Tasavvuf: Tasavvuf, Müslümanlar arasında ilk zuhur ettiğinde, bunun yeni bir din olduğu ve dolayısıyla da tanınmadığı ilan edilerek tasavvuf ehline kafir muamelesi yapıldı, mürtedlik ve zındıklıkla suçlanarak öldürül- melerine fetva verildi. Çünkü bu yeni mezhep ve akide ilk zuhur ettiğinde hakiki kimlik ve gerçek yüzü ile ortaya çıkmıştı. Tasavvuf, bir küfür mezhebi ve akidesidir. Çünkü akidesi Vahdetü’l-Vücud’a, yani yaratan ile yaratılan arasında fark olmadığı esasına dayanmaktadır. Bu akidelerini gerçekleştir- mek için başvurdukları yol ise, uykusuzluk, açlık, yalnızlık ve zikir gibi şeyler- di. Tasavvuf, Müslümanlar tarafından tekfir edilince, İslam’a uygun hale getirilmesi için bazı teşebbüsler ve girişimlerde bulunuldu. Mesela yalnızlık zühd ile, uykusuzluk gece kıyamı ile, açlık da oruç ile eşleştirildi. Böylece tasavvufu İslamlaştırdılar veya İslam’ı tasavvuflaştırdılar. İşte bu şekilde tasavvuf İslam’ın bir parçası ve dinin gereklerinden biri haline getirilerek tasavvufa intisap etmeyenler, İslam dairesinden çıkmış olarak telakki edildi. Mutasavvıfların yeni bir fıkhı, özel kitapları, özel yöntem, şeyhler ve müesse- seleri vardır. Mutasavvıflar, önemli ve bir o kadar da zor olan meseleleri halletmek için (ki bunların başında tasavvuf dinine göre İslam’ı şekillendir- mek gelmektedir) bazı zeki insanları yanlarına almayı da başarmışlardır. Nitekim Ebu Hamid el-Gazzali, “İhyau Ulumi’d-Din” isimli kitabında bu yükün birçoğunu yüklenerek fıkıh, Tevhid ve İslam ahlakını tasavvufla birleş- tirerek tek bir şey haline getirmeye çalışmıştır. Neticede insanlara hakikatı söyleyenler kınanmış, şöyle diyenler ise alkışlanmıştır: “Ümmetin has önder- leri; Malik ve diğer imamlar ile Ebu’l Kasım’dır. Bunları taklit vaciptir. Alimler anlaşılır bir dil ile böyle nakletmişlerdir.”369 Bunlara göre Ebu’l Kasım’ı370 taklit etmek dini vecibelerdendir.
369 Cevheretü Tevhid
370 Buradaki Ebu’l Kasım’dan kasıt, bu künye ile anılan Kuşeyri’dir
Sufiye, Müslümanın hayatından, hayat ve hareket yolunu uzaklaştıran sapık bir yoldur. Buna ilaveten, Vahdet’ül Vücud’a dayanan akidesi ve yine halvet, açlık ve uykusuzluğa dayanan ibadetleriyle bir dindir. Bir çok faziletli kimse, mutasavvıfların değişim ve hareket konusundaki yollarına uymuşlar- dır. Bazı İslami cemaat ve örgütlerin de şiarı olan bu yolu izah eden en açık ibare, şu ifadelerdir: “Siz İslam devletini kalplerinize kurun. Ki, o da yeryüzü- ne kurulsun.” İşte terbiye ve tezkiye davasına sahip olanların anlayışları ve ortaya attıkları düşünceleri budur. Bazıları, bazı cemaat veya şahıslara “akide yönünden selefî, yol olarak ihvanî” demeyi uygun görürler. Hiç şüphe duy- madan diyebiliriz ki bunlar; “Siz İslam devletini kalplerinize kurun. Ki, o da yeryüzüne kurulsun” şiarına sahip kimselerdir. Yani bunlar değişimin, tezkiye ve terbiye yoluyla gerçekleşeceğine inanan, akide yönünden selefi ama meşrep olarak sufi kimselerdir.
Ebu Katade el-FİLİSTİNİ / El Cihad Vel İctihad
(Not: Tasavvufla İlgili Ebu Katade'nin diğer araştırmalarını ve yorumlarını okuyabilirsiniz...)