Müşrikleri Tekfir Etmemek
Müşrikleri Tekfir Etmemek ve Onların Kafir Olduklarında Şüphe Etmek veya Onların Doğru Yolda Olduklarına İnanmak
kur'an-ı Kerim'de ve Rasulullah'ın sünnetinde mü'min ve kafirlerin sıfatları mevcuttur.
Bu sıfatlara göre insanlar hakkında mü'min veya kafir diye hüküm verilir.
Allah ve rasulünün kafir ve müşrik olarak vasıflandırdığı kişileri müslüman olarak kabul etmek veya onların küfründe ve şirkinde şüphe etmek veya onları tekfir etmeye yanaşmamak Allah ve rasulünün hükmüne karşı çıkmak olacağından böyle düşünen kimse küfre girer.
Allah-u teala, kafir olan kitap ehline, müşriklere, ateistlere, mürtedlere ve bütün kafirlere kitabında küfür hükmü vermiştir. Buna göre kesin bir şekilde onların kafir olduğuna inanmak gerekir. Bu ise tevhidin gereğidir.
Tevhidi sağlamak için iki şart gerekir:
Birincisi: Tâgutu reddetmek.
İkincisi: Allah-u teala'ya iman etmek.
İşte bu, "Lâ ilâhe illAllah" ın manasıdır.
"Lâ ilahe" Allah-u teala'dan başka ibadet edilenleri ve tâgutun her türünü reddetmektir.
"İllAllah" sadece Allah-u teala'ya ibadet etmektir. Allah-u teala bu manayı şu ayette beyan buyurmaktadır:
"Tâgutu reddedip Allah'a inanan kimse kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa sarılmıştır." (Bakara: 256)
Küfürleri açık olmasına rağmen müşrikleri veya kitap ehlini tekfir etmeyen veya tekfirleri konusunda duraklayan kimse bu ameliyle; Allah-u teala'yı, kitabını, Rasulü sallAllahu aleyhi ve sellem'i inkar etmiş ve Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem'in bütün insanlara kıyamete kadar gönderilmiş bir rasül olduğunu yalanlamıştır.
Oysa müslüman olabilmek için müşriklerin ve kitap ehlinin kafir olduklarına kesinlikle inanmak gerekir.
Bu sebeble;
"kitap ehli olan yahudi ve hiristiyanlar semavi şeriate sahiptirler. Üzerinde bulundukları dinde içtihad yapıyorlar. Onlar hak üzerindedir" diyen kimselerin küfrü elbette yukarıdakilerden daha şiddetlidir.
Aynı şekilde;
"dileyen istediği dine; ister yahudilik, ister hristiyanlık, ister İslam dini olsun, girmekte serbesttir. Çünkü bunların hepsi hak dindir" diyen kimse de bu görüşüyle Allah-u teala'yı inkar etmiş ve küfür işlemiştir.
Bu küfür olan görüş maalesef zamanımızda yaygın hale gelmiştir. Zira zamanımızdaki tâgutların, Allah-u teala'nın basiretlerini kör ettiği alimlerinin (!) ve sahte din adamlarının bu sapık fikri yaydıklarına şahit olmaktayız. Öyle ki onlar; güya din hürriyetini, dinde bütünleşme ve yakınlaşma fikrini yaymakta ve bütün dinlerin hak olduğunu söylemektedirler.
Yine onlar; İslam ehli ile diğer din mensuplarının aralarında hiçbir düşmanlık olmadığını dile getirmekte, İslam'da dost ve düşmanlık meselesinin üzerinde durmanın ise dinde aşırılık olduğunu ve ümmetler ile halklar arasında kin ve düşmanlığı ortaya çıkardığını söylemektedirler.
İşte onların bu görüşleri İslam'ı yıkmaya yönelik, kasıtlı olarak planlanmış bir harekettir. Oysa bu; küfürdür, İslam'dan irtidattır, tevhide zıttır ve bütün rasullerin davetine aykırıdır.
Zira bu görüş sahipleri gerek müşrikleri ve gerekse kitap ehlini tekfir etmemek için değişik ibareler kullanmakta, kavramlar geliştirmekte ya da müşriklerin ve kitap ehlinin küfrü konusunda değişik şüpheler ortaya atmaktadırlar.
İşte ortaya attıkları şüphelerden bazıları;
- Bütün insanlar tek bir sözde birleşmelidir.
- Bütün milletler, halklar birbirlerini sevmelidir.
- Bütün insanlar birbirlerine karşı buğz ve kini unutmalıdır.
- Bütün insanlar kardeş olmalıdır.
- Genel dünya barışı sağlanmalıdır...
Bu düşünce sahipleri bu düşünceleri ileri sürmekle Allah'a, rasulüne ve İslam dinine iftira atmayı göze alırcasına, cesur bir şekilde ve pervasızca tagutların istedikleri fetvaları vermişlerdir ve vermektedirler.
Gerçekten basiretleri körelmiş olan bu kimseler, kendilerini İslam'dan çıkartan bu çelişkili düşünceye sahip olmakla, hatadan münezzeh olan Allah-u teala'nın şeriatini; halkı ifsad eden, fitnelere sebep olan ve insanlar arasında buğzu yayan bir uygulama olarak itham etmiş ve bu şeriatin uygulanmasında müslümanın bir maslahatının olmadığını iddia etmişlerdir.
Allah-u teala'nın gazabı ve laneti üzerlerine hak olan bu gibi kimseler, bu iddia ve ithamlarını açık bir şekilde sözle söylemeseler bile, onların hal, davranış ve fikirleri kendilerini ele vermektedir.
Oysa Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
Kim Lâ ilahe illAllah der ve Allah'tan başka tapılanları reddederse kanı ve malı haram olur, hesabı Allah'a aittir." (Müslim)
Bu hadise göre bir kimsenin kanının ve malının haram olabilmesi için "Lâ ilâhe illAllah" ı söylemesi yetmez. Bununla birlikte Allah-u teala'dan başka ibadet edilenleri, tapılanları da reddetmesi gerekir. Eğer Allah-u teala'dan başka tapılanları reddetmezse kanı ve malı haram olmaz. Çünkü İbrahim aleyhisselam'ın milletinin aslından olan önemli bir esası yerine getirmemiş olur.
Oysa Allah-u teala İbrahim aleyhisselam'ın milletine tabi olmayı ve onun çizdiği yolda eksiltmeksizin ve gevşeklik göstermeksizin yürümeyi, Allah-u teala'nın düşmanlarının arzularına uymadan bu yola tabi olmayı emretti.
Allah-u teala şöyle buyuruyor:
"İyilik yaparak kendisini Allah'a teslim eden ve İbrahim'in hanif dinine tabi olandan din bakımından daha iyi kim olabilir? Allah İbrahim'i bir dost edinmişti." (Nisa: 125)
"İbrahim ve beraberinde olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani bir zaman onlar kavimlerine şöyle demişlerdi: "Biz sizden ve sizin Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi reddettik. Yalnız Allah'a iman etmenize kadar bizimle sizin aranızda ebedi bir düşmanlık ve kin ortaya çıkmıştır." (Mümtahine: 4)
İşte bu ayetlerde İbrahim aleyhisselam'ın milleti zikredilmektedir ve Allah o milleti örnek almamızı emretmektedir.
Bu nedenle her kim İbrahim aleyhisselam'ın milletini örnek almayıp kendisini bu milletten soyutlar, ondan yüz çevirirse ve onların takındığı tavrı takınmazsa aslında o kimse gerçekten kendisini aşağılıkların aşağılığı kılmıştır.
Bu açıklamalardan açık ve net olarak anlaşılan şudur:
Zamanımızdaki beşeri sistemlerde kendilerini İslam'a nisbet eden yöneticiler aslında azılı birer kafirdir.
Zira bu yöneticiler; müşrikleri dost edindiler, onlara yakınlaştılar, onları yücelttiler ve aralarındaki ilişki ancak kardeşler arasında olabilen ilişki kadar kuvvetlendi. Öyle ki İbrahim aleyhisselam'ın milletine gerçek manada tabi olan muvvahhidler'e karşı bile düşmanlık gösterdiler, onlara eziyet ettiler ve onları hapse attılar ve her türlü zulüm ve işkencenin gerek yaptırımcısı, gerek ortağı ve gerekse seyircisi oldular...
O halde yaptıkları bütün bunca amellerden sonra hala onların İslam'da kaldıklarını, müslüman olduklarını söylemek ve hatta İslam'dan bir eserlerinin olduğunu dile getirmek söz konusu olabilir mi?!
Şu iyice bilinmelidir ki;
Müslüman olabilmek için mutlaka müşrikleri tekfir etmek, onlara düşman olmak, onlara buğzetmek, onları sevenlere ve müdafa edenlere buğzetmek gerekir.
İşte İbrahim aleyhisselam'ın milleti budur...
İşte İslam budur...
İşte ancak böyle müslüman olunur ve müslüman kalınır...
*************************************************************************
Bu evrende Allah’tan başka kanun koyucu yoktur. Hâkimiyet Sadece
Allah’ındır. en üstün dava İslam davası en hakiki yol İslam yoludur..Sizler
Aramızda olan Tevhid davasına tabi olmadıkça ,size karşı mücadelemiz devam edecektir……