Şam İslam Heyeti Fetva Kurulu ile yapılan röportaj...
Şam İslam Heyeti Fetva Kurulu
Soru:
İslam devletini (IŞİD) hariciler olarak vasıflandırmamız doğrumudur? Nitekim Hariciler büyük günahtan dolayı insanları tekfir etmekteydiler. Ancak islam devleti (IŞİD) büyük günahtan dolayı kimseyi tekfir etmemektedir. Hariciler Müslümanların imamına (halifeye) başkaldıran kimselerdir. Ancak Suriye ve Irak’ta Müslümanların halifesi yoktur. Bilakis ehli sünnete düşman olan taifelerin yöneticileri vardır. Kendi içlerinde şeriate tutunmuş, Suriye ve Irak’ta cihat ettikleri ve şeriatle hükmetmeyi talep ettikleri halde nasıl harici oluyorlar?
Cevap:
Hariciler islam ümmetinde gelmiş geçmiş fırkalar içerisinde en şerli ve en tehlikelisidir. Bu nedenle nebevi sünnet haricilerin vasıflarını çok açık bir şekilde beyan etmiştir. Hatta onların durumu insanlara karışık gelmez. Bu vasıflar islam devletine (IŞİD) çok fazlasıyla uyum sağlamakta. Şer’i naslarda, harici olmak için “Müslümanların imamına karşı çıkmak veya büyük günahtan dolayı tekfir etmek” diye bir şart yoktur. İlim ehlinin hariciler için zikretmiş olduğu bu tarifler ve asıllar takribi kurallar olup kendi asırlarında harici fırkaların yönelmiş olduğu şeyi tavsif etmek için işaretler ve alametlerdir. Bunun açıklaması şöyledir:
Birincisi: Haricilerin tarifinde ve onların taife ve fırkalardan bir fırka olmasında ki muteber kaide ve son söz şer’i naslarda varit olan şeylerdir. Nebevi sünnet çok tehlikeli olmalarından ve aldanılacağından dolayı haricilerin vasıflarını tafsilatlı bir şekilde açıkladığı gibi diğer fırkaları tafsilatlı bir şekilde açıklamamıştır. Bu vasıfların en önemlileri; tekfir, kan akıtmayı helal görme, Kuran ve sünnet naslarını kötü bir şekilde anlama, kararsızlık, tutarsızlık, akıllarının kıt olması, yaşlarının genç olması, gurur ve kibirdir.
İkincisi: Âlimlerden birçoğu “büyük günahtan dolayı insanları tekfir etme” görüşünün bütün haricileri kapsayıcı bir vasıf olmadığını zikretmişlerdir. Bu bir başkasını haricilikle vasıflamak için şart değildir. Bilakis her kim haksız yere Müslümanları tekfir ederse, onların kanlarını helal görürse büyük günahın küfür olmadığına inansa bile o, hariciler fırkasına dâhil olmuştur.
Nebevi sünnette onların islam ehliyle savaşacakları beyan edilmiştir. İlim ehli bu öldürmenin sebebinin “kendilerine muhalefet edenlere küfür ve riddetle hükmetmeleri” olduğunu söylemişlerdir.
İmam Kurtubi şöyle söylemiştir: “Bunun sebebi onların ancak Müslümanlardan kendilerine karşı çıkan kimseleri tekfir etmeleri ve kanlarını helal görmeleridir.”
İbn Teymiyye şöyle demektedir: “ Haricilerin dini: Müslümanların cemaatinden ayrılmak ve onların kanlarını ve mallarını helal saymaktır.”
Yine şöyle demektedir: “ Hariciler mürtet olduğu için ehli kıblenin kanını, asli kâfirlerden daha fazla helal görmektedirler.”
İbn Abdilber şöyle demiştir: “Onlar Allah’ın kitabında tevil etmiş oldukları şeyler ile Müslümanların kanlarını helal gören bir kavimdir. Müslümanları günahlarından dolayı tekfir edip onlara kılıç kaldırmışlardır.”
Ali bin Ebi Talip ve sahabelere karşı ayaklanıp onlara karşı çıkan hariciler; zina, hırsızlık ve içki içmek gibi büyük günahların küfür olduğuna inanan kimseler değildi. Sahabeyi ancak -aslen günah olmamasıyla beraber- tahkimi kabul etmelerinden dolayı tekfir ettiler. Hz. Ali’yi, Hz. Muaviye’yi, iki hakemi ve tahkimden razı olan herkesi tekfir edip kanlarını helal gördüler. Sahabe bu fiillerinden dolayı onların, Allah Resulünün haber vermiş olduğu hariciler olduğuna hükmetti. Diğer günahlarda ki görüşlerini, tekfir edip etmediklerine dair sorular sormadılar. İlim ehlinin ittifakıyla haricilerin önderleri sayılan “Necadat” büyük günahın küfür olduğunu söylemez. İmam Eşari “Makalatul İslamiyyin” adlı kitabında haricilerin akidesine mebni olarak şöyle demektedir: “Büyük günahın küfür olduğunda icma ettiler. Ancak “Necadat” bunun küfür olduğunu söylemez.”
Haricilerin en temel vasıfları haksız şekliyle Müslümanları tekfir etmek, bundan dolayı kanlarını helal görmektir. Bu tekfir etmenin birçok şekli vardır. Bunlar:
- Büyük günahlardan dolayı tekfir etmek
- (Büyük olsun küçük olsun) herhangi bir günahtan dolayı tekfir etmek
- Aslen günah olmayan şeylerden dolayı tekfir etmek
- Zan, şüphe ve ihtimalli şeylerde tekfir etmek
- Kendisinde ihtilaf ve içtihat olan şeylerde tekfir etmek
- Manilerin ortadan kalkması ve şartların tamamlanması tahakkuk etmeden tekfir etmek
Şayet âlimler büyük günahtan dolayı tekfir eden kimselerin harici olduklarına hükmetmişlerse, küçük günah, içtihadi meseleler ve –kâfirlerle oturmak veya gazetecilik yapmak gibi- mubah olan şeylerden dolayı insanları tekfir eden kimselerin hükmü nasıldır?
Üçüncüsü: Aynı şekilde şer’i naslarda Müslümanların imamına karşı çıkarak ayaklanmanın hariciliğin vasfı olduğuna dair herhangi bir şart varit olmamıştır. Bilakis her kim onların itikadında ve menhecin de olursa, ister imama karşı ayaklansın isterse ayaklanmasın haricilerden sayılır.
Haricilerin imamlara karşı ayaklanması, Müslümanları haksızca tekfir etmek ve kanlarını helal görmelerinin neticesidir. Hariciler imam bulurlarsa ayaklanır, karşı çıkar, kanları ve malları helal sayarlar. Ancak imam bulamazlarsa Müslümanların genelinin, seçkin mücahitlerin, âlimlerin ve davetçilerin kanını helal görürler.
Onların harici olarak isimlendirilmesinin sebebi din ahkâmından çıkmaları ve Müslüman cemaatten ayrılmalarından dolayıdır.
Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
"Ahir zamanda yaşça küçük, akılca kıt birtakım gençler çıkacak. Yaratılmışın en hayırlısının sözünü söylerler, Kur'ân'ı okurlar. İmanları gırtlaklarından öteye geçmez. Okun avı delip geçtiği gibi dinden çıkarlar. Onlara nerede rastlarsanız onları öldürün. Zira onları öldürene, Allah kıyamet günü ecir verecektir.”
İbn Hacer şöyle demektedir: “Dinden çıkmalarından ve Müslümanların seçkinlerine karşı ayaklanmalarından dolayı bu şekilde isimlendirilmişlerdir.”
İmam Nevevi şöyle demektedir: “Cemaate karşı çıkmalarından dolayı harici olarak isimlendirilmişlerdir. Dinden çıktıkları içinde denilmiştir.”
İnsanlar Tatarlar hakkında ihtilaf ettiğinde İbn Teymiyye onları “harici” olarak görmüştür. halbuki onlar imama karşı çıkmamışlardı.
İbn Kesir şöyle demektedir: “(Kendilerinde sadır olan bazı şüphelerden dolayı) İnsanlar tatarlarla nasıl savaşacaklarını konuşmaya başladılar. Hangi cinsten bir savaş olacak. Çünkü onlar müslüman olduklarını izhar ediyor ve Müslümanların imamına karşı çıkıp asi olmuyorlar. Bir süre ona itaat edip sonrasında muhalefet etmiyorlar! (Nasıl savaşırız onlarla!)
İbn Teymiyye şöyle demektedir: “Bunlar (Tatarlar) Hz. Ali ve Hz. Muaviye’ye karşı çıkan haricilerin cinsindendir. Hariciler kendilerini o ikisinden daha hak sahibi gördüler. İşte bunlar kendilerini hakkı ikame etmede Müslümanlardan daha hak sahibi görmekteler.”
Hariciler devlet kursa dahi, bu durum onlardan haricilik vasfını gidermez. Onlar devlet ve emirlik ikame etmeye devam etmekteler. Hatta hilafet bile ilan edenler olmuş! Haricilerin salt hükme (devlet) ulaşmaları onlardan haricilik vasfını söküp almamıştır. Sürekli Müslümanları tekfir etmişler ve kanlarını helal görmüşlerdir.
Dördüncüsü: İbadetlere düşkün olmak, canı feda etmek, şeriat tatbikini ilan etmek veya tağutlarla savaş içerisinde olmak sapkınlıklardan salim olunduğu anlamına gelmez. Hatta zikretmiş olduğumuz şeyler tarih boyunca haricilerin kendisiyle meşhur olup tanınmış olduğu şeylerdir.
Allah Resulü aldanmamamız için haricilerin ibadete ne kadar düşkün olduğunu bizlere haber vermiştir. “Sizden biri onların namazı yanında kendi namazını, onların orucu yanında kendi orucunu hakir görür.”
Yine, Allah Resulü haricilerin güzel söz söyleyeceğini ve hakka davet ettiklerini izhar edeceğini bizlere haber vermiştir.
“Güzel söz söyleyecekler ama kötü fiil işleyecekler.”
“Hak kelimesi konuşacaklar ama boğazlarından aşağıya inmeyecek”
İmam Sindi şöyle demektedir: “Yani bunlar insanların en hayırlı kelimelerinden bazılarını konuşacaklardır. Örnek olarak “hüküm yalnızca Allah’ındır” ve benzeri şeyler.”
Haricilerin liderleri, Ali bin Ebi Talip zamanında toplanmışlar ve Kitap ile hüküm, hakkı talep edip zulmü inkar, zalimlere karşı cihat, dünyaya iltifat etmeme ve iyiliği emredip kötülükten sakındırma konularında ahitleşmişler sonra da gidip sahabe ile savaşmışlardır!!
Beşincisi: İslam Devleti (IŞİD) sözlerinde ve fiillerinde sürekli yinelenen islama muhalif birçok konuma düşmüştür. Bu tutumları onlara, nebevi menhecden ayrılan haricilerin hükmünü gerekli kılmıştır. Bunlar:
Müslümanların beldelerinin küfür ve riddet beldeleri olduğuna hükmetmeleri ve kontrolü ellerinde tuttukları bölgelere hicreti vacip görmeleri.
Kendilerine muhalefet eden kimselere küfür ve riddet ile hükmetmeleri, onları sahve ile vasıflandırmaları, hain olarak ve kâfirlerin yardımcıları olarak görmeleri. Bunu şüphe ve aslen küfür olmayan şeylerden dolayı yapmaları. Örnek olarak; hükümetler ve başka rejimlerle muamele ve onların sorumluları ile görüşme gibi.
Menheclerinde kendilerine muhalefet eden kimselerle savaşmayı helal görmeleri.
Müslümanları fidye için kullandılar, zindanlara attılar işkenceler yaptılar ve onları öldürdüler. Mücahitlerin makarlarına patlayıcı araçlarını gönderdiler. Irak ve Suriye rejiminin güç yettirip öldürmeyi başaramadığı bu devrimin mücahit liderlerini, davetçilerini, gazetecilerini ve aktivistlerini öldürdüler. Düşmanlardan daha şiddetli bir şekilde Müslümanlarla savaştılar. Bu olayların tümü Allah resulünün “Putperestleri bırakırlar Müslümanlarla savaşırlar” sözünü doğrulamaktadır.
Sapkın cemaatler ile savaşma iddiasıyla Müslümanların mallarını helal kabul etmeleri, haksızca petrol kuyularından ve tahıl silolarından elde edilen gelir kaynaklarını tekellerine geçirmeleri vb. Ayrıca bunlarda kontrolü elinde tutan iktidar sahibi hakimler gibi tasarrufta bulunmaları.
Müslümanların cemaatlerinden ayrılmaları ve hakkı sadece kendi menheclerine hasretmeleri, fikir ve kurallarında kendilerine düşmanlık eden her bir kimseye din düşmanı diye hükmetmeleri ve sonunda hilafet ilan etmeleri ve bütün Müslümanların kendilerine beyat etmelerini vacip görmeleri.
İçlerinde müslümanlar nazarında meşhur olup tanınan herhangi bir alimin olmaması. İbn Abbasın haricilere söylediği gibi: “Peygamberin sahabesi olan muhacir ve ensarın yanından size geldim. Kuran onlara indi ancak sizin yanınızda onlardan bir kişi bile yok!”
Bu şahısların genelinin yaşları küçük olup basiretsiz ve ufuklarının dar olmasının yanısıra istikrarsızlık, acelecilik, hamaset, düşünce ve idrak kıtlığı kendilerine galip gelmiştir. Peygamberin onları tavsif ettiği gibidirler; “Yaşları küçük akılları kıttır.”
İlim ve hikmet ehlinin yokluğu onları bu tasarrufatlara sürüklemiştir. Tutarsızlığa, sefihliğe ve olayların sonuçlarını, neticelerini düşünmemeye iletmiştir. Müslümanların üzerine felaketler, afetler getirmiştir. Gerçeği bütün çıplaklığıyla açıkladıklarını ve Allah’a tevekkül ettiklerini zannetmişlerdir.
Bunların tamamı onları Müslümanlara karşı gurur ve kibre götürmüştür. Sadece kendilerinin Allah yolunda mücahit olduklarını ve cihat hakkında Allah’ın sünenini sadece kendilerinin bildiğini zannetmişlerdir. Bundan dolayı yaptıkları ve sundukları şeylerle çok fazla böbürlenmişlerdir.
Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
“Sizden bir fırka vardır ki, ibadet edecekler, dindarlık yapacaklar. Öyle ki, insanlar onları beğenecek, nefisleri de kendilerini beğenecektir. Bu kimseler okun avı delip geçtiği gibi dinden çıkarlar”
İlim ve hikmet ehline karşı gelip onlarla çekişmelerine ve onların sözlerini dinlememelerine ileten etken gururdan başka bir şey değildir. İlim ve fehmi terk edip hiçbir tecrübeleri olmadan boylarını aşan olaylara yöneliyorlar. Kendileriyle başka guruplar arasında çıkan problemden dolayı kurulan müstakil mahkemede muhakeme olmayı reddediyorlar.
Sonra onlar mücahitlere karşı mevcut savaş içerisinde rejime yardım edip mücahitlerin bu rejim karşısında yenilgi yaşamasından ve bu rejimin onların makarlarını istila etmesinden mutluluk duyuyorlar. Hatta islam düşmanlarının ve bazı ülkelerin istihbaratının onların saflarına dahil olma ihtimali uzak bir ihtimal değildir. Bunlarla mücahitleri vurup mevcut savaşta gerçekleştirmekten aciz kaldıkları şeyleri bu sayede gerçekleştirmiş oluyorlar.
İslam Devletinde (IŞİD) toplanmış olan şer, bundan önce hiçbir harici grupta toplanmamıştı. Batıl üzere toplanmaları, şer’i mahkemelerden yüz çevirmeleri, yalan, aldatmak, ihanet, sözde durmamak ve islam düşmanlarıyla işbirliği gibi. Hatta o seviyeye geldi ki önceki haricilere şer, kötülük ve sapkınlık yönünden muvafakat ederek Müslümanlara ve mücahitlere Nusayri rejiminden daha fazla tehlike arz etmeye başladılar.
Bizim İslam Devleti (IŞİD) hakkında ki hükmümüz onların Harici olduğu yönündedir. Tabi biz onların her ferdinin zaruri olarak harici olduğuna hükmetmiyoruz. Zira onların içerisinde onların sözlerinin ve hallerinin cahili olanlar bulunabilir. Ancak muamele noktasında hepsi eşittir. Bize gerekli olan şerlerini def etmektir. Hesapları ise Allah’a kalmıştır.
Bütün hamdler Allah’a mahsustur.
Kaynak: Tekfirden Tefkire
Şam İslam Heyeti Fetva Kurulu
Soru:
İslam devletini (IŞİD) hariciler olarak vasıflandırmamız doğrumudur? Nitekim Hariciler büyük günahtan dolayı insanları tekfir etmekteydiler. Ancak islam devleti (IŞİD) büyük günahtan dolayı kimseyi tekfir etmemektedir. Hariciler Müslümanların imamına (halifeye) başkaldıran kimselerdir. Ancak Suriye ve Irak’ta Müslümanların halifesi yoktur. Bilakis ehli sünnete düşman olan taifelerin yöneticileri vardır. Kendi içlerinde şeriate tutunmuş, Suriye ve Irak’ta cihat ettikleri ve şeriatle hükmetmeyi talep ettikleri halde nasıl harici oluyorlar?
Cevap:
Hariciler islam ümmetinde gelmiş geçmiş fırkalar içerisinde en şerli ve en tehlikelisidir. Bu nedenle nebevi sünnet haricilerin vasıflarını çok açık bir şekilde beyan etmiştir. Hatta onların durumu insanlara karışık gelmez. Bu vasıflar islam devletine (IŞİD) çok fazlasıyla uyum sağlamakta. Şer’i naslarda, harici olmak için “Müslümanların imamına karşı çıkmak veya büyük günahtan dolayı tekfir etmek” diye bir şart yoktur. İlim ehlinin hariciler için zikretmiş olduğu bu tarifler ve asıllar takribi kurallar olup kendi asırlarında harici fırkaların yönelmiş olduğu şeyi tavsif etmek için işaretler ve alametlerdir. Bunun açıklaması şöyledir:
Birincisi: Haricilerin tarifinde ve onların taife ve fırkalardan bir fırka olmasında ki muteber kaide ve son söz şer’i naslarda varit olan şeylerdir. Nebevi sünnet çok tehlikeli olmalarından ve aldanılacağından dolayı haricilerin vasıflarını tafsilatlı bir şekilde açıkladığı gibi diğer fırkaları tafsilatlı bir şekilde açıklamamıştır. Bu vasıfların en önemlileri; tekfir, kan akıtmayı helal görme, Kuran ve sünnet naslarını kötü bir şekilde anlama, kararsızlık, tutarsızlık, akıllarının kıt olması, yaşlarının genç olması, gurur ve kibirdir.
İkincisi: Âlimlerden birçoğu “büyük günahtan dolayı insanları tekfir etme” görüşünün bütün haricileri kapsayıcı bir vasıf olmadığını zikretmişlerdir. Bu bir başkasını haricilikle vasıflamak için şart değildir. Bilakis her kim haksız yere Müslümanları tekfir ederse, onların kanlarını helal görürse büyük günahın küfür olmadığına inansa bile o, hariciler fırkasına dâhil olmuştur.
Nebevi sünnette onların islam ehliyle savaşacakları beyan edilmiştir. İlim ehli bu öldürmenin sebebinin “kendilerine muhalefet edenlere küfür ve riddetle hükmetmeleri” olduğunu söylemişlerdir.
İmam Kurtubi şöyle söylemiştir: “Bunun sebebi onların ancak Müslümanlardan kendilerine karşı çıkan kimseleri tekfir etmeleri ve kanlarını helal görmeleridir.”
İbn Teymiyye şöyle demektedir: “ Haricilerin dini: Müslümanların cemaatinden ayrılmak ve onların kanlarını ve mallarını helal saymaktır.”
Yine şöyle demektedir: “ Hariciler mürtet olduğu için ehli kıblenin kanını, asli kâfirlerden daha fazla helal görmektedirler.”
İbn Abdilber şöyle demiştir: “Onlar Allah’ın kitabında tevil etmiş oldukları şeyler ile Müslümanların kanlarını helal gören bir kavimdir. Müslümanları günahlarından dolayı tekfir edip onlara kılıç kaldırmışlardır.”
Ali bin Ebi Talip ve sahabelere karşı ayaklanıp onlara karşı çıkan hariciler; zina, hırsızlık ve içki içmek gibi büyük günahların küfür olduğuna inanan kimseler değildi. Sahabeyi ancak -aslen günah olmamasıyla beraber- tahkimi kabul etmelerinden dolayı tekfir ettiler. Hz. Ali’yi, Hz. Muaviye’yi, iki hakemi ve tahkimden razı olan herkesi tekfir edip kanlarını helal gördüler. Sahabe bu fiillerinden dolayı onların, Allah Resulünün haber vermiş olduğu hariciler olduğuna hükmetti. Diğer günahlarda ki görüşlerini, tekfir edip etmediklerine dair sorular sormadılar. İlim ehlinin ittifakıyla haricilerin önderleri sayılan “Necadat” büyük günahın küfür olduğunu söylemez. İmam Eşari “Makalatul İslamiyyin” adlı kitabında haricilerin akidesine mebni olarak şöyle demektedir: “Büyük günahın küfür olduğunda icma ettiler. Ancak “Necadat” bunun küfür olduğunu söylemez.”
Haricilerin en temel vasıfları haksız şekliyle Müslümanları tekfir etmek, bundan dolayı kanlarını helal görmektir. Bu tekfir etmenin birçok şekli vardır. Bunlar:
- Büyük günahlardan dolayı tekfir etmek
- (Büyük olsun küçük olsun) herhangi bir günahtan dolayı tekfir etmek
- Aslen günah olmayan şeylerden dolayı tekfir etmek
- Zan, şüphe ve ihtimalli şeylerde tekfir etmek
- Kendisinde ihtilaf ve içtihat olan şeylerde tekfir etmek
- Manilerin ortadan kalkması ve şartların tamamlanması tahakkuk etmeden tekfir etmek
Şayet âlimler büyük günahtan dolayı tekfir eden kimselerin harici olduklarına hükmetmişlerse, küçük günah, içtihadi meseleler ve –kâfirlerle oturmak veya gazetecilik yapmak gibi- mubah olan şeylerden dolayı insanları tekfir eden kimselerin hükmü nasıldır?
Üçüncüsü: Aynı şekilde şer’i naslarda Müslümanların imamına karşı çıkarak ayaklanmanın hariciliğin vasfı olduğuna dair herhangi bir şart varit olmamıştır. Bilakis her kim onların itikadında ve menhecin de olursa, ister imama karşı ayaklansın isterse ayaklanmasın haricilerden sayılır.
Haricilerin imamlara karşı ayaklanması, Müslümanları haksızca tekfir etmek ve kanlarını helal görmelerinin neticesidir. Hariciler imam bulurlarsa ayaklanır, karşı çıkar, kanları ve malları helal sayarlar. Ancak imam bulamazlarsa Müslümanların genelinin, seçkin mücahitlerin, âlimlerin ve davetçilerin kanını helal görürler.
Onların harici olarak isimlendirilmesinin sebebi din ahkâmından çıkmaları ve Müslüman cemaatten ayrılmalarından dolayıdır.
Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
"Ahir zamanda yaşça küçük, akılca kıt birtakım gençler çıkacak. Yaratılmışın en hayırlısının sözünü söylerler, Kur'ân'ı okurlar. İmanları gırtlaklarından öteye geçmez. Okun avı delip geçtiği gibi dinden çıkarlar. Onlara nerede rastlarsanız onları öldürün. Zira onları öldürene, Allah kıyamet günü ecir verecektir.”
İbn Hacer şöyle demektedir: “Dinden çıkmalarından ve Müslümanların seçkinlerine karşı ayaklanmalarından dolayı bu şekilde isimlendirilmişlerdir.”
İmam Nevevi şöyle demektedir: “Cemaate karşı çıkmalarından dolayı harici olarak isimlendirilmişlerdir. Dinden çıktıkları içinde denilmiştir.”
İnsanlar Tatarlar hakkında ihtilaf ettiğinde İbn Teymiyye onları “harici” olarak görmüştür. halbuki onlar imama karşı çıkmamışlardı.
İbn Kesir şöyle demektedir: “(Kendilerinde sadır olan bazı şüphelerden dolayı) İnsanlar tatarlarla nasıl savaşacaklarını konuşmaya başladılar. Hangi cinsten bir savaş olacak. Çünkü onlar müslüman olduklarını izhar ediyor ve Müslümanların imamına karşı çıkıp asi olmuyorlar. Bir süre ona itaat edip sonrasında muhalefet etmiyorlar! (Nasıl savaşırız onlarla!)
İbn Teymiyye şöyle demektedir: “Bunlar (Tatarlar) Hz. Ali ve Hz. Muaviye’ye karşı çıkan haricilerin cinsindendir. Hariciler kendilerini o ikisinden daha hak sahibi gördüler. İşte bunlar kendilerini hakkı ikame etmede Müslümanlardan daha hak sahibi görmekteler.”
Hariciler devlet kursa dahi, bu durum onlardan haricilik vasfını gidermez. Onlar devlet ve emirlik ikame etmeye devam etmekteler. Hatta hilafet bile ilan edenler olmuş! Haricilerin salt hükme (devlet) ulaşmaları onlardan haricilik vasfını söküp almamıştır. Sürekli Müslümanları tekfir etmişler ve kanlarını helal görmüşlerdir.
Dördüncüsü: İbadetlere düşkün olmak, canı feda etmek, şeriat tatbikini ilan etmek veya tağutlarla savaş içerisinde olmak sapkınlıklardan salim olunduğu anlamına gelmez. Hatta zikretmiş olduğumuz şeyler tarih boyunca haricilerin kendisiyle meşhur olup tanınmış olduğu şeylerdir.
Allah Resulü aldanmamamız için haricilerin ibadete ne kadar düşkün olduğunu bizlere haber vermiştir. “Sizden biri onların namazı yanında kendi namazını, onların orucu yanında kendi orucunu hakir görür.”
Yine, Allah Resulü haricilerin güzel söz söyleyeceğini ve hakka davet ettiklerini izhar edeceğini bizlere haber vermiştir.
“Güzel söz söyleyecekler ama kötü fiil işleyecekler.”
“Hak kelimesi konuşacaklar ama boğazlarından aşağıya inmeyecek”
İmam Sindi şöyle demektedir: “Yani bunlar insanların en hayırlı kelimelerinden bazılarını konuşacaklardır. Örnek olarak “hüküm yalnızca Allah’ındır” ve benzeri şeyler.”
Haricilerin liderleri, Ali bin Ebi Talip zamanında toplanmışlar ve Kitap ile hüküm, hakkı talep edip zulmü inkar, zalimlere karşı cihat, dünyaya iltifat etmeme ve iyiliği emredip kötülükten sakındırma konularında ahitleşmişler sonra da gidip sahabe ile savaşmışlardır!!
Beşincisi: İslam Devleti (IŞİD) sözlerinde ve fiillerinde sürekli yinelenen islama muhalif birçok konuma düşmüştür. Bu tutumları onlara, nebevi menhecden ayrılan haricilerin hükmünü gerekli kılmıştır. Bunlar:
Müslümanların beldelerinin küfür ve riddet beldeleri olduğuna hükmetmeleri ve kontrolü ellerinde tuttukları bölgelere hicreti vacip görmeleri.
Kendilerine muhalefet eden kimselere küfür ve riddet ile hükmetmeleri, onları sahve ile vasıflandırmaları, hain olarak ve kâfirlerin yardımcıları olarak görmeleri. Bunu şüphe ve aslen küfür olmayan şeylerden dolayı yapmaları. Örnek olarak; hükümetler ve başka rejimlerle muamele ve onların sorumluları ile görüşme gibi.
Menheclerinde kendilerine muhalefet eden kimselerle savaşmayı helal görmeleri.
Müslümanları fidye için kullandılar, zindanlara attılar işkenceler yaptılar ve onları öldürdüler. Mücahitlerin makarlarına patlayıcı araçlarını gönderdiler. Irak ve Suriye rejiminin güç yettirip öldürmeyi başaramadığı bu devrimin mücahit liderlerini, davetçilerini, gazetecilerini ve aktivistlerini öldürdüler. Düşmanlardan daha şiddetli bir şekilde Müslümanlarla savaştılar. Bu olayların tümü Allah resulünün “Putperestleri bırakırlar Müslümanlarla savaşırlar” sözünü doğrulamaktadır.
Sapkın cemaatler ile savaşma iddiasıyla Müslümanların mallarını helal kabul etmeleri, haksızca petrol kuyularından ve tahıl silolarından elde edilen gelir kaynaklarını tekellerine geçirmeleri vb. Ayrıca bunlarda kontrolü elinde tutan iktidar sahibi hakimler gibi tasarrufta bulunmaları.
Müslümanların cemaatlerinden ayrılmaları ve hakkı sadece kendi menheclerine hasretmeleri, fikir ve kurallarında kendilerine düşmanlık eden her bir kimseye din düşmanı diye hükmetmeleri ve sonunda hilafet ilan etmeleri ve bütün Müslümanların kendilerine beyat etmelerini vacip görmeleri.
İçlerinde müslümanlar nazarında meşhur olup tanınan herhangi bir alimin olmaması. İbn Abbasın haricilere söylediği gibi: “Peygamberin sahabesi olan muhacir ve ensarın yanından size geldim. Kuran onlara indi ancak sizin yanınızda onlardan bir kişi bile yok!”
Bu şahısların genelinin yaşları küçük olup basiretsiz ve ufuklarının dar olmasının yanısıra istikrarsızlık, acelecilik, hamaset, düşünce ve idrak kıtlığı kendilerine galip gelmiştir. Peygamberin onları tavsif ettiği gibidirler; “Yaşları küçük akılları kıttır.”
İlim ve hikmet ehlinin yokluğu onları bu tasarrufatlara sürüklemiştir. Tutarsızlığa, sefihliğe ve olayların sonuçlarını, neticelerini düşünmemeye iletmiştir. Müslümanların üzerine felaketler, afetler getirmiştir. Gerçeği bütün çıplaklığıyla açıkladıklarını ve Allah’a tevekkül ettiklerini zannetmişlerdir.
Bunların tamamı onları Müslümanlara karşı gurur ve kibre götürmüştür. Sadece kendilerinin Allah yolunda mücahit olduklarını ve cihat hakkında Allah’ın sünenini sadece kendilerinin bildiğini zannetmişlerdir. Bundan dolayı yaptıkları ve sundukları şeylerle çok fazla böbürlenmişlerdir.
Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
“Sizden bir fırka vardır ki, ibadet edecekler, dindarlık yapacaklar. Öyle ki, insanlar onları beğenecek, nefisleri de kendilerini beğenecektir. Bu kimseler okun avı delip geçtiği gibi dinden çıkarlar”
İlim ve hikmet ehline karşı gelip onlarla çekişmelerine ve onların sözlerini dinlememelerine ileten etken gururdan başka bir şey değildir. İlim ve fehmi terk edip hiçbir tecrübeleri olmadan boylarını aşan olaylara yöneliyorlar. Kendileriyle başka guruplar arasında çıkan problemden dolayı kurulan müstakil mahkemede muhakeme olmayı reddediyorlar.
Sonra onlar mücahitlere karşı mevcut savaş içerisinde rejime yardım edip mücahitlerin bu rejim karşısında yenilgi yaşamasından ve bu rejimin onların makarlarını istila etmesinden mutluluk duyuyorlar. Hatta islam düşmanlarının ve bazı ülkelerin istihbaratının onların saflarına dahil olma ihtimali uzak bir ihtimal değildir. Bunlarla mücahitleri vurup mevcut savaşta gerçekleştirmekten aciz kaldıkları şeyleri bu sayede gerçekleştirmiş oluyorlar.
İslam Devletinde (IŞİD) toplanmış olan şer, bundan önce hiçbir harici grupta toplanmamıştı. Batıl üzere toplanmaları, şer’i mahkemelerden yüz çevirmeleri, yalan, aldatmak, ihanet, sözde durmamak ve islam düşmanlarıyla işbirliği gibi. Hatta o seviyeye geldi ki önceki haricilere şer, kötülük ve sapkınlık yönünden muvafakat ederek Müslümanlara ve mücahitlere Nusayri rejiminden daha fazla tehlike arz etmeye başladılar.
Bizim İslam Devleti (IŞİD) hakkında ki hükmümüz onların Harici olduğu yönündedir. Tabi biz onların her ferdinin zaruri olarak harici olduğuna hükmetmiyoruz. Zira onların içerisinde onların sözlerinin ve hallerinin cahili olanlar bulunabilir. Ancak muamele noktasında hepsi eşittir. Bize gerekli olan şerlerini def etmektir. Hesapları ise Allah’a kalmıştır.
Bütün hamdler Allah’a mahsustur.
Kaynak: Tekfirden Tefkire