Selef-i Salihinin Kur’ân-ı Kerim’i okumaları veya dinlemeleri Allah Teâlâ’dan korkmalarına ve ürpermelerine sebeb olur, bu yüzden de ağlarlardı.
Buhârî’de Abdullah b. Mes’ud radıyallahu anhumâ’nın şöyle dediği nakledilir:
“Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bana, “Kur’ân oku.” dedi.
Ben, “Kur’ân sana indirilmişken onu yine sana mı okuyayım!?” dedim.
O, “Onu başkasından dinlemeyi severim.” dedi.
Ona Nisâ sûresini,“Her ümmetten birer şahit getirip bunlara karşı da seni şahit getireceğimiz zaman halleri nice olur?” (Nisâ, 4/41) buyruğuna varıncaya kadar okudum. Bu sefer, “Bu kadarı yeter” dedi. Ona dönüp baktığımda gözlerinden yaşlar boşalıyordu.”
Beyhâkî de Sünen’inde Ebû Hureyre radıyallahu anh’ın şöyle dediğini nakletmektedir: Allah Teâlâ’nın, “Şimdi siz bu söze (Kur’ân’a) mı şaşırıyorsunuz? Gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz!” (Necm, 53/59-60) buyruğu nazil olduğunda Suffe ehli, gözyaşları yanaklarından akıncaya kadar ağladı. Onların ağladıklarını farkeden Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de onlarla birlikte ağladı. Onun ağlaması üzerine bizler de ağladık.
Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Allah korkusundan ağlayan kimse cehenneme girmez.” buyurdu.
İbn Ömer radıyallahu anhuma da Mutaffifîn sûresini, “Öyle bir gün ki, o günde âlemlerin Rabbinin huzurunda divana duracaklar.”(Mutaffifîn, 83/6) buyruğuna varıncaya kadar okudu. Sonra yere yıkılıncaya kadar ağladı.
Muzâhim b. Züfer şöyle der: Süfyan es-Sevri, bize akşam namazını kıldırdı. “Yalnız Sana kulluk eder ve yalnız Senden yardım dileriz.” buyruğuna varınca kıraati kesilinceye kadar ağladı. Daha sonra Fatiha suresini yeni baştan okudu.
Selef-i salihînin âdeti, üzerinde düşünmeden, kavramadan, şiir okur gibi Kur’an-ı Kerim’i hızlıca okumak değildi. Onlar Allah azze ve celle’nin kelamından etkilenir ve bundan dolayı kalpleri ürperirdi.