inşeALLAH konuya dair yine bazı alimlerin görüşleriyle devam edelim:
"Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir." (Maide: 44) ayetinin nüzul sebebinden, Allah-u Teâlâ'nın hükmünü terkeden ve uygulamayan kimsenin kafir olduğu anlaşılmaktadır. Tıpkı yahudilerin yaptığı gibi...
Bu ayete göre; her kim Allah-u Teâlâ'nın hükmüyle hükmetmezse, velev ki başka hükümlerle de hükmetmesin, kafir olur.
Buna göre her kim Allah-u Teâlâ'nın hükümlerine muhalif hükümler icad eder, onları insanlara uygular ve insanları onlara uymaya zorlarsa, kafir olur.
"Yoksa onların Allah’ın izin vermediği şeyi kendilerine dinden bir şeriat koyan ortakları mı vardır?" (Şura: 21)
Bu ayete göre; her kim Allah-u Teâlâ'nın izin vermediği bir konuda insanlar için teşri (kanun) koyarsa, işte o kimse kendisini rububiyyette Allah-u Teâlâ'ya ortak koşmuş olur. Her kim de bu kimseye teşri (kanun koyma) hakkını verir ve itaat ederse, o kimseyi Allah-u Teâlâ'ya eş koşmuş ve Allah-u Teâlâ'dan başka rab edinmiş olur.
İbni Kesir bu ayetin tefsirinde şöyle dedi:
"Bu kimseler Allah-u Teâlâ'nın şeriatine değil, cin ve insan şeytanların şeriatine uyuyorlar. Böylece bu insan ve cin şeytanlarının onlara haram kıldığı bahira, saibe, vasile ve ham’ın haram ve onlara helal kıldıkları ölü eti, kan, kumar ve bunlar gibi cahiliyede uydurdukları batıl sapıklıkların ise helal olduğu konusunda onlara itaat ederler. Senin dininin hükümlerine ise asla tabi olmazlar." (İbni Kesir tefsiri c: 4 s: 111)
İbni Teymiye bu ayet hakkında şöyle dedi:
"Bu ayete göre her kim delili olmaksızın kendisini Allah’a yaklaştırması için bir amel uydurur veya Allah’ın şeriatine bakmaksızın bir ameli eli veya diliyle farz kılarsa, işte o kimse Allah’ın izin vermediği bir şeriat uydurmuş olur. Her kim de bu konuda ona tabi olursa onu Allah’a eş koşmuş olur."(İktidau Sırati Mustakim s: 267 Medeni baskısı...)
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"O, hükmüne hiç kimseyi ortak etmez." (Kehf: 26)
Bu ayete göre her kim Allah-u Teâlâ'nın izni dışında insanlara bir kanun koyarsa işte o kimse, kendisini Allah-u Teâlâ'ya eş koşmuş olur.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"(Haram aylarının) yerlerini değiştirmek ancak inkarda bir artıştır. Bununla kafirler şaşırtılıp, saptırılır. Allah’ın haram kıldığına sayı bakımından uymak için, onu bir yıl helal, bir yıl haram kılıyorlar. Böylelikle Allah’ın haram kıldığını helal kılmış oluyorlar. Yaptıklarının kötülüğü kendilerine "çekici ve süslü" gösterilmiştir. Allah, inkarcı bir topluluğa hidayet vermez." (Tevbe: 37)
Haram ayların yerlerini değiştirmek, Allah-u Teâlâ'nın izin vermediği yeni bir teşri koymaktır. Allah-u Teâlâ bu yeni teşriye küfür ismini vermiştir. Bu ayete göre Allah-u Teâlâ'nın şeriatine muhalif teşri yapan bir kimse kafir olur.
İbni Hazm Tevbe: 37 ayetini zikrettikten sonra şöyle dedi:
"Kur’an’ın indiği arapça dilinin gereği olarak, bir şeyin fazlası, o şeyin cinsinden olması gerekir. Bu (yani; ayetteki:"(Haram aylarının) yerlerini değiştirmek ancak inkarda bir artıştır" lafzı) ise haram ayların yerlerini değiştirmenin küfür olduğunu göstermektedir. Haram ayların yerlerini değiştirmek bir ameldir ve bu amel Allah-u Teâlâ'nın haram kıldığını helal kılmaktır. Bu sebeble her kim Allah-u Teâlâ'nın haram kıldığını bildiği bir meseleyi helal kılarsa, yaptığı bu fiille kafir olur." (El-Fasl İbni Hazm c. 3 s: 245)
İbni Hazm’ın sözünden; büyük küfre girmenin sadece inançla değil, amelle de olabileceği anlaşılmaktadır. İşte bu sebeble, bir şeyi Allah-u Teâlâ'nın haram kıldığını bildiği halde helal kılan kişi kafir olur. Bu kimsenin, o fiilin haram olduğuna inanması, onun küfrüne engel değildir.
İmam Şatıbi’nin bu konuyla ilgili çok sözü vardır. Onlardan bazısı:
İmam Şatibi bidat ehli hakkında konuştuktan ve:
"Ey iman edenler! Allah’ın sizin için helal kıldığı güzel şeyleri haram kılmayın ve haddi aşmayın! Şüphesiz Allah, haddi aşanları sevmez." (Maide: 87) ayetini zikrettikten sonra bu ayetin nüzul sebebini de zikretti ve sonra bazı sahabelerin; evlenmeyi ve et yemeyi terketmekle ilgili düşüncelerini zikretti. Sonra da şöyle dedi:
"Bu mevzuyla ilgili şu meseleler vardır:
1 - Helali haram kılmak bir kaç şekilde olabilir.
a - Gerçek Manada Haram Kılmak: Bu haram kılma ameli kafirlerde olur. bahira, saibe, vasile, ham’ı haram kılmaları gibi.. Bunlar dışında, kendi görüşlerine uyarak haram kıldıkları meseleler de buna girer.
Allah-u Teâlâ'nın şu sözü de bu konu ile alakalıdır:
"Diliniz yalana alıştığı için: "Bu haram, bu helal demeyin. Zira Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Şüphesiz Allah’a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa ermezler." (Nahl: 116)
İslam’a bağlı olan kişilerin kendi görüşleriyle yaptıkları bunlara benzer haram kılma fiilleri de bu bölüme girer...." (Şatıbi sonra diğer meseleleri zikretti.) (El’itisam c. 1 s: 328)
İmam Şatibi bu sözleriyle, cahiliye ehlinin kendi arzularına göre helal olan bazı şeyleri haram kılması ile insanın zühd için bazı şeyleri terketmesinin arasını ayırmak istemiştir. Yani; kafirlerin, Allah-u Teâlâ'nın helal kıldığı şeyleri kendi görüşleriyle haram kılmaları veya İslam’a nispet edilen bazı kimselerin sırf kendi görüşlerine dayanarak Allah-u Teâlâ'nın kesin helal kıldığı meseleleri haram kılmalarıyla, dünyevi bazı amelleri zühd (takva) sebebiyle terketmenin arasını ayırmıştır. Bu amellerden birincisi apaçık bir küfürdür, ikincisi ise küfür değildir.
Zamanımızda İslam şeriatinin yerini alan beşeri kanunların birinci bölüme girdiğinde hiçbir akıl sahibi şüphe etmez.
İmam Şatıbi bir başka yerde şöyle dedi:
"Bidatlere bakıldığında, mertebelerinin değişik olduğu görülür. Bidatlerin bazıları apaçık küfürdür.
"Allah’ın yarattığı ekinlerden ve hayvanlardan Allah’a pay ayırıp zanlarınca: "Bu Allah’a, bu da ortak koştuklarımıza (putlarımıza) dediler. Ortak koştukları için ayrılan Allah’a geçmiyor, fakat Allah için ayrılan ortak koştuklarına geçiyor! Ne kötü hüküm veriyorlar!" (En’am: 136)
"Bir de dediler ki: "Bu hayvanların karınlarında olan, yalnızca erkeklerimize aittir, eşlerimize ise haramdır. Eğer o, ölü doğarsa onlar da buna ortaktırlar." Allah, (bu) uydurduklarının cezasını verecektir. Şüphesiz O, hüküm sahibi olandır, bilendir." (En’am: 139)
"Allah bahira, saibe, vasile, ham diye birşey kılmamıştır. Fakat kafirler yalan yere Allah’a iftira etmektedirler ve onların çoğunun da kafaları çalışmaz." (Maide: 103)
Allah-u Teâlâ'nın: bu ayetlerde zikrettiği cahili bidatler, açık birer küfürdür. Yine münafıkların kendi nefis ve mallarını korumak amacıyla uydurdukları küfürler de böyledir. Bunlara benzer her amel, apaçık küfür olan amellerdir ve bunların açık bir küfür olduğunda asla şüphe edilmez." (El-İtisam c: 2 s: 37)
İmam Şatıbi’nin "bunlara benzer" sözüne, şüphesiz zamanımızda uygulanan beşeri kanunlar da girer. Çünkü bu kanunlar, cahiliyide uydurulan kanunlar gibi Allah-u Teâlâ'nın izni olmaksızın uydurulan yeni birer kanundur.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Onlar, hahamlarını, rahiblerini ve Meryem oğlu Mesih’i Allah’tan başka rabler edindiler. Oysa tek olan Allah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardı. O’ndan başka ibadete layık ilah yoktur. O, onların ortak koştuklarından münezzehtir." (Tevbe: 31)
Adiyy b. Hatem radiyallahu anh boynunda gümüşten bir hac takılı olduğu halde Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’ın yanına girdi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem o esnada Tevbe: 31 ayetini okuyordu. Adiyy radiyallahu anh bu ayeti duyunca Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’a şöyle dedi:
"Onlar haham ve papazlarına tapmıyorlardı."
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ona şöyle dedi:
"Bu doğru değil, onlar onlara tapıyorlardı. Zira onlar haramı helal, helali haram yaptıklarında onlara tabi oldular. İşte onlara ibadet etmek böyledir!" (Ahmed Müsnedinde, İbni Cerir, İbni Teymiye hasen dedi.)
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bu hadiste ibadeti, teşride (helal ve haram yapma konusunda) itaat ve tabi olmak olarak açıklamıştır.
İbni Kesir şöyle dedi:
"Suddi bu ayet hakkında şöyle dedi:
"Allah-u Teâlâ'nın kitabını arkalarına atarak adamların görüşlerini aldılar. Onun için Allah-u Teâlâ şöyle buyurdu:
"Oysa Allah, onları bir ilaha tapmaya davet etmiştir." Yani; sadece "Allah-u Teâlâ'nın haram kıldığı haram, helal kıldığı helaldir" hükmüne tabi olunur ve bu konudaki hükmü uygulanır. Ondan başka ibadete layık ilah yoktur. O ortak koştuklarından münezzehtir." (İbni Kesir Tefsiri)
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Ey Kitab ehli! Yalnız Allah'a kulluk etmemiz, O'na hiçbir şeyi ortak koşmamamız, Allahı bırakıp birbirimizi rab olarak benimsememek üzere sizinle bizim aramızdaki müşterek bir söze gelin! Eğer yüz çevirirlerse "bizim müslüman olduğumuza şahit olun", deyin!" (Ali İmran: 64)
Kurtubi, Ali İmran: 64 ayetinin tefsirinde şöyle dedi:
"Allah’tan başka birbirimizi rabler edinmemek üzere..." Bu ayet; "Allah-u Teâlâ'nın haram kıldığını helal, helal kıldığını haram yapma konusunda birbirimize tabi olmayalım" demektir. Bu ayetin manası,
"Onlar, hahamlarını, rahiblerini ve Meryem oğlu Mesih’i Allah’tan başka rabler edindiler..." ayetinin manası gibidir. Bu ayet ise; Allah-u Teâlâ'nın haram kıldığını helal, helal kıldığını haram yapan kimselere tabi olanlar, o kimseleri Rab seviyesine çıkardılar" manasındadır." (Kurtubi Tefsiri)
Bu ayetlerin hepsine göre; her kim Allah-u Teâlâ'nın izin vermediği bir meselede insanlar için bir hüküm verirse, kendisini Allah-u Teâlâ'ya eş koşmuş ve Allah-u Teâlâ'dan başka rab ilan etmiş demektir. Her kim de bu kimseye itaat eder ve ona tabi olursa, onu Allah-u Teâlâ'ya şirk koşmuş ve itaat ettiği kişiyi rab edinmiş olur.
Buna göre her kim, Allah-u Teâlâ'nın hükmünü bir kenara bırakır ve başka kanunlarla hükmederse, kafir olur.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Üzerine Allah’ın ismi zikredilmeyenleri (hayvanları) yemeyin! Çünkü o bir fısktır. Muhakkak ki şeytanlar dostlarına sizinle mücadele etmeleri için vahyeder. Eğer onlara itaat ederseniz muhakkak müşrik olursunuz." (En’am: 121)
"Sana ve senden öncekilere indirilenlere iman ettiklerini iddia edenleri görmüyor musun? Reddetmeleri emir olunmuşken taguta muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor." (Nisa: 60)
İslam geldiği zamandaki müşrikler, hayatlarını Allah-u Teâlâ'nın şeriatine göre değil, cahili adetlere ve tagutlarının hükümlerine göre düzenliyorlardı. Kitab ehli olan yahudi ve hristiyanlar ise din adamlarının ve hakimlerinin heva ve heveslerinden uydurduklarına uyar ve bu kimselerin belirlediği hükümleri hayatlarında uygularlardı. Zaten Maide: 44 ayeti de yahudiler hakkında inmiştir. Zira bu Kur’an ayetleri, müslümanlar da kitab ehli ve müşrikler gibi yapmasınlar diye onları uyarmak için iniyordu. Bu sebeble müslümanlardan hiçbir kimse ne Mekke’de ne de Medine’de, İslam şeriatinden başka bir şeriate asla muhakeme olmamıştır. İslam şeriati dışındaki kanunlara muhakeme olanlar, ancak münafık olan kimselerdir. Çünkü taguta muhakeme olma isteği münafıkların en önemli özelliğidir. İşte bu sebeble münafıkları ortaya çıkarmak için bu ayetler inmiştir.
Müslamanlar şunu çok iyi bilmekteydiler:
Müslüman olabilmek ve tevhidi sağlayabilmek için sadece Allah-u Teâlâ'nın kanunlarına bağlanmak ve sadece O’nun kanunlarına muhakeme olmak gerekir. İşte bu sebebledir ki eski alimler, lâ ilâhe illallah’ı açıklarken bu meseleye de değiniyorlardı. Bütün İslam taifeleri, sapık olanları dahil, hüküm verenin ve hükmüne muhakeme olunması gerekenin sadece Allah-u Teâlâ olduğu konusunda ittifak etmişlerdir.
Aynı şekilde İslam şeriatini bir kenara atarak onun yerine beşeri kanunları uygulayan kişinin büyük küfür işleyerek İslam milletinden çıktığı konusunda alimler icma etmişlerdir. Alimlerin bu konuda icma ettiklerini İbni Teymiye, İbni Kayyım ve İbni Kesir söylemiştir.
İbni Teymiye şöyle dedi:
"Bir kimse, haram olduğu icma ile sabit olan bir şeyi helal yaparsa veya helal olduğunda icma olan bir şeyi haram yaparsa veya icmayla sabit olan Allah-u Teâlâ'nın şeriatini değiştirirse bu kişi alimlerin ittifakıyla kafirdir." (Fetvalar c: 3 s: 267)
İbni Teymiye bir başka yerde şöyle demiştir:
"Allah-u Teâlâ'nın rasulleriyle gönderdiği emir ve yasakları iptal eden kişi, müslümanların, yahudilerin ve hristiyanların ittifakıyla kafirdir." (Fetvalar c: 8 s: 106)
İbni Kayyım şöyle diyor:
"İslam dininin önceki bütün dinleri neshettiği Kur’an ve alimlerin icmasıyla sabittir. Buna göre her kim Kur’an’a bağlanmayıp Tevrat ve İncil’e bağlanırsa, kafir olur. Zira Allah-u Teâlâ, sadece İslam şeriatine uyulmasını farz kılmıştır. Bu nedenle sadece İslam şeriatinin haram kıldığı haram, farz kıldığı farzdır." (Ahkamu Ehlizzimme c: 1 s: 259)
İbni Kesir radiyallahu anh:
"Cahiliyenin hükmünü mü istiyorlar?" (Maide: 50) ayetinin tefsirinde şöyle dedi:
"Allah-u Teâlâ, her hayrı kapsayıcı ve her şerri yasaklayıcı olan hükümlerinden yüz çevirip bunun yerine cahiliyede olduğu gibi kişilerin görüşlerine, dalalet ve sapıklığı ifade eden değer yargılarına ya da çeşitli dinlerin karışımı ve beşeri görüşlerden meydana gelen Cengiz Han’ın vazettiği Yesak gibi İslam dışı hükümlere yönelenin imanını kabul etmiyor.
Yesak; Cengiz Han’ın Kuran, Tevrat, İncil ve kendi görüşlerine dayanarak ortaya koymuş olduğu kanunları ihtiva eden bir kitaptır. Cengiz Han öldükten sonra yerine geçen çocukları (İslam’a girdikleri halde) bu kitabı bir anayasa kitabı olarak gördüler. Allah-u Teâlâ'nın kitabı ve Rasulullah’ın sünnetini bir kenara atarak bu kitabtaki hükümlerle Tatarlara hükmetmeye başladılar. İşte böyle davranan kimseler kafirdir. Bunlarla, büyük küçük her meselede yalnız Allah-u Teâlâ'nın hükmüne dönünceye kadar savaşmak farzdır." (İbni Kesir Tefsiri c: 2 s: 67)
İbni Kesir radiyallahu anh devamla şöyle dedi:
"Bu yapılanların hepsi Allah-u Teâlâ'nın nebilerine indirdiği şeriate muhaliftir. Kim nebilerin sonuncusu Muhammed aleyhisselam’e inen şeriati terkederek daha önceki nebilere inen mensuh olmuş şeriatlere muhakeme olursa, Allah-u Teâlâ'nın bildirdiği gibi kafir olur. Durum böyleyken Yesak’a (Cengiz Han’ın koyduğu kanunlara) muhakeme olup onu Allah-u Teâlâ'nın şeriatinden önde tutan kişinin hükmü nasıl olur acaba? Her kim böyle yaparsa bütün müslümanların icmasıyla kafirdir.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Cahiliyenin hükmünü mü istiyorlar? Yakinen inanan bir kavim için Allah’tan daha iyi hüküm veren kim vardır?" (Maide: 50)
"Hayır! Rabbine and olsun ki, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip sonra haklarında verdiğin hükümden dolayı kalplerinde hiçbir sıkıntı duymadan tamamen kabul etmedikçe iman etmiş olmazlar." (Nisa: 65) (İbni Kesir Tefsiri)
İbni Kesir radiyallahu anh’in, neshedilmiş şeriatlere muhakeme olan kişiye nasıl da küfür hükmü verdiğine dikkatle bak!
Zamanımızda İslam şeriatinin yerine tatbik edilen beşeri kanunlar, neshedilmiş şeriatlerden daha tehlikeli ve bu kanunlara muhakeme olmak, daha büyük küfürdür.
İbni Kesir şöyle dedi:
"Her kim mensuh olan şeriatlere muhakeme olur, nebilerin sonuncusu Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e inen şeriate muhakeme olmazsa, muhakkak kafir olur. Durum böyleyken acaba İslam şeriatini terkederek yesağa muhakeme olan, yesağın kanunlarını İslam kanunlarından daha önde tutan kişinin durumu nasıl olur acaba? Bilinsin ki, böyle yapan kimse müslümanların icmaıyla kafirdir." (Elbidaye vennihaye c. 13 s. 119)
Şöyle bir soru sorulabilir:
İbni Teymiye, İbni Kayyım ve İbni Kesir; Allah-u Teâlâ'nın şeriatini bir kenara atarak onun yerine beşeri kanunları uygulayan hakimin İslam milletinden çıkaran büyük küfür işlediği konusunda alimlerin ittifak ettiğini söylemişlerdir. Acaba bu konuda, bu alimlerden önce yaşayan alimlerin hiç görüşleri yok mudur? Şayet yoksa, neden bu konuda görüş bildirmemişlerdir?"
Bunun cevabı şudur:
İslam tarihinde, İslam şeriatini bir kenara atarak yerine beşeri kanunları koyma ameli, tatarların zamanına kadar görülmüş bir şey değildir. Çünkü o zamana dek, ne kadar zalim olurlarsa olsunlar, hiçbir İslam hakimi Allah-u Teâlâ'nın hükmünü değiştirmeye yanaşmamış ve zamanımızda olduğu gibi Allah-u Teâlâ'nın hükmüne muhalif kanunlar koyarak insanları bunlara uymaya zorlamamıştı. O günkü hakimlerden herhangi biri İslam’a muhalif bir hareket yapmak istediğinde, bunu ya gizlice veya tevil ederek yapardı. Bu nedenle, bu hakimlerin zamanında yaşayan alimler, Allah-u Teâlâ'nın şeriatini bir kenara atarak yerine başka şeriatler koyan kimseler hakkında görüş bildirmemişlerdir.
Fakat tatarlardan önce, İmam Cüveyni zamanında şöyle bir hadiseye rastlanmıştır:
İmam Cüveyni zamanında laik düşünceye sahip zındıklar ortaya çıkınca İmam Cuveyni, bunun tehlikesini o zamanın hakimine derhal bildirdi. İmam Cuveyni, Abbasi bakanı olan Nizam’ul Melik’e şöyle bir mektub yazdı:
"Şehirlerin ve yerlerin haberlerini öğrendikten sonra, size dinin aleyhine ortaya çıkabilecek bir fitneyi haber veriyorum. Eğer bu fitneye karşı çıkılmazsa bu fitne, bütün müslümanların zararına olacak, tehlikesi çok daha büyüyecek ve onu yok etmek zorlaşacaktır.
Biliniz ki, bu fitne ve tehlikesi gerçekten büyüktür. Bu sebeble Allah-u Teâlâ'nın, dinini korusunlar diye hükümdar kıldığı kimselerin bu fitneyi yok etmek için çalışmaları gerekir.
İslam diyarının bazı bölge ve şehirlerinde bir takım zındıklar ve muattılalar çıkmış, insanları, doğru yolu gösteren İslam şeriatini terke çağırmakta ve varlıklı kimselerden de destek almaktadır. Bu varlıklı ve üstün kimseler de onları müdafa etmekte ve yardımlarıyla desteklemektedir.
Netice öyle bir hale geldi ki, varlıklı olan bu kimseler dinle alay etmeyi ve İslam şeriatine laf atmayı eğlence haline getirdiler. Bunlar, kendilerini taklid eden kişileri de etkilediler. Müslüman halk arasında bu fitne, bu fitnenin doğal bir sonucu olarak da din hakkındaki şüpheler yayılmaya ve bu dine laf atmalar çoğalmaya başladı." (Elgıyasi İmamul Harameyn El cuveyni s. 381-382)
(İmam Cüveyni Hicri 419 yılında doğmuş ve hicri 478 yılında vefat etmiştir. Maliki imamıdır. İmam’ul Harameyn olarak tanınır.)
İmam Cuveyni bu sözleriyle kimi kastetmektedir acaba?
Zındıkları mı, batınileri mi yoksa başkalarını mı?
Bu konuyla ilgili olarak söylediği sözlere dikkatle bakılırsa, bu sözlerle batınileri kastetmediği, bilakis halka uygulanması gereken kanunların, İslam şeriatinden değil, beşer aklının ürünü olan ve hakimlerin koyduğu kanunlardan olması gerektiğini söyleyen kimseleri kastettiği anlaşılır.
İmam Cüveyni bir başka yerde onlar hakkında şöyle dedi:
"Her kim halka uygulanacak kanunların, akılların iyi gördüğü ve hakimlerin görüşünden alınabileceğini söylerse, o kimsenin İslam’ı reddetmiş ve İslam şeriatinin yok edilmesine yol açacak sözleri söylemiş olduğunu bil!
Şayet bu görüş doğru olsaydı, evli olmayan zinakarların recmedilmesinin, tehlikeli durumlarda şüphe edilen veya tehlikesinden korkulan kişinin öldürülmesinin, ya da aidatların artması sonucu zekat miktarının da artırılmasının caiz olduğu görülürdü.
Yine, İslami kaideler şayet akla göre konulsaydı, o zaman herkesin aklı şeriat olurdu. Böylece herkes aklına göre yasaklar koyar, heva ve heves vahyin yerini alır, zaman ve mekanın değişmesiyle kaideler de değişir ve şeriat için bir sabitlik ve yerleşebileceği bir zaman söz konusu olmazdı." (El Gıyasi -İmamul Harameyn El Cuveyni s: 220-221)
İmam Cuveyni’nin bu sözleri, İslam şeriatini yürürlükten kaldırmak isteyenlere ve halka uygulanan kanunların insanların heva, heves ve düşüncelere dayanması gerektiğini söyleyenlere yazılan bir reddiyedir.
O zamanki alimler ve müslümanlar, bu tür fitnelerin tehlikesini çok iyi bildikleri için bu tür fitneleri ortaya atanlar, bu amellerinde başarıya ulaşamadılar ve İslam şeriati hakimiyetini sürdürdü.
Bu durum, tatarlar gelinceye kadar böyle devam etti. Tatarlar, müslüman olmalarına rağmen Cengiz Han’ın İslam’dan, hristiyanlıktan, yahudilikten ve kendi fikirlerinden uydurduğu ve yesak adını verdiği kanunları uygulamaya başlayınca o zamanki İslam alimleri, böyle yapan kimselerin hükmünü insanlara anlatmaya başladılar. Böylece müslümanları bu tehlikeden korudular ve tatarların yesağının etkisi çok çabuk yok oldu.
Müslümanların bu heybetli durumu, İslam düşmanı ve batının kuyrukları olan şimdiki sefih idareciler gelerek Osmanlı hilafetini kaldırıncaya kadar sürdü. Bu sefih idareciler (Allah onları yok etsin) İslam ümmetinin gafil, çocuklarının ise İslam konusunda cahil oldukları bir zamanda başa geçtiler ve hayırlı olanı alçak olanla değiştirdiler. Allah-u Teâlâ'nın şeriatini bir kenara atarak onun yerine adi ve küfür olan beşeri kanunları uyguladılar. Tıpkı, müslüman ülkelere hakim oldukları zaman Tatarların, kralları Cengiz Han’ın "Yesak’ı" nı uyguladıkları gibi...
Makrizi şöyle dedi:
"Cengiz Han, Tatarların kralı Onkhan’ı yendikten sonra Doğu ülkelerinde bir devlet kurdu ve bu devlet için kanunlar yaptı. Bu kanunları, "Yasa" veya "Yesak" ismini verdiği bir kitabta topladı. Daha sonra bu kanunları çelik levhalara işleterek onları kavminin uyacağı bir şeriat haline getirdi. Kavmi de bu kanunlara uydu. Cengiz Han, hiçbir dine bağlı değildi."(El Makrizi, El Mevaid vel İ’tibar, ElHıtat c: 2 s: 120)
El Kal Kaşandi, Alaeddin El Cuveyni’den şöyle nakletti:
"Cengiz Han’ın ve kendisinden sonra çocuklarının bağlandığı din, Cengiz Han’ın koyduğu yesak kanunlarıdır. Yesak ise, Cengiz Han’ın kendi kafasından uydurduğu kanunlardır. Bu yesak içerisine bir takım hükümler ve cezalar koymuştu. Yesak içerisindeki hükümlerin çoğu İslam şeriatine muhalif idi. Ancak çok az bir kısmı Muhammed aleyhisselam’in şeriatine uygundu. Cengiz Han, koymuş olduğu bu kanunları, "Büyük Yasa" olarak isimlendirdi ve bu kanunları yazdırdı. Sonra da bu kanunlar kendisinden sonra gelecek olan nesillere miras olsun ve böylece her bir aile onları gerek kendileri öğrensin ve gerekse çocuklarına öğretsin diye, kendisine ait kasada saklanmasını emretti." (Tarih Fatihil Alem Cihank Şay c: 1 s: 62- 63)