Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Haber HTŞ'den Yeni Kararlar

Q Çevrimdışı

Qamar Al Quds

silik
İslam-TR Üyesi
HTŞ'den yeni kararlar:

- Asker veya komutan, kendi divanına sormadan ayrılamaz

- İzin aldıktan sonra sebep ne olursa olsun yeni bir oluşuma gidemez

- Sahadaki herhangi bir örgüte katılamaz

- Bunlara muhalefet eden hesaba çekilir.

 
طالب بن عايد Çevrimdışı

طالب بن عايد

انا لله وانا اليه راجعون
Süper Moderatör
Maalesef Hurrâs ed Din ile aralarında çatışma başlamış.. Allah swt Müslümanların arasını düzeltsin, kâfirleri sevindirmesin, mucâhidlerin aleyhine konuşacak şerîrleri rezîl etsin..
Allahu a'lem yine ma'lûm tâğutların(reis vs) M4 ve ateşkes?! zilleti vb, fitnesi..
Allah swt mucâhidlerin kalblerini ve ayaklarını kaydırmasın, onları kâfirlerin zelîl kuklaları hâline düşmekten muhâfaza buyursun, Allah swt Müslümanlar arasındaki fitneleri hayırla bertaraf etsin ve islâhdan nasibi olmayanların, haddi aşanların şerrinden muvahhidleri emîn kılsın. Allahumme Âmîn Ya Rabb.
 
Q Çevrimdışı

Qamar Al Quds

silik
İslam-TR Üyesi
Maalesef Hurrâs ed Din ile aralarında çatışma başlamış.. Allah swt Müslümanların arasını düzeltsin, kâfirleri sevindirmesin, mucâhidlerin aleyhine konuşacak şerîrleri rezîl etsin..
Allahu a'lem yine ma'lûm tâğutların(reis vs) M4 ve ateşkes?! zilleti vb, fitnesi..
Allah swt mucâhidlerin kalblerini ve ayaklarını kaydırmasın, onları kâfirlerin zelîl kuklaları hâline düşmekten muhâfaza buyursun, Allah swt Müslümanlar arasındaki fitneleri hayırla bertaraf etsin ve islâhdan nasibi olmayanların, haddi aşanların şerrinden muvahhidleri emîn kılsın. Allahumme Âmîn Ya Rabb.

Allahumma âmin âmin âmin ya Rabb..
...
Evet, maalesef.
Sebat edin operasyon odası "HTŞ'yi şeriata ve akla ve zor kullanmaktan kaçınmaya davet ediyoruz. HTŞ'dekiler de bizim kardeşimizdir. Çatışma istemiyoruz. HTŞ liderlerine bu fiillerinden vazgeçmesi için baskı yapılmasını istiyoruz." diye açıklama yapmıştı.
HTŞ, Hurras'ı topcu atışları ile vuruyormuş.
Ensar el Din örgütüne ait iki karargah dün gece HTŞ tarafından kuşatıldı.
- Bir Karargahdaki 7 militan tutuklandı 5'i serbest bırakıldı
- İki karargahdaki tüm mühimmata el konuldu.
 
leyligöz Çevrimdışı

leyligöz

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Türkiye’yi kana bulayacaktı… HTŞ operasyonunda tutuklandı
Adana'da terör örgütü HTŞ/HAD'a yönelik düzenlenen operasyonda gözaltına alındıktan sonra tutuklanan Cihat T.'nin (25) Türkiye'ye bombalı eylem yapmak için geldiği ortaya çıktı. Cihat T.'nin cep telefonunda, Suriye'de uzun namlulu silahlarla çekilen fotoğrafları ile bomba yapımı gösteren görüntüler ele geçirildi.
 
Abdullah el Hanbeli Çevrimdışı

Abdullah el Hanbeli

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
HTŞ'nin akidesi ile HAD'in akidesi aynı mıdır yoksa aralarında siyasi bazı fikir ayrılıkları mı var? Niye anlaşamıyorlar merak ediyorum.
 
Q Çevrimdışı

Qamar Al Quds

silik
İslam-TR Üyesi
HTŞ'nin akidesi ile HAD'in akidesi aynı mıdır yoksa aralarında siyasi bazı fikir ayrılıkları mı var? Niye anlaşamıyorlar merak ediyorum.

Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) Nusra Cephesi'nin feshedilmesi sonrası ilan edilen Şam'ın Fethi Cephesi'nin genişletilmiş bir koalisyonu. HTŞ idlib bölgesindeki en güçlü askeri yapı.

Hurrasuddin ise Ceyşu'l Melahim, Ceyşu'l Badiye, Ceyşu'l Sahil, Seraya Kabul ve Seriyeti Guta ve Duma adlı yapılanmalarının birleşimi.
Eskiden Nusra Cephesi ve Heyet Tahriru'ş Şam'da görev alan Ebu Hammam el Şami, Sami El Ureydi, Ebu Culeybib el Ürdüni ve Ebu Hatice el Ürdüni gibi isimler yapılanmanın öne çıkan isimleri. El-Kaide'nin resmi Suriye temsilcisi.
 
Abdullah el Hanbeli Çevrimdışı

Abdullah el Hanbeli

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) Nusra Cephesi'nin feshedilmesi sonrası ilan edilen Şam'ın Fethi Cephesi'nin genişletilmiş bir koalisyonu. HTŞ idlib bölgesindeki en güçlü askeri yapı.

Hurrasuddin ise Ceyşu'l Melahim, Ceyşu'l Badiye, Ceyşu'l Sahil, Seraya Kabul ve Seriyeti Guta ve Duma adlı yapılanmalarının birleşimi.
Eskiden Nusra Cephesi ve Heyet Tahriru'ş Şam'da görev alan Ebu Hammam el Şami, Sami El Ureydi, Ebu Culeybib el Ürdüni ve Ebu Hatice el Ürdüni gibi isimler yapılanmanın öne çıkan isimleri. El-Kaide'nin resmi Suriye temsilcisi.

Allah razı olsun akhi biliyorum ama benim merak ettiğim Nusra Htş olduktan sonra itikadında bir değişme oldu mu? Mesela şeyh Muhaysini, Erdoğan'ın gücü nispetinde islamı getirmeye çalışmasından ötürü ibn Teymiyye'nin fetvasını delil alarak mücahid ilan etti veya Htş kadılarından Ebu Maria el Kahtani, Erdoğan'ın tekfirini ihtilaflı görüyor halbuki Şeyh Makdisi'nin otuz risalesinden anladığıma göre muayyen herhangi bir tağutu cehalet ve te'vil sebebiyle tekfir etmeyenleri irca ehli görür ve bu gibi kişilerin cehalet ve te'vil sebebiyle tekfir etmemeyi ehli sünnetin kabul ettiği meşru ihtilaf dairesinde görmez. Hatam varsa düzelt.
 
Abdullah el Hanbeli Çevrimdışı

Abdullah el Hanbeli

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Erdoğan'ın zaferine neden seviniyoruz? - Abdullah Muhaysini

El Kâide Kadısı Şeyh Ebu Mâria El-kahtanî'nin Tayyib Erdoğan Hakkındaki Sözü

Bu da Şeyh Makdisi'nin bu konuda görüşü:
Günümüzde tağutların ve destekçilerinin tekfiri konusunda tartışma yapan mürcie çömezlerinin durumu da bu şekildedir. Onlar, açıkça şirki savunmamakta ve riddeti hoş görmemektedirler. Ancak yukarıda belirttiğimiz bazı şüphelerden dolayı iman ve küfür isimlerinde ihtilaf etmektedirler. Ne var ki bu ihtilafları, mensuplarından olan bazılarının şirki basit görmelerine, tağutları veli edinmelerine ve küfre götüren birtakım sebepler hakkında gevşek davranmalarına yol açmıştır. Ancak, tekfir hükmünün açık olan sebeplere bina edilmesi zarureti ve dolaylı yönlerden tekfirin doğru olmaması sebebi ile, küfrü açıkça savunmadıkları veya küfre yada ona götüren sebeplerin mübahlığına dair fetva vermedikleri sürece, kimseyi tekfir etmiyoruz. Onların durumu, fukahatu’l- mürcie’den olanların durumu ile aynı kaldığı sürece, onları tekfir etmeme ve sadece cahillik veya bid’atçılık ile nitelemekle yetinme konusunda selefin yolunu izleyeceğiz.
 
Abdullah el Hanbeli Çevrimdışı

Abdullah el Hanbeli

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İdlib'de HTŞ ile Hurras ed Din arasında ateşkes
İdlib'de bir süredir kendi aralarında çatışan muhalif grupların anlaşmaya vardığı bildirildi.

İdlib genelinde Suriyeli muhalif güçler arasında bir süredir gerilim yaşanıyor.

Son dönemde, Suriye'nin kuzeyinde faaliyet gösteren en kapsamlı muhalif grup olarak tanınan ve İdlib bölgesinde kontrolü elinde bulunduran Tahrir el Şam Heyeti'nin (HTŞ) gerçekleştirdiği gözaltılar ve bölgede kurulan yeni operasyon odası sebebiyle gerginlik artış gösterdi.

HTŞ'den ayrılan önemli isimlerin "Fesbutu" (Ve sebat edin) adlı operasyon odasına katılması, bunun ardından HTŞ'nin gerçekleştirdiği gözaltılar ve gruptan ayrılmanın yasaklanması gerginliği çatışmaya yol açacak biçimde artırdı.

23 Haziran'da Hurras ed Din'in başını çektiği "Fesbutu" operasyon odasının İdlib batısındaki Arab Said bölgesinde kontrol noktaları kurduğu, bunun ardından HTŞ ile grup arasında çatışmaların yaşandığı rapor edildi. Muhalifler, bölgede çatışmaların artmasından endişe ediyordu.

Gruplar anlaşmaya vardı
Karşılıklı açıklamaların ve diğer muhalif grupların arabuluculuk için devreye girmesinin ardından, bölgede çatışan taraflar arasında ateşkes anlaşması imzalandığı bildirildi.

Yerel kaynakların aktardığı bilgilere göre, yapılan görüşmelerin ardından HTŞ ile Hurras ed Din arasında anlaşmaya varıldı.

Anlaşma kapsamında bölgede çatışmaların durdurulacağı, yine bölgede Hurras ed Din'e ait askeri merkezlerin kapatılacağı ve tüm anlaşmazlıkları çözmek üzere Türkistan İslam Partisi'nden temsilcilerin liderliğinde bağımsız bir mahkeme kurulacağı belirtildi.

Anlaşma sonrası çatışmaların azaldığı rapor edilirken, iki tarafın uzlaşamaması halinde gerilimin yeniden tırmanabileceği dile getiriliyor.

Kaynak: Mepa News
 
leyligöz Çevrimdışı

leyligöz

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
suriyede islami grupların çatışma sebebi ne .hepsi de islam devleti kurmak için savaşmıyor mu.muhalif olmalarının sebebi ne.haberlerden duyuyorduk.vuran da ölen de allahu ekber deyip öyle vuruyordu birbirlerini.
 
Q Çevrimdışı

Qamar Al Quds

silik
İslam-TR Üyesi
suriyede islami grupların çatışma sebebi ne .hepsi de islam devleti kurmak için savaşmıyor mu.muhalif olmalarının sebebi ne.haberlerden duyuyorduk.vuran da ölen de allahu ekber deyip öyle vuruyordu birbirlerini.

HTŞ tüm operasyon odalarının kendilerinin denetiminde olmasını istiyor çünkü. Ve Ruslara karşı kurulan birliklerin liderlerini tutukluyor, infaz ettiği kimseler de oldu. HTŞ karşıtı haber yapan habercileri de tutukladılar geçen günlerde.
Ruslara ve Esad'a karşı kullanmadığı füzelerini; Arap Said'de Hurras ve Fesbutu'ya karşı kullanıyor.
İnsanlar da şunu düşünüyor ister istemez "Tr'nin emri ile mi böyle davranıyorlar? Rus devriyelerine neden müdahale etmiyorlar? Aralarında bir anlaşma mı var?"

Allah azze ve celle nasıl İŞİD'in hakkından geldiyse mucahidlerin içindeki ajanlarin münafıkların ve nifak ehlinin de hakkından gelsin.
Allah azze ve celle aralarını hayr üzere ıslah etsin.
 
عبد الرحمن Çevrimdışı

عبد الرحمن

قُل آمَنتُ بِاللهِ ثُمَّ استَقِم
İslam-TR Üyesi
HTŞ'nin akidesi ile HAD'in akidesi aynı mıdır yoksa aralarında siyasi bazı fikir ayrılıkları mı var? Niye anlaşamıyorlar merak ediyorum.
benim merak ettiğim Nusra Htş olduktan sonra itikadında bir değişme oldu mu? Mesela Muhaysini, Erdoğan'ın gücü nispetinde islamı getirmeye çalışmasından ötürü ibn Teymiyye'nin fetvasını delil alarak mücahid ilan etti veya Htş kadılarından Ebu Maria el Kahtani, Erdoğan'ın tekfirini ihtilaflı görüyor halbuki Makdisi'nin otuz risalesinden anladığıma göre muayyen herhangi bir tağutu cehalet ve te'vil sebebiyle tekfir etmeyenleri irca ehli görür ve bu gibi kişilerin cehalet ve te'vil sebebiyle tekfir etmemeyi ehli sünnetin kabul ettiği meşru ihtilaf dairesinde görmez. Hatam varsa düzelt.

Burada siyasetin itikad ile bir alakası yok. Onun haricinde tekfir de itikadi bir mesele değildir uygulamada. İtikad bir oyun değil ki her sene değişsin. Bu kaza/hüküm meselesi, ictihad/görüş meselesidir. Tahriuş Şam'ın Türkiye'ye bakış açısı değişti mi diye sorulacak olursa, değişmiş olması muhtemel, çünkü 2016'da Şam'ın Fethi Cephesi'ne geçiş döneminde Nusret Cephesi'nin baş şeriye sorumlusu Sami el-Ureydi istifa etti. Tahriruş Şam'ın şimdi ki baş şeriye sorumlusu Ebu Yusuf el-Hamavi. Onun meseleye bahsettiğin Muhaysini-Kahtani çizgisinde baktığını yazmıştı Telegram'da ismini hatırlamadığım birisi. Ancak buna Erdoğan'ı mücahit ilan etme demenin biraz abartılı olduğunu düşünüyorum. Suriye'dekiler Türkiye'deki duruma vakıf değiller çoğunlukla, meseleye Şam cihadının maslahatı açısından bakıyorlar ve buna göre AKP'nin hükümet olması maslahata daha uygun. Gerisi de tekfir edip etmeme meselesi ve etmeyenlerin çoğunlukta olduğu malum. Bu meseleyi tartışmaya açmak istemiyorum ancak bunun muteber bir ihtilaf olup olmaması konusuna değinmek isterim.

Başta belirttiğim üzere bu mesele itikad meselesi değildir. Laikliğin ve demokrasinin; Allah'ın kati hükümlerini ilga ve tebdil etmenin, bunları tartışmaya açmanın dini inkar dolayısıyla küfür olduğu konusunda herkes müttefiktir ve itikad da işte budur. Makdisi belirttiğin gibi cehaleti, tevili özür olarak kabul etmiyor yöneticilerde, ancak bunun itikat farklılığı değil, uygulama farklılığı olduğunu kendisi belirtiyor kitabının başında:

أما إرجاء المنتسبين إلى الدين أو الدعواة الذين نناقشهم فــي هذا الكتــاب فهــو غالبــًا ليــس فــي تعريــف مســمى اليمــان... ًلكنهم عند تنزيل ذلك على الواقع وفي الناحية العملية خصوصا مع نواقض اليمان يظهر لك أن ركن العمل الذي أثبتوه في تعريف الإيمان مهمل عندهم بل يكاد يكون ساقطًا وملغيًا
Imta el-Nazar, S. 6. (archive.org/details/ad2017_tutanota_20170609_2351)

Erdoğan'ın zaferine neden seviniyoruz? - Abdullah Muhaysini

El Kâide Kadısı Şeyh Ebu Mâria El-kahtanî'nin Tayyib Erdoğan Hakkındaki Sözü

Bu da Şeyh Makdisi'nin bu konuda görüşü:
Günümüzde tağutların ve destekçilerinin tekfiri konusunda tartışma yapan mürcie çömezlerinin durumu da bu şekildedir. Onlar, açıkça şirki savunmamakta ve riddeti hoş görmemektedirler. Ancak yukarıda belirttiğimiz bazı şüphelerden dolayı iman ve küfür isimlerinde ihtilaf etmektedirler. Ne var ki bu ihtilafları, mensuplarından olan bazılarının şirki basit görmelerine, tağutları veli edinmelerine ve küfre götüren birtakım sebepler hakkında gevşek davranmalarına yol açmıştır. Ancak, tekfir hükmünün açık olan sebeplere bina edilmesi zarureti ve dolaylı yönlerden tekfirin doğru olmaması sebebi ile, küfrü açıkça savunmadıkları veya küfre yada ona götüren sebeplerin mübahlığına dair fetva vermedikleri sürece, kimseyi tekfir etmiyoruz. Onların durumu, fukahatu’l- mürcie’den olanların durumu ile aynı kaldığı sürece, onları tekfir etmeme ve sadece cahillik veya bid’atçılık ile nitelemekle yetinme konusunda selefin yolunu izleyeceğiz.

Burada kullandığı ve çevirenlerinin garip çevirmiş oldukları "mürcietul fukaha/ fukahaul mürcie" kavramı amelin imandan olmadığına, imanın tasdik/marifetten ibaret olduğuna inanmaktır. Bu Hanefilerin itikadıdır. İbn Teymiyye bunu "fakihlerin mürciesi" olarak isimlendirmiş, ama buna bir olumsuzluk yüklememiştir zamanındaki alimleri Cehmilikle suçlasa da "kalp amellerini dikkate almadıkları" için. Makdisi burada bu bağlama atıfta bulunuyor, yani tekfirden kaçınanlar "fakihlerin mürciesi" mertebesinde kaldıkları ve "Cehmi mürcie"liğe geçmedikleri sürece diyor. Bu alıntıdan yeterince anlaşılmıyor tekfir etmeyenlere nasıl baktığı. Ancak burada Mürcie ismini kullanması yanlış olmuş, çünkü baştaki alıntaya baktığımızda, İman'ın tarifinde müttefik olduklarını belirtiyor. Mesele mevzu bahis amelin o tarifteki "ameller"e imanı giderici bir şekilde (nevakidul imandan olarak) girip girmiyor olması.

İsimlere fazla takılmamak lazım, özellikle de Mürcie fırkasının tarihi çok tartışmalıdır. Mesela ilk Mürcie fırkası siyasi bir oluşumdu ancak tam olarak ne zaman ortaya çıktı, neden ortaya çıktı, bu konuda tarihçiler farklı görüşler belirtiyor. İtikadi fırka Mürcie de bir çok farklı gruba ayrılır, Abdulkadir Geylani 12 tane sayıyor. Ama bugün herkes kafasına göre bilip bilmeden (Makdisi'yi kastetmiyorum) Mürcie yaftasını savuruyor. IŞİD'e göre buradaki herkes Mürcie. El-Elbani'ye de Mürcie denmişti sahih olarak tasnif ettiği bir hadise dayanarak amel imandan değildir dediği için. Kanımca Mürcie konusunu en insaflı ve açık şekilde ele alan Tarık Abdulhalim olmuştur, bu mesele tarifle alakalı değildir. İbnul Hümam'ın dediği üzere güneşe/puta secde eden kafirdir Müslümanım dese de.

Allah her şeyi en iyi bilendir Allahu teala alimlerimiz başta olmak üzere Müslümanlara rahmet etsin ve mağfirette bulunsun. Moritanyalı Şeyh Muhammed b. Hasen el-Deduw'un güzel bir açıklamasını dinlemiştim geçenlerde: Ehli Sünnet alimleri ameli hükümlerde ihtilaf ettikleri gibi itikadın füru'unda da (kökten türeyen gelişmiş meseleler) ihtilaf etmişlerdir. İsabet edene iki ecir, hata edene bir ecir vardır.

* * *

Suriye'deki ihtilafa gelince bunun itikat ile bir alakası yoktur, tekfir meselesi ile de. Bu sırf strateji-güç meselesidir. Cemaatler büyüyünce ve belirli bir güce ulaşınca daha ihtiyatlı davranmaya yöneliyor ve bünyesine gelecek zararlardan endişeleniyor. HTŞ ateşkes taraftarıyken, El Kaide savaş taraftarı şu anda. Stratejide ayrılığın küfür ile nifak ile, itikad ile hiç bir alakası yok. Çoğu siyasi ihtilaflarda olduğu gibi burada da en temel sorun, Müslümanların bir bünyede toplanmamış olmaları, bir emir üzerine birleşememiş olmaları. Güçlü grupların tegallub'e, kaba kuvvet ile iktidar olmaya yönelmeleridir. Oysa şura ile, ümmetin (yerel olarak da) rızası olmadan yapılan işte hayır yoktur. Meselenin en kötü tarafı ise alimlere gerek ihtiramın gösterilmemesi. Şeyh Muhaysini, Şeyh Abdurrezzak el-Mehdi vb. alimler Tahriruş Şam'dan ayrılalı üç sene oldu. Hiç kimse garipsemedi, üzerinde düşünmedi. Alimlerin parçası olmadığı, şuraya dahil olmadığı hiç bir yapı felaha doğru yürümez. Bana göre en doğru yöntem: tüm siyası yapılar feshedilmeli, mücahid askerler bir orduda toplanmalı. yerel idare ahaliye bırakılmalı. İlim ehlinin başında bulunuğu bir şeriye meclisi kurulmalı. Tüm bu yapıya riyaset edecek tüm gruplardan, alimleri, siyasileri, idarecileri, komutanları bir araya getirecek bir ehli hall vel akd şurası tesis edilmeli. Hedeflerin ve metodun açıklandığı bir misak hazırlanmalı. Bunlara rızadan sonra gerisi beyat ve itaat. Ondan sonra muhalif olan kafasına göre hareket edemez ve meşruiyeti de olmaz, çünkü şuraya itaat ahde sadakat vaciptir. Ancak her grup kendi yönteminin (yöntemin ne olduğu da açık değil çoğu zaman) daha üstün veya hakka daha yakın olduğunu savunarak birleşmeye yanaşmıyor.

Yine de kan dökülmeden çatışmanın son bulması güzel bir gelişme. İç savaş sahabe döneminde de olmuş ve hadiste geçtiği üzere:
“Rabbimden üç şey istedim. Bana ikisini verdi, birini vermedi. Rabbimden, ümmetimi; açlıkla helak etmemesini istedim. Bunu bana verdi. Ondan, ümmetimi; suda boğmakla helak etmemesini istedim. Buna da bana verdi.
Rabbimden, ümmetimin halkları arasında savaş çıkmamasını, birbirlerine karşı şiddet kullanmamasını istedim. Ancak bunu bana vermedi.” (Müslim: 8/171, hn. 7442; Müsnedi Ahmet: 1/181, hn. 1574)
 
Son düzenleme:
Abdullah el Hanbeli Çevrimdışı

Abdullah el Hanbeli

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Burada siyasetin itikad ile bir alakası yok. Onun haricinde tekfir de itikadi bir mesele değildir uygulamada. İtikad bir oyun değil ki her sene değişsin. Bu kaza/hüküm meselesi, ictihad/görüş meselesidir. Tahriuş Şam'ın Türkiye'ye bakış açısı değişti mi diye sorulacak olursa, değişmiş olması muhtemel, çünkü 2016'da Şam'ın Fethi Cephesi'ne geçiş döneminde Nusret Cephesi'nin baş şeriye sorumlusu Sami el-Ureydi istifa etti. Tahriruş Şam'ın şimdi ki baş şeriye sorumlusu Ebu Yusuf el-Hamavi. Onun meseleye bahsettiğin Muhaysini-Kahtani çizgisinde baktığını yazmıştı Telegram'da ismini hatırlamadığım birisi. Ancak buna Erdoğan'ı mücahit ilan etme demenin biraz abartılı olduğunu düşünüyorum. Suriye'dekiler Türkiye'deki duruma vakıf değiller çoğunlukla, meseleye Şam cihadının maslahatı açısından bakıyorlar ve buna göre AKP'nin hükümet olması maslahata daha uygun. Gerisi de tekfir edip etmeme meselesi ve etmeyenlerin çoğunlukta olduğu malum. Bu meseleyi tartışmaya açmak istemiyorum ancak bunun muteber bir ihtilaf olup olmaması konusuna değinmek isterim.

Başta belirttiğim üzere bu mesele itikad meselesi değildir. Laikliğin ve demokrasinin; Allah'ın kati hükümlerini ilga ve tebdil etmenin, bunları tartışmaya açmanın dini inkar dolayısıyla küfür olduğu konusunda herkes müttefiktir ve itikad da işte budur. Makdisi belirttiğin gibi cehaleti, tevili özür olarak kabul etmiyor yöneticilerde, ancak bunun itikat farklılığı değil, uygulama farklılığı olduğunu kendisi belirtiyor kitabının başında:

Imta el-Nazar, S. 6. (archive.org/details/ad2017_tutanota_20170609_2351)



Burada kullandığı ve çevirenlerinin garip çevirmiş oldukları "mürcietul fukaha/ fukahaul mürcie" kavramı amelin imandan olmadığına, imanın tasdik/marifetten ibaret olduğuna inanmaktır. Bu Hanefilerin itikadıdır. İbn Teymiyye bunu "fakihlerin mürciesi" olarak isimlendirmiş, ama buna bir olumsuzluk yüklememiştir zamanındaki alimleri Cehmilikle suçlasa da "kalp amellerini dikkate almadıkları" için. Makdisi burada bu bağlama atıfta bulunuyor, yani tekfirden kaçınanlar "fakihlerin mürciesi" mertebesinde kaldıkları ve "Cehmi mürcie"liğe geçmedikleri sürece diyor. Bu alıntıdan yeterince anlaşılmıyor tekfir etmeyenlere nasıl baktığı. Ancak burada Mürcie ismini kullanması yanlış olmuş, çünkü baştaki alıntaya baktığımızda, İman'ın tarifinde müttefik olduklarını belirtiyor. Mesele mevzu bahis amelin o tarifteki "ameller"e imanı giderici bir şekilde (nevakidul imandan olarak) girip girmiyor olması.

İsimlere fazla takılmamak lazım, özellikle de Mürcie fırkasının tarihi çok tartışmalıdır. Mesela ilk Mürcie fırkası siyasi bir oluşumdu ancak tam olarak ne zaman ortaya çıktı, neden ortaya çıktı, bu konuda tarihçiler farklı görüşler belirtiyor. İtikadi fırka Mürcie de bir çok farklı gruba ayrılır, Abdulkadir Geylani 12 tane sayıyor. Ama bugün herkes kafasına göre bilip bilmeden (Makdisi'yi kastetmiyorum) Mürcie yaftasını savuruyor. IŞİD'e göre buradaki herkes Mürcie. El-Elbani'ye de Mürcie denmişti sahih olarak tasnif ettiği bir hadise dayanarak amel imandan değildir dediği için. Kanımca Mürcie konusunu en insaflı ve açık şekilde ele alan Tarık Abdulhalim olmuştur, bu mesele tarifle alakalı değildir. İbnul Hümam'ın dediği üzere güneşe/puta secde eden kafirdir Müslümanım dese de.

Allah her şeyi en iyi bilendir Allahu teala alimlerimiz başta olmak üzere Müslümanlara rahmet etsin ve mağfirette bulunsun. Moritanyalı Şeyh Muhammed b. Hasen el-Deduw'un güzel bir açıklamasını dinlemiştim geçenlerde: Ehli Sünnet alimleri ameli hükümlerde ihtilaf ettikleri gibi itikadın füru'unda da (kökten türeyen gelişmiş meseleler) ihtilaf etmişlerdir. İsabet edene iki ecir, hata edene bir ecir vardır.

* * *

Suriye'deki ihtilafa gelince bunun itikat ile bir alakası yoktur, tekfir meselesi ile de. Bu sırf strateji-güç meselesidir. Cemaatler büyüyünce ve belirli bir güce ulaşınca daha ihtiyatlı davranmaya yöneliyor ve bünyesine gelecek zararlardan endişeleniyor. HTŞ ateşkes taraftarıyken, El Kaide savaş taraftarı şu anda. Stratejide ayrılığın küfür ile nifak ile, itikad ile hiç bir alakası yok. Çoğu siyasi ihtilaflarda olduğu gibi burada da en temel sorun, Müslümanların bir bünyede toplanmamış olmaları, bir emir üzerine birleşememiş olmaları. Güçlü grupların tegallub'e, kaba kuvvet ile iktidar olmaya yönelmeleridir. Oysa şura ile, ümmetin (yerel olarak da) rızası olmadan yapılan işte hayır yoktur. Meselenin en kötü tarafı ise alimlere gerek ihtiramın gösterilmemesi. Şeyh Muhaysini, Şeyh Abdurrezzak el-Mehdi vb. alimler Tahriruş Şam'dan ayrılalı üç sene oldu. Hiç kimse garipsemedi, üzerinde düşünmedi. Alimlerin parçası olmadığı, şuraya dahil olmadığı hiç bir yapı felaha doğru yürümez. Bana göre en doğru yöntem: tüm siyası yapılar feshedilmeli, mücahid askerler bir orduda toplanmalı. yerel idare ahaliye bırakılmalı. İlim ehlinin başında bulunuğu bir şeriye meclisi kurulmalı. Tüm bu yapıya riyaset edecek tüm gruplardan, alimleri, siyasileri, idarecileri, komutanları bir araya getirecek bir ehli hall vel akd şurası tesis edilmeli. Hedeflerin ve metodun açıklandığı bir misak hazırlanmalı. Bunlara rızadan sonra gerisi beyat ve itaat. Ondan sonra muhalif olan kafasına göre hareket edemez ve meşruiyeti de olmaz, çünkü şuraya itaat ahde sadakat vaciptir. Ancak her grup kendi yönteminin (yöntemin ne olduğu da açık değil çoğu zaman) daha üstün veya hakka daha yakın olduğunu savunarak birleşmeye yanaşmıyor.

Yine de kan dökülmeden çatışmanın son bulması güzel bir gelişme. İç savaş sahabe döneminde de olmuş ve hadiste geçtiği üzere:

Allah razı olsun abi, ben bu tekfir meselesinde şeyh Makdisi ile diğer alimler, ilim talebeleri arasında bir farklılık gördüğüm ve otuz risalesinde de şeyh Makdisi tağutların tekfirinde farklı bir usul benimseyenlere mürcie kelimesini kullandığı için sanki onları bidatçi görüyor zannettim. Şeyh Makdisi'nin tekfir meselesinde diğer birçok muasır ulemadan farklı düşündüğünü söyleyebilir miyiz mesela aklıma gelen Cemal Kaşıkçı'nın, Mursi'nin ve Ahmed Yasin'in tekfiri. Şeyh Ebu Katade bu üçünü tekfir etmezken, şeyh Makdisi üçünü de tekfir etmişti. Ayrıca HAD'in daha çok şeyh Makdisi'nin çizgisinde olduğunu söyleyebilir miyiz? Bir de abi, yolladığın arapça yazıyı türkçeye tercüme eder misin?

Diğer meselede de doğru söylüyorsun, vakıada siyasi, maslahat ve mefsedet, zaruret konusundaki değerlendirmelerde ve fıkhi konularda ihtilaf ve farklılık insanı kafir veya fasık yapmaz tabiiki, onda şüphe yok. Mesela Htş koordineli çalışmayı zaruretin tahakkuk ettiği düşüncesiyle caiz görürken (bu konuda Tarık Ebu Abdullah'ın 9. bölümden oluşan bir dersi var, dinlemenizi şiddetle tavsiye ederim), Had buna katılmayabilir veya Htş ateşkesi caiz görürken, Had buna katılmayabilir. Bu meselelere sahadaki ulema karar verir. Allahu alem.
 
عبد الرحمن Çevrimdışı

عبد الرحمن

قُل آمَنتُ بِاللهِ ثُمَّ استَقِم
İslam-TR Üyesi
Alıntı şu şekilde: "ircaları galibiyetle imanın tanımlamasında değil... lakin bunu gerçeğe uygulamada, ve uygulama açısından da özellikle imanı gideren etkenlerde sana görünür ki tarifte kabul ettikleri amel rüknünü ihmal ediyorlar hatta düşürüyor ortadan kaldırıyorlar neredeyse."

Şeyh Makdisi'nin tekfir meselesinde diğer birçok muasır ulemadan farklı düşündüğünü söyleyebilir miyiz[...]Ayrıca HAD'in daha çok şeyh Makdisi'nin çizgisinde olduğunu söyleyebilir miyiz?

Allahu alem bu doğru. Hurras ed-Din'in baş şeriye sorumlusu (?) Dr. Sami el-Ureydi, Şeyh Makdisi'nin öğrencisidir, dolayısıyla aynı çizgide olmaları gerek.
 
Abdullah el Hanbeli Çevrimdışı

Abdullah el Hanbeli

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Alıntı şu şekilde: "ircaları galibiyetle imanın tanımlamasında değil... lakin bunu gerçeğe uygulamada, ve uygulama açısından da özellikle imanı gideren etkenlerde sana görünür ki tarifte kabul ettikleri amel rüknünü ihmal ediyorlar hatta düşürüyor ortadan kaldırıyorlar neredeyse."



Allahu alem bu doğru. Hurras ed-Din'in baş şeriye sorumlusu (?) Dr. Sami el-Ureydi, Şeyh Makdisi'nin öğrencisidir, dolayısıyla aynı çizgide olmaları gerek.

Allah razı olsun abi
 
Ebu Tahir Çevrimdışı

Ebu Tahir

لا إله إلا الله
İslam-TR Üyesi
Burada kullandığı ve çevirenlerinin garip çevirmiş oldukları "mürcietul fukaha/ fukahaul mürcie" kavramı amelin imandan olmadığına, imanın tasdik/marifetten ibaret olduğuna inanmaktır. Bu Hanefilerin itikadıdır.

Akhi bu yukarıdaki “imanın yalnız tasdikten” olduğuna inanmak ve bunun Hanefiler’in itikadı olduğu görüşü sana mı ait yoksa şeyh makdisinin mi görüşü?
Yakın zamanda rahmetli Hasan Karakaya hocanın İslam Akaidi adlı eserinde bu görüşün Maturidilerin ve Eşarilerin çoğunluğunun olduğunu okudum..Ebu Hanife ve onun mezhebinden alimlerin ve bir kısım Eşarilerin “İman kalple tasdik ve dille ikrardır” görüşü olduğunu ve bununda diğer ulemanın görüşü olan “İman kalple tasdik,dil ile ikrar ve organlarla amel etmektir” görüşü ile arasında sadece lafzı bir ihtilaf olduğunu okudum..etrafımızdaki ilim ehli,ilim talebelerine sorduğumuzda da aynen bu cevabı aldık.
Yazdığınız yazıda sanki bir yanlış ifade olduğunu düşünüyorum..Allahualem
 
عبد الرحمن Çevrimdışı

عبد الرحمن

قُل آمَنتُ بِاللهِ ثُمَّ استَقِم
İslam-TR Üyesi
Akhi bu yukarıdaki “imanın yalnız tasdikten” olduğuna inanmak ve bunun Hanefiler’in itikadı olduğu görüşü sana mı ait yoksa şeyh makdisinin mi görüşü?
Yakın zamanda rahmetli Hasan Karakaya hocanın İslam Akaidi adlı eserinde bu görüşün Maturidilerin ve Eşarilerin çoğunluğunun olduğunu okudum..Ebu Hanife ve onun mezhebinden alimlerin ve bir kısım Eşarilerin “İman kalple tasdik ve dille ikrardır” görüşü olduğunu ve bununda diğer ulemanın görüşü olan “İman kalple tasdik,dil ile ikrar ve organlarla amel etmektir” görüşü ile arasında sadece lafzı bir ihtilaf olduğunu okudum..etrafımızdaki ilim ehli,ilim talebelerine sorduğumuzda da aynen bu cevabı aldık.
Yazdığınız yazıda sanki bir yanlış ifade olduğunu düşünüyorum..Allahualem

O benim hatam. Makdisi "Mürcietul fukaha"yı (Hanefileri, bu tabir biraz yanıltıcı) tarif ederken senin dediğin şekilde, iman tasdik ve ikrardır, amel imandan bir parça değildir dolayısıyla iman eksilip artmaz derler diyor. Cehmiyye'yi de iman mücerret tasdiktir ve ilimdir olarak veriyor. TDV Ansiklopedisi İman ve Ebu Hanife maddesinde de aynı şekilde geçiyor.

Ancak İmam Ebu Hanife'nin tarifi ile Maturidiyye/Eşariyye alimlerinin tarifi arasında bir fark yok gerçekte; ikisinde de amel tarifin dışında. İkrar sadece İslam ahkamının tatbiki açısından zikrediliyor ilk tarifte (bkz. Fıkhul Ekber Aliyyulkari Şerhi). Dolayısıyla bunların tarifini ayrı telakki etmek yanlış olur, ihtilafın lafzi olması hepsini kapsıyor.

Cehmiyye'yi farklı kılan, iman mücerret marifettir (bilmek, yani ilim) demiş olmalarıdır. Bunun ile tasdik arasındaki fark ise, inanıp inanmamak arasındaki fark gibidir. Ebu Talip'de olduğu gibi, İslam'ın hak olduğunu bilen, ama tasdik etmekten kaçınan, Cehmiyye'nin tarfine göre yine de Müslüman sayılması gerekir mesela.
Ancak bazıları marifeti ilim değil de, tasdikten de öte tahkiki iman için kullanmıştır. Aliyyulkari mesela tasdik yerine marifet demek daha uygundur diyor, ama ilim anlamında marifeti kastetmiyor. Muhtar olan "iman ikrar ve marifettir" demektir diyor. Dolayısıyla Hanefilerin, Maturidiyye'nin ve Eş'ariyye'nin görüşü bu yöndedir, amel dahil değildir tarifte.

Kısacası, ben ilk yazımda özet geçerek tasdik yazmışım ikrarın bu ihtilafta önemini hatırda bulundurarak. Dediğin gibi amelin de tarifte imana dahil olup olmasının fazla önemi yok. Ancak uygulamada (tekfir) ihtilaf çıkıyor sonra kabahat tarife yükleniyor. Bu yüzden İbn Teymiyye tasdik rüknü için "kalp amelleri"ni (Allah'ı ve Resulünü sevmek vs.) şart koşmuş ve bâtındaki iman ile kişinin zahirdeki hali arasında bir bağ olduğunu savunmuştur. Makdisi de bu temele dayandırıyor görüşünü, ama tekfir etmeyenlere karşı Mürcie kelimesini nasıl kullanıyor, neden "Mürcietul fukaha" çeşidini seçiyor buradaki Türkçe alıntıda henüz tam anlamadım, araştırmak lazım. Çünkü İbn Teymiyye'ye göre "Mürcietul fukaha"nın tek kusuru, imanı tek parça telakki etmeleridir. İmta kitabında Makdisi tekfir etmeyenleri Merisiyye'ye benzetiyor ki, Bişr el-Merisi "Mürcietul fukaha"dan değil, Mihne'nin baş mimarlarındandır, iman hakkındaki görüşü başta zikredilen görüşlerden farklıdır.
 
Son düzenleme:
S Çevrimdışı

Shekau'nun Misvağı

Üye
İslam-TR Üyesi
TC'nin sahadaki yeni tetikçisi HTŞ oldu bizdeki mevleviler bile cevlani kadar dönmedi işidden kurtulmak için doktora yanaştı sonra doktoru sattı tcye yaklaştı zamanında ahrar için bunlar tcyi getirecek diyerek saldıran htş,türk ordusuna escortluk yaptı şimdi de ruslara saldırmak isteyenleri engelliyorlar astana tıkır tıkır çalışıyor htş hurası egale ediyor maalesef suriyede kaydı gitti Allah ordaki hakiki mücahidlere yardım etsin
 
Abdullah el Hanbeli Çevrimdışı

Abdullah el Hanbeli

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Burada siyasetin itikad ile bir alakası yok. Onun haricinde tekfir de itikadi bir mesele değildir uygulamada. İtikad bir oyun değil ki her sene değişsin. Bu kaza/hüküm meselesi, ictihad/görüş meselesidir. Tahriuş Şam'ın Türkiye'ye bakış açısı değişti mi diye sorulacak olursa, değişmiş olması muhtemel, çünkü 2016'da Şam'ın Fethi Cephesi'ne geçiş döneminde Nusret Cephesi'nin baş şeriye sorumlusu Sami el-Ureydi istifa etti. Tahriruş Şam'ın şimdi ki baş şeriye sorumlusu Ebu Yusuf el-Hamavi. Onun meseleye bahsettiğin Muhaysini-Kahtani çizgisinde baktığını yazmıştı Telegram'da ismini hatırlamadığım birisi. Ancak buna Erdoğan'ı mücahit ilan etme demenin biraz abartılı olduğunu düşünüyorum. Suriye'dekiler Türkiye'deki duruma vakıf değiller çoğunlukla, meseleye Şam cihadının maslahatı açısından bakıyorlar ve buna göre AKP'nin hükümet olması maslahata daha uygun. Gerisi de tekfir edip etmeme meselesi ve etmeyenlerin çoğunlukta olduğu malum. Bu meseleyi tartışmaya açmak istemiyorum ancak bunun muteber bir ihtilaf olup olmaması konusuna değinmek isterim.

Başta belirttiğim üzere bu mesele itikad meselesi değildir. Laikliğin ve demokrasinin; Allah'ın kati hükümlerini ilga ve tebdil etmenin, bunları tartışmaya açmanın dini inkar dolayısıyla küfür olduğu konusunda herkes müttefiktir ve itikad da işte budur. Makdisi belirttiğin gibi cehaleti, tevili özür olarak kabul etmiyor yöneticilerde, ancak bunun itikat farklılığı değil, uygulama farklılığı olduğunu kendisi belirtiyor kitabının başında:

Imta el-Nazar, S. 6. (archive.org/details/ad2017_tutanota_20170609_2351)



Burada kullandığı ve çevirenlerinin garip çevirmiş oldukları "mürcietul fukaha/ fukahaul mürcie" kavramı amelin imandan olmadığına, imanın tasdik/marifetten ibaret olduğuna inanmaktır. Bu Hanefilerin itikadıdır. İbn Teymiyye bunu "fakihlerin mürciesi" olarak isimlendirmiş, ama buna bir olumsuzluk yüklememiştir zamanındaki alimleri Cehmilikle suçlasa da "kalp amellerini dikkate almadıkları" için. Makdisi burada bu bağlama atıfta bulunuyor, yani tekfirden kaçınanlar "fakihlerin mürciesi" mertebesinde kaldıkları ve "Cehmi mürcie"liğe geçmedikleri sürece diyor. Bu alıntıdan yeterince anlaşılmıyor tekfir etmeyenlere nasıl baktığı. Ancak burada Mürcie ismini kullanması yanlış olmuş, çünkü baştaki alıntaya baktığımızda, İman'ın tarifinde müttefik olduklarını belirtiyor. Mesele mevzu bahis amelin o tarifteki "ameller"e imanı giderici bir şekilde (nevakidul imandan olarak) girip girmiyor olması.

İsimlere fazla takılmamak lazım, özellikle de Mürcie fırkasının tarihi çok tartışmalıdır. Mesela ilk Mürcie fırkası siyasi bir oluşumdu ancak tam olarak ne zaman ortaya çıktı, neden ortaya çıktı, bu konuda tarihçiler farklı görüşler belirtiyor. İtikadi fırka Mürcie de bir çok farklı gruba ayrılır, Abdulkadir Geylani 12 tane sayıyor. Ama bugün herkes kafasına göre bilip bilmeden (Makdisi'yi kastetmiyorum) Mürcie yaftasını savuruyor. IŞİD'e göre buradaki herkes Mürcie. El-Elbani'ye de Mürcie denmişti sahih olarak tasnif ettiği bir hadise dayanarak amel imandan değildir dediği için. Kanımca Mürcie konusunu en insaflı ve açık şekilde ele alan Tarık Abdulhalim olmuştur, bu mesele tarifle alakalı değildir. İbnul Hümam'ın dediği üzere güneşe/puta secde eden kafirdir Müslümanım dese de.

Allah her şeyi en iyi bilendir Allahu teala alimlerimiz başta olmak üzere Müslümanlara rahmet etsin ve mağfirette bulunsun. Moritanyalı Şeyh Muhammed b. Hasen el-Deduw'un güzel bir açıklamasını dinlemiştim geçenlerde: Ehli Sünnet alimleri ameli hükümlerde ihtilaf ettikleri gibi itikadın füru'unda da (kökten türeyen gelişmiş meseleler) ihtilaf etmişlerdir. İsabet edene iki ecir, hata edene bir ecir vardır.

* * *

Suriye'deki ihtilafa gelince bunun itikat ile bir alakası yoktur, tekfir meselesi ile de. Bu sırf strateji-güç meselesidir. Cemaatler büyüyünce ve belirli bir güce ulaşınca daha ihtiyatlı davranmaya yöneliyor ve bünyesine gelecek zararlardan endişeleniyor. HTŞ ateşkes taraftarıyken, El Kaide savaş taraftarı şu anda. Stratejide ayrılığın küfür ile nifak ile, itikad ile hiç bir alakası yok. Çoğu siyasi ihtilaflarda olduğu gibi burada da en temel sorun, Müslümanların bir bünyede toplanmamış olmaları, bir emir üzerine birleşememiş olmaları. Güçlü grupların tegallub'e, kaba kuvvet ile iktidar olmaya yönelmeleridir. Oysa şura ile, ümmetin (yerel olarak da) rızası olmadan yapılan işte hayır yoktur. Meselenin en kötü tarafı ise alimlere gerek ihtiramın gösterilmemesi. Şeyh Muhaysini, Şeyh Abdurrezzak el-Mehdi vb. alimler Tahriruş Şam'dan ayrılalı üç sene oldu. Hiç kimse garipsemedi, üzerinde düşünmedi. Alimlerin parçası olmadığı, şuraya dahil olmadığı hiç bir yapı felaha doğru yürümez. Bana göre en doğru yöntem: tüm siyası yapılar feshedilmeli, mücahid askerler bir orduda toplanmalı. yerel idare ahaliye bırakılmalı. İlim ehlinin başında bulunuğu bir şeriye meclisi kurulmalı. Tüm bu yapıya riyaset edecek tüm gruplardan, alimleri, siyasileri, idarecileri, komutanları bir araya getirecek bir ehli hall vel akd şurası tesis edilmeli. Hedeflerin ve metodun açıklandığı bir misak hazırlanmalı. Bunlara rızadan sonra gerisi beyat ve itaat. Ondan sonra muhalif olan kafasına göre hareket edemez ve meşruiyeti de olmaz, çünkü şuraya itaat ahde sadakat vaciptir. Ancak her grup kendi yönteminin (yöntemin ne olduğu da açık değil çoğu zaman) daha üstün veya hakka daha yakın olduğunu savunarak birleşmeye yanaşmıyor.

Yine de kan dökülmeden çatışmanın son bulması güzel bir gelişme. İç savaş sahabe döneminde de olmuş ve hadiste geçtiği üzere:

Abi bende şeyh Cevlani'nin bir videosu var. ŞFC'de yaptığı konuşmada ÖSO tarafından kurulan milli orduya katılmanın küfür olduğunu söylerken, Htş'de iken yaptığı konuşmada diğer gruplara müslüman diyor. Hangisi doğru?

Ve Had nasıl bakıyor bu gruplara?
 
عبد الرحمن Çevrimdışı

عبد الرحمن

قُل آمَنتُ بِاللهِ ثُمَّ استَقِم
İslam-TR Üyesi
@Abdullah el Hanbeli Suriye Milli Ordusu 2017 yılında kurulmuş, ŞFC'nin feshi Tahriruş Şam'ın kuruluşundan sonra, ama daha önceden Türkiye desteği ile Halep'te IŞİD'e karşı savaşan Fırat Kalkanı gruplarını tekfir eden olmuştu, ama buna çok az sayıda alim katıldı. Mücahit komutan (kendisi şeyh değil) Ebu Muhammed el-Cevlani ne dedi bilmiyorum, dediyse de o yönde fetva veren alime uymuştur. Şeyh Abdurrezzak el-Mehdi ilk başta operasyona katılmaya cevaz vermesine rağmen sonradan bu fetvasından dönmüştü. Herhangi bir yapıya külli bir hüküm vermek doğru olmaz, hele de çok farklı grupları içinde barındırıyorsa. Milli Ordu grupları defalarca kendi aralarında çatıştılar. Bir gruba tüzüğü veya açıklamaları doğrultusunda hüküm verilse/şüpheyle bakılsa dahi mensuplarının hepsine buna göre davranmak şeri siyasete yakışmaz diye düşünüyorum.

Ama üzerinde durulması gereken sakıncalı durum, Kuzey Haleb'i idare eden geçici hükumetin başını çeken siyasilerin İslam ve şeriatı gaye edinmek yerine "sivil, çoğulcu, demokratik bir Suriye" kurmayı kendilerine hedef göstermeleri (bkz. Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu - Suriye Ulusal Koalisyonu'nun Kurucu İlkeleri ve Siyasi Vizyonu). Hükumetin sayfasında aynı ibareler yer almıyor, ama bu tehlikenin, yani şeriat karşıtı güçlerin mevcut olduğu bilinmeli. Bunun ötesinde siyasiler ve askerilerin ne derece bağlantılı olduğu ayrı bir konu. Milli Ordu bir çok küçük grubu bünyesinde barındırıyor. Bu grupların hareketi belli bir düzene uymuyor. Nasıl Dera'daki gruplardan rejime katılan olduysa, IŞİD'den ayrılıp YPG'ye katılan gruplar olduysa, bunlarda aynı şeklide saf değiştirebilir. Tekfir alimlerin, aslında kadıların işi, bu da muhakeme ile gerçekleşir. Müslümanlara kalan şey, bayrağı şüpheden uzak İslam'ın bayrağı olan, İslami cemaat usulüne göre; rabbani alimlerin yönlendirmeleri eşliğinde hareket eden yapıları tasvip etmektir.
 
Üst Ana Sayfa Alt