Tartışmanın üzerinden uzun seneler geçmişte olsa, ilmimin yettiği kadar bir nasihat edeceğim hem Hattab abi'ye hemde onunla cedele giren kardeşlere:
İlk evela şunu anlayın, "Bidat" kelimesi; ıstılah olarak kullanılması halinde kerih bir kavramdır. Yoksa luğat manası ile bir problem yoktur. Hz Ömer'in(r.a) "Bu ne güzel bidattır" sözndeki bidat gibi. Burada luğavi manada kullanılmıştır bidat kelimesi.
"Rasulullah, kılıç ile cihad ederdi. Velakin günümüzde Mücahidler ateşli silah kullanıyorlar dolayısı ile bidat işliyorlar" derse bir kimse eminim cevab vermeye dahi gerek duymaz çoğu kardeş.
Kutlu doğumda buna benzetilmelidir. Eğer, bu gün dinde kutsal bir gün addedilir hele birde o güne özel ibadetler ihdas edilirse bu hiç şünhesiz bidattır.
Bu kutlamalara katılmış birisi olarak söylüyorum, Sofilerin yaptığı gibi; makamlı şekilde Süleyman Çelebinin -yada başkasının- şiirini okuyup bundan asli ibadet gibi sevap beklemek gibi ibr akıl tutulması asla görülmez bu etkinliklerde.
Burada amaç Rasulullahı anmaktır. Bu güne özel bir değer yükleyip bayram ilan ettiğimiz felan olmadı hiçbir zaman, sadece insanların ilgisini çekmeyi amaçladık.
Daha iyi anlamanız için şöyle misal vereyim, Kuaşi kardeşler ve Şeyh Usame(r.aleyhum) şehid olduğunda pek çok yerde gösteriler yapıldı ve insanlar sokaklara döküldü. Mitingler tertib edildi ama bir Allahın kulu buna bidat demedi. Halbuki, Ömer(r.a), Osman(r.a) ve Ali(r.a) ve başkaları şehid edilmişti velakin Selef böyle bir gösteri tertib etmedi!
İşte, kuaşi kardeşler veya Şeyh Usame veya bir başka aziz İslam şehidi için düzenlenen etkinlikler, Şehidler Geceleri vs nasıl bidat değilse buda aynen öyle bidat değildir.
Evet, sahebe böyle yapmamıştır ama bu örfi bir meseledir. İslam'ın yasak etmediği bir iş yapılmadığı ve yapılan işin asli ibadet olmadığı bilindiği sürece bunda bir beis yoktur. Çünki bidat yoktur, çünki ihdas edilmiş bir şey yoktur.
abi nasıl ki islam -affedersin- tahareti bile bize öğretmişse nasıl iktidar olacağımızı da bize öğretmiştir Rasulullah sav hiçbir zaman darunnedveye girmedi O girmediyse biz hiç giremeyiz çünkü O bizim her konuda örneğimizdir nebevi metod neyse o olmalıdır
Nebevi metod konusunuda burada açmak gerekir.
Nebevi metodu günümüze sağlıklı bir şekilde taşımak gerekir aksi takdirde A. Kuytul gibi bir nağdan çıkar ve "Peygamberimiz, Mekke devrinde eline silah almadı" diyerek, Cihad menhecine karşı çıkar. Nebevi metodu şartları, avantaj/dezavantajları ile ele alıp günümüze taşımamız gerekir. Siyeri ve Davet metodunu iyi anlamakta gereklidir.
Bütün bunlardan sonra bir şeyin nebevi metoda uygun olup olmadığına karar vermemiz gerekir.
-Parti taraftarı değilim-
Mesela, parti kurulmasına karşı olanların en sık yetirdiği örnek bu; "Rasulullah darünnedveye girmedi"
Evet, Rasulullah darünnedveye girmedi. Ama hayatı boyunca küfür akidesini asla benimsemiş olan Ebubekir(r.a) nübüvvetten önce o meclise giderdi. Nübüvvetten sonra ise önceleri Rasulullah'ın sohbetini tercih ettiği için daha sonraları ise zaten saflar ayrıldığı ve darünnedvenin ana konusu İslam ile mücadele olduğundan gitmedi. Ama daha önceleri oraya gitmiş olması onu müşrik yapmamıştı.
Keza darünnedve ile günümüz parlementolarını kıyas etmekte çok akıl işi değildir.
Darünnedve, Kureyş ileri gelenlerinin toplandığı ve bir karara vardığı bir müzakere ortamıydı. Mekkede o sıra devlet yoktu, dolayısı ile darünnedvenin kanun koyma gibi bir fonksyonuda yoktu zira kanun konulacak bir devlet yoktu.
(Kimse yanlış anlamasın particiliği övmüyorum. Bana görede yapılmaması gereken ağır veballi bir iştir ama bu yanlış bir istidlaldir)
Keza aynı şekilde birisi "Rasulullaha, Mekke imareti teklif edildi ama o kabul etmedi" diye bir istidlal getiriyorlar.
Rasulullah'tan, Mekke İmareti karşlığında; Nübüvvet davasını bırakması taleb edilmişti. O'da bu teklifi reddetmişti. Sizin sunduğunuz gibi, "Allah'ın hükümleri ile hükmetmemesi" değildi teklif edilen. Zira o sıra ne ukubat veya muamelata dair hükümler inmişti, nede Mekkelilerin buna aykırı kanunları vardı. Mekkede bir anlaşmazlık çıktığı zaman hakem tain edilir veya fal vb yöntemlerle sorun çözülür dahada olmazsa iki tarafın aileleri birbirini kırmaya başlardı.
Hattab Abi daha sonra itirazlara cevab verirken
haklısın...istikamette sabit kalmak zordur.....
peki onlar başarılı olmadılarda,bizler çokmu başarılı olduk?bir suriyede bile birbirimize silahı çekmedikmi??vurmadıkmı?kesmedikmi?bir müslümanın öldürülmesi hafife alınacak bir durummu?yoksa kıyametin kopmasımı?kısacası parti işi sakatta,diğer konuda mükemmelmiyiz?biraz çuvaldızı kendimize batıralım..
Hattab abiye bu yorumu hiç yakıştıramadım ve ondan sadır olmasını kerih buldum.
Evela şunu söyleyim, Hattab abinin cevab verdiği kardeşin saydığı -Tayyib dışında- isimlerin istikametten saptığını düşünmüyorum. AKParti devrinden beri, asla istikamete girmediğini düşünüyorum
Yaptıları beyanların çoğu Şeri ilimdeki zayıflıkları sebebi iledir. Bir kısmınıda "Maslahat" adına yapmaktadırlar. Gerçeten onların şartlarında eğer Parti işine giriliyorsa bu eşyanın tabiatından olmaktadır, particiliğe karşı çıkmamın başlıca sebebiden biri budur, zira bu açıklamaları dinleyen avamın itikadı ifsad olmaktadır.
Ama Hattab abinin yorumu daha felakettir ve ancak Hizbullah(lübnan), Şebbiha, Esed ve İranın işine yaramatadır.
Oradaki "Müslümanları birbirini katli"; 4 kategoridir.
1. Mücahidler ile Hizbullah/ Esad/ İran arasındaki kıtal:
Esad, Nusayridir ve apaçık kafirdir. Askerleride bedir savaşında müşrikler arasında bulunup hicret etmeyenlerin durumuna benzer umumen. Hizbullah ve İran ise; Aişe'ye(r.a) attıları iftira, Ashabın tekfiri gibi sebebler ile apaçık kafir olmuştur.
"Bunları benimsemeyen Şiilerde var" diyorlar. Buna uzun uzun cevab vermeyeeğim ama ve levki öyle olsa dahi bu onlarla kıtali haram kılmaz, zira Nusayri kafirler ile iş tutup Müslümanları katletmekteler. Hizbullah Cemaatinin bir zamanlar TC ile iş tutan Menzil ile savaşması ne kadar hak ise, Müslümanların bunu yapmasıda o kadar haktır.
Eğer gerçekten "Mezheb Savaşı" istenmiyorsa, bilinmelidirki, Ehli Sünnet yurtlarını işgal edenler ve onlarla savaşanlar Şia'dır. Bu çağrı, Ahrar yada HTŞ'ye değil İran ve saz arkadaşarına yapılmalıdır.
2. Mücahidler ve Harici DAİŞ arasındaki kıtal:
DAİŞ; Baği, Zalim, Katil, Fasık ve ehli Bidat bir topluluktur. İmam Ali(r.a) Hariciler ile hiçbir sıkıntı duymadan harbetmiş, Hasan'ın(r.a) ifadesi ile Bedir savaşındaymışçasına kılıç sallamıştır. Bunun dışında Müslümanlar o zındıklardan evlerini, yurtlarını, ırzlarını ve canlarını korumatadırlar. Bu kıtalde haktır
3. Mücahidler ile dış destekli güçler arasındaki kıtal:
Şimdiki SMO benzeri yapılar eskiden beri Şam sahasında varolageldi maaleseft. Bunlar "Laik ve Demokrat" bir Suriye için savaşmaktadırlar. Elbette, rejimi ve DAİŞ'i bırakıp bunlarla vakit kaybetmek stratejik olarak anlamsızdır velakin bunlar uzun süre boyunca Mücahidlerin komutanlarına suikastler düzenlediler. Mücahidlerde sonunda ortak bir karar aldı ve böyle olan birkaç grubu bitirdi. TC'de bunların artıklarından ve tozlarından SMO gibi bir yapı teşekkül etti.
4. -Allah korusun- Mücahidler ve Mücahidler arasındaki kıtal. Lanse edildiği kadar çok olmamaktadır. Ve bu tarz çatışmalar siyasi ve stratejik sebeblerden kaynaklanmaktadır. Kısa zamandada bitmektedir zira hem Mücahidler hemde Şam Uleması bu konuda kendi cemaatlerine baskı yapmaktadır.
Umarım istifade edilen bir yazı olmuştur, varsa bir yanlışım yazmanızı rica ederim
Selam ve Dua ile