Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Dinde Zorlama Mı?

  • Konbuyu başlatan Ebu & Dücane
  • Başlangıç tarihi
E Çevrimdışı

Ebu & Dücane

Guest
DİNDE ZORLAMA MI?

بسم الله الرحمن الرحيم
“Dinde zorlama yoktur. Gerçekten hak batıldan iyice ayrılmıştır. Tağutu inkar edip Allah’a inanan kimse kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa sarılmıştır. Ve Allah Semi’dir alimdir.” (Bakara 256)
Ayeti celilede ifade ettiği mananın iyice anlaşılabilmesi için ayetin sebebi nüzulünün bilinmesi şarttır. Her ne kadar ki bu ayetin hükmü umumi ise de Medineli Müslümanlardan (ensardan) kimseler üzerine nazil olduğu merciidir.
1-İbn-i Abbas’tan şöyle rivayet olunmuştur:
Medineli bazı kadınların çocukları olup öldüğünde kendi kendilerine şayet çocukları olurda yaşarsa onu Yahudileştirecekleri adağında bulunurlardı. Nadir Oğulları yerlerinden sürgün edildiğinde Ensardan bazıları böyle adanmış çocukları vardı. Sahipleri “Çocuklarımızı bırakmayınız” dediler bunun üzerine Allah’u Teala’da “Dinde zorlama yoktur…” ayeti kerimesini nazil etti. Ebu Davut Nesei ve bazı hadisçiler sahihlerinde rivayet etmişlerdir.
2-İbn-i İshak’tan yine ibni Abbas’ın bu ayetin nüzulü hakkında şöyle dediğini rivayet eder. Salim bin Avf oğullarından Hüseyin denilen Ensardan birisi hakkında nazil olmuştur. Kendisi Müslüman fakat iki Hristiyan oğlu vardı onları İslam’a davet ediyor ve onlarda Hristiyanlıkta diretiyorlardı. Resulullah (s.a.v) yanına gidip “Onları zorlamayayım mı? Çünkü onlar Hristiyan kalmakta diretiyorlar “ diye sordu. Allah’u Teala’da bu konuda “Dinde zorlama yoktur. Gerçekten hak, batıldan iyice ayrılmıştır” Ayetini nazil etti.
Suddi’nin rivayetinde şu fazlalık vardır.
“Bu çocuklar Şam’dan kuru üzüm getiren tacirler tarafından Hristiyanlaştırılmışlardı. Onlarla birlikte gitmeye kalkıştıklarında babaları onları zorlamak istedi ve Resulallah (s.a.v)’ın yanına giderek onların peşinden birisini gönderme talebinde bulundu bunun üzerine bu ayeti kerime nazil oldu.”
3-İbn-i ebi Hatim diyor ki: Bana babamın üsaktan rivayet ettiğine göre o şöyle demiştir. Ben Ömer İbnül Hattab’ın kölesiydim her zaman bana İslamı arz eder, bende kabul etmezdim o da “dinde zorlama yoktur derdi ve şunu da eklerdi. Ey Usak Müslüman olsan da senden Müslümanların bazı ilerinden yararlansak (İbn-i Kesir).
Ayeti Kerimenin manasında Resulü Ekrem (s.a.v)’in ve ashabı kiramın ve Cumhuru Ulema-i İslam ifadeleri veçhiyle gayri Müslümanların hepsi İslam’a davet edilir. Kabul etmedikleri taktirde zimmet akdinde bulunanların haricinde olan tüm kafirlere ilanı harp edilir ve katledilir.
En adil hürriyeti İslam insanlığa vermiştir. Fikir ve düşünce hürriyeti, inanç hürriyeti, ibadet ve hayat hürriyeti. Öyle bir hürriyet ki cennet ve cehennem yolları arasındaki tercih hürriyeti, dilerse Yüce Allah’a kulluk yaparak o ulvi şerefle müşerref olur, dilese şeytanın merkebi halinde onun oyuncağı olarak cehennemin en derin gayyalarında ebediyen yanmaya layık olur.
Ancak İslam bütün dünyaya hakim olmak için nazil olan bir dindir. Yeryüzünde meydana gelen fitne ve fesadı, insanlığı huzursuz eden şer güçlerini ortadan kaldırmayı emreder. İslam’ın bilhassa hakimiyet sınırları içerisinde herhangi bir kimsenin kötülüğü şahsında münhasır kalmayıp toplama sirayet etiği vakit işte o zaman bu münkeratın akışını durdurmayı İslam emreder. Çünkü zulmü ortadan kaldırmaya aldırmama insanlığa zulümdür.
Bütün insanlığa dünyevi ve uhrevi hayatlarındaki saadet yollarını bahşeden İslam nizamının dünyada hâkimiyeti adaletin ta kendisidir. İslam’ın hâkimiyetine ve davetine karşı çıkan engelleri ortadan kaldırmak ise adalet ve insanlığın hukuka hürriyetlerine riayettir.
Bir takım cahil cühelanın çıkıp İslam adına bu ayeti kerimeyi kendi akıllarına göre te’vil ederek manayı tam tersine çevirip Müslümanım diyenleri dahi üzerinde ameli zorlama yoktur şeklinde cahil avama ilan ediyor. Bunu duyan cahil avam tabakası da alkışlıyor. Namaz kılmayana, içki içene, zina edene cezanın uygulanması Kur’an ve Sünnetle sabittir.
Esasen bu gibi şeytani düzen bekçileri kendi düzen ve uygun olmayan bütün fikirleri yasaklar, yine de fikir hürriyetinden bahsederler. Yüzbinlerce insan sadece kendi düzenlerinin sapıklığını kabul etmediğinden dolayı idam edilir, yine de fikir hürriyetinden dem vururlar.
Bütün dünya küfür sistemleri İslami fikir ve İslami hayata düşmanlığından ortak tavırlarıyla baskı ve zulüm ettikleri halde yine de adalet ve fikir hürriyetinden yana olmayı hiç kimseye bırakmazlar. Özellikle bu memlekette bir şahsın fikirlerine eleştiri getirenler için zindan kapıları açıktır. İdam sehpaları kurulur. Bunu yapanlar yine fikir hürriyetinden yanadırlar. Müslümanlara Müslümanca yaşamayı, Allah’a inanların Allah’a kulluk yapmasını yasakladıkları halde yine adalet ve fikir hürriyetinin varlığından ve onu sağladıklarından bahsederler.
Bütün bu halleriyle İslam’ı öcü gibi göstermeyen çalışarak Allah’ın Şeriatını (haşa) zulüm ve baskı rejimi olarak tanıtmaya çalışarak, Müslümanları çağın gerisinde kalmışlıkla tavsif edere de bu hakaret sayılmaz. Şu toplumda Allah’a inanan müminlerin inançlarına dinlerine ve Allah’a küfredilir bu da bir hakaret sayılmaz. Velakin bu Frenk taklitçiliği küfür düzenini getirip onu inkar etmesi gerekirken bir halkın üzerine zorla hakim kılan soysuz ve ahlaksızlığın en diren noktasından olan bir herif-i nâşerefin aleyhinde bir tek söz söyleyen, onun yaşadığı hayatın tarihi hakikatlerini ifade edenler en şiddetli cezalara çarpıtırlar.
…buna rağmen, fikir hürriyetinden dem vurmalar, insaflı, vicdanlı ve aklı selim sahibi herkesin dikkatini…
Bazı ulema bu ayeti keriminin kıtal ayeti ile neshedildiği görüşündedirler. Bütün insanalar hanif dini olan İslam’a davet edilir, kabul ederlerse veya İslam’ın hâkimiyetini kabul edip, zimmet akdi yapar ve cizyesini verirse savaş (zorlama) yoktur. Fakat bu iki şıkkı kabul etmezse savaş yapılır. İşte ikrahın manası budur. Zira Allah’u Teala diğer ayeti kerimelerde şöyle buyuruyor: “Güçlü kuvvetli bir kavme karşı savaşmaya çağrılacaksınız. Onlar Müslüman olana kadar savaşacaksınız” (Fetih süresi 16)
“Ey iman edenler! Kafirlerden size yakın olanlarla savaşın ve sizden sertlik görsünler. Ve bilin ki Allah muttakilerle beraberdir”. (Tevbe süresi 122)
“Ey peygamber! Kafirler ve münafıklarla cihad et ve onlara karşı çetin ol!” (Tevbe süresi 73)
DİNDE ZORLAMA MI?
“Dinde zorlama yoktur. Gerçekten hak batıldan iyice ayrılmıştır. Tağutu inkar edip Allah’a inan kimse kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa sarılmıştır. Ve Allah semi’dir alimdir.” (Bakara 256)
İslam, ikna edici ve inandırıcı deliller getirmeden, sırf baskı ile zoraki hissiyetleri ve idrakları baskı altına almıyor. Cenab-ı Allah kendi Rububiyetini bile insanlara anlatırken, kulundan robot gibi cahilli bir teslimiyet istemiyor. Evvela idaraklere birçok hakikat sunuyor.; ölçüp-biçme fırsatı tanıdıktan sonra bilerek bir teslimiyet istiyor. Kur’an’ın üslubundan ve metodundan bunu farketmek çok kolaydır. Nitekim yaratılışlara, geçen insanlık tarihine, kainatın nizamına dikkatleri celb ediyor; hatta ölümden sonraki hayata dimağlar tercih ettikten sonra ilahi kelamın doğruluğunu şüphe götürmez ifadelerle her aklı selim sahibinin itirazına mahal bırakmayacak bir şekilde serdeddikten sonra kulun teslimiyetini emrediyor.
“…Gerçekten Hak ile Batıl birbirinden iyice ayrılmıştır…”
Gerçekten Hak ile Batıl; gece ile gündüz gibi birbirinden farklıdır. Bu, bu şekilde açıklandıktan sonra idrak etmeyen akıl, akıl olmaz. Arabalarındaki farklılık yedi kat yerlerle yedi kat göler arasındaki mesafeden daha büyüktür. Zira birinin istikameti âlây-ı illiyyin diğerinin ise esfeli safilliyndir.
Arapçada “din” hem inancı hem de o inanç üzerine kurulan hayat tarzını ifade eder (1). Kişi yaşayacağı hayat tarzını ancak bilerek, kalbin huzur ve selameti ile kabullendikten sonra isteyerek yaşar ve o zaman onun yaşamasını da ister ki işte bu istek onu fedakarlığa sevk eder.
İman, insanoğlunun hırs ile gözetlediği ve dikkatle aradığı Hak’tan ibarettir.
Küfür ise, insanın her zaman nefret etmesi gereken ve bulaşmaktan sakınması icab eden dalaletin kendisidir (2). Daha sonra ayet-i kerime, imana ile küfür arasındaki farklılığı belirleyen hakikatleri daha vazıh bir şekilde ifade ediyor.
“…Tağutu inkar edip, Allah’a inanan kimse, kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa sarılmıştır…”
TAĞUT; “Teğa” kökünden gelip “Tuğyan” mastarından alınmış bir kelimedir. Sözlük anlamıyla (haddi) sınırları aşan herkes için kullanılır. Zira tuğyandan “mübalağa sigasıyla” bir “ism-i cinsitir” “Aynı; tuğyan kesilmiş, azmış, azgın, tuğyankar, azman, azıtgan demek gibidir.” (3) Kur’an’ı Kerim bu kelimeyi Allah’a isyan eden masiva-i her varlık için kullanır. ,
Allah’a isyan üç derecede olabilir.
1-Bir kimse Allah’ın kulu olduğunu kablu eder de, pratikte O’nun emirlerinin aksini yaparsa bu kimse fasık,
2-Bir kimse Allah ile irtibatını koparır da başka birisine bağlanırsa kafir,
3-Eğer Allah’a isyan ederek O’nun kullarını kendisine boyun eğmeye zorlarsa buna da “TAĞUT” denir (4).
Tağut: Şeytan, put, rahib, politik lider, kral, bir devlet veya devlet başkanı, insu cinnin mutemmeridleri, Allah’a karşı ma’bud tanınıp razı olan her varlık olabilir. Putlar kendileri razı olmaz ve reddetme durumunda da değillerdir, bu veçhile bunları esasen tağut değil tağutun mümessilleri olurlar. Hal böyle iken “tağut” derken bazı tefsirler çoğunlukla esnam üzerinde dururlar. O halde “tağut” bir varlık ile tesmiye dahi kifayet olunmaz. Asıl olan mahiyeti dahilindeki hükümdür.
Ayeti celilenin ulvi ifadesinden anlaşılacağı veçhile “tağut” mahiyetini arz eden her çeşit varlık reddedildikten sonra Allah’a iman mabul olur. Lafz-ı celilin ibare nizamından anlaşılan, evvela Allah’ın malik ve hakimiyyetlerini üzerinde bulundurduğu iddiasında bulunan her çeşit masiva-i varlık olan tağutu reddetmeden Allah’a inanırsa iman etmiş olamaz. Kelime-i tevhid’in düsturunda olduğu gibbi evvela nefiy (la ilâhe) deyip redderse sonra “illallah” diyerek ispat ile iman gerçekleşmiş olur. O zamanda “O muhakkak bir kulpa sarılmış olur ki o kulpta kopmak yoktur.”
Bu habl-i metin olan kulpa sarıldıktan sonra ne kopar, ne kırılır, ne eskir, ne çürür, ne kaybolur. O ancak Cenab-ı Hakka kavuşturur. Fakat bırakılırsa çok fana düşer. Bunun dışında kuplara tutunanlar ise düşerler, kulpları kırılır, kopar. Yalnız habli metine sarılan kimselerin imanı ve itikadı yalnız sözde ve kalpte kalmamalı, ağız, gönül, iç-dış hepsi bir olmalıdır. Çünkü “Allah (c.c) sem’i’dir, alimdir” hem sözleri işitir, hem de mahiyetini bilir. Yani bütün sözleri ve kalplerden geçenleri gizli-aşikar her şeyi hakkıyla işitir ve bilir.
Bundan önceki ayeti kerimde Allah’ın sıfatlarını en etkin şekilde ifade eden “Ayet-el-Kursi” ninde manasını düşündüğümüzde bu ayet ile irtibatının olduğunu ve bu ayetin ifadesini biraz daha derin anlamada etkili olur.
Yüce Allah bizleri, Kur’an’ın ayetlerini idrak ederek hayat nizamı olarak yaşayan, tağutların şerrinden muhafaza olunan kullarından eylesin. Amin…
Şahımerdan Sarı
Kaynaklar:
1-Tefhim’ül-Kur’an, c.1, sy.174
2-Fizilal-il-Kur’an c.2, sy.46
3-Hak Dini Kur’an Dili c.2, sy.869
4-Tefhim’ül-Kur’an c.1, sy.174
 
Üst Ana Sayfa Alt