Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Onların Sözleri

hamza01 Çevrimdışı

hamza01

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Helal Haram Sınırlarını Belirleme Yetkisi, Yalnız Allah'a Aittir:

Helaller (serbestler) ve haramlar (yasaklar) bildirmek, ilahlığın en önemli temel özelliklerindendir. Her konuda helal ve haram sınırlarını belirleme yetkisi yalnız Allah'a aittir. Bu konuda, Rasulullah (sav) dahil hiçbir ortağı yoktur ve zaten kabul etmez de...

Rasulullah (sav), ancak Allah'ın kendisine vahyettiği haram ve helalleri insanlara bildirir. Bunun dışında hiç bir yetkisi yoktur. Helal ve haramlar koyma yetkisi sadece, bu kainatı yoktan var eden Allah'a aittir.

Helal, Allah'ın helal kıldığıdır, haram da, Allah'ın haram kıldığıdır. İster açıkça söz ile söylesin isterse hareket ve yaşantısıyla ortaya koysun isterse ayetleri sapıkça tevil ederek olsun, kim Allah'ın bu hak ve yetkisine kendisinin de sahip olduğunu iddia ederse, ilahlık iddiasında bulunmuş olur.

Helal, Allah'ın helal kıldığı, haram da Allah'ın haram kıldığı iken, ister en büyük meselelerde olsun isterse en basit meselelerde olsun, Allah'ın helal kıldığı şeyi haram, haram kıldığı şeyi helal kılanlar, kendilerine ne kadar müslüman deseler, Allah'ın emrettiği diğer amelleri ne kadar yerine getirseler de tagut olmuşlardır.

Kim de böyle sahte ilah ve tagutlara itaat eder, onları destekler, onların peşinden giderse, onları ilah edinmiş ve onlara ibadet etmiş olur.

İşte! Allah'ın, cahiliyede haram olan şeyleri bu ayette olduğu gibi tekrar haram kılması veya helal olan şeyleri tekrar helal kılması, cahiliye adet, kanun ve sistemlerinin hiç önemli olmadığını, ölçü olarak alınamayacaklarını, ne kadar bazı yönlerden birbirlerine benzeseler de İslam kanunlarının cahili kanunlardan ayrı olduğunu, müslümanlar için uyulacak tek yasanın İslam olduğunu kafalara iyice nakşetmek içindir.

İslam, daha ilk geldiği günden itibaren bütün cahiliye ölçülerini, kanunlarını, adet ve sistemlerini tamamen ilga etmiş, yerine Allah'ın emirleriyle meydana gelmiş, kendisine has sistemini yerleştirmiştir. İşte bu, "Lailahe illAllah"tır. Rasulullah (s.a.s)'ın ilk davet ettiği şey...

Cahiliye düzeninin kanunları İslam'ın koyacağı kanunlara uygun olsa bile, İslam o kanunları yok olarak kabul eder ve kendine has bir biçimde tekrar koyar. Tıpkı evlenilmesi yasak olan kadınlar meselesinde olduğu gibi...

İslam'ın cahiliye kanunlarına benzeyen hükümler bildirmesi, cahiliyeyi ölçü olarak aldığından veya bu hükmün cahiliyede bulunuyor olmasından değildir. Çünkü, cahili kanun, adet, değer ve sistemlerinin temeli bozuktur. Bunları ortaya koyan merci geçerli değildir. Cahiliyenin mercisi, helal ve haramlar koymağa yetkisi olmayan bir mercidir.

Tevhid akidesi, hayatı her yönüyle kuşatmıştır. Hayatın her alanında Allah'ın istediği şekilde hareket etmeyi gerektirir. Çünkü Allah (c.c), hayatın her yönünü düzenleyecek kanunlar ve hükümler bildirmiştir. Evlenmede, yemede, giyinmede, ticarette, insanlar arası sosyal ilişkilerde, devlet yönetiminde vs...

Bu hükümler Allah tarafından bildirilmiştir. Çünkü helal ve haram sınırlarını tayin etme yetkisi yalnız O'na aittir. Bu konuda tek merci vardır. O da, tüm kainatı yaratan zattır.

Allah'ı tevhid eden, yalnız Allah'ın bildirdiği hükümleri kabul eder. Bu hükümlere zıt hükümler bildirenler kim olursa olsun, ister fert ister toplum ister parlamento, hepsini reddeder ve karşı çıkar. Çünkü mesele, Allah'ın hakkını gasbetme meselesidir.

Gerçekten Allah'a kulluk edenler, her konuda olduğu gibi, Allah'ın bu hakkını gasp edenlere karşı çıkarlar, onlara tavır alırlar ve onları reddederler. Onları sevmez, desteklemez ve müslüman kabul etmezler. Allah'ın bu hakkını geri almak için o zalimlere karşı tüm güçlerini, mal, can ve kanlarını sonuna kadar kullanırlar. Tevhid ehlinin amacı yalnız bu olmalıdır. Çünkü, ancak bu şekilde Allah'ın sevdiği ve razı olduğu muvahhidlerden olunabilir ve cehennemde sonsuza kadar kalmaktan kurtulunabilir.

Allah'ın dini, Allah'ın kanunlarıdır. Kim bu kanunlara bağlanırsa, Allah'ın dinine bağlanmış olur. Kim de bunlar dışındaki kanunlara bağlanırsa, şeytanın dinine girmiş olur.

Herkes kendisine baksın! Kimin dinine girdiğini iyice görsün ve hareketlerine buna göre çeki düzen versin!

Kaynak: Şeyh Seyfuddin el-Muvahhid, Davetcinin Tefsiri
 
hamza01 Çevrimdışı

hamza01

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Sabrı tavsiye etmek, bir zarurettir. İmanı elden bırakmadan Salih amel işleyip hak ve adaleti korumak, ferd ve cemaatin karşılaşabileceği en zor işlerdendir. Bundan dolayı sabır gereklidir. Hem nefis cihadında, hem de başkalarıyla cihatta sabır...

Eziyet ve meşakkatlere sabır...

Batılın azması ve şerrin yayılması karşısında sabır...

Yolun uzunluğu, aşamaların gecikmesi, işaretlerin sönüklüğü ve nihaî hedefin uzaklığı karşısında sabır...

Bir de sabrı tavsiye...

Mü'minin gücünü kat kat arttıran budur. Çünkü bu tavsiye hedef birliğini, yön birliğini ve insanlararası dayanışmayı sağlıyor. Sevgi, azim ve direnme sağlıyor bu tavsiye...

Tüm bunlar İslâmî hakikatin hayatî gerekleridir. Temayüz ve belirginlik ortamı olan cemaatin gerekleridir. Aksi takdirde zarar ve kayboluş söz konusudur.

"Asra yemin olsun ki insan, hüsrandadır. Ancak iman edip Salih amel işleyen, birbirine hakkı ve sabrı tavsiye eden kimseler müstesnadır." (el-Asr: 1-3)

Sabır, genel özelliğiyle imanın vazgeçilmez bir unsurudur. Sabrı tavsiye, bizzat sabır derecesinin ötesinde bir derece demektir. Mü'min cemaati birbirine bağlayan bir derece...

Birbirlerine sabrın manalarını tavsiye etmelerini ve imanın yükümlülüklerinde yardımlaşmalarını sağlayan bir derece...

İslâm cemaati, biribiriyle etkileşim halinde bulunan organlar bütünüdür. İmanın tüm yeryüzüne yayılması ve bunun gereği olan sorumlulukların taşınması için yapılan cihadın zorluklarını ortakça paylaşıp aynı şuuru taşıyan bir organizma gibi...

Bundan dolayı İslâm cemaati üyeleri, birbirlerine sabrı tavsiye ederler. Birbirlerini yardımsız bırakmazlar. Birbirlerine destek vermeyerek bozguna uğramaya yol açmazlar. Ve bilinmeli ki bu, bireysel sabra dayanan: ama bireysel sabrı geride bırakan bir iştir.

"Sonra (salih amellerin kabulü için) iman edip sabrı ve merhameti tavsiye edenlerden olması (gerekir.)" (el-Beled: 17)

Bu, mü'min cemaatte yaşayan mü'minin görevini bildiren bir mesajdır. Bu da demektir ki mü'min, bırakıp kaçan değil, sebat edip dayanan bir kişilik sahibidir. Bir hezimet davetçisi değil, savaş ve çarpışma adamıdır. Ürperti ve ürkeklik veren değil, huzur sağlayan bir davetçidir.

Kaynak: Seyyid Kutub,Davet yolu
 
hamza01 Çevrimdışı

hamza01

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
DIKKAT EDILMESI GEREKEN BIR NOKTA

Kafir, imanın ve mü'minlerin yeryüzündeki varlıklarına asla tahammül etmez. Müslümanları küfre düşürmek için, çalışmak, çabalamak, didinmek ve tuzaklar kurmak zorundadır.

Kafirlere uymanın akıbeti, kesin bir hüsrandır. Ayrıca bunda bir kazanç ve çıkar da yoktur. Bunda küfre dönmek vardır. Bir mü'min ya kendi yolunda yürüyüp küfür ve kafirlerle, batıl ve batıl perestlerle cihad edip savaşacak ya da - Allah korusun - küfre dönüş yapacaktır. Mü'minin bu iki tavır arasında bir tutum edinmesine ve dinini korumasına imkan yoktur. Yani 'ne şundan, ne de bundan olurum' diyerek dinini koruması mümkün değildir. Belki bazan, "batılla savaşmayı bırakıp itaat ve barış içinde onlarla bir arada yaşarken dinini, itikadını, inancını ve yapısını da bu arada koruyabileceğini" sanabilir. Ama bu, büyük bir yanılgıdır. Çünkü bu alanda ileriye atılamayan bir kimsenin geriye dönüş yapması kaçınılmazdır.

Küfür, şerr, sapıklık, batıl ve tağutlukla mücadele etmeyen kimsenin bozguna uğraması, geriye dönüş yapması; gerisin geriye küfre, şerre, dalalete, batıla ve tağutluğa dönmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur. Akidesi ve imanı tarafından korunup kafirlere itaatten, emirlerini dinlemekten ve kendilerine güven duymaktan kurtulamayan bir kimse, gerçekte akide ve imanından daha ilk andan itibaren ödün vermiş demektir:

"Ey iman edenler! Kafirlere uyarsanız sizi gerisin geriye (küfre) düşürürler. Siz de (o zaman) hüsrana uğramış olursunuz." (Al-i İmran: 149)

Demek ki bunun sonucu, kesin bir hüsrandır. Çünkü akide sahibinin, akide düşmanlarına meyletmesi, vesveselerine kulak vermesi ve direktiflerine uyması, ruhî bozgundan başka bir şey değildir. Hezimet doğuran bir hezimettir, İşin sonunda, bu hezimetten koruyacak ve gerisin geriye küfre dönüşü engelleyecek hiç bir şey yoktur. İlk adımda fark edilmese de, bu umutsuz sona doğru yol alıp gitmektir. Bir mü'min, dininin düşmanlarına danışmaya asla gerek bırakmayan yeterliliği; kendi akide ve metodunda bulur. Bir tek kere bile onları dinlerse, gerisin geriye irtidada doğru gidiyor, demektir. Bu, fıtrî bir hakikattir. Yüce Allah'ın dikkat çektiği bir hakikattir. Davanın asıl sahibi olan Yüce Allah'ın, davetçi ve mü'minleri uyardığı bir hakikattir. Onları kendisine bağlayan "İman" la seslenerek sakındırdığı bir hakikattir:

"Ey iman edenler. Kafirlere uyarsanız sizi gerisin geriye (küfre) dönderirler."

Sonuç olarak:

İman hakikatinin gönüllere yerleşmemesi, imanî metodun hayata hakim olmaması ve İslam şeriatinin toplumda egemen olmaması için savaşanlar; hiç şüphesiz insanlığın düşmanlarıdırlar, insanlığa en korkunç zulüm yapanlardır, öyleyse - eğer rüşdüne varmışsa - insanlığın görevi, bu düşmanları defedip zulüm edemez hale getirmektir. Hem can, hem de mallarıyla bu düşmanların savaşına hazırlanmaktır. Rabbi tarafından görevlendirilen, kendisine çağrı yapılan ve sürekli olarak uyarılan müslüman cemaatin görevi de budur.

Kaynak: Davet Yolu,Seyyid Kutup
 
Ümmü Yasir Çevrimdışı

Ümmü Yasir

İşlerimizin hepsini düzelt Allah’ım...
İslam-TR Üyesi
image.jpg
 
hamza01 Çevrimdışı

hamza01

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
TEŞRİNİN Allah’A AİT OLMASININ İSLAMDAKİ YERİ

Teşri (kanun koyma) imani bir meseledir.Yani, doğrudan doğruya akide ile ilgilidir. İşte bu sebeble bu meselenin Allah’a iman konusunda ele alınması gerekir.

Ahmed Şakir, Allah’ın şeriatinden olan, hırsıza verilen ceza hakkında şöyle diyor:

“Hırsıza verilen el kesme cezası biz müslümanlar için akidenin ve imanın temelindendir. İslam şeriatinin koyduğu el kesme cezasını inkar eden veya bunun yerine başka bir ceza isteyen ve üstelik müslüman olduklarını iddia eden bu kimselere soralım:
“Siz Allah’a ve bu kainatı O’nun yarattığına inanıyor musunuz?”
Evet” diyeceklerdir.
“Allah’ın geçmişte olanları ve gelecekte olacakları bildiğine inanıyor musunuz?”
Evet” diyeceklerdir.
“Allah’ın bizi ve bize zarar verecek şey ile bize fayda verecek şeyi bizden daha iyi bildiğine inanıyor musunuz?”
Evet” diyeceklerdir.
“Allah’ın Muhammed (s.a.s)’i, doğru yolu göstermek ve hak dini tebliğ etmek için gönderdiğine, ona Kur’an’ı indirdiğine inanıyor musunuz?”
Evet” diyeceklerdir.
“Kur’an’ın hem din, hem de dünya işlerinde bir rehber, bir yol gösterici olarak gönderildiğine de inanıyor musunuz?”
Buna da:
Evet” diyeceklerdir.
Bu sorulara “Evet” cevabını veren sizler! Sizlerin bu cevabınız Allah’ın hükmünden başka bir hüküm istemenizle tezat teşkil etmektedir ve sizlerin müslümanlık iddianıza zıttır.
Müslüman olduklarını iddia ettikleri halde bu soruları “Hayır” şeklinde cevaplandıranlara gelince; onların kafir olduklarına hükmederiz. Alim olsun, cahil olsun, kültürlü olsun, okumamış olsun her müslüman yukarıdaki soruları “Hayır” şeklinde cevaplandıranın mürtedleştiğini, küfrün uçurumuna yuvarlandığını kesinlikle bilir.
Fakat, “müslüman” olduklarını iddia etmeyenler ile bu mesele hakkında kesinlikle tartışmaya girmeyiz. Çünkü onlar bizim inandığımız gibi inanmıyorlar. Biz onların istediklerine uymadıkça onlar bizden asla razı olmazlar. Onların isteklerine uymaktan Allah’a sığınırız.” (Umdet-ut Tefsir c:4, s:14 6-l47)
 
hamza01 Çevrimdışı

hamza01

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Şeyhul İslam Mustafa Sabri(Şeyhül İslam Mustafa Sabri: Osmanlı İmparatorluğunun son şeyhül İslam’ıdır. Miladi 1860 yılında Tokat’da doğmuş. Osmanlı imparatorluğu yıkılınca son otuz yılını Mısır’da ilimle uğraşarak geçirmiştir. 1954’te vefat etmiştir.), Allah’ın indirdiği şeriati yürürlükten kaldırmak gayesiyle ortaya atılan planlardan olan, din ile devlet işini birbirinden ayırma (laiklik) konusuyla ilgili olarak şöyle diyor:

“Laiklik, yani din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması hususunu yaygınlaştırmak isteyen devlet adamları ve yazarlarının bu düşüncesi, Kur’an ve sünnette açıklanan hükümlerin Allah tarafından gönderildiğine iman ile bağdaşmaz.”
(Mevkıf el Akl vel İlm min Rabbil Alemin c:4, s:294)

Aynı kalpte Allah’a iman ile Allah’tan başkasına (taguta) muhakeme olmaya rıza gösterme fikri birarada bulunamaz.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُوا بِمَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَنْ يَتَحَاكَمُوا إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُوا أَنْ يَكْفُرُوا بِهِ وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَنْ يُضِلَّهُمْ ضَلَالًا بَعِيدًا ﴿٦٠﴾
“Sana ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Reddetmekle emrolun-muşken taguta muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan onları derin bir sapıklığa düşürmek ister.”
(Nisa:60)
 
hamza01 Çevrimdışı

hamza01

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Tagut kavramı neyi ifade eder? Kişi bunu bilsin ki, ona karşı çıkıp Allah’a iman edebilsin.

İbn Kayyım(Muhammed b. Ebi Bekir b. Eyyub b. Sa’d Ed-Dimeşki: H. 691’de Dimeşk’te doğmuştur. İbn-i Teymiye’nin talebesidir ve Hanbeli alimlerindendir. H. 751 senesinde vefat etmiştir.) şöyle diyor:

“Allah (c.c); Rasulullah’ın getirdiği şeylerin dışında herhangi bir kanun veya ilyle muhakeme olmanın taguta muhakeme olmak anlamına geldiğini bildiriyor.

Tagut; ibadet, ittiba veya itaat konusunda haddini aşan mahluk demektir.

Her kavmin tagutu; Allah ve rasulü dışında kendisine muhakeme olunulan veya Allah’ın dışında kendisine ibadet edinilen veya Allah’ın izin vermediği konularda kendisine tabi olunulan varlıklardır.” (A’lamul Muvakkıin c:1, s:50)
 
hamza01 Çevrimdışı

hamza01

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Kim Allah’tan başkasına ibadet ederse ibadet ettiği o varlığa haketmediği değeri vermiş olur.

İmam Malik (r.a) (Malik İbn-i Enes: H. 92’de vefat etmiştir. Maliki mezhebinin imamıdır.) şöyle diyor:
Tagut; Allah’tan başka ibadet edilendir.”

Aynı şekilde, Allah ve rasulünün hükümleri dışında herhangi bir hükme muhakeme ettiren, Allah’ın ve rasulünün bildirdiği hükümleri terketmiş ve beşeri hükümleri Allah’ın hükmünden ve Rasulullah’ın getirdiği ölçülerden daha üstün tutmuş ve itaatte Allah’a ortak koşmuş sayılır. Bu kişi aynı zamanda Allah’ın aşağıdaki ayetlerde rasulune vermiş olduğu emre muhalefet etmiş olur.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
وَأَنِ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ إِلَيْكَ ۖ ﴿٤٩﴾

“Aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet. Onların heva ve heveslerine uyma. Onların, Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından seni ayırmalarından sakın.”
(Maide: 49)

فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتَّىٰ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لَا يَجِدُوا فِي أَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمًا ﴿٦٥﴾

“Hayır! Rabbine andolsun ki aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin etmedikçe, sonra haklarında verdiğin hükümden dolayı kalplerinde bir sıkıntı duymadan teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.”
(Nisa: 65)

Allah’ın rasulüne emrettiği şeye muhalefet ederek, Allah’ ın indirdiği kanunlardan başkasıyla insanlara hükmeden veya heva ve hevesine uyarak kendi menfaatından dolayı böyle bir şeyi isteyen kişi, mü’min olduğunu iddia etse bile iman ve islam halkasını boynundan çıkarıp atmıştır. Çünkü Allah böyle kişilerin iman iddialarını kabul etmeyip onları yalancı olarak nitelemektedir.

Allah (c.c) Nisa: 60’ta böyle kimseler hakkında “Yez’umun” (inandıklarını iddia edenler) kelimesini kullanıyor.

“Yez’umun” kelimesi; aksini yaptığı halde birşey hakkında doğru olduğunu iddia eden kimselerin durumu için kullanılan bir kelimedir. Yani bu kelime genellikle, yalan yere birşeyi iddia edenler hakkında kullanılmaktadır.

Bu manayı Nisa: 60 ayetinin devamı desteklemektedir. Allah (c.c) Nisa: 60 ayetinin devamında; “Reddetmeleri emrolunmuşken…” buyurarak iman etmeleri için tagutu reddetmeleri gerektiğini insanlara emrediyor ve buna rağmen, tagutu inkar etmeyip itaat edenlerin nasıl bir çelişkiye düştüklerini, yalan söylediklerini dolayısıyla iman etmemiş olduklarını yüzlerine çarpa çarpa açıkça bildiriyor.

Çünkü tagutu reddetmek tevhid akidesinin esasındandır. Bakara: 256 ayetinde de vurgulandığı gibi, bu esas olmadan imandan söz edilemez. Çünkü bütün amellerin Allah katında geçerli olup olmaması tevhidin sıhhatine bağlıdır. İman ise tevhidin ta kendisidir.

فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِنْ بِاللَّهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَىٰ لَا انْفِصَامَ لَهَا ۗ ﴿٢٥٦﴾

“Kim tagutu inkar edip Allah’a iman ederse, kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa tutunmuştur...”
(Bakara: 256)

Taguta muhakeme olmak isteyen, ona iman etmiş demektir. Bu kişi ağzıyla “ben ona iman ettim” demese bile...
(Fethul Mecid s:391)
 
T Çevrimdışı

Talha bin Asım et-Turkî

Sen neden korkuyorsun ölmek varken kaderde?!.
İslam-TR Üyesi
السلام عليكم ورحمة الله وبركاته

el-Kuduri yine devamla şöyle diyor: O'nun kullarından birisinin hakkı için dua etmek caiz değildir, çünkü mahlukun Allah üzerinde bir hakkı yoktur.

et-Tevessül Envâuhu ve Ahkâmuhu

السلام عليكم ورحمة الله وبركاته
 
M Çevrimdışı

Mshdv

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
042.jpg


Ölmeden önceki son sözlerinin;

''Çok fazla savaşta yer aldım, hep şehitliği arzuladım. Vücudumda hançer, mızrak ya da kılıçla yaralanmamış hiçbir yer kalmadı; ama genede savaş alanında değil, yaşlı bir deve gibi yatakta ölüyorum...'' Halid bin Velid
(Radiyallahu anh-Allah ondan razı olsun)

Olduğu söylenir. Şehit olamadan yatağında ölecek olduğu için son zamanlarını büyük bir üzüntü içerisinde geçirmiştir.
 
hamza01 Çevrimdışı

hamza01

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Şeyh Takiyyüddin İbni Teymiye rahimetullahi aleyh, İslâmın temellerine bağlı olduklarını ve şehadeti kabul ettiklerini iddia eden Tatarlara savaş açmanın hükmü sorduğunda şöyle dedi:

"İslâm'ı tatbik etmek istemeyen herhangi bir taife İslâm'ın birtakım gereklerini yerine getirseler, kelimei tevhidi kabul etseler bile İslâm şeriatını, tümüyle uygulayıncaya kadar onlarla savaşmak gerekir." (Abdulhak el-Heytemi / İrtidat ve Mürtedin Hükmü - 86, 87)
 
hamza01 Çevrimdışı

hamza01

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
"Muhammed b. Abdu'l Vehhab şöyle diyor:

"Bir takım kimseler de yalnızca Allah'a (c.c.) ibadet ettikleri halde, müşrikleri tekfir etmiyor ve onlara düşmanlık beslemiyorlar."

Şurası bilinen bir gerçektir ki, müşrikleri tekfir etmeyen bir kimse tevhidi bilmiyor ve yaşamıyor demektir. Çünkü tevhid; ancak, müşrikleri ve tağutu tekfir etmekle gerçekleşir." (Süleyman b. Abdullah / el-Vela ve el-Bera - s. 35)
 
hamza01 Çevrimdışı

hamza01

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İbn Teymiyye Mumtehine 4 ayeti hakkında şunları söylemektedir.

“Burada yüce Allah, müşrikler tek ve ortaksız Allah’a iman edinceye kadar, onlara karşı düşmanlıklarını ve nefretlerini ortaya koyan İbrahim ve beraberindekilerin mü’minler tarafından örnek alınmasını emrediyor. Şimdi bu emir nerede, iyiye iyi ve kötüye de kötü demeyenlerin çarpık anlayışları nerede!..” (İbn Teymiyye Külliyatı – c: 8, s. 357)
 
hamza01 Çevrimdışı

hamza01

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Abdurrahman b. Hasan:

“Rasuller, kendilerine uyanların tümüne bütün müşriklerden uzak kalmalarını, onlarla ilgi ve bağlarını koparmalarını, onları tekfir etmelerini istemişlerdir.” (Fethu’l-Mecid ala Şerhu Kitabi’t-Tevhid - s. 271)
 
Üst Ana Sayfa Alt