Bu ayetlerdeki hükmünün amm (genel) olduğunu bildirdikten sonra:
"Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir." (Maide: 44) ayetindeki "küfrün" İslam milletinden çıkartan bir küfür mü, yoksa İslam milletinden çıkartmayan bir küfür mü olduğu meselesini açıklamak gerekir.
Her kim Allah-u Teâlâ'nın hükmünü yahudilerin yaptığı gibi değiştirirse, o kimse büyük küfür işlemiş ve kafir olmuştur. Bu konuda alimler arasında herhangi bir ihtilaf yoktur.
Fakat sapık bir fırka olan Havariç, bu ayetleri yanlış anlamış ve Allah-u Teâlâ'nın hükmüne muhalefet ederek veya büyük günah işleyerek ölen kimselere kafir hükmünü vermişlerdir. Sahabeler ise bu sapık taifeye reddiye olmak üzere; onların ayetleri yanlış anladıklarını, bu ayetlerde kastedilen kimselerin Allah-u Teâlâ'nın hükmünü yahudilerin yaptığı gibi değiştiren kimseler olduğunu ve İslam milletinden çıkartan büyük küfür işlediklerini; Allah-u Teâlâ'nın hükmünü değiştirmeksizin, sırf nefsine uyduğu için belli bir meselede, Allah-u Teâlâ'nın o mesele hakkında indirdiği hükmü uygulamayıp meseleyi değiştirerek değiştirdiği meseleye Allah-u Teâlâ'nın indirdiği hükmü uygulayan kimsenin ise, bu yaptığını helal görmemesi şartıyla büyük küfür değil, İslam’dan çıkartmayan küçük küfür işlediğini söylemişlerdir.
Zamanımızda ise tagutların şeyhleri ve belamlar, sahabelerin Havaric’e yapmış oldukları bu reddiyeyi kendilerine delil almakta ve böylece Allah-u Teâlâ'nın şeriatini bir kenara atarak onun yerine beşeri kanunları uygulayan tagutların büyük küfür işlemediklerini, İslam’dan çıkartmayan küçük küfür işlediklerini söylemektedirler. Bu mesele ileride daha geniş olarak açıklanacak.
Fakat öncelikle Allah-u Teâlâ'nın indirdiğiyle hükmetmeyenlerin ne zaman büyük küfür işledikleri konusunu örneklerle açıklayalım.
1 - Allah-u Teâlâ'nın indirdiğini reddederek Allah-u Teâlâ'nın indirdiği dışında kanunlarla hükmetmeyi caiz gören hakim.
Bu hakim Allah-u Teâlâ'nın ayetlerini inkar etmiş olduğu için kafirdir.
İbni Kudame şöyle dedi:
"Allah-u Teâlâ'nın kesin olarak haram kıldığı icmayla sabit olan bir şeyi veya müslümanlar arasında haramlığı yaygınlaşan ve haramlığı konusunda hiçbir şüphe olmayan domuz eti, zina ve bunlar gibi haramların helal olduğuna her kim inanırsa işte o kimse kafir olur." (El Mugni c: 12, s: 276 Darul Hicre baskısı)
İmam Karafi şöyle dedi:
"Küfrün aslı; kainatın yaratıcısını ve herkes tarafından farz olduğu bilinen namaz, oruç gibi amelleri inkar etmektir. Küfür, sadece Allah-u Teâlâ'nın farz kıldığı amelleri inkar etmekle olmaz, aynı zamanda mübah olduğu herkes tarafından bilinen meselelerin helal olduğunu inkar etmekle de olur. Allah-u Teâlâ'nın inciri ve üzümü helal kılmadığını söylemek veya üzerinde icma edilen meseleleri inkar edenin kafir olmayacağına inanmak gibi... (El Furuk c: 4 s: 115117 Dar İhya el Kutubil Arabiyye baskısı.)
"Nihayetil Muhtac" kitabının yazarı, "Riddeti Gerektiren Ameller" den söz ederken şöyle demiştir:
"Rasulü yalanlarsa... veya zina, livata, içki içme ve vergi gibi hakkında haram olduğuna dair icma olan meseleleri helal kılarsa... Zira Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in dinde olduğunu haber verdiği, dinde sabit olan bir şeyi reddeden kimse böyle yapmakla rasulü yalanlamıştır.
Aynı şekilde evlenme, alış veriş gibi helal olduğu icmayla sabit olan bir meseleyi haram kılmak da küfürdür...
Yine beş vakit namaz kılmak, sehiv secdesi yapmak gibi icmayla sabit olan amelleri veya meşruluğu herkes tarafından bilinen sünnet namazlarını veya bayram namazlarını inkar eden veya altıncı bir namazın olduğunu söyleyen kimse de kafir olur..." (Nihayetil Muhtac Şerhil Menac c: 7 s: 411 Halebi baskısı)
İbni Teymiye şöyle dedi:
"Kim beş vakit namazın, zekatın, ramazan orucunun ve beyti haccetmenin farz olduğuna inanmaz, Allah-u Teâlâ ve rasulünün haram kıldığı fuhuş, zulüm, şirk, iftira gibi amelleri haram kılmazsa kafir ve mürted olur. Böyle bir kimse tevbeye çağırılır. Şayet tevbe etmezse bütün müslüman alimlere göre öldürülür ve iki şehadeti söylüyor olması ona bir fayda sağlamaz." (Fetvalar)
2 - Allah-u Teâlâ ve rasulünün hükmünü uygulamanın gerekli olmadığına inanan hakim.
Bu hakim, Allah-u Teâlâ ve rasulünün hükmünü gereksiz gördüğü için küfre girmiştir.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Herhangi bir şey hakkında ihtilafa düşerseniz onu Allah’a ve Rasulune havale edin! Eğer Allah’a ve ahiret gününe iman etmişseniz... İşte bu daha hayırlı ve sonuç itibarı ile de daha güzeldir." (Nisa: 59)
Allah-u Teâlâ bu ayette, teşri hakkını sadece Allah-u Teâlâ'ya vermek gerektiğini, iman şartına bağlamıştır. Bu sebeble her kim Allah ve rasulünün hükmünü uygulamanın gerekli olmadığını söylerse işte o, her ne kadar müslüman olduğunu söylese de iman etmiş değildir.
3 - Allah-u Teâlâ'nın hükmünü reddetmediği halde Allah-u Teâlâ'nın hükmünden başka hükümlerin de uygulayabileceğine inanan hakim.
Bu hakim, her ne kadar Allah-u Teâlâ'nın hükmünü inkar etmese de Allah-u Teâlâ'dan başkasının hükmünün uygulanabileceğini söylemekle Allah-u Teâlâ'nın hükmünün yetersiz olduğunu söylemiş, onu küçümsemiş ve dolayısıyla küfre girmiştir.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Andolsun biz, açıklayıcı ayetler indirdik. Allah, dilediğini doğru yola yöneltip iletir. Onlar derler ki: "Allah’a ve rasulüne iman ettik ve itaat ettik." Sonra bunun ardından onlardan bir grup sırt çevirir. Bunlar iman etmiş değildirler. Aralarında hükmetmesi için Allah’a ve Rasulüne çağrıldıkları zaman, onlardan bir grup yüz çevirir. Eğer hak lehlerinde ise, ona boyun eğerek gelirler. Bunların kalplerinde hastalık mı var? Yoksa kuşkuya mı kapıldılar? Yoksa Allah’ın ve elçisinin kendilerine haksızlık yapacağından mı korkuyorlar? Hayır, onlar zalim kimselerdir. Aralarında hükmetmesi için, Allaha ve elçisine çağrıldıkları zaman mümin olanların sözü: "İşittik ve itaat ettik" demektir. İşte felaha kavuşanlar bunlardır! Kim Allah’a ve Rasulüne itaat ederse ve Allah’tan korkup O’ndan sakınırsa... İşte kurtuluşa ve mutluluğa erenler bunlardır!" (Nur: 46-52)
Bu ayete göre her kim, Allah-u Teâlâ'ya ve rasulüne iman ettiğini ve hatta itaat ettiğini söyler, buna rağmen Allah-u Teâlâ ve rasulünün hükmünden yüz çevirir ve uygulamazsa işte bu kimse, Allah-u Teâlâ ve rasulünün hükmünü inkar etmese bile, ameliyle beğenmediği için küfre girmiştir.
4 - Allah-u Teâlâ'nın hükmünün bu zamanda uygulanamayacağını söyleyen hakim.
Bu hakim de Allah-u Teâlâ'nın hükümlerinin her zaman ve mekana hitap edemeyecek kadar basit, yetersiz ve eksik olduğunu söyleyerek küfre girmiştir.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"İhtilaf ettiğiniz her konuda hüküm verecek olan Allah’tır." (Şura: 10)
"Rasul size ne verdiyse onu alın, size neyi yasak ettiyse ondan da sakın! Allah’tan korkun! Şüphesiz ki Allah’ın azabı şiddetlidir." (Haşr: 7)
"O, hükmüne hiç kimseyi ortak etmez." (Kehf: 26)
Allah-u Teâlâ bu ayetlerde hükümlerine tabi olunmasını belli bir zamana has kılmamış, her zamanda sadece kendisinin ve rasulünün hükmüne uyulması gerektiğini söylemiş ve hükmünde hiçbir zaman ortak kabul etmediğini haber vermiştir. Bu sebeble her kim Allah ve rasulünün hükümlerini belli bir zamanla sınırlandırır ve başka zamanlar için uygun olmadığını söylerse Allah-u Teâlâ'nın ayetlerini inkar etmiş ve kafir olmuştur.
5 - Allah-u Teâlâ'nın hükmü uygulandığında müslümanların gerileyeceğini söyleyen hakim.
Bu da bir önceki hakim gibi küfürdedir.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Allah, Kitabı ve mizanı hak ile indirdi. Ne bilirsin; belki kıyamet saati pek yakındır." (Şura: 17)
"Sonra seni de emir konusunda bir şeriat üzere kıldık. Sen ona uy ve bilmeyenlerin heva (istek ve tutku)larına uyma! Çünkü onlar, Allah’tan (gelecek) hiçbir şeyi senden savamazlar. Şüphesiz zalimler, birbirlerinin velisidirler. Allah ise, muttakilerin velisidir." (Casiye: 18-19)
"Ey iman edenler! Allah’ın rasulünün huzurunda öne geçmeyin ve Allah’tan sakının! Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir." (Hucurat: 1)
Bu ayetlere göre Allah-u Teâlâ, İslam’ı uyulması gereken bir din ve onun hükümlerini de uyulması gereken bir şeriat kılmış, hiçbir şeriat ve dinin bundan öne geçirilmemesini emretmiştir. Zira Allah-u Teâlâ'nın dini ve şeriati müslümanların refahı, mutluluğu ve gelişmesi için uyulması gereken tek din ve şeriattır. Asıl bundan başka din ve şeriatlere uyulduğunda insanların mutluluğu, refahı ve gelişmesi bozulur. Bu sebeble her kim, Allah-u Teâlâ'nın din ve şeriati uygulandığında müslümanların gerileyeceğini söylerse işte o kimse, Allah-u Teâlâ'nın ayetlerini inkar etmiş ve kafir olmuştur.
6 - Dinin, Allah-u Teâlâ ile kul arasında olduğunu, siyasete karışmadığını, sadece camilerde kalması gerektiğini, siyasi, iktisadi ve kulların birbirleri arasındaki diğer dünyevi ilişkilerde uygulanacak kanunların dini kanunlar olmaması gerektiğini söyleyen hakim.
Bu hakim, Allah’ın hükümlerini beğenmediği için küfre girmiştir.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"İşte böylece, biz onu (Kur’an’ı) Arapça bir hüküm olarak indirdik." (Ra’d: 37)
"Hüküm, yalnız Allah’a aittir. Ona tevekkül ettim. Tevekkül edenler yalnız O’na tevekkül etsin." (Yusuf: 67)
"Haberiniz olsun; hüküm yalnız O’nundur. Ve O, hesap görenlerin en süratli olanıdır." (En’am: 62)
"Hayır, emrin tümü Allah’ındır." (Ra’d: 31)
"Rasulü, kendi aranızda birbirinizi çağırdığınız gibi çağırmayın! Allah, sizden bir diğerinizi siper ederek kaçanları gerçekten bilir. Böylece onun emrine aykırı davrananlar, kendilerine bir fitnenin isabet etmesinden veya acı bir azabın gelmesinden sakınsınlar." (Nur: 63)
"Allah onların göğüslerinin sakladıklarını ve açığa vurduklarını bilir. O, Allah’tır. Kendisinden başka ibadete layık ilah yoktur. İlkte de, sonda da hamd O’nundur. Hüküm O’nundur ve O’na döndürüleceksiniz." (Kasas: 69-70)
Allah-u Teâlâ bu ayetlerde hükmün sadece kendisine ait olduğunu, belli bir mekan, ve olaylara has kılınmadığını bildirmektedir. Allah-u Teâlâ'nın hükmü her mekan ve olaylar için geçerlidir. Bu sebeble her kim Allah-u Teâlâ'nın hükümlerini belli bir mekan ve olaylarla sınırlandırırsa Allah-u Teâlâ'nın ayetlerini inkar etmiş ve kafir olmuştur.
7 - İslam dininin hırsıza verdiği el kesme cezasının, zinakar evliye verdiği recm (taşlanarak öldürülme) cezasının ve bunlar gibi daha başka suçlara koyduğu cezaların zamanımıza uygun olmadığını söyleyen hakim.
Bu hakim, Allah-u Teâlâ'nın böyle suçlar için bildiği hükümlerin zulüm hükümler olduğunu, kendisinin bildirdiği hükmün ise adil olduğunu, dolayısıyla kendisinin Allah-u Teâlâ'dan daha şefkatli ve merhametli olduğunu söylemiş ve böylece küfre girmiştir.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Allah ve rasulü bir konuda hüküm verdiğinde inanmış erkek ve kadınların artık işlerinde başka yolu seçme hakları yoktur. Her kim Allah’a ve rasulüne başkaldırırsa apaçık bir şekilde sapmış olur." (Ahzab: 36)
"Hayır! Rabbine andolsun ki, aralarında ihtilaf ettikleri şeylerde seni hakem tayin edip sonra haklarında verdiğin hükümden dolayı kalplerinde bir sıkıntı duymadan tamamen kabul etmedikçe iman etmiş olmazlar." (Nisa: 65)
"Rabbin dilediğini yaratır ve seçer. Onların ise seçme hakları yoktur. Allah, onların ortak koştukları şeylerden münezzeh ve yücedir." (Kasas: 68)
Allah-u Teâlâ, kulları arasında olabilecek olaylar hakkında hükümlerini bildirmiştir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem da bu hükümleri açıklamıştır. Allah-u Teâlâ ve rasulü bir konuda hüküm bildirdikten sonra artık hiç kimsenin başka bir hükmü seçme hakkı yoktur. Bu sebeble her kim Allah-u Teâlâ ve rasulü bir konuda hüküm bildirdikten sonra başka hükümleri seçer ve Allah-u Teâlâ ve rasulünün hükümlerinin adil olmadığını söylerse, Allah-u Teâlâ'nın kulları için seçip beğendiğini beğenmemiş ve dolayısıyla kafir olmuş olur.