İbni Kayyım şöyle dedi:
"Allah-u Teâlâ, halkı sadece kendisine ibadet etsinler diye yarattı. İbadet; en yüksek sevgiyle birlikte sadece O’nun emrine boyun eğmeyi gerektirir.
İbadetin aslı; sadece Allah-u Teâlâ'yı sevmek, onunla beraber hiç kimseyi sevmemek, Allah-u Teâlâ'dan başkasını ise sadece Allah-u Teâlâ için sevmektir. Tıpkı nebi, rasul, melek ve Allah-u Teâlâ dostlarının sevildiği gibi...
Biz Allah-u Teâlâ'nın nebi, rasul, melek ve dostlarını sadece Allah-u Teâlâ için severiz. Yoksa onları, Allah-u Teâlâ’la birlikte sevmeyiz. Onlara olan sevgimiz, Allah-u Teâlâ'ya olan sevginin tamamındandır.
Bizim; nebi, rasul, melek ve Allah-u Teâlâ'nın dostlarına olan sevgimiz, Allah-u Teâlâ'ya şirk koşanların, Allah-u Teâlâ'ya denk kıldıkları kimseleri sevmeleri gibi değildir. Çünkü onlar Allah-u Teâlâ'dan başka edindikleri eşleri Allah-u Teâlâ'yı sevdikleri gibi severler." (Medaricussalikiyn c: 1 s: 99)
Sevgi, itaat ve tabi olma konusundaki şirki gösteren delillerden bir tanesi de Allah-u Teâlâ'nın, sekarda (cehennemde) bulunan mücrimler hakkındaki şu sözüdür:
"Orada birbirleriyle çekişip tartışarak derler ki: "VAllahi biz apaçık bir sapıklıkta idik. Zira sizi alemlerin Rabbiyle eşit tutmuştuk." (Şuara: 96-98)
Ayetteki söz konusu kimselerin, tabi oldukları reis ve liderlerini alemlerin Rabbiyle eşit tutmaları, yaratma ve kainat kanunlarına tasarruf etme konusunda değil, sevgi, itaat ve tabi olma konusunda idi. Çünkü onlar bir sineği, hatta ondan daha küçüğünü bile yaratmaktan acizdirler.
Tabi olan o kimseler, tabi oldukları kişileri zatları için sevdikleri, onlara itaat ettikleri ve sadece Allah-u Teâlâ'ya verilmesi gereken (özellikleri) hak, sıfat ve yetkileri onlara verdikleri için bu zalim kimseleri Allah-u Teâlâ'ya eş koşmuş, böylece ahirette büyük azaba maruz kalmalarına sebeb olan büyük şirki işlemişlerdir. Cehenneme atıldıklarında bu yaptıklarından pişman olarak birbirlerini suçlayacaklar. Ama bu pişmanlık onlara bir fayda vermeyecektir.