E
Çevrimdışı
İhtilaf Vukuunda Allah ve Rasulü'nün Hükümlerini Hakem Tayin Etmek
İbn-i Kesir (rahimehullah) der ki:
“ Allahu Tealâ'nın bu emri (Nisa Suresi'nin 59. ayeti) delalet etmektedir ki, insanların gerek dinin usulüne, gerekse dinin furuhuna dair ihtilafa düştükleri her husus, Allah'ın kitabına ve Resulullah'ın sünnetine bırakılacaktır. Nitekim Allahu Tealâ bir başka ayette de şöyle buyurmaktadır:
“İhtilafa düştüğünüz her hangi bir şeyde hüküm vermek Allah'a mahsustur.” (42, Şura/10)
Allahu Tealâ'nın kitabının ve Resulullah'ın sünnetinin verdiği hükümle, sıhhatine şehadet ettikleri şeyler haktır ve gerçektir. Bu hak ve gerçeğin dışındakiler ise ancak bir sapıklıktır. Bunun içindir ki, Allahu Tealâ 'Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız...' buyurmaktadır. Yani, husumetleri ve bilmediklerinizi Allah’ın kitabıyla, Resulullah'ın sünnetine bırakarak aranızda ihtilaf konusu olan şeylerde onları hakem kılın.
'Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız...'
Ayetin bu kısmı, ihtilaf konularında kitap ve sünnetin hakemliğine başvurarak, bu konularda onlara dönmeyenlerin, Allah'a ve ahiret gününe iman etmediklerine delalet etmektedir.”
(İbn-i Kesir Tefsiri, 4/1747.)
İbn-i Kayyim el-Cevziyye (rahimehullah) der ki:
“İhtilaf halinde işlerin Allah'a ve Resulüne arzedilmesi imanın gereklerinden ve lüzumundandır. Bu arz etme yok olunca, melzumun (lazım kılınanın) yok olmasıyla diğerinin de yok olacağı zaruretinden dolayı iman da yok olur.
İnsanların seslerini Resulullah'ın sesinin üstüne yükseltmeleri amellerin boşa gitmesine sebep olunca, onların kendi görüşlerini, fikirlerini, zevklerini, siyasetlerini, bilgilerini Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın getirdiği esasların önüne geçirip yükseltmeleri nasıl caiz olsun? Bu şekilde bir tavır, onların amelle¬rini boşa çıkarmaya daha layık değil midir?”
(İlamu-l Muvakkîyn, 1/50.)
İbn-i Kesir (rahimehullah) der ki:
“ Allahu Tealâ'nın bu emri (Nisa Suresi'nin 59. ayeti) delalet etmektedir ki, insanların gerek dinin usulüne, gerekse dinin furuhuna dair ihtilafa düştükleri her husus, Allah'ın kitabına ve Resulullah'ın sünnetine bırakılacaktır. Nitekim Allahu Tealâ bir başka ayette de şöyle buyurmaktadır:
“İhtilafa düştüğünüz her hangi bir şeyde hüküm vermek Allah'a mahsustur.” (42, Şura/10)
Allahu Tealâ'nın kitabının ve Resulullah'ın sünnetinin verdiği hükümle, sıhhatine şehadet ettikleri şeyler haktır ve gerçektir. Bu hak ve gerçeğin dışındakiler ise ancak bir sapıklıktır. Bunun içindir ki, Allahu Tealâ 'Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız...' buyurmaktadır. Yani, husumetleri ve bilmediklerinizi Allah’ın kitabıyla, Resulullah'ın sünnetine bırakarak aranızda ihtilaf konusu olan şeylerde onları hakem kılın.
'Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız...'
Ayetin bu kısmı, ihtilaf konularında kitap ve sünnetin hakemliğine başvurarak, bu konularda onlara dönmeyenlerin, Allah'a ve ahiret gününe iman etmediklerine delalet etmektedir.”
(İbn-i Kesir Tefsiri, 4/1747.)
İbn-i Kayyim el-Cevziyye (rahimehullah) der ki:
“İhtilaf halinde işlerin Allah'a ve Resulüne arzedilmesi imanın gereklerinden ve lüzumundandır. Bu arz etme yok olunca, melzumun (lazım kılınanın) yok olmasıyla diğerinin de yok olacağı zaruretinden dolayı iman da yok olur.
İnsanların seslerini Resulullah'ın sesinin üstüne yükseltmeleri amellerin boşa gitmesine sebep olunca, onların kendi görüşlerini, fikirlerini, zevklerini, siyasetlerini, bilgilerini Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın getirdiği esasların önüne geçirip yükseltmeleri nasıl caiz olsun? Bu şekilde bir tavır, onların amelle¬rini boşa çıkarmaya daha layık değil midir?”
(İlamu-l Muvakkîyn, 1/50.)