Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

ESHAB-I KİRAM'DAN, EVLİYALARDAN, TARİHİMİZDEN HİKÂYELER

M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ATIN AYAĞINDAN SIÇRAYAN ÇAMUR



Yavuz Sultan Selim Mısır'ı fethettikten sonra, İstanbul'a geri dönüyordu. Adana civarına geldiklerinde, şiddetli yağmur yağmış, ortalık çamur içinde kalmıştı. Birkaç gece o havalide konakladıktan sonra, yola çıktılar, ilim adamlarına son derece ehemmiyet veren Yavuz, yanı-başında devrin büyük ilim adamlarından Kemal Paşazade ile atbaşı beraber gidiyorlardı. Bir ara Kemal Paşazade'nin atı tökezleyerek ayağından sıçrayan çamur, Yavuz'un üzerine bulaştı. Bu tökezleme esnasında, hem Yavuz'u ileri geçmiş olmasından, hem de üzerini pislemiş olmasından son derece korkan Kemal Paşazade'de, bet beniz kalmamıştı. Çünkü Yavuz, en ufak hataları bile affetmez: «Hemen, bre cellat neredesin kes şunun başını» deyiverirdi.

Nitekim birkaç gün evvel de «Sultanım Mısır'ı aldık ama, bir haine bıraktık» diyen Sadrazam Yunus Paşa'nın kellesini kestirmişti.

Fakat bu hâdise karşısında Yavuz Sultan Selim, Yunus Paşa'ya yaptığı gibi yapmadı. Kemal Paşazade'nin duyduğu ıztırabı anlayarak; hizmetçilerine:

— Bana yeni bir kaftan getirin ve bu elbisemin üzerindeki çamurları da sakın temizlemeyin! Alimlerin atının ayağından sıçrayan çamur dahi benim indimde muhteremdir. Ben öldüğüm zaman bu kaftanımı, kefenimle beraber bana sarın, dedi. Ve müşkil durumda kalan büyük alimi sıkıntıdan kurtardı.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
EVLİ VE BEKAR



İbrahim Edhem Hazretleri, saraydan ayrıldıktan sonra bir daha evlenmedi, bütün ömrünü ibadetle geçirdi. Onun bu halini bilen bir dostu:

— Evlenmemekle ne iyi ediyorsun. Hiç olmazsa bir de aile derdi ile uğraşmıyor ve bütün zamanını ibadete veriyorsun, dedi.

O:

— Sen evliliğin faziletini bilmez misin ? Aile efradı için çekilen zahmet benim yaptığım ibadetlerden daha efdaldır, deyince adam:

— öyle ise niçin evlenmiyorsun? diye sordu. İbrahim Edhem'in cevabı şöyle oldu:

— Benim kadınlara ihtiyacım olsa ben de evlenirim. Sebebsiz yere bir kadını sefil etmek istemiyorum. Evli ile bekâr arasındaki fark, mücahit ile evinde oturan arasındaki fark gibidir.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ADALETİN TECELLİSİ



İslâmm meşhur kadılarından İyas'ın huzuruna iki kişi geldi. Bunlardan biri, hacca giderken arkadaşına emânet olarak bin altın bıraktığını, fakat hacdan gelince vermeyip inkâr ettiğini söyleyerek hakkının alınmasını istedi.

Kadı Eyas, parayı aldığı iddia olunan adama:

— Aldınsa ver. Adamın hakki' kalmasın, dediğinde adam kadının huzurunda da almadığını tekrarladı.

Bu sefer kadı bir plân düşündü. Parayı veren adama,:

— Git parayı nerde verdiysen, orada ağaç varsa bir yaprak, yoksa verdiğin yerden bir miktar toprak al gel, dedi.

Adam parayı bir ağacın altında vermişti. O ağacın yaprağından almak için gittikten bir müddet sonra, kitap okumakla meşgul olan kadı kafasını kaldırıp:

— Amma da bekletti bizi. Nereye gitti bu adam? diye söylendi. Kadının yanında oturan ve parayı almadığını iddia eden adam dalgınlığa gelerek:

— Efendim daha çok bekleriz. Çünkü bana parayı verdiği ağaç çok uzakta, deyiverdi.

Mesele anlaşılmıştı. Kadı:

— Ver bakalım adamın parasını. Ağaç daha gelmeden şahitlik etti. Ya parayı verirsin yahut seni hapse attırırım, dedi ve adamdan davacının parasını aldı.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
HAFIZ OSMAN'IN BESMELESİ



Bugün Hafız Osman hattı olarak bilinen Kur'an-ı Kerîm'in de yazarı olan meşhur hattat Hafız Osman 1642 yılında dünyaya gelmiştir. Fakir bir ailenin çocuğu olan hattat bir gün Eminönü'nden Üsküdar'a geçmek için kayığa binmişti. Üsküdar iskelesine gelince kayıkçıya para vermek için elini cebine attı ki, cebinde beş kuruş bile yok. Hemen cebinden bir parça kâğıt çıkarıp üzerine çok nefis bir Besmele-i Şerife yazıp kayıkçıya uzattı ve:

— Bu besmele sana armağanım olsun. Kusura bakma yanıma para almayı unutmuşum, dedi, kayıktan inip çekti gitti.

Kayıkçıya para lâzımdı. Elindeki kâğıttan pek bir şey anlamıyordu. İskeleye en yakın bir kahvehaneye girip başından geçenleri anlattı. Kayıkçının elinde besmeleyi görenler onun Hafız Osman'ın eseri olduğunu anladılar ve satın almak istediler.

Kahvede bulunanlar besmele yazılı kâğıdı almak için yarış ediyorlardı. Açık artırmaya çıkardılar ve en sonunda elli altına birisi satın aldı. Her günkü kazancının belki de elli mislini kazanan kayıkçı paraları cebine koymuş sahile doğru giderken, karşıdan o adamın gelmekte olduğunu görüp kayığına buyur etti. Hafız Osman kayığa binip karşıya geçince adamın parasını çıkarıp verdi. Kayıkçı:

— Efendim ne olur o besmeleden bir tane daha yazıverseniz, dediyse de Hafız Osman Üsküdar'daki arkadaşından gerekli yol parasını almıştı.

— Bana bak ahbap, biz o besmeleyi sabah çektik. O senin yedi ceddine de yeter. Bir daha da çekmeyiz, deyip uzaklaştı.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İSLAMDA HALİFE



Halife Hazreti Ömer Medine'nin etrafında dolaşırken, şehrin dışında bir çadır görüp yanına yaklaştı. Baktı ki, bir kadın üç çocuk. Kadın ocağa bir tencere koymuş karıştırıyor ve çocuklarına: «Biraz daha sabredin şimdi yemek pişecek» diyerek onları avutmaya çalışıyor.

Onların bu yürekler acısı halini gören Hazreti Ömer beytül maldan bir miktar erzak alıyor ve sırtına yüklenerek bizzat kendisi getirdiği gıdalardan yemek pişirip çocuklar yeyip de sevininceye kadar yanlarında kalıyor.

Kadın kendilerine bu iyiliği yapanın kim olduğunu bilmiyordu. Halifenin Ömer olduğunu duymuştu ama, Ömer'in nasıl bir adam olduğunu bilmiyordu. «Allah senden razı olsun. Bizim perişanlığımızdan halifenin haberi bile yok. Asıl halife olması lâzım gelen sensin. Allah sana mükâfatını versin ve seni lâyık olduğun makama eriştirsin» dîye dua ediyordu.

Kadının bu dualarını vazifesini yapmış olmanın huzuru içinde dinleyen Hazreti Ömer, hiçbir şey söylemeden ve kendisinin kim olduğunu bildirmeden ayrıldı.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
TEDAVİ İÇİN BİLE



Hazreti Ömer hastalanmıştı. Doktorlar bal yemesini tavsiye ettiler. Mevsim bal mevsimi olmadığından piyasada bal bulunamadı. Hazinedarlar Hazreti Ömer'e hazinede bal olduğunu ve isterse almasını söylediler.

O: «Milletin malını onlardan izinsiz yemeye hakkım yok» diyerek halkı topladı ve kendilerine hazinedeki baldan kullanması için izin verip - vermeyeceklerini sordu. Onlar parasını ödemesi şartıyla yiyebileceğini söylediler. Hazreti Ömer de ondan sonra ancak hazinenin balından satın alıp tedavisi için kullandı.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İMAM-İ AZAM'IN FERASETİ



Ekseriyeti Hazreti Ali tarafları (Alevî) olan Hemedan halkı ile Halife Mansur arasında bir anlaşma imzalanmıştı. Anlaşmaya göre, Hemedanlılar Halife'ye tabî olduklarını bildiriyorlar ve hiçbir meselede karşı gelmeyeceklerini söylüyorlardı.

— «Anlaşmayı bozduğumuz takdirde canımız ve malımız helâl olsun. Bize harp ilân edebilirsin.» demişlerdi.

Aradan bir müddet zaman geçtikten sonra sözlerinde durmadılar. Birçok meselede halifeye isyan etmeye ve ayrıcalık çıkarmaya başladılar. Bunun üzerine Halife Mansur, zamanın ileri gelen adamlarından üç kişilik bir heyet toplayıp Hemedanlılara harp ilân edeceğini ve hepsini kılıçtan geçireceğini söyleyerek fikirlerini sordu. Halifenin huzurunda bulunan alimlerden ikisi ahdini bozana gereken cezanın verilmesi lâzım olduğunu, harbin meşruiyet kazandığını ve Halifenin harp ilân edebileceğini söylediler.

Bu iki alimin mütalaalarını dinleyen Halife o zamana kadar hiç konuşmayan İmam-ı Azam Hazretlerine:

— Sizin görüşünüz nedir ya İmam! Bu zamana kadar hiç konuşmadınız, yoksa siz bunların hilâfına bir şey mi söyleyeceksiniz? dedi.

Halifenin bu konuşmasından sonra söz alan İmam-ı Azam:

— Ey Emirel Mü'minin! Benim kanaatıma göre onlara harp ilân etmeniz meşru değildir. Her ne kadar anlaşmada onlar canlarını ve mallarını helâl kıldıklarını söylemişlerse de, bunu helâl etmek onların ellerinde olan bir şey değildir. Meselâ; nikâhsız bir kadının kendisini helâl ederek zina etmeye hakkı olur mu? buyurdular.

İmam'ın bu veciz misalini ve ikna edici konuşmasını dinleyen Halife: «Doğru söylüyorsun ya İmam!» diyerek Musul halkına, ilân-ı harp etmekten vazgeçti.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
OSMANLI ORDULARI VE SAVAŞ



Avrupalıların Muhteşem Süleyman adını verdikleri Kanunî Sultan Süleyman, 250 bin askeriyle Mohaç muharebesine çıkmıştı. 250 bin asker günlerce Avrupa ortalarında yol alırken çeşitli bağ ve bahçelerden de geçiyor ve Osmanlı Türk askerinin geldiğini gören köylüler evlerini ve tarlalarını bırakarak dağa kaçıyorlardı. Çünkü onlara göre, düşman girdiği yerde canlı bir insan bırakmaz, ya esir alır ya öldürürdü.

Meşhur Avusturyalı tarihçi Hammer'in yazdıklarına göre, yemyeşil bağ ve bahçelerini olduğu gibi bırakıp dağa kaçan Macarlar, artık her şeylerinden vazgeçmişler ve canlarını kurtardıklarına seviniyorlardı. Onlar, 250 bin-askerin geçtiği bağdan hayır beklemezken, ordu geçip gittikten sonra gelip tarlalarını gezdiklerinde hakikaten tarlalarındaki üzümlerin yendiğini, fakat her salkımın yerine bir liranın bağlanmış olduğunu hayretler içinde gördüler. Beklemedikleri bu manzara ile karşılaşan Macarlar, sanki Osmanlıların tarlalarından geçmesine sevinmişlerdi. Çünkü Osmanlı ordusu o zaferlere îmanları ile erişiyorlar, îmanları ise onlara kul hakkına tecavüze asla müsaade etmiyordu.

İşte bugün birçok kendini bilmezin emperyalist olarak tavsif ettiği Osmanlı, her yere insanlık, adalet ve medeniyet götürmüş, onlardan aldığının belki de on mislini vermiştir.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İSLÂMDA TİCARET



İmam-ı Azam Hazretleri, ticaretle meşgul olurdu. Elbisecilik yapan İmama kadının biri, ipek bir elbise getirip satmak istediğini söyledi. Hazreti İmam:

— Kaç paraya vereceksiniz? diye sordu.

Kadın:

— Yüz dirheme! dedi.

İmam-ı Azam, baktı ki elbisenin değeri yüz dirhemden fazla...

— Bu elbise söylediğinden fazla eder. Kaça vereceksin ? dedi. Kadın ikiyüz dirheme verebileceğini söyleyince, O, yine değerinin fazla olduğunu söyleyerek artırmasını söyledi. Kadın artıra artıra dört-yüz dirheme kadar çıkardı ama, îmam-ı Azam Hazretleri yine de elbisenin değerinin bundan da yüksek olduğunu söylüyordu. Kadın şüpheye düşüp:

— Sen benimle alay mı ediyorsun. Ben bu elbiseyi satmak istiyorum. Kaça alacaksan al, dedi.

Kadının bu çıkışları üzerine, İmam-ı Azam Hazretleri:

— Anlaşılan biz bu elbiseye fiat biçemeyeceğiz. En iyisi anlayan birisini çağıralım da buna o bir fiat takdir etsin, diyerek bir elbisecî çağırdı. Gelen adam, elbisenin değerinin 500 dirhem olduğunu söyledi ve ancak ondan sonra İmam-ı Azam Hazretleri elbiseyi kadından satın aldı.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ANNENİN DUASI



17 -18 yaşlarında mânevi yolda büyük dereceler kat'eden Beyazıd-ı Bestamî Hazretlerine, bu mertebeye nasıl ulaştığı soruldu.

«Annemin duası beni yüceltti» buyuran Beyazıd-ı Bestamî, başından geçen hadiseyi şöyle anlattı:

— Annem, yaşlı ve hasta idi. Bir gece benden su istedi. Ben hemen uykudan uyanıp anneme su almak için dışarı çıktım. O anda kaplarda su bulamamıştım. Bakır tasla dışarıdan suyu alıp da içeri girdiğimde, annemi uyumuş buldum. Uykusundan uyandırmadım, bir müddet başucunda uyanmasını bekledim. Bir müddet sonra annem uyanıp da benden su isteyince, Ben de hemen diğer elimde soğuktan donmuş buz gibi tası verdiğimde, tasla beraber elimin derisinin kavladığını gören Annem, çok üzülmüştü ve ağlayarak, Allah'a dua ediyordu. Ya Rab, Sen bu fedakâr oğlumu görüyorsun, ne söyleyeyim Ya Rabbi, Ne söyleyeyim, ne söyleyeyim, diye üç defa seslendikten sonra, Allah'ım onu aziz eyle, deyip elini yüzüne sürdü. O geceden itibaren bende bazı değişiklikler olduğunu farketmeye başladım. Cenab-ı Allah annemin duası hürmetine bu mertebeye beni lâyık gördü.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
HIRSIZLIĞIN CEZASI



Halife Ömer'in huzuruna bir hırsız getirdiler. Halife:

— Niçin hırsızlık yaptın? diye hırsıza sordu. O:

— Çaldıysam Allah'ın takdiridir. Allah benim çalmamı takdir etmiş ki çaldım, dedi.

Halife Hazreti Ömer (r.a.) bu sözleri söyleyen hırsıza iki ceza birden verdi: Hem elini kestirdi, hem de dayak attırdı. Hadiseye şahit olanlar niçin böyle yaptığını sordular.

O:

— Hırsızlık yaptığı için elini kestirdim, Allaha iftira ettiği için de dayak attırdım. İftira edenin hakkı dayaktır, buyurdu.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ALLAH'IN VARLIĞINA DELİL



Ehli mânâdan bir zat, dağda koyun otlatmakta olan bir çobana rastlayıp: «Allah var mı, varsa delilin nedir?» diye sorar. Çoban kendisinden hiç beklenmeyen şu cevabı yapıştırır:

— Deve tersi, oradan devenin geçtiğini, insan ayak izleri yine oradan insan geçtiğini gösterir de, bu kadar kâinat, burçlar, ufuklar, aylar, güneşler, yıldızlar ve saymakla bitmez varlıklar Allah'ın varlığına delil olarak yetmez mi? der.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
EVLADIN BABA ÜZERİNDEKİ HAKLARI



Bir adamın oğlu, babasına itaat etmiyordu. Adam, belki Halife bir çaresini bulur diye oğlunu, Halife Ömer'in huzuruna getirdi. Çocuğa, babaya itaatin faziletlerinden bahseden Hazreti Ömer:

— Babana niçin itaat etmiyorsun? dedi. Çocuk, Hz. Ömer'i dikkatle dinledikten sonra:

— Ya Ömer! Babanın evlat üzerinde bu kadar hakkı var da, evladın baba üzerinde hiç mi hakkı yok, dedi.

Hazreti Ömer: -

— Olmaz olur mu? Babanın vazifeleri de vardır. Bunlardan bazıları şunlardır: Doğduğu zaman güzel bir isim koymak, dinini, diyanetini öğretmek, kitabullahı öğretmek, daha sonra, zamanı geldiğinde müslüman ve iffetli bir hanımla evlendirmek, diye saydılar.

Bunları dinleyen evlât:

— Ya Ömer sorar mısınız babama, bunlardan hangi birini bana yapmıştır, dedi.

Hazreti Ömer, çocuğun babasına dönüp:

— Bu vazifelerini yerine getirdin mi? diye sordu. Adam gayet mahcup bir vaziyette:

— Hayır ya Ömer, yerine getirmedim, deyince Halife çok hiddetlendi ve:

— Demek ki, oğlun sana değil, sen oğluna isyan etmişsin. Bir de gelmiş oğlum beni dinlemiyor, diyorsun. Defol karşımdan, diyerek adamı huzurundan kovdu.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
«İLK MÜSLÜMAN ÖNCE GELSİN»



Bir bayram sabahı idi... Eshap, Halife Ömer'le bayramlaşmak için evine gelmeye başlamışlardı. Gelenlerin hayli kalabalık olduğunu gören Halife:

— İlk müslümanlar önde gelsin, ondan sonrakiler de sıraya girsinler, dedi.

Oradakiler, îman etmek bakımından sıraya dizilmişlerdi. Bunların arasında Ebû Süfyan da vardı. Son zamanlarda Müslüman olduğu için hayli geride idi. Bir müddet bekledikten sonra, beklemekten canı sıkılır gibi olmaya başladı. Kendi kendine: «Ne lüzumu var böyle sıra beklemenin» diyordu.

O'nun bu halini sezen Süheyl'Bin Amr Hazretleri:

— Ya Süfyan, İslama davet hepimize birden gelmişti. Fakat ilk zamanlarda İslâmiyeti kabul etmedik ve gördüğün gibi son sıralara düştük. Burada birkaç dakika beklemekten canın sıkılıyorda yarın Ahirette de böyle yapar ve en sona bırakılırsak halimiz ne olur! dedi.

Hazreti Amr'ın bu sözleri, Ebû Süfyan Hazretlerine de tesir etmişti... Her ikisi de hüngür hüngür ağlamaya başladılar.

Allah sona kalanlardan etmesin. Yarın ahirette sona kalmak, dünyada kuyruğa girmeye hiç de benzemez.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
VEBADAN KAÇILIR



Hazreti Ömer Şam'a orduyu teftişe gidiyordu. Şehre yaklaştığında veba hastalığı olduğunu duyup geri döndü. Hazreti Ömer'i şehrin dışında karşılayan Şam'daki ordunun kumandanı, Ebu Ubeyde ibn-i Cerrah, Halifenin önüne geçip:

— Allah'ın takdirinden kaçıyorsun ya Ömer! dedi. Hazreti Ömer:

— Evet! Allah'ın takdirinden yine O'nun takdirine sığınıyorum, dedi ve Şam'a gitmekten vazgeçip Medine'ye geri döndü.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
HZ. ÖMER'İN KABİR SUALİ



Hz. Ömer vefat ettiği zaman, bütün dinî muamelesi yapıldıktan sonra, her fani gibi onu da getirip kabre koydular. Vazifeli şahıs, telkinini de yapıp cemaat dağıldıktan sonra, Hz. Ali Kerremellahü veçhe, bakalım Ömer, sual meleklerine ne cevap verecek diye merak ederek, kabrin bir kenarına, kimse görmeden çömelmiş neticeyi beklemekte idi. Biraz sonra beklenen melekler gelip dünyadan gelen herkese sordukları soruları Ömer'e de sormaya başladılar.

Meleklerden biri:

— Rabbin kimdir? Nebin kim? diye sormaya başladı. Meleklerin bu sualleri karşısında hiddete gelen büyük halife, kendisi başladı:

— Siz kimsiniz, Buraya nereden ve niçin geldiniz- Sizin derdiniz ne de, beni gelir gelmez suale çekiyorsunuz? diye sormaya başlayınca melekler, onun diğer insanlar gibi olmadığını anladılar ve sorularına cevap vermeye başladılar:

— «Biz yedi kat semadan, buraya sana soru sormak için geldik. Bizi bu vazife ile Allah vazifelendirdi, biz münker ve nekir melekleriyiz ve herkese aynı soruları sormak bizim vazifemizdir» dediler.

Melekleri sonuna kadar dinleyen Hazreti Ömer, sorularına devam etti:

— Siz yedi kat semadan geldiğiniz halde, Allah'ı unutmadınız mı? diye sorunca, melekler, kendilerinin vazifelerinin Allah'a ibadet etmek olduğunu ve unutmadıklarını söylediler.

Melekler bu cevabı verince, Hazreti Ömer daha da kızdı ve şunları söyledi:

— Siz o kadar uzak yerden geldiğiniz halde Allah'ı unutmadınız da, ben iki karış toprağın altına girmekle mi Allah'ı unutacağım. Bir daha ümmeti Muhammed'e, böyle çirkin surette gelmeyeceksiniz ve böyle yakışıksız sualler sormayacaksınız. Bakın, şu anda sizi geri gönderiyorum, sakın bundan sonra söylediklerimi unutmayın.

Ömer-ül Faruk hazretlerinden bu nasihatleri dinleyen melekler, bir daha ümmeti Muhammed'e kötü surette gelmeyeceklerine ve onların memnun olması için ellerinden geleni yapacaklarına dair söz verip, daha fazla üstelemeden Allah'a ısmarladık, deyip çekip gittiler.

Meleklerle Hazreti Ömer arasındaki bu hadiseye şahit olan Allah'ın Arslanı, göz yaşlarını tutamaz ve:

— Ya Ömer! Hakikaten sen Ömer-i Adilsin. Hayatın da, mematın da, ümmete rahmet senin, der ve ağlayarak kabri terkeder.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
«ALLAH'IM RESULÜ GÖRMEYEN GÖZÜ AL»



Peygamber Efendimiz vefat ettiği zaman, Eshaptan Zeyd bin Abdullah (r.a.) tarlada idi. Başka bir sahabi koşarak geldi ve:

— Resûlullah dünyadan göçtü, sen hâlâ burada çift sürmekle meşgûlsün, dedi.

Bir anda kendinden geçen Zeyd bin Abdullah, ellerini açarak:

— Allahım, Resulünü görmeyen gözü başımda taşımak istemiyorum. Onu görmeyen göz bana lâzım değil, gözlerimin nurunu al! diye dua etti.

Bu sözler onun ağzından değil, kalbinden geldiği için, Allah duasını kabul etti, o zamana kadar gören gözlerinin ikisi de bir anda kör oldu.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
SALAVAT



Borcunu ödeyemeyen bir fakir, Ravza-i Mutahhare'ye gelip: «Ya Rabbi bana yardım et» diye yalvarırken uyuyakaldı. Rüyasında Hazreti Peygamberimizi görüp durumu arzetti.

Efendimiz: «Falan yere git, orada bir zengin var, ondan borcun kadar parayı iste. Sana 300 dirhemi verir. İnandırmak için de, her akşam bana 10 salavat getirmeden yatmazdı, dün unuttu.. Onu hatırlat da bu akşam getirsin» buyurdu.

Heyecanla uyanan adam, belki gördüğüm rüyada bir hayır vardır diyerek, zengin adamı araya araya buldu. Adamın evine vardığında onu, samanlıkta saman elerken gördü. Adam samanın içine beş kuruş düşürmüş onu bulmak için bütün samanı elekten geçiriyordu. Onun bu halini görünce, bu kadar cimri bir adamdan bir hayır gelmez ama, yine de ben vazifemi yapayım deyip, Resûlüllah'ın selâmını tebliğ etti:

— Resûlüllah'ın sana selâmı var. Salavat getirmeyi dün akşam unutmuşsun, bu akşam söylesin buyurdu. Ben ise borçlu bir kimseyim benim borcumu ödemeniz için Peygamberimiz beni sana gönderdi, dedi.

Adamın çok hoşuna gitmişti. Peygamber Efendimizden selâm gelmesi... Ne dedi, ne dedi diye adama üç defa tekrarlattı. Adam benimle alay mı ediyorsun? diyerek gerisin geriye döndü. Fakat zengin olan, hemen önünü kesmişti: «Ben senin ağzından Resûlüllah'ın selâmını daha fazla duymak için üç defa tekrarlattım. Her söylemene üçyüz dirhem veriyorum. Eğer daha fazla söyleseydin her biri için üçyüz dirhem verecektim» dedi ve adama 900 dirhem verip gönderdi.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
KULDAN YARDIM İSTEMEK



Müşkil durumda kalan fakir bir şahıs, müşkilinin halli için Halife Harun Reşid'e çıkmaya karar verdi. Halifenin sarayına vardığında baktı ki, Halife namazını kılmış, ellerini kaldırmış, dua ediyor.

Halifenin bile başkasından birşeyler istediğini gören adam, başka birine muhtaç olan bir kimseden bana ne hayır gelir, gider ben de onun istediğinden isterim, deyip geri döner.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
SOHBETTE BAŞKA, DIŞARDA BAŞKA



Eshaptan Hanzâla (r.a.) Medine sokaklarından birinde, bağıra bağıra ağlayarak süratle gidiyordu. Ebu Bekir Sıddık (r.a.) rastladı.

O: «Seni ağlatan nedir ya Hanzala?» diye sordu. Hanzala: «Ben münafık oldum ya Eba Bekir! Ben ağlamayayım da kim ağlasın!» diye cevap verdi.

Hanzala'nın bu sözünden bir şey anlamayan Hazreti Ebu Bekir:

— Sen nasıl münafık olursun. Hangi sebepten dolayı münafık oldun? diye sordu.

O:

— Ya Ebu Bekir! Ben Resûlüllah'ın sohbetinde başka, sohbetten çıktıktan, aile efradımın içine karıştıktan sonra başka türlü oluyorum. Sohbette iken tamamen dünyadan ayrıldığım halde, evimde iken aynı durum olmuyor. Bu münafıklık değil de nedir. İçerde başka, dışarda başka! dedi.

Hazreti Ebu Bekir:

— Ya Hanzala, ben de aynı durumdayım. Yürü bunu Resûlüllah'a söyleyelim, dedi.

Beraber Efendimizin huzuruna vardılar. Orada bâzı eshap da vardı. Peygamberimizin huzuruna vardıklarında hâlâ ağlıyorlardı. Peygamber aleyhisselâm niçin ağladıklarını sordu. Onlar durumlarını anlatıp münafık olma korkusundan ağladıklarını söylediler.

Bu hadise üzerine Peygamber Efendimiz, şöyle buyurdular:

— Siz benim huzurumda olduğunuz hal üzere daim olsanız, yolda yürürken melekler, sizinle müsafaha yaparlardı, onlarla açık açık konuşurdunuz. Bu hal devamlı olamaz ya Hanzala! Bazan böyle, bazan öyle, buyurarak münafık olmadıklarını izah buyurdu, Hanzala ve diğer eshap da sevindiler.

* * *
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt