Cihad farz-ı ayn olduğu durumlarda/zaman eli silah tutan her erkeğe Cihad farz-ı ayn olur.
"İman edenler: "Keşke cihad hakkında bir sûre indirilse." derlerdi. Ama hükmü açık bir sûre indirilib de, içerisinde savaş zikredilince kalblerinde hastalık olanların ölüm korkusuyla baygınlık geçiren bir kimsenin bakışı gibi sana baktığını görürsün. Oysa onlar için ölüm yaşamaktan daha uygundur." (Muhammed 4)
Cihadın farz-ı ayn olduğu durumlarda, günümüzdeki gibi mustevli kafirlerin İslam coğrafyalarını işgal etmiş olması, kadınların kızların zindanlarda necis muşriklerce ırzına geçilmesi vb. durumlarda muslumanların zayıf olması ve İslam emirinin emri gibi durumlarda Cihad Farz-ı ayn olur.
"Hem size ne oluyor ki, Allah yolunda: "Ey Rabbimiz! bizleri bu halkı zâlim olan memleketten çıkar, tarafından bizi iyi idare edecek bir sahib ve bize katından bir kurtarıcı gönder" diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların kurtarılması uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?" (Nisa 75)
"Ey iman edenler! Düşmana karşı her türlü savunma tedbirinizi alınız. Onlara karşı ya küçük birlikler halinde hareket ediniz veya topyekün seferber olunuz." (Nisa 71)
"Doğrusu, Allah katında ayların sayısı oniki aydır. Gökleri ve yeri yarattığı günkü Allah yazısında (böyle yazılmıştır). Bunlardan dördü haram aylardır. Bu da doğru olan dinin hükmüdür. Bu sebeble bunlar hakkında nefislerinize haksızlık yapmayınız. Muşrikler size karşı topyekün savaştıkları gibi siz de onlara karşı topyekün savaş açın. Ve iyi bilin ki, Allah muttakilerle beraberdir." (Tevbe 36)
Muslumanların güçlü olduğu, mucahidlerin düşmanı bertaraf edebilecek seviyede olduğu durumlarda, yeteri kadarından fazlasının cihada katılması üzerlerine farz değildir. Buna rağmen cihada katılıb ecir almak isteyen katılabilir.
Bununla beraber müminlerin hepsinin birden topyekün savaşa katılmaları uygun değildir. Her kabileden bir kısım insanlar da din ilimlerinde derinleşmeli ve kabileleri savaştan dönüb gelince onları uyarmalıdır ki, böylece Allah'ın azabından sakınırlar.
"O anki Cihada gitmeyenler, bir sonraki cihada gidenlerle yer değiştirerek cihada giderek o havayı yaşamaları sağlanır. Böylece İslamın bir ruhbanlık sınıfı gibi belli kişilere has olmadığı, her muslumanın mucahid , davetçi, ilim ehli olmaya zemin sağlanmış olunur." (Tevbe 122)
***
Günümüzdeki merkezi zamanında Hindistan, şu anda oradan ayrılmış olan pakistan'da bulunan tebliğ cemaati, İslam'ın sadece davet yönünü ön plana çıkararak hareket etmektedir. Cihadın farz-ı ayn veya farz-ı kifaye olması onların için bir şey ifade etmez. Velev ki, kendileri Myanmar ve Burma'da silahsız olarak tebliğ için bulunmuş olsalarda, kafirler bu hallerine bile musade etmeyip saldırmakta, katledilebilmektedirler. Buna rağmen hâla uyanamamaktadırlar.
Sırf davet ile İslam'a hizmet veya hakim kılmak diye bir anlayışa İslam'ın neresinden sahib oldunuz? Hele ki, muslumanların paramparça olduğu, kafirlerin azgın ve aç kurtlar gibi muslumanların üzerine üşüştükleri zaman diliminde, mucahidlere destek vermek yerine; Avrupada, Amerika'da sözde davet turları caiz mi?
Ayrıca bilumum kafir devletlerin bunlardan sakınmadan kapılarını açmaları hiç mi sizi düşündürmüyor?
İran'ın Zahidan kentinde bulunan ve şiilerce musade edilen tebliğ cemaatinin mescidinin büyüklüğünü tasavvur etmek çok zordur.
Allah'tan korkun , Rasulullahın (s.a.v.) ve ashabının böyle bir durumda nasıl hareket ettiğini fehmedin. Bir musluman bacının tesettürünü açan yahudi sebebiyle harb açan Nebi'ye iman etmiyor muyuz ? Yoksa elinizdeki Kur'anda Cihad (farz) ayetleri (Bakara 216) nazil olmadan mı din tamamlanmış hali mevcut? Hakimiyet mevzusu zaten tebliğ cemaatinde tam bir fiyaskodur. Seçim günleri sandık başlarında damgalandıklarına şahidiz!