Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

ESHAB-I KİRAM'DAN, EVLİYALARDAN, TARİHİMİZDEN HİKÂYELER

M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
PEÇEYİ TARİHİNDE SİGARA HİKÂYESİ



Bin dokuz senesi hududunda ingiliz keferesi getirdiler ve bazı hastalıklara şifa olmak namına sattılar. Ehli keyfden bazı yaran keyfe müsaadesi vardır diye müptelâ oldular. Giderek ehli keyif olmıyan Sahi kullanır oldular. Hattâ büyük ulemadan ve eshabı devletten niceleri ol iptilâya uğradılar. Kahvelerde erazil ve evbaşnı çok tütün içmelerinden kahveler gök duman olup içinde olanlar birbirini görmemek mertebelerine vardılar. Sokaklarda ve pazarlarda dahi lüle ellerinden düşmez oldu. Birbirinin yüzüne gözüne püf püf diye sokakları mahalleleri dahi kokuttular. Hakkında nice yave şiirler naznıedip münasebetsizce okuttular. Bazı ahbap ile bir nice defa münâkaşa olundu. Bunun kötü kokusu hemen adamın bıyığını, sarığını, sırtındaki elbisesini, bilhassa içinde kullandığı evini kötü kötü kokuttuğundan gayri halı ve keçe gibi evinin döşemesini yaktığı, küliyle artığı ortalığı kirlettiği ve ayrıca muttasıl içildiğinden insanı işden güçten alıkoyduğu, bunun emsali nice mazarratları olduğu halde «safası ve faydası nedir?» dedikçe bir eğlencedir ve bundan gayri sofası zevke dairdir, demekten gayri bir cevap vermeye kadir olmamışlardır. Cümleden kafi nazar istanbul'da kaç defa yangınlara sebep olmuş ve böylece yüz bin adam ol ateşte yanmış yıkılmıştır. Ancak forsa gemilerde vardiyalar, tütün içerek bir miktar uykuyu defederler, forsa gözcülüğüne faydası olduğu inkâr edilmez ve rutubeti dahi defedip yusııbet irad eder ama bu kadarcık fayda için bir sürü zararı yapmak akla yakın değildir. 1665 (Hicrî 1045) yılına kadar şanı ve şöhreti o mertebede idi ki yazmak ve anlatmak kabil değildir.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
AHMAKLARIN ANLAYIŞLARI



Padişahın biri bir gün bir mecliste Semender denilen ve ateş yiyerek geçinen bir hayvandan bahsetti. Buna kimse inanmadı. Oradakilerden hiç biri bir hayvanın ateş yiyerek yaşayacağını aklına sığdıramadı. Üstelik padişah için:

— Bu adam cahil ve aptaldır, demekten de geri durmadılar.

Padişah bakar ki, bu akılsız kimselerin kötü düşünceleri gittikçe çoğalıyor; bir Semender yakalayıp getirtir. Herkes ateşleriyle birlikte Semenderi seyretmeye gelirler ve ateşlerini onun önüne koyarlar. Semender gagası ile ateşleri yer. Bunu görenler kendi ahmaklıklarını anlarlar ve padişaha:

— Sizin sözünüz aklımıza sığmayınca sizin cahil olduğunuza kanaat getirdik, diye özür dilerler.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
SÖYLERSEM BOĞAZIMI KESERLER



Sahabe-i Kiramdan Ebu Hüreyre Hazretleri şöyle buyurmuşlardır:

— Ben Resûlüîlah sallallahu aleyhi ve sellem'den iki çeşit ilim aldım. Bunlardan biri size anlattığım ilimlerdir, ikincisini ise söylersem boğazımı keserler, ikinci ilim esrar ilmidir. Herkes bunu anlayamadığı gibi Allahü Teâlâ da onu herkese vermez.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
NİÇİN YAZDIM



İmamı Rabbani (k.s.) Hazretlerinin çok yazmasının sebebi soruldu. O da şu cevabı verdi:

— Bize bütün yazılarımızı ahir zamanda gelecek olan Hazreti Mehdî'nin "Aleyhirrahmeti vettehiyyat verridvan" okuyacağı ve hepsini makbul bulacağı bildirildi. Böyle çok yazı yazmamın sebebi budur.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
KARI DIRILTISI



19. asır sonlarında Halil Ağa isminde bir adam, karılarının, ve anasının geçimsizlik kavgaları yüzünden üzüntü ile ölmüştü. Vasiyeti üzerine kabir taşına: «Karı dırıltısından ölen Halil Ağa> diye yazılmıştı. Bu kabir taşı Merkez Efendi Mezarlığındadır.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
KOÇUN KAHRAMANLIĞI



Onaltıncı asır sonlarında Almanlar, Macaristan'daki Sobotska palangamızı muhasara ettiler. Bu muhasara bir kurban bayramı arifesine rastlamıştır. Palanganın muhafızları bayramda kesmek için gayet büyük bir koç beslemişlerdi; kendilerine imdat gelmiyeceğini anlıyan yüz kadar muhafız, atlandılar ve palangadan yalınkılıç çıkarak düşmanın muhasara hatlarını yardılar, kurtuldular. Bu çıkış hücumuna palangadaki koç da, boynuzlariyle iki alman askeri öldürerek atlılarla beraber Budin'e kadar gelmişti, askerler adını «Gaza Koç» koydular ve kurban bayramında Budin'de kestiler. Gazi Koça bu suretle «Şahadet» de nasip oldu.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ÇARÇUR EDILEN BÜYÜK MIRAS



Onbeşinci asırda, Bursa'da Molla Rüstem ölürken, 14 yaşındaki oğluna yüz yıl ömür düşünmüş ve her gününe 100 altın hesap ederek 3.600,000 altın gibi muazzam bir para bırakmıştı. Bu mirasyedi çocuk, babasından sonra ancak yedi yıl yaşadı ve bütün paralarını yedi. Yalın ayak perişan, kebapçı çırağı oldu ve sefalet içinde bir hamam külhanında öldü. Bu parayı nasıl harcadığına bir misal zikrederler;

Bir gün 100 altına bir tazı satın alır. Bir bağda bir tavşan olduğunu haber verirler, haberciye 100 altın verir, tavşanı ininden çıkaran adama da 100 altın verir, fakat tazı tavşanı tutmaz. Molla Rüstemoğlu da tasayı bir kılıçta ikiye böler.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
AZICIK KALMIŞ



Önaltıncı asrın namlı ok atıcı pehlivanlarından Ahmet Ağa, yetmiş beş yaşında iken, bir gün Okçılar başına gidip ok ısmarlamıştı. Esnaftan bir delikanlı:

— Pehlivan!, ihtiyarladın. Kolunda yay çekecek kuvvet kaldı mı ki? diye sormuş. Ahmet Pehlivan da atını çarşının kapısına sürmüş, kapıdaki zincirlere kollarıyle asılmış ve bacaklarını atının karnına sarmış, kollarını kısınca, kendisiyle beraber koca atı da yerden havaya kaldırmış ve gülerek:

— Oğlum!.. Bozularımda azıcık bir şey kalmış gibi'... demişti.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
YAVUZ'UN ŞAH İSMAİL'İ MAT ETMESİ



Yavuz Sultan Selim, babasının zamanında Trabzon Valisi iken bir derviş kıyafetine girip İran'a gider; kasdı o memleketin ahvalini gözleri ile görmektir. Tebriz şehrinde misafir olduğu handa satranç oynayıp herkesi yenmeğe başlayınca, satranç meraklısı Şah İsmail'e haber verilir, o da dervişi huzuruna davet eder. Sultan Selim ilk oyunda hatır sayarak yenilir, fakat ikinci oyunda Şah'a aman vermeyip mat eder. Şah kızar ve elinin tersiyle dervişin çıplak göğsüne vurarak:

— Bre derbeder Âşık! Hiç Şah olanlar mat edilir mi? Edebin yok imiş! der ve Şehzadeye bin altın ihsan eder. Derviş huzurdan çıkıp atına bineceği sırada o bin altını kesesi ile beraber kimseye göstermeden binek taşının altına saklar. Ertesi gece Tebriz'den kaçıp Trabzon yolunu tutar.

Aradan yıllar geçip de Yavuz Selim Padişah olduktan ve Şah İsmail'i Çaldıran'da mağlup ederek Tebriz şehrine girdikten sonra, Şah sarayına gider ve Sekbanbaşı Balyemez Osman Ağa'ya:

— Osman Ağa!.. Şu kapı eşiğinde Şah'ın ata bindiği taşın altında kendi elimle konmuş bin altın vardır, helâl maldır, sana hediye ettim! der. Herkes hayretle bakışır. Osman Ağa taşı kaldırır... Kesesi çürümüş, bin altın bir kor yığını halinde dururmuş. Balyemez Osman Ağa bu fıkrayı anlatırken hüngür hüngür ağlarmış... «O zamana kadar bir hikâye sandığımız satranç kıssası, meğer hakikat imiş...» dermiş.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
KAŞIKÇI ELMASI



1669 yılında istanbul'da Eğrikapı çöplüğünde dolaşan baldırı çıplak takımından bir adam bir yuvarlak taş bulur... Bir yaymacı kaşıkçıya giderek üç tahta kaşığa değişir... Kaşıkçı götürür, bu taşı bir kuyumcuya on akçaya satar. Kuyumcu taşı arkadaşlarından birine gösterir; kıymetli bir elmas olduğu anlaşılınca beriki sus payı ister... Aralarında kavga çıkar... Mesele Kuyumcubaşıya akseder. Kuyumcubaşı kavgacıların eline birer kese akçe vererek taşı alır...

Fakat bu sefer de vakayı Sadrazam Köprülüzade Fazıl Ahmet Paşa duyar, taşı kendisi için satın almağa hazırlanırken mesele Padişaha akseder. Dördüncü Mehmet, bir Hattı Hümayun ile elması Sarayı Hümayuna getirtir ve Saray elmastıraşına verilir. Eğrikapı çöplüğünde bulunan taş işlenince meydana 48 kratlık nadide bir elmas çıkar... Kuyumcubaşıya Kapıcıbaşılık rütbesiyle bir kese bahşiş ihsan olunur.

Kaşıkçı Elmasının Eğrikapı çöplüğüne nasıl düştüğü tarihin bir sırrı olarak kalmıştır.

Bu elmas halen Topkapı Sarayı Müzesindedir.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
VAH VAH



Umûmî vasıtaların birinde bir genç ile, bir ihtiyar kadın yan yana otururlar. Yaşlı kadın bir ara, darlanarak yanındaki uzun saçlı genç erkek delikanlıyı kız zannederek:

— Kızım biraz kenara çekil, iyice sıkıştık, der. Delikanlı: «Teyze! Ben kız değilim» diye cevap verince, bu defa yaşlı kadın:

— Vah vah gencecik yaşta dul kalmış, diye cevap verir.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
SİZ BÖYLE DERSENİZ



Köylü dayının biri, vergi memurlarını valiye şikâyete gitmiş:

— Vali bey demiş, senin memurların benim yirmi çuval çıkacak buğdayımı, yüz çuval diye yazıp gittiler. Vali hemen köylüye:

— Bir kalbur sakalınla yalan söyleme. Memurlar bu kadar büyük hata yapmazlar, deyince; köylü büsbütün kükremiş:

— Yaparlar vali bey yaparlar. Siz onların amiri olduğunuz halde, benim ancak bir tutam gelecek olan sakalıma on kilo derseniz, memurların bundan fazlasını bile yaparlar, diye cevap vermiş.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
HEBENNEKA



Arabistan'da, Hebenneka isminde son derece ahmak biri varmış. Manâlı mânâsız ne kadar süs aleti varsa, bulduğunu hemen üzerine takıp takıştırırmış.

Bir gün Hebenneka uyurken, kardeşi Hebenneka'nın elbisesini kendi giymiş, kendi elbisesini de Hebenneka'ya giydirmiş. Hebenneka uyanınca bir kendisine bakmış, bir de kardeşine; «Sen Hebenneka"sın, ya ben kimim?» diye sormuş.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
«O BENİ DİŞİ İLE ISIRDI»



Köylü dayının biri, ormanda odun ihtiyacını karşılamakla meşgul iken, bir av köpeği üzerine hücum etmiş. Adamcağız baltayı vurunca köpeği ikiye bölmüş. Avcılar köylüyü mahkemeye vermişler. Mahkemede hakim, köylüye niçin baltanın sapı ile vurmadın da, keskin tarafı ile vurdun, diye sorunca köylü dayı, «Hakim bey o beni kuyruğu ile ısırmadı ki, ben ona baltanın sapı ile vurayım» deyince, hakim köylü dayıyı beraat ettirmiş.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
YAVUZ VE ZÎNET



Yavuz Sultan Selim gayet sade giyinir, süse ve zinete itibar etmezdi.

Kendisine:

— Sultanım, siz de daha güzel elbiseler giyer ve daha mutantan gezebilirsiniz, bunu neden yapmazsınız? Diye sorduklarında O şöyle derdi:

— Bizden başkaları, bize hoş görünmek ve kendilerini beğendirmek için süslü ve zinetli elbise giyerler, ya biz kendimizi kime beğendirmek için zinet takınacağız, temiz olsun, Allah indinde güzel olsun, bizim için o kâfidir, derdi.

Bir gün oğlu Süleyman'ı, (Geleceğin Kanunîsi) fazlaca süslü elbise giyinmiş görünce, şöyle söyledi:

— îki gözüm evlâdım, bu kadar zinetlenmene ne hacet!., O kadar çok süslenmişsin ki, annene birşey kalmamış, dedi.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
BENDEN YANA MISIN, DOMUZDAN YANA Mî?



Adamın biri arkadaşına şöyle bir soru sormuş:

— Yalnız bir dağın başında bir domuza rastlasan ne yaparsın? demiş.

O da:

— Tüfeğimle onu öldürürüm, diye cevap vermiş.

— Ya tüfeğin yoksa? deyince:

— Kafasına taş vururum, demiş.

— Taş ta bulamazsan ne yaparsın? deyince:

— Bıçakla öldürürüm, demiş.

— Ya bıçağın da yoksa, deyince, adam artık dayanamamış:

— Be arkadaş söyle, benden yana mısın, yoksa domuzdan yana mı? demiş.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
YÜZÜN SİRKE SATIYOR



Adamın biri çok kaliteli bal sattığı halde, bir türlü balına rağbet etmezlermiş ve üstelik hemen herkes kalitesiz olduğu halde, komşu dükkândan alırlarmış. Adam bir müşterisine içini dökmüş ve bunun sebebini sormuş.

Ahbabı müşteri de kendisine: «Arkadaşım sen belki iyi bal satıyorsun amma, yüzün sirke satıyor; Onun için balının iyi olması bir mânâ ifade etmiyor.» demiş.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
BOYU VE SAKALI UZUN



Adamın biri kitap mütalaa etmekte iken, ibarenin bir yerinde boyu uzun ve sakalı da bir tutamdan daha uzun olan kimseler ahmak olur, diye bir yer gelmiş. Adamcağızın da hem boyu uzun, hem de sakalı bir tutamdan fazla imiş. Hiç olmazsa sakalımı kısaltayım diye, masanın üzerindeki mumu sakalına tutup yakarak sakalını kısaltmak istemiş. Fakat tutuşan sakalını tamamen yanmaktan kurtaramamış. Hemen kalemi eline alıp kitabın orasına; «Tecrübe ile sabit olmuştur» diye yazmaktan kendini alamamış.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
SIKARKEN ÖLDÜ



Adamın birisinin, akıldan noksan bir karısı varmış. Adamcağız bir gün eve bir kedi getirir. Karısına sakın bunu yıkama, yoksa hasta olur ve ölür dîye tenbih eder.

Karısı sanki kendisine, bu kediyi hemen yıka demiş gibi hareket ederek, o gün kediyi yıkamış. Akşam adamcağız evin önünde kedinin ölüsünü görünce, karısı kocasından evvel söz olarak:

— Vallahi efendi yıkarken ölmedi de, sıkarken öldü, demiş.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
CAMİ VE KİLİSE



Hazreti Fatih istanbul'u fethettikten sonra, Avrupa'da fütuhata devam ediyordu. Bir seferinde Sırbistan hududuna gelmiş ve Sırbistan'ın fethi artık an meselesi idi. Sırp Kralı Brankoviç bir yanda Macaristan bir yanda da Türkler olduğu için arada zor durumda kalmıştı. Her iki büyük devletten birine sığınmak, ondan yardım istemek düşüncesiyle, her iki tarafa da elçiler gönderdi.

— Sırbistan elinize geçer ve burayı fethederseniz nasıl muamele edeceksiniz? Diye fikirlerini öğrenmek istedi.

Sırplılar Ortodoks mezhebine mensup olduklarından, Katolik olan Macar Kralı Hünyad tarafından şu cevabı aldı:

— Eğer Sırbistan bizim elimize geçer ve biz oraları istilâ edersek, bütün Sırplıları katolik yapıncaya kadar mücadele ederiz ve bütün kiliseleri yıkar, yerlerine Katolik kilisesi yaparız...

Fatih Sultan Mehmet Hazretlerine giden elçi ise, şu haberle dönmüştü.

Hazreti Fatih elçiye:

— Biz Sırbistan'ı alırsak, İslâmiyetin Allah indinde tek din olduğunu ilân ederiz. Ve bu arada hiç kimseyi de, kendi dininden dönmeye zorlamayız, îstiyen eski dininin icabı olan kiliseye gider, isteyen Allah indinde tek din olan İslâmiyeti seçer, dünya ve ahiret selâmetine kavuşur, dedi.

* * *
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt