We aleykum esselam we rahmetullahi we beraketuhu.
Bu yazım, konuyu başlatan kardeşim veya ma'lum şahsın kendisi için değildir, konunun geldiği nokta üzerinden genel bir değerlendirmedir. Özellikle şahsıma karşı da bir özeleştiri niteliğindedir..
Dinimiz İslâm adı üzerinde, "selâmet/barış, huzur" anlamına geldiği gibi bu barış ve huzurun temini için diğer anlamı olan "teslimiyeti" de içermektedir. Biri diğerinden ayrılmaması gereken bu anlamlardan biri yitirildiğinde adâlet elden gitmiş olacak ve yerini zulme bırakmış olacaktır.
Şöyle ki; herkese sürekli bir şekilde selâmet/barış, huzur, çiçek, böcek naraları atmak adâlet değil, bilakis mazluma karşı zâlimi savunmak demektir. Nitekim selâmet için teslimiyet(şahıs İslâma kalben teslim olmamış bile olsa, toplumun fitneye maruz kalmaması için zâhiren yapması/yapmaması gereken haller) göz ardı edilmiştir, mudahale edilmemiştir. (Bkz: İyiliği emredip kötülükleri sakındırma hakkındaki âyet ve hadisler..)
Diğer yönden bakarsak; teslimiyeti sağlarken selâmeti göz ardı etmek de zâlime karşı gelmekten öte onu da mazlum haline getirmekle sonuçlanacaktır. Nitekim zulme gerekli mudahale edildikten sonra, zâlimin tevbesi ve islâhı için belirli bir süreç vardır. Yani zâlim kişi zulmünü durdurmuş, tevbeye meyletmiş ve artık hâlini islah etmeye çalışırken ona gereksiz bir baskı ve kabalık göstermek ve kışkırtmak da o kişiyi mazlum hâline getirebilir. (Tabi kula kızıp sonra kulun Rabbine isyan etmesi kimseyi haklı çıkaramaz.)
Yani muhatab kim olursa olsun dengeyi kaçırmamak gerekmektedir, yeri geldiğinde "İslâm çerçevesinde" hoşgörü ve alttan almak, yeri geldiğinde ise yine "İslâm çerçevesinde" gerekli ve yeterli mudahaleyi yapmak gerekmektedir. Bu bağlamda kendimi bazen eksik veya aşırı bulabiliyorum. Allah swt yardımcımız olsun.
Şu âyetleri iyi okumak lazım;
(Yumuşak davranmak)
"Allah’ın rahmeti sayesinde onlara yumuşak davrandın. Eğer sen kaba ve katı kalbli olsaydın, muhakkak ki onlar, çevrenden dağılır giderlerdi. Öyle ise onları affet, onların bağışlanmalarını dile ve işlerde onlarla istişare et. Azmedip karar verdiğinde de artık Allah’a tevekkul et. Şubhesiz ki Allah, tevekkul edenleri sever."
Âl-i İmrân 159
(Suçluya adâleti uygularken humanizme kapılmamak)
"Zina eden kadın ve zina eden erkeğin her birine yüzer sopa vurun. Eğer Allah’a ve âhiret gününe iman ediyorsanız, Allah’ın dini hususunda onlara acıyacağınız tutmasın. Muminlerden bir topluluk da onların cezalarına şahid olsun."
Nur 2
(Mu'minlere yumuşak davranmak, kâfirlere karşı izzetli durmak)
"Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, Allah, (onların yerine) kendisinin onları, onların da kendisini sevdiği, muminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı ise, güçlü ve şerefli olan, Allah yolunda cihâd eden ve kınayanın kınamasından korkmayan bir kavim getirir. İşte bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, rahmeti bol olandır, her şeyi çok iyi bilendir."
Mâide 54
-----
(Hidâyete erdirme yetkisi)
"(Ey Muhammed) Onları hidayete erdirmek senin üzerine görev değildir. Fakat Allah, dilediğini hidayete erdirir. Hayır türünden neyi infak ederseniz kendiniz içindir. Zaten siz ancak Allah rızasını kazanmak için infak edersiniz. Hayır türünden ne infak ederseniz, karşılığı size tam olarak verilir. Ve siz haksızlığa uğratılmazsınız."
Bakara 272
"Şubhesiz ki sen, sevdiğin kimseyi hidayete erdiremezsin. Fakat Allah, dilediğini hidayete erdirir. O, hidayete erecekleri daha iyi bilir."
Kasas 56
(Hidâyete karşı direten ve mucadele edenler üzerinde sorumluluğumuz)
"Allah dileseydi onlar ortak koşmazlardı. Biz seni, onların üzerine bir koruyucu yapmadık. Sen onlara vekil de değilsin."
En'am 107
-----
Şu yazının da okunmasını tavsiye ederim;
Tesettürlünün Çıplak Arkadaşı Günümüz öyle karmakarışık, öyle keşmekeş, öyle birbirine girmiş, öyle gerçeklikten uzak bir zaman ki, neredeyse hiçbir şeyin hakikati kalmadı. Erkekler artık erkek değil, kadınlar da kadın. Laik istemler kendini tanımladığı gibi laik değil, demokrasiler de...
islam-tr.org