Bizim için İslâm dînini kemâle erdiren ve üzerimize nimeti tamamlayan Allah'a hamd olsun. Salât ve selâm; Allah'ın peygamberi ve elçisi, tevbe ve rahmet peygamberi Muhammed'in üzerine olsun.
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"Bugün size dîninizi (zaferi gerçekleştirmek ve şeriatını tamamlamak sûretiyle) kemâle erdirdim.(Sizi câhiliyye karanlığından İslâm nûruna çıkarmak sûretiyle) üzerinize nimetimi tamamladım ve dîn olarak da size İslâm'ı seçtim." (Mâide Sûresi: 3)
Yine, Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"Yoksa onların (müşriklerin) Allah'ın izin vermediği bir dîni meşrû kılan ortakları mı var? Eğer Allah'ın süre tanıyarak onlara dünyada azap etmeyeceğine dâir kazâ ve kaderi olmasaydı, onların aralarında derhal azap etmek sûretiyle hüküm verilirdi. Şüphesiz ki zâlimler (kâfirler) için (kıyâmet günü) acıklı bir azap vardır." (Şûrâ Sûresi: 21)
Âişe'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
"Kim, bu işimizde (dînimizde) onda olmayan bir şeyi ona ihdâs eder (açık veya gizli Kur'an ve sünnette aslı olmayan bir şey getirir)se, o ihdâs ettiği şey, kendisine reddolunmuştur (bâtıldır)." (Buhârî; hadis no: 2697.Müslim; hadis no: 1718.)
Câbir'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, o şöyle demiştir:
"Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Cuma günü hutbesinde şöyle derdi (hutbesine şöyle başlardı):
-Şüphesiz sözlerin en hayırlısı, Allah'ın kitabıdır. Yolların en güzeli, Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'in yoludur. İşlerin en şerlisi, (dînde aslı olmayıp) sonradan çıkarılan yeniliklerdir (dîndeki bid'atlardır). Her bid'at da dalâlettir." (Müslim.)
Bu anlamdaki âyet ve hadisler pek çoktur.
Bütün bu âyet ve hadisler; Allah Teâlâ'nın, bu ümmete dînini kemâle erdirdiğine ve üzerine nimetini tamamladığına açıkça delâlet etmektedir.Allah'ın Peygamberi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-, apaçık tebliğ etmeden ve Allah Teâlâ'nın dîn olarak kıldığı söz ve fiillerden oluşan her şeyi bu ümmete açıklamadan vefât etmemiştir.
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-, kendisinden sonra insanların ihdas edip (uydurup) İslâm'a nisbet edecekleri söz ve fiillerin hepsinin, -hedef ve gâyesi güzel olsa bile- ihdas eden kimseye iâde olunacağını açıkça belirtmiştir.
Nitekim Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in ashâbı ve aynı şekilde onlardan sonra gelen İslâm âlimleri, bu durumu bildiklerinden dolayı bid'atları şiddetle reddetmişler ve onlardan uyarmışlardır.
Sünnetin yüceltilmesi ve bid'atın reddedilmesi konusunda kitap yazan İbn-i Vaddâh, et-Tartûşî ve İbn-i Şâme gibi bütün âlimler, bu durumu kitaplarında zikretmişlerdir.
Bazı kimselerin ihdas ettikleri bid'atlardan birisi de; Şaban'ın yarısının (Berât) gecesini kutlamak ve bu gecenin gündüzünü oruca ayırma bid'atıdır. Bu konuda dayanak teşkil edebilecek hiçbir delil yoktur.Bu gecenin fazîleti hakkında delil olarak itimat edilmesi câiz olmayan birtakım zayıf hadisler gelmiştir.Fakat bu gece kılınan namazın fazîleti hakkında gelen hadislerin hepsi uydurmadır. Nitekim birçok ilim ehli bu konuya dikkat çekmiştir. İnşaallah bazı âlimlerin sözleri ileride zikredilecektir.
İlk müslümanlardan Şam halkı ile diğer kimselerden bu gecenin fazîleti hakkında eserler gelmiştir. Fakat âlimlerin çoğunluğunun görüşüne göre bu geceyi kutlamak bid'attır ve bu gecenin fazîleti hakkında gelen hadislerin kimisi zayıf, kimisi de uydurmadır.
Hâfız İbn-i Receb; "Letâifu'l-Meârif" adlı kitabında bu konuya dikkat çekenlerden birisidir.Zayıf hadislerle, ancak aslı sahih delillerle sâbit olan ibâdetlerde amel edilebilir. Fakat Şaban'ın yarısının gecesini kutlamanın sahih bir aslı yoktur ki zayıf hadislerle amel edilebilsin.
Nitekim İmam Ebu'l-Abbas Şeyhulislâm İbn-i Teymiyye -Allah ona rahmet etsin- bu kıymetli kâideyi zikretmiştir.
İslâm âlimleri -Allah onlara rahmet etsin-; anlaşmazlığa düştükleri meselelerde insanların Allah'ın kitabına ve elçisi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sünnetine dönmenin farz olduğu konusunda oybirliğine varmışlardır. Allah Teâlâ ve elçisi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- veya ikisinden birisi neye hüküm vermişse, o, uyulması farz olan dîndir.Allah Teâlâ ve elçisi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in emirlerine aykırı olan her şeyin atılması ve terk edilmesi gerekir.
Allah Teâlâ ve elçisi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in buyurmadığı bütün ibâdetler, yapılması câiz olmayan birer bid'attır. Bu ibâdetlere dâvet ve teşvik etmek nasıl câiz olsun ki?
Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:
"Ey îmân edenler! Allah’a itaat edin. Rasûle itaat edin (hak olarak getirdiği şeylere uyun.) Sizden olan (müslüman) idârecilere (Allah’a isyanı emretmedikçe) itaat edin. Aranızda herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, gerçekten Allah’a ve âhiret gününe inanıyorsanız, o konuda hüküm vermek için, onu Allah'(ın kitabı Kur’an)a ve elçisi (Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sünneti)ne götürün. Allah'(ın kitabı Kur’an)a ve elçisi (Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sünneti)ne götürmek; sizin için (ayrılığa düşüp görüşlerinizle hareket etmenizden) daha hayırlı, sonuç bakımından da daha güzeldir." (Nisâ Sûresi: 59)
Yine, Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"(Ey insanlar! Dîniniz konusunda) ayrılığa düştüğünüz bir şeyde hüküm vermek, Allah’a mahsustur. İşte bu Allah, benim Rabbimdir. Ben (her işimde yalnızca) O’na dayandım ve (bütün işlerimde yalnızca) O’na dönerim." (Şûrâ Sûresi: 10)
Yine, Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"(Ey Peygamber!) De ki: Allah'ı gerçekten seviyorsanız, bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah, (mü'min kullarının günahlarını) çok bağışlayan ve (onlara) çok merhametli olandır." (Âl-i İmrân Sûresi: 31)
Yine, Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"Hayır! Rabbine yemîn olsun ki (Ey Muhammed!) Onlar kendi aralarında çıkan anlaşmazlıklarda (hayatta iken) seni, (vefatından sonra da sünnetini) hakem kılıp sonra da senin verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan ve ona tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça îmân etmiş olmazlar." (Nisâ Sûresi: 65 )
Bu anlamdaki âyetler pek çoktur.
Bu âyetler, her türlü anlaşmazlıklarda Kur'an ve sünnete dönmenin, Allah Teâlâ ve elçisi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in hükümlerine rızâ göstermenin farz olduğuna ve bu davranışın, îmânın bir gereği, dünya ve âhirette kullar için daha hayırlı olduğuna kesin bir delildir.
Hâfız İbn-i Receb -Allah ona rahmet etsin-;"Letâifu'l-Meârif" adlı kitabında bu konuda -söz ettikten sonra- şöyle demiştir:
"Şam halkından Hâlid b. Ma'dân, Mekhûl, Lokman b. Âmir gibi tâbiîn, Şaban'ın yarısının gecesini yüceltirler ve bu gecede çokça ibâdet ederlerdi. Bu gecenin fazîletini ve bu geceye saygı gösterilmesini insanlar bu kimselerden almışlardır. Denildiğine göre onlara (Hâlid b. Ma'dân, Mekhûl, Lokman b. Âmir'e), bu konudaki İsrâiliyattan olan haberler ulaşmıştır. Atâ ve İbn-i Ebî Muleyke gibi Hicaz âlimlerinin çoğu bunu reddetmişlerdir. Abdurrahman b. Zey b. Eslem de Medine halkının fakihlerinden bu şekilde nakletmiştir. Bu, aynı zamanda İmam Mâlik ve başka âlimlerin de görüşüdür.
Onlar şöyle demişlerdir:
"Bütün bunlar, bid'attır... İmam Ahmed'den -Allah ona rahmet etsin-, Şaban'ın yarısının gecesi hakkında herhangi bir söz olduğu bilinmemektedir..."
Hâfız İbn-i Receb -Allah ona rahmet etsin- devamla şöyle demiştir:
"Şaban'ın yarısının gecesini ibâdetle geçirmek hakkında, ne Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'den, ne de ashâbından bir şey sâbit olmuştur." (Hâfız İbn-i Receb'in -Allah ona rahmet etsin- sözündan kastedilen şey burada sona ermektedir.)
Hâfız İbn-i Receb -Allah ona rahmet etsin-, Şaban'ın yarısının gecesi hakkında ne Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'den, ne de ashâbından bir şeyin sâbit olduğunu açıkça belirtmiştir.
Meşrû oluşu şer'î delillerle sâbit olmayan hiçbir şeyi, ister tek başına olsun, isterse cemaatle olsun, ister gizlice yapsın, isterse açıktan yapsın, müslümanın onu Allah'ın dînine yerleştirmesi câiz değildir. Çünkü Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in şu sözü ile bid'atları reddetmeye ve onlardan sakındırmaya delâlet eden diğer deliller, bu konuda genel bir hüküm teşkil eder:
"Her kim işimiz (dînimiz) üzere olmayan bir iş işlerse, o işlediği şey reddolunmuştur (bâtıldır ve ona itibar edilmez)." (Müslim; hadis no:1718. )
İmam Ebubekir et-Tartûşî -Allah ona rahmet etsin-, "el-Havâdisu ve'l-Bideu" adlı kitabında şöyle demiştir:
"İbn-i Vaddâh, Zeyd b. Eslem'den rivâyet ettiğine göre, o şöyle demiştir:
- Hocalarımızdan ve fakihlerimizden hiç kimseye, Şaban'ın yarısının (Berat) gecesine ve Mekhûl'ün hadisine itibar ettiklerine rastlamadık. Onlar, bu geceyi, diğer gecelerden daha fazîletli olarak da görmezlerdi.
Nitekim İbn-i Ebî Muleyke'ye denildi ki:
-Ziyâd en-Numeyrî diyor ki:
-Şaban'ın yarısının (Berat) gecesinin ecri, Kadir gecesinin ecri gibidir.
Bunun üzerine İbn-i Ebî Muleyke şöyle demiştir:
-Bunu ondan işitseydim ve elimde de bir sopa olsaydı, mutlaka ona vururdum.
Ziyâd en-Numeyrî, insanlara hikâyeler anlatan birisiydi." (Hâfız İbn-i Receb'in -Allah ona rahmet etsin- sözündan kastedilen şey burada sona ermektedir.)
Büyük âlim Şevkânî -Allah ona rahmet etsin- "el-Fevâidu'l-Mecmûa" adlı kitabında şöyle demiştir:
"Ey Ali! Her kim, Şaban'ın yarısının gecesinde 100 rekât namaz kılarsa, her rekâtında Fâtiha ile birlikte 10 defa İhlas sûresini okursa, Allah Teâlâ onun bütün ihtiyaçlarını görür." Hadisi, uydurmadır. Yani Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'e iftirâ etmektir.
-Bunu yapan kimsenin kazanacağı sevabın açıkça belirtildiği- hadisin lafızlarında uydurma hadis olduğunu ayırt edebilen hiçbir insan bunda şüphe etmez,hadisin râvileri de mechul kimselerdir.Bu hadis ikinci bir yolla da rivâyet edilmiştir ki hepsi de uydurmadır, râvileri de mechul kimselerdir.
"el-Muhtasar" kitrabının yazarı şöyle demiştir:
"Şaban'ın yarısında kılınan namazla ilgili hadis, bâtıldır. İbn-i Hibbân'ın rivâyet ettiği Ali'nin şu hadisi de zayıftır:
"Şaban'ın yarısının gecesi olduğunda gecesinde namaz kılın, gündüzünde de oruç tutun."
"el-Lâlii" kitabının yazarı şöyle demiştir:
"Şaban'ın yarısının gecesinde 10 ihlas ile kılınan 100 rekâtlık namaz, uydurmadır ve üç yolla rivâyet edilen râvilerinin çoğu mechul ve zayıf kimselerdir."
Devamla şöyle demiştir:
"30 İhlas ile kılınan 12 rekâtlık namaz,uydurmadır.14 rekâtlık namaz da uydurmadır."
Nitekim "İhyâu Ulûmiddîn" kitabının yazarı gibi bir grup fakih ile bazı tefsirciler bu hadise aldanmışlardır.Birçok farklı şekilde rivâyet edilen bu gece yani Şaban'ın yarısının gecesinde kılınan namazın hepsi de bâtıl ve uydurmadır."
Hadisçi Hâfız el-Irâkî -Allah ona rahmet etsin- şöyle demiştir:
"Şaban'ın yarısının gecesinde kılınan namaz ile ilgili hadis, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e nisbet edilen uydurma bir hadistir ve O'na yapılan bir iftirâdır."
İmam Nevevî -Allah ona rahmet etsin- "el-Mecmû'" adlı kitabında şöyle demiştir:
"Regâib namazı olarak bilinen; Receb'in ilk Cuma gecesi akşam ve yatsı namazları arasında kılınan 12 rekâtlık namaz, Şaban'ın yarısının gecesinde kılınan 100 rekâtlık namaz, bu iki namaz, münker olan iki bid'attır.Bu iki namazın, 'Kûtu'l-Kulûb' ve 'İhyâu Ulûmiddîn' adlı iki kitapta zikredilmesine ve bu ikisinde zikredilen hadislere aldanılmasın. Çünkü bütün bunlar bâtıldır.Bu iki namazın hükmü kendisine karmaşık gelip onların müstehap olduğu konusunda sayfalarca kitap yazan bazı imamlara aldanılmasın.Çünkü onlar, bu konuda hata etmişlerdir."
Değerli âlim imam Ebu Muhammed Abdurrahman b. İsmail el-Makdisî -Allah ona rahmet etsin- bunun bâtıl olduğu konusunda nefis bir kitap yazmış, bu konuda en güzel ve en iyi görüşü ortaya koymuştur. İlim ehlinin bu meseledeki sözleri pek çoktur. Biz, bu meselede onların bütün sözlerini aktarmaya çalışsak, konumuz uzayacaktır. Zikrettiğimiz şeyler, herhalde hakkı ve gerçeği arayan kimse için yeterli ve iknâ edici olmuştur.
Yukarıda geçen âyetler, hadisler ve ilim ehlinin sözlerinden; Şaban'ın yarısının gecesini namazla veya başka bir ibâdetle geçirmek, gündüzünü de oruç tutmak sûretiyle kutlamanın, birçok ilim ehline göre münker bir bid'at olduğu, bunun temiz İslâm şeriatında hiçbir aslının olmadığı, aksine sahâbe döneminden sonra İslâm dînine ihdas edildiği (sokulduğu), hakkı ve gerçeği arayan kimseye apaçık belli olacaktır.
Bu ve benzeri konularda hakkı ve gerçeği arayan kimse için, Allah Teâlâ'nın şu sözü yeterli olacaktır:
"Bugün size dîninizi (zaferi gerçekleştirmek ve şeriatını tamamlamak sûretiyle) kemâle erdirdim.(Sizi câhiliyye karanlığından İslâm nûruna çıkarmak sûretiyle) üzerinize nimetimi tamamladım ve dîn olarak da size İslâm'ı seçtim." (Mâide Sûresi: 3)
Bu anlama gelen başka âyetler de vardır.
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in şu sözü de bu kimseye yeterli olacaktır:
"Kim, bu işimizde (dînimizde) onda olmayan bir şeyi ona ihdâs eder (açık veya gizli Kur'an ve sünnette aslı olmayan bir şey getirir)se, o ihdâs ettiği şey, kendisine reddolunmuştur (bâtıldır). (Buhârî; hadis no: 2697.Müslim; hadis no: 1718. )
Bu anlama gelen başka hadisler de vardır.
Ebu Hureyre'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
"Cuma gecesini, diğer geceler arasından kıyam (gece ibâdet) ile ayrı tutmayın. Cuma gününü de diğer günler arasından oruçla ayrı tutmayın.Ancak birinizin (âdet üzere tutmuş olduğu) orucu, o güne denk geliyorsa, o bundan müstesnâdır." (Müslim; hadis no: 1930. )
Bazı geceleri, birtakım ibâdetlerle ayrı tutmak câiz olsaydı, Cuma gecesinin diğer gecelerden önce olması daha uygun olurdu. Çünkü Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sahih hadisleriyle Cuma günü; güneşin üzerine doğduğu en hayırlı gündür.
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Cuma gecesini, diğer geceler arasından kıyam ile ayrı tutmaktan sakındırdığına göre, Cuma gecesinin dışındaki diğer gecelerden sakındırması daha önce gelir.Buna göre Cuma gecesinin diğer gecelerden ayrı tutulmasına delâlet eden sahih bir delil olmadıkça bu geceyi kıyam gibi herhangi bir ibâdetle ayrı tutmak, câiz değildir.
Kadir gecesi ile Ramazan ayı gecelerinde kıyam ve her türlü ibâdet meşrû olduğu için, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuya dikkat çekmiş ve ümmetini, bu geceleri kıyamla geçirmeleri için teşvik etmiş ve kendisi de böyle yapmıştır.
Nitekim Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur:
"Kim, (farz olduğuna) inanarak ve sevabını Allah’tan ümit ederek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş (küçük) günahları bağışlanır. (Buhârî ve Müslim)
Şaban'ın yarısının gecesini veya Receb'in ilk Cuma gecesini veyahut da İsrâ ve Mirac gecesini herhangi bir ibâdete ayırarak kutlamak meşrû olsaydı, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- ümmetini buna teşvik eder veya kendisi bunu yapardı. Şayet böyle bir şey vukû bulsaydı, sahâbe -Allah onlardan râzı olsun- ümmete bunu aktarır ve bunu asla gizlemezlerdi. Çünkü onlar, peygamberlerden -Allah'ın salât ve selâmı onların üzerine olsun- sonra insanlar arasında en hayırlı ve en iyi nasihat eden kimselerdir. Allah Teâlâ, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in ashâbından râzı olsun ve onları da râzı etsin.
Kıymetli müslüman!
Âlimlerin bu zikrettiğimiz sözlerinden şunu anlamış oluyorsun:
Receb'in ilk Cuma gecesi ile Şaban'ın yarısının (Berat) gecesinin fazîleti hakkında ne Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'den, ne ashâbından -Allah onlardan râzı olsun- bir şey sâbit olmuştur.
Böylelikle bu iki geceyi kutlamanın, İslâm dînine ihdas edilen (sokulan) bir bid'at olduğu anlaşılmaktadır.
Aynı şekilde bu iki geceyi herhangi bir ibâdetle ayrı tutmak da münker bir bid'attır.
Yine, bazı insanların, İsrâ ve Mirac gecesi olduğuna inandıkları Receb'in 27. gecesini de herhangi bir ibâdetle ayrı tutmak da câiz değildir.
Yukarıda geçen deliller gereği, bu geceyi kutlamak da câiz değildir.
Şayet böyle bilinmiş olsaydı, ki nasıl bilinebilsin? Âlimlerin görüşlerinden doğru olanına göre bu gece bilinmemektedir.
İsrâ ve Mirac gecesi, Receb'in 27.gecesidir diyen kimsenin bu sözü, sahih hadislerde aslı olmayan, bâtıl bir sözdür.
Şâirin bu konudaki şu sözü ne güzeldir!
İşlerin en hayırlısı; hidâyet üzere geçip gidenlerdir... İşlerin en kötüsü ise, sonradan çıkarılan bid'atlardır.
Allah Teâlâ'dan, sünnete sımsıkı sarılmak ve sünnet üzere sâbit olmakta bizi ve diğer müslümanları muvaffak kılmasını, sünnete aykırı olan şeylerden bizi ve diğer müslümanları sakındırmasını dileriz. Şüphesiz ki O, cömerttir, karşılıksız verendir.
Allah Teâlâ, kulu ve elçisi, Peygamberimiz Muhammed'e, O'nun âile halkına ve bütün ashâbına salât ve selâm eylesin.
(Abdulaziz b. Abdullah b. Baz'ın Fetvâları; c: 2, s: 822'den olduğu gibi ve kısaltılarak alınmıştır.)
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"Bugün size dîninizi (zaferi gerçekleştirmek ve şeriatını tamamlamak sûretiyle) kemâle erdirdim.(Sizi câhiliyye karanlığından İslâm nûruna çıkarmak sûretiyle) üzerinize nimetimi tamamladım ve dîn olarak da size İslâm'ı seçtim." (Mâide Sûresi: 3)
Yine, Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"Yoksa onların (müşriklerin) Allah'ın izin vermediği bir dîni meşrû kılan ortakları mı var? Eğer Allah'ın süre tanıyarak onlara dünyada azap etmeyeceğine dâir kazâ ve kaderi olmasaydı, onların aralarında derhal azap etmek sûretiyle hüküm verilirdi. Şüphesiz ki zâlimler (kâfirler) için (kıyâmet günü) acıklı bir azap vardır." (Şûrâ Sûresi: 21)
Âişe'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
"Kim, bu işimizde (dînimizde) onda olmayan bir şeyi ona ihdâs eder (açık veya gizli Kur'an ve sünnette aslı olmayan bir şey getirir)se, o ihdâs ettiği şey, kendisine reddolunmuştur (bâtıldır)." (Buhârî; hadis no: 2697.Müslim; hadis no: 1718.)
Câbir'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, o şöyle demiştir:
"Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Cuma günü hutbesinde şöyle derdi (hutbesine şöyle başlardı):
-Şüphesiz sözlerin en hayırlısı, Allah'ın kitabıdır. Yolların en güzeli, Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'in yoludur. İşlerin en şerlisi, (dînde aslı olmayıp) sonradan çıkarılan yeniliklerdir (dîndeki bid'atlardır). Her bid'at da dalâlettir." (Müslim.)
Bu anlamdaki âyet ve hadisler pek çoktur.
Bütün bu âyet ve hadisler; Allah Teâlâ'nın, bu ümmete dînini kemâle erdirdiğine ve üzerine nimetini tamamladığına açıkça delâlet etmektedir.Allah'ın Peygamberi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-, apaçık tebliğ etmeden ve Allah Teâlâ'nın dîn olarak kıldığı söz ve fiillerden oluşan her şeyi bu ümmete açıklamadan vefât etmemiştir.
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-, kendisinden sonra insanların ihdas edip (uydurup) İslâm'a nisbet edecekleri söz ve fiillerin hepsinin, -hedef ve gâyesi güzel olsa bile- ihdas eden kimseye iâde olunacağını açıkça belirtmiştir.
Nitekim Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in ashâbı ve aynı şekilde onlardan sonra gelen İslâm âlimleri, bu durumu bildiklerinden dolayı bid'atları şiddetle reddetmişler ve onlardan uyarmışlardır.
Sünnetin yüceltilmesi ve bid'atın reddedilmesi konusunda kitap yazan İbn-i Vaddâh, et-Tartûşî ve İbn-i Şâme gibi bütün âlimler, bu durumu kitaplarında zikretmişlerdir.
Bazı kimselerin ihdas ettikleri bid'atlardan birisi de; Şaban'ın yarısının (Berât) gecesini kutlamak ve bu gecenin gündüzünü oruca ayırma bid'atıdır. Bu konuda dayanak teşkil edebilecek hiçbir delil yoktur.Bu gecenin fazîleti hakkında delil olarak itimat edilmesi câiz olmayan birtakım zayıf hadisler gelmiştir.Fakat bu gece kılınan namazın fazîleti hakkında gelen hadislerin hepsi uydurmadır. Nitekim birçok ilim ehli bu konuya dikkat çekmiştir. İnşaallah bazı âlimlerin sözleri ileride zikredilecektir.
İlk müslümanlardan Şam halkı ile diğer kimselerden bu gecenin fazîleti hakkında eserler gelmiştir. Fakat âlimlerin çoğunluğunun görüşüne göre bu geceyi kutlamak bid'attır ve bu gecenin fazîleti hakkında gelen hadislerin kimisi zayıf, kimisi de uydurmadır.
Hâfız İbn-i Receb; "Letâifu'l-Meârif" adlı kitabında bu konuya dikkat çekenlerden birisidir.Zayıf hadislerle, ancak aslı sahih delillerle sâbit olan ibâdetlerde amel edilebilir. Fakat Şaban'ın yarısının gecesini kutlamanın sahih bir aslı yoktur ki zayıf hadislerle amel edilebilsin.
Nitekim İmam Ebu'l-Abbas Şeyhulislâm İbn-i Teymiyye -Allah ona rahmet etsin- bu kıymetli kâideyi zikretmiştir.
İslâm âlimleri -Allah onlara rahmet etsin-; anlaşmazlığa düştükleri meselelerde insanların Allah'ın kitabına ve elçisi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sünnetine dönmenin farz olduğu konusunda oybirliğine varmışlardır. Allah Teâlâ ve elçisi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- veya ikisinden birisi neye hüküm vermişse, o, uyulması farz olan dîndir.Allah Teâlâ ve elçisi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in emirlerine aykırı olan her şeyin atılması ve terk edilmesi gerekir.
Allah Teâlâ ve elçisi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in buyurmadığı bütün ibâdetler, yapılması câiz olmayan birer bid'attır. Bu ibâdetlere dâvet ve teşvik etmek nasıl câiz olsun ki?
Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:
"Ey îmân edenler! Allah’a itaat edin. Rasûle itaat edin (hak olarak getirdiği şeylere uyun.) Sizden olan (müslüman) idârecilere (Allah’a isyanı emretmedikçe) itaat edin. Aranızda herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, gerçekten Allah’a ve âhiret gününe inanıyorsanız, o konuda hüküm vermek için, onu Allah'(ın kitabı Kur’an)a ve elçisi (Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sünneti)ne götürün. Allah'(ın kitabı Kur’an)a ve elçisi (Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sünneti)ne götürmek; sizin için (ayrılığa düşüp görüşlerinizle hareket etmenizden) daha hayırlı, sonuç bakımından da daha güzeldir." (Nisâ Sûresi: 59)
Yine, Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"(Ey insanlar! Dîniniz konusunda) ayrılığa düştüğünüz bir şeyde hüküm vermek, Allah’a mahsustur. İşte bu Allah, benim Rabbimdir. Ben (her işimde yalnızca) O’na dayandım ve (bütün işlerimde yalnızca) O’na dönerim." (Şûrâ Sûresi: 10)
Yine, Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"(Ey Peygamber!) De ki: Allah'ı gerçekten seviyorsanız, bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah, (mü'min kullarının günahlarını) çok bağışlayan ve (onlara) çok merhametli olandır." (Âl-i İmrân Sûresi: 31)
Yine, Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"Hayır! Rabbine yemîn olsun ki (Ey Muhammed!) Onlar kendi aralarında çıkan anlaşmazlıklarda (hayatta iken) seni, (vefatından sonra da sünnetini) hakem kılıp sonra da senin verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan ve ona tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça îmân etmiş olmazlar." (Nisâ Sûresi: 65 )
Bu anlamdaki âyetler pek çoktur.
Bu âyetler, her türlü anlaşmazlıklarda Kur'an ve sünnete dönmenin, Allah Teâlâ ve elçisi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in hükümlerine rızâ göstermenin farz olduğuna ve bu davranışın, îmânın bir gereği, dünya ve âhirette kullar için daha hayırlı olduğuna kesin bir delildir.
Hâfız İbn-i Receb -Allah ona rahmet etsin-;"Letâifu'l-Meârif" adlı kitabında bu konuda -söz ettikten sonra- şöyle demiştir:
"Şam halkından Hâlid b. Ma'dân, Mekhûl, Lokman b. Âmir gibi tâbiîn, Şaban'ın yarısının gecesini yüceltirler ve bu gecede çokça ibâdet ederlerdi. Bu gecenin fazîletini ve bu geceye saygı gösterilmesini insanlar bu kimselerden almışlardır. Denildiğine göre onlara (Hâlid b. Ma'dân, Mekhûl, Lokman b. Âmir'e), bu konudaki İsrâiliyattan olan haberler ulaşmıştır. Atâ ve İbn-i Ebî Muleyke gibi Hicaz âlimlerinin çoğu bunu reddetmişlerdir. Abdurrahman b. Zey b. Eslem de Medine halkının fakihlerinden bu şekilde nakletmiştir. Bu, aynı zamanda İmam Mâlik ve başka âlimlerin de görüşüdür.
Onlar şöyle demişlerdir:
"Bütün bunlar, bid'attır... İmam Ahmed'den -Allah ona rahmet etsin-, Şaban'ın yarısının gecesi hakkında herhangi bir söz olduğu bilinmemektedir..."
Hâfız İbn-i Receb -Allah ona rahmet etsin- devamla şöyle demiştir:
"Şaban'ın yarısının gecesini ibâdetle geçirmek hakkında, ne Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'den, ne de ashâbından bir şey sâbit olmuştur." (Hâfız İbn-i Receb'in -Allah ona rahmet etsin- sözündan kastedilen şey burada sona ermektedir.)
Hâfız İbn-i Receb -Allah ona rahmet etsin-, Şaban'ın yarısının gecesi hakkında ne Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'den, ne de ashâbından bir şeyin sâbit olduğunu açıkça belirtmiştir.
Meşrû oluşu şer'î delillerle sâbit olmayan hiçbir şeyi, ister tek başına olsun, isterse cemaatle olsun, ister gizlice yapsın, isterse açıktan yapsın, müslümanın onu Allah'ın dînine yerleştirmesi câiz değildir. Çünkü Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in şu sözü ile bid'atları reddetmeye ve onlardan sakındırmaya delâlet eden diğer deliller, bu konuda genel bir hüküm teşkil eder:
"Her kim işimiz (dînimiz) üzere olmayan bir iş işlerse, o işlediği şey reddolunmuştur (bâtıldır ve ona itibar edilmez)." (Müslim; hadis no:1718. )
İmam Ebubekir et-Tartûşî -Allah ona rahmet etsin-, "el-Havâdisu ve'l-Bideu" adlı kitabında şöyle demiştir:
"İbn-i Vaddâh, Zeyd b. Eslem'den rivâyet ettiğine göre, o şöyle demiştir:
- Hocalarımızdan ve fakihlerimizden hiç kimseye, Şaban'ın yarısının (Berat) gecesine ve Mekhûl'ün hadisine itibar ettiklerine rastlamadık. Onlar, bu geceyi, diğer gecelerden daha fazîletli olarak da görmezlerdi.
Nitekim İbn-i Ebî Muleyke'ye denildi ki:
-Ziyâd en-Numeyrî diyor ki:
-Şaban'ın yarısının (Berat) gecesinin ecri, Kadir gecesinin ecri gibidir.
Bunun üzerine İbn-i Ebî Muleyke şöyle demiştir:
-Bunu ondan işitseydim ve elimde de bir sopa olsaydı, mutlaka ona vururdum.
Ziyâd en-Numeyrî, insanlara hikâyeler anlatan birisiydi." (Hâfız İbn-i Receb'in -Allah ona rahmet etsin- sözündan kastedilen şey burada sona ermektedir.)
Büyük âlim Şevkânî -Allah ona rahmet etsin- "el-Fevâidu'l-Mecmûa" adlı kitabında şöyle demiştir:
"Ey Ali! Her kim, Şaban'ın yarısının gecesinde 100 rekât namaz kılarsa, her rekâtında Fâtiha ile birlikte 10 defa İhlas sûresini okursa, Allah Teâlâ onun bütün ihtiyaçlarını görür." Hadisi, uydurmadır. Yani Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'e iftirâ etmektir.
-Bunu yapan kimsenin kazanacağı sevabın açıkça belirtildiği- hadisin lafızlarında uydurma hadis olduğunu ayırt edebilen hiçbir insan bunda şüphe etmez,hadisin râvileri de mechul kimselerdir.Bu hadis ikinci bir yolla da rivâyet edilmiştir ki hepsi de uydurmadır, râvileri de mechul kimselerdir.
"el-Muhtasar" kitrabının yazarı şöyle demiştir:
"Şaban'ın yarısında kılınan namazla ilgili hadis, bâtıldır. İbn-i Hibbân'ın rivâyet ettiği Ali'nin şu hadisi de zayıftır:
"Şaban'ın yarısının gecesi olduğunda gecesinde namaz kılın, gündüzünde de oruç tutun."
"el-Lâlii" kitabının yazarı şöyle demiştir:
"Şaban'ın yarısının gecesinde 10 ihlas ile kılınan 100 rekâtlık namaz, uydurmadır ve üç yolla rivâyet edilen râvilerinin çoğu mechul ve zayıf kimselerdir."
Devamla şöyle demiştir:
"30 İhlas ile kılınan 12 rekâtlık namaz,uydurmadır.14 rekâtlık namaz da uydurmadır."
Nitekim "İhyâu Ulûmiddîn" kitabının yazarı gibi bir grup fakih ile bazı tefsirciler bu hadise aldanmışlardır.Birçok farklı şekilde rivâyet edilen bu gece yani Şaban'ın yarısının gecesinde kılınan namazın hepsi de bâtıl ve uydurmadır."
Hadisçi Hâfız el-Irâkî -Allah ona rahmet etsin- şöyle demiştir:
"Şaban'ın yarısının gecesinde kılınan namaz ile ilgili hadis, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e nisbet edilen uydurma bir hadistir ve O'na yapılan bir iftirâdır."
İmam Nevevî -Allah ona rahmet etsin- "el-Mecmû'" adlı kitabında şöyle demiştir:
"Regâib namazı olarak bilinen; Receb'in ilk Cuma gecesi akşam ve yatsı namazları arasında kılınan 12 rekâtlık namaz, Şaban'ın yarısının gecesinde kılınan 100 rekâtlık namaz, bu iki namaz, münker olan iki bid'attır.Bu iki namazın, 'Kûtu'l-Kulûb' ve 'İhyâu Ulûmiddîn' adlı iki kitapta zikredilmesine ve bu ikisinde zikredilen hadislere aldanılmasın. Çünkü bütün bunlar bâtıldır.Bu iki namazın hükmü kendisine karmaşık gelip onların müstehap olduğu konusunda sayfalarca kitap yazan bazı imamlara aldanılmasın.Çünkü onlar, bu konuda hata etmişlerdir."
Değerli âlim imam Ebu Muhammed Abdurrahman b. İsmail el-Makdisî -Allah ona rahmet etsin- bunun bâtıl olduğu konusunda nefis bir kitap yazmış, bu konuda en güzel ve en iyi görüşü ortaya koymuştur. İlim ehlinin bu meseledeki sözleri pek çoktur. Biz, bu meselede onların bütün sözlerini aktarmaya çalışsak, konumuz uzayacaktır. Zikrettiğimiz şeyler, herhalde hakkı ve gerçeği arayan kimse için yeterli ve iknâ edici olmuştur.
Yukarıda geçen âyetler, hadisler ve ilim ehlinin sözlerinden; Şaban'ın yarısının gecesini namazla veya başka bir ibâdetle geçirmek, gündüzünü de oruç tutmak sûretiyle kutlamanın, birçok ilim ehline göre münker bir bid'at olduğu, bunun temiz İslâm şeriatında hiçbir aslının olmadığı, aksine sahâbe döneminden sonra İslâm dînine ihdas edildiği (sokulduğu), hakkı ve gerçeği arayan kimseye apaçık belli olacaktır.
Bu ve benzeri konularda hakkı ve gerçeği arayan kimse için, Allah Teâlâ'nın şu sözü yeterli olacaktır:
"Bugün size dîninizi (zaferi gerçekleştirmek ve şeriatını tamamlamak sûretiyle) kemâle erdirdim.(Sizi câhiliyye karanlığından İslâm nûruna çıkarmak sûretiyle) üzerinize nimetimi tamamladım ve dîn olarak da size İslâm'ı seçtim." (Mâide Sûresi: 3)
Bu anlama gelen başka âyetler de vardır.
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in şu sözü de bu kimseye yeterli olacaktır:
"Kim, bu işimizde (dînimizde) onda olmayan bir şeyi ona ihdâs eder (açık veya gizli Kur'an ve sünnette aslı olmayan bir şey getirir)se, o ihdâs ettiği şey, kendisine reddolunmuştur (bâtıldır). (Buhârî; hadis no: 2697.Müslim; hadis no: 1718. )
Bu anlama gelen başka hadisler de vardır.
Ebu Hureyre'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
"Cuma gecesini, diğer geceler arasından kıyam (gece ibâdet) ile ayrı tutmayın. Cuma gününü de diğer günler arasından oruçla ayrı tutmayın.Ancak birinizin (âdet üzere tutmuş olduğu) orucu, o güne denk geliyorsa, o bundan müstesnâdır." (Müslim; hadis no: 1930. )
Bazı geceleri, birtakım ibâdetlerle ayrı tutmak câiz olsaydı, Cuma gecesinin diğer gecelerden önce olması daha uygun olurdu. Çünkü Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sahih hadisleriyle Cuma günü; güneşin üzerine doğduğu en hayırlı gündür.
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Cuma gecesini, diğer geceler arasından kıyam ile ayrı tutmaktan sakındırdığına göre, Cuma gecesinin dışındaki diğer gecelerden sakındırması daha önce gelir.Buna göre Cuma gecesinin diğer gecelerden ayrı tutulmasına delâlet eden sahih bir delil olmadıkça bu geceyi kıyam gibi herhangi bir ibâdetle ayrı tutmak, câiz değildir.
Kadir gecesi ile Ramazan ayı gecelerinde kıyam ve her türlü ibâdet meşrû olduğu için, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuya dikkat çekmiş ve ümmetini, bu geceleri kıyamla geçirmeleri için teşvik etmiş ve kendisi de böyle yapmıştır.
Nitekim Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur:
"Kim, (farz olduğuna) inanarak ve sevabını Allah’tan ümit ederek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş (küçük) günahları bağışlanır. (Buhârî ve Müslim)
Şaban'ın yarısının gecesini veya Receb'in ilk Cuma gecesini veyahut da İsrâ ve Mirac gecesini herhangi bir ibâdete ayırarak kutlamak meşrû olsaydı, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- ümmetini buna teşvik eder veya kendisi bunu yapardı. Şayet böyle bir şey vukû bulsaydı, sahâbe -Allah onlardan râzı olsun- ümmete bunu aktarır ve bunu asla gizlemezlerdi. Çünkü onlar, peygamberlerden -Allah'ın salât ve selâmı onların üzerine olsun- sonra insanlar arasında en hayırlı ve en iyi nasihat eden kimselerdir. Allah Teâlâ, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in ashâbından râzı olsun ve onları da râzı etsin.
Kıymetli müslüman!
Âlimlerin bu zikrettiğimiz sözlerinden şunu anlamış oluyorsun:
Receb'in ilk Cuma gecesi ile Şaban'ın yarısının (Berat) gecesinin fazîleti hakkında ne Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'den, ne ashâbından -Allah onlardan râzı olsun- bir şey sâbit olmuştur.
Böylelikle bu iki geceyi kutlamanın, İslâm dînine ihdas edilen (sokulan) bir bid'at olduğu anlaşılmaktadır.
Aynı şekilde bu iki geceyi herhangi bir ibâdetle ayrı tutmak da münker bir bid'attır.
Yine, bazı insanların, İsrâ ve Mirac gecesi olduğuna inandıkları Receb'in 27. gecesini de herhangi bir ibâdetle ayrı tutmak da câiz değildir.
Yukarıda geçen deliller gereği, bu geceyi kutlamak da câiz değildir.
Şayet böyle bilinmiş olsaydı, ki nasıl bilinebilsin? Âlimlerin görüşlerinden doğru olanına göre bu gece bilinmemektedir.
İsrâ ve Mirac gecesi, Receb'in 27.gecesidir diyen kimsenin bu sözü, sahih hadislerde aslı olmayan, bâtıl bir sözdür.
Şâirin bu konudaki şu sözü ne güzeldir!
İşlerin en hayırlısı; hidâyet üzere geçip gidenlerdir... İşlerin en kötüsü ise, sonradan çıkarılan bid'atlardır.
Allah Teâlâ'dan, sünnete sımsıkı sarılmak ve sünnet üzere sâbit olmakta bizi ve diğer müslümanları muvaffak kılmasını, sünnete aykırı olan şeylerden bizi ve diğer müslümanları sakındırmasını dileriz. Şüphesiz ki O, cömerttir, karşılıksız verendir.
Allah Teâlâ, kulu ve elçisi, Peygamberimiz Muhammed'e, O'nun âile halkına ve bütün ashâbına salât ve selâm eylesin.
(Abdulaziz b. Abdullah b. Baz'ın Fetvâları; c: 2, s: 822'den olduğu gibi ve kısaltılarak alınmıştır.)