SELEFİYE NEDİR?
Selefiye, İslam tarihi boyunca iki şekilde
belirmiştir:
Birincisi: İki asıl (Kitap ve Sünnet) ile ilişkisi yönünden ilmi bir
menhectir.
Çünkü selefiye, hareket ve hayat için istenilen hükümleri elde
etmeye çalışırken sadece Kitap ve Sünnet’e başvurur.
İkincisi: Bu metodun uygulaması yönünden amel ve davranıştır.
Selefiye, Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem ashabının ilmen ve
amelen yürüdükleri yoldur. İşte Selefiye budur ve böyle olması gerekmektedir.
Allahu Teala’nın, bu ilmi ve ameli yola olan merhametinin belirtilerinden
biri, bu yol ile en üst seviyede ilişki kurmalarının bir sonucu olarak; kendileri
yol ile, yol da kendileriyle özdeşleşen kimseler ortaya çıkarmasıdır. İşte bu
meydana geldiğinde, bu yolun ismi, bunların şahsiyetleriyle ilişkilendirilip,
kendilerine bizzat yolun ismi verilen ve yolu uygulama konusunda herkesten
önde olan kişilere “Selef” denildi.
Tabiin, hedefe ulaştırmaları ve selef olmaları nedeni ile Rasulullah’ın
Sallallahu Aleyhi ve Sellem ashabına uydular.
Tabiin’den sonra gelenler de, hedefe ulaştırmaları ve selef olmaları
nedeni ile Tabiilere uydular ve bu ittiba, bu şekilde devam etti. İkinci asrın
sonlarıyla üçüncü asrın başlarında bid’atların çoğalması ve özellikle de
bid’atçı kelam ehlinin, Kitap ve Sünnet ile ilişkili icat ettikleri yeni bir takım
yollar takdim etmeleri ve böylece işlerin karışması üzerine Ehl-i Sünnet, bu
yolu diğer yollardan, selefin yoluna uyan kimseleri de sonradan gelenlere
uyanlardan ayırdetmek için harekete geçti ve bu bağlamda ilim ehlinden
bazıları bu yolun öncüleri ve ölçüleri olarak kabul edildi.
İmam Kurci,
“Tenkih’ül-Füsul Fi’l-Usuli Ani’l-Eimmet’il-İsna Aşer’il-Fuhul” isimli eserinde
bu öncü isimlerin şunlar olduğunu zikreder: Malik, Şafi, Süfyan Es-Sevri,
Abdullah bin Mübarek, Leys bin Sa’d, İshak bin Raheveyhi, Ahmed bin
Hanbel, Süfyan bin Uyeyne, Evzai, Muhammed bin İsmail el-Buhari, Ebu
Zür’a ve Abu Hatim er-Raziyan.(1)
Tabi ki, bu konuda zikredilecek alimler sadece bunlardan ibaret değildir.
Ancak, diğer alimler bunlara tabi oldukları için sadece bunlar zikredilmiştir.
Buraya kadar yaptığımız açıklamadan sonra konuyu maddeler halinde
şöyle özetlemek istiyoruz:
1- Her sloganın altında gerçekler ve yalanlar olduğu gibi, Selefiye’de
de hem gerçeklik hem de gerçek dışılık bulunmaktadır. Bu nedenle kullanı-lan sloganın da önem ve zaruretine rağmen, sloganlara göre değil, gerçeklere
göre hareket etmek gerekir.
2- Selefiye, ilmi ve ameli bir yol olup, bu yolun önderleri Rasulullah’ın
Sallallahu Aleyhi ve Sellem sahabeleridir. Diğerleri ise sahabelere tabidirler. Bu
nedenle, yanlışları düzelterek insanları doğruya iletme hakkı sadece sahabelere
aittir.
3- Selefiye’yi, hareket ve hayat hakkındaki anlayışının isabetliliğine
emin olunmayan bazı şahıslarda özdeşleştiren kimselerin hata ve inhiraflarını
ve yine Selefiye’yi bir örgüt, bir parti veya bir teşkilat olarak görenlerin
dalalet ve bid’atçılıklarını anlamamız gerekmektedir. Bundan daha sapık
olanlar ise, “falan kişi selefidir veya falan kişi selefi değildir” şeklinde Selefiye
ismini fertlerle ilişkilendirenlerdir. Yine Selefiye’yi kendine sempati duyulan
veya kendisine düşmanlık beslenilen fıkhi bir mezhep olarak görenlerin hata
ve inhiraflarını da anlamamız gerekmektedir.
Sihirbazların yolu, gerçekleri gizlemek ve insanlara olduğundan farklı
göstermektir. Sihirbazlar; her zaman, ya şeytana dayanan hayal yoluyla
insanların gözlerinde eşyanın suretini değiştirirler, ya da sözlü sihir yoluyla
zihinlerde eşyanın hakikatini değiştirirler. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem, bu iki gruptan da şiddetle sakındırmış ve ümmetini bunlardan gelecek
tehlikelere karşı uyarmıştır. Ehl-i Sünnet biliyor ki, insanlık tarihinin en
büyük sihirbazı; ahirzamanda ortaya çıkarak gözbağcılık ve hokkabazlıklarıyla
insanları Allahu Teala’nın Tevhid’i konusunda fitneye düşürecek olan
Deccal’dir. Mü’minlerin ona aldanmamaları ve göstereceği hokkabazlıkları
gerçekle karıştırmamaları için, onun gerçek yüzünü açıklayan bir çok hadis-i
şerif bulunmaktadır. Rahmet ve iyilik Peygamberi olan Rasulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem, bir hadis-i şeriflerinde yukarıda zikredilen sihirbazların her
iki kısmından da sakındırmıştır. İmam Ahmed’in, Müsnedi’nde Deccal ile
ilgili rivayet ettiği bir hadiste Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle
buyurmaktadır: “Ümmetim hakkında Deccal’den daha tehlikeli olanlar ise;
sapık imamlardır.”(2)
Bu hadis ile Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, bir taraftan Deccal
fitnesini ortaya koyarken, bir taraftan da sapık imamların ortaya çıkarılmasının
gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Bazı hadislerde, dünyadaki en büyük fitnenin Deccal olduğu rivayet
edilmekle beraber, bu hadis, sapık imamların fitne, kötülük ve fesad bakımından
Decca’lden de büyük olduğunu göstermektedir. O halde sapık
imamlar kimlerdir?İmam: İlmi veya ameli herhangi bir hususta kendisine uyulan kimse
demektir. Allahu Teala şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin,
Peygambere itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de.”(3) İbn-i Kesir
Rahimehullah, alimlerin ayette geçen “sizden olan emir sahiplerine” ifadesi ile
ilgili açıklamalarını ve bunların alimler mi, idareciler mi olduğu hakkındaki
ihtilaflarını zikrettikten sonra, özetle bunların, hem alimleri ve hem de idarecileri
kapsadığını söylemektedir.
O halde sapık imamlardan maksat, hem sapık idareciler ve hem de
sapık alimlerdir. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, insanların salâhını bu
iki grubun salâhına bağladığı gibi, fesadlarını da onların fesadına bağlamaktadır.
İbn-i Mübarek Rahimehullah şöyle der: “Dini, hükümdarlardan, kötü
alimler ve rahiplerden başkası bozmadı.”
Alıntıdır;
1) Bkz: İbn-i Teymiye, Der’u Taarudü’l Akli ve’n-Nakl, 2/95-98
2) Senedi sahihtir.
3) 4 Nisa/59