ismini yazayım da insanlar görsün
-İmam Nevevi
-Kadı İyaz
-Ebû Abdullah Muhammed binYusuf el-Huseyni
-Ali bin Süleyman el-Mağribi


islam4ever Maqdisi konusunda Ubeydullah'tan ders al biraz
Bak Ubeydullah senin akidesi bizimle aynı dediğin Makdisi hakkında ne diyor ???

SORU: Şeyh Makdisi tevhidde cehalet mazeret değildir diyormuş. Şeyhin burada tevhid derken kastı nedir? Onu öğrenmek istiyoruz. Bunların dediği gibi 'tagutu bilecek ve inkar edecek. İnkar ederse Müslüman İnkar etmezse kafirdir' demiyor heralde .. Bizi bu konuda bilgilendirirsen seviniriz.

CEVAP:Şeyh Makdisi şunu kast etmektedir: ''Bir kişi küfür bir eylemi işlemişse, işlenen eylem tevhidi bozacak şirk babından ise burada cehalet mazeret olmaz. (Dinden çıkaran eylemleri ikiye bölmüş; 1- şirk olanlar; puta secde etmek gibi, 2-şirk olmayanlar; Zekatın farziyetinin inkar etmek gibi... ve diyor ki: Cehalet 1. kısım için mazeret olmaz. Tabi ki bu görüş onun şaz olan görüşlerindendir. Diğer cihat alimleri bunu kabul etmiyorlar...

. Peki burada bize şu şekilde bir soru çıkıyor karşımıza: 'Şeyh Makdisi şirk babında cehaleti mazeret olarak görmüyorsa nasıl oy verenleri tekfir etmiyor? Halbu ki oy kullanmak hakimiyeti Allah a değil bir beşere vermektir ve buda bir şirktir.


Cevap: Çünkü Şeyh Makdisi oy verenleri cehalet ile değil kasıtsızlık ile mazur olduklarını söylüyor ve bunu 30 Risalede açıklamıştır.(Bizim risalede de vardır.)

Akideni yasladığın alimleri Makdisi ile karıştırma....


Bak Makdisi İbn Teymiyye'den Aise r.a hadisini ve kül hadisini naklettikten sonra şöyle diyor

İbn-i Teymiye’nin Rahimehullah, bu adam hakkındaki; “Bu kişi Allah’ın
sıfatlarının hepsini tam olarak bilmediği için O’nun “Kadir olma”
sıfatını da bilmiyordu” sözü ve yine Hattabi’nin “yeniden diriltilmeyi inkaretmemiş” sözü, bu kişinin dirilişi mutlak olarak inkar ettiğine ilişkin Cehmiyye ve Mürcie mensuplarının söylediklerinin yanlış olduğunu gösterir.Onlar hadiste aktarılan bu kişinin yeniden diriltilmeyi mutlak olarak inkar ettiğini söylerler. Daha sonra “Kafirler, kesinlikle diriltilmeyeceklerini ileri
sürdüler”169 ayetini delil olarak gösterip bu kişinin kafir olduğunu ancakbuna rağmen cehaleti sebebi ile mutlak olarak yeniden dirilmeyi inkar eden bu kişinin mazur sayıldığını iddia ederler. Ve bu iddialarından hareketle Allahu Teala’nın dininden birçok kapıdan çıkarak irtidat eden günümüz tağutlarının ve yasama yapan mürtedlerin de mazur olarak kabul edilecekleri gibi batıl bir sonuca varırlar.

Ondan sonra Şeyh Maqdisi Tevhidin aslı ve kapalı meseleleri isim sıfat gibi kül hadisi gibi olayları birbirinden ayırıp şöyle diyor.

Şüphesiz bu türden ayrıntılar konusunda, özellikle ölüm anının şiddeti
de eklenince akıllar hayrete düşebilir ve kapalılığı karşısında zihinler şaşkına dönebilir. Ayrıca bu tür konular ancak risalet hücceti ile bilinebilir. Bu nedenle, bu hadisi delil göstererek, bütün peygamberlerin kendisi ile gönderildikleri
ve dinin en açık, en meşhur ve en temel ilkesi olan Tevhid konusunu
reddetmiş ve Allahu Teala’nın yasama hakkını ellerine geçirerek, şeriat hükümleri yerine beşeri kanunları ortaya koyan ve uygulayan tağutların da,cehalet sebebi ile mazur sayılacaklarını söylemek mümkün değildir. Allahu Teala’nın dinini dışlayan, ona alternatif bir rejim uygulayan ve Allahu Teala yerine kendilerini insanlara ilah ilan eden bu tağutlar acaba imanın ve İslam’ın hangi meselesi hakkında cahildirler? İmanın hangi ilkesini ve İslam’ın hangi hükmünü bilmemektedirler? Allahu Teala’ya yemin olsun ki, hadiste kıssası aktarılan bu muvahhid kişinin hatası ile tağutların işledikleri ağır suçları ancak insanları aldatan, sattıklarında eksik, ama aldıklarında tam ölçen, deliller ve bu delillerin delalet ettiği hükümler ile oynayan hilekarlar eşit tutabilir. Allahu Teala,
onlar hakkında şöyle buyurur: “Onlar düşünmezler mi ki, kendileri büyük bir günde hesap vermek için diriltilecekler. Öyle bir gün ki, insanlar o günde alemlerin Rabbinin huzurunda divan duracaklar.”170



Şeyh Maqdisi devamla şöyle diyor

Bütün bunlardan anlaşılmaktadır ki kapalı olup ancak risalet hüccetiile bilinebilecek ve cahil kalması durumunda kişinin mazur sayılacağı meselelerile kişinin mazur olarak sayılmayacağı açık meseleleri birbirinden ayırmadan eşit değerlendirme yapmak caiz değildir. Dolayısıyla hadiste aktarılan olayı, dinin en meşhur hususlarının birinde muhalefet olarak görmek bir
yana, açık ve dinin zarurilerinden olan bir meselede muhalefet olarak değerlendirmek bile hatadır. Yani Allahu Teala’nın kullarına açık olan hüccetlerini ikame ettiği, fıtratlarına yerleştirdiği, akıllarında süslediği, ona aykırı olan her
türlü şirki kötülediği, insanları yaratmadan önce onun için kendilerinden söz aldığı, bütün peygamberlerini onu gerçekleştirmeleri ve şirk gibi, onu bozacak
her türlü şeyi ortadan kaldırmaları için gönderdiği, bütün kitaplarını onu için indirdiği, bugün, Yahudi ve Hristiyanların bile Muhammed’in Sallallahu Aleyhi ve Sellem dininin asıllarının en önemlisi olarak bildikleri Tevhid konusundaki yanılma ile hadiste kıssası aktarılan bu adamın yanılması asla eşit görülemez.


Tevhid ancak bundan yüz çevirmesi sebebi ile cahil kalanlar için kapalı olacak bir meseledir ki durumu bu olan birisi ise cehaleti sebebi ile asla mazur kabul edilmez. Dolayısıyla Tevhid ehli ile şirk ehlini eşit görmek nasıl helal değilse, bu iki kısmı da birbirinden ayırmamak helal olmaz.
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Konuları saptırma kardeşim herşey açık. Ve sana şarihlere bakacağım dedim. Büyük harflerlede insanin gözüne sokmana gerek yok. Şeyh Makdisi ile alakalı ilgili linki yazdım direk kendisinin eserinden alınma ve konuyla alakalı. Çok biliyorsan git bunu Şeyh Makdisiyede anlat neden bu hadisi bu şekilde esere almış.
 
kskaya Çevrimdışı

kskaya

Üye
İslam-TR Üyesi
kardeş cevap icin ALLAH swt razı olsun adım gibi biliyordum ne diyeceğini ama malum insanlar bu lafı cekip uzatıp başka anlamlar yükleyebilirler yada seni bilmeyenler fitneye sebep olabilir bu sözünden dolayı bende kendi cevabını yazmanın daha güzel olacağından dolayı senden bu yazıyı görmek istedim...ahi
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
tewh1d;130730' Alıntı:
Bir kere Makdisi'yi bu zincire sokmanız çok demogojik , aynen sofilerin bak bu uydurma hadis acluni de geçiyor deyipte , uydurma hadisler kitabında kendi hadislerinin geçmesine sevinmeleri gibi...Makdisi'yi iyi tanırız ve kitaplarınıda çok iyi okuduk elhamdülillah ,bu kıssayı ibn teymiye'nin görüşü olarak aktarıp derki ,bunun cehaletin mazeret olduguna delil olmasi mümkün değildir...


Bu yüzden elinizde Hüccet kabul edermisiniz bilmiyorum ama sadece İbn Teymiyye (rahimeullah) var.



Bu sözünüz nerede geçmektedir . İşte Makdisinin konumuz olan hadisi aktardığı kitabından sayfası. Kül hadisiyle birlikte aktarıyoruz :

Ebu Hurayra Radıyallahu Anhu, Allah Rasûlü’nün Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
Bir adam nefsine zulmetmiş ve ölüm anında oğullarına şöyle demişti: ‘Öldüğüm zaman beni yakın, kül haline getirin, sonra denize saçın. Vallahi eğer Rabbim beni diriltmeye güç yetirirse, hiç kimseye azab etmediği şekilde bana âzab eder.’
Sonra Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem dedi ki: “Oğulları bu isteğini yaptılar
Allahu Teala yeryüzüne şöyle dedi:Aldığını geri ver.” O an adam dirildi ve kalktı.

Allahu Teala ona şöyle dedi:Bu yaptığın şeye seni sevk eden nedir?

Adam;Senden korkumdur Ya Rabbi!” dedi.
Bu söylediğinden dolayı Allahu Teala onu affetti.”
(Buhari, Enbiya 54, Rikaak 25; Muslim Tevbe 25; Nesai Cenaiz 117)

Bu adam, Allah’ın gücü konusunda ve kül olduğu zaman tekrar diriltileceği hakkında şubheye düşmüş ve tekrar diriltilemeyeceğine inanmış bir adam tiplemesidir. Müslümanların ittifakıyla bu küfürdür. Ancak cahil olduğu için bunu bilmiyordu ve Allah’ın kendisini cezalandıracağından korkan bir mu’mindi. Bundan dolayı Allahu Teala onu affetti. İçtihad ehlinden olup, Rasulullah’a Sallallahu Aleyhi ve Sellem uymaya özen gösteren ve bununla birlikte hatalı te’vilde bulunanlar, elbetteki bağışlanmaya evleviyatla bu adamdan daha çok layıktır.” (Mecmuu’l-Fetava, 3/147-148)

Şeyhu’l-İslam’ın Rahimehullah, hadiste sözü edilen kişi hakkındaki, “Bu adam, Allah’ın gücü konusunda ve kül olduğu zaman tekrar diriltileceği hakkında şüpheye düşmüş ve tekrar diriltilemeyeceğine inanmış bir adam tiplemesidir” sözüne dikkat etmek gerekir. Bu kişi ahiret gününü ve dirilmeyi mutlak olarak inkar etmemiştir.
İbn-i Teymiye
Rahimehullah, başka bir yerde bu kişi hakkında şöyle der:

“Genel olarak Allahu Teala’ya ve ahiret gününe iman ediyordu. Ölümden sonra Allahu Teala’nın ceza ve mükafat vereceğine inanması bunu göstermektedir.” (Mecmuu’l-Fetava, 12/263)

Günahlarından dolayı Allahu Teala’nın kendisini cezalandırma korkusu ve ölüm anında karşılaşacağı dehşet korkusu, bu kişiyi, yukarıda aktardığımız vasiyeti yapmaya sevketmiştir. Bu kişinin cehaleti, Allahu Teala’nın her zerreyi toplayıp diriltmeye kadir olduğu konusunda olmuştur. Buna benzer ayrıntılı bilgiler ise ancak risalet hüccetinin kişiye ulaşması ile bilinebilir.
Bu nedenle, hadiste geçen adam da olduğu gibi, kendisinde imanın aslı bulunan kişi, bunları bilmemesi veya hata etmesi ya da Allahu Teala’nın isim ve sıfatları konusunda bazı ayrıntıları bilmemesi halinde mazur olarak kabul edilir.

İbn-i Teymiye Rahimehullah, bu adamın olayını el-Fetava’nın başka bir yerinde de belirterek şöyle der: “Adam bu şekilde kül olup dağıldıktan sonra, Allahu Teala, onu tekrar diriltmeye güç yetiremez, tekrar eski haline döndüremez zannetti.” (Mecmuu’l-Fetava, 11/224)
“Bu kişi Allah’ın sıfatlarının hepsini tam olarak bilmediği için O’nun “Kadir olma” sıfatını da bilmiyordu. Müminlerden çoğu da bu kimse gibi, Allah’ın sıfatlarını bilmemektedir. Bundan dolayı onlar kafir olmazlar.” (Mecmuu’l-Fetava, 11/225)
Daha sonra ise, Aişe’nin Radıyallahu Anha geceleyin Baki’ mezarlığına çıkan Rasulullah’ı Sallallahu Aleyhi ve Sellem farkında olmadan izlemesi ve farkına varınca ise Aişe’ye Radıyallahu Anha; “Allah’ın sana ve Rasulü’ne haksızlık yapacağını mı sandın?” demesi, Aişe’nin de O’na “İnsanlar ne saklarsa saklasın Allahu Teala onu bilir mi?” diye sorması üzerine, Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem, “Evet” diye cevap verdiği hadisi (Muslim)
aktararak şöyle der:
“Mu’minlerin annesi olan Aişe Radıyallahu Anha, Rasulullah’a Sallallahu Aleyhi ve Sellem; “İnsanlar ne saklarsa saklasın Allahu Teala onu bilir mi?” diye soruyor, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Selem Evet” diye cevap veriyor. Bu, Aişe’nin Radıyallahu Anha bunu bilmediğini ve insanların gizledikleri her şeyi Allahu Teala’nın bildiğine dair gerekli bilgiye sahip olmadan önce kafir olmadığını gösterir. Halbuki bu, hüccet ikame olunduktan sonra kabul edilmesi gereken imanın asıllarındandır ve Allahu
Teala’nın her şeyi bildiğini inkar etmek, O’nun her şeye gücünün yettiğini inkar etmek gibidir.” (Mecmuu’l-Fetava, 11/226)
İbn-i Teymiye Rahimehullah, bunları aktardıktan sonra asıl soruya(“Kişinin kendisini yetiştirmeye (Riyadat) devam ederek cevher olması halinde, kendisinden emir ve yasaklar kalkar mı?” şeklindeki soru.) cevab olarak şöyle demektedir:
Böylece anlaşılmaktadır ki bu söz, küfürdür. Ancak sahibinin kafir olması için, terkedenin küfre gireceği hüccetin kendisine ulaşması ve açıklanması gerekir.”(Mecmuu’l-Fetava, 11/224-226)

Hattabi şöyle der: “Bu, bazıları için kapalı olabilir ve “ölümden sonra tekrar dirilmeyi ve Allahu Teala’nın buna gücünün yeteceğini inkar eden kişi nasıl bağışlanır?” diye sorulabilir. Bunun cevabı şudur:
Hadiste kıssası aktarılan bu kişi, yeniden diriltilmeyi inkar etmemiş, sadece kendisine bu uygulama yapıldığı taktirde, kendinin yeniden diriltilebileceği ve azap edilebileceği
konusunda cahil kalmıştır. Bunu Allahu Teala’dan korktuğu için yaptığını itiraf etmesi ise onun mü’min olduğunu ortaya çıkarmaktadır.”
(İbn-i Hacer, Fethu’l-Bari, 6/604)

Hattabi ayrıca İbn-i Kuteybe’nin Rahimehullah şu sözünü de aktarmaktadır:
“Bazı Müslümanlar Allahu Teala’nın sıfatları hakkında hataya düşebilirler. Ancak bu hatalarından dolayı tekfir edilmezler.”
İbn-i Teymiye’nin Rahimehullah, bu adam hakkındaki; “Bu kişi Allah’ın sıfatlarının hepsini tam olarak bilmediği için O’nun “Kadir olma” sıfatını da bilmiyordu” sözü ve yine Hattabi’nin “yeniden diriltilmeyi inkar etmemiş” sözü, bu kişinin dirilişi mutlak olarak inkar ettiğine ilişkin Cehmiyye ve Murcie mensuplarının söylediklerinin yanlış olduğunu gösterir.
Onlar hadiste aktarılan bu kişinin yeniden diriltilmeyi mutlak olarak inkar ettiğini söylerler. Daha sonra “Kafirler, kesinlikle diriltilmeyeceklerini ileri sürdüler(Teğabun, 7) ayetini delil olarak gösterip bu kişinin kafir olduğunu ancak buna rağmen cehaleti sebebi ile mutlak olarak yeniden dirilmeyi inkar eden bu kişinin mazur sayıldığını iddia ederler. Ve bu iddialarından hareketle Allahu Teala’nın dininden birçok kapıdan çıkarak irtidat eden günümüz tağutlarının ve yasama yapan mürtedlerin de mazur olarak kabul edilecekleri gibi batıl bir sonuca varırlar.
Şüphesiz ki böyle bir anlayış, delile taşımadığını yüklemekten başka bir şey değildir. Hadiste de açıkça görülmektedir ki o kişi, Allahu Teala’nın yeniden kendisini diriltmesini mutlak olarak inkar etmiyordu. Sadece bu gücün kapsamı ve ayrıntıları hakkında bazı hususlarda cahildi. Vücut hücrelerinin karada, havada ve denizde dağılmasının, onu yeniden diriltmesi konusunda Allahu Teala için engel niteliğinde olmayacağını anlamıyordu.
Şüphesiz bu türden ayrıntılar konusunda, özellikle ölüm anının şiddeti de eklenince akıllar hayrete düşebilir ve kapalılığı karşısında zihinler şaşkına dönebilir. Ayrıca bu tür konular ancak risalet hücceti ile bilinebilir. Bu nedenle, bu hadisi delil göstererek, bütün peygamberlerin kendisi ile gönderildikleri ve dinin en açık, en meşhur ve en temel ilkesi olan Tevhid konusunu reddetmiş ve Allahu Teala’nın yasama hakkını ellerine geçirerek, şeriat hükümleri yerine beşeri kanunları ortaya koyan ve uygulayan tağutların da, cehalet sebebi ile mazur sayılacaklarını söylemek mümkün değildir. Allahu Teala’nın dinini dışlayan, ona alternatif bir rejim uygulayan ve Allahu Teala yerine kendilerini insanlara ilah ilan eden bu tağutlar acaba imanın ve İslam’ın hangi meselesi hakkında cahildirler? İmanın hangi ilkesini ve İslam’ın hangi hükmünü bilmemektedirler?
Allahu Teala’ya yemin olsun ki, hadiste kıssası aktarılan bu muvahhid kişinin hatası ile tağutların işledikleri ağır suçları ancak insanları aldatan, sattıklarında eksik, ama aldıklarında tam ölçen, deliller ve bu delillerin delalet ettiği hükümler ile oynayan hilekarlar eşit tutabilir. Allahu Teala, onlar hakkında şöyle buyurur:
Onlar düşünmezler mi ki, kendileri büyük bir günde hesap vermek için diriltilecekler. Öyle bir gün ki, insanlar o günde alemlerin Rabbinin huzurunda divan duracaklar.” (Mutaffifin, 4-6)
Bütün bunlardan anlaşılmaktadır ki kapalı olup ancak risalet hücceti ile bilinebilecek ve cahil kalması durumunda kişinin mazur sayılacağı meseleler ile kişinin mazur olarak sayılmayacağı açık meseleleri birbirinden ayırmadan eşit değerlendirme yapmak caiz değildir. Dolayısıyla hadiste aktarılan olayı, dinin en meşhur hususlarının birinde muhalefet olarak görmek bir yana, açık ve dinin zarurilerinden olan bir meselede muhalefet olarak değerlendirmek bile hatadır. Yani Allahu Teala’nın kullarına açık olan hüccetlerini ikame ettiği, fıtratlarına yerleştirdiği, akıllarında süslediği, ona aykırı olan her

türlü şirki kötülediği, insanları yaratmadan önce onun için kendilerinden söz aldığı, bütün peygamberlerini onu gerçekleştirmeleri ve şirk gibi, onu bozacak her türlü şeyi ortadan kaldırmaları için gönderdiği, bütün kitaplarını onu için indirdiği, bugün, Yahudi ve Hristiyanların bile Muhammed’in Sallallahu Aleyhi ve Sellem dininin asıllarının en önemlisi olarak bildikleri Tevhid konusundaki yanılma ile hadiste kıssası aktarılan bu adamın yanılması asla eşit görülemez.
Tevhid ancak bundan yüz çevirmesi sebebi ile cahil kalanlar için kapalı olacak bir meseledir ki durumu bu olan birisi ise cehaleti sebebi ile asla mazur kabul edilmez. Dolayısıyla Tevhid ehli ile şirk ehlini eşit görmek nasıl helal değilse, bu iki kısmı da birbirinden ayırmamak helal olmaz.
Allah’a yemin ederim ki;
Ağarmadıkça kargaların tüyleri,
Ne eşit olur, ne de birleşir ikisi.

İmam Ahmed Rahimehullah, Musned’inde bu hadis ile ilgili olarak, kıssası anlatılan adamın muvahhidlerden olduğuna delalet eden önemli bir ayrıntı rivayet etmektedir. Dolayısıyla kapalı olan meselelerde muvahhidlerin mazur sayıldıkları cehalet sebebi ile meydana gelen özrü, müşriklerin açık olan şirklerine ve kafirlerin meşhur olan küfürlerine indirgemek helal değildir.
Hafız İbn-i Receb el-Hanbeli Rahimehullah, “Hiçbir hayır işlememiş bir kavim ateşten çıkarılır...” hadisi ile ilgili olarak şöyle der:
Hiçbir hayır işlememiş..” sözünden maksat, Tevhid’in aslının bulunması ile birlikte organlarla işlenen amellerdir. Bu nedenle öldüğünde cesedinin yakılmasını vasiyet eden kişinin kıssasının anlatıldığı hadiste “Tevhid’den başka hiçbir hayır işlememiş..” denilmektedir. İman Ahmed Rahimehullah bunu, Ebu Hurayra’dan Radıyallahu Anhu merfu ve İbn-i Mesud’dan da mevkuf olarak rivayet etmiştir.” (Et-Tahvifu Mine’n-Nar ve’t-Tarifu bi Hali Dari’l-Bevar, 260, Daru’r-Reşid)

Allahu Teala, Tevhid’in aslını bulundurması ile beraber kapalı olan meselelerde hata işlemiş olan kişiyi mazur olarak kabul etmektedir. Çünkü bu kişi, dinin ve imanın aslı olan ve kurtuluş simidi olan unsuru yerine getirmektedir.
Murcie ve Cehmiyye çömezleri ise kendilerine söyleneni başkası ile değiştirdiler, ölçüyü bozdular ve birçok yönden Tevhid ilkesine muhalif davranan mürted ve tağutları mazur kabul ederek, onların mü’min Müslümanlar olup, kan ve mallarının dokunulmaz olduğunu söylediler.
Bununla beraber onlar, ancak risalet hucceti ile bilinebilecek olan meselelerden olması sebebi ile insanlara kapalı olabilecek bazı konularda hata yapan, lakin Tevhid ve imanın aslını bozmayan İslam alimlerini ve davetçilerini mazur olarak kabul etmediler. Sefillerini bu alim ve davetçilere karşı tahrik ettiler, onları dalalet ehli olarak gösterdiler, helak olduklarını söylediler ve hatta kimileri onları tekfir bile etti.
(Bu meseleye en yakın misal, günümüz Cehmiyye ve Mürciesinin mücahid ilim ehlinden olan Seyyid Kutub’a Rahimehullah olan saldırılarıdır.)

İbn-i Teymiye Rahimehullah, el-Akidetu’l-Vasıtiyye’de kullanmış olduğu “Bu, Fırkatu’n-Naciyye’nin akidesidir” ifadesine itiraz eden ve bu ifadesinin, kendisine itiraz eden herkesi, Fırkatu’n-Naciyye’nin dışında gördüğü manasına geldiğini söyleyen kişiye şöyle demiştir:
Bu akidenin herhangi bir yönüne muhalefet eden her kişinin helak olacak olanlardan olması gerekmez. Bu kişi müçtehid olup hata edebilir ve Allahu Teala onun hatasını
bağışlar. Veya kendisine hüccetin ulaşmamış olması sebebi ile cahil kalan
kişilerden de olabilir.” (Mecmuu’l-Fetava, 3/116)

https://www.islam-tr.org/ilmi-munazaralar/14139-seyh-makdisi-cehaletin-mazeret-oldugu-durumlar.html
 
T Çevrimdışı

tewh1d

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Buyur ABDULHAK

Şeyh Maqdisi devamla şöyle diyor

Bütün bunlardan anlaşılmaktadır ki kapalı olup ancak risalet hücceti ile bilinebilecek ve cahil kalması durumunda kişinin mazur sayılacağı meselelerile kişinin mazur olarak sayılmayacağı açık meseleleri birbirinden ayırmadan eşit değerlendirme yapmak caiz değildir. Dolayısıyla hadiste aktarılan olayı, dinin en meşhur hususlarının birinde muhalefet olarak görmek bir
yana, açık ve dinin zarurilerinden olan bir meselede muhalefet olarak değerlendirmek bile hatadır. Yani Allahu Teala’nın kullarına açık olan hüccetlerini ikame ettiği, fıtratlarına yerleştirdiği, akıllarında süslediği, ona aykırı olan her
türlü şirki kötülediği, insanları yaratmadan önce onun için kendilerinden söz aldığı, bütün peygamberlerini onu gerçekleştirmeleri ve şirk gibi, onu bozacak
her türlü şeyi ortadan kaldırmaları için gönderdiği, bütün kitaplarını onu için indirdiği, bugün, Yahudi ve Hristiyanların bile Muhammed’in Sallallahu Aleyhi ve Sellem dininin asıllarının en önemlisi olarak bildikleri Tevhid konusundaki yanılma ile hadiste kıssası aktarılan bu adamın yanılması asla eşit görülemez.


Tevhid ancak bundan yüz çevirmesi sebebi ile cahil kalanlar için kapalı olacak bir meseledir ki durumu bu olan birisi ise cehaleti sebebi ile asla mazur kabul edilmez. Dolayısıyla Tevhid ehli ile şirk ehlini eşit görmek nasıl helal değilse, bu iki kısmı da birbirinden ayırmamak helal olmaz.
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
Kardeşim neden anlamamakta ısrar ediyor veya saflığa vuruyorsun kendini?

Sen dedin ki , Makdisi o hadisin devamında böyle böyle dedi .
Bizde meseleyi (hadisi) alıntı yaptığımız Tekfirde aşırılıktan sakındırmakla ilgili kitabında hadisi ve devamını koyduk, yazısından göster. Yok ben farklı kitabdan bahsediyorum diyorsan kitabın adını sayfasını ko9nusunu vs yaz .
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
T Çevrimdışı

tewh1d

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Burda birisi saflığa vuruyorsa o ben değilim ABDULHAK
Copy-paste yaptığın sayfanın en altını okursan göreceksin...
Aise r.a hadisinden sonra konunun devamında "tekfirde aşırılıktan sakındırma 2.cilt sayfa 90"

Buyur ABDULHAK

Şeyh Maqdisi devamla şöyle diyor


Bütün bunlardan anlaşılmaktadır ki kapalı olup ancak risalet hücceti ile bilinebilecek ve cahil kalması durumunda kişinin mazur sayılacağı meselelerile kişinin mazur olarak sayılmayacağı açık meseleleri birbirinden ayırmadan eşit değerlendirme yapmak caiz değildir. Dolayısıyla hadiste aktarılan olayı, dinin en meşhur hususlarının birinde muhalefet olarak görmek bir

yana, açık ve dinin zarurilerinden olan bir meselede muhalefet olarak değerlendirmek bile hatadır. Yani Allahu Teala’nın kullarına açık olan hüccetlerini ikame ettiği, fıtratlarına yerleştirdiği, akıllarında süslediği, ona aykırı olan her




türlü şirki kötülediği, insanları yaratmadan önce onun için kendilerinden söz aldığı, bütün peygamberlerini onu gerçekleştirmeleri ve şirk gibi, onu bozacak
her türlü şeyi ortadan kaldırmaları için gönderdiği, bütün kitaplarını onu için indirdiği, bugün, Yahudi ve Hristiyanların bile Muhammed’in Sallallahu Aleyhi ve Sellem dininin asıllarının en önemlisi olarak bildikleri Tevhid konusundaki yanılma ile hadiste kıssası aktarılan bu adamın yanılması asla eşit görülemez.





Tevhid ancak bundan yüz çevirmesi sebebi ile cahil kalanlar için kapalı olacak bir meseledir ki durumu bu olan birisi ise cehaleti sebebi ile asla mazur kabul edilmez. Dolayısıyla Tevhid ehli ile şirk ehlini eşit görmek nasıl helal değilse, bu iki kısmı da birbirinden ayırmamak helal olmaz.
 
E Çevrimdışı

Ebu zura

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Esselamu aleykum.
Cevap olarak şöyle deriz: Hadisin bu şekilde rivayeti yanlıştır. “Evet” diyen Aişe’nin bizzat kendisidir. Müslim’in “Kitabu’l-Cenaiz” adlı bölümün sonunda rivayet ettiği şekliyle şöyledir:
“İnsanlar ne saklarsa saklasın onu Allahu Teala bilir mi? Evet.”

Hadisin onların aktardığı şekildeki rivayetinin doğru olduğunu kabul edecek olsak bile, bu hadis onun, Allahu Teala’nın bazı sıfatlarını bilmediğine delalet eder. Allahu Teala’nın sıfatlarından bazılarını bilmemek ise kişiyi kafir yapmaz.[Bkz: Mecmuu’l-Fetâva, 7/538, 574, 152, 149]

Şeyh Abdulkadir b. Abdulaziz El-cami-CEHALET ÖZRÜ babı
Eyvallah kardeş



Doğru rivayet İmam Müslim’in rivayetinde geçtiği üzere “Evet” cevabını verenin de Hz. Aişe olduğudur. Nitekim bu hadisin şerhinde İmam Nevevi (rahimehullah) şöyle demiştir:

“Aslen sahih olan hadisin bu şekilde rivayetidir. Sanki Aişe (radıyallahu anha) «İnsanlar her ne saklarlarsa saklasınlar Allah onu bilir» demiş ve arkasından da kendi kendisini doğrulayarak «Evet» demiştir.” (Şerhu-n Nevevî Ale-l Müslim, 3/401)
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
Burda birisi saflığa vuruyorsa o ben değilim ABDULHAK
Copy-paste yaptığın sayfanın en altını okursan göreceksin...
Aise r.a hadisinden sonra konunun devamında "tekfirde aşırılıktan sakındırma 2.cilt sayfa 90"

Bunu diyen sensin :
bu kıssayı ibn teymiye'nin görüşü olarak aktarıp derki ,bunun cehaletin mazeret olduguna delil olmasi mümkün değildir...

Sana sorduğum; kendi yazından Makdisinin şöyle dediğini söyleyip Onun ağzından kitabında hadisten sonra böyle diyor diyerek yazdığın yazını renklendirdim .
Şimdi şu kırmızı renkli " bu kıssayı ibn teymiye'nin görüşü olarak aktarıp derki ,bunun cehaletin mazeret olduguna delil olmasi mümkün değildir... "
Şimdi şu kırmızı renkli sözünü yazıdan göster, renklendir bakalım. Başka yerleri gösteripte demogojiye soyunma.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Teşbihde hata olmasın, bir insan hem soru soracak hem de arkasından kendisi yanıt verecek ;)
 
T Çevrimdışı

tewh1d

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Anlaşamadığımız nokta şurası ,renklendirdiğin yerde 1 kelime eksik olmuş. "Tevhid" Makdisi, hadisi İbn Teymiyenin görüşü ile beraber zikrettikten sonra bu hadisin bazı irca ehli tarafından her türlü cehalet için delil getirildiğini ,halbuki tevhidin aslında cehaletin mazeret olamayacağını belirtiyor.Bende bu başlığı açtıgınızdan beri bunu anlatmaya çalışıyorum ,çünkü başlık, ismi ilmi münazaralar olan bir bölüme yakışmıyor "Cehalete Mazeret Olduğuna Dair Delillerden - Hz Aişe r.a'ın Durumu"
İbn Teymiye'nin görüşünü delil getirerek açtığınız bu konunun ismi sizce uygunmu ?
Yoksa ilk kez ibn teymiye'nin yaptığı gibi Tevhidi 3 kısma ayırıp Rububiyet ,Uluhiyet,İsim ve Sıfat ,başlığı bu şekildemi açmalıydınız.Çünkü İbn Teymiye rahimehullah kül hadisini ve bu hadisi İsim ve Sıfat konusunda ele alıyor.Ayrıca İbn Teymiye'nin tevhidin aslında cehalet konusunda ne söylediğini Ebu Hanzala'nın kitabından inceleyebilirsiniz.
Tawhed kardeş de Allah razı olsun meseleyi güzel açıklamış...

Aise r.a hadisinden sonra konunun devamında "tekfirde aşırılıktan sakındırma 2.cilt sayfa 90
Şeyh Maqdisi devamla şöyle diyor

Bütün bunlardan anlaşılmaktadır ki kapalı olup ancak risalet hücceti ile bilinebilecek ve cahil kalması durumunda kişinin mazur sayılacağı meselelerile kişinin mazur olarak sayılmayacağı açık meseleleri birbirinden ayırmadan eşit değerlendirme yapmak caiz değildir. Dolayısıyla hadiste aktarılan olayı, dinin en meşhur hususlarının birinde muhalefet olarak görmek bir yana, açık
ve dinin zarurilerinden olan bir meselede muhalefet olarak değerlendirmek bile hatadır. Yani Allahu Teala’nın kullarına açık olan hüccetlerini ikame ettiği, fıtratlarına yerleştirdiği, akıllarında süslediği, ona aykırı olan her türlü şirki kötülediği, insanları yaratmadan önce onun için kendilerinden söz aldığı, bütün peygamberlerini onu gerçekleştirmeleri ve şirk gibi, onu bozacak
her türlü şeyi ortadan kaldırmaları için gönderdiği, bütün kitaplarını onu için indirdiği, bugün, Yahudi ve Hristiyanların bile Muhammed’in Sallallahu Aleyhi ve Sellem dininin asıllarının en önemlisi olarak bildikleri Tevhid konusundaki yanılma ile hadiste kıssası aktarılan bu adamın yanılması asla eşit görülemez.


Tevhid ancak bundan yüz çevirmesi sebebi ile cahil kalanlar için kapalı olacak bir meseledir ki durumu bu olan birisi ise cehaleti sebebi ile asla mazur kabul edilmez. Dolayısıyla Tevhid ehli ile şirk ehlini eşit görmek nasıl helal değilse, bu iki kısmı da birbirinden ayırmamak helal olmaz.
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
Tewh1d hala soruma cevap alamadım, haberin olsun
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
T Çevrimdışı

tewh1d

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Kardeş kelimelere takılma istersen , ne demek istediğimi anlatabildiğimi düşünüyorum ,yaptığım nakil ortada yani cehalete mazeret değil derken , tevhidde yani büyük şirkte mazeret olmayacağını yazıyor , yoksa isim ve sıfatta değil.
Tawhed kardeşin konuyu açıklığa kavuşturdugunu düşünüyorum.
Selametle
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
Kardeş kelimelere takılma istersen , ne demek istediğimi anlatabildiğimi düşünüyorum ,yaptığım nakil ortada yani cehalete mazeret değil derken , tevhidde yani büyük şirkte mazeret olmayacağını yazıyor , yoksa isim ve sıfatta değil.
Tawhed kardeşin konuyu açıklığa kavuşturdugunu düşünüyorum.
Selametle
Rasulullah s.a.v. e hadis uyduruanlar gibi sende Makdisi'ye ağzından kelimeler uydur, sonra sobelenincede "keliemelere takılma" he.


Bir daha bu konuya sen yazma, sana itibar etmiyorum.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Ana Sayfa Alt