Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

KOMPLO TEORİSİ ŞİRKTİR!

Elveravelbera Çevrimdışı

Elveravelbera

السلام عليكم
İslam-TR Üyesi
Biz, bir şeyin olmasını istediğimiz zaman, ona sözümüz sadece ‘Ol’ dememizdir. Hemen oluverir} [Nahl: 40].
{Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca ‘Ol’ der, o da hemen oluverir} [Bakara: 117].
{O, gökleri ve yeri hak olarak yaratandır. O’nun ‘ol’ dediği gün (her şey) oluverir, O’nun sözü haktır. Sur’a üfürüldüğü gün, mülk O’nundur. O, gaybı ve müşahade edilebileni bilendir. O, hüküm ve hikmet sahibi olandır, haberdar olandır} [En’am: 73].
{Bir şey yaratmak istediği zaman O’nun yaptığı ‘Ol’ demekten ibarettir. Hemen oluverir} [Yasin: 82].
{Gaybın anahtarları O’nun katındadır, O’ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir. O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve her şey) apaçık bir kitaptadır} [En’am: 59].
{De ki: “Ben, Allah’ın dilediğinden başka kendime herhangi bir fayda veya zarar verecek güce sahip değilim. Eğer ben gaybı bilseydim elbette daha çok hayır yapmak isterdim ve bana hiçbir fenalık dokunmazdı. Ben sadece inanan bir kavim için bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim} [A’raf: 188].
{De ki: Göklerde ve yerde gaybı Allah’tan başka kimse bilmez} [Neml: 65].
{De ki: Hayır, gaybı bilen Rabbime andolsun, o muhakkak size gelecektir. Göklerde ve yerde zerre ağırlığınca hiçbir şey O’ndan uzak (saklı) kalmaz. Bundan daha küçük olanı da daha büyük olanı da istisnasız, mutlaka apaçık bir kitaptadır}. [Sebe: 3].
{Yoksa gayb (bilgisi) onların katında mıdır, böylece yazıp duruyorlar? Yoksa bir tuzak kurmak mı istiyorlar? Oysa asıl tuzağa düşecek olanlar o inkâr edenlerdir} [Tur: 41-42].
Deki :Ben size, Allah’ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size, ben bir meleğim de demiyorum. Ben, sadece bana vahyolunana uyarım} [En’am: 50].
{De ki: Rabbimin rahmet hazinesine eğer siz sahip olsaydınız, harcanır korkusuyla kıstıkça kısardınız. İnsanoğlu da pek eli sıkıdır!} [İsra: 100].
{Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mı? Yoksa onlar mı her şeye hâkim olmuşlar?} [Tur: 37].
Mutlak güç, ilim ve malik olması yalnızca Allah’a ait sıfatlardır. Bu, insanoğlunun babasının -Âdem a.s- dünyaya ayak basışından bu yana, her daim Müslümanların inancı olmuştur ve kıyametten önce son Muvahhidin ölmesine kadar da böyle olmaya devam edecek. Her şeyin en dakik ayrıntılarını ancak Allah’u Teâlâ bilir, her olayı kontrol eder, her atom parçacığının maliki O’dur ﷻ. Arap Yarımadası’ndaki cahiliye müşrikleri bile mutlak güç, ilim ve mülke Allah’ın tek başına sahip olduğunda şüphe etmiyorlardı. Ancak onlar kahinlerin gaybtan kısmi bir bilgiye sahip olduklarına inanarak, ekinleri ve hayvanlarından putlarına pay ayırarak ve putlarının onlara aracılık etmek için bazı tesirleri olduğu iddiaları da dahil pek çok başka şekilde şirke düşüyorlardı. Putlarının, kahinlerin ya da krallarının mutlak ya da mutlağa yakın bir güce, ilme ve mülke sahip olduğunu iddia etmek, cahiliyenin yozlaşmış fıtratı için bile tolere edilebilecek türden bir inanç değildi.
Ne yazık ki bu şirki tutum (hem küçük hem de büyük) –kendilerinden önceki Arap milliyetçilerini taklitleri ile– çok sayıda sözde İslami lider, alim ve davetçinin de kalbine ve aklına girdi, zira İslam’ın düşmanlarını, rububiyyeti (Allah’ın ﷻ Rab oluşu) sınırlandıran sıfatlarla tanımlamaya başladılar. Onlara göre kâfirler, istedikleri tüm büyük komploları planlayıp hayata geçirmek için mutlak olmaya yakın bir ilim, güç ve mülkiyete sahipti. Bu neredeyse onlara, ‘ol’ kelimesiyle yaratma kabiliyetini atfetmeleri gibi bir durum. Onların şerri en çok da kendini cihad ile ilgili konularda gösterir oldu. Eğer bir kişi cihada gitmek isterse, bu liderler, cihadın şu an masum Müslümanları öldürmek için bir komplo olduğu ve Müslümanların topraklarını seküleristlere bırakma amacı güttüğü konusunda uyarıyorlardı.
Eğer bir kişi cihadî bir cemaate katılmak isterse, onlar bu grubun, kâfirlerin amaçlarına ulaşmaya yardımcı olması için kâfirler tarafından kurulduğu konusunda uyarıyorlardı. Eğer cihad operasyonları – 11 Eylül saldırıları gibi – kâfirlere karşı yapılmış ise, bunların, kâfirlerin Müslümanlara yönelik saldırganlıklarını haklı göstermek için kâfirlerin komploları olduğunu iddia ediyorlardı.
Eğer Mücahid bir lider şehit olduysa, kâfirlerin onu kullandığını ve sonrasında ortaya çıkıp, sözde bir parçası olduğu bu ‘komplo’yu açık etmeye karar vermesi ihtimaline karşı onu ortadan kaldırmaya gerek duyduklarını söylerlerdi. Eğer Mücahidler kâfirlerin elinde olan bir bölgeyi özgürleştirirse, kâfirlerin buna izin verdiğini çünkü kâfirlerin çıkarlarının, uzatılmış bir savaşa ihtiyaç duyduğunu söylerlerdi. Mücahidler bir İslam Devleti ilan etse, Müslümanların meselelerine sürekli müdahalelerini haklı çıkarmak için kâfirlerin bunu kolaylaştırdığını söylerlerdi. Böylece bu komplo teorisyenlerine göre, dünyadaki tüm olaylar bir şekilde kâfirler, onların istihbarat örgütleri, araştırmaları, teknolojileri ve suikast plancıları ile ilişkili!
Bu yüzden komplo teorileri, politik ‘farkındalık’ çerçevesinde, cihadı terk etmek, kâfirlere karşı huşulu olmak, biat vucûbiyetini terk etmek ve Dünya’nın peşinde koşmak için bir özür haline geldi.
Bu teorilerin en kötü yönlerinden biri, hiçbir delile ihtiyaç duymamaları, sadece aptalca “varsayımlara” dayanmalarıdır. Ve daha da kötüsü, bu komplo iddiacılarının çoğu, gerçek kâfir komplolarına kendileri karışmıştır!
Bir komplo ortaya atmak için hiçbir delile ihtiyaç yok; sadece heva ve aptallık. Müslümanlara karşı kâfirlerle iş birliği yapmanın açıkça ortada olmasına gelince, bu birden “maslahat” (daha büyük fayda) oluveriyor. İslama karşı Amerikalılarla iş birliği yapmak bir küfür ve ihanet komplosu değil ama bir “maslahat!” Tağutlar ve haçlılar tarafından desteklenen gruplarla İslama karşı iş birliği yapmak ne bir sapkınlık ne de irtidat ama bir “maslahat!” Haçlı ve mürtedlerin uçaklarının koruması altında İslama karşı ilerlemek Cehennemin en alt katlarına açılan bir kapı değil ama bir “maslahat!” “Sivil kanun,” “sivil devlet,” “özerklik” kelimelerini kullanmak haçlı ve mürted destekçilerinin taleplerine boyun eğmek değil ama bir “maslahat!”
Komplo teorilerindeki uç inanç, ona inanan kişinin kâfirlere atfettiği güç, ilim ve mülkiyetin derecesine göre, küçük ya da büyük şirk arasında değişiyor.
Eğer biri İslam tarihini bu komplo teorisyenlerinin teorilerine göre tekrar yorumlasaydı, ağır bir sapkınlığı itiraf ederdi. Kişi, sadece bu teorisyenlere şunu sormak zorunda; Müslümanlar sadece Roma ve İran (Pers) imparatorluklarının rızası ile mi devlet kurabiliyor ve genişleyebiliyorlardı? Müslümanlar bu iki rakip imparatorluğa karşı
savaşırlarken Romalılar ve İranlıların ajanları mıydı? İranlılar gizliden gizliye onların müttefiki iken Romalılarla savaş numarası mı yapıyordu? Müslümanlar bu iki düşman krallıktan biri ile savaşında numara mı yapıyordu? Sahte peygamberler ve zekât karşıtı liderler, gizlice Arap olmayan başka ırktan kişiler miydi? Bu soruların tümünün cevabı şüphesiz ki hayır. Dünya, bu büyük komplolar ortaya çıkacak ve dünyayı bu kadar etkileyecek kadar çok mu değişti? Cevap hayır.
{Allah’ın kanununda asla bir değişme bulamazsın, Allah’ın kanununda kesinlikle bir sapma da bulamazsın} [Fatır: 43].
Ve kişi bu komplo teorisyenlerine şunu sorar; aşağıdaki ayetler, büyük komplo teorilerinin ışığında nasıl anlaşılmalıdır?
{Onlar, korunmuş şehir içinde veya duvarlar arkasında olmadıkça, sizinle toplu olarak savaşamazlar. Onların kendi aralarındaki çarpışmaları şiddetlidir. Sen onları toplu sanırsın, (oysa) onların kalpleri dağınıktır. Bu, onların akıl etmez bir kavim olmaları sebebiyledir}[Haşr: 14].
Bu ayet, kâfirler birlik gibi görünseler de kalplerinin birbirleri için kin ve düşmanlık ile dolu olduğunu açıklıyor. Bazen bu nefretleri yaptıkları işlerde kendini açıkça gösterir. Üyeleri bu kadar bölünmüşken, böylesine büyük komplolar nasıl uygulanabilir?
{Yahudiler dediler ki: “Hristiyanlar bir şey (herhangi bir temel) üzere değillerdir”; Hristiyanlar da: “Yahudiler bir şey üzere değillerdir” dediler. Oysa onlar, Kitabı okuyorlar. Bilmeyenler de (örneğin müşrikler), onların söylediklerinin benzerini söylemişlerdi} [Bakara: 113].
Bu ayet, değişik küfrî dinlerin takipçilerinin birbirleri arasındaki kin ve nefretinin sözlerinde apaçık olduğunu açıklamaktadır.
{Münafıklık edenleri görmüyor musun ki, kitap ehlinden inkâr eden kardeşlerine derler ki: “Andolsun, eğer siz (yurtlarınızdan) çıkarılacak olursanız, mutlaka biz de sizinle birlikte çıkarız ve size karşı olan hiç kimseye, hiçbir zaman itaat etmeyiz. Eğer size karşı savaşılırsa elbette size yardım ederiz.” Oysa Allah, şahidlik etmektedir ki onlar, gerçekten yalancıdırlar. Andolsun, (yurtlarından) çıkarılacak olurlarsa onlarla birlikte çıkmazlar. Onlara karşı savaşılırsa da kendilerine yardımda bulunmazlar; yardım etseler bile (arkalarına) dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine yardım edilmez}[Haşr: 11-12].
Bu ayet kâfirlerin münafık müttefiklerinin, kâfirlerin emirlerini yerine getirmede son derece güvenilmez olduklarını açıklamaktadır. Öyleyse onların büyük komploları nasıl on yıllar veyüz yıllar boyunca, sözde bozulmadan kalabilmiştir?
("Biz Hristiyanlarız” diyenlerden de kuvvetli söz almıştık. Onlar da kendilerine hatırlatılanların bir kısmını unuttular. Biz de onların aralarına kıyamet gününe kadar devam edecek bir düşmanlık ve kin saldık. Allah, yapmakta olduklarını kendilerine haber verecektir} [Maide: 14].
Bu ayet değişik Hristiyan kesimlerin birbirlerine karşı büyük tarafgir nefretleri olduğunu açıklıyor.
{Rabbinden sana indirilen onların (Yahudilerin) çoğunun azgınlığını ve küfrünü artıracaktır. Biz onların aralarına, kıyamete kadar sürecek kin ve nefret tohumları saçtık. Ne zaman savaş ateşi yaksalar, Allah ﷻ onu söndürmüştür} [Maide: 64].
Bu ayet değişik Yahudi kesimlerin birbirlerine karşı büyük tarafgir nefretini açıklamaktadır.
{Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonradır ki, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler} [Ali İmran: 19].
{Onlar kendilerine ilim geldikten sonra, sadece aralarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler} [Şûrâ: 14].
Bu iki ayet, Yahudi ve Hristiyanların bölünmeleri ve farklılıkları ile iki din ve onun mezhepleri arasındaki mevcut düşmanlığı açıklamaktadır.
{Hani Allah, İsa’ya demişti ki: “Ey İsa, doğrusu senin hayatına Ben son vereceğim, seni Kendime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar inkâra sapanların üstüne geçireceğim…”} [Ali İmran: 55].
İbn Zeyd r.h bu ayet ile ilgili bir açıklamada şöyle demiştir; “Gerek Doğu’da gerek Batı’da, Hristiyanlardan sadece bir kişi bile olsa üzerinde yaşadığı tek bir belde yoktur ki, o kişi Yahudilerden üstün olmasın. Yahudiler bütün topraklarda aşağılanmıştır” [Taberî Tefsiri]. Ve bu Hristiyanların küfrüne rağmen böyledir. Ancak kâfir Hristiyanlar, Nebî İsa’yı (a.s) yalanlamamaları ve onun tertemiz annesini günahla suçlamamış olmaları nedeniyle, İsa’yı yalanlayan ve Meryem’e iftira atan Yahudileri aşağılayanlar kılınmışlardır.
Yahudiler, Allah ﷻ vaadi doğrultusunda Müslümanlar ile bir anlaşma hali dışında üstün gelindikleri her yerde aşağılanmıştır.
{Nerede bulunsalar üzerlerine alçaklık damgası vurulmuştur. -Allah’ın ve inanan insanların ahdine sığınmış olanlar müstesna- Allah’tan gelen bir gazaba uğradılar; üzerlerinemeskenet damgası vuruldu} [Ali İmran: 112].
Hasan r.h bu ayetin tefsirinde şöyle diyor; “Mecusiler Yahudilerden cizye toplarken bu Ümmet Yahudileri geçmiştir” [Taberî Tefsiri]. Bu ayet lanetlenmiş Yahudilerin her zaman aşağılanmış ve kendilerine üstün gelinmiş olduğunu açıklıyor. Yahudi devleti de Yahudiler için ilk olarak haçlı İngilizler tarafından kurulmuştur. Yahudilerin Arap tağutlarına üstünlük sağlaması, Yahudi-Haçlı ilişkileri ve Arap mürtedlerin kendi kendilerini aşağılamaları yoluyla olmuştur.
Böylece, bu irdelemenin ardından, tarihi ve güncel olaylar değerlendirilirken şu aşağıdakiler anlaşılmalıdır:
1) Kâfirlerin ilim, güç ve mülkiyeti zayıf ve kısıtlıdır. Onlar bazılarının onları göstermeye çalıştığı gibi, her şeyi görmezler, bilmezler, kontrol etmezler, her şeyin sahibi değillerdir. Kim buna inanırsa şirke düşmüştür.
2) Kuran’da bahsedilen tek eski komplo lanetlenmiş şeytan hakkındadır. Allah’u Teâlâ, onun tuzağından bahseder:{Şüphesiz şeytanın tuzağı zayıftır} [Nisa: 76]. Dolayısıyla şeytanın dostlarının tuzakları daha da zayıftır. Zira onlar Allah’ın ﷻ onlara karşı kurduğu tuzağın hedefidirler.
3) Kâfirler bölünmüştür, kendi aralarında kin ve düşmanlık vardır, birbirlerine karşı şiddet gösterirler, birbirlerini aşağılar ve küçük düşürürler ancak ortak düşmanları Müslümanlara karşı birleşirler. {Ey iman edenler! Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin! Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar!} [Maide: 51].
{Kâfirler birbirinin dostlarıdırlar} [Enfal: 73].
Ama kâfirlerin birlikleri kırılgan ve yüzeyseldir. Birlikten sonra sıkça bölünürler ve birbirlerine ihanet ederler.
4) Kâfirler şüphesiz ki komplolar kuruyorlar ancak kâfirlerin birbirleriyle olan kırılgan ilişkileri, münafık müttefikleri ve ajanlarının güvenilirsizlikleri ve korkaklıkları, kâfirlerin Müslüman korkularının Allah’a ﷻ olan korkularından çok olması, ölüm korkuları ile Dünya sevgileri nedeniyle onların bu komploları zayıftır.
5) Onların gerçek komplolarının her zaman maddi delilleri vardır, desteği olmayan varsayımlara dayanmaz – {bilinmeyen hakkında tahmin yürütmek} [Kehf: 22]. {Oysa onların bununla ilgili hiçbir bilgileri yoktur. Onlar, yalnızca zanna uymaktadırlar. Oysa gerçekte zan, haktan yana hiçbir yarar sağlamaz} [Necm: 28].
Ortak bir düşman ve karşılıklı çıkarlar, Mücahidlerin iki kâfir taraftan birinin ajanı olmasını gerektirmez (özellikle de Mücahidler iki tarafla da savaşıyor ve o iki taraf da Mücahidlere karşı savaşıyorsa) Ruslara karşı (savaşan) Mücahidler, haçlı Amerikalıların ajanı değildi, tıpkı Müslümanların, İran (Pers) İmparatorluğu’yla savaşlarının, onların Rumların ajanları olmasını gerektirmediği gibi! Yine kişi, modern tarih üzerinde biraz düşünecek olursa, milliyetçi savaşlar yürüten değişik mürtedlerin kâfir müttefikleriyle her zaman açık ilişkileri oldu. Gerçek komplolar insanoğlundan gizlenen sırlar değildi. Irak sahveleri Bush, Irak rejimi ve Rafızilerle açıkça toplantılar yapmıştır. Irak’ın “İslami” sahve grupları mücahitlere karşı, açıkça aşiret sahvelerinin yanında savaşırdı ve bölgesel tağutların gölgesi altında umumi politik temsilcilikleri olurdu. Suriye sahveleri açıkça Katar, Türkiye ve “Suudi” Arabistan’da görüşmeler yapmaktadır. Amerikalılar açıkça, Suriyeli sahvelere desteklerinden ve Amerika’nın müttefikleri – Katar, Türkiye ve Âl Salûl’un “İslami” gruplarına verdiği destekten bahsetmektedir. Ve uzun zaman önce “Arap Ayaklanması”nın ajanları Avrupa, Mısır, Arap Yarımadası, Şam ve Irak’ta, İngilizlerden değişik haçlı yetkilileriyle açıkça görüşürlerdi.
6) Büyük komplolar yalnızca Allah’u Teâlâ tarafından kontrol edilebilen birçok faktörü barındırır. Böyle büyük bir komplo teorisine örnek, 11 Eylül’ün Amerikalıların kendileri tarafından gerçekleştirildiğidir. Haçlı hükümetinin kaç üyesi, saldırı düzenlenmeden önce operasyon haberlerinin ortaya çıkmaması için sürekli takip altında kalacaktı? Dünya çapında, durum ile ilintili kaç ağzın, olaydan sonra böylesi bir komplonun açığa çıkmaması için susturulması gerekecekti?
Komployu sürdürmek için başka kaç meselenin garanti edilmesi gerekecekti? Olaya böylesine abartılı bakış açısı ancak tevhidin pahasına olabilir. Amerika’nın bu kadar çok faktör üzerinde kontrolü var mıdır? Saldırının kendisi zaten Amerika’ya karşı yapılmıştır ve komplo teorisyenlerine göre saldırı Amerikalılar tarafından düzenlendi! Kaç Amerikalı görevli, “komployu” bilmeleri ve sessiz kalmalarıyla vatana ihanet ettiklerini hissedecekti? Gerçeklik sadece ortada olan –kesin doğru– olabilir o da Şeyh Usame’nin r.h liderliği altındaki Mücahidlerin mübarek saldırıyı düzenledikleri ve Amerika’yı daha önce hiç tecrübe edilmemiş bir şekilde aşağıladıklarıdır.
7) Komplo teorilerinin amacı kâfirlerin gücünü abartmaktır ve böylece Müslümanlar, güncel olayların analizleriyle paralize olurlar, sonuçta kâfirlerden, Allah ﷻ Teâlâ’dan korktuklarından daha çok korkarlar. Bu, Müslüman’ın Rabbine olan tevekkülünü mahvetmek için bir yöntemdir. Zamanla kişi kendini bu ayetlerin kapsamına girmiş bulacaktır: {Münafıklara müjde ver: Onlar için gerçekten acıklı bir azab vardır. Muvahhidleri bırakıp da kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah’a aittir} [Nisa: 138-139].
Bunların ışığında, kişi “kâfirlerden değişik rakip kesimlerin –Haçlı-Safevî-Nusayri koalisyonu gibi– İslama karşı savaşmak ve böylece karşılıklı kâfir çıkarlarını elde etmek için gerçek ittifaklar kurması” ile “Hristiyanlar, Rafızîler, Yahudiler ve mürtedlerin aynı gizli topluluk, politik bir yer altı partisi ya da muazzam komplo teorisinin, hepsi birbirini karşı sevgi dolu ve düşmanlıklarını gizleyen gizli üyeleri olmasına inanmak” arasındaki farkı anlamalıdır.
Allah subhanehuveteala kâfirlerin gerçek komplolarını açığa çıkarsın ve kalplerden şirkî komplo teorilerini temizlesin.Amin.
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt