ABD birlikleri Ürdün’de: Hedef Suriye 19.01.2013 KureselHaber
Kudsu’l Arabi Gazetesi başyazarı Abdulbari Atvan Amerikan askerlerinin Ürdün’de hazır kıta beklediklerini ve Suriye’ye müdahale için hazırlandıklarını yazdı. Yazıyı Yasemin Çimen Küresel Haber için tercüme etti.
Ürdün’ün Arap memleketlerindeki sıcak çatışma bölgelerine operasyonlarda yer almak üzere özel askeri birimler göndermesine aşinayız. Ürdün askeri kadrosu bu alanda yüksek kapasiteye sahiptir ve bu da şu manaya gelir: Dünkü New York Times’taki akıllara soru işaretleri getiren haberde belirtilenin aksine, Ürdün “Suriyeli mülteci akımı ile başa çıkmaya yardımcı olması” için özel ABD birliklerine ihtiyaç duymaz.
Ürdün kuvvetleri Trablus şehri ve Aziziye kışlasındaki Albay Kaddafi garnizonu saldırılarında büyük rol oynadı. Ayrıca Bahreyn’de Lü’lü Meydanı’nda oturma eylemi yapan protestocuları zorla tahliye etmekte rol aldılar. Ürdün kuvvetlerinin Suudi yandaşları ile birlikte Husilerin krallık bölgelerinin içlerine doğru ilerlemesini durdurmak için savaştığı ve onları geri püskürttüğüne dair haberler de mevcut.
Dolayısıyla, şu anda Suriye sınırı yakınlarına sevk edilen özel ABD güçlerinin “Suriyeli mülteci akını ile baş etmek için Ürdün’e yardıma” gelmesi, en saf insanları bile kandıramayacak bir aldatmacadır. Ürdün, başka hiçbir ülkenin altından kalkamayacağı mülteci akınları ile başa çıkmada çok çetin tecrübeler elde etmiştir ve tarihi boyunca Filistinliler, sonrasında Iraklılar ve şu anda da Suriyeliler gibi, çeşitli komşu ülkelerden savaş nedeniyle kaçan ya da zorla çıkarılan mülteci dalgalarıyla karşılaşmıştır. Şikago ya da Nevada çöllerinden gelen bir Amerikan askerinin, Ürdünlülerin uzmanlık alanı olan bir konuda onlara ders verebileceğine inanmıyoruz.
Bu güçlerin misyonu şüphelidir. Bunlar, kimyasal silahları kontrol etmek ve silahların “terörist grupların” eline geçmesini engellemek gibi çeşitli bahaneler ileri sürerek Suriye krizine askeri müdahalede bulunmak amacıyla, ilerleyen zamanlarda daha çok sayıda Amerikan askerinin gelmesi için esas ya da öncü birlikler olabilirler.
Ürdün 4 ay önce Suriye’nin güney sınır hattı yakınlarında “Eager Lion” (İstekli Aslan) denen, ABD liderliğinde 17 farklı ülkeden birliklerin yer aldığı bir tatbikata ev sahipliği yaptı. Bu tatbikatın teması Başkan Esed’in rejiminin çökmesi, ülkede güvenlik boşluğu ve ayaklanmalar çıkması durumunda “Suriye’nin kimyasal silahlarını korumak” idi.
ABD birlikleri şu sıralarda Suriye sınırından 55 km uzağa sevk edilmiştir. Türkiye’de konuşlanmış ve CIA güçlerini de içeren özel ABD birliklerine katılmayı reddeden silahlı Suriye direnişçileri için “savaş dışı” ekipmanlar sağlayacaklardır. CIA’in açıklanan misyonu ise Suriye sınırları içinde rejime karşı savaşan gruplara silahların dağıtımını denetlemek ve bu silahların özellikle El-Kaide gibi sert İslami cihad güçlerine ulaşmasını engellemektir.
Bu durum Suriye’de süregelen çatışmalara ABD’nin kademeli olarak müdahalesi anlamındadır. Günler, aylar ve belki de yıllar geçtikçe müdahale gelişecek ve büyüyecektir; etkisi sadece rejim çökerken değil ABD’nin ve Arap müttefiklerinin artık kaçınılmaz olduğuna inandıkları rejim sonrası süreçte de devam edecektir.
Daha açıklayıcı olmak gerekirse, biz diyoruz ki, rejimin düşmesi durumunda dünyanın her tarafından gelen binlerce savaşçıdan oluşan cihadi tugaylar Suriye sınırları içinde kendi söylemlerine göre ateist ve reddiyeci addettikleri bir rejime karşı savaşacaklar. Yanlarında Amerika’nın desteği olsun ya da olmasın görevlerini tamamladıkları zaman, bu insanlar terörist olarak sınıflandırılacaklar; öldürülerek ya da Guantanamo’daki gibi toplama kamplarına alınarak yok edilmek istenecekler.Bazıları bizi abartmakla suçlayabilir ve bu suçlama zaten bize karşı olan ilk suçlama değildir. Ancak bizim cevabımız basittir. İngiliz istihbaratının dün Suriye’den dönen iki Müslüman’ı Heathrow Havalimanı’nda terörist eylemde bulundukları suçlamasıyla tutukladığını söyleyerek cevabımızı özetleyebiliriz. Suriye’deki cihad çağrısına cevap veren bütün İngiliz Müslümanları aynı kader bekliyor.
Başka bir deyişle, bu mücahidler Batı tarafından rejiminin düşmesi istenen bir ülkede savaşıyorlarsa özgürlük savaşçıları ilan ediliyorlar. Ama görevlerini tamamlayıp savaş alanlarından sağ salim ayrıldıkları anda, fedakarlıkları ve başarıları için bir “ödül” olarak peşine düşülmesi, tutuklanması ve hatta öldürülmesi gereken teröristlere dönüşecekler. ABD, Kaddafi rejimi karşısında cesurca savaşan cihad yanlılarını, Bingazi’deki ABD Konsolosluğu saldırısında ABD konsolosu ve üç diplomatın ölümüyle suçladı ve intikam için peşlerine düşüp öldürmek amacıyla Libya’ya 20 insansız uçak göndererek bir de askeri üs açtı. Aynı senaryonun daha sonra Suriye’de tekrarlanmasını kabul edemeyiz.
Ürdün sıcak Suriye bataklığına hızla gömülüyor ve özellikle de üçüncü dünya savaşına dönüşebilecek bölgesel bir mezhep savaşı çıkması halinde, bu müdahalenin bedeli çok yüksek olabilir. Amerikalılar tarihleri boyunca maddi ve manevi kayıpları arttığında savaş alanlarından çekildiler ve genelde bölgedeki müttefiklerini güvenliklerini ve istikrarlarını kaybetmeye mahkum edip ağır bedeller ödemeye terk ettiler. Hamit Karzai’ye, ondan önce Burhaneddin Rabbani’ye, Irak’ta Ahmet Çelebi’ye, İyad Allavi’ye ve Paçacı’ya sorun ve Vietnam’ı da unutmayın.
ABD’den ve onun Körfez’deki müttefiklerinden bu günlerde Ürdün’e büyük bir maddi yardım akışı olduğunu çok iyi anlıyoruz. Bu yardımın sebebi şimdiki ve ilerleyen günlerdeki askeri güçlere ev sahipliği yapmasının bir ödülü olarak Ürdün’ün bütçe açığının kapatılmasıdır. Ama biz şu anda güvenlik ve insan kaybının yanı sıra savaş sonrası dönemlerde genellikle görülen değişiklikler hakkında konuşuyoruz. Bu değişiklikler savaşın ölümcül ve çaresi olmayan yan etkileridir.
Bizim “köylü” atalarımız tarlalarda kuyruksallayan kuşun (Ebu Fasadah) görülmesinin sonbaharın geldiği anlamında olduğunu bize öğretti. Irak, Afganistan ve Libya’da ABD hamlelerini gözlemlediğimizde ise, ABD güçlerinin bir bölgeye girmesinin genellikle uzun ve yıkıcı bir savaşın başlangıcı anlamında olduğunu öğrenmiş olduk.
Bu karşılaştırma için narin ve güzel Ebu Fasadah kuşundan özür diliyoruz.Abdulbari Atvan’ın resmi sitesinde yayınlanan yazısını Yasemin Çimen Küresel Haber için tercüme etti.