Y
Çevrimdışı
İRAN’IN SAFEVİ FARİSİ HAYALLERİ VE UMMU’L KURÂ[1] NAZARİYESİ
Bu nazariye “İran’ın Dış Siyasetini” belirleyen en temel nazariyedir. Bu nazariyenin savunucuları İran’ı islam dünyasının Halifesi görmekte tarihi ve coğrafik konumunu ileri sürerek her ülkede etkili bir kuvvet olmasını istemektedir.
بسم الله الرحمن الرحيم
İslam dünyası; uzun vadeli iki hain planın tehdidini yaşıyor. Biri Siyonistlerin kurmak istediği “Büyük Yahudi Devleti” diğeri de; onlardan geri kalmayan vicdansız eli kanlı fitneci Şiilerin, İslam dünyasında ve özellikle Ortadoğu’da kurmak istedikleri “büyük Şia devleti”
İslam ümmeti, bu iki acımasız kuvvetin kıskacındadır. Söz konusu iki kuvvet hedefe giden yolda her şeyi mubah gören yayılmacı, acımasız, sinsi, necis bir siyaset izlemektedir. Bu iki kuvvetin özellikle İslami kimlikli! Olanı “Sapık ve münafık Şii yüzü” İslam coğrafyasında korkunç hayaller beslemektedir. Bu hayalin gerçekleşmesi içinde utanmaz münafık yüzünü açıktan ortaya koymaktan çekinmemekte, Suriye ve Irak düzleminde kan dökmekte, İslam ülkelerinde fitneler çıkarmaktadır.
Bu çalışmada İran’ın ırka dayalı Safevi Farisi Şii merkezli hayallerine ve bu hayallerin pınarı konumundaki Ummu’l Kurâ nazariyesine değinmeye çalışacağız. Bu çalışma, İran’ın hayallerini, hedeflerini, kendi içindeki tartışmalarını, en kötüsü de iğrenç sinsi yüzünü göz önüne serecektir.
İran’ın iki siyasi bakışı bulunur. Biri Safevi bakışı, diğeri de Şii bakışı. Safevi Şiası; milliyetçi ve Şii kaynaklı mezhebi bakış açısını temsil eder. İran’ın dini ve siyasi kurmayları; bu iki çizgiyi muhafaza eder.
Tahran’ın siyasi ve dini kurmayları; bu yoldan uzak bir yol izlemez. Arapları ve acemleri kendi siyasi emellerine mahkûm etmek Şiileştirmek mücadelesi taşırlar.
İran yayılmacı ve fitneci dış siyasetini kimden almıştır? Neden böyle bir nazariyeye önem vermektedir? İran, niçin kendi sınırlarını korumak ve güçlenmek yerine Şii devrimini her ülkeye ihraç etmeye çalışmaktadır? İran’ın uzun vadede hedefi nedir?
Suriye direnişine karşı takındığı batıl ve necis siyasetle münafık yüzünü deşifre eden Mürşidi’l Âlâ! Hamâney iğrenç hayallerini Lârîcânî’nin nazariyesinden almaktadır.
Mürşidi’l Âlâ! Hamâney bir gün Lârîcânî’den, İran’ın müstakbel haritasını çıkartmasını talep eder, el-Ricani de bunun üzerine meşhur nazariyesini yazar. Şimdi bu nazariyenin mimarından bahsedeceğim. Lütfen bu kişiyi iyi okuyalım, tanıyalım, hedefini ve İran’da estirdiği rüzgâra bakalım.
Kendisini ve İran’ın dış siyasetine şekil veren nazariyesini tanıtacağım kişi; Muhammed Cevad Lârîcânî’dir.
Lârîcânî; Mürşidi’l Âlâ! Hamâney’in siyasi ve diplomatik müsteşarı, yanı sıra Fizik uzmanı, Bilim araştırmaları merkezinin de başkanıdır. Humeyni döneminde Dış işleri bakanı yardımcılığı yapan Lârîcânî, ABD’de Fizik alanında çalışma yaptığı için Liberal bir ABD hayranıdır.
Lârîcânî, ABD’yle siyasi-diplomatik ilişki kurma düşüncesini savunduğu için daha önceden görevden alınmıştı. Yanı sıra İran Üniversitelerinde verdiği konferanslarda gizli tutması gereken “Ummu’l Kurâ” nazariyesini ifşa etmekten dolayı 18 ay hapis yattı. Bu nazariye İran’ın komşu ülkelere ve islam ülkelerine yönelik sakladığı gizli bir ajandaydı. Ajandanın ifşası Lârîcânî’yi zor duruma düşürdü. Zira bu nazariye Arap ülkelerinde İslam ülkelerinde Şii İran Devletinin müstakbel hedefini ortaya konuyordu. İfşa sonrası büyük tartışmalar oldu, İran’ın gerçek kirli yüzü zuhur etti.
Bugün Bahreyn’in Sitre köyünde mukim Ayetullah İsa Kasım’ın liderliğinde idare edilen “Bahreyn ayaklanması” Şii hedefi olan necis bir direnişti. Ayetullah İsa Kasım direktifleri direk Kum’dan almakta ve Ummu’l Kura nazariyesini uygulamaktadır. Keza Irak, Lübnan, Suriye’de bu nazariye uygulamaya konulmuştur.
Liberal, Şii, Safevi düşüncesi taşıyan Lârîcânî’; İran’da en kültürlü birikimli siyasi diplomat olarak tanınıyor. Lârîcânî’nin Arap ve İslam dünyasında bilinen “Ulusal Strateji hakkında makaleler/mukaddimeler” adlı bir kitabı var, Lârîcânî kitabında; İran’ın Kum şehrini “Ummu’l Kurâ/şehirlerin merkezi/anası” konumuna erdirmek niyeti taşıdığı bilinmektedir. Bu nazariyesinin ismi de “Ummu’l Kurâ” nazariyesidir.
Lârîcânî “Ummu’l Kurâ” nazariyesini 3 kısımda tartışır. 1-Şii İran Devletini İslam Dünyasının merkezi etmek, yani Ummu’l Kurâ’ya çevirmek. 2-Şii İran Devletinin güvenliğini korumak. 3-Şii İran Devletinin büyümesini sağlamak.
Bizim üzerinde durduğumuz ve tehlike arz eden 1.nazariyedir. Bu nazariyenin temel gayesi; Ortadoğu’da Safevi Farsi Şii esaslı güçlü bir İran Devleti kurmak, Mürşidi âlâ! denilen Hamâney’in velâyeti fakihliğinde İslam dünyasını ve Ortadoğu’yu içine alan “Büyük bir Şii Devleti” tesis etmek, Tüm İslam Dünyasını “Şii bir Emire’l müminin!” etrafında toplamak böylece tek merkezden idare etmektir.
Bu nazariye Tahran’ı islam dünyasının başkenti, Hamâney’i Halife, Ehl-i Sünnet mensuplarını da Şiileştirecek kobay görmekte, bu nazariye kapsamlı ve uzun vadede ortaya konulan bir plandır.
Bu nazariye “İran’ın Dış Siyasetini” belirleyen en temel nazariyedir. Bu nazariyenin savunucuları İran’ı islam dünyasının Halifesi görmekte tarihi ve coğrafik konumunu ileri sürerek her ülkede etkili bir kuvvet olmasını istemektedir.
Bu nazariyenin sahipleri;“İran olmazsa İslam olmayacaktır” fikrini savunmakta, her ülkede İrancı lobilerin olması gerektiğini ateşli bir tarzda savunmakta, Dünyaya İslam’ı takdim ettiklerine inanmaktadır.
Bu nazariye Safevi Farisi milliyetçiliğini yüceltiyor, kutsal bir kimlik olarak değerlendiriyor. Türkiye’de, Arap ülkelerinde ve Körfez devletlerinde büyük fitneler oluşturuyor, acemlere ve araplara nefret duymakta, arapları islamın önünde engel görmekte, uluslar arası düzlemde soğuk savaş vermektedir.
Bu nazariyenin büyük savunucuları aralarında :“Biz dünyaya kutsal bir mesaj taşıyoruz bu kutsal mesajın ilki “Şii İran İslam Cumhuriyeti! Diğeri de Ummu’l Kurâ düşüncesi, bu uğurda maddi harcamalar gerekiyorsa hedefe giden yolda asla mühim değildir. Bu teklif İslam için yapılmaktadır. Başarımız İslam’ın başarısı olacaktır, o halde yapacağımız masrafları neden gündem edelim? Bu yüzden İslam Dünyasını yönetmek için Ulusal Güvenliğimizi koruyarak bu adımı atmamız vaciptir.” görüşünü tartışıyor.
İşte bu Nazariyenin babası Lârîcânî’dir. Aslında Lârîcânî, çok tehlikeli bir adamdır, adı sürekli Dışişleri Bakanlığı için geçmektedir. Bu nazariye “Şii Devletinin sınırını genişletmeyi, her coğrafyada İran’a hizmet eden bir Şii lobi oluşturmayı, Safevi farsi Şii merkezli İran devletini dünyada en güçlü devlet etmeyi amaçlıyor.
Lârîcânî, Osmanlının bölünmesi esnasında Ortadoğu ülkelerinin taksimatını mantıklı görmüyor. Her ülkede akıllıca bir sınır çizilmediğine inanıyor. Örneğin Irak-Suriye-Lübnan-Bahreyn düzleminde Şii Nüfusun yoğun olduğunu, buralarda Şianın güçlenmesini amaçlıyor. Bunun dışında kalan ülkelerde Şiileştirme eğilimlerine ağırlık verilmesini mezhepler arası yakınlaşma komiteleri kurulmasını, Şii-Sünni kardeşliğinin ileri sürülmesini öngörüyor. İşte bu siyaset İran’ın fitne ateşini yakmasına sebep olmaktadır.
Yakılan bu ateşe karşı mücadele eden Ehl-i Sünnet mensupları, İran İslam Cumhuriyetine! Karşı mücadele eden emperyalist Sünniler ve selefiler yahut Suud Kralının desteklediği “Vahhabiler” olarak tanıtılıyor. Bu iftirayı da yüzleri kızarmadan atmaktadır(lar).
Ehl-i Sünnetin, Suriye’de veya diğer islam coğrafyasında akidesini savunma hakkı yok mudur? Ayetullahların ve Mollaların ülkesi Şii İran, coğrafyamızda kan dökerek “Şiileştirme çabaları” ortaya koyarsa yapılanlar meşru mu oluyor?
Suriye’de dökülen kanlar, kirletilen namuslar, tecavüze uğrayan kızlar, tarumar olan evler ve mallar kimin eliyle yapılmaktadır? Bu katliamlara yeşil ışığı kim yaktı? Kim masum kadınların ve çocukların kanlarının helal olduğuna dair fetva verdi.
İşte bu sayılan her şey; Lârîcânî ve Hamâney denen lanetli -güya masum kişinin- emriyle gerçekleşmiştir. Yeryüzünde Hamâney’e muhalif her fert ve devlet küfür içindedir, kanı helaldir, zira masum imamın doğru görüşünün dışına çıkmış, vacibi terk etmiştir.
Bugün bu nazariye sahibinin bakışına göre; Hamâney’in Suriye’de izlediği necis siyaset masumdur, onun kanları akıtan, namusları çiğneyen katliamları meşrulaştıran bakışı, müstakbelde kurulacak “Büyük Şii Devletinin” kurulması için caizdir. İşte bu Safevi Farisi Şii eksenli siyaseti görmek her müslümanın üzerine vaciptir.
“Ummu’l Kurâ nazariyesi” aslında katliamlara ve batıl akidenin yayılmasına sebep olan batıl bir nazariyedir. Bu nazariye, Şii İran Devletinin gerçek yüzünü tanıtan, en büyük resmi gerçek bir belgedir. Bu belgenin İran atmosferinde büyük savunucuları bulunmaktadır.
Tabi İran içinde; bu nazariyenin karşısında olan sadece İran sınırlarının korunup beynelmilel hudutları aşmamayı, yayılmamayı, uluslar arası fitnelere ve kavgalara düşmemeyi, sadece “Şia akidesine davet etme” gayesi taşıyan siyasiler ve düşünürlerde bulunmaktadır.
Bu düşünce mensupları, İran Devrimini güçlendirmeyi, iç siyasette birliği, ekonomik ve siyasi kalkınmayı hedefliyor. Bunlar daha çok İran merkezli düşünen daha güçlü bir İran oluşturmak hayali taşıyan kimselerdir. Tabi pek çok kimsede bu düşünceyi doğrulamaktadır. Ancak bu siyasiler şu aşamada manipüle edilmişlerdir.
O halde şu an ki Şii İran Devletine hâkim olan siyasi düşünce, Safevi Farisi Şii merkezli yayılmacı bir düşüncedir.
İran, bu nazariye çerçevesinde islam ülkelerinde -ilk aşamada- 10 yıl aralıklarla toplam 50 yıllık bir proje tasarlıyor. Bu hedef yolunda; İslam dünyasında ihtilaflar oluşturup, emniyeti, istikrarı bozup sonra da kendi lehine körükleyerek adım adıyor.
Bu uğurda Ehl-i Sünnet mensuplarının beynini bulandırıp şüpheler ekiyor, sağlam bir akide izlemelerine mani oluyor, ayrıca kendisine bağlı mensupları emperyalist söylemlere karşıymış gibi tanıtıp Siyonist düşüncenin ve devletin hasımı olarak gösteriyor. Bu yol haritasıyla kitle kazanıyor.
Ayrıca maddi yardımlarla, sosyal yardımlaşmalarla, genel İslami taleplerle, bidat kandil ve kutlu doğumlarla mazlum halkı batıl Şii akidesine davet ediyor.
Ülkemizde Şii âlimlerin kitaplarını değil, tanınmış yerli âlimlerin eserlerini okutarak ilerliyor. Bunu da geçmişte yaptığı hatalara düşmemek için yapıyor. En çok kitleyi; maddi ve radikal söylevle elde ediyor. Radikalizmi büyümede en büyük besin olarak görüyor. Kandırılmış mazlumlarda radikalizmi haklı görüyor. Oysaki akidede, amelde, usulde hiçbir ilim almayan bu mazlum mensuplar, maddi imkânlara boyun eğiyor ilme değer vermiyor, İran’ın gerçek yüzünü ve yöneten kişileri hakikatte tanımıyor. Şia; Ülkemizde çeşitli görevler ve amaçlar altında çalışıyor.
Bu nazariyenin Türkiye ayağı çeşitli derneklerle idare ediliyor. Bu derneklerin mensupları asla İran hakkında olumsuz bir şey söylemiyor, Nasrullah’ı ve Hizbullat’ı kutsuyor. Hatta mazlum Suriye halkının direnişini emperyalistlerin ve batının oyunu görüyor, kirli haberlerle ümmetin birliğini baltalıyor, muhalifleri ABD’ci olmakla suçluyor. Ancak büyük çoğunluğu ise hiçbir şey bilmiyor maddi geleceğini ve cemaatsel çıkarını düşünüyor.
Bu nazariye ehli; islam ülkelerinin Sünni bölgelerinde sonradan dönmüş kandırılmış Şiileşmiş kişileri safına çekerek, onlara antiemperyalist konuşmayı emrediyor, ashaba sövüyor, onların dinden çıktığını iddia ediyor, Filistin edebiyatına ve direnişine ağırlık vermelerini istiyor. Bu süreç olumlu gelişip büyüyünce de, Sünni âlimlerin eserlerini ve siyasi çıkışlarını örnek göstererek, savunarak safına çektiği fertlere ve cemaate şia akidesini yavaş yavaş aşılıyor. Bugün bu yolla; on binlerce kandırılmış müslüman topluluklar vardır.
Örneğin Ayetullah İsa Kasım liderliğindeki Bahreyn ayaklanması, Hizbullah’ın ve İran’ın Beşşar el-Esed’e siyasi ve askeri destek vermesi, Nuri el-Maliki önderliğindeki Irak Yönetiminin Sünni katliamları, Yemen’de Husilerin ayaklanması, Türkiye’de saadet partisine sızan Şiileşmiş Türklerin siyasi çıkartması Lârîcânî’nin çizdiği haritanın yansımasıdır. Bu faaliyetlerin tümü Lârîcânî’nin “Ummu’l Kurâ” nazariyesine hizmet etmektedir.
Hülasa İran; İslam dünyasına iki yüzle çıkıyor, Şiileştirme planlarını gizliyor, “Ummu’l Kurâ” nazariyesiyle İslam dünyasını Kum’a taşımak istiyor, her ülkede Şii lobisi oluşturuyor, bu lobiler Şii çıkarlarına hizmet ediyor, Hamâney bu uğurda müslüman kanının akıtılmasına cevaz veriyor.
Müslümanlar olarak uyanık olalım. Suriye’de bu lanetli akide mensupları, nasıl kan akıtıyorsa, yarın da Türkiye’de torunlarınızın kanlarını akıtmaya kadirdir. Suriye’de acele ederek saklı ve kirli yüzlerini deşifre ettiler. 30 yıldır Filistin edebiyatı yapan takiyyeci Şiiler artık tanınmalıdır. Bugün hamd olsun dün savunanların yavaş yavaş gerçek yüzlerini gördüklerinde lanet okuduklarını gördüm. Bu gelişme düşmanı tanıma açısından çok önemli bir adımdır. Bugün İran devletini ve Hizbullat’ı desteklemek islam dininin dışına çıkmaktır. Salât ve selam Resulüne olsun.
Ubeydullah Arslan
İslamabad İslamic University
21 Mart 2012 Çarşamba
[1]Siyasi ve dini açıdan şehirlerin merkezi/anası…
Bu nazariye “İran’ın Dış Siyasetini” belirleyen en temel nazariyedir. Bu nazariyenin savunucuları İran’ı islam dünyasının Halifesi görmekte tarihi ve coğrafik konumunu ileri sürerek her ülkede etkili bir kuvvet olmasını istemektedir.
بسم الله الرحمن الرحيم
İslam dünyası; uzun vadeli iki hain planın tehdidini yaşıyor. Biri Siyonistlerin kurmak istediği “Büyük Yahudi Devleti” diğeri de; onlardan geri kalmayan vicdansız eli kanlı fitneci Şiilerin, İslam dünyasında ve özellikle Ortadoğu’da kurmak istedikleri “büyük Şia devleti”
İslam ümmeti, bu iki acımasız kuvvetin kıskacındadır. Söz konusu iki kuvvet hedefe giden yolda her şeyi mubah gören yayılmacı, acımasız, sinsi, necis bir siyaset izlemektedir. Bu iki kuvvetin özellikle İslami kimlikli! Olanı “Sapık ve münafık Şii yüzü” İslam coğrafyasında korkunç hayaller beslemektedir. Bu hayalin gerçekleşmesi içinde utanmaz münafık yüzünü açıktan ortaya koymaktan çekinmemekte, Suriye ve Irak düzleminde kan dökmekte, İslam ülkelerinde fitneler çıkarmaktadır.
Bu çalışmada İran’ın ırka dayalı Safevi Farisi Şii merkezli hayallerine ve bu hayallerin pınarı konumundaki Ummu’l Kurâ nazariyesine değinmeye çalışacağız. Bu çalışma, İran’ın hayallerini, hedeflerini, kendi içindeki tartışmalarını, en kötüsü de iğrenç sinsi yüzünü göz önüne serecektir.
İran’ın iki siyasi bakışı bulunur. Biri Safevi bakışı, diğeri de Şii bakışı. Safevi Şiası; milliyetçi ve Şii kaynaklı mezhebi bakış açısını temsil eder. İran’ın dini ve siyasi kurmayları; bu iki çizgiyi muhafaza eder.
Tahran’ın siyasi ve dini kurmayları; bu yoldan uzak bir yol izlemez. Arapları ve acemleri kendi siyasi emellerine mahkûm etmek Şiileştirmek mücadelesi taşırlar.
İran yayılmacı ve fitneci dış siyasetini kimden almıştır? Neden böyle bir nazariyeye önem vermektedir? İran, niçin kendi sınırlarını korumak ve güçlenmek yerine Şii devrimini her ülkeye ihraç etmeye çalışmaktadır? İran’ın uzun vadede hedefi nedir?
Suriye direnişine karşı takındığı batıl ve necis siyasetle münafık yüzünü deşifre eden Mürşidi’l Âlâ! Hamâney iğrenç hayallerini Lârîcânî’nin nazariyesinden almaktadır.
Mürşidi’l Âlâ! Hamâney bir gün Lârîcânî’den, İran’ın müstakbel haritasını çıkartmasını talep eder, el-Ricani de bunun üzerine meşhur nazariyesini yazar. Şimdi bu nazariyenin mimarından bahsedeceğim. Lütfen bu kişiyi iyi okuyalım, tanıyalım, hedefini ve İran’da estirdiği rüzgâra bakalım.
Kendisini ve İran’ın dış siyasetine şekil veren nazariyesini tanıtacağım kişi; Muhammed Cevad Lârîcânî’dir.
Lârîcânî; Mürşidi’l Âlâ! Hamâney’in siyasi ve diplomatik müsteşarı, yanı sıra Fizik uzmanı, Bilim araştırmaları merkezinin de başkanıdır. Humeyni döneminde Dış işleri bakanı yardımcılığı yapan Lârîcânî, ABD’de Fizik alanında çalışma yaptığı için Liberal bir ABD hayranıdır.
Lârîcânî, ABD’yle siyasi-diplomatik ilişki kurma düşüncesini savunduğu için daha önceden görevden alınmıştı. Yanı sıra İran Üniversitelerinde verdiği konferanslarda gizli tutması gereken “Ummu’l Kurâ” nazariyesini ifşa etmekten dolayı 18 ay hapis yattı. Bu nazariye İran’ın komşu ülkelere ve islam ülkelerine yönelik sakladığı gizli bir ajandaydı. Ajandanın ifşası Lârîcânî’yi zor duruma düşürdü. Zira bu nazariye Arap ülkelerinde İslam ülkelerinde Şii İran Devletinin müstakbel hedefini ortaya konuyordu. İfşa sonrası büyük tartışmalar oldu, İran’ın gerçek kirli yüzü zuhur etti.
Bugün Bahreyn’in Sitre köyünde mukim Ayetullah İsa Kasım’ın liderliğinde idare edilen “Bahreyn ayaklanması” Şii hedefi olan necis bir direnişti. Ayetullah İsa Kasım direktifleri direk Kum’dan almakta ve Ummu’l Kura nazariyesini uygulamaktadır. Keza Irak, Lübnan, Suriye’de bu nazariye uygulamaya konulmuştur.
Liberal, Şii, Safevi düşüncesi taşıyan Lârîcânî’; İran’da en kültürlü birikimli siyasi diplomat olarak tanınıyor. Lârîcânî’nin Arap ve İslam dünyasında bilinen “Ulusal Strateji hakkında makaleler/mukaddimeler” adlı bir kitabı var, Lârîcânî kitabında; İran’ın Kum şehrini “Ummu’l Kurâ/şehirlerin merkezi/anası” konumuna erdirmek niyeti taşıdığı bilinmektedir. Bu nazariyesinin ismi de “Ummu’l Kurâ” nazariyesidir.
Lârîcânî “Ummu’l Kurâ” nazariyesini 3 kısımda tartışır. 1-Şii İran Devletini İslam Dünyasının merkezi etmek, yani Ummu’l Kurâ’ya çevirmek. 2-Şii İran Devletinin güvenliğini korumak. 3-Şii İran Devletinin büyümesini sağlamak.
Bizim üzerinde durduğumuz ve tehlike arz eden 1.nazariyedir. Bu nazariyenin temel gayesi; Ortadoğu’da Safevi Farsi Şii esaslı güçlü bir İran Devleti kurmak, Mürşidi âlâ! denilen Hamâney’in velâyeti fakihliğinde İslam dünyasını ve Ortadoğu’yu içine alan “Büyük bir Şii Devleti” tesis etmek, Tüm İslam Dünyasını “Şii bir Emire’l müminin!” etrafında toplamak böylece tek merkezden idare etmektir.
Bu nazariye Tahran’ı islam dünyasının başkenti, Hamâney’i Halife, Ehl-i Sünnet mensuplarını da Şiileştirecek kobay görmekte, bu nazariye kapsamlı ve uzun vadede ortaya konulan bir plandır.
Bu nazariye “İran’ın Dış Siyasetini” belirleyen en temel nazariyedir. Bu nazariyenin savunucuları İran’ı islam dünyasının Halifesi görmekte tarihi ve coğrafik konumunu ileri sürerek her ülkede etkili bir kuvvet olmasını istemektedir.
Bu nazariyenin sahipleri;“İran olmazsa İslam olmayacaktır” fikrini savunmakta, her ülkede İrancı lobilerin olması gerektiğini ateşli bir tarzda savunmakta, Dünyaya İslam’ı takdim ettiklerine inanmaktadır.
Bu nazariye Safevi Farisi milliyetçiliğini yüceltiyor, kutsal bir kimlik olarak değerlendiriyor. Türkiye’de, Arap ülkelerinde ve Körfez devletlerinde büyük fitneler oluşturuyor, acemlere ve araplara nefret duymakta, arapları islamın önünde engel görmekte, uluslar arası düzlemde soğuk savaş vermektedir.
Bu nazariyenin büyük savunucuları aralarında :“Biz dünyaya kutsal bir mesaj taşıyoruz bu kutsal mesajın ilki “Şii İran İslam Cumhuriyeti! Diğeri de Ummu’l Kurâ düşüncesi, bu uğurda maddi harcamalar gerekiyorsa hedefe giden yolda asla mühim değildir. Bu teklif İslam için yapılmaktadır. Başarımız İslam’ın başarısı olacaktır, o halde yapacağımız masrafları neden gündem edelim? Bu yüzden İslam Dünyasını yönetmek için Ulusal Güvenliğimizi koruyarak bu adımı atmamız vaciptir.” görüşünü tartışıyor.
İşte bu Nazariyenin babası Lârîcânî’dir. Aslında Lârîcânî, çok tehlikeli bir adamdır, adı sürekli Dışişleri Bakanlığı için geçmektedir. Bu nazariye “Şii Devletinin sınırını genişletmeyi, her coğrafyada İran’a hizmet eden bir Şii lobi oluşturmayı, Safevi farsi Şii merkezli İran devletini dünyada en güçlü devlet etmeyi amaçlıyor.
Lârîcânî, Osmanlının bölünmesi esnasında Ortadoğu ülkelerinin taksimatını mantıklı görmüyor. Her ülkede akıllıca bir sınır çizilmediğine inanıyor. Örneğin Irak-Suriye-Lübnan-Bahreyn düzleminde Şii Nüfusun yoğun olduğunu, buralarda Şianın güçlenmesini amaçlıyor. Bunun dışında kalan ülkelerde Şiileştirme eğilimlerine ağırlık verilmesini mezhepler arası yakınlaşma komiteleri kurulmasını, Şii-Sünni kardeşliğinin ileri sürülmesini öngörüyor. İşte bu siyaset İran’ın fitne ateşini yakmasına sebep olmaktadır.
Yakılan bu ateşe karşı mücadele eden Ehl-i Sünnet mensupları, İran İslam Cumhuriyetine! Karşı mücadele eden emperyalist Sünniler ve selefiler yahut Suud Kralının desteklediği “Vahhabiler” olarak tanıtılıyor. Bu iftirayı da yüzleri kızarmadan atmaktadır(lar).
Ehl-i Sünnetin, Suriye’de veya diğer islam coğrafyasında akidesini savunma hakkı yok mudur? Ayetullahların ve Mollaların ülkesi Şii İran, coğrafyamızda kan dökerek “Şiileştirme çabaları” ortaya koyarsa yapılanlar meşru mu oluyor?
Suriye’de dökülen kanlar, kirletilen namuslar, tecavüze uğrayan kızlar, tarumar olan evler ve mallar kimin eliyle yapılmaktadır? Bu katliamlara yeşil ışığı kim yaktı? Kim masum kadınların ve çocukların kanlarının helal olduğuna dair fetva verdi.
İşte bu sayılan her şey; Lârîcânî ve Hamâney denen lanetli -güya masum kişinin- emriyle gerçekleşmiştir. Yeryüzünde Hamâney’e muhalif her fert ve devlet küfür içindedir, kanı helaldir, zira masum imamın doğru görüşünün dışına çıkmış, vacibi terk etmiştir.
Bugün bu nazariye sahibinin bakışına göre; Hamâney’in Suriye’de izlediği necis siyaset masumdur, onun kanları akıtan, namusları çiğneyen katliamları meşrulaştıran bakışı, müstakbelde kurulacak “Büyük Şii Devletinin” kurulması için caizdir. İşte bu Safevi Farisi Şii eksenli siyaseti görmek her müslümanın üzerine vaciptir.
“Ummu’l Kurâ nazariyesi” aslında katliamlara ve batıl akidenin yayılmasına sebep olan batıl bir nazariyedir. Bu nazariye, Şii İran Devletinin gerçek yüzünü tanıtan, en büyük resmi gerçek bir belgedir. Bu belgenin İran atmosferinde büyük savunucuları bulunmaktadır.
Tabi İran içinde; bu nazariyenin karşısında olan sadece İran sınırlarının korunup beynelmilel hudutları aşmamayı, yayılmamayı, uluslar arası fitnelere ve kavgalara düşmemeyi, sadece “Şia akidesine davet etme” gayesi taşıyan siyasiler ve düşünürlerde bulunmaktadır.
Bu düşünce mensupları, İran Devrimini güçlendirmeyi, iç siyasette birliği, ekonomik ve siyasi kalkınmayı hedefliyor. Bunlar daha çok İran merkezli düşünen daha güçlü bir İran oluşturmak hayali taşıyan kimselerdir. Tabi pek çok kimsede bu düşünceyi doğrulamaktadır. Ancak bu siyasiler şu aşamada manipüle edilmişlerdir.
O halde şu an ki Şii İran Devletine hâkim olan siyasi düşünce, Safevi Farisi Şii merkezli yayılmacı bir düşüncedir.
İran, bu nazariye çerçevesinde islam ülkelerinde -ilk aşamada- 10 yıl aralıklarla toplam 50 yıllık bir proje tasarlıyor. Bu hedef yolunda; İslam dünyasında ihtilaflar oluşturup, emniyeti, istikrarı bozup sonra da kendi lehine körükleyerek adım adıyor.
Bu uğurda Ehl-i Sünnet mensuplarının beynini bulandırıp şüpheler ekiyor, sağlam bir akide izlemelerine mani oluyor, ayrıca kendisine bağlı mensupları emperyalist söylemlere karşıymış gibi tanıtıp Siyonist düşüncenin ve devletin hasımı olarak gösteriyor. Bu yol haritasıyla kitle kazanıyor.
Ayrıca maddi yardımlarla, sosyal yardımlaşmalarla, genel İslami taleplerle, bidat kandil ve kutlu doğumlarla mazlum halkı batıl Şii akidesine davet ediyor.
Ülkemizde Şii âlimlerin kitaplarını değil, tanınmış yerli âlimlerin eserlerini okutarak ilerliyor. Bunu da geçmişte yaptığı hatalara düşmemek için yapıyor. En çok kitleyi; maddi ve radikal söylevle elde ediyor. Radikalizmi büyümede en büyük besin olarak görüyor. Kandırılmış mazlumlarda radikalizmi haklı görüyor. Oysaki akidede, amelde, usulde hiçbir ilim almayan bu mazlum mensuplar, maddi imkânlara boyun eğiyor ilme değer vermiyor, İran’ın gerçek yüzünü ve yöneten kişileri hakikatte tanımıyor. Şia; Ülkemizde çeşitli görevler ve amaçlar altında çalışıyor.
Bu nazariyenin Türkiye ayağı çeşitli derneklerle idare ediliyor. Bu derneklerin mensupları asla İran hakkında olumsuz bir şey söylemiyor, Nasrullah’ı ve Hizbullat’ı kutsuyor. Hatta mazlum Suriye halkının direnişini emperyalistlerin ve batının oyunu görüyor, kirli haberlerle ümmetin birliğini baltalıyor, muhalifleri ABD’ci olmakla suçluyor. Ancak büyük çoğunluğu ise hiçbir şey bilmiyor maddi geleceğini ve cemaatsel çıkarını düşünüyor.
Bu nazariye ehli; islam ülkelerinin Sünni bölgelerinde sonradan dönmüş kandırılmış Şiileşmiş kişileri safına çekerek, onlara antiemperyalist konuşmayı emrediyor, ashaba sövüyor, onların dinden çıktığını iddia ediyor, Filistin edebiyatına ve direnişine ağırlık vermelerini istiyor. Bu süreç olumlu gelişip büyüyünce de, Sünni âlimlerin eserlerini ve siyasi çıkışlarını örnek göstererek, savunarak safına çektiği fertlere ve cemaate şia akidesini yavaş yavaş aşılıyor. Bugün bu yolla; on binlerce kandırılmış müslüman topluluklar vardır.
Örneğin Ayetullah İsa Kasım liderliğindeki Bahreyn ayaklanması, Hizbullah’ın ve İran’ın Beşşar el-Esed’e siyasi ve askeri destek vermesi, Nuri el-Maliki önderliğindeki Irak Yönetiminin Sünni katliamları, Yemen’de Husilerin ayaklanması, Türkiye’de saadet partisine sızan Şiileşmiş Türklerin siyasi çıkartması Lârîcânî’nin çizdiği haritanın yansımasıdır. Bu faaliyetlerin tümü Lârîcânî’nin “Ummu’l Kurâ” nazariyesine hizmet etmektedir.
Hülasa İran; İslam dünyasına iki yüzle çıkıyor, Şiileştirme planlarını gizliyor, “Ummu’l Kurâ” nazariyesiyle İslam dünyasını Kum’a taşımak istiyor, her ülkede Şii lobisi oluşturuyor, bu lobiler Şii çıkarlarına hizmet ediyor, Hamâney bu uğurda müslüman kanının akıtılmasına cevaz veriyor.
Müslümanlar olarak uyanık olalım. Suriye’de bu lanetli akide mensupları, nasıl kan akıtıyorsa, yarın da Türkiye’de torunlarınızın kanlarını akıtmaya kadirdir. Suriye’de acele ederek saklı ve kirli yüzlerini deşifre ettiler. 30 yıldır Filistin edebiyatı yapan takiyyeci Şiiler artık tanınmalıdır. Bugün hamd olsun dün savunanların yavaş yavaş gerçek yüzlerini gördüklerinde lanet okuduklarını gördüm. Bu gelişme düşmanı tanıma açısından çok önemli bir adımdır. Bugün İran devletini ve Hizbullat’ı desteklemek islam dininin dışına çıkmaktır. Salât ve selam Resulüne olsun.
Ubeydullah Arslan
İslamabad İslamic University
21 Mart 2012 Çarşamba
[1]Siyasi ve dini açıdan şehirlerin merkezi/anası…