Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

ESHAB-I KİRAM'DAN, EVLİYALARDAN, TARİHİMİZDEN HİKÂYELER

M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
GÖZÜ YÜKSEKLERDE OLANIN HÂLİ



Zayıf, perişan bir kedi varmış. Evin sahibi ona kuru ekmekten başka birşey vermezmiş. Bir gün bir arkadaşı onu ziyarete gelmiş. Haline çok acımış. Zayıf kedi de onun semizliğine gıpta etmiş. Kendisinin de onunla birlikte gelmesi, oralarda beslenip semizlenmesi için arkadaşına yalvarmış. Arkadaşı haline hamdetmesini söylemişse de anlatamamış. Beraber gitmişler. Gittikleri mahallede de bir adamın civcivlerini günlerdir kediler kapıp duruyormuş. Bu gün bu kedileri bekleyeceğim ve geleni vuracağım diye ahdetmiş. Adam pusuda beklemekte iken tesadüfen o mahalleye yeni gelen zayıf kediyi görmüş ve hemen ateş edip öldürmüş.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ARADA KALINCA



İki keçi kavgaya tutuşmuş. Birbirlerine vura vura, kan revan içinde kalmışlar. Bir tilki de gelmiş onların dökülen kanlarım yalayarak, kendini tatmin etmeye çalışıyormuş. Nihayet bir ara kafası iki keçinin kafaları arasında kalınca tilki derhal kafası parçalanarak ölmüş.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ARACININ BAŞINA GELEN



Adamın birinin cahil bir karısı varmış. Bir komşu kadın gelir bu kadına sık sık onu kötülüğe sevkedecek tarzda sohbetler edermiş. Ahlâkını bozacak hikâyeler anlatır onu azdırmaya gayret edermiş. Nihayet cahil kadının ahlâkını iyice zedelemiş ve bir yabancı erkekle buluşmasını temin edecek kadar işi ileri götürmüş. Cahil kadının kocası karısının hareketlerinden şüphe ettiği için iyi bir takiple böyle bir buluşmayı sezmiş ve önlemiş. Karısını bir güzel dövdükten sonra götürüp evinin kömürlüğüne bağlamış ve yatmış. Evin önünden aracı kadının geçmekte olduğunu gören ve bağlı bulunan cahil kadın aracı kadını çağırmış. Bir müddet kendi yerinde bağlı kalması için rica etmiş ve kendisi hacetini gidereceğini bildirmiş. Kocası bu arada cahil kadına ismi ile bağırmış fakat ses alamamış. Kızmış ve yanına gidip kadını dövmüş. aracı kadın kısmen de olsa cezasını çekmiş.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
VAKİTSİZ KONUŞANIN HÂLİ



Bir gölde iki kazla bir kurbağa yaşarlarmış. Pek iyi geçinip giderlermiş. Bir gün gölün suyu çekilmeye ve göl kurumaya başlamış. Bir başka göle gitmeyi düşünmüşler, fakat kurbağayı oraya nasıl götürelim diye düşünürlerken akıllarına şöyle bir şey gelmiş: Kazlar ayaklarına bir sopa alacaklar ve kurbağa o sopayı ağzı ile ısıracak hiç ağzını açmadan kazlarla havadan gideceklermiş. Düşündükleri gibi yapmışlar. Havadan giderken kurbağanın bu halini gören diğer arkadaşları aşağıdan gülmüşler ve onunla alay etmişler. Kurbağa buna cevap vereyim derken ağzını «vırak» diye açıverince kendini aşağıda bulmuş ve vakitsiz konuşmanın cezasını böyle çekmiş.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İKİ TACİR



iki tüccar ticaret için yola çıkmışlar. Tesadüf bu ya, yolda bir küp dolusu altın bulmuşlar. Ticaret yapmadan hemen geri dönmüşler. Birisi demiş ki, bir miktarını şimdi yanımıza alalım, kalanını da falan yerdeki ağacın altına gömelim demiş ve öylece yapmışlar. Günler sonra paraları bitince birlikte para almak için mezkûr ağacın altına gitmişlerse de altınları bulamamışlar. Altınları saklamak fikrini ileri süren tacir hemen arkadaşının üzerine atlıyarak bunu sen beri yokken çaldın çıkar altınları yoksa seni kadıya şikâyet ederim demiş.

İş tabii mahkemeye intikal edince kadı şikâyet üzere gelen tacire şahidin var mı diye sormuş. O da şahidim falan yerdeki ağaçtır. Onun şahidliğine baş vuracağız, demiş. Hemen ağacın altına gitmişler. Kadı (Hakim) ağaca sormuş:

— Bu altınları buradan kim aldı? demiş. Ağaç da:

— Falan tacir aldı, diye söyleyince hakim büsbütün şaşırmış.

Bunda bir sır olsa gerek, diye düşünmüş. Ağacın tam dibinde ateş yaktırmış. Dumanlar ağacın kovuğundan içeri gitmeye başlamış ki bir adam can havliyle dışarı fırlamış. Hakim adamı sorguya çekmiş ve altınları esas çalan tacirin kim olduğu ortaya çıkmış.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
YUMRUK KADAR FARE



Tüccarın biri ticaret için sefere çıkarken ambarındaki buğdayları bir arkadaşına emânet etmiş. Emânet ettiği arkadaşı ise buğdayları satıp parasını da bir güzel yemiş. Tüccar uzun seferinden dönünce buğdayları arkadaşından istemiş.

Arkadaşı:

— Vallahi dostum buğdayı fareler yedi bitirdi. İkiyüz batman buğdaydan hiç bir şey bırakmadılar, demiş.

Zeki tüccar arkadaşının çocuğu kendi evinin önünden geçerken içeri almış ve eve saklamış. Ertesi günü arkadaşını pek kederli görünce sebebini sormuş. Arkadaşı:

— Hiç sorma dostum! Oğlumu kaybettim... demiş. Tüccar:

— Ben oğlunu gördüm. Dün bir kartal havalandırıp götürdü, demiş.

Arkadaşı inanmamış:

— Nasıl olur demiş, koskoca çocuğu bir kartal götürür?." Hernen tüccar bu sözü fırsat bilip:

— îkiyüz batman buğdayı yumruk kadar fare nasıl yiyip bitirdi ise senin çocuğu da kartal öylece götürdü, demiş.

Arkadaşı çaresiz kalınca tüccara buğdayını vermek mecburiyetinde kalmış.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
AKILSIZ DOST



Kimsesiz bir adam varmış.. Yalnızlık canına tak demiş ve dağa çıkmaya karar vermiş. Dağda bir ayıya rastlamış. Tesadüf bu ya ayının da yalnızlıktan şikâyeti olduğundan adama iyi davranmış ve arkadaş olmuşlar. Birbirlerine iyice alışmışlar.-Bir gün adam ayının dizinin dibinde uyurken arılar adamın üstüne konmak istemişler. Ayı onları-koymuşsa'da yine gelmişler ve adamın üzerine üşüşmüşler. Ayı onlarla baş edemeyeceğini anlayınca, büyük bir kaya parçasını alıp adamın başındaki arılara vurmuş. Tabii iyilik yapayım derken ayı arkadaşını da öldürüvermiş.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İKİ KÖTÜNÜN BİR İYİLİĞİ



Şeyhin birine biri güzel bir sığır hediye etmiş. Hırsızın biri bu sığırı nasıl çalmalı diye düşünürken şeytana rastlamış. O da bu Şeyh'in mübarek, nefesiyle yüzlerce kişi hidayete kavuşuyor. Kimseyi baştan çıkaramıyorum. Bari öldüreyim de kurtulayım diye söyleniyormuş. İkisi de malûm maksatları için Şeyhin evine varmışlar. Hırsız önce ben hayvanı alayım sonra sen Şeyhi öldürürsün demiş. Fakat şeytan önce ben şeyhi öldüreceğim sonra sen hayvanı götürürsün, demiş. Niza büyümüş. Hırsız Şeyhi hemen uyandırmış:

— Efendi demiş. Bu şeytan seni öldürmeye geldi. Şeytan da:

— Bu da hırsızdır senin hayvanını çalmaya geldi, demiş.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
BEN EMİR KULUYUM



Hizmetçinin biri evde ayna temizliyormuş. Evin sahibi:

— Aynaya bir yumruk vur da kırılsın, demiş.

Hizmetçi hemen aynaya bir yumruk vurunca ayna kırılıvermiş.

Efendi kızmış:

— Ben sana vur dediysem hemen vurmak mı lâzım? demiş. Hizmetçi de:

— Efendi, demiş. Ben emir kuluyum ne emredilirse onu yaparım.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
UÇAN KUŞLAR HABER VERDİ



Şeyhin biri hac niyeti ile Kabe yolunu tutmuş. Bir müddet yol aldıktan sonra yolda eşkiyalara rastlamış. Eşkiyalar parasını almışlar. Kıymetli eşyasına da el koymuşlar, Şeyh hiç itiras etmeden hepsini vermiş. Yalnız öldürmemeleri için çok yalvarmış. Kâbeyi bir defa olsun görmek için yola çıktığını onun için canına kıymamalarını aksi halde o gökte uçan kuşların bile şahit olup onları ele verebileceğini söyledi ise de öldürmüşler.

Şeyhin öldürüldüğü kısa zamanda duyulmuş. Bir gün şehrin pazarında, birkaç kişi gök yüzündeki kuşlara bakarak .

— Bu kuşlar sakın Şeyhi öldürdüğümüzü gören kuşlar olmasın, demişler ve gülüşmüşler.

Şeyhin müridlerinden biri de bunu duymuş hemen kadıya haber verip katil ve eşkiyayı yakalatmış.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
HASTA BEN DEĞİLİM



Bir kadının çok sevdiği bir kızı varmış. Kızı hasta olmuş, ölüm döşeğinde iken annesi devamlı:

— Allahım ne olur onun yerine benim canımı al, diye dua edermiş.

Yine bir akşam kızının başında bu dua ile âh-ü vah ederek otururken evin arka kısmından acaip bir ses gelmiş. Meğer evin ineği süt güğümüne su içmek için kafasını sokmuş çıkaramayınca can havli ile acaip sesler çıkarmaya başlamış, ölüm döşeğindeki kızının başında bekleyen annesi bu sesleri duyunca Azrail geliyor zannetmiş, ölüm korkusuna düşerek:

— Aman ya Azrail! Hasta işte yataktaki kızımdır. Bana dokunma, demeye ve yalvarmaya başlamış.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
HERKES KENDİNE



Bir adamın iki hanımı varmış. Birisi genç birisi de yaşlıca imiş. Adamcağız genç karısının dizine yattığı zaman genç hanımı kocasının yüzündeki beyaz kılları yolarmış. Yaşlı kadının dizinde uyuduğu zaman da yaşlı karısı siyah kılları yolarmış. Böylece herkes kendisine benzetmeye çalışınca adamcağızın yüzünde tüy kalmamış.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
TEVEKKÜLÜN BÖYLESİ



Dindar ve mütevekkil bir köylü varmış. Bir de inancı kısa bir hanımı varmış. Köylü dayının ne zaman bir şeyi kaybolsa hanımı feryada başlarmış. Adamcağız da hiç üzülmezmiş ve hanımına:

— Aman hanım, eğer o bize helâlinden bir şeyse Allah ya onun daha iyisini verir, veya onu buldurur, dermiş.

Adamcağız bir gün şehre inip öküzlerini sattıktan sonra öküzlerin parasını ve bir miktar da biriktirdiği yüz altınını mola verip oturduğu bir çeşmenin başında unutmuş. Eve gelince durumu farketmiş. Karısına haber vermeden hemen dönüp çeşmenin başına varmış. Fakat altının yerinde yeller esiyormuş. Hani ya kendisi de üzülmeden edememış. Tabii hanımı duyunca büsbütün hasta olmuş.

Bu adam bir gün kırda bir kuyudan su çekerken başındaki sarığını kuyuya düşürmüş. Hemen sarığını almak için kuyuya inip kuyunun içinde bir beze sarılı yüz altın bulmasın mı. Sevinçle yukarı çıkmış. Meğer altınları ilk kaybettiğinde bir çoban altınları bulmuş, eşkiyalar gelirken benden alır diye kuyunun içine atmış, eşkiyalar da hiç para bulamayınca çobanı bir güzel dövmüşler ve hasta etmişler. Kalkamamış ve kuyudan altınları gidip de alamamış. Dindar köylüye altınları böylece geri gelmiş. Köylü ve hanımı Allah'a hamdetmişler.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İMANI OLMAYANIN HAYRI



Meşayıhtan Cüneyd-i Bağdadî (k.s.) bir kış gününde Bağdad camilerinin önünde bir mecûsînin kuşlara yem dağıttığını görüp ona:

— Sen hayır yapıyorum diye kendini boşuna aldatıyorsun. Allah, evvelâ îmanı farz kılmış, geri kalan hayır hasenatı ondan sonra emretmiştir, îman etmedikçe senin bu yaptığın iyilik Allah indinde makbule geçmez, dedi.

Hazreti Cüneyd'in bu sözlerine mecûsînin cevabı şöyle oldu:

— Ben de biliyorum kabul olunmıyacağını. Fakat Allah bu yaptığımı görmez, bilmez mi? dedi. Cüneyd (k.s.):

— Elbette görür ve bilir, deyince, mecûsî:

— öyleyse o da bana yeter, deyip kendi bildiğine devam etti. Cüneyd-i Bağdadî Hazretleri bundan sonrasını kendisi şöyle anlatıyor:

— Aradan zaman geçti. Ka'be-i Muazzama'yı çok arzulamıştım. Hac mevsiminde Mescid-i Haram'a gelip tavaf yapmakta idim. Bu esnada bir adamın ellerini açmış Allaha yalvarmakta olduğunu, hatta gözlerinden sel gibi yaşlar akıttığını gördüm, iyice dikkat ettim, o zat karlı bir havada kuşlara yem veren mecûsî idi. Tavaftan sonra yanına yaklaşıp hemen kollarından yakaladım. Mecûsî beni tanımıştı.

— İşte Allah gördü ve bildi, deyip hayretle yüzüme bakarak: "Allahû Ehad, Resulünü Ahmed," dedi ve ruhunu gözümün önünde orada teslim etti.

O anda bana Allah tarafından şöyle hitap olundu:

— Ya Cüneyd! Sen Beytimi arzu ederek geldin ona kavuştun. O ise beni arzu ederek geldi baana kavuştu.

Bir mecûsînin mübarek bir ayda Allah rızası için hayırda bulunması onun ahirete îmanla gitmesine vesile olmuştu. Allah cümlemizin sonunu hayreyleye!...

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
KABİR AZABI VE SALAVAT-I ŞERİFE



Tabiinden Hasan-ı Basrî Hazretleri zamanında bir kadın, Hazret-i imamın huzuruna gelip:

— Ya îmam! Benim genç bir kızım vardı. Birkaç ay evvel vefat etti. Fakat onun hasretine dayanamıyorum, öldükten sonra rüyamda da görmedim. Bana bir dua öğretiniz de, hiç olmazsa onu rüyamda görüp teselli olayım, dedi.

Hasan-ı Basrî kadına lâzım gelen dualari talim etti.

— İnşallah görürsün, diyerek gönderdi.

Kadın öğretilen duaların tamamını okudu. Cenab-ı Allah'a kızını göstermesi için hayli yalvardıktan sonra, göz yaşları ile yatıp uyudu. Uykusunda kızını gördü. Gördü ama gördüğüne de pişman oldu. Çünkü kıza öyle azap ediliyordu ki, onu görünce kadının ciğeri parça parça oldu.

Kıza ateşten bir elbise giydirmişler, şiddetli şekilde azap olunmakta idi.

—Kadın heyecanla uykusundan uyandı, sabah olduğunda da, Hazreti imamın huzuruna tekrar çıkarak gördüğünü anlattı. Kızının bu azaptan kurtulması için ne yapması lâzım geldiğini, ne gibi hayır hasenat ederse günahlarının affedileceğini sordu.

Hasan-ı Basrî Hazretleri, ona bazı tavsiyelerde bulundu ve geri gönderdi. Fakat bir müddet sonra Hasan-ı Basrî Hazretleri kendisi bir rüya gördü. Rüyasında genç ve son derece güzel bir kız, Cennet bahçelerinden birinde altın bir tahtın üzerinde oturmakta ve etrafına güneş-gibi parlaklık saçmakta idi.

Kız Hasan-ı Basrî Hazretlerine:

— Beni tanıdın mı? diye sordu.

Hazreti imam, tanımadığını ve hangi peygamberin kızı yahut zevcesi olduğunu sual etti. Kız şöyle dedi:

— Hani sana gelip de beni görmek için senden yardım isteyen ve rüyasında azap içerisinde görünce de, tekrar size durumu anlatıp günahımın affı için ne yapması lâzım geldiğini soran kadın var ya, işte ben onun kızıyım, dedi;

Hazreti imam:

— O kadın bana senin azap içinde olduğunu söylemişti. Ne oldu da kurtuldun o azaptan? diye sorduğunda, kız şöyle dedi:

— Ya imam! Allah'ın sevgili kullarından biri bizim bulunduğumuz kabristandan geçti ve oradan geçerken bir Fatiha üç ihlâsla beraber üç kere de salavat getirip biz kabir ehlinin ruhuna hediye etti. İşte ondan sonra "Bu kabristanda kabir azabı çekenlerden azabı kaldırın!" diye bir nida geldi ve benimle beraber 550 kişiden kabir azabı kaldırılıp, Cennet nimetleri bize ihsan olundu, diye anlattı.

Hasan-ı Basrî Hazretleri, gördüğü bu güzel rüyayı o kadına anlatıp kızının azaptan kurtulduğunu müjdeledi ve ondan sonra bol bol Salavat-ı Şerife okumasını tavsiye etti.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
YALANCININ MUMU YATSIYA KADAR YANMADI



Devr-i Saadette bir yahûdi, bbir müslümana iftira ederek peygamberimize şikâyette bulundu:

— Bu adam benim devemi çaldı. Bu deve benimdir, işte şahidle-rim, diyerek iki de münafıklardan yalancı şahid gösterdi.

Gerekli inceleme yapıldı, durum müslümanın aleyhine tecelli ederek devenin yahûdinin olduğuna "hükmolundu ve deve müslümandan alınarak yahûdiye teslim edildi.

Bununla kalsa iyi. Hırsızlık yaptığı için o müslümamn ayrıca eli de kesilecekti, İslâmın hükümlerini bilen o sahabı ellerini açarak:

— Ya Rabbi! sen her şeyi bilensin, görüyorsun ki yahûdi yalancı şahidler göstererek devemi aldı. Şimdi de elim kesilecek. Her gece okuduğum Saîavat-ı Şerifenin yüzü suyu hürmetine sen beni bu belâdan kurtar! Şu anda beni kurtaracak hiçbir merci yok, diyerek Allah'a hu-lûs-i kalb jle yalvardı.

Daha Huzur-u Saadetten ayrılmadan deveye Cenab-ı Allah lisan ihsan etti, deve konuşmaya ve hakikati olduğu gibi söylemeye başladı:

— Ya Resûlallah! Ben bu yahûdinin değil Müsîümamn malıyım. Beni sahibime iade et ki, adalet tecelli etsin, diyerek sahibinin huzuruna varıp diz çöktü.

İnsana konuşma hassasını veren Allah değil mi? Neye kadir değil ki, bir yahûdinin karşısında bir Müslümanı küçük düşürmekten korudu ve deveye lisan bahşetti. Deve sahibine verildikten sonra Cenab-ı Peygamber Efendimiz, orada bulunanlar da bilsin diye bu müslümana ne ile bu dereceye eriştiğini sordu, O sahabî de:

— Ya Resûlallah! Ben her gece sana 10 defa salavat okumadan yatmam! Burada da o salavatın yüzü suyu hürmetine Allah'tan yardım diledim. Allah Celle Celalühü hamdolsun ki benim yüzümü kara çıkarmadı, dedi.

Bunun üzerine Efendimiz (s.a.s.):

— Ne mutlu sana,- salavat hürmetine dünyada elin kesilmekten kurtulduğun gibi, ahirette de Cehennem azabından kurtulacaksın, buyurdular.

Orada bulunan münafıkların çoğu îmanlarını yenilediler, kalblerini temizlediler, mü'ininlerin ise bir kat daha îmanı ziyadeleşti...

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
CEMAATA DEVAM EDEN AMANIN GÖZLERİ AÇILDI



İki gözleri kör olan mü'min, Peygamberimizin Cemaat sünnetini hiç terk etmez, yağışlı ve karlı havalarda bile mescide; cemaata gitmeye devam ederdi. Evde ailesi bütün vakit namazlarına, hatta yatsı namazına bile gittiği için bir çok kere: «Gözlerin görmüyor, camiye gitmek sana vacip değildir, vakit namazlarını evde kıl!» derdi, ama o ise, bu kıymetli sünneti hiçbir zaman terk edemeyeceğini söylerdi.

Bir gün yine camiye giderken, yol kenarında bir çukura düşüp başı yarıldı. Cemaata gidemeden başkalarının yardımı ile oradan çıktı ve eve geldi. Kocasının kanlar içinde eve geldiğini gören karısı: «Biz sana her zaman söyleyip duruyoruz camiye gitme diye... Bak işte şimdi de başını yardın, iyi mi oldu yani?» diyerek onu bu fiilinden (hareketinden) dolayı birçok sözler söyleyerek rencide etti. O ise bu halinden pişman olmadığı gibi:

— Değil başımın yarılması, kolumda kırılsa, elimden geldiği müddetçe bütün azalarım parçalansa, yine de cemaate gitmekten vazgeçemem. Ben, Resûlullah'ın bu kıymetli sünnetini bırakmam, dedi.

Gerekli tedavisi yapıldıktan sonra, istirahata çekilip yattı ve o gece rüyasında Peygamberimizi gördü. Rüyasında Resûlullah (s.a.s.) ona: «Ailenle niçin münakaşa ettin?» diye sordu. O da, başından geçeni anlatıp cemaata gittiği için münakaşa ettiklerini anlattı. Rüyasında Hz. Resûlullah (s.a.s.) mübarek eliyle iki gözünü de sıvazladı...

Adam heyecanla uykusundan uyandı ki gözleri açılmış, o zamana kadar âmâ olan gözleri görür olmuş, artık cemaata gitmek için hiç kimseye ihtiyacı kalmadı ve ondan sonra rahat bir şekilde ibadetine devam etti.

Böylece o zat cemaatın mükâfatını dünyada iken görmüş oldu.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
SU KIRBASINI DELEN ÇOCUK



istanbul'un Vefa semtinin ismi, kendisinden kalan zamanın manevî erlerinden Şeyh Vefa Hazretlerinin, bir oğlu vardı. Bu çocuk o zaman henüz İstanbul'a çeşmeler yapılmadığı için evlere hayvan sırtında su taşıyan sakaların kırbalarını (Kırba, eti yenen hayvanın derisinden tabaklanarak elde edilen tulum) delerdi.

Hazreti Fatih devri meşayihlerinden olan Şeyh Vefa Hazretlerinin çocuğu bu kötü hareketini uzun zaman devam ettirdiği halde, sucular Şeyhin hatırına çocuğa bir şey demedikleri gibi, gelip durumu Hazreti Şeyhe bile anlatmaya cesaret edemezlerdi.

Sakalardan (Sucu) bir tanesi artık dayanamayıp durumu, çocuğun babasına açmaya karar verdi. Şeyhin huzuruna gelerek:

— Ya Şeyh! Ne zamandan beri sizin çocuk, bizim kırbalarımızı elindeki çivi ile delmekte ve akan suları ağzını dayayıp içmektedir. Biz bu zamana kadar bir şey söylemedik ama, artık dayanılmaz oldu, siz bir tenbihte bulunsanız'da çocuk bu halinden vazgeçse, dedi.

Oğlunun böyle çirkin bir iş yaptığını öğrenen Şeyh Vefa Hazretleri, çok üzüldü, ne kadar kırbası delinen sucu varsa hepsini çağırıp tanzim etti (ödedi) ve gönüllerini alarak: «Bir daha olmaz inşaallah, suç çocukta değil, mutlaka bizdedir. Ya anası bir hata işledi, yahut bende bir kabahat var» diyerek sucuları gönderdikten sonra, hanımını çağırıp meseleyi anlattı:

— Hanım kabahat ya sende, ya bende... İyi düşün, çocuğa hamile iken veya emzikli iken, haram bir şey, yedin mi?» diye sordu.

Şeyhin hanımı gayr-i meşru hiç bir şeyi yemediğini yalnız, çocuğa hamile iken komşunun bahçesindeki nardan canı çektiğini ve iğne ile delerek bir damla emdiğini söyleyince Şeyh sevindi: «Elhamdülillah hastalık teşhis edildi» diyerek gidip komşudan helâllik dilemesini ve ne isterse vermesini söyledi. Kadın gitti evin kadınını buldu, durumu anlatıp hakkını helâl etmesini rica etti.

Narın sahibi:

— Helâl olsun komşu, bir damla nar suyunun ne kıymeti olur, keşke koparıp yeseydin, diyerek hakkını helâl etti.

Ve bu mesele hallolduktan sonra Hazreti Şeyh oğlunu çağırıp tenbih etmek lüzumunu bile hissetmedi. Hakikaten ondan sonra çocuk değil elindeki çivi ile sucuların kırbasını delmek, dönüp onlara bakmıyordu bile. Sucular keşke daha evvel durumu Şeyhe anlatsaydık. Şeyh oğlunu daha önce terbiye etmiş olurdu, dediler.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ABDESTSİZ EMZİRİLEN BİR DAMLA SÜTÜN TESİRİ



Hacı Bayram Velî Hazretlerinin müridlerinden, Yazıcıoğlu Mehmet Efendi namıyla meşhur Muhammediye kitabının yazarı (Muhammed Efendi) Edirne ve Gelibolu civarında yaşamıştır. Bu muhterem zatın bir de Ahmet isminde (Ahmed-i Bican olarak ma'ruf) kardeşi vardır. Ahmed-i Bican Hazretleri, aynı zamanda Envarıl Aşıkın kitabını Farsça-dan tercüme eden zattır.

İki kardeşten biri olan Ahmed-i Bîcan, bir gün bir camide vaaz etmekte iken ağabeyi Muhammed Yazıcıoğlu camiden içeriye girer ve küçük kardeşinin sohbetini dinlemeye başlar. Kardeşi ağabeyinin camiye geldiğinin farkındadır. Fakat bir de bakar ki, ağabeyi biraz sonra camiyi gülerek terkeder. Kürsüde nasihat etmekte olan Ahmed-i Bîcan Hazretleri, ağabeyinin bu halinden bir şey anlayamaz ve akşam eve geldiği zaman durumu annesine anlatıp durumu öğrenmesini ister. Her iki dervişin de anası, büyük oğlu Muhammed eve geldiği zaman:

— Oğlum, kardeşin camiden niçin gülerek çıktığını soruyor, bir hata mı işledim diyor. Kardeşinin dersinden niçin gülerek çıktın, diye sorduğunda şöyle cevap verir:

— Anneciğim, ben kardeşimin vaazına gülmedim. Ben bir insanoğlunun sohbetini dinlemeye ne kadar melaike gelmiş, oturacak yer bulamıyorlar da biri birlerinin üzerine oturuyorlar, onların hali çok hoşuma gitti de ona tebessüm ettim. Ben de melâikeden camide oturacak yer kalmadığı için çıkıp gittim, diye cevap verir.

Annesi, ağabeyinin bu sözlerini anlattığında Ahmed-i Bican çok müteessir olup:

— Anneciğim! Ağabeyim melekleri görme derecesine erişti de ben neye erişemedim. Bunu ondan bir sorar mısınız, dedi.

Bu sefer o muhtereme anne büyük oğluna bunu sorduğunda aldığı cevap şöyle oldu: «Anam bu noksanlığı sen kendinde araman lâzım, sen benden daha iyi bilirsin.»

O vakit düşünme sırası anaya geldi. Analan uzun müddet tefekküre daldıktan sonra bunun sebebini şöyle açıkladı: «Oğlum sana hiç abdestsiz süt emzirmedim. Ahmedim ise henüz kundakta iken, ben namaza durmuştum, Ahmed de şiddetle ağlamaya başlamıştı. Bu sırada evimizde bir komşu kadın vardı. O, çocuk ağlamasın diye Ahmedi aldı emzirmeye başladı. Ben hemen namazı bozup elinden aldım ama, birkaç damla emmişti. Sonra sordum o kadına abdestli olup olmadığını, bana abdestinin olmadığını söylemişti. Onun melekleri görmemesine sebep olsa-olsa bu olmalı.»

Yani Ahmed-i Bîcan Hazretleri hataen emdiği bir damla sütün cezasını ölünceye kadar çekti ve onun yüzünden derece almakta engellerle karşılaştı. Ya bu zamanın kadınlarının çocukları nasıl olur. İşte meydanda...

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İYİLİK KİME EDİLMELİ



Bir adamın evinin tavanında eşek arıları yuva yapmış. Adam hemen bunu görünce yuvalarını yıkmak istediyse de karısı: «Yapma hayvancağızların yuvalarını yıkma» demiş.

Adam gündüz işinde olduğu bu- sırada arılar, kadını sokmaya başlayınca kadın ellerinden güç kurtulmuş.

Akşam kocası durumu görünce: «Hanım demiş, iyilik, anlayacak kimselere yapılmalı. Kabahat senin, eğer sen onlara aklın sıra iyilik yapmış olmasaydın tabii bu böyle olmazdı.:»

* * *
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt