Ayet, “Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz; bunun dışındaki günahları dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah’a ortak koşarsa derin bir sapıklığa düşmüştür.” hükmünü bildirir. Aynı içerik 4/48’de de tekrar edilerek vurgu pekiştirilir. Buradaki istisna (şirk) aslü’d-dîne, yani imanın özüne iliştiği için diğer tüm ma‘siyetlerden ayrılır.
Şirk; ulûhiyyette (ibadette), rubûbiyyette (yaratma–yönetmede) ve esmâ–sıfatta Allah’a ortak tanımaktır. Bu, kul ile Rab arasındaki bağın kökten kopmasıdır. Bu yüzden “bağışlanmazlık” hükmü, şirk üzere ölen kimse hakkında geçerlidir; zira iman bağı olmadan mağfiretin mahalli kalmaz.
Hayattayken şirki terk edip tevbe–imanla dönen kimseye af kapısı açıktır. Zümer 39/53 genel bir kaide koyar: Allah, samimi tevbe ile bütün günahları bağışlar. Hatta Furkan 25/68–70, tevbe–iman–salih amel üçlüsüyle geçmiş büyük günahların (şirk dâhil) hasenata tahvil edilebileceğine işaret eder. Demek ki problem “şirkin kendisi”nden ziyade, şirk üzere son nefes vermektir.
“Bunun dışındaki günahlar”ın bağışlanması Allah’ın meşîetine (iradesine) bağlıdır; bu otomatik bir teminat değildir. Ayrıca kul hakları söz konusuysa tevbenin şartları (pişmanlık, günahı terk, telafi/iadetü’l-hak, bir daha dönmemeye azim) yerine getirilmedikçe affın tamam oluşu beklenmez. İlâhî adaletle ilâhî rahmet bu dengede tecellî eder.
Ayetin sonundaki niteleme, şirkin sadece hukuki–itikadî bir ihlâl değil, aynı zamanda fıtrata ve apaçık delile aykırı derin bir zihnî–ahlakî bozulma olduğunu bildirir. “Ba‘îd” (uzak) vasfı, haktan mesafeyi ve dönüşün zorluğunu ifade eder; bu yüzden şirkten korunma ve tecdîd-i iman sürekli bir ödevdir.
Şirk-i ekber: İbadeti Allah’tan başkasına yöneltmek, O’na denk/ortak kabul etmek; kişinin İslâm dairesinden çıkmasına yol açar.
Şirk-i asgar: Riya gibi, ibadetin özüne Allah’tan başkasının rızasını karıştırmak. İmanı bozmamakla birlikte ameli zedeler ve kalbi tevhidten uzaklaştırır. Bu tür “gizli şirk”e karşı Resûlullah(ﷺ) ’ın öğrettiği şu dua manidardır: “Bilerek Sana ortak koşmaktan Sana sığınırım; bilmeden yaptığımı da Sana istiğfar ederim.”
Tevhidi korumak: İbadeti, duayı, tevekkülü, korku–ümit–sevgi gibi ubûdiyet duygularını yalnız Allah’a tahsis etmek.
Sürekli murakabe ve istiğfar: Kalbi riyadan, gösterişten arındırmak; niyeti sık sık düzeltmek.
Tevbenin ciddiyeti: Günahı terk, pişmanlık, telafi ve kararlılık şartlarını yerine getirmek; kul hakkı varsa iade etmek.
Nisa 4/116, İslâm’da tevhidin merkezîliğini akide düzeyinde tescil eder: Tevbesiz şirk affedilmez; bunun dışındaki günahlar ilâhî iradeye bağlı olarak bağışlanabilir. Ancak şirkten tevbe eden için rahmet kapısı açıktır. Mü’minin en büyük hassasiyeti, açık-gizli tüm şirk türlerinden kalbini ve amelini korumaktır.