Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Günün Sahih Hadis-i Şerif'i

selsebil Çevrimdışı

selsebil

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
"Zulümden sakınıp kaçınız.Çünkü zulüm, kıyamet gününde zalime zifiri karanlık olacaktır. Cimrilikten de sakınınız. Çünkü cimrilik sizden önceki ümmetleri helak etmiş,onları birbirlerinin haksız yere kanlarını dökmeye,haramlarını helal saymaya sevketmiştir.''
Müslim, Birr 56
 
selsebil Çevrimdışı

selsebil

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
"Kişinin en hayırlı malının peşine takılıp dağ geçitlerini ve yağmur düşen yerleri takip edeceği koyunu olacağı zaman yakındır. Böylece dinini fitnelerden kaçırmış olur." [Buhârî, İman 12]
 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
377- وعن أبي هريرة رضي اللَّه عنه عن النبي صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال : « سبْعَةٌ يُظِلُّهُم اللَّه في ظِلِّهِ يَوْمَ لا ظِلَّ إِلاَّ ظِلُّهُ : إِمامٌ عادِلٌ ، وَشَابٌ نَشَأَ في عِبَادَةِ اللَّهِ عَزَّ وَجلَّ ، وَرَجُلٌ قَلْبُهُ مَعلَّقٌ بِالمَسَاجِدِ ورَجُلان تَحَابَّا في اللَّهِ اجْتَمَعَا عَلَيْهِ ، وَتَفَرَّقَا عَلَيْهِ ، ورَجُلٌ دَعَتْهُ امْرَأَةٌ ذَاتُ مَنْصِبٍ وَجَمَالٍ ، فقال : إِنِّي أَخافُ اللَّه ، وَرَجُلٌ تَصَدَّقَ بصَدَقَةٍ ، فَأَخْفَاهَا حَتَّى لا تَعْلَمَ شِمَالُهُ ما تُنْفِقُ يَمِينُهُ ، وَرَجُلٌ ذَكَرَ اللَّهَ خَالِياً فَفَاضَتْ عَيْنَاهُ » متفقٌ عليه .
377. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Allah Teâlâ, yedi insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır:
Âdil devlet başkanı,
Rabbına kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç,
Kalbi mescidlere bağlı müslüman,
Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları da ayrılmaları da Allah için olan iki insan,
Güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma isteğine “Ben Allah’tan korkarım” diye yaklaşmayan yiğit,
Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse,
Tenhâda Allah’ı anıp göz yaşı döken kişi.”
Buhâri, Ezan 36, Zekât 16, Rikak 24, Hudûd 19; Müslim, Zekât 91. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 53; Nesâî, Kudât 2
Açıklamalar
Önceki hadiste sevginin yani Allah için sevmenin, imanın tadına varabilmek için vazgeçilmez olduğu ortaya konulmuştu. Bu ve bundan sonraki bir kaç hadîs-i şerîfte de sevdiğini Allah için sevmenin, insana âhirette kazandıracağı mutluluğa işaret buyurulmaktadır. Böylece müellif Nevevî, konunun hem dünyevî hem de uhrevî açıdan önemini belgelemiş olmaktadır.
Yedi mutlu kişiyi ya da yedi güzel adamı tanıtan hadîs-i şerîfte öncelikle üzerinde durulması gerekli bir iki ifâde bulunmaktadır. Bunlardan birisi “zıllullah= Allah’ın gölgesi” ifâdesidir. Allah Teâlâ’nın gölgesi olamayacağına göre, bundan maksat, ya Kâbe’ye “beytu’llah = Allah’ın evi” denilmesi gibi bir şereflendirme veya arşının gölgesi yahut Allah Teâlâ’nın sağlayacağı bir güvenliktir. Nitekim hadîs-i şerîfin bazı rivâyetlerinde açıkca “Allah, onları arşının gölgesinde barındıracaktır” buyurulmuştur. Bütün bu ifâdelerle Allah Teâlâ’nın o kullarını, âhiretteki sıkıntılardan rahmetiyle koruyacağı anlatılmaktadır.
Öte yandan Allah’ın gölgesinde barınacak insanlar sadece bu yedi sınıftan ibâret değildir. Zira başka hadislerde önemli niteliklere sahip bazı kişiler daha sayılmıştır (Meselâ bk. Müslim, Zühd 74, Birr 38; Tirmizî, Büyû’ 67; İbn Mâce, Sadakât 14). Bu hadiste yedi kimsenin zikredilmiş olması, diğer rivâyetlerde zikredilen bahtiyarları bu mutluluktan asla mahrum bırakmaz.
450 ve 660 numaralı hadis olarak da bu kitapta tekrarlanacak olan hadisimizdeki bu yedi sınıf insanı ayrı ayrı tanıtmadan önce bir hususa daha işâret etmemiz uygun olacaktır. Âhirette, Allah’ın himâyesine kavuşacakları bildirilen insanların vasıflarına şöyle bir göz atılınca, her birinin, büyük güçlükleri göğüslemiş, hemen hemen aynı seviyede “zor”u başarmış kimseler oldukları, hepsinin bir çok dâhilî ve hâricî mânilere rağmen, soylu bir mücâdele vermiş oldukları anlaşılmaktadır. Yani hepsinin ortak özelliği, kullukta sevgiye dayalı kahramanlıklarıdır. Ödülleri de ona göredir: Kıyametin o dehşetli ortamında ilâhî koruma altında olmak...
Şimdi hadisimizin haber verdiği yedi güzel insanı tek tek kısaca tanıyalım:
Âdil devlet başkanı. Müslümanların yönetimini üstlenmiş kişi demektir. Müslümanlar dünyada onun himâyesinde, bir başka ifâdeyle gölgesinde bulunmuşlardır. Bu sebeple böyle bir yöneticinin âhirette göreceği karşılık da yaptığına uygun olarak ilâhî koruma altında olmaktır. Âdil devlet başkanı, diğerlerinden üstün olduğu için birinci sırada zikredilmiştir. Çünkü devlet başkanının himâyesi onların hepsini içine alır.
Allah’a kulluk içinde serpilip büyüyen genç. Gençlik yıllarını namazlı-niyazlı dindâr bir çizgide geçiren genç, nefsini Allah’ın emirlerine muhâlefetten korumuş, hevâ ve heveslerin, şehevî duyguların, gemlenmesi güç arzuların etkisine karşı koyup kulluğa sarılmıştır. Bu, ondaki derin Allah saygısının delilidir. Zira Allah’ın emirlerine sarılıp günahlardan kaçınmak büyük bir fazilettir. Hele bu, gençlik yıllarında gerçekleştirilmişse, her türlü takdirin üstündedir.
Kalbi mescidlere sevgi ile bağlı müslüman. Kalbi sanki mescide asılmış kandil gibi, sürekli mescidle ilgili olan, mescidlere devamda kusur etmeyen, Allah’ın evi demek olan mescidleri ve oralarda bulunmayı seven kişi, mescidlerle ilgilenmek suretiyle Rabbine olan sevgisinde devamlılığını göstermiş demektir. Bunun karşılığı olarak da âhirette arşın gölgesinde barındırılacaktır.
Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları ve ayrılmaları Allah için olan iki insan. Hadisimizin konu ile doğrudan ilgili olan kısmı burasıdır. Allah rızâsı için birbirlerini seven, başka hiçbir maksat taşımayan, bir araya gelmeleri Allah için, şayet ayrılacaklarsa ayrılıkları yine Allah için olan yani bir arada iken de ayrı iken de Allah için duydukları sevgiyi muhâfaza eden iki insan, sanki bir anlamda yekdiğerini Allah’ın emirlerine muhâlefetten korumaktadır. Zira mü’min mü’minin aynasıdır. Onların bu birbirlerini Allah için sevmeleri ve dostluklarını bu çizgide birbirlerine yardımcı olarak geçirmeleri, âhirette her ikisinin birden ilâhî koruma altına alınmaları ile ödüllendirilecektir. O halde sevgimize ve sevdiklerimize bu açıdan iyice dikkat etmeliyiz.
Güzel ve mevki sahibi bir kadının gayr-i meşru davetine “Ben Allah’tan korkarım” diye yaklaşmayan yiğit. Böylesine bir davete içinden veya açıkça “Ben Allah’ın emrine muhâlefet etmekten, veya O’nun azabından ve gazabından korkarım” diyerek yaklaşmayan, nefsini koruyan kişi gerçekten büyük bir yiğitlik göstermiştir. “Allah’tan korkan kurtulmuştur” müjdesi gereği onun da ödülü âhiretteki sıkıntılardan kurtulmaktır. Bu husus, her türlü gayr-i meşrû kadın-erkek ilişkilerinin kitle iletişim ve haberleşme vasıtalarıyla yaygınlaştırılmaya çalışıldığı günümüzde çok daha büyük önem arzetmektedir.
Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse. Allah için verdiği sadaka ve yaptığı iyilikleri mümkün olduğunca gizli yapan, gösteriş ve riyâdan uzak kalmaya çalışan kimse, Allah’ın rızâsını her şeyin üstünde tutmuş demektir. Bunun karşılığı da, âhirette ilâhî korumaya mazhar kılınmak suretiyle o kişinin faziletinin açığa çıkarılmasıdır. Bu, gıbta edilecek bir durumdur.
Tenhâda Allah’ı anıp göz yaşı döken kişi. İnsanlardan ve gözlerden uzak, kimsenin bulunmadığı ortamlarda Allah’ı anarak gözlerinden sevgi yaşları dökülen kimse, çoğu insanın başaramadığı bir kulluk çizgisini yakalamış demektir. Onun bu samimi ve gizli kulluğunun karşılığı da mahşer yerinde ilâhî koruma altına alınmak suretiyle, herkesin gözü önünde ödüllendirilmesidir. Böyle bir ödüllendirmeyi kim istemez. Yüce Rabbimiz cümlemize nasip eylesin.

Hadisten Öğrendiklerimiz
l. Allah Teâlâ, kullarının sadece kendi rızâsına yönelik amellerinden hoşnud olur ve onları, kimseden yardım görme imkânının bulunmadığı yerde himâyesine alır.
2. Hadîs-i şerîfte sayılan yedi sınıf insanın vasıfları ve yaptıkları, örnek alınacak üstün nitelikli işlerdir.
3. Her güzel ve makbul işin temelinde, sevdiğini Allah için sevmek gibi bir üstün meziyet bulunmaktadır.
4. Gönülleri Allah sevgisi, Allah için sevme, Allah için buğzetme duygusuyla diri tutmak lâzımdır.
 
selsebil Çevrimdışı

selsebil

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
''Kim bir mü'minin dünyevî sıkıntılarından birini giderirse, Allah Teâlâ da onun Kıyamet gününe ait meşakkatlerinden birini giderir. Kim darda kalmış bir insana kolaylık gösterirse, Cenâb-ı Allah da onun hem dünyadaki hem de ahiretteki işlerini kolaylaştırır. Kim bir müslümanın ayıbını örterse, Allah (celle celalühu) da onun kusurlarını gizler, onu dünyada ve âhirette rezil rüsvay olmaktan muhafaza eder. Bir mü’min, kardeşinin yardımına koştuğu müddetçe, Mevlâ-yı Müteâl’de onun yardımcısı olur.''

Müslim, Zikr: 38
 
selsebil Çevrimdışı

selsebil

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Mü’minin başka hiç kimsede bulunmayan ilginç bir hâli vardır; O’nun her işi hayırdır Eğer bir genişliğe (nîmete) kavuşursa şükreder ve bu onun için bir hayır olur Eğer bir darlığa (musîbete) uğrarsa sabreder ve bu da onun için bir hayır olur

(Müslim, Zühd, 64; Dârim”, Rikâk, 6135)
 
selsebil Çevrimdışı

selsebil

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
''Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse misafirine ikram etsin. Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse akrabasına iyilik etsin. Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse ya faydalı söz söylesin veya sussun!”


Müslim, Buhârî, Ebû Dâvûd, Tirmizî
 
Mikdad Çevrimdışı

Mikdad

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Yedi sınıf insan vardır ki, Allah-u Teâlâ onları hiçbir gölgenin bulunmadığı gününde Arş’ın gölgesinde gölgelendirir.
1) Adaletli yönetici,
2) Allah’a ibadetle büyüyen genç,
3) Kalbi camilere bağlı kimse,
4) Allah için birbirini seven ve bu uğurda bir araya gelip bu sevgi ile ayrılan iki kimse,
5) Mevki sahibi olan güzel bir kadın tarafından birlikte olmaya (cinsel ilişkiye) çağırıldığı halde; Ben Allah’tan korkarım cevabı ile karşılık veren kimse,
6) Sağ elinin verdiği sadakayı sol eli duymayacak şekilde gizli sadaka veren kimse ve
7) Tenha yerde Allah’ı anarak gözleri yaşla dolup taşan kimse’ buyurdu.”
Buhari, Müslim, Tirmizi
 
Mikdad Çevrimdışı

Mikdad

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Ebu’l-Heyyac el-Esedi (Rahmetullahi Aleyh) şöyle dedi:
“Ali bin Ebi Talib (Radiyallahu Anh) bana dedi ki:
–Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in beni gönderdiği işe seni göndereyim mi? Nerde bir heykel, suret görürsen mutlaka onu dümdüz edeceksin ve ne kadar yerden yüksek bir kabir görürsen, mutlaka onu da dümdüz edeceksin.”
Müslim, Ebu Davud, Nesei, Tirmizi, Hâkim, Beyhaki, Tayalisi, Ahmed
 
Mikdad Çevrimdışı

Mikdad

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyuruyor:
“Helak edici yedi şeyden sakının.” Sahabeler:
−Onlar nedir, ya Rasulullah dediler? Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“Onlar: Allah’a şirk koşmak, sihir yapmak, haksız yere Allah’ın haram kıldığı cana kıymak, faiz yemek, yetim malı yemek, savaş gününde kaçmak ve iffetli saf mümin kadınlara zina iftirasında bulunmak” buyurdu.
Ebu Davud 2874
 
Mikdad Çevrimdışı

Mikdad

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in aleyhinde yalan söylemek.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyuruyor:
“Kim bilerek aleyhime yalan uydurursa, ateşten oturma yerine hazırlansın.”
İbni Mace 30
 
Mikdad Çevrimdışı

Mikdad

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyuruyor:
“İslam beş esas üzerine bina olunmuştur: Allah’dan başka ilah olmadığına, Muhammed’in Allah’ın Rasulü olduğuna şahitlik etmek, namaz kılmak, zekât vermek, Ramazan orucu tutmak ve Kâbe’yi haccetmek.”
Buhari 169
 
Mikdad Çevrimdışı

Mikdad

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyuruyor:
“Size büyük günahların en büyüklerini haber vereyim mi? Allah’a şirk koşmak, anne ve babaya asi olmak, yalan söylemek. Dikkat! ve yalancı şahitlik yapmaktır.”
Buhari 6219
 
selsebil Çevrimdışı

selsebil

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Rasûlullah (sav) buyuruyor:
“Dünya tatlıdır ve manzarası hoştur. Şüphesiz ki Allah dünyanın idaresini size verecek ve nasıl davranacağınıza, ne gibi işler yapacağınıza bakacaktır. O halde dünyadan sakının…”
(Müslim, Zikr 99)
 
islamabagli Çevrimdışı

islamabagli

Üye
İslam-TR Üyesi
Rsulullah s.a.v söyle buyurmustur.Kalbi dürüst olmadikca kulun imani doğru olmaz.Dili dogru olmadikca kalbi dogru olmaz.(riyazü s salihin)
 
Sûde binti Zem'a Çevrimdışı

Sûde binti Zem'a

Üye
İslam-TR Üyesi
Câbir bin Abdullah (r.a.): “Resulullah (s.a.v.): “Biriniz ailesinin yanından ayrılığını uzun tutarsa ailesinin yanına gece girmesin” buyurdu” demiştir. Buhari,Nikah:120
 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
وعَنْ سَهْلِ بن سعدٍ ، رضي اللَّه عنْهُ ، أنَّ النبي صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قَالَ لِعَليًّ ، رضي اللَّه عنْهُ : « فو اللَّهِ لأنْ يهْدِيَ اللَّه بِكَ رجُلاً واحِداً خَيْرٌ لكَ من حُمْرِ النَّعم » متفقٌ عليهِ.
Sehl İbni Sa'd radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem Ali radıyallahu anh'a şöyle dedi:
"Allah'a yemin ederim ki, Cenâb-ı Hakk'ın senin aracılığınla bir tek kişiyi hidayete kavuşturması, senin, en kıymetli dünya nimeti olan kırmızı develere sahip olmandan daha hayırlıdır."

Buhârî, Fezâilü'l-ashâb 9, Meğâzî 38; Müslim, Fezâilü's-sahâbe 34

Açıklamalar
Hadisi daha önce uzun bir metin halinde 177 numara ile okumuştuk. 95 numara ile Ebû Hüreyre rivayeti olarak da bir bölümü geçmişti. Burada getirilen kısım, Peygamber Efendimiz'in, Hz.Ali'ye Hayber Gazvesi'nde düşmanla çatışmaya girmeden önce söylediklerinin sadece bir cümlesidir. Bir tek insanın hidayetine, doğru yolu bulmasına vesile olmak, dünya nimetlerinin en kıymetlisine, hatta tamamına sahip olmaktan daha faziletlidir. Çünkü bu dünyadaki her şey ve hatta dünyanın kendisi geçicidir. Oysa hidayet ve ilim kalıcı olup ecri ve mükâfatı bizi ebedî âlemde mutlu kılacaktır. İslâm'da savaşın gayesi, insanların hidayetine, hakkı ve gerçeği kabulüne engel olunmasını ortadan kaldırmaktır. Savaşı kâide ve kurallarına uygun olarak yapmak, cihadın İslâm'a bir davet olduğunu bilmek ve ona göre hareket etmek ancak ilimle mümkün olur.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1.İnsanları Allah'ın dinine davetetmek, en faziletli amellerin başında gelir.
2. Bir tek kişinin hidayetine vesile olmak, dünya nimetlerinin en kıymetlilerine sahip olmaktan daha hayırlıdır.
3. Dine davet ancak ilimle mümkün olur.
 
selsebil Çevrimdışı

selsebil

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
"Dünya ve onun içinde olan şeyler değersizdir. Sadece Allâh'ı zikretmek ve O'na yaklaştıran şeylerle, ilim öğreten âlim ve öğrenmek isteyen öğrenci bundan müstesnadır."
(Tirmizî, Zühd 14. İbni Mâce, Zühd 3)
 
Sûde binti Zem'a Çevrimdışı

Sûde binti Zem'a

Üye
İslam-TR Üyesi
Enes bin Mâlik (r.a.)’dan. Resulullah (s.a.v.): “Her ümmetin bir Emîn’i vardır. Ey Muhammed ümmeti bizim Emîn’imiz de Ebû Ubeyde bin el-Cerrâh’dır” buyurmuştur. Buhari,Fezâilü Ashâbi’n-Nebî:20 – Müslim,Fezâilü’s-Sahâbe:53
 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
1505- وعَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ رضي اللَّه عنْهُما أَنَّ رسُولَ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم كَان يقُولُ عِنْد الكرْبِ : « لا إِلَه إِلاَّ اللَّه العظِيمُ الحلِيمُ ، لا إِله إِلاَّ اللَّه رَبُّ العَرْشِ العظِيمِ ، لا إِلَهَ إِلاَّ اللَّه رَبُّ السمَواتِ ، وربُّ الأَرْض ، ورَبُّ العرشِ الكريمِ » متفقٌ عليه .
1505. İbni Abbâs radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir keder ve üzüntü hissettiği zaman şöyle dua ederdi:
“Lâ ilâhe illallâhü’l-azîmü’l-halîm. Lâ ilâhe illallâhü rabbü’l-arşi’l-azîm. Lâ ilâhe illallâhü rabbü’s-semâvâti ve rabbü’l-ardı ve rabbü’l-arşi’l-kerîm: Azamet ve hilim sahibi olan Allah’tan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Azametli arşın sahibi olan Allah’tan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Göklerin rabbi, yerin rabbi ve yüce arşın rabbinden başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur.”
Buhârî, Daavât 27, Tevhîd 22, 23; Müslim, Zikir 83. Ayrıca bk. Tirmizî, Duâ 39; İbni Mâce, Duâ 17
Açıklamalar
Dünya bir imtihan yeridir. Bu sebeple insanoğlu çeşitli şekillerde üzüntülere, sıkıntılara uğrar. Sıkıntılar devam ettiği sürece de tabii olarak hüzünlenip kederlenir. Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’den öğrendiğimize göre iyi kimselerin üzüntüsü daha fazla olur. Hatta en büyük dertler ve acılar peygamberlere gelir; sonra da derece derece aşağı doğru devam edip gider (Tirmizî, Zühd 56). Resûlullah Efendimiz’in, hastalığı sırasında diğer insanlardan iki misli fazla ıstırap çekmesi de bu sebepledir (Buhârî, Merdâ 3).
Istıraplar karşısında insanların tavırları da farklıdır. Kimi daha sabırlı ve dayanıklı olduğu için sıkıntılarını içine gömer; kiminin de bütün dünya üzerine yıkılmış da o altında kalmış gibi feryadı göklere çıkar. O zaman bir yerlere tutunmak ve ıstıraplarını hafifletmek ister. İşte Resûl-i Ekrem Efendimiz bu hadîs-i şerîfiyle kederli insanlara bir can simidi uzatmaktadır:
Duadan çok zikre benzeyen bu niyâz ile Peygamber aleyhisselâm’ın Cenâb-ı Mevlâ’dan bir şey istemediği sanılabilir. Mevlâ’sından bir şey istemeden önce kulun, bir nevi giriş mahiyetindeki bu zikirle Rabbine bağlılığını sunması, daha sonra da halini arzetmesi ve sıkıntısının giderilmesini istemesi daha uygundur. Bu bir yoldur, dileyen böyle yapabilir. Kimi insan da, Rabbim benim halimi, üzüntümü ve sıkıntımı benden daha iyi bilirken O’na ayrıca derdimi söylemeye ne gerek var diye düşünerek zikre devam edebilir. Böyle kimselerin hali de şu kudsî hadisteki ilâhî müjdeye uygun düşmüş olur: “Bir kimse benden bir şey istemeyip Kur’an okumakla ve beni zikretmekle meşgul olursa, dilekte bulunanlara verilenden daha fazlasını ona veririm” (Tirmizî, Sevâbü’l-Kur’ân 25; Dârimî, Fezâilü’l-Kur’ân 6). Öyleyse herkes kendine uygun bir yol tutabilir.
Hadis kitaplarımızda, bir zâlimin zulmüne uğrayacağı sırada bu duayı okuyarak kurtulan muhtelif insanlardan söz edilmektedir. Onlardan biri de Hasan-i Basri hazretleridir. Tâbiîn neslinin bu önde gelen ilim ve zühd adamının anlattığına göre, Emevîler’in meşhur vâlisi Haccâc ona, yanına gelmesi için haber göndermişti. Haccâc’ın ne zâlim olduğunu bilen Hasan-i Basrî bu sıkıntı duasını okuduktan sonra yanına vardı. Haccâc-i Zâlim ona şunları söyledi: Huzuruma getirilmeni emrederken, esasen seni öldürmeyi düşünüyordum; ama şimdi sen bana falan ve falan adamlardan daha değerlisin, dedi.
Hadîs-i şerîfte geçen azametli arşın sahibi anlamındaki rabbü’l-arşi’l-azîm ifadesi [Tevbe sûresi (9), 129; Mü’minûn sûresi (23), 86] ile yüce ve mübarek (bereketli) arşın sahibi anlamındaki rabbü’l-arşi’l-kerîm [Mü’minûn sûresi (23), 116] ifadesini Resûl-i Ekrem Efendimiz Kur'ân-ı Kerîm’den almıştır. Arş-ı a‘zam, akıllara durgunluk verecek derecede muazzamdır. Arşın büyüklüğünü anlatan bir hadis vardır. Senedi biraz zayıf bulunmakla beraber bu hadis Cenâb-ı Hakk’ın bu en büyük eseri hakkında az da olsa bilgi vermektedir. Bu rivayete göre Resûl-i Ekrem Efendimiz arşın büyüklüğünü şöyle bir misâlle açıklamıştır: Yedi kat gök ile yedi kat yer, Allah'ın kürsüsü yanında, çölün ortasına atılmış bir yüzük halkası kadar küçük kalır.
Arşın kürsüye göre büyüklüğü ise, çölün halkaya olan büyüklüğü kadardır (İbn Belbân, el-İhsân fî takrîbi Sahîhi İbni Hibbân, II, 66, nr. 361). Peygamber Efendimiz bu hadiste Allah Teâlâ hazretlerini daha başka kelimelerle de anıp zikretmekte, O’nu azametini dile getiren, zâtının ve sıfatlarının mâhiyeti anlaşılamayacak kadar ulu demek olan azîm ismiyle, ayrıca kendisine kullukta kusur etmelerine rağmen insanları hemen cezalandırmadığını dile getiren ve teennî sahibi olduğunu belirten halîm ismiyle de anmaktadır.
İslâm büyüklerinin çok önem verdiği bu sıkıntı duası ihmâl edilmemelidir.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. İnsan her zaman sıkıntıyla karşılaşabilir, üzülüp kederlenebilir.
2. Böyle zamanlarda Cenâb-ı Hakk’ın birliğini ve yüceliğini dile getiren ve tutunulacak yegâne sağlam dalın O olduğunu belirten ve Efendimiz tarafından tavsiye buyurulan bu duayı okumalıdır.
3. Bir kimse bu duadan sonra hâlini ve sıkıntısını Mevlâ’sına arzederek O’nun yardımını isteyebilir.
 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
ALLAH’IN HÜKMÜNE BOYUN EĞMEK

وما يقوله من دُعي إلى ذلك ، وأُمِرَ بمعروف أو نُهِيَ عن منكر
ALLAH’IN HÜKMÜNE BOYUN EĞMENİN KAÇINILMAZ OLDUĞU VE BUNA DAVET EDİLEN, MA’RÛF İLE EMiR VE MÜNKERDEN NEHiY OLUNAN KİMSENİN NE DEMESİ GEREKTİĞİ
Âyetler

قال اللَّه تعالى: { فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّىَ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُواْ فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِّمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُواْ تَسْلِيمًا } .
1. “Hayır, asla! Rabbine yemin ederim ki, aralarındaki anlaşmazlıklarda seni hakem kabul edip, sonra da verdiğin hükümden kalplerinde hiç bir sıkıntı duymaksızın, tam anlamıyla teslim olmadıkça, iman etmiş sayılmazlar.” Nisâ sûresi (4), 65
Bundan önceki “Sünneti ve Edeblerini Koruma” konusunun başında, bu âyetin mâhiyetini ve gerektirdiği hükümleri açıklamıştık. Aynı şeyleri burada tekrar etmeyeceğiz. Ancak bu âyet-i kerimenin burada yeniden zikredilmesinin sebebi, Peygamber sallallahu aleyhi ve selleme uymanın, onun emir ve yasaklarını dinleme ve sünnetine tâbi olmanın, Allah’ın hükmüne boyun eğmenin icap ve gereklerinden olduğunu bir kere daha hatırlatmaktır. Çünkü bütün bu sayılanların kaynağı ve Peygamber’in dindeki yerini bize öğreten Kur’ân-ı Kerîm’dir.
وقال تعالى: إِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِنِينَ إِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ أَن يَقُولُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ } .
2. “Aralarında hükmetmeleri için Allah’a ve Resûlü’ne çağırıldıkları zaman, mü’minlerin sözü sadece “işittik ve itaat ettik” demeleridir. Felâha, kurtuluşa kavuşacak olanlar işte bunlardır.” Nûr sûresi (24), 51
Mü’minlerin en önemli özelliği ve onları münafıklardan ayıran temel vasıf, Allah ve Resûlünün sözlerini dinlemek ve itaat etmektir. Çünkü aynı sûrenin 47-50’nci âyetlerinde münafıkların nitelikleri anlatılır ve “Allah’a ve Resûlüne inandık ve itaat ettik” deyip arkasından yan çizdikleri, aralarında hükmetmesi için Allah’a ve Resûlüne çağırıldıkları zaman da içlerinden bir kısmının yüz çevirdiğinden bahsedilir. Sonra haklarında şu hüküm verilir: “Kalplerinde bir hastalık mı var? Yoksa şüphe ve tereddüt içinde midirler? Yoksa Allah ve Resûlü’nün kendilerine zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır, asıl zâlimler kendileridir.” İşte onların bu olumsuz ve yakışıksız tavırlarına karşılık mü’minlerin tavrı bunun tam aksi olup “işittik ve itaat ettik” derler ve bu sözlerinin gerekleri ne ise yerine getirirler. Herhangi bir konuda şeriatın hükmüne çağırıldıkları zaman ona uymaları mü’minlerin üzerine farzdır. Bundan kaçınıp çekinmek ise haram kılınmıştır. Çünkü imanın ve itaatin gereği budur. Kurtuluşa erenler de sadece böyle davrananlardır.
وفيه من الأحاديث حديث أبي هريرة المذكور في أول الباب قبله (انظر الحديث رقم 156) وغيره من الأحاديث فيه.
Hadisler

170- عن أَبِي هريرة رضي اللَّه عنه ، قال : لَمَّا نَزَلَتْ عَلَى رسولِ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : { للَّهِ ما في السَّمواتِ وَمَا فِي الأرض وإن تبدوا مافِي أَنْفُسِكُمْ أَوْ تُخْفوهُ يُحاسبْكُمْ بِهِ اللَّه} الآية [البقرة 283 ] اشْتَدَّ ذلكَ عَلَى أَصْحابِ رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم ، فأَتوْا رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم، ثُمَّ برَكُوا عَلَى الرُّكَب فَقالُوا : أَيْ رسولَ اللَّه كُلِّفَنَا مِنَ الأَعمالِ مَا نُطِيقُ : الصَّلاَةَ وَالْجِهادَ وَالصِّيام وَالصَّدقةَ ، وَقَدَ أُنْزلتْ عليْكَ هَذِهِ الآيَةُ وَلا نُطِيقُهَا . قالَ رسولُ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : «أَتُريدُونَ أَنْ تَقُولوا كَمَا قَالَ أَهْلُ الْكِتابَين مِنْ قَبْلكُمْ : سَمِعْنَا وَعصينَا ؟ بَلْ قُولوا : سمِعْنا وَأَطَعْنَا غُفْرانَك رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمصِيرُ » فَلَمَّا اقْتَرَأَهَا الْقَومُ ، وَذَلقَتْ بِهَا أَلْسِنتهُمْ ، أَنَزلَ اللَّه تَعَالَى في إِثْرهَا : { آمنَ الرَّسُولُ بِما أُنْزِلَ إِليْهِ مِنْ رَبِّهِ وَالْمُؤمِنونَ كُلٌّ آمنَ بِاللَّه وَملائِكَتِهِ وكُتبِه وَرُسُلهِ لا نُفرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِنْ رُسُلهِ وَقالوا سمعْنَا وَأَطعْنا غُفْرَانكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصيرُ } فَلَمَّا فعَلُوا ذلك نَسَخَهَا اللَّه تَعَالَى ، فَأَنْزَلَ اللَّه عَزَّ وَجَلَّ : { لا يُكلِّفُ اللَّه نَفْساً إِلاَّ وُسْعَهَا لَهَا مَا كَسَبتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبتْ ، رَبَّنَا لا تُؤاخِذْنَا إِنْ نَسِينَا أَو أَخْطَأْنَا } قَالَ : نَعَمْ { رَبَّنَا وَلا تَحْمِلْ عَلَيْنَا إِصْراً كَمَا حمَلْتَهُ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِنَا } قَالَ: نعَمْ { رَبَّنَا ولا تُحَمِّلْنَا مَالا طَاقَةَ لَنَا بِهِ } قَالَ : نَعَمْ { واعْفُ عَنَّا واغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا أَنْت مَوْلانَا فانْصُرنَا عَلَى الْقَومِ الْكَافِرينَ } قَالَ : نعَمْ . رواه مسلم .
170. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’ e: “Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah’ındır. İçinizdekini açıklasanız da, gizleseniz de, Allah sizi o yüzden hesaba çeker ve neticede dilediğini bağışlar, dilediğine de azâb eder. Allah, her şeye gücü yetendir” [Bakara sûresi(2), 284] anlamındaki âyet nazil olunca, bu durum Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashâbına ağır geldi. Bunun üzerine sahâbe, Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna gelerek dizleri üzerine çöküp şöyle dediler:
- Ey Allah’ın Resûlü! Biz, namaz, cihad, oruç ve sadaka gibi gücümüz yeten amellerle mükellef kılınmıştık. Oysa şimdi sana, gönlümüze gelen ve kalbimizden geçen şeylerden de hesaba çekileceğimize dair bu âyet nazil oldu; buna güç yetiremiyoruz. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sizden önce kendilerine kitap verilen yahudi ve hıristiyanların dediği gibi, işittik ve isyan ettik demek mi istiyorsunuz? Bilâkis siz, işittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Bizi mağfiret eyle, bizi bağışla, nihayet dönüş sadece sanadır, deyiniz.”
Sahâbîler bu sözleri okuyup, dilleri de ona güzelce alışınca, Allah Teâla peşinden şu âyeti indirdi:
“Resûl, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü’minler de iman ettiler. Hepsi, Allah’a, meleklerine, kitaplarına, resullerine inandılar. Peygamberleri arasında hiç bir ayrım yapmayız, dediler. İşittik ve itaat ettik bağışlamanı dileriz ey Rabbimiz, dönüş de ancak sanadır dediler” [Bakara sûresi (2), 285].
Ashâb inen âyetin gereğini yapıp, bu sözü söylemeye alışınca, Allah Teâlâ daha önceki âyetin hükmünü neshetti, şu âyeti indirdi: “Allah hiç kimseye gücünün üstünde bir şey teklif etmez. Herkesin kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır. Ey Rabbimiz! Unutur veya yanılırsak bizi sorguya çekme!” Allah Teâlâ: “Evet” buyurdu. “Ey Rabbimiz, bizden öncekilere yüklediğin gibi, bize ağır yük yükleme.” Allah Teâlâ: “Evet” buyurdu. “Ey Rabbimiz! Gücümüzün yetmeyeceği şeyleri de bize taşıtma. Bizi bağışla, kusurlarımızı yok say, bize acı. Sen mevlâmızsın, o kâfirler gürûhuna karşı bize yardım et” [Bakara sûresi (2), 286] Allah Teâlâ: “Evet” buyurdu. Müslim, Îmân 199
Açıklamalar
Neredeyse tamamı âyetlerden oluşan bu rivayet, sahâbe-i kirâmın, nâzil olan Kur’an sûre ve âyetlerini öğrenme, anlama ve uygulamada ne kadar dikkatli ve hassas davrandıklarını bize açıklamaktadır. Sahâbenin, problemlerin çözümünde başvurdukları merciin Resûl-i Ekrem olduğunu da bu vesileyle bir kere daha görmüş oluyoruz.Onlar, anlamadıkları veya inen Kur’an âyetlerinde kapalı olan hususları kendi anladıkları kadarıyla veya anladıkları şekilde anlatma ya da uygulama yoluna gitmiyor, bilakis Hz. Peygamber’den sorup öğreniyorlardı. Böylece bilgi ve uygulama birliği sağlanmış oluyordu. Bunun sağlanmasında Peygamberimiz’in sünneti ve hadisleri en önemli rolü oynamaktadır.
Sahâbeye, âyet-i kerîmenin şiddetli gelmesi ve korkularının sebebi, gönüllerinden geçirdikleri şeylerden dolayı hesaba çekileceklerini zannetmeleri, bunlardan korunmaları gerektiği kanaatine sahip olmalarıydı. Çünkü böyle bir teklif, insanın güç yetiremeyeceği bir şeydi. Gönülden geçen duyguları defetmek, kişinin elinde değildir. Onun için “Biz buna güç yetiremeyiz” demişlerdi. Hz. Peygamber’e bu durumu arz eden ashâb arasında Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Abdurrahman ibn Avf, Muaz ibni Cebel gibi önde gelen sahâbîler vardı. Onlar bu teklifi, dindeki ifade tarzıyla “teklîf-i mâlâ yutâk” yani gereğinin yerine getirilmesi imkânsız bir teklif olarak görmüşlerdi.
Peygamber Efendimiz, onların bu karşı çıkış tavrını, yahudi ve hıristiyanların tavrına benzeterek uygun bulmamış, nasıl davranmaları ve ne demeleri gerektiğini kendilerine öğretmiştir. Hadisin konumuz ile ilgili yanı da işte burasıdır. Sahâbe de Allah Resûlü’nün bu tavsiyesine uymuşlardır. Neticede Allah Teâlâ, önceki âyetini nesheden “Allah, hiç kimseye gücünün üstünde bir şey teklif etmez...” âyetini indirmiş, ashâbı rahat ve huzura kavuşturmuştur.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Allah Teâlâ, İslâm ümmetine şeriatı hafifletmiş, ancak güçlerinin yeteceği kadar yük yüklemiştir.
2. İnsan, gücünün yettiği amelleri işleyip, Allah’dan mağfiret ve bağışlanma dileğinde bulunmalıdır. Hemen isyan havasına girmemelidir.
3. Allah Teâlâ, insanlara kendisine nasıl dua edeceklerini ve Allah’dan nasıl isteyeceklerini öğretmiştir
 
Üst Ana Sayfa Alt