Ayağı Kaydırılan Muslumanların Günahları Boynunuza!
Daha Kuvvetli Vurun Kırılası Alkışlarınızı
Gömün Başınızı Kumlara,
Dikin Lal Olası Ağzınızı
Bilhassa bu meselede şunu da anlamış ve görmüş olduk ki; Kendilerini tevhidi gören ve gördüğümüz kişiler ve cemaatlerin çok büyük oranı imani meselelere vâkıf değiller, bu konuları kalblerinde oturtamamışlar. Bundan dolayıdır ki adam, bir gün anlattığı meseleye siyah diye anlatıyor, ertesi defa anlattığı "aynı" meseleye beyaz diye anlatıyor kimse uyanmıyor.
Sobe diyoruz. Bu sefer de kardeşler tarafından, şahsın olumlu diğer vasıfları öne sürülerek pisikolojik ve mahalle baskısına mâruz kalıyoruz.
Videosunu, yazısını dakikalarla, alıntılamalarla gösterib deşifre ettiğimiz halde; sofilerin şeyhlerine yaklaşım karakteristik yapısının aynısıyla hareket ederek net tavrını koyamıyor, aksine inanmak istemiyor, kıvırması için, bahane arıyoruz. Adam resmen "Allah bizim dünyada ne yapacağımızı biliyordu, bundan dolayı kaderimize böyle yazdı! Yok böyle birşey, eskilerin kader inancı bu" diyerek (dediği halde), ehl-i sünnetin kader itikadını reddedib yerine cebriyenin kader anlayışını oturtuyor. Buna da son yılda döndüğünü, bundan dolayı da diyar diyar dolaşıb yeni kader itikadını ehl-i sunnetin okumayan muslumanlarına zerk ediyor, ne var ki bir tane musluman çıkıbta sen ne anlatıyorsun kardeşim diyemiyor. Kimse kendisine yakıştıramadığından kendisinde hata görerek sessiz kalıyor, kimisi de son dönemine kadarki ehl-i sunnet hali üzerine sanarak dostluk ve ilişkilerine devam ediyor.
Feyzullah kesinlikle buraya gelemez, yazamaz. Çünkü burada demagojiye musade edilmez ki dernektekiler gibi uyuyarak, kendisinden feyizlenmek isteyenler gibi hatasızmış gibi görüb dinleyelim. Aksine son hali üzere savunduğu;
2016 yılına ait yukarıdaki 1. Videoda, 1 saat 7. dakika, 20. saniyeden sonraki ifadesinde
"Şöyle toparlayalım kardeşler : Şu an Allah bize hidayet vermiş, ve ne zaman elimizden alacağını da biz bilmiyoruz. Ama kesin bir hüküm var, adımıza Allah hüküm vermiş. Yani bizim nasıl yaşayacağımızı bildiği için yazmış, bu eski bir kader inancı böyle bir şey yok!" itikadını Kur'an ve sünnetle delillendirmesini; savunduğu bu kader anlayışı ile Cebriye kader itikadı arasında ne farkı olduğunu delillendirmesini isteriz. Fakat biz diğer arkadaşlar gibi alkışlamak için bahane arayanlar gibi,bir şey dese de biz yanlış anlamışız diye düşünen arkadaşlar gibi teslimiyetçi ve ikna olmak ister bir yapıda munazara yapmayacağımızdan emin olun!
Aksine Feyzullah bu (son) kader akidesiyle, ehl-i sunnetin kader itikadını sapıklıkla reddetmiş olarak, kardeşleri de sapıklıkla itham ediyor ama yeterki Feyzullah aklansın, adeta ehl-i sunneti itham altına bırakıldığını fehmedemiyorlar.
Hangi muteber alimin kitabında, kaderimiz hakkında Allah bizim dünyadaki amellerimizi bildiği için yazmıştır (yazmaz) değilde, aksine Feyzullah'ın dediği şekilde, "Allah bizim için hüküm vermiş biz cuz-i irademizle kaderimize yazdığına yöneliriz (mecbur), yaparız. Bu nasıl imtihan, bu nasıl adalet?
Akıl ve insaf sahibi kardeşler duygusallığı bırakın ve bu mevzuda ehl-i sunnetin akidesini okuyub öğrenin, muteber alimlere danışın. Ortalıkta âlim edasıyla arz-ı endam eden demagogların olumlu vasıflarından etkilenerek ağzından her çıkanı vahiy mantığıyla sorgusuz sualsiz tasdiklemeyin.
Bilhassa Allah'ın (c.c.) ana karnında dört aaylık cenin iken melek aracılığıyla, o kulun dört hususu (rızkı, eceli, Ameli ve cennetlik ya da cehennemlik oluşu) yazdırılırken, kulun dünyada nasıl amel edeceğini bildiği için mi yazmış, yoksa Feyzullah'ın dediği gibi bilmeden Allah adımıza hükmünü mü vermiş ilimle öğrenin. Öğrenin ki kişilere bakarak Hak'kı tasdiklemeyin!
Ehl-i sunnetin kader anlayışında, Allah'ın kulların dünyada nasıl amel edeceğini bildiğinden dolayı yazdığına delillerinden:
Ebû Abdurrahman Abdullah b. Mes'ûd (r.anh)'dan, dedi ki:
Doğru sözlü ve doğru sözlü olduğu tasdik olunan Rasûlullah (s.a.v.) bize şunu anlattı:
"Sizden her birinizin hilkati annesinin karnında kırk gün süre ile nutfe olarak bir araya getirilir. Sonra bunun kadar bir süre alaka (sülük gibi yapışan ve kan emen bir kan pıhtısı) olur. Sonra bunun kadar bir süre mudga (bir çiğnemlik et) olur. Sonra ona melek gönderilir, melek ona ruh üfler ve şu dört hususu yazmakla emrolunur:
Rızkını, ecelini, amelini, bedbaht mı, mutlu mu olacağını.
Kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah hakkı için, hiç şubhesiz sizden herhangi bir kimse Cennet ehlinin ameli ile amel eder. Nihayet kendisi ile Cennet arasında ancak bir arşın kalmışken, kitab (da yazılan kader) onun aleyhine ileri geçer ve o da Cehennemliklerin ameli ile amel eder, böylelikle oraya girer. Ve hiç şubhesiz sizden herhangi bir kimse Cehennemliklerin ameli ile amel eder. O kadar ki, kendisi ile Cehennem arasında ancak bir arşınlık mesafe kalır da, kitab onun hakkında ileriye geçer, o da Cennet ehlinin ameli ile amel eder ve Cennet'e girer."
(Buhari, Kader, 1, VII, 210; Muslim Şerhi, V, 496)
Rasulullah (s.a.v) hadiste: "Ve ona dört kelime (husus) yazması emrolunur" diye buyurmaktadır. Bunun üzerine o kişinin rızkı, eceli, ameli, bedbaht mı mutlu mu olacağı yazılır. Hadisin bu bölümünde Rasulullah (s.a.v.) kaza ve kader ile ilgili hususa temas etmektedir. Bu mes'ele Yüce Ailah'ın kâmil İlmi ile alâkalıdır. O Allah ki olmuşu, olacağı ve nasıl olacağını bilir.
İşte bu kâmil ilmine binaen, Şanı Yüce Allah, Kitab'da (Levh-i Mahfuz) insanın ölünceye kadar hayatı esnasında elde edeceği rızkını, hayır ve şer türünden yapacağı amellerini, bedbahtlardan mı mutlu kişilerden mi olacağını takdir etmiştir.
Bununla birlikte Yüce Allah'ın bu bilgisi kulun ihtiyar (seçim imkânı) ve kastını ortadan kaldırmaz. Çünkü Allah'ın ilim sıfatı muessir değildir.
Nitekim Kitab ve Sünnet'teki birçok nass, insanın belli bir kasıt, irâde ve seçim özgürlüğünün olduğunu tesbit etmektedir.
Abdullah b. Amr b. As’tan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) bir gün elinde iki kitab olduğu halde çıkageldi ve şöyle buyurdu:
"Bu iki kitabın ne olduğunu biliyor musunuz?"
Biz de: Hayır Ey Allah’ın Rasûlu! Sen bize bildirirsen biliriz dedik.
Bunun üzerine sağ elindeki kitab için; "Bu kitab alemlerin Rabb'inden bir kitab olub Cennetlik kimselerin isimleri babalarının isimleri ve kabilelerin isimleri bu kitabdadır. Cennetliklerin sonuncusuna varıncaya kadar yazılmış ve toplanmıştır. Bunların sayısı artırılıb eksiltilmeyecektir."
Sonra sol elindeki kitab için, "Bu kitab da alemlerin Rabbin’den bir kitab olup Cehennemlik kimselerin, babalarının ve kabilelerinin isimlerini içermekte olub, Cehennemliklerin sonuncusuna varıncaya kadar yazılmış ve toplanmıştır. Bunların sayısı da artırılıp eksiltilmeyecektir", buyurdu.
Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabı: Ey Allah’ın Rasûlu! Durum önceden tamamlanmış ve bitirilmiş ise çalışıp çabalamamız ne işe yarar? Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Dosdoğru olun! Hayırlı amellerinizi artırın. Çünkü Cennetlik kişinin ameli hangi işi işlerse işlesin Cennetlik kişilerin ameliyle son bulacaktır. Cehenneme girecek kimse de hangi ameli işlemiş olursa olsun onun ameli de Cehennemlik kişilerin amelleriyle son bulacaktır."
Sonra Rasûlullah (s.a.v.), O iki kitabı elinden bıraktı ve şöyle buyurdu: “Rabbiniz kulların yapacakları her şeyi bildiğinden dolayı ona göre kaderlerini yazıb bitirmiştir. Bir kısmı Cennetlik bir kısmı da Cehennemlik olacaktır.”
(Tirmizi, Kader, Bab 8, Hadis no: 2141; İbn Mâce, Mukaddime: 10)
*****
Şu da bir hakikat ki, Feyzullah Birışık'ın bu yaptığını bir tasavvufcu söylemiş veya yazmış olsaydı, Onun hakkında neler söyleneceğini hepimiz tahmin ediyoruz değil mi?
Biz diyar diyar dolaşan, çeşitli sanal platformlarda satır satır yazan bu meşhur davetçimiz, kendi sözü (videosu) ve yazısındaki tutarsızlık ve ehl-i sunnete aykırı itikadını delillendirmesini istememize rağmen neden buraya yazamadığını ve yazamayacağını şimdi anlayabildiniz mi?
İftira yok, çarpıtma yok. İşte kendi anlattığı kader videosu ve tam tersi olan ehl-i sunnetin kader itikadını anlattığı geçmiş yıllardaki kader yazısı.
İnsaf ve izan sahibi muslumanlara ...