Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Suudi Rejimi Tekfir Etmeyen Alimlerin Hükmü Nedir?

M Çevrimdışı

Mithat can

Üye
İslam-TR Üyesi
Selamun aleykum,
bildigimiz bir sey var ki suanki suud rejimi kafir bir rejimdir. Ve bu rejime karsi cikan alimler ya hapis ediliyor yada idam ediliyor. Bazi alimler bundan dolayi direk rejim kafirdir diyemiyor.
Benim sorum bu alimler ikrah hukmunde midir? Yoksa rejimi direk olarak tekfir etmeyerek kafir mi oluyorlar ?
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Mustafa bin Yılmaz Çevrimdışı

Mustafa bin Yılmaz

''Selef,selef ve selef...''
İslam-TR Üyesi
İmam Makdisi'nin 30 risalesininde 63-67 arasındaki sayfalara bir göz atmanızı tavsiye ediyorum. İkrah eğer dünyalık bir makam,mevki,para, şöhret gibi konular ile tehdit edildiğinde küfür oluyor ise bu bir engel değildir diyor. Ama bu konular Allahu alem ihtilaflı konular. Sizlere söylemiş olduğum kitabın sayfalarına bir bakınız.

Hamd bin Atik Rahimehullah bunları belirttikten sonra İbn-i Teymiye’nin, muteber ikrahın salt korku, eşi, çocukları ve malından ayrı bırakılması ile değil dayak, işkence veya öldürme ile meydana geleceğini belirttiği görüşünü aktarmaktadır.

Suyuti, Kadı Iyad’dan şunu nakleder: “Maliki alimlerinden Ebu Muhammed el-Kayravani el-Keyzani’ye, Mısır yöneticileri tarafından kendi davetlerine uymaya zorlanan, aksi halde öldürüleceği belirtilen kişinin durumu hakkında soruldu. Bunun üzerine şöyle cevap verdi: "Öldürülmeyi tercih eder, bu konuda kimse mazur olmaz. Durumları
bilinmeden önce onların davetini kabul edenler oldu. Ancak durumları belli olduktan sonra bundan kaçınmak vacip olmuştur. Onların yanında ikamet ederek korkusundan dolayı onların davetini kabul etmesi sebebi ile kimse mazur sayılmaz. Çünkü şeriatın iptal edildiği yerde ikamet etmek caiz değildir. Fakihler, bu gibi yerlerde ikamet etmenin Müslümanlara dinlerini öğretmek ve İslam’dan çıkmalarını engellemek şartı ile olabileceğini belirtmişlerdir."(Suyuti, Tarihu’l-Hulefa, 13)

Bütün bunlar, kafir ve müşriklerin sayısını çoğaltan ve Müslümanlara
karşı onlara yardım eden ve destekleyen kişilerin, salt korku ve dünya malına
olan düşkünlükleri sebebiyle mazur olmayacaklarına delalet etmektedir.
Bunların durumu böyle iken, şirkin kendisini destekleyen, küfür kanunlarını
koruyup kollayan ve Tevhid ehline karşı onları ve sahiplerini desteklemek
için çalışan kişiler nasıl mazur olabilir! Şüphesiz bunlar evleviyatla mazur
sayılmazlar. (Sayfa,65)

BU konuda güzel bir çalışması var İmam Makdisi'nin..
Sizin söylemiş olduğunuz alimler ise işkence,ölüm,idam gibi durumlar olduğundan dolayı alimlere kâfir hükmü verilmez.

Sizden ricam İmam Makdisi'nin kitabına bakınız.
Kitabıda aşağıya ekliyorum,hemen bakabilirsiniz.
@Abdulmuizz Fida Hocam, yanlış bir yere değinmiş ve hata etmişsem el atabilirmisiniz? Yanlış yapmaktan Allah'a sığınırım.
 

Ekli dosyalar

  • TEKFİRDE_AŞIRILIKTAN_SAKINDIRMA_KONUSUNDA_OTUZ_R_241210_213447.pdf
    2.4 MB · Görüntüleme: 27
Abdullah el Hanbeli Çevrimdışı

Abdullah el Hanbeli

İslam-tr Sakini
İslam-TR Üyesi
Selamun aleykum,
bildigimiz bir sey var ki suanki suud rejimi kafir bir rejimdir. Ve bu rejime karsi cikan alimler ya hapis ediliyor yada idam ediliyor. Bazi alimler bundan dolayi direk rejim kafirdir diyemiyor.
Benim sorum bu alimler ikrah hukmunde midir? Yoksa rejimi direk olarak tekfir etmeyerek kafir mi oluyorlar ?

ve aleykum selam ve rahmetullahi ve berakatuhu,

Kafir bildiğine (müslüman olduğunu iddia etmediğin sürece) tekfiri izhar etmemek küfür değildir.

Şeyh Ahmed bin Hamud el-Halidi, (Rabbim onu esaretten kurtarsın), kendisini İslam’a nispet eden tağutların küfründe tevakkuf eden veya şek eden kimsenin hakkında ne diyor:

İkinci kısım: Kendisini İslam’a nispet eden tağutlardır. Bunların durumları özellikle namaz, hac, mescitleri bina etmek, Kuran bastırmak, sadakaları ve bağışları açıktan vermek gibi İslam’ın bazı şiarlarını izhar ettiklerinden dolayı insanların birçoğuna kapalı ve karışık gelebilir. Bu kısımdaki tağutları tekfir etmeyenler şu üç halın dışına çıkmazlar:

Birinci hal: Bunlar tağuta ve onun verdiği hükümlere yardım ederler, Allah’ın hükmüne kayıtsız kalırlar ve Allah’ın nurunu söndürmek için, Onun kelimesini yok etmek için var güçleriyle çalışırlar. Bunlar Allah’ın dostlarına savaş açmışlardır ve bunu ayakta tutmak için çalışırlar. Bunlar ahirette hiçbir payları olmayan laikler, demokratlar ve bunlara benzeyenler gibi tağutların yardakçıları, onların dilleriyle konuşan tercümanları ve onlara ibadete çağıranlardır. Bunların küfründe şüphe yoktur.

İkinci hal: O tağutların hallerinin hakikatini bilmeyenlerdir. Yani o tağutların durumunu ve içine düştükleri küfrü bilmeyenlerdir. Fakat bunlar Allah’ın onların emsalleri hakkında verdiği hükümden cahil değildirler. Bu itikadı sağlam bir kişidir. Bu kimsenin üzerine bir vebal yoktur. Bunun cehaleti basit bir cehalettir. Mesela bir kimsenin her gaybı iddia edenin kâfir olduğuna inanması ancak gaybı iddia eden belirli bir kimsenin gaybı iddia ettiğini bilmemesi ve onun durumunun hakikatine muttali olmaması gibi. Bu durum ona zarar vermez ve imanına herhangi bir nakıslık getirmez.

Üçüncü hal: Bunlar tağutların iç yüzüne, İslam’dan nasıl çıktıklarına ve onların neyle küfre girdiklerine muttali olan kimselerdir. Fakat bunlar onları tekfir etmekten geri durmaktadırlar. Bu halde olanlar yine iki sınıftır:

Birinci sınıf: Onların küfürlerine ve sapık olduklarına inanan ve onlara buğz eden kimselerdir. Lakin onların kâfir olduklarını açık bir şekilde ifade etmemektedirler. Bu sınıftan olanlar kendi aralarında yine üç kısma ayrılırlar:

Birinci kısım: Bunlar müstazaf olanlardır. Bunların tağut ve yardımcılarına karşı herhangi bir direnme güçleri yoktur. Bunlar Allah’ın sıkıntı zail olana ve engel ortadan kalkana kadar kendilerini mazur gördüğü kimselerdir. İkrah altında olanlar evlasıyla bu kısma dâhildirler...

İkinci kısım: Tağutların küfrüne inanan ve bunu ikrar eden kimselerdir. Ama kendilerini koruyacak aşiret veya aşiret dışında başka mukavemet gücüne sahip olmalarına rağmen tağutların küfrünü açıkça söylemeyenlerdir. Bunlar yağcılık ve iki yüzlülük yapanlar ve Allah’ın şu buyruğu altına giren kimselerdir. “İstediler ki sen alttan alıp gevşek davranasın ki onlar da alttan alıp gevşek davransınlar.” Bu kısım insanlar masiyet ehlinden benzediklerinin hükmünü alırlar. Onları bu duruma sevk eden sebep ve gerekçeye göre günahlarının durumu şekillenecektir…

Üçüncü kısım: Bunlar şöyle diyenlerdir: “Bunların dışındakiler kâfirdir fakat bunlar kâfir değildirler.” Bunlar hiçbir gerekçe olmadan onları tekfir etmekten geri durmaktadırlar. Şüphesiz ki bu tavır o kişinin onlara İslam hükmünü vermesi demektir. Zira küfür ve İslam arasında hiçbir vasıta yoktur. Kim küfre İslam derse veya kâfirlere Müslüman derse kâfir olur. Çünkü kendisinin hiçbir tevili veya şüphesi yoktur. Ayrıca Allah’ın hükümlerinden bir hükmü kendi katında sabit olduktan ve bildikten sonra reddetmiştir.

İkinci sınıf: Bunlar tağutların hakikatlerine, onları İslam’dan çıkaran hallere ve onları küfre düşüren eylemlerine muttali olanlardır. Bunlar onların batıllarını inkâr edenler, kalpleriyle de onlara buğz edenler ve nevi kâfirdir ama muayyen tekfir ise ancak hüccet ikamesinden ve şartların oluşması ve manilerin kalkmasından sonra olabileceğini söyleyenlerdir.

Veya bu kişilerin bazı muayyen tağutları tekfir etmekten imtina etmelerinin sebebi ilim ve talimle uğraşan bazı kişilerin ortaya attığı bazı şüpheler sebebiyle zihinlerinin karışması veya bazı âlimleri veya kendilerine hüsnü zan besledikleri bazı kişileri taklit etmeleri olabilir. Veya kendilerine arız olan bir şüphe veya bir tevil veya âlimlerin bazı ifadelerini doğru anlamamaları veya da onların sözlerinden kast ettiklerinden gayrısını çıkarmaları olabilir.

Bu durum onların tekfir edilmesinde durulmasını gerektirmektedir. Böylelerini baştan tekfir etmek caiz değildir. Böylelerinden herhangi birisini hüccet ikame edilmeden ve şüphe izale edilmeden tekfir etmek icma ile caiz değildir.”
 
M Çevrimdışı

Mithat can

Üye
İslam-TR Üyesi
ve aleykum selam ve rahmetullahi ve berakatuhu,

Kafir bildiğine (müslüman olduğunu iddia etmediğin sürece) tekfiri izhar etmemek küfür değildir.

Şeyh Ahmed bin Hamud el-Halidi, (Rabbim onu esaretten kurtarsın), kendisini İslam’a nispet eden tağutların küfründe tevakkuf eden veya şek eden kimsenin hakkında ne diyor:

İkinci kısım: Kendisini İslam’a nispet eden tağutlardır. Bunların durumları özellikle namaz, hac, mescitleri bina etmek, Kuran bastırmak, sadakaları ve bağışları açıktan vermek gibi İslam’ın bazı şiarlarını izhar ettiklerinden dolayı insanların birçoğuna kapalı ve karışık gelebilir. Bu kısımdaki tağutları tekfir etmeyenler şu üç halın dışına çıkmazlar:

Birinci hal: Bunlar tağuta ve onun verdiği hükümlere yardım ederler, Allah’ın hükmüne kayıtsız kalırlar ve Allah’ın nurunu söndürmek için, Onun kelimesini yok etmek için var güçleriyle çalışırlar. Bunlar Allah’ın dostlarına savaş açmışlardır ve bunu ayakta tutmak için çalışırlar. Bunlar ahirette hiçbir payları olmayan laikler, demokratlar ve bunlara benzeyenler gibi tağutların yardakçıları, onların dilleriyle konuşan tercümanları ve onlara ibadete çağıranlardır. Bunların küfründe şüphe yoktur.

İkinci hal: O tağutların hallerinin hakikatini bilmeyenlerdir. Yani o tağutların durumunu ve içine düştükleri küfrü bilmeyenlerdir. Fakat bunlar Allah’ın onların emsalleri hakkında verdiği hükümden cahil değildirler. Bu itikadı sağlam bir kişidir. Bu kimsenin üzerine bir vebal yoktur. Bunun cehaleti basit bir cehalettir. Mesela bir kimsenin her gaybı iddia edenin kâfir olduğuna inanması ancak gaybı iddia eden belirli bir kimsenin gaybı iddia ettiğini bilmemesi ve onun durumunun hakikatine muttali olmaması gibi. Bu durum ona zarar vermez ve imanına herhangi bir nakıslık getirmez.

Üçüncü hal: Bunlar tağutların iç yüzüne, İslam’dan nasıl çıktıklarına ve onların neyle küfre girdiklerine muttali olan kimselerdir. Fakat bunlar onları tekfir etmekten geri durmaktadırlar. Bu halde olanlar yine iki sınıftır:

Birinci sınıf: Onların küfürlerine ve sapık olduklarına inanan ve onlara buğz eden kimselerdir. Lakin onların kâfir olduklarını açık bir şekilde ifade etmemektedirler. Bu sınıftan olanlar kendi aralarında yine üç kısma ayrılırlar:

Birinci kısım: Bunlar müstazaf olanlardır. Bunların tağut ve yardımcılarına karşı herhangi bir direnme güçleri yoktur. Bunlar Allah’ın sıkıntı zail olana ve engel ortadan kalkana kadar kendilerini mazur gördüğü kimselerdir. İkrah altında olanlar evlasıyla bu kısma dâhildirler...

İkinci kısım: Tağutların küfrüne inanan ve bunu ikrar eden kimselerdir. Ama kendilerini koruyacak aşiret veya aşiret dışında başka mukavemet gücüne sahip olmalarına rağmen tağutların küfrünü açıkça söylemeyenlerdir. Bunlar yağcılık ve iki yüzlülük yapanlar ve Allah’ın şu buyruğu altına giren kimselerdir. “İstediler ki sen alttan alıp gevşek davranasın ki onlar da alttan alıp gevşek davransınlar.” Bu kısım insanlar masiyet ehlinden benzediklerinin hükmünü alırlar. Onları bu duruma sevk eden sebep ve gerekçeye göre günahlarının durumu şekillenecektir…


Üçüncü kısım: Bunlar şöyle diyenlerdir: “Bunların dışındakiler kâfirdir fakat bunlar kâfir değildirler.” Bunlar hiçbir gerekçe olmadan onları tekfir etmekten geri durmaktadırlar. Şüphesiz ki bu tavır o kişinin onlara İslam hükmünü vermesi demektir. Zira küfür ve İslam arasında hiçbir vasıta yoktur. Kim küfre İslam derse veya kâfirlere Müslüman derse kâfir olur. Çünkü kendisinin hiçbir tevili veya şüphesi yoktur. Ayrıca Allah’ın hükümlerinden bir hükmü kendi katında sabit olduktan ve bildikten sonra reddetmiştir.

İkinci sınıf: Bunlar tağutların hakikatlerine, onları İslam’dan çıkaran hallere ve onları küfre düşüren eylemlerine muttali olanlardır. Bunlar onların batıllarını inkâr edenler, kalpleriyle de onlara buğz edenler ve nevi kâfirdir ama muayyen tekfir ise ancak hüccet ikamesinden ve şartların oluşması ve manilerin kalkmasından sonra olabileceğini söyleyenlerdir.

Veya bu kişilerin bazı muayyen tağutları tekfir etmekten imtina etmelerinin sebebi ilim ve talimle uğraşan bazı kişilerin ortaya attığı bazı şüpheler sebebiyle zihinlerinin karışması veya bazı âlimleri veya kendilerine hüsnü zan besledikleri bazı kişileri taklit etmeleri olabilir. Veya kendilerine arız olan bir şüphe veya bir tevil veya âlimlerin bazı ifadelerini doğru anlamamaları veya da onların sözlerinden kast ettiklerinden gayrısını çıkarmaları olabilir.

Bu durum onların tekfir edilmesinde durulmasını gerektirmektedir. Böylelerini baştan tekfir etmek caiz değildir. Böylelerinden herhangi birisini hüccet ikame edilmeden ve şüphe izale edilmeden tekfir etmek icma ile caiz değildir.”
« Kafir bildiğine (müslüman olduğunu iddia etmediğin sürece) tekfiri izhar etmemek küfür değildir. « hükmü hakkinda selef alimlerinin goruslerini bana bildirme fırsatınız var mıdır ?
 
Abdullah el Hanbeli Çevrimdışı

Abdullah el Hanbeli

İslam-tr Sakini
İslam-TR Üyesi
« Kafir bildiğine (müslüman olduğunu iddia etmediğin sürece) tekfiri izhar etmemek küfür değildir. « hükmü hakkinda selef alimlerinin goruslerini bana bildirme fırsatınız var mıdır ?

Maalesef tekfiri izhar edip etmeme hususunda elimde selefin bir kavli yok, bu hususta kafir imamın arkasında (takiyyeden dolayı) namaz kılan bir müslümanın hükmüyle kıyas edebilirsin, (itikadında) kafir gördüğü halde (sözünde ve amelinde) tekfiri izhar etmeyip bir de ek olarak o kafirin arkasında namaz kılan bir müslümanın namazı en fazla haram ve batıldır ve namazını iade etmesi gerekir, bu konuda selefin kavilleri bolca mevcut.

Ve ayrıca bu hüküm tüm şer’i hükümler hakkında geçerli bir hükümdür, mesela nisab miktarı hırsızlık yapan hırsızın cezası el kesme haddidir, müslüman olduğunu iddia eden bir kişi bile bile bunun farklı cezası olduğunu iddia ettiğinde nasıl kafir oluyorsa, (ikrah olmaksızın) kafire müslüman diyen hükmü bilerek tahrif ettiğinden dolayı kafir olur, ancak farklı bir ceza olduğunu söylemeden sadece bu hususta sukut ederse takiyye yapmış olması ihtimal dahilindedir, bu da duruma göre caiz, duruma göre caiz değildir, müdahane olur. Eğer tekfiri izhar etmen vacib olmuş (mesela sana onun hükmü sorulmuş), sen de kafir olduğunu bilerek ona müslüman demişsen, bu durumda kafir olursun çünkü artık hükmü tahrif etmişsin demektir.
 
M Çevrimdışı

Mithat can

Üye
İslam-TR Üyesi
Maalesef tekfiri izhar edip etmeme hususunda elimde selefin bir kavli yok, bu hususta kafir imamın arkasında (takiyyeden dolayı) namaz kılan bir müslümanın hükmüyle kıyas edebilirsin, (itikadında) kafir gördüğü halde (sözünde ve amelinde) tekfiri izhar etmeyip bir de ek olarak o kafirin arkasında namaz kılan bir müslümanın namazı en fazla haram ve batıldır ve namazını iade etmesi gerekir, bu konuda selefin kavilleri bolca mevcut.

Ve ayrıca bu hüküm tüm şer’i hükümler hakkında geçerli bir hükümdür, mesela nisab miktarı hırsızlık yapan hırsızın cezası el kesme haddidir, müslüman olduğunu iddia eden bir kişi bile bile bunun farklı cezası olduğunu iddia ettiğinde nasıl kafir oluyorsa, (ikrah olmaksızın) kafire müslüman diyen hükmü bilerek tahrif ettiğinden dolayı kafir olur, ancak farklı bir ceza olduğunu söylemeden sadece bu hususta sukut ederse takiyye yapmış olması ihtimal dahilindedir, bu da duruma göre caiz, duruma göre caiz değildir, müdahane olur. Eğer tekfiri izhar etmen vacib olmuş (mesela sana onun hükmü sorulmuş), sen de kafir olduğunu bilerek ona müslüman demişsen, bu durumda kafir olursun çünkü artık hükmü tahrif etmişsin demektir.
peki benim anlamadigim konu şu Arabistan’da yuzlerce imam idam edildi bunlarda ikrah altinda olduklarini elbette biliyorlardı sonucta ilimleri olan insanlar idi bu imamlar bu duruma duseceklerini az cok tahmin ettiklerine rağmen neden boyle birsey yaptilarda ibn baz gibi fawzan gibi bu alimler ses cikarmadi..
 
U Çevrimdışı

uksimu

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Selamun aleykum,
bildigimiz bir sey var ki suanki suud rejimi kafir bir rejimdir. Ve bu rejime karsi cikan alimler ya hapis ediliyor yada idam ediliyor. Bazi alimler bundan dolayi direk rejim kafirdir diyemiyor.
Benim sorum bu alimler ikrah hukmunde midir? Yoksa rejimi direk olarak tekfir etmeyerek kafir mi oluyorlar ?

ve aleykum selam ve rahmetullahi ve berakatuhu,

Kafir bildiğine (müslüman olduğunu iddia etmediğin sürece) tekfiri izhar etmemek küfür değildir.

Şeyh Ahmed bin Hamud el-Halidi, (Rabbim onu esaretten kurtarsın), kendisini İslam’a nispet eden tağutların küfründe tevakkuf eden veya şek eden kimsenin hakkında ne diyor:

İkinci kısım: Kendisini İslam’a nispet eden tağutlardır. Bunların durumları özellikle namaz, hac, mescitleri bina etmek, Kuran bastırmak, sadakaları ve bağışları açıktan vermek gibi İslam’ın bazı şiarlarını izhar ettiklerinden dolayı insanların birçoğuna kapalı ve karışık gelebilir. Bu kısımdaki tağutları tekfir etmeyenler şu üç halın dışına çıkmazlar:

Birinci hal: Bunlar tağuta ve onun verdiği hükümlere yardım ederler, Allah’ın hükmüne kayıtsız kalırlar ve Allah’ın nurunu söndürmek için, Onun kelimesini yok etmek için var güçleriyle çalışırlar. Bunlar Allah’ın dostlarına savaş açmışlardır ve bunu ayakta tutmak için çalışırlar. Bunlar ahirette hiçbir payları olmayan laikler, demokratlar ve bunlara benzeyenler gibi tağutların yardakçıları, onların dilleriyle konuşan tercümanları ve onlara ibadete çağıranlardır. Bunların küfründe şüphe yoktur.

İkinci hal: O tağutların hallerinin hakikatini bilmeyenlerdir. Yani o tağutların durumunu ve içine düştükleri küfrü bilmeyenlerdir. Fakat bunlar Allah’ın onların emsalleri hakkında verdiği hükümden cahil değildirler. Bu itikadı sağlam bir kişidir. Bu kimsenin üzerine bir vebal yoktur. Bunun cehaleti basit bir cehalettir. Mesela bir kimsenin her gaybı iddia edenin kâfir olduğuna inanması ancak gaybı iddia eden belirli bir kimsenin gaybı iddia ettiğini bilmemesi ve onun durumunun hakikatine muttali olmaması gibi. Bu durum ona zarar vermez ve imanına herhangi bir nakıslık getirmez.

Üçüncü hal: Bunlar tağutların iç yüzüne, İslam’dan nasıl çıktıklarına ve onların neyle küfre girdiklerine muttali olan kimselerdir. Fakat bunlar onları tekfir etmekten geri durmaktadırlar. Bu halde olanlar yine iki sınıftır:

Birinci sınıf: Onların küfürlerine ve sapık olduklarına inanan ve onlara buğz eden kimselerdir. Lakin onların kâfir olduklarını açık bir şekilde ifade etmemektedirler. Bu sınıftan olanlar kendi aralarında yine üç kısma ayrılırlar:

Birinci kısım: Bunlar müstazaf olanlardır. Bunların tağut ve yardımcılarına karşı herhangi bir direnme güçleri yoktur. Bunlar Allah’ın sıkıntı zail olana ve engel ortadan kalkana kadar kendilerini mazur gördüğü kimselerdir. İkrah altında olanlar evlasıyla bu kısma dâhildirler...

İkinci kısım: Tağutların küfrüne inanan ve bunu ikrar eden kimselerdir. Ama kendilerini koruyacak aşiret veya aşiret dışında başka mukavemet gücüne sahip olmalarına rağmen tağutların küfrünü açıkça söylemeyenlerdir. Bunlar yağcılık ve iki yüzlülük yapanlar ve Allah’ın şu buyruğu altına giren kimselerdir. “İstediler ki sen alttan alıp gevşek davranasın ki onlar da alttan alıp gevşek davransınlar.” Bu kısım insanlar masiyet ehlinden benzediklerinin hükmünü alırlar. Onları bu duruma sevk eden sebep ve gerekçeye göre günahlarının durumu şekillenecektir…


Üçüncü kısım: Bunlar şöyle diyenlerdir: “Bunların dışındakiler kâfirdir fakat bunlar kâfir değildirler.” Bunlar hiçbir gerekçe olmadan onları tekfir etmekten geri durmaktadırlar. Şüphesiz ki bu tavır o kişinin onlara İslam hükmünü vermesi demektir. Zira küfür ve İslam arasında hiçbir vasıta yoktur. Kim küfre İslam derse veya kâfirlere Müslüman derse kâfir olur. Çünkü kendisinin hiçbir tevili veya şüphesi yoktur. Ayrıca Allah’ın hükümlerinden bir hükmü kendi katında sabit olduktan ve bildikten sonra reddetmiştir.

İkinci sınıf: Bunlar tağutların hakikatlerine, onları İslam’dan çıkaran hallere ve onları küfre düşüren eylemlerine muttali olanlardır. Bunlar onların batıllarını inkâr edenler, kalpleriyle de onlara buğz edenler ve nevi kâfirdir ama muayyen tekfir ise ancak hüccet ikamesinden ve şartların oluşması ve manilerin kalkmasından sonra olabileceğini söyleyenlerdir.

Veya bu kişilerin bazı muayyen tağutları tekfir etmekten imtina etmelerinin sebebi ilim ve talimle uğraşan bazı kişilerin ortaya attığı bazı şüpheler sebebiyle zihinlerinin karışması veya bazı âlimleri veya kendilerine hüsnü zan besledikleri bazı kişileri taklit etmeleri olabilir. Veya kendilerine arız olan bir şüphe veya bir tevil veya âlimlerin bazı ifadelerini doğru anlamamaları veya da onların sözlerinden kast ettiklerinden gayrısını çıkarmaları olabilir.

Bu durum onların tekfir edilmesinde durulmasını gerektirmektedir. Böylelerini baştan tekfir etmek caiz değildir. Böylelerinden herhangi birisini hüccet ikame edilmeden ve şüphe izale edilmeden tekfir etmek icma ile caiz değildir.”
suud rejimi bildiğimiz gibi kafir mi?
 
U Çevrimdışı

uksimu

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Abdullah el Hanbeli Çevrimdışı

Abdullah el Hanbeli

İslam-tr Sakini
İslam-TR Üyesi
abdullah el hanbeliden bekliyorum cevabı.
Suud rejimi her tağuti rejim gibi kafirdir, benim anlatmak istediğim, tekfirin izhar edilip edilmemesinin hükmü idi. Sen mesela kafir bildiğin birine kafir olduğunu söylemezsen kafir olmazsın, açıkça müslüman olduğunu ikrar etmediğin sürece tekfiri izhar etmemen duruma göre ruhsattır mesela güç ve kuvvetin yok ve eziyetlere ve sıkıntılara maruz kalacaksan, duruma göre bile bile hakkı gizlemiş biri olursun mesela karşı koyacak güç ve kuvvetin var ve bu hükmü izhar etmek de sana artık vacib olmuşsa, bu hükmü gizleyip bu konuda sukut etmen caiz değildir. Eğer kafir olduğunu bilmene rağmen takiyye yapıp hükmünü gizlemekten de öteye gidip böyle birini açıkça müslüman ilan edersen (ikrah da yoksa) kafir olursun.
 
Abdullah el Hanbeli Çevrimdışı

Abdullah el Hanbeli

İslam-tr Sakini
İslam-TR Üyesi
peki benim anlamadigim konu şu Arabistan’da yuzlerce imam idam edildi bunlarda ikrah altinda olduklarini elbette biliyorlardı sonucta ilimleri olan insanlar idi bu imamlar bu duruma duseceklerini az cok tahmin ettiklerine rağmen neden boyle birsey yaptilarda ibn baz gibi fawzan gibi bu alimler ses cikarmadi..

o alimler ruhsatla değil, azimetle amel etmiş olmaları mümkündür. Hele ki alimler bu hususta dikkat etmeliler, onlar da hakkı söylemekten çekinirlerse müslüman topluluklar fesada uğrar, itikadları bozulur. Şeyh İbn Baz ve Şeyh Fawzan gibi alimlerin maalesef bazı konularda hatalı görüşleri var. Suud rejimini tekfir etmedikleri gibi hak üzere görüyorlar, şeyh Fawzan Suud devletini selefin yolunda görüyor, şeyh ibn Baz da tevhid üzere görüyor, bu devlete karşı ayaklananları baği veya harici görüyorlar.
 
U Çevrimdışı

uksimu

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Suud rejimi her tağuti rejim gibi kafirdir, benim anlatmak istediğim, tekfirin izhar edilip edilmemesinin hükmü idi. Sen mesela kafir bildiğin birine kafir olduğunu söylemezsen kafir olmazsın, açıkça müslüman olduğunu ikrar etmediğin sürece tekfiri izhar etmemen duruma göre ruhsattır mesela güç ve kuvvetin yok ve eziyetlere ve sıkıntılara maruz kalacaksan, duruma göre bile bile hakkı gizlemiş biri olursun mesela karşı koyacak güç ve kuvvetin var ve bu hükmü izhar etmek de sana artık vacib olmuşsa, bu hükmü gizleyip bu konuda sukut etmen caiz değildir. Eğer kafir olduğunu bilmene rağmen takiyye yapıp hükmünü gizlemekten de öteye gidip böyle birini açıkça müslüman ilan edersen (ikrah da yoksa) kafir olursun.
neden kafir ? suud rejimi bir iki küfrünü söylermisin
 
M Çevrimdışı

Mithat can

Üye
İslam-TR Üyesi
o alimler ruhsatla değil, azimetle amel etmiş olmaları mümkündür. Hele ki alimler bu hususta dikkat etmeliler, onlar da hakkı söylemekten çekinirlerse müslüman topluluklar fesada uğrar, itikadları bozulur. Şeyh İbn Baz ve Şeyh Fawzan gibi alimlerin maalesef bazı konularda hatalı görüşleri var. Suud rejimini tekfir etmedikleri gibi hak üzere görüyorlar, şeyh Fawzan Suud devletini selefin yolunda görüyor, şeyh ibn Baz da tevhid üzere görüyor, bu devlete karşı ayaklananları baği veya harici görüyorlar.
Kafam cok karisti bu meselede…
 
Abdullah el Hanbeli Çevrimdışı

Abdullah el Hanbeli

İslam-tr Sakini
İslam-TR Üyesi
Kafam cok karisti bu meselede…

İslâm ulemasından birine -îmam Safi olduğu rivayet edilmektedir- Kur'an-ı Kerim hakkında ne dersin? Mahluk mudur, değil midir? diye sorulduğunda:
"Tevrat, Zebur, İncil ve Kur'an'ı parmağıyla işaret ederek "işte bu dördü mahluktur" der.
Bu âlim ifadesinde takiyye yaparak Kur'an'ın değil, parmaklarının mahluk olduğunu kastetmiştir.

Mervezi şöyle demekte:
"İmam Ahmed bin Hanbel'in yanına girdim. Onu kırbaçlamışlardı. Ben de: Ya Ahmed, Yüce Allah "Kendi nefislerinizi öldürmeyin" buyurmakta (takiyye yaparak istediklerini söylemezsen) bunlar seni öldürecekler," dedim.
Bunun üzerine bana: "Ya Mervezi! Zindanın dışına çık ve bak ne göreceksin? Sonra yanıma gel" dedi. Ben de zindanın dışına çıktım. Yığınlarca insan birikmişti. Hepsinin elinde kâğıt ve kalem vardı. Onlara; "niçin bu şekilde toplandınız," diye sorduğumda bana:
"İmam Ahmed bin Hanbel'in cevabını bekliyoruz" dediler.
Daha sonra, zindana geri döndüm ve gördüklerimi İmam Ahmed'e anlattım.
Bunun üzerine İmam Ahmed bana:
"Ya Mervezi! Ölüm, bana bu insanları aldatmaktan daha sevimlidir" dedi.
 
U Çevrimdışı

uksimu

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Bu konularda ayrıntı var. Selef alimleri müslümanlar aleyhine kafirler lehine casusluk yapmayı haramlardan sayıyor, bu amelin küfür olması için küfre rıza veya istihlal şart. Eğer icma ile haram olan casusluğa dahil olan bir amel olup bir te’ville bunu kendine helal sayıyorsa hüccetten sonra tekfir edilir. Ancak bizatihi küfür olan casusluk da var, helal saymasa da, küfre rıza göstermese de küfürdür.

قيل للشافعي أرأيت المسلم يكتب إلى المشركين من أهل الحرب بأن المسلمين يريدون غزوهم أو بالعورة من عوراتهم هل يحل ذلك دمه ويكون في ذلك دلالة على ممالأة المشركين؟ قال الشافعي - رحمه الله تعالى - لا يحل دم من ثبتت له حرمة الإسلام إلا أن يقتل أو يزني بعد إحصان أو يكفر كفرا بينا بعد إيمان ثم يثبت على الكفر وليس الدلالة على عورة مسلم ولا تأييد كافر بأن يحذر أن المسلمين يريدون منه غرة ليحذرها أو يتقدم في نكاية المسلمين بكفر بين

‏Rebi bin Suleyman (رحمه الله) dedi ki:

‏"Şafii'ye 'Bir müslümanın harb ehlinden müşriklere 'Müslümanlar sizinle savaşacaklar' diye mektup yazmasından ya da onların mehremlerinden bir mehremi açık etmesinden, 'Bu kimsenin kanı helal midir (kafir midir) ? Bu yaptığı (müslümanlar aleyhinde) müşriklere yardım ettiğine (sarih) delalet eder mi?' denildi. Şafi'i -Allah ona merhamet etsin- dedi ki ; İslamın hürmeti (İslam'ı) sabit olan kimsenin kanı helal olmaz, (müslüman) öldürmesi, evliyken zina etmesi ya da imandan sonra açık bir küfürle kafir olup (irtidad edip), sonra da küfürde sebat etmesi (tevbe etmemesi) müstesna. Ne müslümanların mahremini açık etmesi ne kafirlere 'Müslümanlar sizinle savaşacak' diye uyararak yardım etmesi ne de müslümanların hezimete uğramasında bir rol oynaması, açık bir küfre delalet etmez"

‏el-Umm 4.cilt syf 264


Bunun küfür değerlendirilmemesinin sebebi olarak muasırlar genelde iki cevap verirler; ya derler ki, bu dolaylı veya kapalı yardım içeren casusluktur ve bunun için geçerlidir, mesela Hatib bin abi Balta’ah müşriklere meydan okuyarak müşriklerin müslümanlara nasıl olsa bir zararları olmayacak zannıyla gizli bir bilgi vermişti, işte böyle bir casusluk haramdır. Ya da derler ki, burada bunun küfür olmamasının sebebi yardımın dolaylı veya kapalı olmasından kaynaklanmıyor, bunu kafirlere tabi olmadan, küfrün sancağı altında olmadan yani kafirlerin görevli ajanı veya askeri olmadan veya küfür olan hedeflerine hizmet etmeden ve bağımsız hareket edip dünyevi çıkarlar için casusluk yaptığından dolayı küfür işlememiştir diyorlar.

İbn Hazm kafirlerle ittifak kurup başka müslümanlara karşı savaşanları bile 3 gruba ayırıyor

İbn Hazm der ki: ”Cihad eden müslümanlardan birini hamiyet duygusu alır da, gider harbi müşriklerden yardım isteyerek müslümanların öldürülmesini yada mallarının alınmasını yada esir alınmalarını sağlarsa (üç hali vardır):

A- Eğer kendisi güçlü ve hakim durumda olurda kafirler
bu konuda ona tabi iseler bu kimse fasıktır. Bununla kafir olmaz. Çünkü Kur’an veya icmaanın küfür dediği bir şeyi henüz yapmamıştır.

B- Eğer kafirler güçlü ve hakim konumunda olur da bu kişi onlara tabi ise işte o zaman bu kişi zikrettiğimiz gibi kafir olur

C- Yok eğer her ikisinin de konum ve güçleri eşit olur da birbirleri üzerinde sözleri geçmiyorsa bu durumda da onu kafir olarak göremeyiz.” (Muhalla/11/200-201)


Bu konuda her durumda istihlal ve küfre rıza şartını getirmek de, her durumda bizatihi küfürdür demek de doğru değildir, her vakıa ve durum ayrı değerlendirilmeli, Allahu alem.
mesele cevlaniye gelince bunları yazmıştın dostluk ile ilgili.... neden suuda gelince dost olmaları küfür oluyor ?... bu adilmi...
 
Abdullah el Hanbeli Çevrimdışı

Abdullah el Hanbeli

İslam-tr Sakini
İslam-TR Üyesi
mesele cevlaniye gelince bunları yazmıştın dostluk ile ilgili.... neden suuda gelince dost olmaları küfür oluyor ?... bu adilmi...

Ben Suud rejimine zulmettiğimi düşünmüyorum, yazımda da demişim her vakıa ve durum ayrı değerlendirilmeli, Suud rejimi Amerika’ya tabi bir rejim, Amerika’nın rızasına göre hareket ediyor, terörle mücadele adı altında şeriat isteyen ve Allah düşmanlarına karşı cihadı destekleyen müslümanları haksız yere zindana atıyor, Cevlani ise böyle değil. Hatib ibn abi Balta’ah casusluk yaparken, müşriklerin ajanı ve askeri değildi, müşriklere meydan okuyor, müslümanların zafer elde edeceği kesinleşmiş bir durumda ve müslümanlara zarar gelmeyeceği zannıyla dünyevi bir menfaat uğrunda hareket etmişti, durumu böyle olan biriyle, Allah düşmanlarına küfür amellerinde ve hedeflerinde yardım eden arasında fark var. Kaldı ki Hakan Fidan böyle bir şey iddia etmiş, Cevlani böyle bir işi yaptığı açıkça sabit değildir. Eğer işbirliği olmuşsa da nasıl bir işbirliği bu, müslümanları kafirlerin zulmüne maruz bırakacak kafirlere bir destek verme babından mı yoksa islam sancağı altında mücadele eden bir müslümanın kafirden haber alıp kafirden destek alması babından mı?

İmam İbni Teymiye'ye zalimlere veya Allah-u Teâlâ'nın düşmanlarına yardım eden kimseler hakkında soruldu. Buna şöyle cevab verdi:

"Zalimlere yardım eden, zalim hükmünü alır. Allah-u Teâlâ'nın düşmanlarına yardım eden, bu kimselerin hükmünü alır. Ebu Hanife, Malik, Ahmed ve Şafii'ye göre; herhangi bir konuda bir kimseye yardım eden, o ameli işleyen hükmündedir."

|Mecmu'ul Fetava c: 3 s. 11|

Görüldüğü gibi, ibn Teymiyye zalime zulmünde yardım edenin zalim hükmünü, kafire küfründe yardım edenin kafir hükmünü alacağını ve bunu mezhep imamların tümüne nispet ediyor, herhangi bir konuda bir kimseye yardım eden, o ameli işleyen hükmündedir diyerek bunu yardım edenin itikadına da bağlamıyor.


Antlaşmanın Şartlarını Koruyabilmek İçin Harbî Kafirlerin İstihbarat Bilgileri Doğrultusunda Haricilere Karşı Harekete Geçmenin Hükmü Nedir?
 
Son düzenleme:
U Çevrimdışı

uksimu

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Ben Suud rejimine zulmettiğimi düşünmüyorum, yazımda da demişim her vakıa ve durum ayrı değerlendirilmeli, Suud rejimi Amerika’ya tabi bir rejim, Amerika’nın rızasına göre hareket ediyor, terörle mücadele adı altında şeriat isteyen ve Allah düşmanlarına karşı cihadı destekleyen müslümanları haksız yere zindana atıyor, Cevlani ise böyle değil. Hatib ibn abi Balta’ah casusluk yaparken, müşriklerin ajanı ve askeri değildi, müşriklere meydan okuyor, müslümanların zafer elde edeceği kesinleşmiş bir durumda ve müslümanlara zarar gelmeyeceği zannıyla dünyevi bir menfaat uğrunda hareket etmişti, durumu böyle olan biriyle, Allah düşmanlarına küfür amellerinde ve hedeflerinde yardım eden arasında fark var. Kaldı ki Hakan Fidan böyle bir şey iddia etmiş, Cevlani böyle bir işi yaptığı açıkça sabit değildir. Eğer işbirliği olmuşsa da nasıl bir işbirliği bu, müslümanları kafirlerin zulmüne maruz bırakacak kafirlere bir destek verme babından mı yoksa islam sancağı altında mücadele eden bir müslümanın kafirden haber alıp kafirden destek alması babından mı?

İmam İbni Teymiye'ye zalimlere veya Allah-u Teâlâ'nın düşmanlarına yardım eden kimseler hakkında soruldu. Buna şöyle cevab verdi:

"Zalimlere yardım eden, zalim hükmünü alır. Allah-u Teâlâ'nın düşmanlarına yardım eden, bu kimselerin hükmünü alır. Ebu Hanife, Malik, Ahmed ve Şafii'ye göre; herhangi bir konuda bir kimseye yardım eden, o ameli işleyen hükmündedir."

|Mecmu'ul Fetava c: 3 s. 11|

Görüldüğü gibi, ibn Teymiyye zalime zulmünde yardım edenin zalim hükmünü, kafire küfründe yardım edenin kafir hükmünü alacağını ve bunu mezhep imamların tümüne nispet ediyor, herhangi bir konuda bir kimseye yardım eden, o ameli işleyen hükmündedir diyerek bunu yardım edenin itikadına da bağlamıyor.


Antlaşmanın Şartlarını Koruyabilmek İçin Harbî Kafirlerin İstihbarat Bilgileri Doğrultusunda Haricilere Karşı Harekete Geçmenin Hükmü Nedir?
Allah razı olsun. ama bazı yerler karışık gibi. hayırlısı inş.
 
M Çevrimdışı

Mithat can

Üye
İslam-TR Üyesi
Vunu
İslâm ulemasından birine -îmam Safi olduğu rivayet edilmektedir- Kur'an-ı Kerim hakkında ne dersin? Mahluk mudur, değil midir? diye sorulduğunda:
"Tevrat, Zebur, İncil ve Kur'an'ı parmağıyla işaret ederek "işte bu dördü mahluktur" der.
Bu âlim ifadesinde takiyye yaparak Kur'an'ın değil, parmaklarının mahluk olduğunu kastetmiştir.

Mervezi şöyle demekte:
"İmam Ahmed bin Hanbel'in yanına girdim. Onu kırbaçlamışlardı. Ben de: Ya Ahmed, Yüce Allah "Kendi nefislerinizi öldürmeyin" buyurmakta (takiyye yaparak istediklerini söylemezsen) bunlar seni öldürecekler," dedim.
Bunun üzerine bana: "Ya Mervezi! Zindanın dışına çık ve bak ne göreceksin? Sonra yanıma gel" dedi. Ben de zindanın dışına çıktım. Yığınlarca insan birikmişti. Hepsinin elinde kâğıt ve kalem vardı. Onlara; "niçin bu şekilde toplandınız," diye sorduğumda bana:
"İmam Ahmed bin Hanbel'in cevabını bekliyoruz" dediler.
Daha sonra, zindana geri döndüm ve gördüklerimi İmam Ahmed'e anlattım.
Bunun üzerine İmam Ahmed bana:
"Ya Mervezi! Ölüm, bana bu insanları aldatmaktan daha sevimlidir" dedi.
bunu anladim evet fakat bazilarinin bu alimleri tekfir etmeyenin tekfir edilmesi gerektiğini soyledikleri için kafam karismis durumda
 
Üst Ana Sayfa Alt