Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Ihyayı Ulumiddin

Ömer2 Çevrimdışı

Ömer2

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Kuran ve sunnet lere devam edelim insaallah once bunlari ogrenelim bu paylasilan konulardan once rabbimizi bilemedik ki biz kendimizi bilemedikki her yanimiz dunyalik kokuyor siyrilamadikki dunya dan olum durumundayiz hala kafamizda dunyalik once rabbi bilelim rabbi ne istiyor bizden buna kulak verelim kitabi satanlar amaclarina ulasmislardir ahiretini bilmemde dunyalik ulasmislardir sikintisini biz cekiyoruz koca alimler cozume kavusturamamis da bize mi dusmus bu durum birseyleri ispat edince ne olacak cok merak ediyorum soruyu soran arkadas iyi bir niyetle sordu belki ama sonuc ALLAH a dusman olmaya kadar gitti tevbe yarabbi vallahi su konulardan uzak durun gercegi gormek isteyen okusun kitabi tartsin akliyla yanlissa soruldugunda yanlis desin bidat desin mumkunse ALLAH icin su sonucu acik olan tartismalari dahada suslendirip uzatmayalim ALLAH icin yapan kendine eden kendine bidatlarda boyle suslenip dine ibadetmis gibi yerlesti kendimize sizden ricam konu hakkinda sahsi fikirleri beyan etmektense alimlerin bu kitabi alip okuyan hak ehlinin dilinden daha dogru bir anlama kavusacagini dusunuyorum.
 
Ömer2 Çevrimdışı

Ömer2

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İnsaallah ALLAH su konudan uzaklasip bugun yarabbi seni aNmaktan aciz dusdugum bir an varmi diye dusunup tutan kullarindan ihsan eylesin bizleri.
 
Ömer2 Çevrimdışı

Ömer2

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Ve son olarak mescidler ALLAH indir onunla birlikte hic kimseye yalvarmayin cinn 18.ayet
 
Münzevi_01 Çevrimdışı

Münzevi_01

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Ebubekir Sifil'in mezhebi ehli sünnet, ehli sünnetin inancına göre Allah Teala hiç bir şeyi yapmak zorunda değildir. "Hakkı için" derken Allah Teala'yı mecbur tutmak, ona vacip kılmak kastı varsa caiz değildir. Fakat bir kimse hakkı için derken, "sebebiyle" "vasıtasıyla" "onun hatırına" gibi manaları kastediyorsa haktır. Caizdir. İmam Ebu Hanife hz. r.a. mekruh demesini Hanefî âlimlerinden ve muhaddislerinden İmâm Aliyyü'l-Kârî özet olarak şöyle demiştir:

Bu mekrûhluk hakk sözüne vâciblik/mecbûriyyet ma'nâsı yüklendiği takdîrdedir. Zîrâ, vâciblik veya mecburiyet manasında kimsenin Allah celle celâlühû üzerinde hakkı yoktur. Ancak hürmet ve tâ'zîm manasında kullanıldığı zaman bu tevessül babındadır. [Fethu Babi'l-İnâye (3/30)]

Yine, Hanefi âlimlerinden İbnü Abidîn Reddü'l Muhtâr’ında [İbnü Abidîn, Reddü'l-Muhtâr (5/540)], bunu, O'ndan kabûllenerek naklediyor. Bunlardan önce, "Falancanın hakkı" için ifadesinin "hürmetine" demek olduğunu, "vaciblik (mecbur tutmaklık)" demek olmadığını ve bunun (yani hürmetine anlamında Hakkı İçin ifadesinin) hadîslerle sabit olduğunu İmâm Sübkî de söylemiştir. [Şifâu's-Sikâm (138)]

****
Hazreti Ömer radıyallahu anh’a Medine'de hutbe verirken birden yüzlerce kilometre uzaklıktaki İran’ın Nihavent bölgesinde düşmanlarla savaşan İslâm askerlerini ve askerlerin komutanı Sâriye’yi görüyor. Düşmanın arkadan çevirdiğini ona bildirmek için “Sâriye dağa, dağa!” diye nida edip uzaktan orduya yardım ediyor. O komutan bu sesi 2000 kilometre uzaklıktan duymuştur. (l-Beyhakî, Le’lekaide Şerhus-Sünnette İbn Merde Veyh el-İsabe, II, 3; İbn Kesîr, Tefsir Bidâye, VII, 131)

Bu hadis-i şerife göre Allah Teala, Komutan Sariye'ye yardımı Hz. Ömer'i vasıta kılarak yapıyor.

Ebul-Hasan-ı Harkanî hazretleri (Silsile-i aliyye 6.), sefere çıkan talebelerine, (Sıkışınca benden yardım isteyin) buyurur. Yolda talebelerini, eşkıya yakalar. Onlar, kurtulmaları için Allahü teâlâya dua ederler; fakat kurtulamazlar. Bir talebe, (Yâ Ebel-Hasan, imdat!) der. Eşkıya o talebeyi göremez. Diğerlerinin nesi varsa alırlar. Seferden dönünce hocalarına, (Biz Allah’tan yardım istediğimiz halde soyulduk, fakat şu arkadaşımız, sizden yardım isteyince kurtuldu. Bunun hikmeti nedir?) derler. O da, (Allahü teâlâ günahkâr kimselerin duasını kabul etmez. Arkadaşınız, benden yardım isteyince, onun duasını Allahü teâlâ bana duyurdu. Ben de, “Yâ Rabbi, bu talebemi kurtar!” dedim. Allahü teâlâ da kurtardı. Ben sadece vasıta oldum, dua ettim. Kurtaran Rabbimizdi) diye cevap verdi. (Tezkiret-ül-evliya)

Abdülhak-ı Dehlevi hazretleri buyuruyor ki: İnsan ölürken ruhunun ölmediğini âyet ve hadisler açıkça bildiriyor. Ruhun şuur sahibi olduğu, ziyaret edenleri ve onların yaptıklarını anladıkları da bildiriliyor. Velilerin ruhları, diri iken olduğu gibi, öldükten sonra da, yüksek mertebededirler. Allahü teâlâya manevi olarak yakındırlar. Dünyada da, öldükten sonra da keramet vardır. Keramet sahibi olan ruhlardır. Ruh ise, insanın ölmesi ile ölmez. Kerameti yapan, yaratan, yalnız Allahü teâlâdır.(Mişkat)

Ölülere verilen selamı alması da delildir, selam duadır. (Allah'ın selameti üzerine olsun)

Ebubekir Sifil hocanın da dediği gibi bunu yapmak farz değil, vacib değil. Ama bunu meşru çerçeve içinde yapanları da şirk ve küfürle suçlayamayız.
 
Son düzenleme:
Münzevi_01 Çevrimdışı

Münzevi_01

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Bir önceki mesaja düzeltmedir.

İnsanlar hayattayken bazı işleri yapmaya kadirdir. Kendi gücüyle o işi yapabilir, ölü ise hiçbişey yapmaya muktedir değildir görüşü batıl bir itikattır.

Diri ile olan bir kimse de ölü gibi hiçbir şeye kadir olamaz. Hakikatte kadir olan Allah Teala dır. O'ndan başkasının ne diri ne de bir ölü hiçbir şey üzerinde tesiri mümkün değildir. Kulun ise görünüşte kesbi (kazanma ve çalışması) kendisine aittir. Esasında kulları ve fiilleri yaratan eşi ve ortağı olmayan Allah-u Teala dır. Bunun hilafına inananlar ise şirke ve küfre düşerler.
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Hazreti Ömer radıyallahu anh’a Medine'de hutbe verirken birden yüzlerce kilometre uzaklıktaki İran’ın Nihavent bölgesinde düşmanlarla savaşan İslâm askerlerini ve askerlerin komutanı Sâriye’yi görüyor. Düşmanın arkadan çevirdiğini ona bildirmek için “Sâriye dağa, dağa!” diye nida edip uzaktan orduya yardım ediyor. O komutan bu sesi 2000 kilometre uzaklıktan duymuştur. (l-Beyhakî, Le’lekaide Şerhus-Sünnette İbn Merde Veyh el-İsabe, II, 3; İbn Kesîr, Tefsir Bidâye, VII, 131)
Bu hadis-i şerife göre Allah Teala, Komutan Sariye'ye yardımı Hz. Ömer'i vasıta kılarak yapıyor.
Keramet ile soytarılığı birbirine karıştırmamak lazım.
Ömer (r.anh)'a, iradesi dışında komutan ve ordu gösterilmiş, ve hutbe esnasında alakasız bir şekilde seslenmiş, komutan duymuştur.
Keşif'te ise, sofi istediği anda bakıb kalbi okuyabiliyor SubhanAllah.

Rasulullah (s.a.v.) ifk hadisesinde zina söylentisinden dolayı mu'minlerin anası Aişe (r.anha)'yı 50 gün boyunca hakkında vahy inene kadar babasının evine yolluyor, Âişe r.anha da gözyaşı döküyor. Rasûlullah da sıkıntı duyuyordu. Ama kalbe bakma mertebesine (!) erişemiyordu!
Yine aynı durum Bir'i Maune ve Ric'i vak'alarında kendisinden öğretmen isteyen munafıkların Sahabeleri katletmesini okuyamamıştı.


Hz. Ömer'in, Uzaktaki Orduya "Ya Sâriye! El Cebele! El Cebele!" Dediği Rivayetin Sahihliği?
https://www.islam-tr.org/konu/hz-om...e-el-cebele-dedigi-rivayetin-sahihligi.30820/

Uzaktaki Diri Veya Ölüyü
Duada Aracı Kılmak Câiz mi?
https://www.islam-tr.org/konu/uzaktaki-diri-veya-oluyu-duada-araci-kilmak-caiz-mi.29396/
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Ebul-Hasan-ı Harkanî hazretleri (Silsile-i aliyye 6.), sefere çıkan talebelerine, (Sıkışınca benden yardım isteyin) buyurur. Yolda talebelerini, eşkıya yakalar. Onlar, kurtulmaları için Allahü teâlâya dua ederler; fakat kurtulamazlar. Bir talebe, (Yâ Ebel-Hasan, imdat!) der. Eşkıya o talebeyi göremez. Diğerlerinin nesi varsa alırlar. Seferden dönünce hocalarına, (Biz Allah’tan yardım istediğimiz halde soyulduk, fakat şu arkadaşımız, sizden yardım isteyince kurtuldu. Bunun hikmeti nedir?) derler. O da, (Allahü teâlâ günahkâr kimselerin duasını kabul etmez. Arkadaşınız, benden yardım isteyince, onun duasını Allahü teâlâ bana duyurdu. Ben de, “Yâ Rabbi, bu talebemi kurtar!” dedim. Allahü teâlâ da kurtardı. Ben sadece vasıta oldum, dua ettim. Kurtaran Rabbimizdi) diye cevap verdi. (Tezkiret-ül-evliya)

Muşrikçe Dua
Allah'a Yalvarırsan Yardım Gelmez, Şeyh'ten Yardım İstersen Gelir!
Ey Tasavvufçu, Allah'ı (c.c.) Bırakıp Kimlere Sığınıyorsun?

https://www.islam-tr.org/konu/ey-tasavvufcu-allahi-c-c-birakip-kimlere-siginiyorsun.22174/
 
Münzevi_01 Çevrimdışı

Münzevi_01

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
5 Mayıs 16 tarihli bu gönderimin üzerinden Ebubekir Hoca'nın eleştirilerini öğrenmeme vesile olan arkadaşlara teşekkür etmek istiyorum, zira bu savunmayı yaparken videoyu tam anlamıyla değil bir kısmını izleyebilmiştim, savunmamın sebebi Gunye isimli eserlerinin sahibine olan hüsnü zannımdandır. Ancak bu esere sonradan yapılan sokuşturmalar olduğunu, regaib namazının bidat olduğunu Ebubekir Sifil hoca'nın açıklamaları sonucu öğrendim.

Sonradan yapılan bazı yorumlara baktım, meselede uzlaşmak için öncelikle itikadi konulardaki farklılıkları konuşmak lazım.
 
Münzevi_01 Çevrimdışı

Münzevi_01

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Ben tasavvufçu değilim. Konuyu iki taraflı araştırdım.

Ölünün kabrinden veya müridin şeyhinden uzaktan seslenerek dua almak caizdir deniliyor. Seslenmek, avucunu açıp Allah'a dua eder gibi yalvarmak, sığınmak değil burada anlatılan. Bunu karıştırmayalım. İbn Teymiyye'nin uluhiyet, rububiyet tevhid açılımını doğru bulmuyorum. Çünkü ayetlere göre müşrikler hem ilahlıkta hem de rab olarak sıkıntılılar.

"Belki kendilerine yardım edilir diye Allah’ı bırakıp da ilâhlar edindiler." Yasin-74

"Ve size, melekleri ve peygamberleri rabler edinmenizi de emretmez. Siz müslüman olduktan sonra, size hiç inkarı emreder mi?" Ali İmran-80

"Ey zindan arkadaşlarım! Ayrı ayrı Rab'ler mi daha hayırlı yoksa Vahid (tek) olan, Kahhar (kahredici, hâkim ve gâlip) olan Allah mı?" Yusuf-39

Uluhiyet-Rububiyet ayırımı yapıp buradan da istigasenin uluhiyeti ihlal etmesi durumu var şimdi. Öyle olsaydı bile istigase yapan -istemesi yanlış bile olsa- o kişiyi ilah yerine koymuyor, nasıl birinden dua almak istediğimizde yanımızdaki birine sesimizi Allah duyuruyorsa uzaktan birine de duyurabilir diyorlar. Şimdi Allah yanımızda bulunanların sesini işittirmeyi 200m mesafaye sebep kıldı varsayıyorum, sünetullah yani. Kulağında arıza yoksa duyarsın. Burada mevzu yanında olmayan birinden istenir mi ? İşte burada diyorlar ki Allah evliyasından dilerse bu sebebi ortadan kaldırır ve uzak yakın önemli değildir sesi duyuran Allah'tır. Peki Allah, evliyasının uzaktan seslenilerek aracı konulmasından razı mıdır ? Sesimizi her zaman iletir mi? Herkesin sesini duyuyor mu?,,..vs. buradan bir sürü soru çıkartılır.

Yapana "ilah" gözüyle bakmadığını hüsnü zan ederek müşrik demiyorum ama açıkcası bana da doğru gelmedi. Allahu alem.
 
y0lcu34 HARİCİSİ Çevrimdışı

y0lcu34 HARİCİSİ

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Ben tasavvufçu değilim. Konuyu iki taraflı araştırdım.

Ölünün kabrinden veya müridin şeyhinden uzaktan seslenerek dua almak caizdir deniliyor. Seslenmek, avucunu açıp Allah'a dua eder gibi yalvarmak, sığınmak değil burada anlatılan. Bunu karıştırmayalım. İbn Teymiyye'nin uluhiyet, rububiyet tevhid açılımını doğru bulmuyorum. Çünkü ayetlere göre müşrikler hem ilahlıkta hem de rab olarak sıkıntılılar.

"Belki kendilerine yardım edilir diye Allah’ı bırakıp da ilâhlar edindiler." Yasin-74

"Ve size, melekleri ve peygamberleri rabler edinmenizi de emretmez. Siz müslüman olduktan sonra, size hiç inkarı emreder mi?" Ali İmran-80

"Ey zindan arkadaşlarım! Ayrı ayrı Rab'ler mi daha hayırlı yoksa Vahid (tek) olan, Kahhar (kahredici, hâkim ve gâlip) olan Allah mı?" Yusuf-39

Uluhiyet-Rububiyet ayırımı yapıp buradan da istigasenin uluhiyeti ihlal etmesi durumu var şimdi. Öyle olsaydı bile istigase yapan -istemesi yanlış bile olsa- o kişiyi ilah yerine koymuyor, nasıl birinden dua almak istediğimizde yanımızdaki birine sesimizi Allah duyuruyorsa uzaktan birine de duyurabilir diyorlar. Şimdi Allah yanımızda bulunanların sesini işittirmeyi 200m mesafaye sebep kıldı varsayıyorum, sünetullah yani. Kulağında arıza yoksa duyarsın. Burada mevzu yanında olmayan birinden istenir mi ? İşte burada diyorlar ki Allah evliyasından dilerse bu sebebi ortadan kaldırır ve uzak yakın önemli değildir sesi duyuran Allah'tır. Peki Allah, evliyasının uzaktan seslenilerek aracı konulmasından razı mıdır ? Sesimizi her zaman iletir mi? Herkesin sesini duyuyor mu?,,..vs. buradan bir sürü soru çıkartılır.

Yapana "ilah" gözüyle bakmadığını hüsnü zan ederek müşrik demiyorum ama açıkcası bana da doğru gelmedi. Allahu alem.

"İyi bilin ki, halis din yalnız Allah’ındır. O’nu bırakıp da başka dostlar edinenler, “Biz onlara sadece, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” diyorlar. Şüphesiz Allah, ayrılığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve nankör olanları doğru yola iletmez."
(Zumer 3)

Mekkeli müşrikler rububiyette Allah'a ortak koşmuyor, tapındıkları putu ilah değil veli olarak görüyorlar.

مَا نَعْبُدُهُمْ إِلَّا لِيُقَرِّبُونَا إِلَى اللَّهِ زُلْفَى (mâ na'budu-hum illâ li yukarribûnâ ilâllâhi (ilâ allâhi) zulfâ)

Ayette göreceğin gibi müşrikler ma na'buduhum diyorlar, putları mabud olarak kabul etmiyorlar ve onlara tapınma iddaasını reddediyorlar.

Allah'ın sınırlarının olmayışı O'nun sünnetine muhalif işler yapacağı anlamına gelmez. Tüm peygamberleri O'nu birlememiz için göndermiş bir Rabb'den söz edip hakkında delil indirmediği insanların O'nun Rabliğinde ortaklığı olduğunu iddaa etmek apaçık bir delalet değil de nedir?

إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ (Yalnız Sana kul oluruz ve yalnız Senden istiane(yardım) dileriz.)
Her namazda Allah'a sadece O'na kul olup O'ndan istiane edeceğimizi beyan ederken nasıl olur da şeytanın vesvesesine kanarız? Allah bizi şirkin her türlüsünden muhafaza etsin, canımızı iman üzere kabzetsin ve bizi salihlerden kılsın.
 
Münzevi_01 Çevrimdışı

Münzevi_01

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
O'nun Rabliğinde ortaklığı olduğunu iddaa etmek apaçık bir delalet değil de nedir?


Bana bu konuyu detaylı açıklar mısınız rica etsem? Neyi yanlış biliyorum da ne kast ettiğinizi anlamıyorum bilmiyorum. İlah-rab-şirk nedir ? Tanımlar mısınız?
 
y0lcu34 HARİCİSİ Çevrimdışı

y0lcu34 HARİCİSİ

Üyeliği İptal Edildi
Banned
...Buna göre kendisine ibâdet edilen tüm varlıklar, ister hak olsun isterse de bâtıl olsun ibâdet edenler açısından ilâh olmaktadırlar. Zîrâ ifâde edildiği üzere ilâh kelimesi: “Kendisine ibâdet edilen şey” anlamına gelmekte olup, kendisine ibâdet edilen şeyler hakkında kullanılan cins isimdir. [el-Müfredât: 82-83; el-Mevsûatu’l-Akîde: 452; Bak: Câmiu’l-Beyân: 1/122; ed-Dureru’s-Seniyye: 2/327; Meâricu’l-Kabûl: 1/61…]

Müşrikler putlarını Allah ile aralarında aracı ve dost görüyorlardı. Dualarının onlar aracılığıyla daha çabuk ulaşıp daha kabul görüleceğine inanıyorlardı. Rububiyette putların bir payı olduğunu iddaa etmiyorlardı. Yukarıda paylaştığım gibi onlara mabud(tapınılan) olarak da itikad etmiyorlardı. Ancak yaptıkları amel ile (ister kabul etsinler ister etmesinler) o putları ilah edindiler.

İbn-i Kesir tefsirinde de şöyle deniyor: İmam-ı Ahmed, Tirmizi ve İbn-i Cerir değişik kanallara dayanarak bize bu belgeyi naklediyorlar: Adiyy b. Hatem, Peygamberimizin davetini alınca, çağrısını işitince Şam'a kaçtı. Bu zat cahiliye döneminde hristiyan olmuştu. Bir ara kız kardeşi kabilesinden birkaç kişi ile birlikte müslümanlara esir düşmüş, fakat Peygamberimiz kadını bağışlayarak, serbest bırakmıştı. Kadın kardeşinin yanına dönünce onu müslüman olmaya ve Peygamberimize gidip kendisi ile görüşmeye teşvik etmişti. Bunun üzerine Medine'ye geldi. -Bu zat o sırada Tay kabilesinin şefi idi, babası da cömertliği ile ün salmış bir kişi olan Hatem Tai idi.- Peygamberimizin huzuruna vardığında boynunda gümüş bir haç vardı. O sırada Peygamberimiz `Onlar Allah'ın dışında hahamlarını ve rahiplerini ilah edindiler' cümlesi ile başlayan ayeti okuyordu. Ayet bitince bizzat kendi ifadesine göre Peygamberimize `Onlar, hahamlarına ve rahiplerine tapmıyorlar, kulluk etmiyorlar' dedi. Onun bu sözlerine Peygamberimiz şu karşılığı verdi:

"Evet, ama din adamları onlara helal şeyleri yasakladılar ve haram şeyleri serbest ettiler. Onlar da din adamlarının bu hükümlerine uydular. Bu tutum, onların, din adamlarına kulluk etmeleri anlamına gelir."

Aynı şekilde hristiyan ve yahudiler rahip ve hahamlarını ilah olarak görmüyorlardı, eski bir hristiyan olan Adiy b. Hatem de bu beyanını Rasulullah'a (sav) iletiyor ve cevap olarak Allah'ın emirlerini gözetmeyerek haram helal meselesinde din adamlarına itaat ettikleri gerekçesiyle onların hahamlarını ve rahiplerini ilah edindiklerini haber veriyor.
 
Münzevi_01 Çevrimdışı

Münzevi_01

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
"E lâ lillâhid dînulhâlisu, vellezînettehazû min dûnihî evliyâe, mâ na’buduhum illâ li yukarribûnâ ilâllâhi zulfâ" Zümer-3
İbni Kesir: İyi bil ki; halis din, Allah'ındır. O'ndan başka veliler edinenler; onlara, sırf bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz, derler.

"illa" istisna edatıdır, yani müşrikler dost edindikleri putlara da ibadet ediyorlardı. Ekte İbn Kesir tefsirine göre açıklamasını bulabilirsin. Bir bölümünü ekledim.

"
Allah Teâlâ putlara ibâdet eden müşriklerin: «Onlara, sırf bizi Allah'a yaklaştırsınlar
diye ibâdet ediyoruz.» dediklerini haber verir. Onlar kendi kanılarına göre melek şeklini
verdikleri putlara yönelerek bu suretlere tapınmaktadırlar. Bu suretlere tapınmalarını
meleklere tapınma derecesinde tutmaktadırlar. Güya onlar Allah katında kendilerine
yakın olan dünya işlerinde, rızıklarında ve muzaffer kılınmalarında Allah katında
kendilerine şefaatçi olacaklardır. Bu inançları onları bu putlara tapınmaya
sevketmektedir."

İstigase yapan tüm fiilleri Allah'ın yarattığı inancıyla yapıyor, müşriklerin putlarla olan dostlukları arasında benzerlik yok.

"O sırada Peygamberimiz `Onlar Allah'ın dışında hahamlarını ve rahiplerini ilah edindiler' cümlesi ile başlayan ayeti okuyordu."
Tevbe-31
İbni Kesir: Onlar Allah'tan ayrı hahamlarını, rahiblerini rabblar edindiler. Meryem Oğlu Mesih'i de. Halbuki tek tanrıdan başkasına ibadet etmemekle emrolunmuşlardır. O'ndan başka ilah yoktur. O; bunların şirk koştukları şeylerden münezzehtir.

Tefsi açıklamasında belirttiğiniz ifade var, Resulallah s.a.v. helal ve haram konusunda kime uyarsanız O'nun uymuş olursunuz diyor. Helal ve haramı Allah belirler, başkasına uyarsanız O kişiyi ilah seviyesine çıkarmış olursunuz. Bunun istigase ile ne alakası var çözemedim.
 

Ekli dosyalar

  • tefsir_ibni-kesir-2.pdf
    179.5 KB · Görüntüleme: 129
y0lcu34 HARİCİSİ Çevrimdışı

y0lcu34 HARİCİSİ

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Kardeş o ayette nerede ibadet kelimesi geçiyor? illa ekinden sonra tek amaçlarının Allah'a yakınlaşmak olduğunu belirtiyorlar. Bak tefsirde de diyor ki bu putlara yönelip tapınmaktadırlar. Evet doğru, müşriklerin yaptığı amel tapınmak ve putları ilah edinmek. Senin de ayette göreceğin gibi bunu kabullenmiyorlar. "mâ na’buduhum illâ li yukarribûnâ ilâllâhi zulfâ." Aynı sofilerin kabirdeki salih kimseleri ve şeyhleri Allah katında şefaatçi gördükleri gibi müşriklerde o timsalleri aynı vazifede görüyordu. Şimdi tarikatlere sorsan onlar da diyecek ki ma na'buduhum illa li yukarribuna ilallahi zulfa. Biz onlara tapmıyoruz, sadece Allah'a yaklaştırmalarını ve bize şefaatçi olmalarını istiyoruz. Müşrikler tüm güç kaynağının Allah olduğunu kabul ediyor, aynı tasavvuf inancındaki gibi fark eden bir şey yok. Gavs meselesini sor diyecekler ki Allah'a sınır mı çiziyorsun? O dilerse kuluna dünya üzerinde tasarruf gücü de verir. Aynı mantıkla Allah dilerse mekkeli müşriklerin tapındığı putlara güç vermez mi?

İlah, Rab, Şirk nedir tanımlar mısınız? sorunuza istinaden Adiy b. Hatem kıssasını yazdım. Kişinin birini ilah edinmesi için 'bu benim ilahım, ben buna tapıyorum' demesine gerek olmadığını beyan etmeye çalıştım, anlatabilmişimdir inşaAllah.
 
Münzevi_01 Çevrimdışı

Münzevi_01

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Kastını anlıyorum ama ayetin izahı hiçbir mealde farklı verilmemiştir.

10. mâ na'budu-hum : onlara tapmıyoruz, kulluk etmiyoruz
11. illâ : den başka, sadece
12. li yukarribûnâ : bizi yaklaştırmaları için
13. ilâllâhi (ilâ allâhi) : Allah'a

Anlaşılması için fasiharapca sitesinden bir iki örnek alıntılıyorum;

مَا ذَهَبَ الطُّلاَّبُ إِلاَّ سَعِيدٌ . Sait dışında öğrenci gitmedi.
Yalnız Halit geldi. مَا جَاءَ إِلاَّ خَالِ د

Ayet dediğin gibi kendisine fayda ve zararı olmayan kişilerden veya putlardan şefaat ümidinin şirk oluşu ile ilgili, bir açıklamaya göre konu şöyle izah ediliyor;

“O’nun izni olmadan kimse şefâ‘atedemez!”[1] âyetiyle Allah’ın, kesin yaratıcı olup yardıma ihtiyacı bulunmadığına işaret edildiği gibi, Kendisinin izni olmadan huzurunda kimsenin aracılık yapamacağı da belirtilmektedir.

Müşrikler, Allah’ın kızları sandıkları ve taş heykellerle sembolleştirdikleri meleklerin, Allah ile kendileri arasında şefâ‘atçi olacaklarına, kendilerini Allah’a yaklaştıracaklarına inandıkları gibi Yahûdî ve Hıristiyanlar da peygamberlerinin ve din adamlarının, Allah katında kendilerine şefâ‘at edeceklerine inanıyorlardı.

Yûnus: 51/18, Zümer: 59/3, 43-44’ncü âyetlerde, müşriklerin taptıkları putların, hiçbir şeyi olmayan, düşünmeyen varlıklar olduğu belirtiliyor. Gerçi onlar meleklere, cinlere tapıyorlardı; taptıkları putlar da kendilerince ruhsal varlıkların heykel veya sembolleri idi ama demek ki zamanla bunların sembol olduğu da unutularak doğrudan taşların kendilerine şefâ‘atçi olur, umuduyla tapmışlardır ki âyette taptıkları şeylerin düşünmeyen, duymayan, hiçbir şeye sahibolmayan âciz şeyler olduğu belirtilmiştir.

Kur’ân, Allah’ın huzurundaki Mahkemede şefâ‘at ve iltimas olmadığını vurgulamaktadır. Allah’a kulluk için aracılara gerek olmadığını, O’nun izni olmadan kimsenin şefâ‘at edemeyeceğini ve Allah’ın kulları olan meleklerin de O’nun izni olmadan kimseye bir yarar veya zarar veremeyeceklerini; onun için sadece Allah’a tapmak gerektiğini tekrar tekrar vurgulamaktadır ki bu, tevhîdin esasıdır. Ve herhangi ad altında olursa olsun, Allah ile kul arasına aracı sokmak, Allah’tan başkasının insanı azâbdan kurtaracağına inanmak, ad değiştirmiş şirkten başka bir şey değildir; tevhîde aykırıdır, merdûddur.

İlah, Rab, Şirk nedir tanımlar mısınız? sorunuza istinaden Adiy b. Hatem kıssasını yazdım. Kişinin birini ilah edinmesi için 'bu benim ilahım, ben buna tapıyorum' demesine gerek olmadığını beyan etmeye çalıştım, anlatabilmişimdir inşaAllah.

Allah razı olsun. Peygamber asm helal ve haram belirler diyene tokat gibi cevaptır bu :)
 
y0lcu34 HARİCİSİ Çevrimdışı

y0lcu34 HARİCİSİ

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Kastını anlıyorum ama ayetin izahı hiçbir mealde farklı verilmemiştir.

10. mâ na'budu-hum : onlara tapmıyoruz, kulluk etmiyoruz
11. illâ : den başka, sadece
12. li yukarribûnâ : bizi yaklaştırmaları için
13. ilâllâhi (ilâ allâhi) : Allah'a

Anlaşılması için fasiharapca sitesinden bir iki örnek alıntılıyorum;

مَا ذَهَبَ الطُّلاَّبُ إِلاَّ سَعِيدٌ . Sait dışında öğrenci gitmedi.
Yalnız Halit geldi. مَا جَاءَ إِلاَّ خَالِ د

Ayet dediğin gibi kendisine fayda ve zararı olmayan kişilerden veya putlardan şefaat ümidinin şirk oluşu ile ilgili, bir açıklamaya göre konu şöyle izah ediliyor;

“O’nun izni olmadan kimse şefâ‘atedemez!”[1] âyetiyle Allah’ın, kesin yaratıcı olup yardıma ihtiyacı bulunmadığına işaret edildiği gibi, Kendisinin izni olmadan huzurunda kimsenin aracılık yapamacağı da belirtilmektedir.

Müşrikler, Allah’ın kızları sandıkları ve taş heykellerle sembolleştirdikleri meleklerin, Allah ile kendileri arasında şefâ‘atçi olacaklarına, kendilerini Allah’a yaklaştıracaklarına inandıkları gibi Yahûdî ve Hıristiyanlar da peygamberlerinin ve din adamlarının, Allah katında kendilerine şefâ‘at edeceklerine inanıyorlardı.

Yûnus: 51/18, Zümer: 59/3, 43-44’ncü âyetlerde, müşriklerin taptıkları putların, hiçbir şeyi olmayan, düşünmeyen varlıklar olduğu belirtiliyor. Gerçi onlar meleklere, cinlere tapıyorlardı; taptıkları putlar da kendilerince ruhsal varlıkların heykel veya sembolleri idi ama demek ki zamanla bunların sembol olduğu da unutularak doğrudan taşların kendilerine şefâ‘atçi olur, umuduyla tapmışlardır ki âyette taptıkları şeylerin düşünmeyen, duymayan, hiçbir şeye sahibolmayan âciz şeyler olduğu belirtilmiştir.

Kur’ân, Allah’ın huzurundaki Mahkemede şefâ‘at ve iltimas olmadığını vurgulamaktadır. Allah’a kulluk için aracılara gerek olmadığını, O’nun izni olmadan kimsenin şefâ‘at edemeyeceğini ve Allah’ın kulları olan meleklerin de O’nun izni olmadan kimseye bir yarar veya zarar veremeyeceklerini; onun için sadece Allah’a tapmak gerektiğini tekrar tekrar vurgulamaktadır ki bu, tevhîdin esasıdır. Ve herhangi ad altında olursa olsun, Allah ile kul arasına aracı sokmak, Allah’tan başkasının insanı azâbdan kurtaracağına inanmak, ad değiştirmiş şirkten başka bir şey değildir; tevhîde aykırıdır, merdûddur.

İlah, Rab, Şirk nedir tanımlar mısınız? sorunuza istinaden Adiy b. Hatem kıssasını yazdım. Kişinin birini ilah edinmesi için 'bu benim ilahım, ben buna tapıyorum' demesine gerek olmadığını beyan etmeye çalıştım, anlatabilmişimdir inşaAllah.

Allah razı olsun. Peygamber asm helal ve haram belirler diyene tokat gibi cevaptır bu :)

Adiy b. Hatem kıssası peygamberin şari olup olmamasına delil olmaz ki. Bu kıssada, vahiy almayan ehli kitap alimlerinin, kendilerine gelen kitabı arkalarına atarak kendilerince toplumsal düzeni bozmamak adına farklı hüküm uyguladıklarında insanların buna itaat ettiğini ve böylece bunların haham ve rahipleri ilah edindiğinden haber veriyor. İslamoğlu gibi ilhamı direk şeytandan alan şahıslardan ziyade ehli sunnetin kaynaklarını kurcalamanı nacizane tavsiye ederim. Günümüz tehlikelerinden biride tıpkı kıyafet modası gibi din akımı modasının revaçta olduğu şu dönemde Kuran ve sahih sünnete azı dişlerimizle sarılalım ki Rabbimiz karanlığın içinden bizi aydınlığa çıkarsın. Allah(svt) bizi salih kullarından eylesin.
 
Münzevi_01 Çevrimdışı

Münzevi_01

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
"Adiy b. Hatem kıssası peygamberin şari olup olmamasına delil olmaz ki. "

Peygamber asm helal ve haram belirlemez, yasak koyar. Üzgünüm ama İslamoğlu'nun bu konuda doğru söylediğini düşünüyorum.

Şari olduğunu savunanlar bile kaynaklarda böyle yazılmasının sebebini mecaza isnad olarak açıklar. Derler ki, Peygamber asm Kuran dışı hüküm vaaz ettiği için mecazen şaridir, gayri metluv vahye dayalıdır, hakikatte şari Cenabı Hakk'tır. Kaynağı vahiyse nasıl şari olabilir ? Dinin sahibi Allah'tır.

Ancak bir takım şüphelerden dolayı araştırma yapmaya başladım. Beni oldukça şaşırtan bir şey var sizin bilginiz varsa beni aydınlatın.

Talak-4
İbni Kesir: Kadınlarınızdan adetten kesilmiş olanların iddeti eğer şüphe ederseniz üç aydır. Henüz adet görmemiş olanlar da böyle. Gebe kadınların süresi ise; yüklerini vaz'etmeleridir. Kim, Allah'tan korkarsa; O, işinde bir kolaylık halkeder.

Ayette "lem yahıdne" adet görmeyen demek olmasına rağmen "henüz adet görmeyen" olarak yanlış çeviri yapmışlar. Lem yerine Lemma edatı ile başlaysadı henüz anlamını verirdi.
Çoğu tefsirde henüz adet görmeyen denilerek kız çocukları ile evlenilebileceğine delil alınmış bu ayet. Adet görmeyen kız çocuklarının iddeti 3 aymış, gülsem mi ağlasam mı bilemedim.
Aslında ayette kast edilen hayz gördüğü halde bir sebepten ötürü kesilmiş kadınlardır.

Ahzab-49 ayete göre zifaf olmadan boşanan kadının iddeti yoktur. Çocukla ilişkiye mi giriliyormuş ki 3 ay beklesin ? Tefsir ekte okuyabilirsiniz.

"Ey iman edenler; mü'min kadınları nikahlayıp sonra onlarla temasta bulunmadan önce boşadığınızda, artık onlar için iddet saymanıza lüzum yoktur. Kendilerini geçindirin ve güzellikle serbest bırakın." Ahzab-49

Bir süredir İslamoğlu hakkında söylenenlerin bir kısmının iftira olduğunu biliyordum zaten. İncelerseniz siz de fark edersiniz. Yanlışları olabilir her görüşünü savunmasam da doğru konuştuğu yerler var. İslamoğlu diyor ki; "Vahiy sadece Kuran'ın iki kapağı arasında olandır.
Eğer biz Kuran dışı vahiy olduğu iddiasını kabul edersek bir sözün Allah'ın sözü olup olmadığını belirleme hakkını cerh ve tadil ulemasının içtihadına bırakmış oluruz." Bir hadisin ravisine sika deyip sahih gören bir hadis alimi olduğu gibi bunu zayıf veya uydurma diyen alimler de var. Ayrıca birbirine zıt hadisler de var. İlk sünnetin vahy olduğunu öğrendiğimde zıtlıkları fark edince aklıma yatmamıştı. Hadiste otorite kabul edilen Mehmet Said Hatiboğlu'nun Kuran Dışı Vahiy İddiası isimli kitabı varmış, henüz inceleme fırsatım olmadı inşaAllah okuyacağım.
 

Ekli dosyalar

  • tefsir_ibni-kesir-2.pdf
    164.7 KB · Görüntüleme: 144
y0lcu34 HARİCİSİ Çevrimdışı

y0lcu34 HARİCİSİ

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Nüzul sebepleri, vahyin indiği dönem, toplumsal gelenekler vesair hepsi ancak rivayet ile öğrenilebilir. Şayet böyle şüpheci bir methodu benimsiyor iseniz(ki İslam'da şüphe ile amel olmaz) güzel bir fasih arapça öğrenin, gramerinizi ilerletin ve amel edeceğiniz hükümleri kendiniz çıkarın. Bu itikadın çömezleri henüz tüm toplumu karşılarına alacak cesarete sahip olmadıkları için halka sunabileceği kısımlarını reddedip diğer hadislere uymaya devam ediyor. Bu ve benzeri münazaraların klişesi olacak ancak söylemeden geçemeyeceğim; şayet bu itikadınızda samimi iseniz dinin her meselesinde hükmü Kuran'dan çıkarmalısınız. Namazın rekatları, abdest vesair, haccın farzları, zekat. Bazı dönemlerde benzeri şüphelere düşmüş iyice araştırma ihtiyacı hissetmiştim. Benim anladığım/çıkardığım sonuç ilim öyle derin bir deniz ki yüzmeyi biliyorum deyip fazla açılırsan ilk fırtınada helak olur gidersin. Büyük müctehidlerin çok ince meselelere nasıl zerafet ile yaklaştığını görünce avamlığımı taa iliklerime kadar hissettim.

Mevzu bahis konu hakkında aliminden avamına birçok ilmi tartışma yapıldığı için benimki sönük kalır diye fazla ilmi cevap yazmak istemedim, tecrübe ettiğimi anlatmaya çalıştım. Mesajın ana fikri "bu sular sandığın gibi dere değil okyanus, açılmak için ise sağlam bir gemi inşa etmen gerek." Fazla akıl verdim haddimi aştıysam hakkını helal et :)
 
Üst Ana Sayfa Alt