Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.
Canımı elinde bulunduran, bize hidayet nimeti nasib eden, kardeşlerimizin zaferi ile bizi sevindiren ve düşmanlarımızı kahreden, Hüseyin Velioğlu'nun dediği gibi "Bizi bu günkü dağınık perişan ümmet içinde küfre karşı boyun bükmeyen, kıyamete kadar hak üzere galip gelecek olan taifeye mensub olmak gibi bir konum ve sorumluluk ile şereflendiren", birbirimize düşman iken bizi dininde kardeş kılarak kalplerimizi birleştiren, alemlerin rabbi olan Allah'a hamdolsun.
Salat ve Selam, rahmet ve savaş peygamberi olan, Allah'ın mesajını hakkı ile ileten, küfre taviz vermeyerek hayatı boyunca dik duran Peygambere(s.a.v), tertemiz ailesine ve cesur ashabına olsun.
Bundan sonra:
Türkiye'nin, Afganistanda yaşamayı düşündüğü macerayı, Türkiye'nin en az 70 senelik dış politikasından ayrı düşünmek olanaksızdır, işin ilginç yanı bu dış politika Türkiyenin çok partili hayata geçmesine vesile olmuştur.
II. Dünya savaşı sonrasında, ülkede gittikçe artan Marksist/Sol hareketlere rağmen ülke, Sovyet tehtidine karşı Amerika'ya yakınlaştı. Bunun en somut örneği ise Kore savaşındaki rolü ve arkasından Nato'ya alınma sürecidir.
Küba devriminden sonra: Sovyetler'in, Küba'ya füze konuşlandırıp, ABD'nin Florida eyaletini tehtid etmesi karşısında Amerika'nın; Türkiye'ye füze konuşlandırması, körfez savaşı ve ardından gelen Irak işgali vs diye liste uzatılabilir.
Sovyetlerin yıkılışndan ve Marksizmin çöküşünden sonra ise Amerika için alarmın rengi artık kırmızıdan, yeşile döndü.
Çünkü, emperyalist sömürgeciliğe ve şeytani yeni dünya nizamına karşı, Marksizmden sonra artık İslam yeni tehtid olmuştu. Che Guevera yerine Usame bin Ladin poster ve silüetleri güney Amerikayı kavramaya başlamış, Brezilyada Nasrallah leyhine sloganlar duyulmaya başlamıştı.
Evet, yeni dünya nizamının, şeytana edilen kulluğun yeni tehtidi İslamdı. Dün Che'ye hayran olanlar artık Usame'ye hayran olmuş, "Çakal Carlos", Salim Muhammed Nuri olmuştu.
Tam "dünya artık tek kutuplu" denirken birde tam Sovyetlerin yıkılışından sonra Amerika ve İsrail'e karşı bir "Küresel cihad" ilanı gelmişti...
İşte bu sırada, ortadoğuda İsrail'in güvenliğini sağlayacak yerel bir aktör hayati önem teşkil ediyordu:
Türkiye...
Gerçektende Türkiye'ye yedek parça bile vermeyen Amerika, en büyük baş ağrılarından birisini "babasının hayrına" 14 şubat 1999 tarihinde altın tepside sunmamıştı Türkiye'ye...
Türkiye, kürsel nizama karşı yeni tehtide karşı İsrail'i koruyacak bir karakoldu artık. Tıpkı bir zamanlar Marksizme karşı bir savunma duvarı olduğu gibi...
Erdoğan hükümeti zamanındada durum değişmedi; bilakis Erdoğan'da, Bush'un ilan ettiği haçlı seferine soft power görevinde yardım yapmak üzere bir askeri birlik gönderdi Afganistana...
Tabi, Türkiye'nin bu tutumu ilerleyen yıllardada değişmeyecek: Musul ve Rakka'yı bombalayan uçaklar Türkiye'den kalkacak, Mavi Marmara kahramanları için "Otoriteden izin alınmalıydı" açıklaması yapılacak, Somali'de; Şebab'ın yiğitlerine karşı savaşacak olan "Somali Silahlı Kuvvetleri" adlı çete eğitilip donatılmaya devem edilecekti.
Türkiye'nin, Afganistanda atılmayı düşündüğü maceranın hüsran ile netice vereceğine ise aklen ve naklen şübhe etmiyorum.
Cengiz Tağutunun ordularını, İngiliz, Sovyet ve nihayet Amerika tağutunun ordularını mağlub eden Afganın aslanlarının pençesinden, TSK'da nasibini alıcak ve İslamın oğulları karşısında zelil duruma düşecektir, aklen Türkiye daha evvelki işgalcilerden aklen asla daha güçlü değildir.
Allah, müminlere zaferi vadetmiştir, naklende bu su götürmez bir gerçektir.
Erdoğan, zaten FKH döneminde çöküş sürecinde olan ve buna rağmen zar zor elde ettiği IŞİD ve halkı zulmünden bezmiş olan PKK'ye karşı sınırının hemen öte tarafında elde ettiği zaferler ile zafer sarhoşluğu yaşamaktadır yada Amerika onu yem olarak oraya sürmektedir, onu ancak Allah bilir.
Benim temennim ise TSK'nın oraya girmesi ve daha evvel Seleflerinin yaşadığı zilleti tatmasıdır. Bu Türkiye'de ve İslam aleminde Erdoğan'ın hakikatinin anlaşılmasında büyük fayda sağlayacaktır, akibet ise muttakilerin olucaktır.
Tabiki işgal sonrası dönemde Afganistan'ın gerçek bir İslam karagahı olması ve dünyanın dört bir tarafından gelen muhacir ve mücahidlerin durağı olması kaçınılmazdır, yani Türkiye'nin icra ettiği fonksonun tam tersini icra edicek ve İslamın bir kalesi olucaktır.
Taliban'ın yapacağı devrim sonrası esecek olan fikri rüzgar ile Türkiyedede tekrar yeşerecek olan İslami hatta Cihadi hareketlerinde, Afganistanı karargah edinmesi halinde:
Vay Rejimin haline
Vay Batının haline
Vay Küfrün haline
Esselamu Aleykum we Rahmetullahi ve berekatuh
Canımı elinde bulunduran, bize hidayet nimeti nasib eden, kardeşlerimizin zaferi ile bizi sevindiren ve düşmanlarımızı kahreden, Hüseyin Velioğlu'nun dediği gibi "Bizi bu günkü dağınık perişan ümmet içinde küfre karşı boyun bükmeyen, kıyamete kadar hak üzere galip gelecek olan taifeye mensub olmak gibi bir konum ve sorumluluk ile şereflendiren", birbirimize düşman iken bizi dininde kardeş kılarak kalplerimizi birleştiren, alemlerin rabbi olan Allah'a hamdolsun.
Salat ve Selam, rahmet ve savaş peygamberi olan, Allah'ın mesajını hakkı ile ileten, küfre taviz vermeyerek hayatı boyunca dik duran Peygambere(s.a.v), tertemiz ailesine ve cesur ashabına olsun.
Bundan sonra:
Türkiye'nin, Afganistanda yaşamayı düşündüğü macerayı, Türkiye'nin en az 70 senelik dış politikasından ayrı düşünmek olanaksızdır, işin ilginç yanı bu dış politika Türkiyenin çok partili hayata geçmesine vesile olmuştur.
II. Dünya savaşı sonrasında, ülkede gittikçe artan Marksist/Sol hareketlere rağmen ülke, Sovyet tehtidine karşı Amerika'ya yakınlaştı. Bunun en somut örneği ise Kore savaşındaki rolü ve arkasından Nato'ya alınma sürecidir.
Küba devriminden sonra: Sovyetler'in, Küba'ya füze konuşlandırıp, ABD'nin Florida eyaletini tehtid etmesi karşısında Amerika'nın; Türkiye'ye füze konuşlandırması, körfez savaşı ve ardından gelen Irak işgali vs diye liste uzatılabilir.
Sovyetlerin yıkılışndan ve Marksizmin çöküşünden sonra ise Amerika için alarmın rengi artık kırmızıdan, yeşile döndü.
Çünkü, emperyalist sömürgeciliğe ve şeytani yeni dünya nizamına karşı, Marksizmden sonra artık İslam yeni tehtid olmuştu. Che Guevera yerine Usame bin Ladin poster ve silüetleri güney Amerikayı kavramaya başlamış, Brezilyada Nasrallah leyhine sloganlar duyulmaya başlamıştı.
Evet, yeni dünya nizamının, şeytana edilen kulluğun yeni tehtidi İslamdı. Dün Che'ye hayran olanlar artık Usame'ye hayran olmuş, "Çakal Carlos", Salim Muhammed Nuri olmuştu.
Tam "dünya artık tek kutuplu" denirken birde tam Sovyetlerin yıkılışından sonra Amerika ve İsrail'e karşı bir "Küresel cihad" ilanı gelmişti...
İşte bu sırada, ortadoğuda İsrail'in güvenliğini sağlayacak yerel bir aktör hayati önem teşkil ediyordu:
Türkiye...
Gerçektende Türkiye'ye yedek parça bile vermeyen Amerika, en büyük baş ağrılarından birisini "babasının hayrına" 14 şubat 1999 tarihinde altın tepside sunmamıştı Türkiye'ye...
Türkiye, kürsel nizama karşı yeni tehtide karşı İsrail'i koruyacak bir karakoldu artık. Tıpkı bir zamanlar Marksizme karşı bir savunma duvarı olduğu gibi...
Erdoğan hükümeti zamanındada durum değişmedi; bilakis Erdoğan'da, Bush'un ilan ettiği haçlı seferine soft power görevinde yardım yapmak üzere bir askeri birlik gönderdi Afganistana...
Tabi, Türkiye'nin bu tutumu ilerleyen yıllardada değişmeyecek: Musul ve Rakka'yı bombalayan uçaklar Türkiye'den kalkacak, Mavi Marmara kahramanları için "Otoriteden izin alınmalıydı" açıklaması yapılacak, Somali'de; Şebab'ın yiğitlerine karşı savaşacak olan "Somali Silahlı Kuvvetleri" adlı çete eğitilip donatılmaya devem edilecekti.
Türkiye'nin, Afganistanda atılmayı düşündüğü maceranın hüsran ile netice vereceğine ise aklen ve naklen şübhe etmiyorum.
Cengiz Tağutunun ordularını, İngiliz, Sovyet ve nihayet Amerika tağutunun ordularını mağlub eden Afganın aslanlarının pençesinden, TSK'da nasibini alıcak ve İslamın oğulları karşısında zelil duruma düşecektir, aklen Türkiye daha evvelki işgalcilerden aklen asla daha güçlü değildir.
Allah, müminlere zaferi vadetmiştir, naklende bu su götürmez bir gerçektir.
Erdoğan, zaten FKH döneminde çöküş sürecinde olan ve buna rağmen zar zor elde ettiği IŞİD ve halkı zulmünden bezmiş olan PKK'ye karşı sınırının hemen öte tarafında elde ettiği zaferler ile zafer sarhoşluğu yaşamaktadır yada Amerika onu yem olarak oraya sürmektedir, onu ancak Allah bilir.
Benim temennim ise TSK'nın oraya girmesi ve daha evvel Seleflerinin yaşadığı zilleti tatmasıdır. Bu Türkiye'de ve İslam aleminde Erdoğan'ın hakikatinin anlaşılmasında büyük fayda sağlayacaktır, akibet ise muttakilerin olucaktır.
Tabiki işgal sonrası dönemde Afganistan'ın gerçek bir İslam karagahı olması ve dünyanın dört bir tarafından gelen muhacir ve mücahidlerin durağı olması kaçınılmazdır, yani Türkiye'nin icra ettiği fonksonun tam tersini icra edicek ve İslamın bir kalesi olucaktır.
Taliban'ın yapacağı devrim sonrası esecek olan fikri rüzgar ile Türkiyedede tekrar yeşerecek olan İslami hatta Cihadi hareketlerinde, Afganistanı karargah edinmesi halinde:
Vay Rejimin haline
Vay Batının haline
Vay Küfrün haline
Esselamu Aleykum we Rahmetullahi ve berekatuh