Mü’min, Allah-u Teâlâ İçin Sever, Allah-u Teâlâ İçin Buğzeder
Ebi Umamete radiyallahu anh’den, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Allah-u Teâlâ için seven, Allah-u Teâlâ için buğzeden, Allah-u Teâlâ için veren ve Allah-u Teâlâ için vermeyen kimsenin imanı tamamlanmış olur."(Ebu Davud, Ahmed, Tirmizi senedi hasendir)
Bir başka hadiste şöyle buyuruyor:
"İmanın en sağlam düğümü; Allah-u Teâlâ için sevmek, Allah-u Teâlâ için buğzetmektir."(Müslim)
Mü’min, ancak müslümanları sever. En yakın akrabası bile olsa kafirleri asla sevmez. Mü’min, bütün bunları Allah için yapar; mü’minleri Allah-u Teâlâ için sever, kafirlere Allah-u Teâlâ için buğzeder.
Allah-u Teâlâ için sevmek; Allah-u Teâlâ'nın sevdiği insanları sevmek, sevmediklerini sevmemektir.
Allah-u Teâlâ ise sadece mü’minleri sever, kafirleri sevmez. Bu sebeple mü’mine düşen görev, bütün mü’minleri sevmektir. Fakat mü’minleri sevmek de yeterli değildir. Aynı zaman da kafirlere de buğzetmek gerekir. İşte, ancak bu iki unsur sağlandığı zaman iman gerçek keyfiyetini bulur.
Bir kimsenin diğer bir kimseye olan sevgisi, ancak hareketlerinden belli olur. Zira seven kimse, sevgisini bozacak hareketlerden uzak durur. Bilakis, sevgisini artıracak ve doğrulayacak ameller yapar. Hatta mü’min bir kardeşinde bir hata görse onun hatasını desteklemez, bilakis düzeltmeye çalışır. Zira mü’min, mü’min kardeşinin hatasını düzeltmediğinde onu gerçekten sevmediğini, sevginin sadece sözlerden ibaret olduğunu veya böyle bir sevgiyi Allah-u Teâlâ için değil, nefsi için yaptığını bilir. Çünkü bu sevgi Allah-u Teâlâ için olsaydı, kardeşinde Allah-u Teâlâ'nın sevmediği amelleri gördüğü zaman hemen onu düzeltirdi. Fakat hata işleyen kimseyi hatasında desteklemek, onun kötü amellerini arttırmasına sebep olur. Bunun için mü’minler, mü’minlerin hatalarını düzeltmek için çalışmalıdırlar. İşte, kalbteki mü’minlere olan sevginin alametlerinden birisi de budur!
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir:
"İster zalim olsun ister mazlum olsun müslüman kardeşinize yardım edin!"
Bunun üzerine sahabeler şöyle dediler:
"Ya Rasulullah! Mazluma yardım ederiz, fakat zalime nasıl yardım edeceğiz?"
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem onlara şöyle cevap verdi:
"Mazluma, onun zulüm yapmasını engelleyerek yardım edersiniz."(Buhari)
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Muhakkak ki mü’minler kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını ıslah edin!" (Hucurat: 10)
O halde mü’min, diğer mü’min kardeşine her halukarda yardım etmelidir. Yardım etmede, mü’mini ya da kafiri tercih etme söz konusu olduğunda kesinlikle mü’mini seçmelidir. Çünkü bu, mü’min kalabilmenin şartıdır.
Kafirler, ancak buğzedilmeyi hakeden kimselerdir.
Buğz; Allah-u Teâlâ'nın sevmediğini sevmemek ve bunun gereğince ameller yapmaktır. Allah-u Teâlâ, kafirleri asla sevmez. Bu sebeble kafirler asla sevilmemelidir.
Onlarda sevilecek bir tek şey vardır. O da hidayetleridir. Bu sebeple, bu konuda mü’mine düşen görev; kafir olan insanların, özellikle de akrabalarının müslüman olması için gayret sarfetmek, tebliğini, tebliğ şartlarına uygun olarak yaymaktır.
Yine mü’min, özellikle dini ve toplumsal konularda hatasını düzeltmeyen, hatasında ısrar eden ve bilinçli olarak hata yapan müslüman kardeşlerine karşı da tavır alabilir. Böyle kişilere sevgisi azalabilir. Mü’minin bu tavrı da meşrudur ve mü’minleri sevmesinin bir alametidir.
Çünkü, hatalı müslüman, bir konuda diğer kardeşlerinden sert tavır gördüğünde, eğer gerçekten müslümanları seven bir mü’min ise düşünecek, hatasından mutlaka dönecek ve ısrar etmeyecektir.
Fakat hatasında ısrar ettiği zaman, müslümanlar onunla haşır neşir olmayacak böylece hem kendi nefislerini hem de diğer müslüman kardeşlerini böyle insanların fitnelerinden koruyabilecekler, böyle kimseler de fitnelerini İslam toplumunda yayma ortamı bulamayacaklardır. İşte, mü’minin bu tavrı da mü’minleri sevmesinin bir alametidir.