Namazı Terk Etmenin Hükmü
Namaz Kılmayanın HükmüBütün alimler, namazın akıllı, bulûğ çağına girmiş hayız ve nifastan temizlenmiş, deli olmayan, baygın bulunmayan her Müslümana farz olduğu hususunda ittifak etmişlerdir.
Namaz bedenî bir ibadet olup asla vekâlet ve niyabeti kabul etmez. Bir kimsenin başkası yerine namaz kılması sahih olmaz. Bunun gibi, bir kimsenin başka bir kimse adına oruç tutması da sahih değildir.
Bütün alimler, namazın farz olduğunu inkâr eden kimsenin kâfir ve murted olduğu hususunda ittifak etmişlerdir.
Çünkü namazın farz oluşu Kur'an, sünnet ve icmadan kesin deliller ile sabittir.
Tembellik ve umursamazlık sebebiyle namazı kılmayan kimse günahkârdır, fâsıktır. Ancak böyle bir kimse eğer yeni Müslüman olan biri ise yahut kendisine namazın farz olduğunun tebliğ edileceği bir müddet boyunca, Müslümanlar arasında bulunmamışsa namaz kılmadığından ötürü fâsık olmaz, çünkü sorumluluk yoktur.
Namazı kılmamak hem dünya, hem de ahirette azaba uğramayı gerektiricidir.
Ahiretteki, azabla ilgili Allah tealâ şöyle buyuruyor:
"Mucrimlere soracaklar ki, sizi cehenneme koyan şey nedir? "Namaz kılanlardan değil idik" diyecekler." (Muddesir, 43),
"Namaz kılıp da namazlarından gafil olanlara azab vardır." (Mâûn, 4),
"Onlardan sonra öyle bir nesil geldi ki, namazı kılmadılar ve şehvetlerine uydular.", "Onlar yakında gayya kuyusuna gireceklerdir." (Meryem, 59)
Peygamber (s.a.v.) de şöyle buyuruyor:
"Bilerek namazı terk eden kişiden, Allah ve Rasulunun zimmeti uzaktır."
(Ahmed b. Hanbel, IV, 238, VI, 461 isnadı ile Mekhul'den rivayet etmiştir)
Namaz kılmamanın dünyadaki cezasına gelince:
Tembelliğinden veya umursamazlığından dolayı kılmayanlar hakkında fakihlerin farklı görüşleri vardır.
Hanefî'lere göre: (ed-Durru'l-Muhtâr, I, 326, Merakil-Felah, 60)
Tembellik sebebiyle namazını kılmayan kişi fâsık olup, böyle bir kişi haps edilir ve namazı kılıp tevbe edinceye kadar vücudundan kan akacak şekilde dövülür. Ya tevbe edip namazını kılar yahud hapishanede ölür.
Ramadan orucunu terk eden kimse de bunun gibidir. Namaz ile orucun farz olduğunu inkâr etmedikçe yahut bunlardan birini hafife almadıkça, meselâ, Ramadan'da herhangi bir özür olmaksızın oruç tutmamak gibi bir suç işlemedikçe öldürülmez.
Bunun dayandığı delil Peygamber (s.a.v.)'in şu hadisidir:
"Allah'dan başka ilah olmadığına ve benim Allah'ın Peygamberi olduğuma şehadet eden bir müslüman kişinin kanı, ancak üç şeyden birini yapmasıyla helal olur:
-Cana kıyarak kısası hak etmek,
-Evlendikten sonra zina etmek,
-Ve dinden çıkıp (murted) cemaatı terk etmek."
(Buhârî, Kit. Diyat, bab. 6; Muslim, Kit. Kasame, bab. 25, 26, hn. 1676; Ebû Dâvûd, Kit. Hudud, bab. 1, hn. 4352; Tirmizi, Kit. Diyet, bab. 10, hn. 1402 (Hasen, sahih); Nesei, Kit. Tahrim, bab. 5, lın. 4021; İbn Mace, Kit. Hudud, bab. 1, hn. 2534; Darimi, Kit. Siyer, bab. 11; Müsned, İmam Ahmed, o 1, sh. 382, 428, 441, 469)
Hanefîler buna şu hususu da ilâve etmişlerdir:
Namaz kılan kimsenin Müslüman olduğuna ancak dört şart ile hüküm verilebilir:
Namazı vakti içinde kılmak, cemaatle kılmak, yahud vakit içinde ezan okumak, yahut bir secde ayeti okununca bunu duyduğu zaman tilâvet secdesi etmek. Zâhiru'r- rivaye'ye göre, oruç tutup hacca giden yahut zekât veren bir kâfirin Müslüman olduğuna hüküm verilmez
Hanefîler dışındaki diğer imamlara göre: (el-Kavânînu'l-Fıkkıyye, 42; Bidâyetu'l-Muctehid, I, 87; eş-Şerhu's-Sağîr, I, 238; Muğni'l-Muhtâc I, 327 vd.; el-Muhezzeb, I, 51; Keşşâful-Kınâ', I, 263; el-Muğni, II, 442)
Bir vakit de olsa, özürsüz olarak namazı terk eden kimse murted de olduğu gibi, üç gün tevbeye çağrılır, (Şafiîlerle Cumhura göre, tevbeye çağırmak burada mendubdur. Fakat, murtedi tevbeye çağırmak vâcibtir. Çünkü murtedligin cezası cehennem ateşinde ebedî olarak kalmaktır. Dolayısıyla murtedi önce cehennem ateşinden kurtarmak vâcibtir. Fakat tembellikten ötürü namazı kılmamak böyle değildir. Böyle bir kimse kâfir olmaz.) tevbe etmezse öldürülür.
Malikî ve Şafiîlere göre, ceza olarak (hadden) öldürülür, kâfir olduğu için öldürülmez. Yani bu kişinin kâfir olduğu ile hüküm verilmez. Ancak zina, iftira, hırsızlık ve benzeri suçlardan dolayı cezalandırıldığı gibi ceza olarak öldürülür. Böyle bir kimse öldürüldükten sonra yıkanıp cenaze namazı kılınır. Müslümanların kabristanına defnedilir.
Tacuddîn es-Subkî (ö.77l/l370)'nin ifadesine göre, namazı terk edenin kâfir olacağını savunan Ahmed İbn'u Hanbel (r.aleyh) ile, karşı görüştekilerden eş-Şafiî (r.aleyh) arasında şöyle bir diyalog geçmiştir:
-Ahmed, sen, "Namaz kılmayan kâfir olur", mu diyorsun?
-Evet.
-Eğer kâfir olursa ne ile tekrar müslüman olur?
-Lâ ilâhe illAllah Muhammedu'r Rasulullah, diyerek.
-Adam bu sözü söylemeye zâten devam ediyor, onu bırakmış değil ki..
-Namaz kılarak müslüman olur
-Kâfirin namazı geçerli olmaz. Böyle bir namaz ile de o kimsenin müslüman olduğuna hükmedilemez.
Ahmed b. Hanbel bu noktada söyleyecek söz bulamaz.
(Tacuddin es-Subkî, Tabakâtu'ş-Şâfiiyyeti'l-Kubrâ, C. I, Sf: 220)
es-Subkî şöyle demektedir:
"Bu diyaloğu mezhebimiz (şafiî mezhebi) âlimlerinden el-Hasan b. Ammâr anlatmıştır. Bu zât, Fahr'ul İslam eş-Şâşî'nin öğrencilerinden olan Musul'lu bir adamdır."
(Tacuddin es-Subkî, Tabakâtu'ş-Şâfiiyyeti'l-Kubrâ, C. 1, Sf: 220)
Muhammd bin Salih el Useymin de bu munâzaranın hem senet ve metin itibariyle sahih olmadığını belirtmiştir. (İbn Useymin, Fetava’n-Nur ala’d-Dereb Lil-Useymin)
Muhammed Nasıruddin el Elbâni de bu rivâyeti aynı gerekçelerle sabit olmadığını bildirmiştir. (el-Elbanî, Silesetu’l-Ahadis’i-sahiha, C. 7, Sf: 148)
el-Cassas (ö.370/980) da, namazı terk etmenin küfür sebebi olduğu konusunda delil olarak gösterilen, "Haram aylar çıkınca muşrikleri bulduğunuz yerde öldürün. Onları yakalayın, hapsedin. Onları her gözetleme yerinde oturup bekleyin. Eğer tevbe eder, namazı kılar ve zekatı verirlerse, siz de onların yollarını boşaltın", (Tevbe 5) ayetini yukarıdaki bakış açısı ile değerlendirmekte ve şöyle demektedir:
"Mâlumdur ki, ayette geçen `Muşrikleri öldürün' emrinin ortadan kalkması için kaçınılmaz şart, şirkten tevbe etmektir. Allah'ın namaz kılmak ve zekat vermek konusundaki emrini kabul etseler de o sırada namaz vaktinde bulunmasalar, müslüman olacakları ve kanlarının haram olacağı konusunda ihtilâf yoktur. Buradan anlıyoruz ki öldürülmekten kurtulmalarının şartı Allah'ın emirlerini kabul edip, onların bağlayıcılığını itiraf etmektir, fiilen namaz kılmak değildir. Bu konuda ayette sözü geçen zekât da namaz gibidir. Çünkü, malın üzerinden bir yıl geçmedikçe, yalnızca müslüman olmakla zekât vermek gerekmez. Şu halde, öldürülmeleri emrinin ortadan kalkması için zekât vermelerinin şart olması da makbul değildir"
(el-Cassas, Ebûbekir Ahmed b. Ali, Ahkâmu'l - Kur'an, IV, 270)
Görülüyor ki, Tevbe, 5 ayeti, namazı terk edenin kâfir olacağı konusunda delil olmaktan uzaktır.
Namazı terk edenin kâfir olacağını ifâde eden hadislere gelince, İslam ulemâsının çoğunluğu bunlarda söz konusu edilen kufru, "kufrân-ı nîmet" (nîmetin görmezlikten gelinmesi) (İbnu Ruşd, el-Mukaddemât, I, 65) ; "Namazı, farz olduğunu inkâr ederek terk etmek" (el-Cassas, Ebûbekir Ahmed b. Ali, Ahkâmu'l - Kur'an, IV, 270) şeklinde yorumlamakta ya da; tehdit ve sakındırma amacına yönelik olduklarını, "namazı ihmal etmek, kişiyi kufre götürecek davranışlara sürükleyebilir" anlamını taşıdıklarını söylemektedirler.
(es-Suyûtî, Celâluddîn, Şerhu Suneni'n-Nesâî, (en-Nesâî'nin es-Sunen'i ile bir arada) I, 232; Ahmed Abdurrrahman el-Bennâ, Bulûğu'l-Emânî Şerhu'l Fethu'r Rabbânî, II, 80)
Belirtmek gerekir ki "Onlarla bizim aramızdaki ahid namazdır. Kim onu terk ederse kafir olmuştur," hadisinin zahirî anlamını esas kabul etmek mümkün değildir. Zira hadisin başındaki "onlar" kelimesi ile munafıklar kast edilmektedir. Buna göre hadisin anlamı `İslami hükümlerin onlara uygulanması konusunda temel kriter, namaza gelmeleri ve zahiri hükümlere boyun eğmeleri konusunda müslümanlara benzetilmeleridir. Namazı terk ettikleri zaman bu nitelikleri yok olacağı için diğer kafirler gibi olurlar' demek olur.
(Ahmed Abdurrahman el-Bennâ, Bulûğu'l-Emânî Şerhu'l Fethu'r Rabbânî, II, 80; et-Tîbî, Huseyin b. Muhammed b. Abdullah, Mişkâtu'l-Mesâbîh- el-Kâşif an Hakâiki's-Sunen, II, 155)
Kısaca hadisin konusu mûminler değil, munafıklardır. Zaten kafir olan munafıklar için kufre girmek değil, olsa olsa küfürlerinin açığa çıkması söz konusudur. Şu halde bu hadis, namazı terk edenin kâfir olacağı ve öldürüleceği konusunda delil olmaz:
Diğer hadislerin ise yukarıda belirttiğimiz biçimlerde yorumlanmasını zorunlu kılan gerekçelere sahib bulunmaktayız.
Malikîlerin namaz kılmayanın tekfir edilmemesinde dayandıkları delil, Allah tealânın:
"Allah kendisine eş koşulmasını bağışlamaz, kendisine eş koşma dışındaki suçları diledikleri hakkında bağışlar." (Nisa, 116)
Bu konuda bir çok hadis de vardır. Bu hadislerden biri Ubade b. Sâmit hadisidir.
"Beş vakit namazı Allah tealâ kullar üzerine farz kılmıştır. Bunları yerine getirip hiç birini kaçırmayan, bu namazların hakkını hafife almayan kimseyi Allah tealâ cennete koymaya söz vermiştir. Fakat bu namazları yerine getirmeyenler hakkında böyle bir sözü yoktur. Dilerse âzab eder, dilerse bağışlar."
(Ahmed; Ebu Dâvud, Vitir, 2, Salât, 9; Neseî, Salat, 6; Darimi, Salat , 208, Muvatta, Salatu'l Leyl, 14 ve İbn Mace,İkâmetu's-Salât, 194) rivayet etmişlerdir. Neylu'l-Eviâr, I, 294)
Bu hadislerden biri de Ebu Hurayra (r.anh) hadisidir:
"Kulların kıyamet günü ilk hesaba çekilecekleri amel namazdır. Rabbimiz, meleklere şöyle buyuracaktır: `Kulumun namazlarına bakın, onları tam mı kılmış, eksik mi bırakmış?'
Eğer namazları tam ise, tam olarak yazılır. Eğer eksiği varsa Allah tealâ şöyle buyuracak: `Bakın kulumun nafile namazı var mı?'
Eğer nafile namazı varsa Allah: `Kulumun farz namazlarını, nafile namazlarıyla tamamlayın'
buyuracak, sonra diğer farz ibadetleri de aynı işleme tâbi tutulacaktır."
(Tirmizî, Salât, 188; Ebû Dâvûd, Salât, 145 - 149; Nesaî, Salât, 9, Tahrîm, 2; İbn Mâce, İkame, 202; Bu hadisi beş imam rivayet etmiştir. Bu iki hadis konusunda başka hadisler de vardır. Neylu'l-Evtâr, I, 295 vd)
Bir kimse namaz kılmamakla kâfir olmaz. Çünkü kâfir olmak inanmamakla olur. Bu kişinin inancı ise sağlamdır. Eğer namazın farz olduğunu inkâr ederek kılmazsa kâfir olur. Bu alimler, Hanbelilerin delil olarak ileri sürdükleri hadisleri namazı terk etmeyi, helâl kabul eden yahud kâfirlerin mustehak oldukları cezaya (ki, bu da öldürülmektir) çarptırılmayı hak eden manasına tevil etmişlerdir.
İmam Ahmed b. Hanbel şöyle demiştir: (el-Muğnî, 442-447)
Namaz kılmayan kâfir olduğu için öldürülür. Çünkü Allah tealâ şöyle buyuruyor:
"Haram aylar çıktığı zaman muşrikleri nerede bulursanız öldürün, onları yakalayıp esir edin, bütün gözetleme yerlerinde onların yollarını kesin. Eğer tevbe edip namazı kılar, zekâtı verirlerse onları serbest bırakın. Şubhesiz Allah Gafurdur, Rahimdir." (Tevbe, 5)
Bu ayete göre, namazı kılmayan serbest bırakılma şartını yerine getirmemiş olur. Dolayısıyla öldürülmesi mubah olarak kalır, namazını kılmayan kimse bu sebeble serbest bırakılmaz.
Peygamber (a.s.) de şöyle buyuruyor:
"Kişi ile küfür arasındaki fark namazı terk etmektir."
(Buharî, Neseî, Kutub-i sitte sahibleri ve İmam Ahmed rivayet etmiştir. Neylul'l-Evtâr, I, 291.)
Bu hadis, namazı kılmamanın küfrü gerektiren hususlardan olduğuna delil teşkil etmektedir.
Yukarıdaki hadisin bir benzeri de Burayde hadisidir:
"Bizim ile sizin aranızdaki ahid namazdır. Namazı kılmayan kâfir olur."
(Bu hadisi beş imam ile İbni Hibban, Hakim rivayet etmiş olup Neseî ile Irakî sahih demişlerdir. Bu konuda başka hadisler de vardır. İmam Şevkâni, Neylu'l-Evtâr, I, 293vd) Bu hadis de namaz kılmayanın kâfir olduğuna delâlet eder.
İmam Şevkânî bu görüşü tercih ederek şöyle demiştir:
Gerçek olan, namaz kılmayanın kâfir olduğudur. Namaz kılmayan kâfir olduğu için öldürülür. Fakat, bazı küfür çeşitleri bağışlanmaya ve şefaata hak kazanmaya mani değildir.
Çünkü, kelime-i şehadet getirdikten sonra bir Müslümanın cehennemde ebedî olarak kalmayacağına dair kesin deliller vardır.
Peygamber (a.s.) şöyle buyuruyor:
"Lâ ilahe illAllah" deyip, Allah'tan başka tapılanları inkar edenin malı ve kanı korunmuştur; dökülmesi, alınması haramdır. Bu kimsenin hesabı Allah'a aittir"
(Muslim ; Eşcai yolu ile tahric etmiştir. Camiu'l-Usul, I, 161)
Başka bir hadis-i şerifte de şöyle buyurulmuştur;
"Lâ ilahe illAllah" deyip kalbinde bir arpa ağırlığı kadar hayır bulunan kimse cehennem ateşinden çıkacaktır. Yine kalbinde buğday tanesi kadar hayır bulunduğu hâlde "Lâ ilahe illAllah" diyen kimse cehennem ateşinden çıkacaktır. "Lâ ilahe illAllah" diyen ve kalbinde zerre kadar hayır bulunan kimse de cehennem ateşinden çıkacaktır"
(Buhari ; Enes (r.anh)'ten rivayet edilmiştir)
Hanefîler dışındaki cumhura göre öldürülme şekli eğer tevbe etmezse kılıçla boynunu vurmaktır.
(Prof. Vehbe Zuhayli; İslam Fıkhı Ansiklopedisi, C.1 , S.387-390)
Ahmed b. Hanbel ile eş-Şâfiî ve Malik b. Enes, namazı kasten terk edenin itikadi durumu hakkında farklı görüşlere sahib iseler de, böyle bir kimseye ölüm cezası uygulanacağı görüşünde birleşmektedirler. Ancak Ahmed b. Hanbel'e göre cezanın gerekçesi irtidat/dinden dönme iken, eş-Şâfiî ve Malik b. Enes'e göre gerekçe namazı kasten terk etme suçudur. Şu halde eş-Şâfiî'ye göre namazı terk etmekle irtidat hariç ölümü gerektiren bir suç arasında fark yoktur. Dolayısıyla namazı terk ettiği için öldürülen bir insan, İslamî hükümler gereğince yıkanır, kefenlenir, cenaze namazı kılınır, müslüman mezarlığına gömülür ve varisleri ile arasında miras hükümleri uygulanır. eş-Şâfiî, namazı kasten terk eden kimseye uygulanacak prosedürü şöyle ifâde etmektedir:
"Müslüman olanlardan farz namazı terk eden kimseye "niçin namaz kılmıyorsun?" diye sorulur. Eğer sebeb olarak unutmaktan söz ederse, `Hatırladığın zaman kıl' deriz. Eğer hastalıktan söz ederse, `İster ayakta, ister oturarak, ister yan yatarak, ister imâ ile; gücün nasıl yeterse öyle kıl' deriz. Eğer, `Namaz kılmaya gücüm yetiyor, gerektiği gibi de kılabiliyorum(ama yine de kılmayacağım)' derse ona; `Namaz, senin yerine başkasının yapamayacağı bir görevdir. Ancak senin eyleminle yerine gelir. Bu sebeble, kılarsan ne âlâ, kılmazsan tevbe etmeni isteriz. Tevbe etmezsen seni öldürürüz' deriz."
(eş-Şâfiî, el-Umm, II, 225) Mâlik b. Enes de, "Kim Allah'a inanır, peygamberleri tasdik eder ve namaz kılmazsa öldürülür,"
(el-Kurtubî, Muhammed b. Ahmed, el-Câmi'li Ahkâm'il-Kur'ân, VIII, 48) ifadesiyle, eş-Şâfiî ile aynı görüşe sahib olduğunu ortaya koymaktadır.
Ahmed b. Hanbel, namaz kılmamakta direnen kimseyi öldürmeden önce üç gün hapsetmeyi vâcib görürken, eş-Şâfiî bunun iyi bir şey olduğunu, ama şart olmadığını söylemektedir. (eş-Şâfiî, el-Umm, II, 226)
İslâm Hukukunda had cezaları, bir takım suçlar karşılığında bizzat Allah ve Allah Rasûlu (s.a.v.) tarafından tesbit edilmiş cezâlardır. Tâzîr cezâları ise, vahiy tarafından netlikle belirtilmeyen; hâkimin takdirine ve âlimlerin içtihadına bırakılmış olan cezâlardır.
Namaz kılmayanlarla ilgili, Allah ve Allah Rasûlunun (s.a.v.) telaffuz buyurduğu her hangi bir had cezâsı söz konusu değildir. Şubhesiz, âyet ve hadislerde namaza çok büyük emir ve teşvik vardır. Dünya saadetinin de, âhiret saadetinin de zembereğinin namaz olduğu söylenmiştir. Namaz kılmamanın sonucunun da tehlikeli olacağı konusunda ciddî uyarılar mevcuttur.
Nitekim, Burayde'nin (r.anh) rivâyet ettiği bir hadîs-i şerifte Allah Rasûlu (s.a.v.) namaz kılmamakla ilgili şöyle buyurmuştur:
"Kâfirlerle aramızı ayıran fark, kılmayı taahhud ettiğimiz namazdır. Kim namazı terk ederse, kâfir olur" (Nesâî, Salât, 8)
Bu hadîs-i şerîfte yer alan hükmü ile; doğrudan namaz kılmayanın mı kast edildiği, namazı önemsemeyenin mi kastedildiği, namazı inkâr ederek terk edenin mi anlatılmak istendiği konusu âlimler arasında tartışılmıştır. kâfir olur.
Hâfız, derken de, . Namazı önemsememek küfür sebebi olur. Nihâyet namazı "inkâr" ederek terk edenin kâfir olacağı hükmü yer almıştır
Bu hadisin zâhirine bakan İmam , Ahmed bin Hanbel namaz kılmayanın küfre girdiği görüşündedir.
Mâlikîler, Şâfiîler ve Hanefîler ise, "Tâzîr cezâsı ise, yukarıda beyan ettiğimiz gibi, hâkimin ve ulu'l-emrin takdirine göre verilebilen bir cezâ türüdür. İnkâr" olmadıkça, namaz kılmayanın küfrüne hükmetmemişler, ancak namaz kılmayanın hemen tevbe etmesini teklif etmişlerdir. Tevbe etmediği takdirde, her üç mezhebde de tevbe edene kadar tâzir cezâsı gündeme getirilmiştir.