Nureddin Şirin'i ben de Selam Gazetesi yıllarından beri tanıyorum. O zamanlar daha dersane çağlarında bir gençtim ve şehri bilmediğim halde birden kendimi Selam Gazetesi temsilcisi buldum. 120 abonem vardı ve 60 tanesinin adresini bulamıyordum şehri tanımadığım için. Ve en az 60 abone de aylar geçmesine rağmen kuruş
para vermeyen şovmen tiplerdi. Zaten 6 ay sonra bıraktım temsilciliği.
Mehmet Göktaş Hoca ve bugün tanıdığımız bir çok kişi de o yıllarda Selam Gazetesinde yazıyordu. Nureddin Şirini o zamandan beri gözlemlediğim kadarıyla, rüzgarın yönüne göre müthiş kıvrak davrandığını biliyorum. Sincandaki Kudüs Gecesinden sonra içeri atılınca birden müthiş popüler oldu. Bazı gençler ona mektup yazmak için adeta yarışıyordu. O ise gayet akıllı bir şekilde kasetlere sesiyle Kerbela ve hz.Hüseyn güzellemeleri doldurup bu popülerliği ranta dönüştürme formülleri üretiyordu.
İçerden çıktıktan sonra yine bizim İslamcı camiayı malum antiemperyalis salvolarla, içeriği meçhul büyüleyici Vahdet sloganlarıyla, şu hiç bitmeyen direniş ekseni güzellemeleriyle tavlamaya kaldığı yerden devam etti. Ama ne hikmetse samimi fakat kör aşık gibi vahdet hatrına bu cambazı bağrına basan camialar kalabalık görünce kendinden geçen amigoyu çok geç fark ettiler.
En ufak bir olayda bu adamı en önde kendinden geçercesine mahşer sloganları atarken görürsünüz. İşteeeee, Geliyoruuuuuuuz, Bu defa yıkacağıııııız, bu defa geri dönmeyeceeeeezzzz........................... gören sanır ki kefenini giymiş Telavivi basmasına çeyrek metre kalmış yiğidimin. Tabi yiğidin tüm çığırtıları sünni camiada biraz daha derinden bağra basılıp derinlere daha iyi nüfuz imkanı sağlayıp İran mühürlü ajandayı işletebilmek. İşletti de... Bugün bu adam ve türevi mahiyetinde üç veya beş kişiye tüm dönekliğine, kaypaklığına, oynaklığına rağmen hala "vahdet" ayağına kürsü verenler, davet edenler, şilte serenler var. Ve maalesef bu tip adamların kıymeti doğruyu görüp söyleyenlerden çok daha fazla o mahallerde.
Suriye Cihadı kıvılcımlandığı günlerden itibaren bu adam ve sitesi adeta mühendis dikkatiyle planlı, organize çalıştılar. Adnan Arur efsanesinden tutun Kürecikdeki Patriotlara, Suriye Cihadının İsrail tezgahında nasıl hazırlanıp İngiliz mutfağında nasıl pişirildiğine dair delillere (İfade Atasoy Müftüoğluna aittir), Nato'nun Suriyeye girmek için eli tetikte fırsat kolladığına, Suriyedeki direnişçilerin aslında İsrail vb destekli ajanlar olup bilmem nerelerde tedavi edildiğine, Asıl hedefin İran ve "Direniş Ekseni" denen garabet olduğuna....... daha onlarca kafa bulandırıcı, saptırıcı, şüphe ve iftira dolu hamleler yaptı. Ve bir yandan da her yalanı ortaya çıktığında sanki tavrın sahibi o değilmiş gibi kıvrak kıvrak aradan sıyrılıp durdu.
Şimdi Suriye konusunda kıvırtacak tek kozu kalmadığı halde hala pes etmiş değil. En ufak fırsatta yine kendisine yer buluyor. Bakın 5 yıl oldu bu adamın sitesinde Baas rejiminin yaptığı varil katliamlarından bir tek tanesinin videosunu göremezsiniz. Televizyonunda da ne halepe yağmur gibi yağan varillere ne de Suriyede işgalci katillerin en büyük destekçisi olan İrana dönük tavır sergilemez.
İlerde birgün dünya döner durur da şartlar tersine döner ve (imkansız olmasına rağmen) olurya Hamaneyin beyni sulanır ve derse ki " Yahu yeter Suriyede yüz binlerce kadın çocuk, masum katlettik. Artık şu Beşşardan vazgeçip direnişçilerle bir yol bulalım" derse; bakın buraya yazıyorum bu adam hiç utanmadan eline Nusretin, Ahrarın bayrağını alıp "İşteeeee! Katil Baas yezitlerini mübarek direniş sayesinde yenmeyi başardık. Biz başından beri direnişin yanında Baasın karşısında Siyonizme ve Emperyalizme karşı durduk. İmam Humeyninin İslam Cumhuriyetinin gizli desteği olmasa Baası yıkamazdık...." derse kimse şaşırmasın. Çünkü bu adam tam bu karakterde bir adam.
Gel gelelim bu adamı da, ne yaman bir İran ajanı olduğunu da çoook çok iyi bilenlerin böylesi azılı bir Farsperest suç ortağını, kalemiyle, parasıyla, televizyonuyla sünni mazlumların kanına, aklına, davasına tecavüz ettiğini bildikleri halde kasten davet etmeleri tevile gerek olmayan apaçık bir ittifak göstergesidir. Böylesi kritik bir süreçte bu adamın davet edilmesinin zerre kadar mazur gösterilecek bir gerekçesi de olamaz, dikkatsizlikle geçiştirilecek kılıfı da bulunmaz. Bu muhabbeti sadece kirli ittifaklar izah eder. Ve şayet o topluluk gerçekten bu adamdan layıkıyla rahatsız olsa (ki büyük çoğunluk bilmez bunu) en azından ciddi bir tepki verirlerdi.