Tasavvufçulara gelen ilhamların çoğu şeytanın vahiyleridir. Velev ki Rahmani ilham bile olsa ilham ve rüya şeriatte bir delil değildir. Ancak ilhama mazhar olan kişiyi bağlar...
Ebu Hureyre (ra)’dan rivayet edildiğine göre Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Muhakkak sizden önce gelip geçen ümmetler içinde kendilerine haber ilham olunan kimseler bulunuyordu. Eğer ümmetim içinde de bunlardan bir kimse olacak olsaydı. O da Ömer olurdu.” (Buhari)
Ebu Hureyre (ra)’dan rivayet edildiğine göre Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Mübeşşirattan başka nübüvvetten ilham alacak bir şey kalmadı. Sahabeler: Mübeşşirat nedir? diye sordular. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem): Salih rüyadır buyurdu.” (Buhari)
Enes ibni Malik (ra)’dan rivayet edildiğine göre Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Artık nübüvvet ve risalet haberleri kesiliyor benden sonra nebi ve resül yoktur. Lakin size mübişşirat (yani salih rüya) kalıyor. O güzel vasıta ile haber alırsınız.” (Ebu Ya'la)
Abdullah bin Utbe bin Mes’ud’dan rivayet edildiğine göre Ömer ibni Hattab (ra) şöyle dedi: “Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) devrinde bazı kimseler vahiy ile (gizli işlerini ortaya çıkarmak suretiyle) yakalanırlardı. Zamanımızda artık vahiy kesilmiştir. Şimdi ise biz sadece yaptıklarımızdan bize zahir olanlar sebebiyle sizleri yakalarız. Bize kimin hayır hali zahir oluyorsa biz onu emin kılar kendimize de yaklaştırırız. Onun gizli işlerinden bir şey araştırmak bize düşmez.” (Buhari, Sahih; Buhari, Efali'l-İbad, #416; Hatib, Kifaye, #306; İbni Hazm, el-Muhalla, 1/394)
Amr bin Dinar’dan rivayet edildiğine göre adamın biri Ömer (ra)’ya: “Cenabı Allah’ın sana ilham ettiği şekilde hükmet dedi. Ömer (ra)’da :Sus ilham ancak peygambere mahsustur dedi.” (el-Kenz)
“İbni Ebu Hatim’in Ebu Said el-Esec kanalıyla, Ebu İshak’tan rivayetine göre bir adam İbni Ömer’e: Doğrusu Muhtar kendisine vahyedildiğini iddia ediyor ne dersin? diye sormuş. İbni Ömer: Doğru söylemiş, deyip: “Doğrusu şeytanlar kendi dostlarına vahyeder.” (el-En'am 6/121) ayetini okumuş.” (İbni Kesir, 6/2814)
“Yine Ebu Hatim’in babası kanalıyla, Ebu Cemil’den rivayete göre o şöyle demiş: Ben İbni Abbas’ın yanında oturuyordum. Muhtar İbni ebu Ubeyd’de haccediyordu. Bir adam gelip, Ey İbni Abbas! Ebu İshak bir gece kendisine vahyedildiğini iddia ediyor ne dersin? diye sordu. İbni Abbas: Doğru söylemiş diye cevap verdi. Ben bundan hoşlanmadım ve: İbni Abbas doğru söylemiş diyor dedim. İbni Abbas: Bunlar iki vahiydir. Allah’ın vahyi ve şeytanın dostlarınadır dedi ve sonra: “Doğrusu şeytanlar dostlarına vahyederler.” (el-En'am 6/121) ayetini okudu.” (İbni Kesir, 6/2814; Ebu Hatim)
“İbni Ebu Hatim İkrime’den rivayet eder ki o şöyle demiştir: Bir adam gelerek vahy konusunda ne dersin? diye sordu. Ben vahy ikidir Allah’u Azze ve Celle: “Biz sana bu Kur’anı vahyetmekle.” (Yusuf 12/3) ayetiyle (resullere indirdiği vahyden söz etmiş) ve: “İnsan ve cin şeytanlardan kimi kimini aldatmak için birbirlerine cazip sözler vahyederler.” (el-En’am 6/112) ayetiyle şeytanların birbirlerine vahy edişinden söz etmiştir dedim. Üzerime yürüyüp beni yakalamak istediler. Ben: size ne oluyor? Ben sizin müftiniz ve misafirinizim dedim de beni bıraktılar.” (Ebu Hatim; İbni Kesir, 6/2799)
İbni Teymiyye de benzeri nakillerde bulunur: “Ashabdan İbni Ömer (ra) ve İbni Abbas (ra)'ya: Bu Muhtar kendisine vahiy indiğini söylüyor, diye haber verildiğinde, onlar; Doğrudur, diye karşıladılar haberi. Ve Yüce Allah'ın şu ayetini zikrettiler: “Şeytanların kime indiğini haber vereyim mi? Onlar, günah işlemeye hazır iftiracıların hepsine iner.” (eş-Şuara 26/221) Muhtar'ın çılgın iddiaları kendisine ulaştırılan bir başka zat da, şu ayeti zikretmiştir: “Üzerine Allah’ın ismi zikredilmeyen (hayvan) leri yemeyin! Bu, kesinlikle bir fısktır. Ve muhakkak ki şeytanlar, sizinle mücadele etmeleri için dostlarına vahyederler. Şayet onlara itaat ederseniz muhakkak siz de müşriklersiniz.” (el-En'am 6/121) İbni Arabi'nin, Fütuhat adlı kitabını kendisine indirdiğini söylediği ruh, işte bu ayetlerdeki şeytani ruhlardandır.” (el-Furkan Beyne Evliyai'r-Rahman ve Evliyai'ş-Şeytan)
İbni Kayym İbni Teymiyye’den naklederek derki: “Birçok hayalperest ve cahillerin "kalbim Rabbimden bana bunu ilham ediyor" dediği şeye gelince; kalbinin ona bir şeyler söylemiş olması doğrudur, fakat kimden? şeytanından mı? yoksa rabbinden mi? Kalbim bana Rabbimden böyle ilham etti, derse kendisine ilham edip etmediğini bilmediği birine söz isnad etmiş olur ki bu da yalandır. Yine o der ki, bu ümmetin muhaddesi asla böyle söylemez, hiçbir zaman böyle bir şeyi ağzına almaz. Şüphesiz Allah Ömer'i, bunu söylemekten korumuştur. Bilakis, bir gün katibi "Bu müminlerin emin Ömer bin Hattab'a Allah'ın gösterdiği (öğrettiği) şeydir" diye yazar. Ömer de "Hayır, onu sil, bu Ömer bin Hattab'ın gördüğü şeydir, eğer o doğruysa Allah'dandır, yanlış ise Ömer'dendir, Allah ve Allah'ın Rasulü ondan beridir, uzaktır diye yaz". Ömer "kelale, konusunda: Bu konuda kendi görüşümü söylüyorum, eğer doğruysa Allah'dan, şayet yanlış olursa benden ve şeytandandır der". Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in şehadeti ile muhaddes olanın sözü böyledir. Oysa sen ittihadinin, hululinin, şatahatlar söyleyen ibahinin, sema yapanların açıkça, Rabbim kalbime böyle ilham etti, dediğini görürsün. Şimdi, bu iki sözü söyleyenlerin halleri ve sözlerine bak ve her birinin hakkını ver ve hileli olanla halis olanı bir tutma.” (İbni Kayyım, Medaricu’s-Salikin, 1/64)
Şatıbi bu hususta şöyle der: “Harikuladelikler, bazen dıştan bakıldığında keramet gibi görünebilirler; fakat aslında keramet olmayıp şeytanın bir işi olabilirler.
Nitekim İyaz, Maliki fakihi Ebu Meysere ile ilgili şöyle anlatır: Bu zat, bir gece namaz için tahsis ettiği yerde ibadet, dua ve niyazda bulunurdu. Bu halde iken kalbinde bir duygu hisseder ve o anda kıble duvarı yarılır ve oradan büyük bir ışık çıkar. Sonra da ay gibi bir yüz belirir ve kendisine: Ey Ebu Meysere! Yüzüme doy. Ben senin en yüce Rabbinim, der. Ebu Meysere, onun yüzüne tükürür ve: Ey lanetli şeytan! Defol! Allah'ın laneti üzerine olsun! diye karşılık verir.
Abdu’l-Kadir Geylani'den de şöyle anlatılır: Bir gün bu zat iyice susar. Bir de bakar ki, bir bulut kendisine doğru yönelmiş ve üzerine hafif hafif çiselemeye başlamıştır. O da bundan içer. Sonra buluttan bir ses: Ey Falan! Ben senin Rabbinim ve muhakkak ben sana haram olan şeyleri helal kıldım, diye nida eder. Bunun üzerine Geylani: Lanetli şeytan defol! der ve bulut yok olur. Kendisine: Onun İblis olduğunu nasıl anladın? diye sorduklarında da: Muhakkak ben sana haram olan şeyleri helal kıldım, sözünden, diye cevap verir.
Eğer şeriat hakim konumda olmasa ve onun getirdikleri düsturlar bir kıstas olarak kullanılmasa idi, bu ve benzeri örneklerde gösterilen harikuladeliklerin şeytani olduklarını bilme imkanı olmayacaktı.” (Şatıbi, el-Muvafakat, 2/275-276)
Şeyh Abdu'l-Kadir Geylani'nin başından geçen olayı İbni Teymiyye benzer ifadelerle aktarır: "Şeyh Abdu'l-Kadir Geylani'nin başından geçen meşhur olayı buna örnek verebiliriz. O şöyle demektedir: Bir keresinde ibadet ediyordum. Üzerinde nur bulunan büyük bir arş gördüm. Bu nur bana seslendi: Ey Abdu'l-Kadir! Ben senin Rabbinim, başkalarına haram kıldıklarımı sana helal ettim. Cevap verdim: Sen, kendisinden başka ilah olmayan Allah'sın öyle mi? Defol buradan ey Allah'ın düşmanı! Bunun üzerine bu nur darmadağın oldu ve kopkoyu bir zulmete dönüştü. Arkasından da şöyle seslendi: Ey Abdu'l-Kadir, benden dinindeki fıkhın (kavrayışın), ilmin ve ulaştığın mertebeler sayesinde kurtuldun. İnan ki, ben aynı şeyle yetmiş kişiyi saptırdım. Abdu'l-Kadir Geylani'ye soruldu: Onun şeytan olduğunu nasıl bildin? Cevap verdi: Bana: Başkalarına haram kıldığımı sana helal ettim, demesinden...Çünkü biliyordum ki, Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'in şeriatı nesholunmaz ve değişmez. Bir de onun: Ben senin Rabbinim, deyip de: Ben, zatımdan başka ilah olmayan Allah'ım, diyememesinden...
Ama böyle bir olayla karşılaşanlardan bir kısmı, görünenin bizzat Allah olduğunu sanmışlar ve uyanıkken Allah'ı gördüklerine inanmışlardır. Onların dayanağı müşahede ettikleri şeylerdir. Aslında bu kimseler haber verdikleri hususlarda doğru söylemekte, fakat bunun şeytan olduğunu bilmemektedirler. Bu durum birçok cahil abidin başına gelmiştir.
Bunlardan biri kalkıp dünyada gözü ile Allah'ı gördüğünü sanır ve bunu iddia eder. Çünkü onların birçoğu Allah sandıkları bir şey görmüştür, ama aslında o Şeytan'dır. Birçoğu da bir peygamber, salih bir kul ve Hızır (as) sandığı birisini görür ki, aslında bu da Şeytan'dır.
Sahih bir hadiste Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğu rivayet edilir: "Kim rüyada beni görürse, beni gerçekten görmüştür. Çünkü Şeytan benim suretime giremez." (Buhari)
Bu, uykuda iken rüya ile ilgili bir durumdur. Çünkü uykuda görülen rüya gerçek olabildiği gibi, Şeytan'dan da olabilir. Cenab-ı Hak, rüyada Şeytan'ın Hz. Peygamber'in şekline girmesini engellemiştir. Uyanıklık durumuna gelince, dünya gözü ile artık O'nu kimse göremez.
Kim, görülen kişinin bizzat daha önce ölen bir kimse olduğunu sanır ve bunu iddia ederse, bunu cahilliğinden dolayı yapmaktadır. Bu sebeple de böylesi bir durum ne sahabeden, ne de güzelce onların yolunda giden tabiundan birisinin başına gelmemiştir." (İbni Teymiyye, Külliyat, 1/247-248)