*Abdurrahman b. Nâsır es-Sa'di -rahimehullah- bu ayetler (Nisâ Suresi, 97-98-99) hakkında şöyle der: Bu ağır tehdit, güç yetirmekle birlikte hicreti terk eden ve o halde ölenler içindir. Böylelerinin ruhlarını alan melekler bu ağır ifadelerle böylelerini azarlayarak onlara, "Ne işte idiniz?" derler. Yani "Durumunuz neydi? Müşriklerden ne farkınız vardı?" Aksine siz onlarla beraber kalarak onların sayılarını arttırdınız, hatta mü'minlere karşı onlara yardımcı bile oldunuz. (...) "'Biz yeryüzünde mustaz'af kimselerdik.' derler." Yani zayıf, zulme uğramış, baskı altında tutulan kimselerdik. Hicret edecek gücümüz yoktu. Ancak onlar doğru söylemiyorlardı. Çünkü yüce Allah onları azarlamakta ve tehdit etmektedir ki Yüce Allah kimseye kaldıramayacağını yüklemez. Diğer taraftan O, gerçekten mustaz’af olan kimseleri de istisna etmiştir. Bundan dolayı böyle mazeret beyan edenlere melekler, “Allah’ın arşı geniş değil miydi, hicret etseydiniz ya?” derler. (…) Yüce Allah mazereti olmayan bu kimseler hakkında –devamla- şöyle buyurmaktadır: “İşte onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü bir dönüş yeridir!” (…) Bu ayet-i kerimede hicretin en büyük farzlardan olduğuna, hicreti terk etmeninde haram işlerden, hatta en büyük günahlardan olduğuna delil vardır. (…) Daha sonra Allah gerçekten herhangi bir şekilde hicret etme gücüne sahip olmayan ve “ne bir çare ne de bir yol bulabilen” mustaz’afları istisna etmekte ve bu gibi kimseler hakkında “İşte onları Allah’ın affedeceği umulur. Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır.” buyurmaktadır. (...) (Teysîru'l-Kerîmi'r-Rahmân fı Tefsîri Kelâmi'l-Mennân, Cilt:01, Sahife: 530, 531, 532)