@mefhum kardeşim, ben zaten şiilerden ziyade kendisini ehli sünnete nisbet edip şiicilik yapanlar ile muhatap oluyorum. Bunların gözleri o kadar kör ki Suriye de ki açık ihanete ve Irakta sağır sultanın duyduğu sünni feryatlarına rağmen utanmadan Şia'yı savunuyorlar. Bu işin iki kere iki dört ve takiyye kaldırmayacak tarafı, dört halifeye başta olmak üzere sahabe ile, kader inancı ile vs olan problemlerine gelmedim daha. Benim kızdığım bu adamlara ümmetin hamisi rolü biçenlerde. Ve bu bizlere dünyevi bu itikada sahip olanlara ise hem dünyevi hem uhrevi büyük zararları olan bir mesele. Bugün Türkiye dünya müslümanlarının hamisi desem haklı olarak karşı çıkarsınız değilmi? aynı tavrı iran için göstermemiz lazım. Zira eminim hiç birimiz Türkiye'nin, İran kadar zararlı olduğunu iddia edemez.
Bir kaynak öneremeyeceğim ama tavsiyem siyaset ve itikadı birbirinden ayırmandır. Humeyni ve yandaşlarının Sünnet düşmanı tavırlarını Şiilerin geneline yükleyemeyiz. Bunların fıkıh anlayışı imamet anlayışı Şiilerin geleneksel anlayışına zıt.
Sünnet düşmanı derken ehli sünnet düşmanı demek istediniz zannedersem. Zira kendi sünnet/hadis kaynakları var hatta bidat fırkalar içinde hadis uydurmaları ile meşhur olmuşlardır o ayrı konu ama neticede bir sünnet inanışları var.
Ama zaten bizim konumuz %90 günümüzdeki Humeyni etkisi sonrası şiiler. Burada İran fonu faaliyet yapıp halkı zehirleyenler onlar, çakma vahdetçilerin yamanmak için ehli sünneti karşısına aldığı kitler onlar.
Kısacası tehlike onlar.
Ki geleneksel anlayışa göre gaip imam çıkana kadar devlet kurulmaz ve ayetullahlar siyasete karışmazlar, liderlik ise söz konusu bile değildir. Ali el Keraki ve Safeviler gelene kadar Cuma namazı bile kılmazdı Şiiler. Humeyni ise kendini önce naibül imam sonra veliyyül fakih ilan etmiş, en nihayetinde ise müçtehitlerin başı olarak tasvir ederek şeriatı istediği gibi tevil etme yetkisi olduğunu açıklamıştır (bkz Zaman, Muhammad Qasim. Modern Islamic Thought in a Radical Age: Religious Authority and Internal Criticism. NY: Cambridge University Press, 2012.) . Bu hakiki Şii ulemaya göre kabul edilemez, oldukça çürük ve fasit bir görüştür.
Abi ben bu konularda senin kadar bilgili değilim ama velayeti fakih meselesinde iki şey dikkatimi çeker.
İlki İran dini liderliğinin, katolik papalığının şii versiyonu olması hali. İsa Mesih(a.s) yerine İmam Muntazar, Papa yerine Rehber.. Arada bir karbon kağıdı var kısacası.
İkincisi ise Şah İsmail meselesidir. Bildiğim kadarıyla Safeviye tarikatı, Şah İsmail'i Hz Ali'nin vekili olarak görürlerdi. Hatta bu sebepten ötürü aynen "masum" imamlarda olduğu gibi 7 yaşındayken kendisine biat etmiş ve onu canları pahasına korumuşlardı.
Ve yine bu sebepten o kıyama kalkmış hatta çok daha fazlasını yapmıştı.
Ve tarihte iyi ilişkiler de olmuştur (örn bkz M M Şankiti'nin "Haçlı Savaşlarının Etkisi Altında Sünni-Şii İlişkileri Şankiti" eseri). Mesela Libya ve Irak için Osmanlı Şii alimleri cihad fertvası vermiştir 20 yy başlarında. Tarihi Sünnet ehli ve Şia arasında ezeli bir düşmanlık varmış gibi göstermek ne hakikati yansıtır ne de fayda getirir.
Abi yukarıda da yazdım ben tehtid olan taifeye karşı kaynak sormuştum.
Bu arada merakımı celbetti, Osmanlılar Safavileri muayyenen tekfir ettiği halde neden umumen Caferilere bunu yapmamıştır? Yani İran şiası ile Irak şiası arasındaki fark ne?
Tarihin kötü sayfalarına ve kadim tartışmalara odaklanmak yerine müşterek siyasi bir zemin aranmalı. Bunun için de Humeyni ve yandaşlarının cürüm ve hıyanetlerini ortaya koymak ve mutedil itikatta ve insaflı olan Şiiler ile işbirliği yapmak gerekir. Humeyni-Eset ilişkileri, Afgan cihadı, anti-emperyalizm, İran-Türkiye ilişkileri, Suriye savaşı, İran'ın Sünni vatandaşlarına muamelesi (Ahvaz, Kürdistan, Belucistan özelinde) gibi konular üzerinden İran'ın mutaassıp ve zalim siyasetini araştırabilirsin.
Bunlar için kaynak tavsiye edersen süper olur