Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Seçme Hadisler ve Şerhleri

ibni kayyım Çevrimdışı

ibni kayyım

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Küçüklerin Ve Büyüklerin Fıtır Sadakası Verme Yükümlülükleri

1512- İbn Ömer radıyaüâhu anh şöyle demiştir:

"Resûlullah saiiaiiâhu aleyhi ve seiiem fıtır sadakasını, küçük, büyük, hür, köle (herkese), bir sa' arpa veya bir sa' kuru hurma olarak vermeyi farz kılmıştır."

Fethu'l-Bari
 
ibni kayyım Çevrimdışı

ibni kayyım

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Hürlerin Ve Kölelerin Fıtır Sadakası Verme Yükümlülükleri

Zührî ticaret için elde bulundurulan kölelerle ilgili olarak, "Ticaret malı olduğu için zekâtı verilir. Diğer yandan fıtır sadakası da verilir" demiştir.

1511- ibn Ömer radıyaiiâhu anhümâ şöyle demiştir:

"Resûlullah saiiaiiâhu aleyhi ve seiiem, erkek ve kadına, hür ve köleye, bir sa' kuru hurma veya bir sa1 arpayı fıtır (ya da Ramazan) sadakası vermesini farz kılmıştır. Daha sonra insanlar yarım sa' buğdayı bunlara denk kabul etmiştir."

Râvi Nâfı' şöyle anlatır: "İbn Ömer radıyaiiâhu anhümâ kuru hurma olarak verirdi. Bir ara, Medineliler (kıtlık nedeniyle) hurma sıkıntısı çektiler. Bundan dolayı fıtır sadakasını arpa olarak vermişlerdi.

İbn Ömer. küçük, büyük, nafakasını karşılamakla yükümlü olduğu kimse*lerin fıtır sadakasını verirdi. Hatta çocuklarımın fıtır sadakalarını da verirdi. O, fıtır sadakasını kabul edenlere verirdi. Halk ise, fıtır sadakasını bayramdan bir ~~ iki gün önce verirdi."



Açıklama


Malik'in, Muvattâ'da Nâfi'den naklettiğine göre İbn Ömer fıtır sadakasını kuru harma olarak verirdi. Sadece bir kere arpa olarak vermiştir.

İbn Ömer'in, hurma olarak vermesi, fıtır sadakası olarak hurma vermenin en faziletli yöntem olduğuna işaret etmektedir.

Cafer el-Ferbâbî Ebû Miclez yoluyla şöyle rivayet etmiştir: "Allah uygu*lamalar için genişlik tanımıştır. Buğday hurmadan daha iyidir. Buğday veremez miyiz?" diye sordum. İbn Ömer, "Ben sadece sahâbîlerin verdiği gibi veririm" dedi. Demek ki onlar, fıtır sadakasını, saklanıp bekletilebilen gıda maddelerinin en değerlisi (hurma) ile vermekteydiler. Çünkü Ebû Saîd el-Hudrî hadisine göre, her ne kadar İbn Ömer, sadece hurma olarak verilebileceğini anlamış olsa bile, hurma diğerlerine göre daha üstündür. Allah (c.c) en iyisini bilir.

İbn Ömer'in uygulaması, rivayet ettiği hadisi en iyi anlayan kişinin o olması gerektiği anlayışından dolayı zikredilmiştir.

Nâfi'in oğullarının fıtır sadakasını vermesi, eğer Nâfi' onun kölesi iken vermiş İse, bunda her hangi bir sorun yoktur. Eğer azat ettikten sonra ise, bu durumda İbn Ömer'in, bunu teberru olarak yaptığı kabul edilir.

İbnü'l-Münzir, İbn İshak'tan şöyle nakletmiştir: "Nâfi'in aktardığına göre, İbn Ömer, ailesinden, hür, köle, küçük, büyük olanların ve Müslüman olsun kâfir olsun kölelerinin fıtır sadakasını verirdi."

Bu rivayet, İbn Reşîd'in daha önce geçen görüşünü desteklemektedir.

İbnü'l-Münzir, bu rivayeti, kâfirler için nafile olarak verdiği şeklinde yorum*lamıştır.

"Kabul edenlere" sözü, devlet başkanının fıtır sadakalarını toplamak için tayin ettiği görevliler anlamındadır. İbn Battal da kesin olarak bu görüştedir.

Ibnü't-Teymî ise, "Ben fakirim" diyenler anlamında olduğunu belirtmiştir, öirmcı görüş daha güçlüdür.

Fethu'l-Bari
 
ibni kayyım Çevrimdışı

ibni kayyım

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Fıtır Sadakasının Bayram Namazından Önce Verilmesi

1509- ibn Ömer radıyallâhu arıhümâ ŞÖyle demiştir: "Resûlullah sallallahu aleyhi ve selem fıtır sadakasının cemaat bayram namazına çıkmadan önce verilmesini emretmiş*tir."

1510- Ebû Saîd el-Hudrî radıyallâhu anh şöyle anlatır:

Kesulullah saiiaiiâhu aleyhi ve seiiem zamanında, bayram günü, bir sa' yiyecek maddesi (fıtır sadakası olarak) verirdik. Yiyecek maddelerimiz, arpa, kuru üzüm, kurutulmuş yoğurt ve kuru hurma idi."



Açıklama


İbnü’t-Tin, “Bayramdan önce, sabah namazından sonra, bayram namazına Çıkmadan önce demektir" demiştir.

n Uyeyne jse "Tefsirinde, Ömer ve İkrime'den naklen şöyle demiştir:

“Kişi, (ıtır sadakasını) bayram günü iki namaz arasında (sabah namazı ile bayram namazı arasında) verir. Çünkü Allah Teâlâ, "Temizlenen, Rabbinin adını anıp Ona kulluk eden kimse kuşkusuz kurtuluşa ermiştir"[10] buyurmaktadır.

Fethu'l-Bari
 
ibni kayyım Çevrimdışı

ibni kayyım

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Fıtır Sadakasının Bir Sa Arpa Olarak Verilmesi

1505- Ebû Saîd şöyle demiştir: "Biz (fıtır) sadakasını bir sa' arpa olarak verirdik."[9]




Fıtır Sadakası Olarak Bir Sa' Buğday Vermek


1506- Ebû Saîd el-Hudrî radıyaiiâhu anh şöyle demiştir: "Biz fıtır zekâtını bir sa taam (yiyecek maddesi / buğday), arpa, hurma, kurutulmuş yoğurt veya kuru üzüm'den verirdik."




Fıtır Sadakası Olarak Bir Sa Kuru Hurma Vermek


1507- Nafi'in naklettiğine göre Abdullah İbn Ömer şöyle demiştir:




Fıtır Sadakası Olarak Bir Sa Kuru Üzüm Vermek


1508- Ebû Saîd el-Hudrî mdıyaiiâhu anh şöyle demiştir:

"Biz Resûlullah saiiaiiâhu aleyhi ve sdiem zamanında iken, (fıtır sadakasını) yiyecek maddesinden, kuru hurmadan, arpadan veya kuru üzümden bir sa' olarak verirdik. Muaviye devlet başkanı olup, Şam'ın buğdayları gelince, 'bir müdd (buğday) diğerlerinden iki müdde denktir' görüşünü belirtmiştir."



Açıklama


"Resûlullah zamanında iken" denilmesi, O'nun saiiaMhu aleyhi ve seiiem bu uygula*mayı bildiği ve kabul ettiği anlamını vermektedir. Özellikle de bu uygulamada, onun huzurunda toplanıp dağıtıldığı için böyledir.

İbnü'l-Münzir şöyle demiştir: "Resûlullah'tan saMâhu aleyhi ve seiiem, buğday konusunda üzerine hüküm bina edebileceğimiz herhangi bir nakil bulunma*maktadır. O dönemde Medine'de buğday çok az bir miktarda bulunmaktaydı. Sahâbîler buğday artınca, yarım sa' buğdayın, bir sa' arpaya denk düştüğü görüşünü belirtmişlerdir. Onlar, ümmetin önderleridir. Onların görüşüne, ancak onlar gibi olan diğer sahâbîlerin görüşü denk olabilir.

Osman, Ali, Ebû Hureyre, Cabir, İbn Abbas, İbnü'z-Zübeyr ve annesi Esma binti Ebû Bekir'in de fıtır sadakasının, yarım sa' buğday olarak verilebileceği görüşünü benimsediği nakledilmiştir ki bunlar sağlam nakillerdir."

Müslim'deki rivayette şöyle bir ek bulunmaktadır: "Biz, Muaviye, hac veya umre için gelip de minberde insanlara hitap edene kadar, fıtır sadakasını bu şekilde vermeye devam ediyorduk."

İbn Huzeyme ise, "O, o zaman halife İdi" ilavesini nakletmiştir.

Müslim'deki rivayette, "İki müd Şam buğdayının, bir sa' kuru hurmaya denk olduğu görüşündeyim" ifadesi yer almaktadır.

Fethu'l-Bari
 
ibni kayyım Çevrimdışı

ibni kayyım

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Fıtır Sadakasının Köle Ve Hür Müslümanlara Farz Olması

1504- İbn Ömer radıyallâhu anhümâ şöyle anlatir: Resulullah sallatlâhu aleyhi ve sellem,

o e, nur, erkek, kadın olsun müslümanlara bir sa' hurma veya bir sa' arpayı fıtır sadakası olarak vermelerini farz kılmıştır.



Açıklama


Kurtubi şöyle der: “Bu hadiste fıtır sadakası olarak verilecek miktar ve Sadakasi Vermesi gerektiği açıklanmak istenmiştir. Kimlerin kendi başkası adına vermesi gerektiğine temas edilmemiş, her ikisini de ifade kullanılmıştır." adına içine Tîbî ise şöyle demiştir: "Hadis, bütün Müslümanlara fıtır sadakasını farz kılmaktadır. Neden dolayı gerekeceği ve bunun kimin yerine getireceği İse başka nasslardan anlaşılmaktadır."

İbnü'l-Münzir şöyle nakleder: "Bazı âlimler, İbn İshak'ın Nafi'den naklettiği İbn Ömer'in uygulaması konusundaki şu sözü delil olarak kullanmışlar ve "İbn Ömer, hadisten kasdedilen anlamı en iyi bilen kişi olduğu halde, kendisi kâfir olan kölesi için fıtır sadakası vermekteydi" demişlerdir.

Bu görüş şu şekilde tenkit edilebilir: Eğer İbn Ömer'in böyle yaptığı doğru ise bu olayın, onun bunu, farz olduğu için değil de, tatavvû (nafile) olarak yaptığı şeklinde yorumlamak gerekir. Böyle yapmasına bir engel de yoktur.

Hadiste, "Müslümanlar" şeklinde kullanılması, şehirde yaşayan medenî ya da çöllerde yaşayan bedevî bütün Müslümanları içine aldığına bir delildir. Fakat Zührî, Rebîa fıtır sadakasının sadece şehirlilere vacip olduğunu savunmuştur. Bu konudaki ayrıntılı açıklamayı, inşaalîah, "fıtır sadakası" bölümünün, "köle adına fıtır sadakası vermek" konusunda yapacağız.

Fethu'l-Bari
 
ibni kayyım Çevrimdışı

ibni kayyım

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Fıtır Sadakasının Farz Olması

Ebû'I-Âliye, Atâ' ve İbn Şîrîn fıtır sadakasının farz olduğu görüşündedir.

1503- İbn Ömer radıyaiiâhu anhümâ şöyle anlatır:

Hesulullah piiaiiâhu aleyhi ve seüem, köle, hür, erkek, kadın, küçük ya da büyük olsun Müslümanlara bir sa' hurma veya bir sar arpayı fıtır sadakası olarak vermelerini farz kılmıştır. (Ramazan bayramı) namazına gitmeden önce bunun ödenmesini emretmiştir.



Açıklama


Bu sadakaya fıtır sadakası denilmesi, Ramazan ayından çıkılıp iftar edilmesiyle farz olması sebebiyledir.

Atâ'nın görüşü, Abdürrezzak ve İbn Cüreyc yoluyla ulaşmıştır. İbn Ebû Şeybe, Âsim yoluyla başka âlimlerin de aynı görüşte olduğunu nakletmiştir. En açık bir şekilde onlar görüşlerini ifade ettikleri için Buhârî sadece yukarıdaki üç kişiyi zikretmiştir. Yoksa İbnü'l-Münzir ve başka bazı âlimler, fıtır sadakasının farz olduğunda icma bulunduğunu belirtmişlerdir.

Malik'in Nâfi'den rivayetine göre Müslim'de, "fıtır zekâtı" ifadesinden sonra "Ramazan ayı" kaydı da bulunmaktadır. Bu rivayet delil kabul edilerek, fıtır sadakasının farz olma zamanı, bayram gecesi (Ramazan'ın bittiği gün) güneşin battığı andır. Çünkü Ramazan'dan bu vakitte çıkılmış olmaktadır.

Bir görüşe göre ise, bayram günü güneşin doğma anıdır. Çünkü oruç tutulacak olan zaman gece değildir. İftar edildiği, ancak güneş doğduktan sonra yemek-içmekle ortaya çıkar.

Birinci görüş, Sevrî, Ahmed, İshak ve yeni görüşüne göre Şafiî'ye aittir. Bir rivayete göre Malik de aynı görüşü benimsemiştir.

İkinci görüş ise, Ebû Hanîfe, Leys, eski görüşüne göre Şafiî'ye aittir. Bir rivayete göre Malik bu görüşü benimsemiştir.

Hadisten ilk akla gelen aniama göre, kölenin, kendi adına fıtır sadakasını vermesi gerekir. Bu görüşü sadece Davûd (ez-Zâhirî) söylemiştir. O şöyle der: "Efendinin, nasıl kölesine namaz kılma imkanı tanıması gerekiyorsa, fıtır sadakasını verebilmesi için çalışıp kazanma fırsatı da vermek zorundadır."

Bu görüşe, Davud'un mezhebini benimseyen ya da benimsemeyen diğer âlimler katılmamıştır. Delilleri, Ebû Hureyre'den mdıyaiiâhu anh "merfû" olarak Müslim'in naklettiği şu hadistir:

"Pıtır sadakası dışında köleden dolayı sadaka (zekât) vermek gerekmez."

Başka bir rivayette ise Efendimiz saiiaiiâhu aleyhi ve seiiem, "Müslüman bir kimsenin, fıtır sadakası hariç olmak üzere, kölesinden ve atından dolayı zekât vermesi gerekmez" buyurmuştur.

Hadisten açıkça anlaşılan manaya göre, kocası olsun ya da olmasın, kadının, fıtır sadakası vermesi gerekir. Sevrî, Ebû Hanîfe ve İbnü'l-Münzir bu görüştedir.

Malik, Şafiî, Leys, Ahmed ve İshak'a göre, kadının fıtır sadakasını, nafaka kapsamında değerlendirerek, kocasının vermesi gerekir.

Ancak bu tartışmaya açık bir görüştür. Çünkü söz konusu âlimler, kocanın ödeme gücü yok ve kadın köle ise bu durumda, nafakanın aksine, fıtır sadakasını efendinin vermesi gerekir görüşündedirler. Diğer yandan bütün âlimler, müslüman bir kocanın, kâfir oian hanımının nafakasını karşılamak zorunda olmakla birlikte fıtır sadakasını vermeyeceğinde görüş birliği içindedir.

Hadiste, "küçük olsun, büyük olsun" şeklinde geçen ifadeye göre, küçüklerin de fıtır sadakası vermesi gerekir. Fakat buradaki muhatap küçüğün velisidir. Velinin, küçüğün malından bu borcu ödemesi gerekir. Aksi halde nafakasını karşılamakla yükümlü olan kimsenin, onun fıtır sadakasını ödemesi gerekir. Bu âlimler çoğunluğunun görüşüdür.

İbnü'l-Münzir, cenin için nafaka vermenin gerekli olmadığı konusunda icma bulunduğunu naklederek, "Ahmed bunu müstehap görmüştür, farz değil," demiştir.

Hadiste, "namaza çıkılmadan önce ödenmesini emretti" denilmesi, bu vakit*ten daha sonraya geciktirmenin mekruh olduğuna delildir.

Fethu'l-Bari
 
ibni kayyım Çevrimdışı

ibni kayyım

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Mescidin Yapılması

Ebu Saîd şöyle demiştir: "Mescidin tavanı hurma yaprakları ve soyulmuş hurma dallarıyla örtülüydü."

Hz. Ömer mescidin yapılmasını emretti ve (yapı ustasına) şöyle dedi: İn*sanları yağmurdan koru! Kırmızı ve san renkleri kullanmaktan kaçın! Aksi tak*dirde insanları fitneye sürüklersin!" Enes İbn Mâlik şöyle dedi: "Yapılan cami*lerle övünürler, ama onları çok az ihya ederler." İbn Abbâs da şöyle demiştir: "Yahudi ve Hıristiyanların (mabedlerini) süslediği gibi siz de camilerinizi süsleye*ceksiniz."


Açıklama


(Mescidin Yapılması) Bu başlıktaki mescid ile Mesdd-i Nebevi kasdediL mistir.

(Aksi takdirde insanları fitneye sürüklersin) İbn Battal şöyle demiştir: "Hz. Ömer, Hz. Peygamber'in aleyhi üzerindeki şekillerden dolayı hamîsa denen örtüyü Ebu Cehrn'e geri göndermesine ve ona 'Bu, beni namazda oyaladı' demesine bakarak bu kanaate ulaşmıştır."

Hz. Ömer'in bu konuya ilişkin özel bir bilgiye sahip olma ihtimali de vardır.

(Yapılan camilerle övünürler) Burada muallak olarak zikredilen bu rivayet, Ebu Ya'lâ'nm "MüsnecTinde ve İbn Huzeyme'nin Ebu Kılâbe kana*lıyla, senedi kaydedilerek zikredilmiştir. Buna göre Enes şöyle demiştir; "Rasûluliah'ı şöyle derken işittim: Öyle bir zaman gelecek ki, ümmetimin fertleri cami yaptırmakla birbirine karşı övünecekler ama onhnpek az ihya(imar) edecekler."


Not


(ama onlan pek az ihya(imar) edecekler) Camilerin ihyası (İmarı), binayı dikmekle değil, namaz kılmak ve Allah'ı anmakla olur. Bağavî şöyle demiştir: "Teşyîd, yüksek binalar yapmak demektir. Yahudi ve Hıristiyanlar kitaplarını tahrif edip değiştirdikten sonra mabedlerini süslemişlerdir."

446- Salih İbn Keysân, Nâfi'Yıin Abdullah'ın kendisine şöyle bildirdiğini nak-letmiştir:

"Rasulullah'ın saiiaihhu deyhi w sfeUnr döneminde Mescid-i Nebevi kerpiçle bina edilmişti. Tavanı hurma yapraklarından, direkleri ise hurma ağaçlarının gövde kısımlarından oluşuyordu. Ebu Bekir, mescidin bu yapısına, herhangi bir ilavede bulunmadı. Hz. Ömer mescidi genişletti. Ancak Hz. Peygamber dönemindeki gibi kerpiç ve hurma dalı ile yeniden inşa etti. Direklerini ise odundan yaptı. Daha sonra Hz. Osman mescidin yapı tarzını değiştirdi. Mescidi çok genişletti. Duvarlarını nakışlı taşlar ve kireçle ördü. Sütunlarını, nakışlı taş*larla yükseltti. Tavanını İse sac adı verilen bir ağaçtan yaptı."


Açıklama


(sac) Hindistan'dan gelen malum ağacın adıdır. İbn Battal ve diğerleri şöyle demiştir: "Cami yapımında sünnet olan, itidalli olmak ve caminin tezyininde aşırıya kaçmamaktır." Zira Hz. Ömer, kendi döneminde fetihlerin çoğalıp maddi refahın artmasına rağmen Mescid-i Nebevî'nin şeklini değiştirmemiştir. Sadece onu yeniden inşa etmeye ihtiyaç duymuştu. Çünkü hurma dallarından oluşan tavanı, haşereler tarafından yendiği için delik deşik hale gelmişti.

Daha sonra Hz. Osman dönemi geldi. Onun zamanında mâlî İmkanlar da*ha da arttı. Buna rağmen o, aşırı süse kaçmadan mescidin genel görünümünü güzelleştirdi. Yine de bazı sahabiler onu eleştirmekten geri durmadı. Nitekim ilende bu konu ayrıntılı bir şekilde ele alınacaktır. İlk defa camileri aşırı biçimde süsleyen Velid İbn Abdİlmelik İbn Mervân olmuştur. Bu hâdise, sahabe dönemi*nin sonlarında vuku bulmuştu. Fitne çıkmasından endişe ettiği için bir çok ilim adamı bu uygulama karşısında tepki göstermeyip sessiz kalmıştır. Bazıları ise buna ruhsat vermiştir. Mesela Ebu Hanîfe bu kanaattedir. Ancak bunun, cami*lere saygı göstermek düşüncesi İle ve hazineden gelen ödeneklerle yapılmama*sını şart koşmuşlardır.

İbnu'l-Müneyyir şöyle demiştir: "İnsanlar yüksek binalar yapıp evlerini süs*lemeye başlayınca, camilerin basit konuma düşmemesi için süslenmesi daha uygun oldu." Fakat şu şekilde ona itiraz edilmiştir: "Eğer camilerin süslenmesinin yasaklanması, şaşaalı bir yaşamı terk etme konusunda selefe uymaktan ileri geli*yorsa, onun söyledikleri doğrudur. Yok eğer süslerin namaz kılanın zihnini da*ğıtmasından endişe duyulduğu için yasaklanmışsa söyledikleri geçersizdir. Çün*kü yasağın illeti devam etmektedir."

Enes'ten nakledilen bu hadis, meydana gelecek bir olayı haber verdiği için peygamberliğin ispatında kullanılan mucizelerden biridir. Nitekim, önceden bil*dirilen bu durum, haber verildiği gibi meydana gelmiştir.

Fethu'l-Bari
 
ibni kayyım Çevrimdışı

ibni kayyım

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Hıristiyanların Mabedinde Namaz Kılmak

Hz. Ömer şöyle demiştir; "İkonlar yüzünden içinde resim bulunan kiliseleri*nizde namaz kılmayız."

İbn Abbâs içinde ikon bulunmayan manastırlarda namaz kılardı.

434- Hz. Âişe'den şöyle nakledilmiştir:

Ümmü Seleme Hz. Peygamber'e Habeşistan'da gördüğü Mâriya kilisesinden bahsetti. Ona orada gördüğü resimleri anlattı. Bunun üze*rine Allah Resulü şöyle buyurdu: Onlar Öyle bir toplum ki, aralarından salih bir kul (veya salih bir adam) öldüğü zaman mezannm üzerine bir mesdd yaparlar. Sonra da onun içine o resimleri yaparlar, işte onlar, Allah katında mahlukatın en kötüsüdür."


Açıklama


(İkonlar yüzünden) kelimesinin çoğuludur. Resim ile ikon ara*sında tam girişimlilik ilişkisi vardır. Resim, ikondan daha kapsamlıdır.

Buradaki zamiri kiliseye işaret eder. Asîlî rivayetinde ise atıf harfi, ilavesi ile kelimesi geçmektedir. (Bu durumda rivayetin anlamı şu şekilde olur: ikonlar ve resimler yüzünden kiliselerinizde namaz kılmayız.)

Bu rivayet Abdürrezzak İbn Hemmâm tarafından, Hz. Ömer'in kölesi Eşlem kanalıyla senedle birlikte zikredilmiştir. O, olayı şöyle anlatmıştır; "Hz. Ömer Şam'a geldiğinde, Hıristiyanlann ileri gelenlerinden biri onun için yemek hazır*lattı. Ona: 'Davetimi kabul edip beni onurlandırman, beni memnun eder' dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer ikonları kasdederek, İçindeki resimlerden dolayı kili*selerinize girmeyiz' dedi.

Bu rivayetin konu başlığı İle ilişkisi ise, yukarıdaki hadiste geçen "Mezarının üzerine bir mesdd yaparlar" ifadesi üzerine kurulmuştur. Çünkü bu ifadede, müslümanın kilisede namazı kılmak suretiyle burayı mesdd haline getirmesinin yasaklandığına işaret edilmiştir.

Fethu'l-Bari
 
ibni kayyım Çevrimdışı

ibni kayyım

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Mezarlıkta Namaz Kılmanın Mekruh Oluşu

432- İbn Ömer Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Bazı namazlarınızı evinizde kılın! Evlerinizi kabirlere çe*virmeyin!


Açıklama


(Mezarlıkta Namaz Kılmanın Mekruh Oluşu); İmam Buhârî Hz. Peygamber*'in Evlerinizi kabirlere çevirmeyin!" sözünden hareketle me*zarlıkların ibadet yeri olmadığı, buralarda kılınacak namazın da mekruh olduğu sonucuna varmıştır.

Ebu Saîd el-Hudrî'den merfû' olarak şu hadis nakledilmiştir: "Tuvalet ve mezarlık dışında bütün yeryüzü mestid kılınmıştır" Bu rivayetin ravileri güveni*lirsika olmalarına rağmen, bunun merfû1 mu yoksa mürsel mi olduğu konu*sunda farklı yorumlar yapılmıştır. Buna rağmen Hâkim ile İbn Hibbân bu hadi*sin sahih olduğuna hükmetmişlerdir.

Hadiste geçen namaz lafzından maksat, nafile namazlardır. İmam Müslim'in Câbir'den merfû' olarak naklettiği şu hadis bunu göstermektedir: 'Sizden biri camide namaz kıldığı zaman, bir kısım namazlarını da evinde kılmaya bıraksın!" Kanaatime göre bu hadis de, yukarıdaki hadis de farz namazların da kasdedilebileceği ihtimalini bertaraf etmez. Nitekim Kadı lyâz bazı âlimlerden bu hadisin şu manaya geldiğini nakletmiştir: "Camiye gidemeyen kadınlar ile daha başka kimselerin sizin arkanızda namaz kılmaları için bazı farz namazları evinizde kılın." Her ne kadar bu mananın doğru olma ihtimali olsa da, ilk mana daha tercihe şayandır. Şeyh Muhyiddin bu konuda katı davranarak, buradaki namaz lafzı ile farz namazların kasdedilemeyeceğini ifade etmiştir.

İbnü't-Tîn ise şöyle demiştir: "İmam Buhârî bu hadisi tevil ederek, mezarlık*larda namaz kılmanın mekruh olduğu sonucuna varmıştır. Bazı âlimler ise, bu hadisin evlerde namaz kılmayı teşvik için söylendiği görüşündedir. Çünkü ölüler, namaz kılmaz. Bu durumda hadisin anlamı şu şekilde olur; 'Evlerinde, yani ka*birlerinde namaz kılmayan ölüler gibi olmayın!' Mezarlıklarda namaz kılınması*nın caiz ya da haram olması konusunda bu hadisin delil olacak bir yönü yoktur." Kanaatime göre, İbnü't-Tîn eğer lafız açısından böyle söylemişse, söyledikleri kabul edilir. Yok eğer mutlak manada bunu söylemişse, asla kabul edilmez. Çünkü İmam Buhârî'nin ne şekilde bu hükme ulaştığını yukarıda ifade ettik. İbnu'l-Münzir bir çok ilim ehlinin bu hadisi delil göstererek mezarlıkların namaz kılınacak yer olmadığını ifade ettiklerini söylemiştir. Hattâbî ve "Şerhu's-sünne" adlı eserinde el-Beğavî de bu kanaatte olduklarını kaydetmektedirler.

Turbeştî ise "Bu hadis dört manaya gelebilir" deyip yukarıda bahsettiğimiz üç manayı zikrettikten sonra dördüncüyü şu şekilde açıklamıştır; "Bu hadis ile, evinde namaz kılmayanın, kendisini bir nevi ölü, evini de bir tür mezar haline getirdiği kasdedilmiş olabilir." Kanaatime göre İmam Müslim'in naklettiği şu ha*dis de bu görüşü desteklemektedir: "içinde Allah'ın anıldığı ev ile Allattın anılmadığt ev, diri ile ölüye benzer."

Hattâbî şöyle demiştir: "Bu hadisi, ölülerin eve gömülmesinin yasakîanma-sıyla tevil edenler, hiç İsabetli bir görüşe sahip değillerdir. Zira Allah Resulü yaşadığı sürece ikamet ettiği evine defnedilmiştir." Ancak bu*rada İddia edilen şey, hadisin lafzına uygun bir tevildir. Özellikle de, hadisin ikinci kısmında yer alan nehy, ilk kısmında yer alan emirden ayrı düşünüldüğü zaman bu durum daha belirgin hale gelir. Bu yorumu reddedenlere, Kirmanı "Eve defnedilme, sadece Allah Resûlü'ne mahsus olabilir" di*yerek İtiraz etmiştir.

Hz. Peygamber'in evine defnedilmesi, sadece ona özgü bir durum olarak yorumlandığı takdirde, başkalarının bu şekilde defnedilmesinin yasaklanması yadırganamaz. Aksine bunu, bu şekilde anlamak gerekir. Çünkü, evlere defnetmeye devam etmek, bir müddet sonra evleri kabristana çevirir. Buralarda namaz kılmak da, mekruh olur. İmam Müslim'in Ebu Hureyre'den naklettiği hadis, konu başlığı altında yer verilen hadisten daha açıktır: "Evlerinizi, mezarlık yapmayın!" Bu hadisin lafzı, evlere defnedilmenin mutlak ola*rak yasaklandığını gösterir.

Fethu'l-Bari
 
ibni kayyım Çevrimdışı

ibni kayyım

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Başkasının Evinde İstenilen Veya Gösterilen Yerde Namaz Kılmak

424- İtbân İbn Mâlik'ten yapılan rivayete göre Hz. Peygamber onun evine gelmiş. Ona 'Evinin neresinde sana namaz kıldırmamı istersin?' diye sormuş. Itbân olayı anlatmaya şu şekilde devam etti: "Ona bir yer gösterdim. Rasûlullah tekbir getirip namaza başladı. Biz de arkasında saf tuttuk. Bize, iki rekat namaz kıldırdı.


Açıklama


Mühelleb şöyle demiştir: "Bu konuda zikredilen hadis, konu başlığının ilk bölümünde belirtilen hükmün ilga edildiğine delalet eder. Çünkü Hz. Peygam*ber nerede namaz kılabileceği hususunda ev sahibinden izin istemiştir." Ibnu'l-Müneyyir de şunları söylemiştir; "İmam Buhârî meselenin araş*tırmaya açık bir konu olduğunu ifade etmek istemiştir. Şöyle ki; davet edilen kimse, gittiği evde dilediği yerde namaz kılabilir mi? Eve girmesi konusunda kendisine verilen izin, evin her tarafını kapsar mı? Nereye oturursa otursun, ne*rede namaz kılarsa kılsın bu umumi izne göre hareket etmiş olur mu? Yoksa nerede namaz kılacağı konusunda izin alması mı gerekir? Zira Allah Resulü izin istemişti. Bu iki İhtimalden ilki daha güçlü görünmektedir. Evet, Allah Resulü izin istemişti. Çünkü ev sahibi namaz kıla*cağı yeri mübarek kabul etmek için Onu davet etmişti. Bu yüzden namaz kılmak için ev sahibinden, bu amacına uygun yeri göstermesini talep etmişti. Kendisi için namaz kılacak olanlar, genel izne göre hareket eder*ler." Kanaatime göre ev sahibi, namaz kılacak yeri gösterirse, bu umumi izin tahsise uğramış demektir.


Fethu'l-Bari
 
ibni kayyım Çevrimdışı

ibni kayyım

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Camide Yemek Davetinde Bulunmak Ve Daveti Kabul Etmek

422- Ishak İbn Abdullah Enes İbn Mâlik'ten şöyle işittiğini nakletmiştir:

"Hz. Peygamber'i insanlarla birlikte camide otururken buldum. Bana 'Seni Ebu Talha mı gönderdi?' diye sordu. Ben 'Evet' deyince, Yemeğe davet etmen için mi?' diye sordu. Ben yine 'Evet' dedim. Bunun üze*rine beraberindekilere 'Kalkın gidelim' dedi. Cemaat yürümeye başladı. Ben de önlerinde yürüdüm.



Açıklama


(Camide Yemek Davetinde Bulunmak ve Daveti Kabul Etmek); Bu hadis, ziyafet olmasa bile yemeğe davet ile bir kaç kişiye yetecek yemeğe çok kişiyi çağırmanın caiz olduğunu gösterir. Ayrıca davet edilenin, davet sahibinin kızma*yacağını bildiği takdirde beraberinde başkalarını da götürmesinde bir sakınca olmadığını İfâde eder.


Fethu'l-Bari
 
ibni kayyım Çevrimdışı

ibni kayyım

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Camide Mal Paylaştırmak Ve Camiye Hurma Dalı Asmak

Ebu Abdullah (İmam Buhari) şöyle demiştir. Hurma salkımı anlamına gelir. Tesniyesi çoğulu ise örneğinde olduğu gibi şeklindedir.

421- Enes İbn Mâlikten şöyle nakledilmiştir: "Hz. Peygamber'e mısırı Bahreyn'den mal geldi. 'Bunu mescide yığın!' buyurdu. Bu, şimdiye kadar Allah Resûlü'ne gelen en fazla mal idi. Rasûlullah namaz için evinden çıktı, bu sırada gelen mala hiç bakmadı. Namazı bitir*dikten sonra malın yanma geldi. Kimi gördüyse ona biraz verdi. Bu esnada am*cası Abbâs çıkageldi ve 'Ey Allah'ın elçisi bana da ver. Zira (Bedir'de) hem ken*dim hem de Akîl için fidye verdim' dedi. Alİah Resulü dedi. Bunun üzerine Abbâs, yere serdiği beze doldurmaya başladı. Sonra bezi kaldır*mayı denedi, ama başaramadı. 'Ey Allah'ın elçisi birine emret de, sırtıma kaldır*sın' dedi. Rasûlullah saJalifihu aievhi ve senem 'Hayır, olmaz' buyurdu. Bu defa 'Bari sen sırtıma kaldır' dedi. Allah Resulü yine 'hayır, olmaz' dedi. Sonra Abbâs, aldıklarının bir kısmını dağıttı. Tekrar kaldırmayı denedi. Ama başa*ramadı. Yine Hz. Peygamber'e 'Ey Allah'ın elçisi! Birine emret de sırtıma kaldırsın' dedi. Rasûlullah Hayır, olmaz' dedi. Ab*bâs 'O zaman sen kaldır1 dedi. Rasûlullah =aibiwhu aleyhi ve seik^ı yine 'Hayır, olmaz' dedi. Bunun üzerine Abbâs aldıklarının bir kısmını geri koydu. Sonra yükünü alıp omzuna koydu ve gitti. Hz. Peygamber onun hırsına hay*ret ettiği İçin gözümüzden kaybolana kadar arkasından baka kaldı. Son dirhem dağıtılana kadar da, meclisi terk etmedi

Açıklama


(Camide mal paylaştırmak); Bu başlık camide mal paylaşmanın caiz oldu*ğunu gösterir. üzerinde hurma olan dala denir. Bu konuda Sâbit'in "Delâil" adlı eserinde tahriç ettiği bir başka hadis daha vardır. Şöyle ki; "Hz. Peygamber her bahçeden Mescid-i Nebevi'ye bir hurma dalı asılmasını emretti." Allah Resulü hurma dallarının asılmasını yoksullar için istemişti. Sâbit'in bir diğer rivayetinde ise bu olay şöyle anlatılmıştır: "Gelen malın başında Muâz İbn Cebel duruyordu." Muâz'ın gelen malın başında dur*ması, ya ona bekçilik ettiği ya da dağıtımıyla görevlendirildiği içindir.

(Bahreyn'den mal geldi.) İbn EbîŞeybe, Humeyd İbn Hilâl kanalıyla mürsel bir rivayetle, gelen malın Bahreyn için Ön görülmüş haraç olarak Ala İbn el-Hadrami tarafından yollanan yüz bin dirhem olduğunu nakletmiştir. Bu haraç, Hz. Peygamber'e gönderilen ilk haraçtı.

(Hem de Akîl için fidye verdim.) Akîl Ebu Tâlib'in oğlu, Hz. Ali'nin de kar*deşidir. Bedir'de amcasıyla birlikte esir edilmişti.

Bu fiil bir şeyi kaldırıp taşımayı ifade eder.

Bu hadiste Hz. Peygamber'in cömertliği bir kez daha or*taya çıkmıştır. O, az veya çok olsun malı hiç önemsemezdi, dönüp ona bak*mazdı bile. Ayrıca bu hadis, devlet başkanının kamu yararına olan mallan, hak edenlere geciktirmeden dağıtması gerektiğini gösterir.

Bu hadisten çıkarılan sonuçlara, "Cihad Bölümü"nde "Müşriklerden Fidye Alınması" başlığı altında yer vereceğiz. Bu hadisi İmam Buhârî orada özet olarak zikre de çektir.

Burada bu hadise yer verilmesinin nedeni, Müslümanların ortak malı olan sadaka gibi şeylerin camiye konulabileceğini göstermek içindir. Ancak bunun bir şartı vardır. O da, konan eşyaların namaz gibi camilerin inşa gayesine uygun ibadetlere engel olmaması gerekir. Bahreyn'den gelen malın camiye konması gibi, fitır sadakası olan mallar da camiye konabilir. Ayrıca bu hadisten, insanlara faydalı olan şeylerin de camiye konabileceği anlaşılır. Mesela susayanların İç*mesi için su gibi.

Camiye dağıtılmak üzere konan malzeme ile depolamak için konan mallar birbirinden ayırt edilebilir. Depolamak İçin konan mallar, dağıtılacak malların aksine korunur.


Fethu'l-Bari
 
ibni kayyım Çevrimdışı

ibni kayyım

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Cemaat Tek Kışı Olduğunda İmamın Sağ Tarafına Durur Ve Yanyana Namaz Kılarlar


697- Ibn Abbas'ın şöyle dediği nakledilmiştir:

"Bir gece teyzem Meymûne'nin yanında kalmıştım. O gece Resûlullah yatsı namazını kıldırdıktan sonra mescitten evine dönüp dört rekat daha namaz kılmıştı. Sonra yatıp biraz uyudu ve bir süre sonra uyandı. Abdest alıp namaz kılmaya başladı. Ben de onunla birlikte kalktım ve sol tarafına geçip namazda kendisine uydum. Bunun üzerine beni tutup sağ tarafına geçirdi. Bu şekilde beş rekat namaz kıldı ve ardından iki rekat daha kılıp yattı. Uykuya dal*dığında horlamasını bile işitmiştim. Sonra kalktı ve namazı kıldırmak üzere mes*cide geçti.


Açıklama


Bâb başlığında geçen "yanyana kılarlar" ifadesi imamın arkasında veya hafif çaprazında bulunan cemaatin bu kapsamda olmadığını gösterir. Mensubu bu*lunduğumuz Şafiî mezhebi âlimlerine göre cemaatin, İmamın hafif arkasında durması müstehaptrr. Nakledildiğine göre Abdürrezzâk İbn Cüreyc ile Atâ İbn Yesâr arasında şöyle bir konuşma geçer. Abdürrezzâk sorar:

İki kişi cemaat olup namaz kılarken cemaat olan kişi imamın neresinde namaza durur?

Sağ tarafında.

Peki bu kişi imamın arkasına geçmeden onunla aynı safta durarak yanyana mı namaz kılar?

Evet.

Sen iki kişi cemaatle namaz kılarken imamla ona cemaat olan kişinin aynı hizada durup aralarında öncelik sonralık bakımından hiçbir boşluk bulunmama*sını daha iyi mi buluyorsun?

Bu rivayette cemaatin tek olması durumunda imamın neresinde duracağı ele alınmıştır. Cemaatin İki kişi olması durumunda uygulama şekli farklıdır.

Fethu'l-Bari
 
ibni kayyım Çevrimdışı

ibni kayyım

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Fitneye Karışan Kimselerin Ve Bidatçilerin İmamlık Yapması


Konuyla ilgili olarak Hasan-ı Basrî şöyle demiştir: "Sen namazını kıl, burada günah bidatçinin boynunadır."

695- Ubeydullah İbn Adiyy İbn Hıyar şöyle demiştir:

"Hz. Osman göz hapsinde tutulup evi kuşatıldığı' zaman kendisini ziyarete gittim. Ona şöyle dedim; 'Siz halkın imamısınız ancak başınıza gelenleri görüyo*ruz. Şu anda bize namaz kıldıran ise fitnecilerin başıdır. Biz onun arkasında na*maz kıldığımız İçin günaha girdiğimizi düşünerek sıkıntı çekiyor ve korkuya kapı*lıyoruz.' Bunun üzerine Hz. Osman bana şunları söyledi; Namaz insanların yap*tığı en güzel ameldir; bu bakımdan halk güzel bir iş yapıyorsa sen de onlarla birlikte hareket et, ama kötü İşler yapıyorlarsa onların kötülüklerinden uzak dur."


Açıklama


Muhammed İbn Velîd ez-Zebîdî, İbn Şihâb ez-Zührî'nin şöyle dediğini nakletmiştir:

"Çok açık bir zorunluluk bulunmadığı sürece kadınsı hareketlerde bulunan kimselerin (muhannis - muhannes) arkasında namaz kılmanın uygun olmadığı görüşündeyiz."

696- Enes İbn Mâlik, Resûlullah'ın Ebû Zerr'e şöyle bu*yurduğunu nakletmiştir:

"Kafası kuru üzüm tanesi gibi Habeşî bir köle dahi olsa (kendisine görev ve*rilen kimseleri) dinle ve (onlara) itaat

Açıklama


Bâb başlığında geçen;

Fitneye karışan kimseler (6y») ifadesi, meşru devlet başkanına karşı ayak*lananları anlatmaktadır. Fakat bazı alimlere göre bu İfade daha geniş bir anlam yelpazesine sahiptir.

Bidatçi kelimesi ehl-İ sünnet ve'1-cemaatin itikadı düşüncelerine aykırı görüş benimseyen kimseler için kullanılır.

Hz. Osman'ın 'Halk güzel bir iş yapıyorsa sen de onlarla birlikte hareket et' şeklindeki sözünün zahirî anlamı onun fitneye karışan kimselerle birlikte namaz kılınmasına ruhsat / izin verdiğini göstermektedir. Bu bakımdan o adeta şöyle demiştir: "Namazı kıldıran kimsenin fitneye karışmış olması sana zarar vermez. Aksine eğer iyi bir İş yapıyorsa onun hayırlı eylemlerine sen de katıl, fakat fit*neye düştüğü konularda asla yanında yer alma!"

Hz. Osman'ın 'Kötü işler yapıyorlarsa onların kötülüklerinden uzak dur' şek*lindeki sözü insanları fitneden, fitne olaylarına karışmaktan ve söz, eylem ve İnanç bakımından çirkin (münker) olan her türlü davranıştan sakındırrnaktadır.


Hadisten Çıkarılan Sonuçlar


1- Cemaate devamlı surette katılmak gerekir, çünkü Hz. Osman'ın sözünde bunun İçin teşvik vardır. Özellikle fitne zamanlarında cemaate devam etmenin emredilmesi ise ayrılığı körüklememe ve müslümanları bir arada tutma amacına matuftur.

2- Cemaate katılmayı terk etmektense arkasında namaz kılınması hoş kar*şılanmayan insanların imamlığında namaz kılmak daha uygun bir davranıştır.

3- Cuma namazının devlet başkanının izni olmaksızın kılınamayacağını söy*leyenlere bu rivayette reddiye bulunmaktadır. Buna göre Cuma namazı ko*nusunda devlet başkanının izni şart değildir.

İbn Şihâb'ın sözünde geçen (ve kadınsı hareketlerde bulunan kimseler şek*linde tercüme ettiğimiz) kelimesi hem muhannis (ism-i fail) hem de muhannes (ism-i meful) şeklinde okunabilir. İsm-i fail olması durumunda bu kelime yürürken veya konuşurken kırıtan, kadınsı hareketlerde bulunan ve ka*dınlara benzeyen erkek anlamına gelirken, ism-i meful olması durumunda ho*moseksüel kimseleri anlatır.

Çok açık bir zorunluluk bulunmadığı sürece ifadesi, homoseksüel olan kim*selerin güç ve otorite sahibi olmaları durumunu anlatır. Bu insanlar güç ve oto*rite sahibi İse veya otorite sahibi kimseler tarafından görevlendirilmişlerse ce*maat terk edilmez.

Fethu'l-Bari
 
ibni kayyım Çevrimdışı

ibni kayyım

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Kölenin Namaz Kıldırması


(İmam Buhârî'nin bu bölüm için kullandığı bâb başlığı tam olarak şöyledir) Kölenin - Hz. Aişe'nin kölesi Zekvân mushaftan okuyarak Hz. Aişe'ye namaz kıldırırdı -, gayri meşru olarak doğan kimsenin, bedevinin ve ergenlik (bulûğ) çağma girmesi yaklaşmış mümeyyiz küçüklerin - Çünkü Hz. Peygamber'in Allah'ın kitabını en iyi bilen I okuyan onlara imamlık eder" hadisi mutlaktır - namaz kıldırması.

692- İbn Ömer'in şöyle dediği nakledilmiştir: "Resûlullah'm hicretinden önce Mekke'den Medine'ye göç eden ilk muhacirler Küba civa*rında bir bölge olan Usbe'ye vardıklarında onlara Ebû Huzeyfe'nin kölesi Salim namaz kıldırıyordu. Salim onlar arasında Kur'ân'ı en iyi en fazla ezbere bilen kişi idi.

693- Enes İbn Mâlik Resûlullah'm söyle buyurduğunu nakletmîştir:

Sizin başınıza geçirilen ve kendisine görev verilen kişi başı kuru üzüm ta*nesi gibi (siyah ve kıvırcık olan) bir Habeşî köle bile olsa onu dinleyin ve ona itaat edin!

Zeyn İbnü'l-Müneyyir İmam Buhârî'nin kullandığı bu başlık hakkında şunları söylemiştir: "İmam Buhârî, bunun caiz olduğunu açıkça ifade etmemiştir. Mak*sadı sadece konuyla ilgili delillerini zikretmektir."

Fethu'l-Bari
 
ibni kayyım Çevrimdışı

ibni kayyım

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Seferde İken Öğle Namazını Serinlik Düşünce Kılmak


539- Ebu Zerr el-Ğıfârî'den şöyle nakledilmiştir:
"Hz. Peygamber ile birlikte bir seferde idik. Müezzin öğle banın okumak İstedi. Allah Resulü Serinlik düşünceye kadar yekle!' buyurdu. Bir müddet sonra müezzin, tekrar ezan okumak istedi. Allah yine 'Serinlik düşünceye kadar bekle!' buyurdu. Nilayet tepenin gölgesinin uzadığını gördüğümüz bir vakitte (müezzin ezan oku*lu)."


İbn Abbâs demiştir ki; gölge düşer kelimesi, yani güneş batıya oğru kayar manasına gelir.



Açıklama


(Seferde İken Öğle Namazını Serinlik Düşünce Kılmak) İmam Buhârî bu işlik ile, öğle namazının sıcak günlerde serinlik düşünceye kadar ertelenme*lin ikamet haline mahsus olmadığını belirtmek istemiştir. Tabi bu durum, konaklamaları durumunda geçerlidir. Eğer yolcular seyir halinde ursa, bu durumda cem-İ takdim [Öğle namazı vaktinde, öğle ile ikindi namazının birlikte kılınmasına cem-i takdim denir. [Mü*tercim]
] veya cem-i te'hîr [ikindi namazı vaktinde, öğle ve İkindi namazlarının birlikte kılınmasına cem-i tehîr denir. [Mü*tercim]] yaparlar. Nitekim bu )nu ileride gelecektir.

Zeval vaktinden sonra çıkan gölgeye denir.

(İbn Abbâs demiştir ki; Lk kelimesi, manasına gelir.) İbn Abbâs bu Izü, "Onun gölgeleri, küçülerek ve Allah'a secde ederek sağa sola döner [en-Nahl 6/48.] ketini tefsir ederken söylemiştir. Öyle anlaşılıyor ki, öğleden sonra ortaya çı-|n gölgeye denme nedeninin güneşin bir yönden diğer yöne, doğudan Itıya meyletmesi olduğunu belirtmek istemiştir.

Fethu'l-Bari
 
ibni kayyım Çevrimdışı

ibni kayyım

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Cahiliye Müşriklerinin Kabirlerinin Başka Bir Yere Nakledilip Yerlerine Cami Yapılması

Hz. Peygamber buyurmuştur ki: "Peygamberlerinin ka*birlerini mescid edinen Yahudilere Allah lanet etmiştir" Kabirlerde mek*ruh olan namazlar,

Hz. Ömer, Enes İbn Mâlik'i bir kabrin yanında namaz kılarken görünce "kabre dikkat et! Kabre dikkat et!" demiş, ama namazını iade etmesini emret-memişti.

427- Hz. Âişe validemizden şöyle nakledilmiştir: "Ümmü Habibe ile Ümmü Seleme Habeşistan'da gördükleri içinde resimler bulunan bir kiliseden bahsetti*ler. Bundan Hz. Peygamber'e de söz ettiler. Bunun üzerine Allah Resulü şöyle buyurdu: Onlar, aralarından salih bir zât öldüğü zaman mezarının üstüne bir mescid yapıp içine de o görmüş olduğunuz resimleri çizerlerdi. İşte onlar kıyamet günü Allah ka*tında mahlukatın en kötüsüdür.[15]

428- Enes İbn Mâlik'ten şöyle nakledildi:

"Hz. Peygamber Medine'ye geldi. Şehrin yukarı kesimle*rinde bulunan ve kendilerine Benû Amr İbn Avf denilen ailenin mahallesinde konakladı. Burada on dört gece kaldı. Sonra Neccaroğulları'na haber saldı. On*lar da kılıçlarını kuşanmış bir vaziyette geldiler. Hz. Peygamber bir binek üzerinde, Ebu Bekir İse onun terkinde İdi. Neccar oğullan nın ileri ge*lenleri ise, onun etrafındaydı. Bu tablo hâlâ gözümün önündedir.

Nihayet Allah Resulü Ebu Eyyub'un evinin Önündeki durdu. Nerede namaz vakti girerse oracıkta namazını kılmayı severdi. Koyun ağıllarında bile kıldığı olurdu. Nihayet mescidin yapılmasını emretti. Neccaroğu Uan'nın ileri gelenlerine (gelmeleri için) haber yolladı. (Gelince) on*lara' Şu arsanız ve duvarınızın değerini bana söy/eyin1 buyurdu. Onlar da, 'Hayır Allah'a yemin ederiz ki bunun bedelini istemiyoruz. Biz, onu Allah için bağışla*mak istiyoruz' diye karşılık verdiler."

Enes şöyle dedi: "O arsada, şu an size anlattığım gibi, müşriklerin kabirleri, harabeler, duvarlar ve hurma ağaçları vardı. Allah Resulü müşriklerin kabirlerinin çıkarılıp başka bir yere nakledilmesini emretti. Harabeler düzlendi. Hurma ağaçlan ise söküldü. Hurma ağaçlarının gövdeleri, kıble isti*kametine dizildi. Kapının etrafı taşlarla örüldü. Ashâb-ı kiram, recez vezninden beyitler söyleyerek taş taşımaya başladı. Allah Resulü de, on*larla birlikte çalışıyordu. Bir yandan da şu beyti söylüyordu:

Allah'ım! Yoktur hayır âhiret hayrından başka Ensâr ve muhacirleri sen bağışla"

Açıklama


(Cahiliyye müşriklerinin kabirlerinin başka bir yere nakledilmesi mümkün mü?); Peygamberler ile onlara tabî olan insanların kabirleri başka bir yere taşın*maz. Çünkü, kabirlerin açılıp taşınması, onlara karşı yapılmış saygısızlık anla*mına gelir. Müşrikler için İse, böyle bir şey söz konusu olamaz. Çünkü onlara Wşı saygı gösterme zorunluluğu yoktur.

İmam Buharı, Hz. Peygamberin . "Peygamberlerinin kabir-terini mescid edinen Yahudilere Allah lanet etmiştir" sözü ile şu sonuca ulaşmak istemiştir: Kabirlerin ibadethaneye dönüştürülmesine yönelik tehdit, peygam*berlerin veya salih kulların kabirlerini, onlara gösterdikleri aşırı saygıdan dolayı cami olarak kullananları da kapsar. Nitekim cahiliye dönemi İnsanları da, kabir-krebu şekiîde saygı gösteriyordu. Bu davranışları daha sonraları, kabirlere etmelerine neden olmuştu. Aynı şekilde bu tehdit, onların kabirlerini açıp, Kemiklerini bir başka yere naklederek mezar yerlerine cami yapanları da kapsar. hüküm, aslında peygamberlere özeldir. Ancak onlara tabi olanlar hakkında da aynı hüküm geçerlidir. Kâfirlerin ise, kabirlerini açmakta ve onları küçük davranışta bulunmada bir sakınca yoktur. Mezar yerlerine cami yaptır*mak, onlara yönelik aşırı saygı anlamına gelmez. Böylece, Allah Resûlü'nün müşriklerin kabirlerinin açılmasına yönelik davranışı ve onların mezar yerlerine mescidini yaptırması ile peygamberlerin kabirlerini mescid edinenlere lanet okuması arasında yukarıda işaret ettiğimiz farktan dolayı bir çelişki olmadığı anlaşılır.

(Kabirlerde mekruh olan namazlar); Kabrin üzerinde, kabre karşı, veya İki kabir arasında kılman namazlar mekruhtur. Bu konuda İmam Müslim, Ebu Mer-sed el-Ganevî kanalıyla merfû' olarak şu hadisi nakletmiştir: "Kabirlerin üze*rine oturmayın, onlara doğru veya onların üzerinde namaz da kılma*yın!" Bu hadis Buhârî'nin şartlarına uygun değildir. Bu yüzden o, konu başlı*ğında ona temas etti. Akabinde de, Hz. Ömer'den gelen ve bu rivayetteki yasa*ğın namazın fasit olduğuna delalet etmediğini gösteren rivayeti nakletti. Söz konusu rivayetin metni şöyledir: "Hz. Ömer, Enes Ibn Mâlik'i bir kabrin yanında namaz kılarken görünce "kabre dikkat et! Kabre dikkat et!" demişti." Enes onun kabir yerine kameray dediğini zannetmişti. Onun kabir dediğini anlayınca kabrin kenarına geçip orada namaz kılmıştı."

(Namazını iade etmesini emretmemişti) Bu sonuç, Enes'İn namaza devam etmesinden çıkarılmıştır. Eğer burada namaz kılmak, namazı bozacak olsaydı, şüphesiz o, namazını bozar ve uygun bir yerde yeniden kılardı.

(Ümmü Habîbe ve Ümmü Seleme); Her ikisi de Hz. Peygamberin hanımlarıdır. Habeşistan'a hicret eden Müslümanlar arasında idiler.

İmam Müslim'in Cündüb'den naklettiği rivayete göre Hz. Peygamber bu hadisi vefatından beş gün önce söylemiştir. Rivayette şu şekilde bir de, ilave vardır; "Kabirleri mescide dönüştürmeyin. Ben, size bunu yasaklıyorum!" Burada hadisin ne zaman söylendiğinin belirtilmesi, bu hük*mün neshedilmemiş muhkem bir hüküm olduğunu gösterir. Çünkü Allah Resû-lü'nün hayatının son demlerinde söylenmiştir.

(İçine de o görmüş olduğunuz resimlen çizerlerdi); İlk Hıristiyanlar, salih kulların resimlerini ibadethanelerine yaparak, onların resimlerine bakıp motive olmayı, onların iyi hallerinden ders almayı ve onlar gibi çalışmayı hedeflemiş*lerdi. Daha sonra arkalarından pek çok nesil gelip geçti. Onların gayelerinin ne olduğunu bilemez hale geldiler. Şeytan da onlara 'Sizden önceki nesiller, bu resimlere İbadet edip gerekli saygıyı gösteriyordu' diyerek vesvese verdi. Niha*yet, o muttaki ve salih atalarının resimlerine ibadet etmeye başladılar. Bundan dolayı Hz. Peygamber bu sonuca götürecek bir aracın önüne geçmek İçin bu tür davranışları yasaklamıştır. Ayrıca hadiste, resim yapmanın hararn olduğuna dair bir delil vardır.

Beydâvî şöyle demiştir; "Yahudi ve Hıristiyanlar, peygamberlerini yüceltmek maksadıyla onların kabirlerine secde edip, onları namazlarında yöneldikleri kıbleler haline getirmiş ve bu kabirleri put edinmişlerdi. Bu yüzden Allah Resulü onları lanetlemiş, Müslümanlara da onlar gibi olmalarını ya*saklamıştır. Kabre doğru yönelmeden, bir de tazim için değil de, hayır ummak gayesiyle salih bir kulun kabrinin yanında cami yapmak, bu tehdidin kapsamına girmez.[Bu şekilde hayır ummak, caiz değildir. Nitekim buna, daha önce işaret etmiştik.
]

(Ebu Bekir onun terkindeydi); Hz. Peygamber Ebu Bekir'i onurlandırmak ve ona verdiği değeri göstermek için onu terkine bindirmişti. Yoksa Ebu Bekir'in de hicret sırasında bindiği bir devesi vardı.

(Değerini bana söyleyin); Allah Resûlü'nün bu sözü şu manaya gelir: "Arsanızın fiyatını söyleyin ki, ben de onun için takdir ettiğim bedeli söyleyeyim." Hz. Peygamber? pazarlık için böyle konuşmuştu.

(Biz, onu Allah için bağışlamak istiyoruz') İsmâîlî nüshasında bu ifade yeri*ne "biz onun bedelini ancak Allah'tan umarız" ibaresi yer almıştır.


Hadisten Çıkan Sonuçlar


1- Müslümanın gördüğü ilginç şeyleri anlatması caizdir. Bunların hükmünü açıklamak ise âlimlere düşer.

2- Haram işleyenler kınanır.

3- Hükümler konusunda akıl değil, dinin söylemleri esastır.

4- Kabristanda namaz kılmak mekruhtur. İster kabrin üstünde, ister yanında isterse ona karşı olsun bu hüküm değişmez.

5- Kişi mülkiyetini elinde bulundurduğu mezarlıkları hibe edebilir ve satabilir.

6- Saygı duyulması gereken kimselere ait olmamak kaydıyla belirsiz hale gelmiş mezarlar başka bir yere nakledilebilir.

7- İçindeki mezar kalıntıları çıkartılıp başka yere nakledildikten sonra müş*riklerin kabirlerinin bulunduğu yerde namaz kılınabilîr.

8- Müşriklerin kabirlerinin yerine cami yapılabilir.

Fethu'l-Bari
 
ibni kayyım Çevrimdışı

ibni kayyım

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Kendisi İçin İstediğini Başkası İçin De İstemek İmandandır

Enes'ten rivayet edilmiştir: Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur.

Hiçbiriniz kendisi için sevdiğini (istediğini) (Müslüman) kardeşi için de sevmedikçe iman etmiş olamaz".


Açıklama


Hadiste yer alan "îman etmiş olmaz" sözü ile kasdedilen imanm kâmil olma*masıdır. Bir şeyin mükemmel olmadığını belirtmek için o şeyin kendisinin yok olduğunu söylemek Araplar arasında yaygın bir kullanımdır. Nitekim "falanca, insan değildir" sözünü de bu anlamda kullanırlar.

Şöyle bir soru sorulabilir: "Bu hadiste yer alan özellik bir kimsede varsa, imana ait diğer özellikler olmasa bile o kişi olgun bir mümin olur mu?"

Buna şu şekilde cevap verilir: Bu hadiste mübalağa vardır. Yahut da diğer bir rivayette yer alan "Müslüman kardeşi" ifadesi müslümanm diğer sıfatlarını ifade etmektedir. İbn Hibbân, İbn Ebî Adiy yolu ile Hüseyin el-Muallim'den yap*tığı rivayette bundan ne kasdedildiğini açıklamıştır. Bu hadisin lafzı şöyledir: "Kul kendisi için istediğini kardeşi için de istemedikçe imanm hakikatine ulaşamaz". Buradaki hakikatten kasıt, imanın olgunluğudur. Çünkü bu özelliğe sahip olma*yan kişi kâfir olmaz. Böylelikle Buhârî'nin, imanm farklı olabileceği ve bu özelli*ğin imanm şubelerinden olup tevazu kapsamına dahil olduğu şeklindeki görüşü ispat edilmiştir.

"Kendisi için sevdiği" ifadesindeki sevgi, kişinin iyi olduğuna inandığı şeyi is*temesidir. Nevevî şöyle demiştir: "Sevmek, seven kişinin kendisine uygun olan şeye meyletmesidir. Bu sevgi, güzel yüzlü birini sevme durumunda olduğu gibi duyu organlarına yönelik veya fazilet ve olgunluk gibi bir fiile ilişkin yahut yarar sağlamak, zararı def etmek türünden bir iyilik sebebiyle olabilir.

Buradaki meyil ile doğal meyil değil, isteğe bağlı meyil kasdedilmiştir. Yine burada kişinin kendisi için hasıl olan şeyin kendisini değil, benzerini arkadaşı için istemesi kasdedilmiştir. Bu, hem somut hem de soyut şeyler İçin geçerlidir. Bu*rada, kişinin kendi elinde olan şeyin ondan alınması veya ona ait kalmakla birlikte kardeşine verilmesi kasdedilmemiştir.

Ebu'z-Zinâd b. Sirâc şöyle demiştir: "Hadisin zahiri, kişinin başkası ile eşit olmayı talep etmesini ifade etmektedir. Gerçekte ise bu, başkasını daha üstün tutmak demektir. Çünkü herkes başkasından daha üstün olmayı ister. Kişi bu*nun benzerini kardeşi için istediğinde, kardeşini kendisinden üstün tutmuş olur". Kadı Iyaz da bunu kabul etmiştir. Oysa bu tartışmalıdır. Çünkü kasdedilen bu istekten uzak durmaktır. Hadisin amacı tevazuya teşvik etmek, başkasından daha üstün olmayı istememeye yönlendirmektir. Bu ise eşitliği gerektirir. Bu şu âyetten de anlaşılır: "İşte âhiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulamayan kimselere veririz.[el-Kasas, 28/83] Bu durum ancak; kıskançlık, öfke, kin ve hileyi terk etmekle gerçekleşir. Bunların tümü yerilen özelliklerdir.

Kirmanı şöyle demiştir: "Kendisi için nefret ettiği kötülükten kardeşi için de nefret etmek de İmandandır." Hadiste bu zikredilme mistir. Çünkü bir şeyi sev*mek, zıddından nefret etmeyi gerektirir. Sevgi ile ilgili husus zikredildiğinden nef*ret zikre dememiştir


Fethu'l-Bari
 
ibni kayyım Çevrimdışı

ibni kayyım

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Allah'ın Resulünü Sevmek İmandandır

Ebû Hureyre'den rivayet edilmiştir: Allah Resulü şöyle buyurdu:

"Canımı elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, hiçbiriniz beni ana-babasından ve çoluk çocuğundan daha çok sevmedikçe iman etmiş olmaz".


Açıklama


"Canımı elinde tutan Allah'a yemin ederim ki..." ifadesi yemin talep eden bulunmasa bile önemli bir şeyi pekiştirmek için yemin etmenin caiz olduğunu göstermektedir.

"İman etmiş olmaz" İfadesi "olgun bir İmana sahip olamaz" anlamına gel*mektedir.

"Ana-babasmdan ve çocuğundan" ifadesinde ana-baba çocuktan önce söy*lenmiştir. Çünkü herkesin ana-babası olmakla birlikte herkesin çocuğu yoktur. Bu sebeple çoğunluğun durumu dikkate alınmıştır. Nesâî'nin Enes'ten rivayet ettiği hadiste ise çocuk ana-babadan önce gelmektedir. Bu da çocuğa karşı daha çok şefkat beslendiği içindir.

Enes'ten rivayet edilmiştir: Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

"Hiçbiriniz, beni kendi canından, ana-babasından, çoluk-çocuğun-dan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş olmaz".


Açıklama


Çocuk ve ana-babanın zikredilmesi manayı daha etkili kılmaktadır. Çünkü aklı başında bir kimse için bunlar kişinin karısından ve malından daha üstündür. Hatta kimi durumlarda kişinin kendi canından daha üstündür. Hattâbî buradaki sevgi ile doğal sevginin değil, isteğe bağlı sevginin kasdedildiğini söylemektedir.

Nevevî İse şöyle demiştir: "Bu hadiste nefs-i emmâre ve işaret edilmektedir. Şöyle ki: Nefs-i mutmainne yönü ağır basanların Hz. Peygamber'e duydukları sevgi daha üstün olmaktadır. Nefs-i emmâre yönü ağır basanların hükmü ise bunun aksidir."

Kadı Iyaz, hadiste yer alan hususun imanın geçerliliği için şart olduğunu söylemiştir. Çünkü o buradaki sevgiyi saygı duyma, yüceltme anlamında kabul etmiştir.

eî-Müfhim adlı eserin yazarı ise bu hadiste bunun kasdedilmediğinİ söyleye*rek Kadı Iyaz'ı eleştirmiştir. Çünkü birinin en yüce olduğuna inanmak sevgiyi gerektirmez. Zira kişi bazen bir şeyi büyük görmekle birlikte ona sevgi duyma*yabilir.



Hz. Peygamber'i Canından Çok Sevmek


Bu hadise göre, içinde Hz. Peygamber'e karşı bu sevgiyi duymayan kişinin imanı olgunlaşmamıştır. Buhârî'nİn el-Eymân ve'n-Nüzûr bölümünde Hz. Ömer'den rivayet ettiği şu hadis de buna işaret etmektedir: Ab*dullah b. Hişâm'm Hz. Ömer'den rivayet ettiğine göre Hz. Ömer, Hz. Peygamber'e Ey Allah'ın Resulü! Yemin ederim ki sen bana kendi canım dışındaki her şeyden daha sevgilisin" dedi. Bunun üzerine Hz. Pey*gamber kim şöyle buyurdu: "Hayır, Canımı elinde tutan Al*lah'a yemin ederim ki sana kendi canından da daha sevgili olmadıkça olmaz". Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle dedi: "Vallahi şu anda sen bana kendi canımdan da daha sevgilisin". Hz. Peygamber ona: "İşte şimdi oldu Ömer!" buyurdu. Bu sevgi yalnızca Hz. Peygamber'in en üstün olduğuna inanmaktan kaynaklanmaz. Çünkü Hz. Ömer bu ko*nuşmadan önce de buna inanıyordu.



Hz. Peygamber'i Her Şeyden Çok Sevmenin Alâmetleri


Hadiste belirtildiği şekilde Hz. Peygamber'i sevmenin

alâmetlerinden biri şudur: Kişi kendi arzuladığı bir şeye kavuşmak ve Hz. Pey*gamber'i görmek seçenekleri ile karşı karşıya kalacak olsa, Hz. Peygamber'i görme bahtiyarlığını kaybetmek, arzuladığı şey*lerden herhangi birini kaybetmekten daha zor geliyorsa bu kişi hadiste belirtildiği şekilde, Hz. Peygamber'i her şeyden daha çok seviyor demek*tir. Bu durumda olmayan kişi için ise bu söz konusu değildir. Bu yalnızca Hz. Peygamber'i görme veya bu imkânı kaybetme ile ilgili değildir. O'nun sünnetine yardım etmek, şeriatını savunmak, karşı çıkanları bastırmak da böyledir. İyiliği emretmek ve kötülüğü yasaklamak da bu kapsama girer. Çünkü hadiste zikredilen en çok sevmek" bunlarla anlaşılır.


Hz. Peygamber'i Niçin Her Şeyden Çok Sevmeliyiz?


Şöyle ki: Bir insan ya kendisini ya da başkasını sever. Kendisini sevmesi, ömrünün âfetlerden uzak bir şekilde devam etmesi anlamına gelir. Gerçek an*lamda kişinin istediği budur. Başkasını sevmesi ise, kişinin dünya veya âhirette farklı türlerde yarar sağlamasından kaynaklanır.

Kişi, doğrudan veya sebep olmak şeklinde kendisini inkârın karanlıklarından imanın nuruna çıkaran Hz. Peygamber tarafından elde ettiği yaran incelediğinde görür ki O kendisinin ebedî nimetler için*de kalmasına sebeptir. Kişinin bu şekilde elde edeceği yarar, diğer bütün yarar*ların üstündedir. Bu yüzden de Hz. Peygamber. herkesten çok sevilmeyi hak etmektedir. Çünkü sevgiyi körükleyen faydayı insana herkesten çok sağlayan odur. Ancak insanlar bu konuda, bunları hatırında tutma veya unutma bakımından, birbirinden farklı derecelere sahiptir. Şüphesiz ki sahabe bu konuda en önemli paya sahipti. Çünkü bu sevgi, tanımaya bağlı*dır. Onlar ise bu sevgiyi en çok bilen kişilerdi.


Her Mümin Hz. Peygamber'i Sever


Kurtubî şöyle demiştir: Hz. Peygamber'e doğru bir şekilde inanan herkeste, onu başka her şeyden çok sevme özelliği bulunur. Ne var ki inananlar bu konuda farklı derecelere sahiptir. Bazıları bu konuda en büyük paya sahip olduğu halde, bazılan ise şehvetlere batmış olmaları ve zamanlarının büyük bölümünde gaflet perdeleri ile örtülmüş olmaları sebebiyle daha az paya sahiptir. Ancak inananların büyük bir çoğunluğu yanlarında Hz. Peygamber'den bahsedildiğinde onu görmeyi arzularlar. Öyle ki bir çoğu onu görmeyi eşine, çocuğuna, malına, ana-babasma tercih eder, onun uğrunda teh*likeli işlere atılmaktan çekinmez. Bunu haber veren kişi de, kalbinde hiç tereddüt duymaksızın bunu duymuştur. Hatta O'nur kabrini ziyaret etmeyi ve yaşadığı yerleri görmeyi bütün saydıklarımıza tercih eden kişilerin bulunduğu da görülmüştür. Çünkü onların kalbine Hz. Peygamber sevgisi iyice yerleşmiştir. Ne var ki araya giren gaflet durumları sebebiyle bu durum -maalesef- çabucak geçmektedir. Yardım istenilecek olan yegâne varlık Allah'tır.



Fethu'l-Bari
 
ibni kayyım Çevrimdışı

ibni kayyım

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Deve Çobanlarının Binaları Yükseltme Yarışma Girmesi

Deve çobanlan: Bu onların bilgisizlikle nitelendirilmesi konusunda müba*lağa için söylenmiştir. Yani onlar duyu organlarında bir kusur olmadığı halde kulaklarını ve gözlerini dinle ilgili hiçbir şeyde kullanmadılar. Bu kişiler bede*vilerdir.

Nitekim Süleyman et-Teymî'nin rivayetinde bu durum şu şekilde açık olarak ifade edilmiştir: "Adam; 'Yalın ayak ve çıplak olanlar kimlerdir?' diye sordu. Hz. Peygamber de 'Bedevilerdir' dedi".

Taberânî, Ebû Cemre yoluyla İbn Abbas'tan merfu olarak şunu rivayet et*miştir: "Nabatlılann fesahat parçalaması ve şehirlerde köşkler inşa et*mesi dinîn değişmesindendir".

Kurtubî şöyle demiştir: Durumun değişmesini haber vermekten kasıt; çöl halkının yönetime hakim olmas:, ülkeleri zorla egemeliği altına alması, malları*nın çoğalması, bunların bütün gayretlerini binalarını süsleme ve bununla övün*meye harcamasıdır. Bu durumu zamanımızda biz de görmekteyiz.

Bu konuda şu iki hadis de vardır: "Soysuz ve düşük kimseler dünyada en rahat konumdaki insanlar olmadıkça kıyamet kopmaz." "iş ehil ol*mayana bırakıldığında kıyameti bekle'. Her iki hadis de sahihtir.

Kıyametin Kopma Anını Allah'tan Başkası Bilmez

"Kıyametin bilgisi Allah dışında kimsenin bilmediği beş şey içindedir": Yani kıyametin ne zaman kopacağına dair bilgi bu beş şeyin kapsamına dahildir.

Atâ el-Horâsânî'nin rivayeti şöyledir: Adam "Kıyamet ne zaman?" diye sor*du. Hz. Peygamber ona: "Bu Allah dışında kimsenin bilmediği beş gayp bilgisine dahildir" buyurdu.

Kurtubî şöyle demiştir: Bu hadis sebebiyle hiç kimse bu beş konuda bilgi sahibi olamaz. Hz. Peygamber "Gaybın anahtarları onun katındadır. Bunları O'ndan başkası bilmez" [En'am, 6/59.] âyetini bu beş şeyle tefsir etmiştir. Bu hadis de Sahih'te yer almaktadır. Kim, Allah Resulüne dayan dırmakstzın bu beş konudan bir şeyi bildiğini iddia ederse bu iddiası yalandır. Gayp hakkında tahminde bulunmaya gelince; müneccim vb. kişiler sıradan ko*nularla ilgili olarak tahminen gayptan haber verebilirler, ancak bu kesin bir bilgi değildir. İbn Abdilberr bunun için ücret alıp vermenin haram olduğu konusunda icma bulunduğunu nakletmiştir. İbn Mesud'un Mâıyaiiâhu anr şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Peygamberimiz'e bu beş konu dışında her şeyin bil*gisi verilmiştir." İbn Ömer'den de bunun benzeri rivayet edilmiş olup her iki riva*yet İmam Ahmed b. Hanbel'in Müsnecf indedir. Humeyd b. Zenceveyh'ten riva*yet edildiğine göre bir sahabî güneşin tutulma zamanını önceden haber verdi. Onun bu hareketi yadırganınca o "Gayp yalnızca şu beş şeydir" diyerek yukarı*daki âyeti okudu ve sözünü şöyle tamamladı "Bunun dışındakiler bazılarının bildiği bazılarının bilmediği bir gayptir".

"Sonra adam arkasını dönüp gitti. Hz. Peygamber onu geri çağırın, dedi": Buhârî Tefsir bölümünde "sahabe onu geri döndürmek için arkasından gittiler fakat hiçbir şey göremediler" dîye rivayet etmiştir. Bu, meleğin peygamber dışındaki insanlara görünebileceğini, onların huzurunda duyabile*cekleri şekilde konuşabileceğini gösterir. İmran b. Husayn'ın meleklerin ko*nuşmalarını duyduğu rivayet edilmiştir.


Hadisten Çıkan Bazı Sonuçlar

1. Zikrettiğimiz rivayetler Hz. Peygamberin [s.a.s] Cebrail'i son anda tanıdığını, Cebrail'in ona güzel görünüşlü ancak tanınmayan bir adam şek*linde geldiğini göstermektedir.

2. İbnü'l-Müneyyir şöyle demiştir: "Size dininizi öğretmeye geldi" sözü soru*ya ilim ve öğretme adının verilebileceğini göstermektedir. Çünkü Cebrail yal*nızca soru sormuş, bununla birlikte Hz. Peygamber «îkiiâhu aleyhi ve onu "mu*allim öğretici" diye nitelemiştir. "Güzel soru ilmin yarısıdır" sözü insanlar ara*sında meşhurdur. Bu hadisten de bu sonucu çıkarmak mümkündür. Çünkü bu hadisten elde edilen bilgiler, hem soru hem de cevaptan elde edilmiştir.

3. Kurtubî şöyle demiştir: Bu hadis "sünnetin anası (temeli, esası)" diye isim-lendirilmeye uygundur. Çünkü sünnet ilminin temel esaslarını içinde barındır*maktadır.

Tîbî de şöyle demiştir: Fatiha sûresi Kur'an ilimlerini toplu halde içerdi*ğinden Kur'ân'm Fatiha sûresi ile başlamasına uymak maksadıyla İmam Beğavî de el-Mesâbıh ve Şerhu's-sünne isimli kitaplarına bu hadisle başlamıştır.

Kadı Iyaz şöyle demiştir: "Bu hadis zahir ve bâtın bütün ibadet vazifelerini içermektedir ki bunlar arasında hem başlangıç olarak hem de dünya ve âhirette imanın sağlanması, organlarla yapılan ameller, ihlas, amellerin afetlerinden ko*runmak vardır. Hatta şeriat ilimlerinin tümü bu hadise bağlı ve bundan kaynak*lanmaktadır."

Ben (îbn Hacer) derim ki: Bu sebeple bu hadis konusunda sözü uzattım. Zikrettiklerim çok olsa bile bu hadisin içerdiklerine göre azdır. Ben özet yönte*mine aykırı davranmış değilim.

Fethu'l-Bari
 
Üst Ana Sayfa Alt