Soru :
Hızır (a.s.) hala hayatta mıdır? Ayasofya'ya Parmağını takıp kıbleye çevirmiş midir?
Cevab:
Ayasofya'nın (İstanbul) fethinden sonra Fatih'in ilk namazı kıldırırken Mihrab'ın kıbleden kaçık olması üzerine Hıdır'ın parmağını takarak Ayasofya'yı topyekün temelden cemaatiyle birlikte kıbleye döndürdüğü inanışı efsanedir, gerçek değildir!
Efsane ya da söylence: Yıllarca gerçekten olmuş gibi (!) kuşaktan kuşağa aktarılan yazı ya da hikayedir.
Kur’anda Musa (a.s.) ile kısa bir yolculuk arkadaşlığı yaptığı zikredilen kişi büyük ihtimalle Hıdır (a.s.)'dır. (Kehf 68 – 82)
Şeyhu'l islam İbn-i Teymiyye'ye (rahimehumullah) bu konu sorulduğunda şu cevabı vermiştir.
"Şayet Hıdır yaşamış olsaydı Peygamber (s.a.v)'in yanına gelir onunla birlikte cihad eder ve ondan ilim öğrenirdi.
Bedir gününde Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuşlardı "Yarabbi eğer Sen bu (Mucahidler) grubunu helak edersen artık yeryüzünde sana ibadet eden kalmaz."
Bu kimseler yaklaşık üç yüz on üç kişiydi. İsimleriyle ve babalarıyla ve hatta kabileleriyle tanınmaktaydılar. Peki Hıdır nerede?
Kuran, Sünnet ve muhakkik alimlerin görüşleri; Hıdır (a.s.)'ın hayatta olmadığını gösteriyor.
Ey Muhammed! Senden önce hiç kimseyi ölümsüz kılmadık. Sen öleceksin de onlar baki mi kalacaklar? (Enbiya 34)
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Şu gecenizi görüyor musunuz? Bu geceden sonra gelecek yüz yılın başında bu gün hayatta olanlardan hiç kimse yeryüzünde bulunmayacaktır."
(Buhari, İlim, 41 ; Muslim)
İbnu'l Cevzi (Ebu’l-Ferec Cemâluddîn Abdurrahmân b. Alî b. Muhammed el-Bağdâdî) derki: Bize imam Ahmed, Şurayh b. Nûman -Huşeym- Mucâhid- Şâbi- Câbir bin Abdullah (r.anhuma) isnadıyla Nebi (s.a.v.) : "Nefsim elinde olan Allah'a and olsun ki Musa sağ olsaydı, bana tâbi olmaktan başka bir şey yapmazdı" buyurduğunu nakleder. (Ahmed bin Hanbel, Musned, 3/387, 338; Beyhakî 2/11; Abdurrezzak 10152, 19209; ibn-i Ebi Asım, Sunne, 1/27)
Kâdı Ebû Yâla da Hıdır'ın öldüğünü İmam Âhmed'in talebelerinden nakledip ilim ehli birininde "O sağ olsa Efendimize ' gelmesi vâcîb olurdu" diye ihticacını anlatır.
Şayet Hıdır (a.s) bir peygamberse Musa (a.s.)'dan daha fadiletli olamaz, yok eğer veli ise o zaman da Ebu Bekir (r.anh)'den daha faziletli olması beklenemez.
Eğer Hıdır sağ olsaydı elbette kâfirlere karşı cihadı, Allah yolunda alakası ye ordu saffında bir saat yer alması Cumua’ya, cemaata gelmesi ve ilim öğrenmesi, kendisi için vahşi hayvanlar arasında ıssız yerlerde dağlarda, çöllerde ve tenha çöllerde dolaşmasından daha hayırlı olurdu. Böyle yapması ise en fazla ayıplanmasına ve tâ'n edilmesine sebeb olmaz mı?
İnsanlar daima gârib, tuhaf, hikayelere ve masallara meyilli varlıklardır. Kendi zihni tasavvurlarından çıkardıklarına dini içerik kazandırırlar. Tabi bu tür hikaye ve masallar basit insanlar nazarında oldukça ilgi ve alaka görür. Sonra da bunların dinden olduğunu savunmaya başlarlar. Oysa bu tür uyduruk rivayetlerin ve hikayelerin dinde hiç bir yeri yoktur. Hıdır (a.s.) hakkında anlatılan hikayeler mesnetsiz ve asılsız, uydurma hikayelerden ibarettir.
Senden önce de hiç bir beşere ebediyyet vermedik. Sen ölürsen onlar ebediyen kalacak mı?" (Enbiyâ, 34)
Bu hususta kendine soru yöneltilen Şeyhu'l-İslâm (İbn Teymiyye) şöyle cevab verdi:
- Eğer Hıdır yaşamış olsaydı, Peygamber (s.a.v.)'e gelip onun önünde cihada katılması ve ondan öğrenim görmesi gerekirdi.
Bedir harbi günü Peygamber Efendimiz (s.a.v.): "Allahım! Eğer şu topluluğu -kâfirlerin gâlib gelmesine musâde ederek- helâk edersen, yeryüzünde artık tapınılmazsın." (Muslim, 1383, 1384; Musned, 1/32, 30) buyurmuştu. O topluluk tam 313 kişi idi. İsimleri, babaları ve kabilelerinin adları belli idi. O zaman Hıdır nerede idi ?
Ebu'l Ferec Abdurrahmân b. el-Cevzî der ki: Hıdır'ın dünyada bâki olmadığına dört tane delil vardır: 1- Kur'an, 2- Sunnet, 3- Âlimlerin, araştırıcı ve inceleyicilerinin icmâsı, 4- Mâkul.
Kur'ana gelince; Allah'ın şu kavlidir: "Senden önce de hiç bir beşere ebediyyet vermedik." (Enbiyâ, 34). Eğer Hıdır hayata devam etse idi "ebedîleşmiş" olacaktı (İbnu'l Cevzî'nin bu adı geçen eserinden İbn Kesir El-Bidâye ve’n-Nihâye 1/334'te gâyet tafsilatıyla nakleder.) Onun 3/Âl-i İmrân 81. âyeti ile istidlâlini, İbn Mes'ud’un görüşünü ve İbnu'l Cevzî'nin "Eğer Hıdır Peygamberse veya velî ise bu (Âl-i İmrân) âyetinin siyâkına girer. Eğer Efendimiz zamanında sağ olsaydı, Onun eşrâf-ı ahvâli, Efendimizin huzurunda, Ona indirilene inanmış olarak düşmanlarına karşı Ona yardım etmesi olurdu. Çünkü velî ise Ebû Bekir (r.anh), Ondan daha hayırlıdır. Peygamberse Mûsâ (a.s.) Ondan efdaldir.
Musned’de Câbir (r.anh)'ın nakline göre Efendimiz (s.a.v.): "Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki Mûsâ (a.s.) hayatta olsaydı bana uymaktan başka bir şey yapmazdı” buyurdu. İşte dinden zarûrî olarak anlaşılan budur." dediğini aktarır.
İbnu'l Cevzî bu âyete göre bütün peygamberler diriltilmiş olsa Efendimize tâbi olması gerektiğini, binâen aleyh Mirac dönüşü Efendimizin Onlara imam olduğunu bildirip; bu anlaşılınca Hıdır sağ olsa Muhammed ummetine dâhil olurdu. İşte İsa (a.s.) âhir zamanda gelecek ve bu ummetten olarak bu şeriatla hükmedecek. Hem mâlum ki Hıdır hususunda kalbi rahatlatacak sahih veya hasen dereceli "Hıdırın Efendimizle buluşup cihada katıldığına dair hiç bir haber yok."
Sünnete gelince: Efendimiz şöyle buyurdu: "Şu gecenizi görüyor musunuz? Bu geceden sonra gelecek yüz yılın başında bu gün hayatta olanlardan hiç kimse yeryüzünde bulunmayacaktır." (Buhârî, Mevâkît 40; Muslim, Fazâil 217; Ebû Dâvûd, 4384; Tirmizî, 2251; Musned, 2/88, 121). Bu, sıhhatinde (Buhârî ve Muslim tarafından) ittifak bulunan bir hadistir.
Muslim'in Sahih'inde geçtiğine göre, Câbir (r.anh), Efendimizin vefatından az önce: "Bu gün canlı olanlardan hiç bir kimse üzerine yüz sene -o hayatta iken- gelmeyecektir." (Muslim, Fazâilu’s-Sahâbe 220; Musned, 3/284, 305, 314; Hakim, 4/499) buyurdu.
Muhakkık âlimlerin icmâına gelince: Bundan sonra (İbnu'l Cevzî) Buhârî ve Ali b. Mûsâ er-Rıdânın "Hıdır ölmüştür" dediklerini ve Buhârî’nin Hıdır'ın hayatından sorulunca Peygamberimiz "Şu gecenizi görüyor musunuz? Çünkü bu geceden sonra gelecek yüz yılın başına bugün yaşayanlardan hiç kimse yeryüzünde olmayacaktır." buyururken "bu nasıl olabilir" dediğini anlatır.
İbnu'l Cevzî der ki: Hıdır öldü diye hükmeden âlimlerin bazıları şunlardır:
İbrâhim b. İshak el-Harabî, Ebu’l- Huseyin b. el-Munâdî. Bu ikisi dinde imam mertebesinde idiler ve İbnu’l Munadî "Hıdır sağdır" diyenlerin görüşünü çok çirkin bulurdu.
Kadı Ebû Ya’lâ da Hıdır’ın öldüğünü İmam Ahmed'in talebelerinden nakledip ilim ehli birinin de "O sağ olsa Efendimize gelmesi vâcib olurdu" diye ihticacını anlatır. İbnu'l Cevzi devamla der ki: Bize imam Ahmed; Şureyh b. Nu'man, Huşeym, Mûcâhid, Şâ'bi, Câbir (r.anh) isnâdıyla Nebî (s.a.s.)’nin "Nefsim elinde olan Allah'a and olsun ki Mûsâ sağ olsaydı bana tâbi olmaktan başka bir şey yapmazdı" (Musned, 3/387, 338; Beyhakî, 2/11; Abdurrezzak, 10152, 19209; İbn Ebi Âsım, Sunne 1/27) diye buyurduğunu nakleder. Peki, Nebi (s.a.v.) ile beraber Cumua ve cemaat namazını birlikte kılmayıp onunla beraber cihad etmeyen biri nasıl sağ olabilir?
Görmüyor musun?! İsa (a.s.) yeryüzüne indiğinde bu ummetin imamının arkasında kılıp, Peygamberimizin peygamberliğinde bir tahriş olmaması için öne geçmeyecek. Ebu’l-Ferec der ki: Hıdır’ın varlığını isbat edip de, bu isbâtının içindeki bulunan şeriattan uzaklaşmayı unutanın anlayışı ne kıttır!
Mâ'kul olan delile gelince, bunun dokuz yönü vardır:
1. Onun sağ olduğunu isbat eden onun Âdem (a.s.)'in sulbunden gelme evlâdı olduğunu söyler ki, bu iki yönden bozuk bir görüştür:
a- O takdirde ömrü tarihçi Yuhannâ'nın kitabında belirttiğine göre Hıdır, altı bin yaşında eder. Böyle bir ömür insan için söz konusu olamaz.
b- Eğer Âdem'in sulbunden gelme evlâdı olsaydı veya -iddia ettikleri gibi- çocuğunun çocuğundan olma dördüncü insan ve Zulkarneyn'in veziri olsaydı, onların vucut yapıları bizim yaratılışımız gibi değil, aksine boyu ve eni çok fazla olurdu. Sahihayn'da da Ebu Hurayra (r.anh), Efendimizin; "Allah Âdem’i altmış zira' boyunda yaratmıştı. Ondan sonra insanlar hep noksanlaşmakta devam ede geldiler." (Buhârî, Enbiyâ 1, 4/160, 8/62; Muslim, Cennet bab 11/28; Musned, 2/315, 333, 535; Ebû Avâne, 1/158; Abdurrezzak, Mûsânnef (yetmiş zira ile) 19435) buyurduğunu nakleder. Hıdır’ı gördüğünü söyleyen hiç bir kimse onu bu irilikte ve insanların en kıdemlisi olarak görmüş değildir.
2. Hıdır Nuh'tan önce var ise gemiye Nuh (a.s.) ile binmesi gerekirdi. Böyle bir şeyi nakleden kimse yoktur.
3. Âlimler ittifak etmişlerdir ki, Nuh (a.s.) gemiden indiğinde beraberindekiler ölmüş, sonra nesilleri ölmüş, sadece Nuh (a.s.)'in nesli kalmıştır. Bunun delîli Allah’ın: “Biz, işte onun zurriyyetini bâki kıldık” (Sâffât, 37) âyeti olup bu da "Hıdır'ın Nuh (a.s.)'dan önce sağ olduğu" görüşünü yok eder.
4. Hem bu doğru olup insanoğlundan biri doğduğu günden bu dünya'nın sonuna kadar sağ olsa, doğumu da Nuh'tan önce olsaydı, elbette bu en büyük âyet ve şaşacak bir şey olur, bu haber Kur'an’da çok yerde geçerdi. Çünkü en büyük Rubûbiyyet âyetlerinden olurdu. Allah (c.c.) Kur'an'da (Nuh aleyhisselâm’ı) 950 yıl yaşattığını haber verip onu bir (mûcize) âyet sayar. Ya hayatın sonuna kadar ömür verdiği ne olur? Bunun için ilim ehli birisi "bu fikri (Hıdır’ın hâlâ hayatta olduğu görüşünü) insanlar arasına ancak şeytan atmıştır" demiştir.
5. Hıdır’ın hayatıyla ilgili görüş, Allah üzerine ilimsizce yüklenmiş bir görüş olup bu da Kur'an'ın nassıyla haramdır.
İkinci mukaddime gâyet açıktır. Birinci ise: Eğer onun hayatı sâbit ise ona ya Kur'an delâlet ederdi, ya sünnet veya icmâ-ı ummet delâlet ederdi. İşte Allah'ın Kitab'ı, onun neresinde Hıdır'ın sağ olduğu? İşte Rasûlullah'ın sünneti, onun neresinde böyle bir delâlet var? İşte Ummet'in âlimleri, onlar Hıdır'ın sağ olduğuna icmâ ettiler mi?
6. Hıdır’ın sağ olduğunu savunanların tek tutanakları, anlatılan hikâyelerdir. Adamın biri Hıdır'ı gördüğünü söyler. Allah için, ne şaşacak iş(!) Hıdır'ın belli bir alâmeti var da gören Onu tanıyor mu? Bunların çoğu gördükleri şahsın "ben Hıdır’ım" demesine aldanıyor. Mâ'lumdur ki böyle bir sözü ortaya atanın sözünü Allah'tan bir delil olmadan tasdik câiz olamaz. Peki Hıdır'ı gördüğünü söyleyen adama kendinin Hıdır olduğunu söyleyenin yalancı değil de doğru biri olduğu nereden mâ'lum oluyor?
7. Hem Hıdır Allah'ın Kelîm'i İmran oğlu Mûsâ (a.s.)'dan ayrılıp onunla arkadaşlığa devam etmedi, Ona (âyette geçişine göre): "İşte bu, benimle senin arandaki ayrılıktır" (Kehf, 78) dedi. Nasıl olur da Mûsâ (a.s.) gibi bir Peygamber'den ayrılıp gitmeyi kendi nefsine râdı görür de sonra câhil ve şeriat dışı giden, Cumua’ya ve cemaata gelmeyen, ilim meclislerine ayak basmayıp şeriatten hiçbir şey bilmeyen bu dervişlerle birleşmeye nasıl râdı olur? Bunların her biri "Hıdır dedi ki", "bana Hıdır geldi", "Hıdır tavsiye etti ki" diye atar dururlar.
Hayret doğrusu, demek Hıdır Allah'ın Kelîm'inden ayrılacak, sonra da abdest almasını bilmeyen, namaz nasıl kılınır anlamayan câhillerin sohbeti peşinde dolaşacak ha...
8. Hem Muhammed ummeti "ben Hıdır’ım" diyen kimse hakkında, o kimse "Ben Allah Rasûlünü şöyle şöyle söylerken işittim" demiş olması farzedildiğinde, dinde onun sözüne iltifat edilmez ve kendisi ile ihticac edilmez. Tâ ki Rasûlullah'a gelmediği ve ona biat etmediği ya da bu câhil kendisi ona gönderilmediğini söyleyene kadar. Bunda küfürden bir şeyler vardır.
9. Eğer Hıdır sağ olsaydı, elbette kâfirlere karşı cihadı, Allah yolunda alâkası ve ordu safında bir saat yer alması; Cumuaya, cemaata gelmesi ve ilim öğrenmesi kendisi için vahşi hayvanlar arasında ıssız yerlerde ve tenha çöllerde dolaşmasından daha hayırlı olurdu. Böyle yapması ise en fazla ayıplanmasına ve tâ'nedilmesine sebeb olmaz mı? (İbn Kayyim el-Cevziyye, Elmenâr'ul Munîf fi’s-Sahîh ve’d-Daîf, Tahkik Terceme ve Tâ’lik Muzaffer Can, Cantaş Y., İst. 1992, Sf: 69-76)
Cevab:
Ayasofya'nın (İstanbul) fethinden sonra Fatih'in ilk namazı kıldırırken Mihrab'ın kıbleden kaçık olması üzerine Hıdır'ın parmağını takarak Ayasofya'yı topyekün temelden cemaatiyle birlikte kıbleye döndürdüğü inanışı efsanedir, gerçek değildir!
Efsane ya da söylence: Yıllarca gerçekten olmuş gibi (!) kuşaktan kuşağa aktarılan yazı ya da hikayedir.
Kur’anda Musa (a.s.) ile kısa bir yolculuk arkadaşlığı yaptığı zikredilen kişi büyük ihtimalle Hıdır (a.s.)'dır. (Kehf 68 – 82)
Şeyhu'l islam İbn-i Teymiyye'ye (rahimehumullah) bu konu sorulduğunda şu cevabı vermiştir.
"Şayet Hıdır yaşamış olsaydı Peygamber (s.a.v)'in yanına gelir onunla birlikte cihad eder ve ondan ilim öğrenirdi.
Bedir gününde Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuşlardı "Yarabbi eğer Sen bu (Mucahidler) grubunu helak edersen artık yeryüzünde sana ibadet eden kalmaz."
Bu kimseler yaklaşık üç yüz on üç kişiydi. İsimleriyle ve babalarıyla ve hatta kabileleriyle tanınmaktaydılar. Peki Hıdır nerede?
Kuran, Sünnet ve muhakkik alimlerin görüşleri; Hıdır (a.s.)'ın hayatta olmadığını gösteriyor.
Ey Muhammed! Senden önce hiç kimseyi ölümsüz kılmadık. Sen öleceksin de onlar baki mi kalacaklar? (Enbiya 34)
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Şu gecenizi görüyor musunuz? Bu geceden sonra gelecek yüz yılın başında bu gün hayatta olanlardan hiç kimse yeryüzünde bulunmayacaktır."
(Buhari, İlim, 41 ; Muslim)
İbnu'l Cevzi (Ebu’l-Ferec Cemâluddîn Abdurrahmân b. Alî b. Muhammed el-Bağdâdî) derki: Bize imam Ahmed, Şurayh b. Nûman -Huşeym- Mucâhid- Şâbi- Câbir bin Abdullah (r.anhuma) isnadıyla Nebi (s.a.v.) : "Nefsim elinde olan Allah'a and olsun ki Musa sağ olsaydı, bana tâbi olmaktan başka bir şey yapmazdı" buyurduğunu nakleder. (Ahmed bin Hanbel, Musned, 3/387, 338; Beyhakî 2/11; Abdurrezzak 10152, 19209; ibn-i Ebi Asım, Sunne, 1/27)
Kâdı Ebû Yâla da Hıdır'ın öldüğünü İmam Âhmed'in talebelerinden nakledip ilim ehli birininde "O sağ olsa Efendimize ' gelmesi vâcîb olurdu" diye ihticacını anlatır.
Şayet Hıdır (a.s) bir peygamberse Musa (a.s.)'dan daha fadiletli olamaz, yok eğer veli ise o zaman da Ebu Bekir (r.anh)'den daha faziletli olması beklenemez.
Eğer Hıdır sağ olsaydı elbette kâfirlere karşı cihadı, Allah yolunda alakası ye ordu saffında bir saat yer alması Cumua’ya, cemaata gelmesi ve ilim öğrenmesi, kendisi için vahşi hayvanlar arasında ıssız yerlerde dağlarda, çöllerde ve tenha çöllerde dolaşmasından daha hayırlı olurdu. Böyle yapması ise en fazla ayıplanmasına ve tâ'n edilmesine sebeb olmaz mı?
İnsanlar daima gârib, tuhaf, hikayelere ve masallara meyilli varlıklardır. Kendi zihni tasavvurlarından çıkardıklarına dini içerik kazandırırlar. Tabi bu tür hikaye ve masallar basit insanlar nazarında oldukça ilgi ve alaka görür. Sonra da bunların dinden olduğunu savunmaya başlarlar. Oysa bu tür uyduruk rivayetlerin ve hikayelerin dinde hiç bir yeri yoktur. Hıdır (a.s.) hakkında anlatılan hikayeler mesnetsiz ve asılsız, uydurma hikayelerden ibarettir.
Senden önce de hiç bir beşere ebediyyet vermedik. Sen ölürsen onlar ebediyen kalacak mı?" (Enbiyâ, 34)
Bu hususta kendine soru yöneltilen Şeyhu'l-İslâm (İbn Teymiyye) şöyle cevab verdi:
- Eğer Hıdır yaşamış olsaydı, Peygamber (s.a.v.)'e gelip onun önünde cihada katılması ve ondan öğrenim görmesi gerekirdi.
Bedir harbi günü Peygamber Efendimiz (s.a.v.): "Allahım! Eğer şu topluluğu -kâfirlerin gâlib gelmesine musâde ederek- helâk edersen, yeryüzünde artık tapınılmazsın." (Muslim, 1383, 1384; Musned, 1/32, 30) buyurmuştu. O topluluk tam 313 kişi idi. İsimleri, babaları ve kabilelerinin adları belli idi. O zaman Hıdır nerede idi ?
Ebu'l Ferec Abdurrahmân b. el-Cevzî der ki: Hıdır'ın dünyada bâki olmadığına dört tane delil vardır: 1- Kur'an, 2- Sunnet, 3- Âlimlerin, araştırıcı ve inceleyicilerinin icmâsı, 4- Mâkul.
Kur'ana gelince; Allah'ın şu kavlidir: "Senden önce de hiç bir beşere ebediyyet vermedik." (Enbiyâ, 34). Eğer Hıdır hayata devam etse idi "ebedîleşmiş" olacaktı (İbnu'l Cevzî'nin bu adı geçen eserinden İbn Kesir El-Bidâye ve’n-Nihâye 1/334'te gâyet tafsilatıyla nakleder.) Onun 3/Âl-i İmrân 81. âyeti ile istidlâlini, İbn Mes'ud’un görüşünü ve İbnu'l Cevzî'nin "Eğer Hıdır Peygamberse veya velî ise bu (Âl-i İmrân) âyetinin siyâkına girer. Eğer Efendimiz zamanında sağ olsaydı, Onun eşrâf-ı ahvâli, Efendimizin huzurunda, Ona indirilene inanmış olarak düşmanlarına karşı Ona yardım etmesi olurdu. Çünkü velî ise Ebû Bekir (r.anh), Ondan daha hayırlıdır. Peygamberse Mûsâ (a.s.) Ondan efdaldir.
Musned’de Câbir (r.anh)'ın nakline göre Efendimiz (s.a.v.): "Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki Mûsâ (a.s.) hayatta olsaydı bana uymaktan başka bir şey yapmazdı” buyurdu. İşte dinden zarûrî olarak anlaşılan budur." dediğini aktarır.
İbnu'l Cevzî bu âyete göre bütün peygamberler diriltilmiş olsa Efendimize tâbi olması gerektiğini, binâen aleyh Mirac dönüşü Efendimizin Onlara imam olduğunu bildirip; bu anlaşılınca Hıdır sağ olsa Muhammed ummetine dâhil olurdu. İşte İsa (a.s.) âhir zamanda gelecek ve bu ummetten olarak bu şeriatla hükmedecek. Hem mâlum ki Hıdır hususunda kalbi rahatlatacak sahih veya hasen dereceli "Hıdırın Efendimizle buluşup cihada katıldığına dair hiç bir haber yok."
Sünnete gelince: Efendimiz şöyle buyurdu: "Şu gecenizi görüyor musunuz? Bu geceden sonra gelecek yüz yılın başında bu gün hayatta olanlardan hiç kimse yeryüzünde bulunmayacaktır." (Buhârî, Mevâkît 40; Muslim, Fazâil 217; Ebû Dâvûd, 4384; Tirmizî, 2251; Musned, 2/88, 121). Bu, sıhhatinde (Buhârî ve Muslim tarafından) ittifak bulunan bir hadistir.
Muslim'in Sahih'inde geçtiğine göre, Câbir (r.anh), Efendimizin vefatından az önce: "Bu gün canlı olanlardan hiç bir kimse üzerine yüz sene -o hayatta iken- gelmeyecektir." (Muslim, Fazâilu’s-Sahâbe 220; Musned, 3/284, 305, 314; Hakim, 4/499) buyurdu.
Muhakkık âlimlerin icmâına gelince: Bundan sonra (İbnu'l Cevzî) Buhârî ve Ali b. Mûsâ er-Rıdânın "Hıdır ölmüştür" dediklerini ve Buhârî’nin Hıdır'ın hayatından sorulunca Peygamberimiz "Şu gecenizi görüyor musunuz? Çünkü bu geceden sonra gelecek yüz yılın başına bugün yaşayanlardan hiç kimse yeryüzünde olmayacaktır." buyururken "bu nasıl olabilir" dediğini anlatır.
İbnu'l Cevzî der ki: Hıdır öldü diye hükmeden âlimlerin bazıları şunlardır:
İbrâhim b. İshak el-Harabî, Ebu’l- Huseyin b. el-Munâdî. Bu ikisi dinde imam mertebesinde idiler ve İbnu’l Munadî "Hıdır sağdır" diyenlerin görüşünü çok çirkin bulurdu.
Kadı Ebû Ya’lâ da Hıdır’ın öldüğünü İmam Ahmed'in talebelerinden nakledip ilim ehli birinin de "O sağ olsa Efendimize gelmesi vâcib olurdu" diye ihticacını anlatır. İbnu'l Cevzi devamla der ki: Bize imam Ahmed; Şureyh b. Nu'man, Huşeym, Mûcâhid, Şâ'bi, Câbir (r.anh) isnâdıyla Nebî (s.a.s.)’nin "Nefsim elinde olan Allah'a and olsun ki Mûsâ sağ olsaydı bana tâbi olmaktan başka bir şey yapmazdı" (Musned, 3/387, 338; Beyhakî, 2/11; Abdurrezzak, 10152, 19209; İbn Ebi Âsım, Sunne 1/27) diye buyurduğunu nakleder. Peki, Nebi (s.a.v.) ile beraber Cumua ve cemaat namazını birlikte kılmayıp onunla beraber cihad etmeyen biri nasıl sağ olabilir?
Görmüyor musun?! İsa (a.s.) yeryüzüne indiğinde bu ummetin imamının arkasında kılıp, Peygamberimizin peygamberliğinde bir tahriş olmaması için öne geçmeyecek. Ebu’l-Ferec der ki: Hıdır’ın varlığını isbat edip de, bu isbâtının içindeki bulunan şeriattan uzaklaşmayı unutanın anlayışı ne kıttır!
Mâ'kul olan delile gelince, bunun dokuz yönü vardır:
1. Onun sağ olduğunu isbat eden onun Âdem (a.s.)'in sulbunden gelme evlâdı olduğunu söyler ki, bu iki yönden bozuk bir görüştür:
a- O takdirde ömrü tarihçi Yuhannâ'nın kitabında belirttiğine göre Hıdır, altı bin yaşında eder. Böyle bir ömür insan için söz konusu olamaz.
b- Eğer Âdem'in sulbunden gelme evlâdı olsaydı veya -iddia ettikleri gibi- çocuğunun çocuğundan olma dördüncü insan ve Zulkarneyn'in veziri olsaydı, onların vucut yapıları bizim yaratılışımız gibi değil, aksine boyu ve eni çok fazla olurdu. Sahihayn'da da Ebu Hurayra (r.anh), Efendimizin; "Allah Âdem’i altmış zira' boyunda yaratmıştı. Ondan sonra insanlar hep noksanlaşmakta devam ede geldiler." (Buhârî, Enbiyâ 1, 4/160, 8/62; Muslim, Cennet bab 11/28; Musned, 2/315, 333, 535; Ebû Avâne, 1/158; Abdurrezzak, Mûsânnef (yetmiş zira ile) 19435) buyurduğunu nakleder. Hıdır’ı gördüğünü söyleyen hiç bir kimse onu bu irilikte ve insanların en kıdemlisi olarak görmüş değildir.
2. Hıdır Nuh'tan önce var ise gemiye Nuh (a.s.) ile binmesi gerekirdi. Böyle bir şeyi nakleden kimse yoktur.
3. Âlimler ittifak etmişlerdir ki, Nuh (a.s.) gemiden indiğinde beraberindekiler ölmüş, sonra nesilleri ölmüş, sadece Nuh (a.s.)'in nesli kalmıştır. Bunun delîli Allah’ın: “Biz, işte onun zurriyyetini bâki kıldık” (Sâffât, 37) âyeti olup bu da "Hıdır'ın Nuh (a.s.)'dan önce sağ olduğu" görüşünü yok eder.
4. Hem bu doğru olup insanoğlundan biri doğduğu günden bu dünya'nın sonuna kadar sağ olsa, doğumu da Nuh'tan önce olsaydı, elbette bu en büyük âyet ve şaşacak bir şey olur, bu haber Kur'an’da çok yerde geçerdi. Çünkü en büyük Rubûbiyyet âyetlerinden olurdu. Allah (c.c.) Kur'an'da (Nuh aleyhisselâm’ı) 950 yıl yaşattığını haber verip onu bir (mûcize) âyet sayar. Ya hayatın sonuna kadar ömür verdiği ne olur? Bunun için ilim ehli birisi "bu fikri (Hıdır’ın hâlâ hayatta olduğu görüşünü) insanlar arasına ancak şeytan atmıştır" demiştir.
5. Hıdır’ın hayatıyla ilgili görüş, Allah üzerine ilimsizce yüklenmiş bir görüş olup bu da Kur'an'ın nassıyla haramdır.
İkinci mukaddime gâyet açıktır. Birinci ise: Eğer onun hayatı sâbit ise ona ya Kur'an delâlet ederdi, ya sünnet veya icmâ-ı ummet delâlet ederdi. İşte Allah'ın Kitab'ı, onun neresinde Hıdır'ın sağ olduğu? İşte Rasûlullah'ın sünneti, onun neresinde böyle bir delâlet var? İşte Ummet'in âlimleri, onlar Hıdır'ın sağ olduğuna icmâ ettiler mi?
6. Hıdır’ın sağ olduğunu savunanların tek tutanakları, anlatılan hikâyelerdir. Adamın biri Hıdır'ı gördüğünü söyler. Allah için, ne şaşacak iş(!) Hıdır'ın belli bir alâmeti var da gören Onu tanıyor mu? Bunların çoğu gördükleri şahsın "ben Hıdır’ım" demesine aldanıyor. Mâ'lumdur ki böyle bir sözü ortaya atanın sözünü Allah'tan bir delil olmadan tasdik câiz olamaz. Peki Hıdır'ı gördüğünü söyleyen adama kendinin Hıdır olduğunu söyleyenin yalancı değil de doğru biri olduğu nereden mâ'lum oluyor?
7. Hem Hıdır Allah'ın Kelîm'i İmran oğlu Mûsâ (a.s.)'dan ayrılıp onunla arkadaşlığa devam etmedi, Ona (âyette geçişine göre): "İşte bu, benimle senin arandaki ayrılıktır" (Kehf, 78) dedi. Nasıl olur da Mûsâ (a.s.) gibi bir Peygamber'den ayrılıp gitmeyi kendi nefsine râdı görür de sonra câhil ve şeriat dışı giden, Cumua’ya ve cemaata gelmeyen, ilim meclislerine ayak basmayıp şeriatten hiçbir şey bilmeyen bu dervişlerle birleşmeye nasıl râdı olur? Bunların her biri "Hıdır dedi ki", "bana Hıdır geldi", "Hıdır tavsiye etti ki" diye atar dururlar.
Hayret doğrusu, demek Hıdır Allah'ın Kelîm'inden ayrılacak, sonra da abdest almasını bilmeyen, namaz nasıl kılınır anlamayan câhillerin sohbeti peşinde dolaşacak ha...
8. Hem Muhammed ummeti "ben Hıdır’ım" diyen kimse hakkında, o kimse "Ben Allah Rasûlünü şöyle şöyle söylerken işittim" demiş olması farzedildiğinde, dinde onun sözüne iltifat edilmez ve kendisi ile ihticac edilmez. Tâ ki Rasûlullah'a gelmediği ve ona biat etmediği ya da bu câhil kendisi ona gönderilmediğini söyleyene kadar. Bunda küfürden bir şeyler vardır.
9. Eğer Hıdır sağ olsaydı, elbette kâfirlere karşı cihadı, Allah yolunda alâkası ve ordu safında bir saat yer alması; Cumuaya, cemaata gelmesi ve ilim öğrenmesi kendisi için vahşi hayvanlar arasında ıssız yerlerde ve tenha çöllerde dolaşmasından daha hayırlı olurdu. Böyle yapması ise en fazla ayıplanmasına ve tâ'nedilmesine sebeb olmaz mı? (İbn Kayyim el-Cevziyye, Elmenâr'ul Munîf fi’s-Sahîh ve’d-Daîf, Tahkik Terceme ve Tâ’lik Muzaffer Can, Cantaş Y., İst. 1992, Sf: 69-76)