M
Çevrimdışı
selamun aleykum nureddin kardeş tasavuf ehli bir mezardan bana çoçuk ver evlendir şunu ver bunu ver demez derse ve niyetindede onun kendi başına bunu yapacağı itikatındaysa ona doğrusu anlatılır israr edersr şirk işlediğini söyleye biliriz ama tasavvuf ehli su naslara dayanarak
1........ a...Mâlik ed-Dâr anlatıyor: Hz. Ömer(Radıyallahu Anh)zamanında halk kuraklık çekerken bir adam Peygamber’in(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in kabrine gelerek Ya Rasulallah! Ümmetin için yağmur yağmasını iste. Zira onlar helak oldu. Hadis böyle devam ediyor ileride daha geniş anlatılacak (5. Hadiste).[1]
Elbânî hadisi zayıflarken, Mâlik ed-Dâr zabt ve adaleti maruf değildir. Meçhul bir râvîdir demişti. Öyle olmadığı anlaşıldıktan sonra Elbânî’nin diğer hadislerdeki tarafsızlığına ne kadar itibar edilir? Yorumu size bırakıyoruz.
Büyük hadis âlimi Ebû Dâvûd(ö.275/888)et-Tayâlisî’nin Müsned’inde Cabirden rivâyet ettiğine göre Peygamber(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)şöyle buyurdu:
إن اعمالكم تعرض على اقاربكم من الأموات فإن كان خيرا استبشروا به وإن كان غير ذلك قالوا اللهم لا تمتهم حتى تهديهم الى ما هديتنا
“Yaptığınız işler, mezardaki yakınlarınıza ve tanıdıklarına gösterilir. İşleriniz iyi ise sevinirler, iyi değilse ya Rabbi iyi işler yapmaları için kalplerine ilham eyle derler.”[1]
Bir hadis-i şerif te Peygamberimiz(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)şöyle buyuruyor:
“Mezardaki kardeşlerimiz için Allah(Celle Celalühü)’ü Teala’dan korkunuz: Yaptığınız işler onlara gösterilir][2]
Ölmüş olan akrabalarımızın bizim hallerimizden haberdar olup, bizim için duâ etmeleri nasıl oluyor? Hadislere zayıf diyerek işin içinden çıkmaya çalışmanız ilmi açıdan doğru değildir.
Hadis ilimlerinden anlayanlar bilir ki; zayıflığı yalancılık ve fâsıklıktan olmayan râvîlerin rivâyetleri değişik isnadlarla zayıflıktan hasenliğe yükselir, hadis usûlü kitablarında araştırabilirsiniz. Hiçbir hadis hafızı yukarıdaki isnadlarda yalancı ve yalancılıkla itham edilen ve fâsık bir râvînin bulunduğunu söylememiştir. O halde yaşayanların yaptıkları amellerin akrabası olan ölülere arz olunacağına dair hadis’in değişik tarikleriyle hasen mertebesine yükselmiştir. Yani delil olmaya elverişlidir.
Üstelik zayıf kaldığı kabul edilse bile bu ehl-i ilimce bir zarar vermez çünkü hadisle farzlık, vaciblik, haramlık veya mekruhluk isbat edilmiyor. Bir haber veriliyor ki bunda fıkhi bir hüküm isbat edilmiyor. Edilseydi bile müstehablık ifâde etmesinde engel yoktur. Zira “mevzu (uydurma) olmayan zayıf hadisle müstehablık sabit olur.” [3]
[1]İbn Ebî Şeybe, Musannef, VII, 482,483; İbn Abdilberr, İstiâb, II, 464.
[2]Minhâ, 1/156 dan naklen Hamza Ahmed ez-Zeyn Müsned-i Ahmed Ta’lik-i 10/532 ez-Zeyn hadis sahihdir, diyor. Aynı yer
[3]Hakim-i Tirmizinin ve İbn Ebi’d-Dünya’nın ve Beyhakî’nin (Şu’ab-ül-İmân) kitabında Nûman bin Beşir’den.
[4]İbnu Humam- Fethul Kadir 1/467
b) Diğer usulüne uygun isteme şekli de şöyledir:
“Allah’ım! Peygamberlerin (veya) bu mezarda yatan dostunun hatırına bize yardım et!”
İleride (4. Hadis başlığı altında) daha geniş bir şekilde tahric ve değerlendirmesi yapılacak olan şu hadisi örnek olarak gösterebiliriz:
Enes b. Mâlik şöyle demiştir; “Hz. Ali’nin annesi Fatma binti Esed Vefat ettiğinde kabrine defnedilirken Allah Rasulü gelir ve içinde yan yatarak şöyle duâ etmeye başlar:
"الله الذى يحيى ويميت وهو حى لا يموت اغفر لامى فاطمة بنت اسد ولقنها حجتها ووسع عليها مدخلها بحق نبيك والانبياء الذين من قبلى فإنك ارحم الراحمين."
“Allah yaşatan ve öldürendir. O ölümsüz bir hayata sahiptir. Annem Fatma binti Esed’in günahlarını affet, ufkunu aç, Nebi’nin ve benden önceki Enbiyanın hatırı için kabrini genişlet, çünkü ancak sen Erhamür Rahimsin” [1]
Bizim elimizde geride görüldüğü gibi, ölülerin ruhlarını aracı kılarak istenip duâ edileceğine dair delillerimiz vardır. Getirdiğimiz delili zayıflatmaya çalışmanızı Mâlik ed-Dâr hadisinde gördük. Siz sap ile samanı birbirine karıştırarak, elindeki delillere dayanarak doğru şekilde duâ edip isteyenle, yanlış hatta şirk işleme durumunda olanları aynı kefeye koyup tekfir ediyorsunuz. Bu yaptığınız yanlıştır. Ayrıca Kur’ân-ı Kerîm’de ve Peygamberimiz ile Sahebelerde bulunmayan bir metoddur.[1 ]Taberânî, Mu’cem-il Kebir, no: 871, 24/351. Ebû Nuaym et-Tabarani yoluyla Hilyetu’l-Evliya’da c.3 sayfa121
2......... Süleyman (Aleyhisselâm) olayında olduğu gibi ve Hafız İbn Kesîr’in naklettiğine göre Yemâme vak’asında Müslümanların şiârı “Ey Muhammed!” sözleriydi. [1]
Abdullah İbn Sa’d şöyle anlatıyor: “Bir kere Abdullah İbn Ömer (Radiyallahu Anh)’ın ayağı uyuştu. O zaman bir adam ona en sevdiğin insanı an, dedi. O da “Ya Muhammed!” deyince bağlarından kurtulmuş gibi rahatladı. [2]
Sahâbelerin ve Tâbiin’in yaptıkları ortada iken, meded ya Rasulüllah, meded ya mürşidim! diyen bir insana nasıl kâfir dersiniz? Onları Müşriklerle ve putları ile eş tutmanız ne kadar doğru olur?
Allah dostlarının yaptıkları kerâmeti şeytandan sayanların büyük âlimlerinden İbn Teymiyye şöyle diyor:
Allah dostu zannedilen bazı kişiler kendilerinden mukaşefe sadır olur veya çoğunun yapmadığı harikuladelikler gösterirler. Mesela: işâretle bir şahsı öldürüvermesi, vasıtasız bir şekilde havalarda uçması, olduğu yerde görülmesine rağmen aynı zamanda Mekke’de ve benzeri yerlerde görülmesi, su üstünde yürümesi, tasını boşlukta tutarak içine su doldurması, bilinmeyen yerlerden gıda alması, zaman, zaman insanların gözlerinin önünden yok olması, uzaklardan kendisini yardıma çağıranın yardımına bulunduğu yerden yardım etmesi, çalınan bir malın nereye saklandığını hiç aramadan haber vermesi gibi hârikulâde şeyler.
Bütün bu saydığımız şeyleri yapmakta olmaları veli olduğunu göstermez, ispatlamaz. Gerçek evliyanın kanaati odur ki; bir kimse havada uçsa su, üstünde yürüse gene de aldatıcı olabilir. Ve arkasından kayıtsız şartsız gidilmez.
Fakat bu fevkaladelikleri göstermenin yanında Allah (Celle Celalühü) Resülüne itaat ettiği de açıkça görünüyorsa, onun yasak ve emirlerini olduğu gibi yerine getiriyorsa böylesinin bir veli olduğuna inanılabilir ve sözleri yerine getirmeye değer bulunabilir. Gerçekte velinin kerâmetleri yukarıda saydıklarımızdan daha büyüktür. (Havada uçması, bir anda başka yerde gözükmesi, su üstünde yürümesi, yardım isteyenlerin yardımına, uzaktanda olsa yetişmesi gibi).
Yaptıkları ve söyledikleri Kur’ân ve sünnete uygun düşüyorsa ne kadar güzel. Zira veliler imânlarının nuruyla batini gerçeklerin yüze vurmasıyla İslâm şeriatına sımsıkı sarılmalarıyla bilinir ve tanınırlar"][3]
Demek ki; Allah (Celle Celalühü), istediğine bu güçleri verebilir. Vermiştir de.
Allahu Teâla şöyle buyuruyor:
“Onlar, O’nun velileri değildir. Onun velileri sadece müttakilerdir. Çokları bilmezler.” (Enfal 8/34)
İbn Teymiyye: Bazı kimselerin Peygamber Efendimizden(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) veya ümmetine mensup salih bir şahsiyetten bir şey dilemeleri ve bu dileklerinin yerine getirilmesidir. Bu da çok görülen bir olaydır. [4]
İbn Teymiyye; böyle bir dileğin yerine gelmesi yanı başında duâ edilen mezarda yatan ölünün kerâmeti olarak sayılabilir [5]
İbn Teymiyye böyle bir dilekte bulunmayı doğru bulmamakla beraber, böyle dileklerin, Allah’ın (Celle Celalühü) izniyle kabul olunduğunu itiraf etmiştir.
[1]El-Bidâye ve’n-Nihâye, 6/324.
[2]Buhârî, Edebü’l Müfred, 448, No: 993. sh: 262.
[3]El-Furkan Beyne Evliyâi’r-Rahmâni ve Evliyâi’ş-Şeytâni, s. 61-62, el-Mektebu’l İslâmî, 4.Baskı, Beyrût, 1397. Trc. Allah (c.c.)’ın velileriyle şeytanın velileri arasındaki fark. S: 73. Pınar Yayınları. 2003.
][4]Sırat-ı Müstakim İbn Teymiyye Kabir Ziyaretleri bölümü tercüme Pınar Yay. s.493 bsk 2004
[5]İbn Teymiyye, İktizâu’s-Sırâti’l Müstekîm, s: 373-374, Dârul Marife, Beyrut, tsz. Sırat-ı Müstakim İbn Teymiyye Kabir Ziyaretleri bölümü tercüme Pınar Yay. s.494 bsk 2004
3.......İbn Kayyım bu konu hakkında sonuç olarak şunları söylüyor …: [1]Eğer denilirse ki: “Bu anlattıklarınız selef âlimlerinde görülmemekte. Hayra çok düşkün olmalarına rağmen, kimse Kur’ân okumakla ilgili bir şey nakletmemiştir. Rasulüllah’da onlara bunu anlatmamıştır. Onları duâya, istiğfara, sadakaya hac ve oruca teşvik etmiştir. Kur’ân okumanın sevabı da ölülere ulaşacak olsaydı Rasulüllah bunu onlara anlatır onlar da böyle yaparlardı. Cevabımız şudur:
İbn Kayyım “Bu iddiaların sahipleri, hac, oruç, duâ ve istiğfar sevaplarının ölülere ulaşacağını itiraf ediyorlarsa onlara denir ki: “Ne sebeble Kur’ân sevabının ölüye ulaşacağını reddederken bu amellerin sevaplarının ulaşacağını kabul ediyorsunuz? Bu, benzer şeyler arasında ayırımı yapmaktan başka ne olabilir? Yok eğer bu amellerin sevaplarının ölülere ulaşacağını itiraf etmiyorlarsa ki bu olmaz. Bu, Kitap’la, sünnet’le, icma ve şer’i prensiplerle sabit olmuştur.
Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Allah (Celle Celalühü)’tan başka kimsenin bilmediği kalbin niyeti ve yemeyi içmeyi terk etmekten ibaret olan orucun sevabının ölüye ulaşacağını bildirmiştir. Aynı şekilde Kur’ân okumanın sevabı da dil tarafından okunmasından, kulağın duymasından ve gözün görmesinden dolayı ölüye ulaşır, değildir. Konuyu biraz açarsak, oruç mahza bir niyetten ve nefsi, yiyecek ve içeceklerden engellemekten ibarettir. Yüce Allah (Celle Celalühü) bunun sevabını ölüye ulaştırdığı halde amel ve niyetten ibaret olan Kur’ân okumanın sevabını niye ulaştırmasın? Haddi zatında Kur’ân okumakta, niyete bile gerek yoktur. O halde orucun sevabının ölüye ulaşması, diğer amellerin de ulaşacağını tenbih etmektedir.
Mücerred niyetten ve imsaktan (yemek , içmek, aile ilişkisi gibi orucu bozan şeylerden) ibaret olan orucun sevabının ulaşmasıyla Kur’ân okumak ve zikir çekmenin sevaplarının ulaşması arasında ne fark vardır. Aynı zamanda, selef böyle birşey yapmamıştır diyen bir kimse de bilmediği bir konuda konuşuyordur. Bu ise bilmediği şeyin nefyine şehadet eder.
Meselenin sırrı şudur: Sevap, amel eden kişinin mülküdür. Gönül rızasıyla müslüman kardeşine bağışlayınca, Allah (Celle Celalühü) sevabı bu kişiye ulaştırır. Öyleyse Kur’ân okuma sevabını diğer sevaplardan ayırıp ulaşmaz demenin geçerliliği nedir? Halbu ki, inkarcılar da içinde olmak üzere çeşitli asırlarda bir çok beldelerde insanlar böyle amel etmişlerdir, ulemâdan hiç kimse de buna karşı olmamıştır. (İbn Kayyim’in sözleri burada bitiyor.)[ 2]
[1]Kitâbu’r – Ruh sh: 189
[2]İbn Kayyim El Cevziyye Kitab’ur Ruh s.190 İz Yayıncılık
kabirlerde yapılan allaha ortak koşacak her şekli sözü kabul etmiyoruz .............. Demiştinizki ibn teymiyyenin niye diyer sözlerini almıyorsunuz aşağıda aldığımı göreceksiniz ama bu sefer siz görmezden geli ceksiniz ........................................................İbn Teymiyye, sorulan bir soruya “Ölünün Kur’ân okumak zikir ve duâ seslerini işitebildiği doğrudur.” demektedir. (3) .. ibn kayyım işitir diyo mesheb imamları işitir diyor kaynaklarını yazdık siz bunlardan dahamı iyimi biliyosunuz ................
Hanbelîler de Hanefîler gibi düşünerek, ölülere Kur’ân okunmasını câiz görmüşlerdir. Ahmed b. Hanbel, kabirlerde Kur’ân okunmasının bid’at olduğunu söylemiş, daha sonra ise bu fetvâsından dönmüştür.[4]Ahmed b. Hanbel, Muhammed b. Kudâme el-Cevherî ile birlikte bir cenazeye katılmış ve tam mezarlıktan ayrılacakları esnada kör bir adam kabrin başında Kur’ân okumaya başlayınca İbn Hanbel: “Ey falan! Kabirde Kur’ân okumak bid’attır.” diyerek kırâata engel olmuştur. Bunun üzerine Muhammed b. Kudâme İbn Hanbel’den, Mübeşşir b. İsmâîl el-Halebî hakkındaki düşüncesini ve ondan hadis alıp almadığını sormuş, O da söz konusu şahsın sikâ olduğunu ve kendisinden rivâyette bulunduğunu ifâde etmiştir. Bunun üzerine Muhammed, Leclâc (Radıyallahu Anh) hadisin Mübeşşir b. İsmail’in kendisine rivâyet ettiğini söylemiştir. Bunu duyan İbn Hanbel, kabirde Kur’ân okumanın bid’at olduğunu söylediği adamın çağrılmasını ve kırâatına devam etmesini istemiştir. (5) Yine Ahmed b. Hanbel’in şöyle dediği nakledilmektedir:
اذا دخلتم المقابر اقرؤا آية الكرسى ثلاث مرار (قل هو الله احد) ثم قل اللهم ان فضله لاهل المقابر
“Kabristana girdiğinizde Âyetülkürsî ve üç defa İhlâs sûresini okuyarak şöyle duâ edin: Allah’ım! Onun ecrini şu kabir halkına ulaştır.”[6]başka bir rivâyette ise, “…Fâtiha sûresini, Muâvizeteyn ve İhlâs sûrelerini okuyunuz. Sonra da bunu kabir halkına bağışlayınız. Çünkü o ölülere ulaşır [7]buyurmuştur........ Hanbelî mezhebinin önde gelen fakihlerinden İbn Kudâme (v.630/1223), İbn Kudâme el-Makdisî (v.682/1283) ve İbn Teymiyye (v.728/1327), İbn Hanbel’in bu görüşünün daha meşhur olduğunu söyleyerek tercihte bulunmuşlardır. [8]......ibn hanbel ibn teymiyyeden dahamı iyi biliyosunuz onlar kuran ve sünneti delil almıyoda sizmi alıyosunuz .....
İbn Kayyım el Cevziyye (Ruh kitabının sayfa 19’)da Hasan b. Sabbah Zaferani der ki:İmâm Şafi’ye sordum. O da: “Kabirde Kur’ân okumanın hiçbir sakıncası yoktur”, sözünü naklediyor. Ayrıca Nevevî, İmâm Şafi’nin şu sözlerini naklediyor: “Mezarın başında Kur’ândan âyet ve sûreler okumak müstehabdır [9]....bunlardamı hata ediyo bunlardamı tasavvufçu.......
Cenaze namazında Fâtiha sûresinin okunacağına dair Talha’dan (Radıyallahu Anh) şöyle bir hadis nakledilmektedir:
عن طلحة قال: صليت خلف ابن عباس على جنازة فقرأ بفاتحة الكتاب، قال : لتعلموا انها سنة.
Talhâ’dan (Radıyallahu Anh): “Abdullah b. Abbas’ın (Radıyallahu Anh) arkasında bir cenaze namazı kıldım ve O, Fâtiha sûresini okudu. Sonra da onun sünnet olduğunu öğrenin diye böyle okudum” dedi [10].........
İbn Teymiyye’dir. Talebesi İbn Kesîr (ö.774/1372):
“İbn Teymiyye’nin devlet ve ulemânın huzurunda insanın duasında rasullahı zatı ile aracı yapım dua edbilir deyip önceki görüşünü deyiştirmiş görüşünden kendi isteğiyle vazgeçip, fakat istigâse’nin haram olduğu görüşü üzere devam ettiği sözünü bizlere” nakletmiştir [11]........
Muhammed bin Abdulvahhâb’ın tevessüle dair görüşünde yanlızca allahtan isteyerek dua ederse zat ile tevessülü ret etmemiş kaynağını verdim.. (12)
İbn Teymiyye, İzzuddîn b. Abdusselâm’ın (ö.660/1262) sadece Peygamber ile tevessülü kabul ettiğini söylüyor. [13]........
Şevkânîö.1250/1834) Allah (Celle Celalühü)ü Tealaya fazilet ve ilim sahibi zatlarla tevessül etmek, hakikatte onların salih amelleri, faziletleri ve meziyetleriyle tevessül etmek demektir. Zira fâzıl zat ancak yaptığı amellerle faziletli olur. [14].....
BUNLAR TASAVVUFÇU DEYİL SİZİN ALİMLERİNİZ takkenizi elinize bir alın bir düşünün tartıştıklarımız konuları sizin alimleriniz kabul ediyo ya onler hata etti diyeceksinizz yada biz onlara uymayız biz kuran sünnete uyarız diyeceksiniz peki o alimleriniz o sözleri söylerken neye uydular kac kere bunları yazdım hiç bunu açıklamadınız başka konuya geçtiniz ben bu alimlerinizin bu görüşleri hakında ne diyeceksiniz lütfen net ve yorumsuz . Bunları yazmamdaki maksat biraz daha olumlu olmanız saygılarla
[3]İbn Teymiyye, İktizâu’s-Sırâti’l Müstekîm, s: 378-379, Dârul Marife, Beyrut, tsz. İbn Teymiyye Sıratı’l-Müstakim, kabir ziyaretleri bölümü, Tercüme Pınar Yayınları, s.499, baskı: 2004
[4]İbn Kudâme, el-Muğnî, c.II, s.424
[5]İbn Kudâme, age., c.II, s.424.
[6]İbn Kudâme, age., c.II, s.424; Kurtubî, et-Tezkira, c.I, s.96.
[7]Kurtubî, age., I/96
[8) ..İbn Kudâme, age. C.II. s.424; İbn Kudâme, Şerhu’l-kebîr, c.II, s.424; İbn Teymiyye, Mecmû’u’l-Fetâvâ, c.XXIV, s. 366, 367.
[9]Nevevî Riyazu’s-Salihin s.293
[10]Buhârî, Cenâiz, 65; Ebû Dâvud, Cenâiz, 59; Tirmizî, Cenâiz, 39; Nesâî, Cenâiz, 77.
[11]el-Bidâye ve’n-Nihaye c: 14/47, Daru’l-kütübi’l-ilmiyye. 107 ini sene den sonra başlığın altında 3. Baskı Beyrut/1987
12...Muhammed bin Abdulvahhab tüm eserleri 3.kısım, s:68 Muhammed bin Suud İslâm fakültesinde Muhammed bin Abdulvahhab haftasında neşrolunmuştur.
[13]İbn Teymiyye Külliyatı, c.1 s.179, Tevhid Yayınları ,1998.
[14]Şevkanî, ed-Dürru’n-Nedide, s. 5-6, Ducvi Makâlât fit-Tevessül Kitabu Buğyer bir daha o konuda konuşmam ve düşünür gereğini yaparım
1........ a...Mâlik ed-Dâr anlatıyor: Hz. Ömer(Radıyallahu Anh)zamanında halk kuraklık çekerken bir adam Peygamber’in(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in kabrine gelerek Ya Rasulallah! Ümmetin için yağmur yağmasını iste. Zira onlar helak oldu. Hadis böyle devam ediyor ileride daha geniş anlatılacak (5. Hadiste).[1]
Elbânî hadisi zayıflarken, Mâlik ed-Dâr zabt ve adaleti maruf değildir. Meçhul bir râvîdir demişti. Öyle olmadığı anlaşıldıktan sonra Elbânî’nin diğer hadislerdeki tarafsızlığına ne kadar itibar edilir? Yorumu size bırakıyoruz.
Büyük hadis âlimi Ebû Dâvûd(ö.275/888)et-Tayâlisî’nin Müsned’inde Cabirden rivâyet ettiğine göre Peygamber(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)şöyle buyurdu:
إن اعمالكم تعرض على اقاربكم من الأموات فإن كان خيرا استبشروا به وإن كان غير ذلك قالوا اللهم لا تمتهم حتى تهديهم الى ما هديتنا
“Yaptığınız işler, mezardaki yakınlarınıza ve tanıdıklarına gösterilir. İşleriniz iyi ise sevinirler, iyi değilse ya Rabbi iyi işler yapmaları için kalplerine ilham eyle derler.”[1]
Bir hadis-i şerif te Peygamberimiz(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)şöyle buyuruyor:
“Mezardaki kardeşlerimiz için Allah(Celle Celalühü)’ü Teala’dan korkunuz: Yaptığınız işler onlara gösterilir][2]
Ölmüş olan akrabalarımızın bizim hallerimizden haberdar olup, bizim için duâ etmeleri nasıl oluyor? Hadislere zayıf diyerek işin içinden çıkmaya çalışmanız ilmi açıdan doğru değildir.
Hadis ilimlerinden anlayanlar bilir ki; zayıflığı yalancılık ve fâsıklıktan olmayan râvîlerin rivâyetleri değişik isnadlarla zayıflıktan hasenliğe yükselir, hadis usûlü kitablarında araştırabilirsiniz. Hiçbir hadis hafızı yukarıdaki isnadlarda yalancı ve yalancılıkla itham edilen ve fâsık bir râvînin bulunduğunu söylememiştir. O halde yaşayanların yaptıkları amellerin akrabası olan ölülere arz olunacağına dair hadis’in değişik tarikleriyle hasen mertebesine yükselmiştir. Yani delil olmaya elverişlidir.
Üstelik zayıf kaldığı kabul edilse bile bu ehl-i ilimce bir zarar vermez çünkü hadisle farzlık, vaciblik, haramlık veya mekruhluk isbat edilmiyor. Bir haber veriliyor ki bunda fıkhi bir hüküm isbat edilmiyor. Edilseydi bile müstehablık ifâde etmesinde engel yoktur. Zira “mevzu (uydurma) olmayan zayıf hadisle müstehablık sabit olur.” [3]
[1]İbn Ebî Şeybe, Musannef, VII, 482,483; İbn Abdilberr, İstiâb, II, 464.
[2]Minhâ, 1/156 dan naklen Hamza Ahmed ez-Zeyn Müsned-i Ahmed Ta’lik-i 10/532 ez-Zeyn hadis sahihdir, diyor. Aynı yer
[3]Hakim-i Tirmizinin ve İbn Ebi’d-Dünya’nın ve Beyhakî’nin (Şu’ab-ül-İmân) kitabında Nûman bin Beşir’den.
[4]İbnu Humam- Fethul Kadir 1/467
b) Diğer usulüne uygun isteme şekli de şöyledir:
“Allah’ım! Peygamberlerin (veya) bu mezarda yatan dostunun hatırına bize yardım et!”
İleride (4. Hadis başlığı altında) daha geniş bir şekilde tahric ve değerlendirmesi yapılacak olan şu hadisi örnek olarak gösterebiliriz:
Enes b. Mâlik şöyle demiştir; “Hz. Ali’nin annesi Fatma binti Esed Vefat ettiğinde kabrine defnedilirken Allah Rasulü gelir ve içinde yan yatarak şöyle duâ etmeye başlar:
"الله الذى يحيى ويميت وهو حى لا يموت اغفر لامى فاطمة بنت اسد ولقنها حجتها ووسع عليها مدخلها بحق نبيك والانبياء الذين من قبلى فإنك ارحم الراحمين."
“Allah yaşatan ve öldürendir. O ölümsüz bir hayata sahiptir. Annem Fatma binti Esed’in günahlarını affet, ufkunu aç, Nebi’nin ve benden önceki Enbiyanın hatırı için kabrini genişlet, çünkü ancak sen Erhamür Rahimsin” [1]
Bizim elimizde geride görüldüğü gibi, ölülerin ruhlarını aracı kılarak istenip duâ edileceğine dair delillerimiz vardır. Getirdiğimiz delili zayıflatmaya çalışmanızı Mâlik ed-Dâr hadisinde gördük. Siz sap ile samanı birbirine karıştırarak, elindeki delillere dayanarak doğru şekilde duâ edip isteyenle, yanlış hatta şirk işleme durumunda olanları aynı kefeye koyup tekfir ediyorsunuz. Bu yaptığınız yanlıştır. Ayrıca Kur’ân-ı Kerîm’de ve Peygamberimiz ile Sahebelerde bulunmayan bir metoddur.[1 ]Taberânî, Mu’cem-il Kebir, no: 871, 24/351. Ebû Nuaym et-Tabarani yoluyla Hilyetu’l-Evliya’da c.3 sayfa121
2......... Süleyman (Aleyhisselâm) olayında olduğu gibi ve Hafız İbn Kesîr’in naklettiğine göre Yemâme vak’asında Müslümanların şiârı “Ey Muhammed!” sözleriydi. [1]
Abdullah İbn Sa’d şöyle anlatıyor: “Bir kere Abdullah İbn Ömer (Radiyallahu Anh)’ın ayağı uyuştu. O zaman bir adam ona en sevdiğin insanı an, dedi. O da “Ya Muhammed!” deyince bağlarından kurtulmuş gibi rahatladı. [2]
Sahâbelerin ve Tâbiin’in yaptıkları ortada iken, meded ya Rasulüllah, meded ya mürşidim! diyen bir insana nasıl kâfir dersiniz? Onları Müşriklerle ve putları ile eş tutmanız ne kadar doğru olur?
Allah dostlarının yaptıkları kerâmeti şeytandan sayanların büyük âlimlerinden İbn Teymiyye şöyle diyor:
Allah dostu zannedilen bazı kişiler kendilerinden mukaşefe sadır olur veya çoğunun yapmadığı harikuladelikler gösterirler. Mesela: işâretle bir şahsı öldürüvermesi, vasıtasız bir şekilde havalarda uçması, olduğu yerde görülmesine rağmen aynı zamanda Mekke’de ve benzeri yerlerde görülmesi, su üstünde yürümesi, tasını boşlukta tutarak içine su doldurması, bilinmeyen yerlerden gıda alması, zaman, zaman insanların gözlerinin önünden yok olması, uzaklardan kendisini yardıma çağıranın yardımına bulunduğu yerden yardım etmesi, çalınan bir malın nereye saklandığını hiç aramadan haber vermesi gibi hârikulâde şeyler.
Bütün bu saydığımız şeyleri yapmakta olmaları veli olduğunu göstermez, ispatlamaz. Gerçek evliyanın kanaati odur ki; bir kimse havada uçsa su, üstünde yürüse gene de aldatıcı olabilir. Ve arkasından kayıtsız şartsız gidilmez.
Fakat bu fevkaladelikleri göstermenin yanında Allah (Celle Celalühü) Resülüne itaat ettiği de açıkça görünüyorsa, onun yasak ve emirlerini olduğu gibi yerine getiriyorsa böylesinin bir veli olduğuna inanılabilir ve sözleri yerine getirmeye değer bulunabilir. Gerçekte velinin kerâmetleri yukarıda saydıklarımızdan daha büyüktür. (Havada uçması, bir anda başka yerde gözükmesi, su üstünde yürümesi, yardım isteyenlerin yardımına, uzaktanda olsa yetişmesi gibi).
Yaptıkları ve söyledikleri Kur’ân ve sünnete uygun düşüyorsa ne kadar güzel. Zira veliler imânlarının nuruyla batini gerçeklerin yüze vurmasıyla İslâm şeriatına sımsıkı sarılmalarıyla bilinir ve tanınırlar"][3]
Demek ki; Allah (Celle Celalühü), istediğine bu güçleri verebilir. Vermiştir de.
Allahu Teâla şöyle buyuruyor:
“Onlar, O’nun velileri değildir. Onun velileri sadece müttakilerdir. Çokları bilmezler.” (Enfal 8/34)
İbn Teymiyye: Bazı kimselerin Peygamber Efendimizden(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) veya ümmetine mensup salih bir şahsiyetten bir şey dilemeleri ve bu dileklerinin yerine getirilmesidir. Bu da çok görülen bir olaydır. [4]
İbn Teymiyye; böyle bir dileğin yerine gelmesi yanı başında duâ edilen mezarda yatan ölünün kerâmeti olarak sayılabilir [5]
İbn Teymiyye böyle bir dilekte bulunmayı doğru bulmamakla beraber, böyle dileklerin, Allah’ın (Celle Celalühü) izniyle kabul olunduğunu itiraf etmiştir.
[1]El-Bidâye ve’n-Nihâye, 6/324.
[2]Buhârî, Edebü’l Müfred, 448, No: 993. sh: 262.
[3]El-Furkan Beyne Evliyâi’r-Rahmâni ve Evliyâi’ş-Şeytâni, s. 61-62, el-Mektebu’l İslâmî, 4.Baskı, Beyrût, 1397. Trc. Allah (c.c.)’ın velileriyle şeytanın velileri arasındaki fark. S: 73. Pınar Yayınları. 2003.
][4]Sırat-ı Müstakim İbn Teymiyye Kabir Ziyaretleri bölümü tercüme Pınar Yay. s.493 bsk 2004
[5]İbn Teymiyye, İktizâu’s-Sırâti’l Müstekîm, s: 373-374, Dârul Marife, Beyrut, tsz. Sırat-ı Müstakim İbn Teymiyye Kabir Ziyaretleri bölümü tercüme Pınar Yay. s.494 bsk 2004
3.......İbn Kayyım bu konu hakkında sonuç olarak şunları söylüyor …: [1]Eğer denilirse ki: “Bu anlattıklarınız selef âlimlerinde görülmemekte. Hayra çok düşkün olmalarına rağmen, kimse Kur’ân okumakla ilgili bir şey nakletmemiştir. Rasulüllah’da onlara bunu anlatmamıştır. Onları duâya, istiğfara, sadakaya hac ve oruca teşvik etmiştir. Kur’ân okumanın sevabı da ölülere ulaşacak olsaydı Rasulüllah bunu onlara anlatır onlar da böyle yaparlardı. Cevabımız şudur:
İbn Kayyım “Bu iddiaların sahipleri, hac, oruç, duâ ve istiğfar sevaplarının ölülere ulaşacağını itiraf ediyorlarsa onlara denir ki: “Ne sebeble Kur’ân sevabının ölüye ulaşacağını reddederken bu amellerin sevaplarının ulaşacağını kabul ediyorsunuz? Bu, benzer şeyler arasında ayırımı yapmaktan başka ne olabilir? Yok eğer bu amellerin sevaplarının ölülere ulaşacağını itiraf etmiyorlarsa ki bu olmaz. Bu, Kitap’la, sünnet’le, icma ve şer’i prensiplerle sabit olmuştur.
Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Allah (Celle Celalühü)’tan başka kimsenin bilmediği kalbin niyeti ve yemeyi içmeyi terk etmekten ibaret olan orucun sevabının ölüye ulaşacağını bildirmiştir. Aynı şekilde Kur’ân okumanın sevabı da dil tarafından okunmasından, kulağın duymasından ve gözün görmesinden dolayı ölüye ulaşır, değildir. Konuyu biraz açarsak, oruç mahza bir niyetten ve nefsi, yiyecek ve içeceklerden engellemekten ibarettir. Yüce Allah (Celle Celalühü) bunun sevabını ölüye ulaştırdığı halde amel ve niyetten ibaret olan Kur’ân okumanın sevabını niye ulaştırmasın? Haddi zatında Kur’ân okumakta, niyete bile gerek yoktur. O halde orucun sevabının ölüye ulaşması, diğer amellerin de ulaşacağını tenbih etmektedir.
Mücerred niyetten ve imsaktan (yemek , içmek, aile ilişkisi gibi orucu bozan şeylerden) ibaret olan orucun sevabının ulaşmasıyla Kur’ân okumak ve zikir çekmenin sevaplarının ulaşması arasında ne fark vardır. Aynı zamanda, selef böyle birşey yapmamıştır diyen bir kimse de bilmediği bir konuda konuşuyordur. Bu ise bilmediği şeyin nefyine şehadet eder.
Meselenin sırrı şudur: Sevap, amel eden kişinin mülküdür. Gönül rızasıyla müslüman kardeşine bağışlayınca, Allah (Celle Celalühü) sevabı bu kişiye ulaştırır. Öyleyse Kur’ân okuma sevabını diğer sevaplardan ayırıp ulaşmaz demenin geçerliliği nedir? Halbu ki, inkarcılar da içinde olmak üzere çeşitli asırlarda bir çok beldelerde insanlar böyle amel etmişlerdir, ulemâdan hiç kimse de buna karşı olmamıştır. (İbn Kayyim’in sözleri burada bitiyor.)[ 2]
[1]Kitâbu’r – Ruh sh: 189
[2]İbn Kayyim El Cevziyye Kitab’ur Ruh s.190 İz Yayıncılık
kabirlerde yapılan allaha ortak koşacak her şekli sözü kabul etmiyoruz .............. Demiştinizki ibn teymiyyenin niye diyer sözlerini almıyorsunuz aşağıda aldığımı göreceksiniz ama bu sefer siz görmezden geli ceksiniz ........................................................İbn Teymiyye, sorulan bir soruya “Ölünün Kur’ân okumak zikir ve duâ seslerini işitebildiği doğrudur.” demektedir. (3) .. ibn kayyım işitir diyo mesheb imamları işitir diyor kaynaklarını yazdık siz bunlardan dahamı iyimi biliyosunuz ................
Hanbelîler de Hanefîler gibi düşünerek, ölülere Kur’ân okunmasını câiz görmüşlerdir. Ahmed b. Hanbel, kabirlerde Kur’ân okunmasının bid’at olduğunu söylemiş, daha sonra ise bu fetvâsından dönmüştür.[4]Ahmed b. Hanbel, Muhammed b. Kudâme el-Cevherî ile birlikte bir cenazeye katılmış ve tam mezarlıktan ayrılacakları esnada kör bir adam kabrin başında Kur’ân okumaya başlayınca İbn Hanbel: “Ey falan! Kabirde Kur’ân okumak bid’attır.” diyerek kırâata engel olmuştur. Bunun üzerine Muhammed b. Kudâme İbn Hanbel’den, Mübeşşir b. İsmâîl el-Halebî hakkındaki düşüncesini ve ondan hadis alıp almadığını sormuş, O da söz konusu şahsın sikâ olduğunu ve kendisinden rivâyette bulunduğunu ifâde etmiştir. Bunun üzerine Muhammed, Leclâc (Radıyallahu Anh) hadisin Mübeşşir b. İsmail’in kendisine rivâyet ettiğini söylemiştir. Bunu duyan İbn Hanbel, kabirde Kur’ân okumanın bid’at olduğunu söylediği adamın çağrılmasını ve kırâatına devam etmesini istemiştir. (5) Yine Ahmed b. Hanbel’in şöyle dediği nakledilmektedir:
اذا دخلتم المقابر اقرؤا آية الكرسى ثلاث مرار (قل هو الله احد) ثم قل اللهم ان فضله لاهل المقابر
“Kabristana girdiğinizde Âyetülkürsî ve üç defa İhlâs sûresini okuyarak şöyle duâ edin: Allah’ım! Onun ecrini şu kabir halkına ulaştır.”[6]başka bir rivâyette ise, “…Fâtiha sûresini, Muâvizeteyn ve İhlâs sûrelerini okuyunuz. Sonra da bunu kabir halkına bağışlayınız. Çünkü o ölülere ulaşır [7]buyurmuştur........ Hanbelî mezhebinin önde gelen fakihlerinden İbn Kudâme (v.630/1223), İbn Kudâme el-Makdisî (v.682/1283) ve İbn Teymiyye (v.728/1327), İbn Hanbel’in bu görüşünün daha meşhur olduğunu söyleyerek tercihte bulunmuşlardır. [8]......ibn hanbel ibn teymiyyeden dahamı iyi biliyosunuz onlar kuran ve sünneti delil almıyoda sizmi alıyosunuz .....
İbn Kayyım el Cevziyye (Ruh kitabının sayfa 19’)da Hasan b. Sabbah Zaferani der ki:İmâm Şafi’ye sordum. O da: “Kabirde Kur’ân okumanın hiçbir sakıncası yoktur”, sözünü naklediyor. Ayrıca Nevevî, İmâm Şafi’nin şu sözlerini naklediyor: “Mezarın başında Kur’ândan âyet ve sûreler okumak müstehabdır [9]....bunlardamı hata ediyo bunlardamı tasavvufçu.......
Cenaze namazında Fâtiha sûresinin okunacağına dair Talha’dan (Radıyallahu Anh) şöyle bir hadis nakledilmektedir:
عن طلحة قال: صليت خلف ابن عباس على جنازة فقرأ بفاتحة الكتاب، قال : لتعلموا انها سنة.
Talhâ’dan (Radıyallahu Anh): “Abdullah b. Abbas’ın (Radıyallahu Anh) arkasında bir cenaze namazı kıldım ve O, Fâtiha sûresini okudu. Sonra da onun sünnet olduğunu öğrenin diye böyle okudum” dedi [10].........
İbn Teymiyye’dir. Talebesi İbn Kesîr (ö.774/1372):
“İbn Teymiyye’nin devlet ve ulemânın huzurunda insanın duasında rasullahı zatı ile aracı yapım dua edbilir deyip önceki görüşünü deyiştirmiş görüşünden kendi isteğiyle vazgeçip, fakat istigâse’nin haram olduğu görüşü üzere devam ettiği sözünü bizlere” nakletmiştir [11]........
Muhammed bin Abdulvahhâb’ın tevessüle dair görüşünde yanlızca allahtan isteyerek dua ederse zat ile tevessülü ret etmemiş kaynağını verdim.. (12)
İbn Teymiyye, İzzuddîn b. Abdusselâm’ın (ö.660/1262) sadece Peygamber ile tevessülü kabul ettiğini söylüyor. [13]........
Şevkânîö.1250/1834) Allah (Celle Celalühü)ü Tealaya fazilet ve ilim sahibi zatlarla tevessül etmek, hakikatte onların salih amelleri, faziletleri ve meziyetleriyle tevessül etmek demektir. Zira fâzıl zat ancak yaptığı amellerle faziletli olur. [14].....
BUNLAR TASAVVUFÇU DEYİL SİZİN ALİMLERİNİZ takkenizi elinize bir alın bir düşünün tartıştıklarımız konuları sizin alimleriniz kabul ediyo ya onler hata etti diyeceksinizz yada biz onlara uymayız biz kuran sünnete uyarız diyeceksiniz peki o alimleriniz o sözleri söylerken neye uydular kac kere bunları yazdım hiç bunu açıklamadınız başka konuya geçtiniz ben bu alimlerinizin bu görüşleri hakında ne diyeceksiniz lütfen net ve yorumsuz . Bunları yazmamdaki maksat biraz daha olumlu olmanız saygılarla
[3]İbn Teymiyye, İktizâu’s-Sırâti’l Müstekîm, s: 378-379, Dârul Marife, Beyrut, tsz. İbn Teymiyye Sıratı’l-Müstakim, kabir ziyaretleri bölümü, Tercüme Pınar Yayınları, s.499, baskı: 2004
[4]İbn Kudâme, el-Muğnî, c.II, s.424
[5]İbn Kudâme, age., c.II, s.424.
[6]İbn Kudâme, age., c.II, s.424; Kurtubî, et-Tezkira, c.I, s.96.
[7]Kurtubî, age., I/96
[8) ..İbn Kudâme, age. C.II. s.424; İbn Kudâme, Şerhu’l-kebîr, c.II, s.424; İbn Teymiyye, Mecmû’u’l-Fetâvâ, c.XXIV, s. 366, 367.
[9]Nevevî Riyazu’s-Salihin s.293
[10]Buhârî, Cenâiz, 65; Ebû Dâvud, Cenâiz, 59; Tirmizî, Cenâiz, 39; Nesâî, Cenâiz, 77.
[11]el-Bidâye ve’n-Nihaye c: 14/47, Daru’l-kütübi’l-ilmiyye. 107 ini sene den sonra başlığın altında 3. Baskı Beyrut/1987
12...Muhammed bin Abdulvahhab tüm eserleri 3.kısım, s:68 Muhammed bin Suud İslâm fakültesinde Muhammed bin Abdulvahhab haftasında neşrolunmuştur.
[13]İbn Teymiyye Külliyatı, c.1 s.179, Tevhid Yayınları ,1998.
[14]Şevkanî, ed-Dürru’n-Nedide, s. 5-6, Ducvi Makâlât fit-Tevessül Kitabu Buğyer bir daha o konuda konuşmam ve düşünür gereğini yaparım
Moderatör tarafında düzenlendi: