Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Elazığ Fıkraları

A Çevrimdışı

ahmetmeydani

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Elazığ’lının biri, İstanbul’da hiç tanımadığı bir kıraathaneye girmiş. Kıraathanenin ortasında dağınık bir şekilde birkaç sandalyede oturan bir şahsı görünce:

-Gardaş sen Elazığ’lı mısın? demiş.

Adam şaşırarak gelen Elazığ’lıya sormuş:

-He, nerden bildin gardaş?

-Ee daha da mı bilmiyek. Ayağınla, golunla, gendinle barabar üç iskemlede birden otirisin da...
 
A Çevrimdışı

ahmetmeydani

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Elazığ Akıl Hastanesi’nde görevli tanınmış Başhekim Mutemet Bey, işlerinin yoğunluğu nedeniyle dinlenmeye pek vakit bulamamaktadır. Başhekim Mutemet Bey’in evi, yeni yapılmış olan İzzetpaşa Camii’nin yakınındadır. Cami’nin müezzini ise sesi çok güzel olan Bülbül Ali’dir. Bu sebeple ezanları hep o okur.

Başhekim Mutemet Bey, ezan seslerinden rahatsız olduğu için bir gün kapıcısını çağırıp:

-Oğlum gidip şu Camii’nin müezzinini çağırsana, der. Kapıcı çağırır ama müezzinin geleceği yok. Birkaç defa çağırdıktan sonra, müezzin Mutemet Bey’in kapısına gelir ve içeriye girer. Doktor Mutemet Bey sorar:

-Kimsin sen?

-Ben, çağırdığın müezzinim. Doktor Mutemet heyecanla:

-Müezzin sen misin?

-Evet. Başhekim kızarak:

-Ülen oğlum, gaç gündür seni çağırim, niye gelmisin? Ben başhekimim, herkes benden gorhi. Müezzin hemen lafa girerek:

-Hop hop, ben seni günde beş vahıt çağırım, sen niye gelmisin? Aldığı cevaptan dolayı doktor, müezzinin haklı olduğuna kanaat getirir ve günde beş sefer camiiye gider.
 
deli Çevrimdışı

deli

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
helal olsun dohtora be... delikanlı adammış :agliyorum
 
A Çevrimdışı

ahmetmeydani

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Ağın’lı İbik Dayı, Karakoçan imamıyla çok samimiymiş. Bir gün imam hastalanmış, İbik Dayı da ziyaretine gitmemiş. Ertesi gün İbik Dayı camiye giderken bir de bakmış ki imam bastonuna dayanmış geliyor. Hiç bozuntuya vermeden:

-Geçmiş olsa, nasılsın? demiş.

-Sağol ama bele arhadaşlıh olur mu? diye sitem edince, İbik Dayı gayet pişkin bir şekilde:

-Ulan vALLAHa ben zannettim ki ölisin. Dedim nasılsa bi daha görüşemezük. Getmem lüzum etmez.
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Hele acele etmeyin, hassa sabredinki anladam. Çoğ esgi bi günün hatırası. Sene sanimki 1952 falan. Aha şimdi üniversitenin Patrona Halil hamamının yerindeki inşaatının yapıldığı yerde rahmetli Kemal Şedele’lerin gahvesi vardı. Biz bütün Elazizliler orada toplanır, horata ederdik.
Gene bi ağşam dört beş Elezizli oturmuş gonuşidik. Hepimizi tanırsız sayam: Haşim Küçükel, Hasan Hanağası, Mehmet Kuran, Haydar Özdemir ve ben Aydoğdu İlter, sahat ta üç falan. Möhebbetin goyu yerinde selamünaleyküm diye köylü gıyafetinde birisi yanımıza geldi. “Aleyküm selam gardaş buyur” dedük.
Sonra aramızda şöyle bi gonuşma geçti:
-Ben Kamil’i arim.
Rasim Küçükel:
-Hangi Kamil gakgom.
-Bizim kövlü Kamil'i, tanımisiz?
Hasan Hanağası:
-Kamil Arar mı?
-He he. Kamil Arar... Yoğ mu?
Rasim Küçükel;
-Gardaş bizim Kamil’i arisen daha derste, bi saat sonra gelür, otur bi çay iç hele...
-Yoh sağ olasız. İşim var gendisine Gelil aradı deyin. O anlar, aynı kövdenük. Gelil deyin yeter, eyvallah.
-Güle güle.
Neyse bi sahat sonra Kamil Arar geldi. Selam sabah... Kamil dedim. Biraz evvel kövlün geldi, seni sordu, gene gelecek.
-Kimmiş?
-Adı Halilmiş.
-Halil, Halil, tanımim.
Hasan Hanağası:
-Ula nasıl tanımisin, eyni kövdenmişsiz. Duvar gonşusumuşsuz.
-Yoğ, valla tanımim.
Bunun üzerine gendisini tarif ettük. Kamil tanımim diye tutturdu. Bizde unuttuğ lafa dalduh. Aradan yarım saat geçti., geçmedi. Hepimiz birden Kamil’e döndük.
Kamil:
-Veyy, Gelil be...
-Bizim Gelil yahu, e şimdi nerde? Demezmi....
Sağ olası Kamil küvre, Halil’i tanımamıştı, ama Gelil deyince valla uyanmıştı.
 
Muaz ibni Cebel Çevrimdışı

Muaz ibni Cebel

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
:)kim demis yok bak yine ayet hatirlatcam sana Velid kardes "Hic bilenlerle bilmeyenler bir olurmu?"
Sen benim gibi gakkoslara sor oralarin sivelerini:)
 
samanpan Çevrimdışı

samanpan

.
Site Emektarı
aldanma ki şair sözü elbet yalandır :D
inanma gaddar diyenlere içimde kedi gizlidir bi kaç tane ama
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Harputlu Ömer diye bir delikanlı, Gülsüm diye kara gözlü, kara saçlı bir kıza aşık olmuş. Olmuş ama kız Ömer’in aşkını anlamaz. Ne zaman Ömer’i görse güler geçermiş. Gülsüm hergün su kaplarını, güğümlerini taşıyan sakayla birlikte üç lüleli çeşmenin önüne gelir, güğümler dolana kadar çeşmenin önünde beklermiş.
Ömer de, Gülsüm’ü çeşmenin yakınındaki kahvede bekler, Gülsüm’ün çeşmeye dogru gittiğini görünce hemen kahveden fırlar, çeşmeye doğru koşarmış. Çeşmenin önüne gelince;
“Gız Gülsüm, sahan yanim” diye söylenip dururmuş. Gülsüm de naz ile cilveyi karıştırıp omuz silkerek;
“Yanisen yan” dermiş. Ömer’in her gün kahveden Gülsüm için fırlayıp “Gız Gülsüm, sahan yanim” demesini fırsat bilen Ömer’in arkadaşları ona bir oyun oynamaya karar vermişler. Ömer yine kahvede ve Gülsüm’ü beklerken. Arkadaşları Ömer’in yanına yaklaşıp, Ömer’i konuşmaya tutarak, bir yandan da ceketinin cebine mangaldan çekip aldıkları iki kor ateşi koyarlar. Bu sırada Gülsüm nazlı ve cilveli bir tavırla çeşmeye doğru gider ve Ömer’de ardından. Ömer bir nefeste çeşme başına gelerek her günkü sözünü tekrarlar:
“Gız Gülsüm, ben sahan yanim” der. gülsüm yan gözle Ömer’e bakar ve gözlerine inanamaz. Çünkü Ömer için için yanmaktadır. Yan cebinden duman tütmektedir. Tütmektedir ya Ömer’de her şeyden habersiz, yine ezberini söyler:
“Gız Gülsüm, ben sahan yanim”.
Gülsüm:
“He ulan he yanisin”
Ömer:
“E gız ben her zaman deyim, inanmisin, gız vallaha ben sahan yanim”.
Gülsüm için için tutuşan Ömer’e:
“Ulan deli oğlan, sen essahtan yanisin”
Ömer yine kendinden habersiz:
“E gız ya ne ya, ben essah deyim”.
Artık Gülsüm dayanamaz, alır bir sitil suyu, boşaltır Ömer’in başından aşağıya. Ömer bu suyla kendine gelir. Ve böylece ateşli bir aşk daha son bulur.
Kaynak: Harput Posta Gazetesi Murat KUŞCUBAŞI
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
USDA GIMİLİ HAA!
Olayı anlatan: Fırat KOLOĞLU
Tahsin Özyüksel in yani Silo'nun av meraklısı oldugunu bilen ve Sanat Okulu’nda iken yanında çalışan Abdinur ava merak salar ve Silo’ya:
-Usta, beni de birgün ava giderken götür, ben de göreyim,
-Bu Pazar gün ağarmadan saat 4.00’de bizim eve gel, gidelim, "
Anlaştklari Pazar günü Silo ve av arkadaşı erkenden Silo’nun motosikleti ile ördek avı için Gölcük’e doğru yola çıkarlar. Gölün sivrice tarafındaki sazlık ve bataklık kıyıya gelince motordan iner ve kayaların arasında kendilerine bir yer seçerler. Silo avını rahatça görebilecek ve saklanabilecek bir kayaya yerleşir. Arkadaşı da Silo’nun talimatına uyarak karanlıkta kayalar arasında el yordamı ile bir yer hazırlar ve sessizce beklemeye başlar. Henüz ördekler sazlığa gelmemişlerdir. Ava ilk defa gelen arkadaşına Silo:
-Sakın yerinden kımıldama, sesini de çıkarma. Ben tüfeği ateşleyene kadar öylece bekle. Ördekler ürküp kaçarlarsa akşamdan önce tekrar buraya gelmezler. Beklememizde boşa gider. Eğer sesini çıkarırsan seni vururum,diye arkadaşına sert ve kesin bir direktif verir.
Ne de olsa Silo Sanat Okulunun tesviye atölyesinde hoca, av arkadaşı da onun yardımcısı ve talebesidir. Ayrıca Silo biraz cinlidir, kızdı mı yapar dediğini.
Mevsim İlkbahardır, havalar iyice ısınmaya, yılanlarda yavaş yavaş uyanmaya başlamışlardır. Ördekler yavaş yavaş sazlığa inmeye başlarlar. Silo sazlığın iyice ördeklerle dolmasını beklemektedir. Tam bu sırada Silo’nun arkadaşı Abdinur fısıltı ile:
-Usda gımıli ha!
Diye Silo’ya seslenince, tetikte avını bekleyen Silo:
-Sus ulan, bir daha konuşursan...
Abdinur’u susturur. Üç saattir tetikte bekleyen Silo gene ördeklerin gelmesini beklemeye başlar. Aradan yarım saat geçer. Abdinur bir daha Silo’ya yalvarırcasına:
-Usda eyice gımili haa!
Diye fısıldayınca Silo:
-Ulan benim gözüm kör mü? Ben de görim, kes sesin,
Hava yavaş yavaş agarmaya başlar, ördekler toplanınca Silo ördek topluluğunun tam ortasına dogru ateş eder etmez, arkadaşı da elinde bir metre uzunluğunda kara bir yılanla yerinden fırlayarak, yılanı şiddetli bir şekilde yere vurarak yılanın belini kırar. Silo yılanı görünce şaşırır kalır.
Mesele şudur: Abdinur karanlıkta yerleştigi yerde üstüne oturduğu kayanın biraz altında yumuşak ve oynayan bir yılan olduğunu fark edince Silo’ya “Usda gimili haa!” diye haber vermiş. Fakat Silo bağırıp tehdit edince üstüne oturduğu ve bacaklarının arasında kafasını çıkaran yılanın başını altında sıkıca tutarak sıkıp, öylece beklemekteymiş. Silo ördeklere ateş edinceye kadar Abdinur’da korkudan yılanı sıka sıka en az bir saat, bir tarafta silah bir tarafta da yılan tehlikesiyle korkulu dakikalar geçirmiş.
Silo ise o gımili dediğinde gelip giden ördekler için gımili dediğini sanıp ona bağırıp susturuyormuş.
Kaynak: Kürsü Başı Dergisi
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
BİTLİS MACERASI
Olayı anlatan: Kolo Yusuf (Yusuf Eroğlu)
Mastarspor’da 1966-67 yılları arasında Kolo Yusuf olarak oynadım. Epeyi hatıramız oldu. Bu yıllar arasında Mastarın, Elazığ futbolunda ve Doğu Anadolu’daki başarısını elli yaşın üzerindekiler iyi bilir. Berber Fetiler, Saymay Kaanlar, Mustafa Özerhan, Salih Özdemir, Lakkaş Hıdır, Rahmetlik Mehmet Erdem vb. renkli idarecilerle hemdem olduk. Bu günler hem başarı, hem gırgır doludur.
Müsaade edersez aklıma geldükçe size annadacam. Yalavuz abelerimiz gusura galmasınlar. Bilhassa Lillo Metin, Çetin Abe, Fıs Tayyar, rahmetlik Saim Abe, Aydın Karakaş, Pala Ahmet, Şorikli Hıdır, Yüksel Abe vb. Biz onların çırağı bile olamazuh.
Şimdi size Mastarspor’un, Bitlis Güzelderespor ile Bitlis’te yaptığı maçı annadacam. Hem top oynayacayuh, hem de bi gece düzenleyeceyük. 7500 liraya anlaştuh. Gece düzenleyecek ekip önceden yola düştü. Biz sporcularda sonadan otibisnen yola çıhtuh. O vakıtlar bele mersedes, maraton gibi otibisler yoh, tosbağa gibin bi otibis. Herhal markası mercuri, boyası moyası galmamış, hıldır hış bişe. Bi de üzerine “enseleme yetişemessin” yazmışlar. Eviz yıhıla yolda epeyim su gaynattı. Su goya goya gidük, Allah veresiye. Gafilemizin en renkli simasi Nuri Kazancı. Nuri baba (rahmetlik) Elazığ’da tanımayan yoh. İdareci, futbol ajanı, aslen de Bitlisli gendisi. Hemi de Bitlislileri tani diye o da biznen geldi. Neyse yatsı mehli Bitlis’e gavuştuh. Bizim ekip o sırada sahnede. Bizi bi otele götürdüler. Yerleştirme yapıldı, on iki gişi bu otelde galacah. Nuri Babanın yanı boş galdı, odalar da iki gişilik. Biri Nuri Babanan galacah, öbürleri diger otele gidecek. Ortada bi sessüzlük, heç kimse ses çıharmaya yanaşmi. Malum, rahmetligin adı çıhmış. Kâzim Hoca
-Vula biriz Nuri Babanan galın, gan mı tuttu sizi, niye sesiz çih mi? dedi. Heç kimse oralı olmi. Ben galacam, gendime güvenim ama takım gaptanıyım. Öbür otele de gidecem, arhadaşları yetiştirecem. Neyse birden Büyük Yavuz gendini feda etti.
-Ben galırım gaptan dedi.
Demesinnen birabar millet makaraları goyverdi. Nuri Babada güli. Gulağıma egildi;
-Yav Yusuf Beg gardaşım, herkes de bennen yatmaya gorhi. Dedi.
Ben de;
-Nuri Baba evin yıhılmaya sen de şılombu patladimişsin. Dedim. Yavuz hocaya:
-Allah rahatlık versin, gendine mukayyet ol dedük, çıhtıh. Nuri Baba rahmet istedi.( Allah rahmet etsin)
Devrüsü gün oldu, maça çıhacayuh, stat dedügüme bahmayın, bi tepenin gıkgiliginde bi tump. Herşe hazır. İdareciler parayı alah, ele çıhah dediler. O zamanın idarecileri uyanıh, hepsi anasının gözü. Lakin Bitlisliler 5000 lira verürük deyiler. Halbuki 7500’e anlaşmışdıh. Adamlara yalvarük;
-Yav itiz olam, ...zu tökem, yedibin beş yüze anlaşmadıhmı? Niye vermisiz paramızı? Paramızı vermezsez bizde sahaya çıhmik. Deyince bi idareci;
-Yav gardaşım her şe eyi güzeldi de, ahşam gecede dömbek yohtu. Dedi.
Vay Allah heyrizi vere, bi dömbek için 2500 lira kesilir mi? ( O zaman dömbeğin fiyatı 50 liraydı.)...

Kaynak: Harput Posta Gazetesi
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
1969 yılında İstanbul’dan Türk Folklor Kurumu bünyesindeki ekiplerle Harput Festivali için Elazığ’a gelmiştik. Kafilede Suha Alper (Başkan), ben, Gültekin Öziş, Tekin Tatar gibi dört Elazığlı gerisi kızlı erkekli her şehirden, her meslekten arkadaşlar vardı.
Festivalleri halka duyurmak için rengarenk elbiselerle yollarda defile denen yürüyüşler yapılır, zaman, zaman durup bir yörenin oyunları oynanırdı.
Ekibimizde Elazığ, Kars, Silifke, Karadeniz, Bitlis, Gaziantep, Erzurum gibi birkaç bölgede vardı. 35-40 kişilik bir gruptuk. O akşam Elazığ Kapalı Spor Salonunda gösterimiz var. Üç gece üç gündüz dört matine yaptık. Yalnız ben birden oyun bozanlık ettim. Her ekibin kıyafetini giymiş en az üç kişi lazımdı. Suha Alper başkan olduğu için organize işleri ile meşguldü. Bu durumda ben, Gültekin Öziş, tekin Tatar Elazığ kostümü giyip yolda yürüyecektik. "Ben yürümem, burada herkes beni tanır. Sonra köçeğe bak, çoktandır ortada yoktu, demek oyuncu olmuş diyecekler."dedim. Ders durumları da hani o kadar iyi değil. Her gün bir yerde oynuyoruz. Okula giden yok. Zaten Elazığ’dan döndükten sonra bir aylığına Fransa’ya gittik.
Ben yürümem deyince İstanbullu çocuklar bunda bir iş var deyip biz de yürümeyiz dediler. Suha Alper yarı sert yarı yalvarır beni ikna etmeye çalışıyordu. Neyse baktım millet bana ters ters bakıyor, “Peki yürürüm, ama en arkada” dedim. İçimden de “İnşallah beni kimse tanımaz” diye dua etmeye başladım. O zaman yaş yirmi üç. Bıyık var, şalvar da pek yakışmış. En arkada olmak üzere Gültekin ve Tekin’le yürüyüş kolunda yer aldık.
Önümüzde kızlı erkekli Antep, daha önde Kars ekibi vs. gidiyordu. Müzikle yola koyulduk. Yanımız yöremiz kalabalık oldu. Onlar bizi yanlarda ve arkada takip ediyorlardı. Derken 16-17 yaşlarında bir genç delikanlı yanıma yaklaştı; “Abi sen Elazığlı mısın?” dedi. Ben de “Evet” dedim. Demek hareketlerimizi samimi görüp beni de gözüne Elazığlı bir tip diye kestiren çocuk gayet rahatça “Vay be, senin Allahan gurban. Ötekilerin hepsine yes” dedi.Doğrusu önce ne demek istediğini anlayamadım. Sonra yorum yaptım. Küçükken mahalle aralarında birbirimize taş atıp bu oyunu “Yes yese gidiyoruz” derdik. Çocuk Elazığ’ı ve kıyafetini ne kadar seviyordu ki beni tecrit edip, diğerlerini “Yes” kelimesiyle taşlıyordu...
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt